TİCARİ DEFTERLER USULÜNE UYGUN TUTULMADIĞINDAN HMK 220/3 HÜKMÜNÜN SOMUT OLAYA UYGULANMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


18 Şub
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(19)11-833
KARAR NO   : 2021/1371

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Denizli Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                        : 14/07/2016
NUMARASI                : 2016/667 - 2016/639
DAVACI                      : D. Kristal San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. T.D.
DAVALI                      : Y. Hırdavat İnş. Elektrik Gıda Teks. San. Ltd. Şti. vekilleri
                                     Av. S.E., Av. E.G., Av. S.K.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Denizli Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin alacağının tahsili amacıyla davalı hakkında ilamsız icra yoluyla takip yapıldığını, davalının borçlu olmadığını iddia ederek icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini, icra takibine dayanak fatura konusu malların davalıya teslim edildiğini, faturaların ticarî defterlere işlendiğini, bu durumun ticarî defterler incelendiğinde de ortaya çıkacağını ileri sürerek, itirazın iptali ile asıl alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının icra takibine dayanak yaptığı 22 adet fatura karşılığı mal alımının söz konusu olmadığını, müvekkilinin borcunun bulunmadığını, davacıya avans olarak ödemeler yaptığını, satın aldığı malların bedelleri düşüldükten sonra müvekkilinin arta kalan miktarı talep etmesi üzerine davacının avans olarak yapılan ödeme sonucu arta kalan miktarı müvekkili şirkete ödememek amacıyla icra takibi başlattığını, davacıya toplam 46.531 TL ödeme yapıldığını belirterek davanın reddi ile alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.03.2015 tarihli ve 2013/586 E., 2015/233 K. sayılı kararı ile; taraflar arasındaki alacak borç miktarının tespiti için davacının ticarî defter ve kayıtlarının incelendiği, bilirkişinin rapor ve ek raporunda belirtildiği üzere; davacının ticarî defter ve kayıtlarına göre 2012 yılına ait faturalı satışlardan dolayı davalıdan 6.609,87 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği, davalının davacı tarafından delil olarak dayanılmış olmasına rağmen ticarî defter ve kayıtlarını ibrazdan kaçındığı, bu nedenle 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 222. maddesi uyarınca davacının ticarî defter ve kayıtlarının içeriğine itibar edildiği gerekçesiyle itirazın kısmen iptali ile takibin 6.609,87 TL asıl alacak üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 18.01.2016 tarihli ve 2015/8902 E., 2016/211 K. sayılı kararı ile;

“… Dava, faturadan kaynaklanan satış nedeni ile alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptaline ilişkindir. Davacı satıcı, mal teslimini kanıtlamak zorundadır. Davada münhasıran karşı tarafın defterlerine dayanılmamıştır. Davacının kendi defterlerindeki kayıtlar dayanak belge ile doğrulanmadığı sürece mal teslimi hususunda tek başına delil olarak kabul edilemez. Mahkemece, ispat yükünün davacıda olduğu kabul edilerek, davacının teslime ilişkin kanıtları toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.07.2016 tarihli ve 2016/667 E., 2016/639 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, her iki tarafın kendi ellerindeki vesikaları mahkemeye ibraz etmek zorunda olduğu, bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın başka delillerle birlikte karşı tarafın ticarî defterlerine de dayandığı, delillerini karşı tarafın ticarî defterlerine hasretmediği durumlarda karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçların HMK'nın 220 ve devamı maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabi olduğu, HMK'nın 220. maddesinin, bir tarafın mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi hâlinde mahkemenin o tarafın maksadını gözeterek diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngördüğü, bu hükmün taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticarî defterlerine hasretmediği hâllerde ticarî defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulandığı, taraflar arasındaki hukukî uyuşmazlığın doğduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan ve ticarî defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 82. maddesindeki hüküm birlikte değerlendirildiğinde, ticarî işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticarî defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydı ile kesin delil niteliğinde bulunduğu, davacının, icra takibine dayanak faturalardaki malları davalıya teslim ettiğini, bu faturaların ticarî defterlere işlendiğini, davalının ticarî defterleri de incelendiğinde teslim olgusunun ortaya çıkacağını iddia ettiği, davalının defter ibrazından kaçınması nedeniyle davacının ticarî defter ve kayıtlarının içeriğine itibar edildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının davalı şirkete verdiğini iddia ettiği mallara ilişkin icra takibine dayanak yapılan faturalar yönünden, davalı borçlunun ticarî defterlerini ibraz etmemesi hâlinde, mahkemece HMK’nın 220/3. maddesi uyarınca davacı alacaklının ticarî defterlerine itibar edilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.

13. İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.

14. İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür”.

15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190/1. maddesinde, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; ikinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre “(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir”.

16. İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

17. Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi;

(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.

(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.

(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.”

hükmünü içermektedir.

18. “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi ise;

“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.

(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.

(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.

(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.

(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”.

şeklindedir.

19. 7251 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile HMK’nın 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;

“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticarî defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticarî defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.

20. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64/1. maddesinde ise: her tacirin, ticarî defterleri tutmak ve defterlerinde, ticarî işlemleriyle ticarî işletmesinin iktisadi ve malî durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanun’a göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu düzenlenmiş, aynı Kanun’un 64/3. maddesinde de, tacirlerin tuttuğu yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterinin açılış onaylarının, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce yapılacağı, yevmiye defterinin kapanış onayının ise, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yaptırılması gerektiği belirtilmiştir.

21. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Denizli 3. İcra Müdürlüğünün 2013/3601 E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından davalı borçlu aleyhine 22 adet faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmıştır. Ödeme emri davalı borçluya 03.07.2013 tarihinde tebliğ edilmiş, borçlu tarafından 04.07.2013 tarihinde takibe itiraz edilmiş ve takibin durduğu anlaşılmıştır.

22. Davacı vekili, icra takibine konu 22 adet faturaya ilişkin malların teslim edilmesine rağmen fatura bedellerinin ödenmediğini, borcun ödenmemesi nedeniyle icra takibi yapıldığını iddia etmiş; davalı vekili cevap dilekçesinde, icra takibine dayanak yapılan faturalar konusu mal alımının olmadığını, davacıya yapılan avans ödemeleri nedeniyle davacıdan alacaklı olduğu yönünde savunmada bulunmuştur.

23. Mahkemece alınan 05.09.2014 tarihli bilirkişi raporunda, davacı tarafından ibraz edilen 2011 ve 2012 yılı ticarî defterlerinin açılış tasdiklerinin yapıldığı, 2011 yılı yevmiye defterinin kapanış tasdikinin yapılmadığı, 2012 yılına ait yevmiye defterinin kapanış tasdikinin yapıldığı, her iki yıla ait defteri kebir defterlerinin tasdik edilmediği, davacının 2011 yılında davalıya 9.500 TL borçlu olduğu, 2012 yılı cari hesabına göre ise davalıdan 6.609,87 TL alacaklı olduğu, alacak borç tutarının karşılaştırılması sonucu davacının davalıya 2.890,13 TL borçlu olduğu tespit edilmiştir.

24. Mahkemece alınan 31.10.2014 tarihli bilirkişi ek raporunda ise; davacının 2011 yılındaki faturalı satışlardan dolayı davalıdan alacağının bulunmadığı, 2012 yılına ait faturalı satışlardan dolayı ise, davalıdan 6.609,87 TL alacaklı olduğu tespit edilmiş, alınan bilirkişi ek raporuna davalı tarafından yapılan itiraz üzerine düzenlenen 15.01.2015 tarihli 2. bilirkişi ek raporunda ise; davalının ticarî defterlerini incelemeye vermekten kaçınması nedeniyle iddia edilen ödemelerin dayanağının olmadığı, şirket ortağının kredi kartından yapılan ödemelerin de davalının ticarî defterlerinin incelenememesi nedeniyle cari hesapla ilişkilendirilemediği ve taraflar arasındaki ticarî alışverişe kanıt oluşturmayacağı, davacının ticarî defter ve kayıtlarına göre davalıdan 6.690,87 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir.

25. Az yukarıda da açıklandığı üzere 6100 sayılı HMK’nın 222/2 maddesine göre, ticarî defterlerin, ticarî davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, Kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.

26. Her ne kadar mahkemece, verilen kesin süreye rağmen davalının ticarî defter ve kayıtlarını ibraz etmemesi nedeniyle HMK’nın 220/3. maddesi uyarınca davacının defter ve kayıtlarına itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bilirkişi incelemesi sonucu davacının 2011 yılı yevmiye defterinin kapanış tasdikinin yapılmadığı, 2011 ve 2012 yılı envanter defterlerinin kapanış tasdiklerinin olmadığı, yine her iki yıla ait defteri kebir defterlerinin tasdik edilmediği tespit edilmiş olup, davacının ticarî defterleri usulüne uygun tutulmadığından, HMK’nın 220/3. maddesinin somut olaya uygulanması mümkün değildir.

27. Bu durumda davacı, icra takibine dayanak yapılan faturalar konusu malların davalıya teslim edildiğini ispatlamak zorunda olup, mahkemece, davacının teslime ilişkin delilleri toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde değildir.

28. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.11.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.