TEMYİZ AŞAMASINDA YAPILAN DAVADAN FERAGATİN GEÇERSİZLİĞİ İDDİASI YARGITAY TARAFINDAN İNCELENİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


21 May
2019

Yazdır

T.C.
Y A R G I T A Y
2. Hukuk Dairesi

ESAS NO:           KARAR NO:
2017/3860            2019/461

TÜRK MİLLETİ ADINA

Y A R G I T A Y   İ L A M I

DAVA TÜRÜ        : Boşanma
TEMYİZ EDEN     : Davalı

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı kadın temyiz aşamasında 14.11.2017 tarihli ilk dilekçesiyle "Kendisi yararına tedbir ve yoksulluk nafakası talebinden" feragat ettiğini bildirmiş, yine temyiz aşamasında 07.06.2018 tarihli ikinci dilekçesi ile de iradesinin sakatlandığı gerekçesiyle 14.11.2017 tarihinde sunduğu feragat dilekçesinin dikkate alınmamasını talep etmiştir. HMK’nın 311. maddesine göre, feragat açıklandığı tarihte kesin hüküm gibi sonuç doğurur. Feragatten feragat mümkün değildir. Davacı kadın irade sakatlığı nedeniyle feragatin iptali isteminde bulunmuşsa da, irade sakatlığı yönündeki iddiası soyut olduğu gibi, yeterli delil ve belgelerle kanıtlanamamıştır. Davacı kadının feragat beyanı gözetilerek bir karar verilmek üzere hükmün kadın yararına takdir edilen tedbir ve yoksulluk nafakaları yönünden bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

3- Velayetleri kendisine bırakılan davacı kadın temyiz aşamasında 14.11.2017 tarihli dilekçesi ile velayetler, ortak çocuklar yararına tedbir ve iştirak nafakaları taleplerinden feragat ettiğini bildirmiş. 07.06.2018 tarihli ikinci dilekçesi ile de iradesinin sakatlandığı gerekçesiyle 14.11,2017 tarihinde sunduğu feragat dilekçesinin dikkate alınmamasını talep etmiş ise de; mahkemece görüşlerine başvurulmayan, yaşı nedeniyle idrak çağında bulunan ortak çocuklardan 2008 doğumlu İsmet ile temyiz incelemesi tarihi itibariyle idrak çağına gelen 2010 doğumlu Sinan'ın velayetleri konusunda bizzat ya da istinabe yoluyla eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihinin hakim tarafından kendisinden sorulması (Yargıtay HGK 16.03.2012 tarih, E.2011/2-884 K.2012/197 ile 22.01.2014 tarih, E.2013/2-2085- K.2014/30 sayılı kararları) ve gerektiğinde yeniden psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan (4787 sayılı Kanun m.5) ortak çocukların anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal inceleme raporu alınması ve tüm deliller birlikte değerlendirilip, ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocuğun menfaatine olacağı tespit edilip, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.

SONUÇ : Yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle; Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 20.04.2017 tarih 2017/468 Esas - 2017/483 Karar sayılı kararının velayet düzenlemesi, davacı kadın yararına hükmedilen tedbir ve yoksulluk nafakaları yönünden KALDIRILMASINA, İskenderun 1. Aile Mahkemesinin 25.10.2016 tarih ve 2015/428 Esas - 2016/636 Karar sayılı kararının velayet düzenlemesi, davacı kadın yararına hükmedilen tedbir ve yoksulluk nafakaları yönünden BOZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, bozma sebebine göre ortak çocuklar yararına hükmedilen tedbir ve iştirak nafakalarına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın HMK'nun 373/1. maddesi gereğince ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin ise ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine, oybirliğiyle karar verildi. 04.02.2019 (Pzt.)

Başkan                           Üye                 Üye                    Üye                 Üye
Ömer Uğur Gençcan      İnci Aytaç        Çetin Durak       Harun Can      Erdem Şimşek

İÇTİHAT YORUMU : Temyiz aşamasında yapılan davadan feragatin irade bozukluğu hallerine dayanılarak iptali kanımızca, kanun yolu aşamasının durumuna göre ilk derece veya bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi tarafından incelenmelidir. Zira, davadan feragatin irade bozukluğu halleri her türlü delille ispatlanacağı gibi tanıkla da ispatı bu bağlamda mümkündür. Dolayısıyla, temyiz aşamasında, bu iddiaya dayalı olarak tanık dinlenemeyeceği için içtihata konu olayda dosyanın bu iddianın incelenmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerekirdi. Yine, kanımızca, davacının bu iddiasının, temyiz aşamasında tanıkla ispatlanamamasından dolayı davacının hukukî dinlenilme ve ispat hakkı zarar görmüştür. Nitekim, aşağıda yer verdiğimiz, bu konuya benzer bir olayda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 19 Mart 2014 tarihli kararı ile davadan feragatin irade bozukluğu hallerine dayalı iptali istemi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Ayrıca, 21 Mayıs 2019 tarihinde yaptığımız içtihat yorumundan sonra da, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 03 Ekim 2019 tarihli kararı ile yine bu yönde karar vermiştir.

 

AKSİ YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2014/11-66
KARAR NO   : 2014/331

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           : 
Mengen Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                     : 21/06/2012
NUMARASI              : 2012/102 - 2012/148
DAVACI                    : A.Ö.D. vekili Av. İ.Ç.
DAVALILAR             : 1- B.D. Petrol Ürünleri İnş Nak Müh Tur San Ve Tic Ltd Şti.
                                    2- B.B.D. vekilleri Av. M.K.K.

Taraflar arasındaki “ecrimisil ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mengen Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 04.03.2010 gün ve 2008/69 E., 2010/25K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 05.03.2012 gün ve 2010/12697 E., 2012/3191 K. sayılı ilamı ile; 

(... Davacı vekili, Gökçesu ve Çıralı mevkiindeki benzin istasyonlarının mülkiyetinin 1/2 hissesinin müvekkiline, 1/2 hissesinin davalılardan B.Burhan’a ait olduğunu, her iki istasyonun davalı şirket tarafından kullanıldığı 23/04/2007 tarihinden itibaren 16 aylık ecrimisil bedeli 26.000,00 TL'nin tahsilini talep ve dava etmiştir. 

Davalılar vekili, davacı ve müvekkili Burhan arasında 23.04.2007 tarihli protokol yapıldığını, sözleşme şartlarının davacı tarafından yerine getirilmediğini, gayrimenkulün davacı tarafça 3. kişiye satıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre, dava konusu işyerlerinin bulunduğu taşınmazların davacı ve davalı Burhan adına 1/2 oranında kayıtlı olduğu, dava TTK'nun 520. maddesi kapsamında limited şirket hisse devri sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkin olup, taraflar arasındaki protokolün TTK'nun 520. maddesi gereğince noterce tasdik edilme şartına haiz olmadığından dolayı geçersiz olduğu, bu sözleşmeye dayanarak alacak talep edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 

Dava, tapu kaydına dayalı ecrimisil bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Dava konusu iki parça taşınmazın davacı ile davalılardan B. Burhan D. adına tapuda kayıtlı olduğu hususu taraflar arasında çekişmesizdir. Davacı mülkiyet hakkına dayalı olarak talepte bulunmuş olup, mahkemece taraflar arasındaki sözleşmenin TTK’nun 520. maddesi gereğince geçersiz olduğundan bahisle dava reddedilmiştir. Ancak, davacı ecrimisil talebinde mahkemece geçersiz olduğu belirtilen 23.04.2007 tarihli protokole dayanmamış, mülkiyet hakkına dayanmıştır. Bu durumda, davacın mülkiyet hakkına dayalı talebi hususunda değerlendirme yapmak suretiyle hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçe ile karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir...) 

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, ecrimisil bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin şekil şartı noksanlığı nedeniyle geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir. 

Hukuk Genel Kurulu’nda işin esasının görüşülmesinden önce; direnme hükmünün 11.10.2012 tarihinde temyiz edilmesinden sonra, davacı asilin 03.01.2013 tarihli dilekçesiyle davadan ve temyiz isteminden vazgeçtiğini açıklamış olmasına rağmen daha sonra 18.12.2013 tarihli beyanıyla bu vazgeçmenin bilinçli olarak yapılmadığını ileri sürmesi ön sorun olarak incelenmiştir.

Ön sorunun çözümü için öncelikle feragate ilişkin açıklama yapılmalıdır.

Davaya son veren taraf işlemlerinden biri olan feragat, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 307. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, anılan yasa hükmüne göre feragat; davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir.

Bilindiği gibi, feragat yalnız mevcut davadan değil, o dava ile istenen haktan da vazgeçme anlamına gelmektedir. Davadan feragat neticesinde feragate konu teşkil eden hak tamamen düşer ve artık bir daha dava konusu yapılamaz.

Hiçbir kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi, davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmeye zorlanamaz. Usul hukukumuzda kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar her davadan feragat edilebilir (HMK. m.310). Ancak bazı istisnai hallerde feragat davayı sona erdirmez (Örn: Hizmet tespiti davaları). 

Bir usul hukuku kavramı olarak davadan feragatin açık, kesin ve koşulsuz olması, yasa gereğidir. 6100 Sayılı HMK’nın 309. maddesi aynen;

“(1) Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. 

(2) Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. 

(3) Kısmen feragat veya kabulde, feragat edilen veya kabul edilen kısmın, dilekçede yahut tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir.

(4) Feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır” şeklindedir.

Davadan feragatin, kesin hükmün sonuçlarını doğurucu nitelikte olması nedeniyle bütün bu özellikleri içermesi zorunludur. 

Aynı yasanın 311. maddesi hükmü uyarınca feragat ve kabul; kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur ve irade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir.

Feragatin davayı sona erdiren kesin bir usul işlemi olması nedeniyle feragatten dönülmesi olanaksız ise de, davacı taraf feragatin hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğunu aynı davada ileri sürebilir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, Cilt V, s.3646 vd).

Bu gibi durumlarda yapılması gereken, feragatin geçersizliği iddiasının hadise olarak aynı mahkemede görülüp, sonuçlandırılmasıdır. Feragatin iptali davasının başka bir mahkemede açıldığı durumda ise, asıl davayla birleştirilerek görülmesi gerekmektedir (HGK, 29.04.2009 gün ve 2009/13-76 E., 2009/120 K. sayılı kararı).

Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin direnme hükmünü davacı vekilinin 11.10.2012 tarihinde temyiz etmesi nedeniyle dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir. Bu aşamada davacı asil, 03.01.2013 tarihinde Hukuk Genel Kuruluna gönderilmek üzere yerel mahkemeye verdiği dilekçesiyle davadan ve temyiz isteminden vazgeçtiğini açıklamıştır. Bu dilekçenin alınması esnasında kimlik tespiti yapılmadığı için eksikliğin giderilmesi amacıyla dosyanın geri çevrilmesi üzerine davacı asil bu kez 18.12.2013 tarihli beyanıyla vazgeçmenin bilinçli olarak yapılmadığını ileri sürerek, davasından vazgeçmediğini ifade etmiştir.

Bu itibarla, davacı asilin feragat beyanı ve bu feragatin geçersiz olduğuna ilişkin iddiasının yerel mahkemece hadise şeklinde incelenmesi için direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir. 

Direnme kararı açıklanan bu değişik nedenlerle bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 19.03.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

 

AKSİ YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/1-2144
KARAR NO   : 2019/994

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           : 
Maçka Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                     : 14/04/2015
NUMARASI              : 2015/40 - 2015/132
DAVACI                    : Hasan A. vekili Av. A.O.K.
DAVALI                     : Bahri A. vekili İ.K.

Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Maçka Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 22.04.2014 tarihli ve 2013/67 E., 2014/219 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 12.11.2014 tarihli ve 2014/18869 E., 2014/17459K. sayılı kararı ile:

"... Dava, tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verildiği, kararın davalı tarafından temyiz edildiği, davacının temyiz aşamasında verdiği 21.08.2014 tarihli dilekçe ile davadan feragat ettiğini bildirdiği, feragat dilekçesinde kimlik tespitinin yapılmadığı gerekçesiyle kimlik tespitinin yapılması ve feragat yönünden bir karar verilebilmesi amacıyla Dairece 09.09.2014 tarihli karar ile dosyanın yerel mahkemesine geri çevrildiği, mahkemece 10.10.2014 tarihli tutanak imza altına alınarak, anılan tutanak içeriğinden davacının davadan feragat etmediğini ve feragat dilekçesindeki imzanın da kendisine ait olmadığını bildirdiği görülmektedir.

Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 311. maddesinde, feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı; 310. maddesinde ise, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman davadan feragat edilebileceği hükümleri düzenlenmiştir.

Ne var ki, davacı davadan feragat etmediğini ve feragat dilekçesindeki imzanın da kendisine ait olmadığını bildirdiğinden 6100 sayılı HMK'nın 163. maddesi (1086 sayılı Kanunun 222. maddesi) gereğince feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığı hususunun davada ön sorun olarak incelenmesi gerekeceğinden, mahkemece feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığının incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi için karar bozulmalıdır..."

gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı, 2011 yılında resmî vasiyetname ile 127 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki binanın üçüncü katını davalı oğluna vasiyet ettiğini, davalının ise ileride vasiyetnamenin iptal edilebileceğini söyleyerek evin tapusunu almak istediğini, bunun üzerine tapuda ölünceye kadar bakma akdine dayalı olarak devir yaptıklarını, ancak bir süre sonra binanın üçüncü katını değil taşınmazın tamamını devrettiğini öğrendiğini, davalı ile görüştüğünde durumu düzeltmek için 100.000,00TL para istediğini, davalı oğlunun tecrübesizliği, yaşlılığı ve okur-yazarlığının zayıf olmasından faydalandığını, tapuda işlem yaparken oğlunun yönlendirmesi ile belgeleri okumadan imza attığını ileri sürerek, tapu iptali ile tescil isteğinde bulunmuştur. 

Davalı, iddiaların asılsız olduğunu, babası olan davacıya baktığı için taşınmazını hür iradesiyle devrettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davacının 127 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki binanın üçüncü katını devretmeye ilişkin iradesinin davalı tarafından yönlendirildiği ve hataya düşürülerek taşınmazın tamamının devredildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar davalı tarafından temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.

Mahkemece, feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığının ön sorun olarak incelenmesi için kararın bozulduğu, bu nedenle öncelikle davacının dosyaya yansıyan feragat beyanlarının ve bu beyanlardaki iradenin gerçekten ona ait olup olmadığının değerlendirilmesi ve kendi isteğiyle TMK'nın 408. maddesi uyarınca kısıtlanan davacı hakkında bu durumun da dikkate alınması gerektiği, bu bağlamda davacının ilk kez 16.08.2013 tarihinde sunduğu dilekçe ile davadan feragat ettiği, 23.08.2013 tarihli dilekçe ile de feragatin anlamını bilmediğini ve imza attığını hatırlamadığını ifade ettiği, mahkemece bu iddialar incelenerek feragat dilekçesinin geçersiz sayılmasına ve davacının duruşmada açıkladığı asıl iradesine üstünlük tanınmasına karar verildiği, davacının yaşı, sosyal durumu, hukuki kavramları anlama yeteneği gibi hususlar gözetilerek feragatin anlam ve sonuçları anlatıldığında feragate açıkça karşı çıktığı, davaya devam etme iradesini sürekli olarak gösterdiği, feragat dilekçelerine yansıyan davacı iradesinin sürekli fesada uğratıldığı, davacı ile davalının baba oğul olmasının bu durumu kolaylaştırdığı, böyle olunca 21.08.2014 tarihli feragat dilekçesindeki imza davacıya ait olsa bile dosyaya yansıyan davaya devam etme yünündeki kararlı iradesi ve 10.10.2014 tarihli tutanaktaki beyanı nazara alındığında feragat beyanının gerçeği yansıtmadığı, davacının 10.11.2014 tarihinde kendi isteğiyle kısıtlanmasının da bu durumu doğruladığı, davacının yaşlılığı ve deneyimsizliği nedeniyle bazı hukuki işlemleri tam olarak kavrayamadığı, bu nedenle feragat dilekçesindeki imza davacıya ait olsa bile iradesi sürekli fesada uğratıldığından imza yönünden bir inceleme yapılmasının esasa etkili olmayacağı gerekçesiyle ilk hükümde direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk kararın temyizi aşamasında sunulan 21.08.2014 tarihli davadan feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığı hususunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 163. maddesi uyarınca ön sorun şeklinde incelenerek oluşacak duruma göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği gibi özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve yargı organı önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir.

Nitekim, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 307. maddesinde feragat tanımlanmış ve davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak ifade edilmiştir.

Feragat davaya son veren taraf işlemlerinden biri olup, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir (HMK. m. 309/1). Yine feragatin hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir (HMK. m. 309/2). Ancak feragat, kayıtsız ve şartsız olmalı, kesin ve açık bir irade beyanı ile yapılmalıdır.

Davadan feragatin zamanı ise HMK'nın 310. maddesinde düzenlenmiş ve feragatin hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği öngörülmüştür. Böyle olunca mahkemece verilen bir kararın temyizi aşamasında, usul hukuku çerçevesinde kesinleşmiş bir karar olmadığından davadan feragat edilmesi mümkündür.

Eldeki davada da mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı tarafından temyiz edilmiş, bu aşamada davacı imzası ile dosyaya sunulan 21.08.2014 tarihli dilekçe ile davadan feragat edildiği bildirilmiştir. Davadan feragat dilekçesinin davacı asil tarafından verildiğine ilişkin kimlik tespiti içermemesi nedeniyle kimlik tespitinin yapılması ve ondan sonra feragat hakkında bir karar verilmesi için dosyanın Özel Dairece geri çevrilmesi üzerine de mahkemece davacının beyanını içeren 10.10.2014 tarihli tutanak düzenlenmiştir. Anılan tutanak içeriği incelendiğinde, mahkemece feragatin hukuki sonuçları anlatılarak davacıdan dilekçe üzerindeki imzanın kendisine ait olup olmadığı ve davadan feragat iradesinin bulunup bulunmadığının sorulduğu, davacının da feragat dilekçesindeki imzanın kendisine ait olmadığını ve davadan kesinlikle feragat etmediğini beyan ettiği görülmüştür.

Bilindiği gibi davadan feragat, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Diğer bir anlatımla, davadan feragat ile dava konusu uyuşmazlık esastan sona ermiş olur. Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragatten dönemez; feragati ile bağlıdır. Belirtmek gerekir ki feragat, ıslah yolu ile de hükümsüz kılınamaz. 

Ancak irade bozukluğu hâllerinde feragatin iptali istenebilir (HMK. m. 311). Çünkü, bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. 

İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Borçlar Kanununda "Rızadaki fesat" başlığı altında "Hata", "Hile" ve "İkrah" olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda ise 30 ila 39. maddeler arasında bu defa "Yanılma", "Aldatma" ve "Korkutma" başlıkları altında düzenlenmiştir.

Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli olmayıp, HMK'nın 311. maddesinde de açıkça belirtildiği gibi irade bozukluğu hâllerinde kişiye iptal hakkı tanınmıştır.

Diğer yandan, feragatin hata, hile ve ikrah nedeniyle iptali için dava açılabileceği gibi irade bozukluğu nedenleriyle feragatin geçersiz olduğu aynı dava içinde de ileri sürülebilir. Bu durumda mahkemece iddiaya ilişkin deliller toplanarak, feragat beyanının hukuki bir sonuç doğurup doğurmayacağı hakkında karar verilmesi gerekmektedir. Ne var ki, böyle bir inceleme yapılıp karar verilebilmesi için öncelikle feragat beyanının irade bozukluğu nedeniyle geçersiz olduğunun ileri sürülmesi gerekmekte olup, bu konuda mahkemece kendiliğinden inceleme yapılması olanaklı değildir.

Somut olayda ise davacı feragat dilekçesindeki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmüştür. Bu durumda 21.08.2014 tarihli feragat dilekçesi hakkında bir karar verilebilmesi için imza incelemesi yapılması zorunludur.

Yerel mahkemece feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığı hususunun 6100 sayılı HMK'nın 163. maddesi gereğince davada ön sorun olarak incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.10.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.