TEMYİZDEN FERAGAT EDİLİRSE KARAR DÜZELTME SÜRESİNİN DOLDUĞU TARİH ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN BAŞLANGICIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


05 Kas
2019

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-2499
KARAR NO   : 2019/564

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                     : 31/12/2014
NUMARASI              : 2014/989 - 2014/518
DAVACI                    : M.U. Nakliyat San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilleri Av. N.K. - Av. H.Ç. - Av. D.A.
DAVALI                    : N. Müş. Müh. Teks. San. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. F.Y.Ç.

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.09.2013 tarihli ve 2011/212 E., 2013/337 K. sayılı karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.06.2014 tarihli ve 2014/2079 E., 2014/10920 K. sayılı kararı ile;

“… Davacı vekili, müvekkili şirketin yüklendiği taşıma işlerini alt taşıyıcı olarak bir dönem davalıya yaptırdığını, bu taşımalardan birinde yükün geç taşınması nedeniyle taşıtanın ortaya çıkan zararını müvekkilinin ödemek zorunda kaldığını, yaptığı ödemeler için davalı hakkında başlatılan takibe, borçlu davalının haksız itiraz ederek takibi durdurduğunu ileri sürerek, davalının itirazının iptali ile icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacı hakkında daha önce dava dışı taşıtan tarafından açılan dava sonucunda davacının ödeyeceği tazminat miktarını tayin eden mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren CMR'nin 32. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra itirazın iptaline konu takibi yaptığı, zamanaşımı süresinin davalı yönünden kesilmesini veya durmasını gerektiren bir durumun da olmadığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, uluslararası taşıma sözleşmesinden kaynaklanan tazminat alacağının rücuen tahsiline yönelik olarak başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı üst taşıyıcı aleyhine taşıtan tarafından işbu davadan önce açılan itirazın iptali davası sonucunda, davacının taşıtana ödeyeceği tazminat miktarını tayin eden mahkeme kararının üst taşıyıcı tarafından temyiz edildiği ancak Yargıtay'da temyiz incelemesi aşamasında, temyiz isteminden feragat edilmesi nedeniyle 13.11.2008 tarihinde temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine karar verildiği ve mahkemece Yargıtay karar tarihi, kesinleşme tarihi olarak kabul edilmek suretiyle yazılı gerekçeyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. 

CMR Konvansiyonu'nun 32. maddesinde öngörülen 1 yıllık dava açma süresinin, 39/son maddesi uyarınca, mahkeme kararının kesinleşme tarihinden itibaren başlayacağı öngörülmüştür. Ancak, üst taşıyıcı ile taşıtan arasında daha önce görülen davada verilen karara karşı karar düzeltme yolu açık olduğundan mahkeme kararının kesinleşme tarihi buna göre belirlendikten sonra zamanaşımı süresinin geçip geçmediğinin tespiti suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir…”

gerekçesiyle oy çokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

Dava, uluslararası karayolu ile eşya taşıma (CMR) sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminata yönelik olarak başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı vekili; müvekkili şirketin taşıma sektöründe faaliyet gösterdiğini, bazı taşıma işlerinin ise alt taşıyıcı olarak bir dönem davalıya yaptırıldığını, davalı tarafından üstlenilen bu taşımalardan birinde yükün geç teslim edilmesi nedeniyle taşıtan tarafından müvekkili aleyhine icra takibine başlandığını ve müvekkilinin itirazı üzerine İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/1.0 E. sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açıldığını, anılan davanın kabul edilmesi sonucunda müvekkili tarafından icra dosyasına ödeme yapıldığını, bu ödemelerin bir kısmının davalı tarafından yapıldığını, taşımayı fiilen yapan davalının sorumlu olması nedeniyle müvekkili tarafından kalan miktar yönünden davalı hakkında 5.000,00 Euro ve 4.560,00TL asıl alacak ile 348,49 Euro işlemiş faiz üzerinden icra takibi başlatıldığını, davalının icra takibine haksız itiraz ederek takibi durdurduğunu ileri sürerek davalının icra dosyasına vaki itirazının iptali ile icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkemece; davacı hakkında daha önce dava dışı taşıtan tarafından açılan dava sonucunda davacının ödeyeceği tazminat miktarını tayin eden mahkeme kararının kesinleştiği, kararın kesinleşmesinden itibaren CMR'nin 32. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra dava konusu icra takibine başlandığı, kararın kesinleşmesi ile icra takibi arasında zamanaşımı süresinin davalı yönünden kesilmesini veya durmasını gerektiren bir durumun da olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle oy çokluğu ile bozulmuştur.

Yerel mahkemece; önceki gerekçelere ilave olarak rücu talebine esas olan İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/1.0 E. sayılı dosyasında verilen kararın işbu davanın davacısı tarafından temyiz edildiği, ancak daha sonra 03.11.2008 tarihli dilekçe ile temyiz isteminden açıkça feragat edildiği, akabinde ise Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.11.2008 tarihli ve 2008/3962 E, 2008/12804 K. sayılı kararı ile temyiz isteminin reddine karar verildiği, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/1.0 E. sayılı kararının 13.11.2008 tarihinde kesinleştiğinin kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; rücu talebine esas olan İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/1.0 E, 2007/7.9 K. sayılı kararının temyiz edilmesinden sonra temyiz isteminden feragat edilmesi karşısında Özel Dairenin temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine karar verdiği tarihin kesinleşme tarihi olarak kabul edilip edilemeyeceği ve buradan varılacak sonuca göre icra takibine konu alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.

Eldeki dava, üst taşıyıcı tarafından alt taşıyıcıya karşı rücuen tazminata yönelik başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, taraflar arasındaki temel uyuşmazlıkta CMR Konvansiyonu’nun hükümleri uygulanacaktır. CMR Konvansiyonu’nun 32. maddesinde öngörülen bir yıllık dava açma süresi, Konvansiyon’un 39/4. maddesi gereğince taşımacılar arasında açılacak davalarda ya bu Konvansiyon gereğince ödenmesi gereken tazminatın miktarını tayin eden son mahkeme kararı tarihinden yahut da böyle bir karar yoksa ödeme tarihinden itibaren işlemeye başlayacaktır. Bu husus Özel Daire ile mahkeme arasında uyuşmazlık konusu olmayıp, yukarıda belirtildiği üzere uyuşmazlık, tazminat miktarını tayin eden mahkeme olan İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/1.0 E, 2007/7.9 K. sayılı kararının ne zaman kesinleştiği noktasındadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle şekli anlamda kesin hüküm kavramı üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.

Şekli anlamda kesin hüküm kanunlarda ayrı bir müessese olarak düzenlenmemiş olup, bir nihai kararın şekli anlamda kesin hüküm ifade etmesinden o karara karşı artık kanun yollarına başvurulamayacağı anlaşılır. Şekli anlamda kesinleşmenin amacı, hükmün olağan kanun yollarına başvurularak değiştirilememesi ve davanın sona ermesidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2003 tarihli ve 2003/20-266 E, 2003/285 K. sayılı kararı). 

Bir nihai karar şekli anlamda kesinleşince tarafların o davada takip ettikleri amaç gerçekleşmiş olur. Fakat bu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın değil ancak görülmekte olan davanın sona ermesi anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle bundan sonra taraflar arasında aynı uyuşmazlığın yeni bir dava konusu yapılamaması için nihai kararın maddi anlamda da kesinleşmiş olması gerekir.

Şekli anlamda kesin hüküm kanunlarda düzenlenmemiş olmasına rağmen maddi anlamda kesin hüküm ve sonuçları 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 303. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 237.) maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre bir davada maddi anlamda kesin hükümden söz edilebilmesinin ilk şartı o hükmün şekli anlamda kesinleşmiş olmasıdır. Şekli anlamda kesinlik maddi anlamda kesinliğin ön ve temel şartını oluşturur. Bundan başka her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki kesin hüküm kamu düzenindendir ve dava şartı olarak kabul edilmiştir (HMK, m.114/1-i).

Bir nihai kararın şekli anlamda kesin hüküm ifade etmesi için o karara karşı kanun yollarının kapalı olması veya kanun yoluna başvurulduktan sonra artık başka kanun yolunun bulunmaması gerekir. Başka bir deyişle mahkemenin nihai kararına karşı başvurulacak bir kanun yolunun artık kalmaması veya baştan itibaren zaten hiç bulunmaması hâlinde bu karar şekli anlamda kesinleşir. Bir nihai karara karşı başvurulacak kanun yolunun olmayışı iki şekilde karşımıza çıkar. Bunlardan birincisi, mahkemece verilen karara karşı kanun yoluna başvuru imkânı yoktur ve bu nedenle nihai kararın verilmesiyle şekli anlamda kesinlik ortaya çıkar. Örneğin miktar ve değeri kesinlik sınırını geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar bu şekildedir. Yine özel kanun hükümleri gereğince kesin olduğu belirtilen kararlarda verildikleri anda şekli anlamda kesin hüküm ifade eder (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. V, İstanbul, 2001, s. 4981 vd.).

İkincisi ise mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvuru imkânı varken ya süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak yahut da kanun yoluna başvurmaktan açıkça feragat edilerek hüküm şekli anlamda kesinleşir. Ayrıca karara karşı kanun yoluna başvurulduğu durumlarda başvuru üzerine verilen karardan sonra başvurulacak kanun yolu kalmamış ise karar şekli anlamda kesin hüküm ifade eder (Örneğin HUMK döneminde Yargıtay’ın kararına karşı karar düzeltme yolu kapalı olduğu hallerde Yargıtay’ın kararı onaması ile karar şekli anlamda kesinleşmekteydi).

Sonuç olarak, bir mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvuru imkânının hiç bulunmaması veya kanun yoluna başvuru imkânı bulunmakla birlikte, bu yola hiç başvurulmaması ya da öngörülen bütün olağan kanun yollarının tüketilmesi ile karar şekli anlamda kesinleşmiş olur (Atalı, Murat: Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, 2017, s. 2055 vd.).

Yukarıda da bahsedildiği üzere kanun yoluna başvurma hakkından feragat edilmesi ile de nihai bir karar şekli anlamda kesinleşmiş olur. Ancak kanun yolu hakkı doğmadan yani, henüz nihai karar verilmeden önce taraflardan birinin kanun yolu hakkından feragat etmesi geçerli değildir. Buna karşılık, bir taraf, kanun yolu hakkı doğduktan sonra ve kanun yoluna başvuru süresi içinde bu hakkından feragat edebilir ve böylece kararın kesinleşmesini sağlayabilir. Bundan başka, bir taraf, kanun yoluna başvurduktan sonra da temyiz talebinden feragat edebilir. Bu hâlde kanun yolu incelemesi yapan mercii feragat nedeniyle kanun yolu (istinaf veya temyiz) dilekçesinin reddine karar verecektir. Bu husus HMK’nın 349/2. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre, istinaf yoluna başvurulduktan sonra ve dosya bölge adliye mahkemesine gönderilmeden önce istinaf isteminden feragat edilmişse ilk derece mahkemesi tarafından doğrudan istinaf başvurusunun feragat nedeniyle reddine karar verilecektir. Dosya bölge adliye mahkemesine gönderildikten sonra ancak karara bağlanmadan önce istinaf başvurusundan feragat edilirse bölge adliye mahkemesi tarafından başvurunun feragat nedeniyle reddine karar verilecektir. HMK’nın 366. maddesinin atfıyla istinaf isteminden feragate ilişkin söylenenler kıyasen temyiz isteminden feragat için de söz konusudur. Ancak HUMK’da bu yönde bir düzenleme bulunmadığından temyiz isteminden feragat hâlinde, temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine karar verme görevi her hâlde Yargıtay’a ait olacaktır. Somut uyuşmazlıkta da İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.12.2007 tarihli ve 2006/1.0 E, 2007/7.9 K. sayılı kararının hangi tarihte kesinleştiği tartışıldığına göre 1086 sayılı HUMK uygulanacaktır.

Kanun yoluna başvurma hakkından feragat, kanun yolu talebinin geri alınması anlamında olup, bunun davadan feragat ile karıştırılmaması gerekmektedir (Kuru, s. 4494). Zira davadan feragat, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmek olup, içeriği itibariyle bir maddi hukuk işlemi olmakla birlikte, yapılış şekli itibariyle bir usul işlemidir. Davadan feragatin içeriği olan maddi hukuk işlemi (haktan vazgeçme) ile taraflar arasındaki (dava konusu yapılan) uyuşmazlık son bulur. Burada dava (uyuşmazlık) mahkemenin kararı ile değil, davacının iradesi (maddi hukuk işlemi) ile son bulmaktadır (Kuru, s. 3546). Oysa kanun yolundan feragat edilmesi hâlinde ise mahkeme tarafından verilen karar kabul edilmekte ve kanun yoluna başvurulduktan sonra kanun yoluna başvuru talebi geri alınmaktadır. 

Kanun yoluna başvurulduktan sonra kanun yolu talebinden feragat işlemi her şeyden önce bir usûl işlemi olduğundan, bu usûl işleminin (feragatin) yapılışı usul hukukuna tâbidir. İşte bu nedenle Yargıtay, kanun yolundan feragatin usûl hukuku kurallarına uygun olarak yapılıp yapılmadığını araştırır ve feragatin usûlüne uygun olarak yapıldığı, bununla başvuranın kanun yoluna başvuru talebini geri aldığı kanısına varırsa, feragat nedeniyle temyiz isteminin reddine karar verir. Elbette ki Yargıtay tarafından verilen bu karar ile feragatin uygun olduğu kabul edilse de bu ret kararı kesinleşinceye kadar dava derdesttir. Yargıtay’ın bu kararı usûl hukukuna aykırı olabileceğinden, karar düzeltme yoluna başvurulduğu bu hâllerde Yargıtay kendi verdiği kararı usul hukuku kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle kaldıracaktır. Zira karar düzeltmeye tabi olan davalarda karar düzeltme talebinde bulunulması hâlinde Yargıtay kendi kararını kaldırma ihtimali bulunmaktadır. Örneğin vekâletnamesinde feragat için özel yetkisi bulunmayan vekilin kanun yolundan feragat etmesi üzerine, Yargıtay tarafından temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine karar verilmesi hâlinde karar düzeltme talebi ile bu karar kaldırılacak ve esasa yönelik temyiz incelemesi yapılacaktır.

Kanun yolundan feragat edilmesi anından itibaren davanın derdest olmaktan çıkacağı ve şekli anlamda kesinleşeceğinin kabul edilmesi hâlinde Yargıtay’ın karar düzeltme talebi üzerine daha önce verdiği kararını kaldırması karşısında aynı davanın yeniden derdest hâle gelmesini izah etmek güç olacaktır. Bu nedenle, temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine ilişkin karara yönelik tüm kanun yolları tüketilene kadar, davanın derdest olduğu kabul edilmelidir.

Bu aşamada Yargıtay’ın hangi kararlarına karşı karar düzeltme yolunun açık olduğundan bahsedilmesinde yarar bulunmaktadır.

Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasına kadar hukukumuzda geçerli olan normal (olağan) kanun yolu esasen temyizdir. Ayrıca temyizden sonra belirli hâllerde karar düzeltme yoluna başvurulabilmektedir. Bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlarda ise istinaf ve daha sonra temyiz olmak üzere iki kanun yolu uygulanacak ve karar düzeltme artık hukukumuzda geçerli olmayacaktır.

HUMK ile öngörülen karar düzeltme (tashihi karar), Yargıtay'ın temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu bazı kararlarına karşı tanınmış olan kendine özgü bir normal kanun yoludur. Yani, bir hüküm hakkında Yargıtay'ın temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu karara karşı HUMK’nın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu açık ise, o hüküm, ancak karar düzeltme yolunun tükenmesi ile şekli anlamda kesinleşebilir. Temyiz edilemeyen yani verildikleri anda kesin olan kararlara karşı, temyiz yoluna gidilemeyeceği gibi karar düzeltme yoluna da başvurulamaz. Karar düzeltme yolu, Yargıtay'ın temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu kararlara karşı başvurulabilen bir kanun yolu olduğundan, temyiz yolunun devamı (tamamlayıcısı) niteliğinde bir kanun yoludur. 

Ancak Yargıtay'ın her kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulamaz. HUMK’nın 440/III. maddesinde belirtilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilemez. Başka deyişle HUMK’nın 440/III. maddesinde sayılan kararlar haricindeki Yargıtay kararlarına karşı karar düzeltme yolu açıktır. Hemen belirtmek gerekir ki Yargıtay’ın temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine ilişkin kararı HUMK’nın 440/III. maddesinde sayılan kararlar arasında yer almadığına göre, karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı davanın niteliği gereğince belirlenecektir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; işbu davanın davacısı olan üst taşıyıcı aleyhine davalının yaptığı taşıma nedeniyle taşıtan tarafından İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/1.0 E. sayılı dosyası ile açılan itirazın iptali davasının kabulüne karar verildiği, bu kararın sadece üst taşıyıcı (işbu davanın davacısı) tarafından temyiz edildiği, ancak üst taşıyıcının (işbu davanın davacısı) temyiz incelemesi aşamasında 03.11.2008 tarihli dilekçe ile temyiz isteminden feragat ettiği, bunun üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.11.2008 tarihli ve 2008/3962 E, 2008/12804 K. sayılı kararı ile temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine karar verildiği, bu kararın taşıtana 23.12.2008 tarihinde ve üst taşıyıcıya (işbu davanın davacısı) 24.12.2008 tarihinde tebliğ edildiği, işbu dava konusu icra takibinin ise 21.12.2009 tarihinde başlatıldığı anlaşılmaktadır. 

İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/1.0 E, 2007/7.9 K. sayılı kararı temyizi kabil kararlardan olup, üst taşıyan (işbu davanın davacısı) tarafından temyiz edilmiştir. Ancak temyiz aşamasında temyiz isteminden feragat edilmesi üzerine Yargıtay tarafından verilen temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine ilişkin karar, HUMK’nın 440/III maddesinde sayılan karar düzeltme yoluna gidilemeyecek kararlar arasında yer almamaktadır. Ayrıca mahkemece verilen karar ve kabul edilen miktar yönünden Yargıtay karar tarihi itibariyle karar düzeltme yolu açıktır. 

O hâlde, Yargıtay’ın temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine ilişkin kararının taraflara tebliğ edilmesi ve karar düzeltme yoluna başvuru süresinin geçmesi beklenerek bu sürenin dolduğu tarihin rücu talebine konu mahkeme kararının şekli anlamda kesinleştiği tarih olarak kabulü gerekir. Bu durumda CMR’nin 39/4. maddesine gereğince zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı yukarıda yapılan açıklamalar gözetilerek belirlenmelidir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; temyizden feragat hâlinde kararın şekli anlamda kesinleşme tarihinin temyiz talebinden feragat edilme tarihi olduğu, Yargıtay’ın verdiği temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine ilişkin kararın ise ilk derece mahkemesinin kararının temyizden feragat tarihinde kesinleştiğini tespit eden bir karar olduğu, ayrıca Yargıtay’ın bu kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulmasının da mümkün olmadığı, bu nedenle somut olayda temyiz talebinden feragat edildiği tarihin zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi olduğu ve sonucu itibariyle doğru olan direnme kararının bu değişik gerekçeyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440’ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 16.05.2019 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI  OY

Dava uluslararası taşıma sözleşmesinden kaynaklanan tazminat alacağının rücuen tahsiline yönelik olarak başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptaline ilişkindir. Davalı vekili dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddini istemiştir. 

CMR Konversiyonunun 32. maddesinde öngörülen 1 yıllık dava açma süresinin 39/son maddesi uyarınca zamanaşımının bu anlaşma gereğince ödenmesi gereken tazminat miktarını tayin eden son mahkeme kararı tarihinden başlayacağı öngörüldüğünden zamanaşımı süresinin mahkeme kararının kesinleşme tarihinden itibaren başlaması gerektiği konusunda Özel Daire ile mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmamakta olup, uyuşmazlık mahkeme kararının hangi tarihte kesinleştiği konusundadır.

Davacı üst taşıyıcı aleyhine taşıtan tarafından bu davadan önce açılan itirazın iptali davası sonucunda davacının taşıtana tazminat ödemesine hükmedildiği, bu kararın üst taşıyıcı (davalı) tarafından temyiz edildiği, ancak temyiz incelemesi aşamasında temyiz isteminden 03.11.2018 tarihinde feragat ettiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesince feragat nedeniyle temyiz isteminin 13.11.2018 tarihinde reddine karar verildiği kararın 24.12.2008 tarihinde davalı üst taşıyıcıya, 13.12.2008 tarihinde davacı şirkete tebliğ edildiği, tarafların karar düzeltme isteminde bulunmadıkları anlaşılmıştır. 

Mahkemenin dava sonunda temyizden feragat sonrası feragat nedeniyle temyiz isteminin reddine karar verildiği 13.11.2008 tarihi itibariyle önceki kararın kesinleştiğini, 1 yıllık zamanaşımının bu tarihten itibaren başlaması gerektiğini bu tarihten davalı N. Müs. Müh. Teks. San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine takibin yapıldığı 21.12.2009 tarihinde zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verdiği görülmektedir.

Davacının temyizi üzerine Özel Daire, üst taşıyıcı ile taşıtan arasında daha önce görülen davada verilen karara karşı karar düzeltme yolu açık olduğundan mahkeme kararı kesinleşme tarihinin buna göre belirlendikten sonra zamanaşımı süresinin geçip geçmediğinin tespiti suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile oy çokluğu ile bozma kararı verilmiştir.

Karşı oy yazısında temyiz isteminden feragat tarihinde kararın kesinleştiğinden sonucu itibariyle doğru olan yerel mahkeme kararının onanması görüşü belirtilmiştir. Yerel mahkemenin önceki kararda yazılı gerekçeler ile direnme kararı verdiği anlaşılmaktadır. Bu konuyu açıklığa kavuşturmak için mahkeme kararlarının şekli anlamda kesinleşmesi ile temyizden feragat hâlinde kararın hangi tarihte kesinleştiğinin açıklanması gereklidir.

Bir kararın şekli anlamda kesinleşmesi için o karara karşı kanun yolunun bulunmaması veya var olanların kesinleşmesi gerekir.

Kanun yoluna (temyize) müracaat imkânı olmayan kararlar verildiklerinde şekli anlamda kesin hüküm teşkil ederler. Hükme karşı temyiz yolu açık olmakla beraber süresinde temyize müracaat edilmemesi veya temyizden feragat hâlinde hüküm şekli anlamda kesinlik kazanır.

Temyiz yolu açık ancak karar düzeltme yolu kapalı olan (HMK 440/3) kararlara karşı temyize müracaat edilmişse Yargıtay’ın onama kararı ile hüküm şekli anlamda kesinleşir.

Karar düzeltme yoluna başvurulduğu takdirde bu talebin reddi veya kabul edilerek onama kararı verilmesi ile hüküm şekli anlamda kesinlik kazanır. Maddi anlamda kesinlik hükmün ortaya çıkma anı ise hükmün her iki taraf için de şekli anlamda kesinlik kazanması anıdır (H.Yavuz Alangoya Medeni Usul Hukuk Esasları 2b. İstanbul 2001 s.505 vd).

HUMK 432/1 fıkra hükmüne göre asliye hukuk mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi ilamın tebliğinden itibaren 15 gündür. Temyiz, kanuni süre geçtikten sonra yapılır veya temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olur ise kararı veren mahkeme temyiz isteminin reddine karar verir. Bu ret kararı tebliğinden itibaren 7 gün içinde temyiz edilebilir. Yargıtay’ın ilgili dairesi temyiz isteminin reddine ilişkin kararı yerinde görmez ise kaldırıp ilk temyiz dilekçesine göre temyiz istemini inceler. 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yasal temyiz süresi geçtikten sonra temyiz edilmesi veya kararın temyiz kabiliyetinin bulunmaması hâlinde yerel mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmeden dosyanın Yargıtay’a gönderilmesi durumunda dosya mahalline geri çevrilmeden Yargıtay’ca inceleme yapılarak temyiz isteminin reddine karar verilir. 

HUMK 432/4 fıkrasında yazılı iki hâl dışında mahkemenin temyiz istemini reddetme yetkisi yoktur.

Temyiz edilebilen kararlar kanun yoluna başvuru süresinin geçmesi ile kanun yoluna başvurmaktan feragat ile veya kanun yoluna başvurmanın reddi ile kesinleşir. Bir kimse temyiz hakkı doğduktan sonra temyiz hakkından feragat ederek hükmün kesinleşmesini sağlayabilir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. B. C. V; İstanbul 2001 s. 4491 ve 4982).

Bir taraf temyiz yoluna başvurduktan sonra da temyiz talebinden feragat edebilir. Bu hâlde Yargıtay’ın ilgili dairesi feragat nedeniyle temyiz dilekçesinin reddine karar verir. HMK’nın 349/2. maddesi başvuru yapıldıktan sonra başvuru hakkından feragat edilirse kararı veren mahkeme tarafından başvurunun reddine karar verileceği hüküm altına alınmıştır. HMK’nın 366 maddesindeki yollama dolayısı ile bu hüküm temyizde de kıyas yolu ile uygulanmaktadır. Ancak HUMK’da bu yönde hüküm bulunmadığından temyizden sonra temyizden feragat edilmesi hâlinde temyiz dilekçesinin reddine karar verme görevi Yargıtay’a aittir.

Temyiz eden tarafın temyizden daha sonra feragat etmesi hâlinde kararın kendisi bakımından feragat tarihinde mi yoksa feragat nedeniyle temyiz dilekçesinin reddi tarihinde mi şekli anlamda kesinleşeceği tartışma konusudur. Bu konuda bir karar vermeden önce feragatın niteliği ile hüküm ve sonuçlarının irdelenmesi gerekmektedir.

Kanun yolundan feragat tarafların kendi aleyhinde olduğunu düşündükleri hükmün üst mahkeme tarafından tekrar gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi hakkından tek taraflı irade açıklaması ile vazgeçmeleridir. Bu husus Medeni Usul Hukukuna hakim olan ilkelerden birisi olan tasarruf ilkesinin bir yansımasıdır. Kanun yolundan feragat iradesi açıklandığı anda hüküm, feragat eden taraf bakımından şekli anlamda kesinlik kazanır (Aslan; Akyol Leyla: Medeni Usul Hukukunda Davadan Feragat, Ankara 2011 s. 91). Feragatin karşı tarafa tebliğine ve karşı tarafın rızasına gerek yoktur.

Temyizden feragat bir usul hukuku işlemidir. Temyizden feragat iradesinin hata, hile veya tehdit nedeniyle geçersiz olduğunu 1 yıl içinde açacağı ayrı bir davada ileri sürebilir. Kararın temyizi sonrası temyizden feragat hâlinde temyiz incelemesi yapılamaz. Bu hâlde Yargıtay temyizden feragat iradesinin varlığını, feragat eden vekil ise temyizden feragata yetkisi olup olmadığı yönünde sınırlı bir inceleme yapıp sonucuna göre ya temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine karar verir ya da geçerli bir feragat olmadığından mahkeme kararını esastan inceler. Yargıtay temyizden feragat nedeniyle temyiz isteminin reddine karar verir ise bu karar mahkeme kararının denetimini içermeyen taraf iradesini tespit eden bir karar olduğu için bu ret kararına karşı karar düzeltme yolu kapalıdır. Ancak geçerli bir feragat olmadığından söz edilerek Yargıtay’a kararın yeniden incelenmesi için başvuru yapılmış ise Yargıtay sadece geçerli bir temyizden feragatın usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı yönünde sınırlı bir inceleme yapar. Temyizden feragatın geçerli olmadığı kanısına varır ise bu hâlde temyiz isteminin reddi kararını kaldırarak daha önce yapmadığı temyiz incelemesini yapar. Aksi hâlde istemin reddine karar verir. Yargıtay bu konuda HMK. 440. maddesi anlamında karar düzeltme incelemesi yapmadığı ve denetlemeye konu bir Yargıtay kararı olmadığı için feragat nedeni ile temyiz dilekçesi red kararına karşı karar düzeltme yolu açık olduğundan ve dolayısı ile kararın kesinleşmesinin bu inceleme sonucuna kadar uzayacağından söz edilemez. Feragat, feragat tarihinde hüküm ve sonuçlarını doğurduğundan bu ret kararı bu hususu tespit edici nitelikte olup, feragat nedeniyle kesinleştiğini tespit eder. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu davadan feragat sonrası verilen kararın davanın sona erdiğini tespit eden bir karar olduğuna karar vermiştir (Y.HGK. 11.11.1992 gün, 1991/2-550 E., 631 K.).

Kararın temyizinden sonra temyizden feragat hâlinde temyiz isteminin reddine karar verildikten sonra bu kararın yeniden gözden geçirilmesi için “karar düzeltme talebi” adı altında Yargıtay’a başvurulsa dahi bu talep HMK 440. maddesi anlamında karar düzeltme talebi niteliğinde değildir. Temyizden feragat eden tarafın karar düzeltme talebinde bulunma hakkı kalmadığı için feragat tarihi itibariyle karar şekli anlamda kesinleşir. Ancak karar düzeltme isteminin kabulü ile temyiz isteminin reddi kararının kaldırılması ve temyiz incelemesine geçilmekle kararın kesinleşmiş olma durumu sona erer.

Sonuç olarak temyize başvurulduktan sonra temyizden feragat hâlinde feragat tarihi itibariyle kararın şekli anlamda kesinleşeceği ve zamanaşımının bu tarihten itibaren başlayacağı görüşünde olduğumuzdan, kararın kesinleşmesi için karar düzeltme süresinin geçmiş olmasının gerektiğine ilişkin değerli çoğunluğun görüşüne katılamamaktayız. Temyizden feragat tarihi itibariyle başlayan zamanaşımının takip tarihine kadar dolması nedeniyle sonucu itibariyle doğru olan kararın bu gerekçe ile onanması görüşündeyiz.

Mehmet KÜRTÜL            Dr. Şanver KELEŞ
Birinci Başkanvekili          Üye 

KARŞI  OY 

"Davanın devam ettiği süre" kavramında önemli bir husus davanın sona erme tarihidir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu bağlamında, bir dava, ilke olarak, dava dilekçesi ile açılır ve mahkemece hakkında verilmiş olan kararın şekli anlamda kesinleşmesi ile birlikte son bulur; bu zaman kesiti içerisinde hukuken derdest sayılır (Tanrıver Süha; Medeni Usul Hukukunda Derdestlik İtirazı, Ankara 2007, s. 55). Mahkeme kararının şekli anlamda kesinliğinden, o karara karşı artık olağan kanun yollarına başvurulamayacağı (temyiz, karar düzeltme) anlaşılır. Örneğin temyizi kabil olan kararlar kanun yoluna başvurma süresinin geçmesi ile şekli anlamda kesinleşir. Temyizi kabil olmayan kararlar ise verildiği anda kesin olduğundan karar tarihi itibarıyla şekli anlamda kesinleşmiş bir karardır. 

Bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulmuş ancak mahkemenin temyiz talebini reddetmeyerek dosyayı Yargıtay'a göndermiş olması hâlinde Yargıtay'ın 01.06.1990 tarih, 1989/3 Esas, 1990/4 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince temyiz talebini reddetmiş olması, şekli anlamda kesinleşmeyi öteleyen bir karar niteliğinde olmayıp sadece bu kararın şekli anlamda kesinleştiğini bu nedenle temyiz talebinin incelenemeyeceğini tespit eden bir karar niteliğindedir. Temyiz talebi bu nedenle reddedilen bir karar şekli anlamda Yargıtay'ın verdiği karar tarihinde kesinleşmiş olmayıp, verildiği anda kesin bir karar ise karar tarihinde, süre geçirilerek temyiz edilmiş ise sürenin dolduğu tarihte şekli olarak kesinleşmiştir.

Temyiz talebinin feragat nedeniyle reddi hâlinde de benzer bir durum vardır. Temyiz talebinde bulunulmuş ancak henüz Yargıtay'ca karar verilmeden önce temyiz talebinden vazgeçilmiş ise Yargıtay temyiz incelemesi yapmayacak ve temyiz talebini feragat nedeniyle reddedecektir. Bu ret kararı da, hükmün feragat tarihinde şekli anlamda kesinleştiğini ve artık esastan temyiz incelemesi yapılamayacağını tespit eden bir karar olup, şekli anlamda kesinleşmeyi öteleyen bir karar değildir. Yargıtay'ın bu ret kararına karşı karar düzeltme yoluna gidilmiş olsa bile, Yargıtay esastan inceleme yapmayıp öncesinde temyizden feragat edilmiş olması nedeniyle karar düzeltme talebini hukuki yarar yokluğundan reddedecektir. Zira feragat edildiği için temyiz incelemesi yapılamayan bir kararın karar düzeltme yoluyla da değiştirilebilmesi mümkün değildir. 

Bu red kararı da şekli anlamda kesinleşmeyi sağlayan bir karar olmayıp kararın temyizden feragat tarihinde kesinleştiğini tespit eden bir karar olacaktır. Yargıtay'ın bu kararlar ile yaptığı inceleme şekli anlamda kesinleşmeyi sağlamış olan geçerli bir yasa yolu başvurusundan feragat bulunup bulunmadığını değerlendirmekten öte bir incelemeyi içermemektedir.

Somut olayda bu dosyanın davacısı, diğer dosyanın davalısı olup o dosyada temyiz talebinden feragat etmekle bu kararın şekli anlamda kesinleşmesini sağlayan taraftır. Bu itibarla kararın hangi tarihte şekli anlamda kesinleştiğini de bilecek durumdadır. Şekli anlamda kesinleşmenin varlığını bu şekilde bilen bir tarafın artık bu kesinleşmeyi henüz öğrenmediğim için zamanaşımı süresi benim için başlamamıştır deme hakkı da bulunmamaktadır.

Tüm bu nedenlerle temyizden feragat hâlinde kararın şekli anlamda kesinleşme tarihi Yargıtay'ın verdiği ret kararının kesinleşme tarihi olmayıp, temyiz talebinden feragat edilme tarihi olduğu için zamanaşımının bu tarihte başladığı belirtilerek, gerekçesi değiştirilip düzeltilmek suretiyle kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumdan kararın kesinleşme tarihi olarak karar düzeltme süresinin dolduğu tarihi zamanaşımı başlangıcına esas alan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Zeki GÖZÜTOK
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 19 üyenin 10'u BOZMA, 9'u ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.

İÇTİHAT YORUMU : "Açık feragatin en önemli sonucu, kararın şekli anlamda kesinleşmesini sağlamasıdır. Bir başka deyişle, karara karşı süresinde kanun yollarına başvurulmaktan açık bir şekilde feragat edilmesi kararın şekli anlamda kesinleşmesi sonucunu doğurur." (ERCAN, İbrahim; ÖZBAY, İbrahim, Medeni Usul Hukukunda Kanun Yollarından Feragat, Erzincan ÜHFD, C: X, S: 3-4, Y: 2006, s. 448)

"Kanun yolundan feragat iradesi açıklandığı anda, hüküm feragat eden taraf bakımından şeklî anlamda kesinlik kazanır." (AKYOL ASLAN, Leyla, Medenî Usul Hukukunda Davadan Feragat, Ankara, 2010, s. 91)