TİCARÎ İŞ KAPSAMINDAKİ KEFALETİN MÜTESELSİL KEFALET OLMADIĞINA DAİR SÖZLEŞMEDE AKSİNE HÜKÜM BULUNMADIĞINDAN TBK HÜKÜMLERİ UYGULANAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


02 Eki
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/(19)11-254 
KARAR NO   : 2022/584

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 08/11/2018
NUMARASI                 : 2018/815 - 2018/955
DAVACI                       : A.C. San. ve Tic. A.Ş. vekili Av. A.Ö.
DAVALILAR                : 1- A.İ.E. 2- A.E. 3- İ.N.E. vekilleri Av. U.B.D.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın davalı Ahmet İbrahim E. yönünden kabulüne, davalılar İpek Nevriye E. ve Atıl E. yönünden reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından davacı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların anne ve çocukları olup, davalılar Ahmet İbrahim E. ve Atıl E.’ın, T....k Teknik Donanım San. ve Tic. A.Ş. ile T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti' nin ortakları olduğunu, T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin müvekkili şirketten ısıtma ve soğutma sistemleri satın aldığını, T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ile bazı çeklerde keşideci olan T....k Teknik Donanım San. ve Tic. A.Ş.’nin ticarî faaliyetinin bozulduğunu, davalıların T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin müvekkili şirkete olan her türlü borcunun 2.500.000TL'lik kısmına kadar 28.10.2013 tarihli müteselsil kefalet senedi ile kefil olduklarını, müvekkili şirketin elinde T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ve T....k Teknik Donanım San. ve Tic. A.Ş. tarafından keşide edilen toplam 2.274.000,50 TL'lik çek bulunduğunu, bu çekler ile ilgili icra takipleri yapıldığını, İzmir 15. İcra Müdürlüğünün 2014/7036 E. sayılı dosyasında yapılan takibe davalıların itiraz ettiğini, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek davalıların itirazının iptali ile takibin devamına, asıl alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin davaya konu icra dosyasından muaccel olmuş ve istenebilir bir borcunun bulunmadığını, müteselsil kefile müracaat edebilmek için gerekli şartların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 2014/1198 E., 2015/867 K. sayılı kararı ile; davacı ile dava dışı şirket arasında ticarî ilişki bulunduğu, dava dışı şirket borçlarının bir kısmının ödenmediği, davalıların da 28.10.2013 tarihli müteselsil kefalet senedi ile dava dışı şirketin her türlü borçlarının 2.500.000 TL’lik kısmı için kefil oldukları, belgenin beş yıl süreli olduğu, davalılar tarafından kefalet limiti ve kefalet tarihinin el yazısı ile senet metnine yazıldığı, ancak el yazısı ile olan beyanda müteselsil ya da benzeri bir ifadeye yer verilmediği, yalnızca senedin arka yüzünde davalılardan Ahmet İbrahim E.’ın müteselsil ibaresini içeren el yazısının bulunduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 583/1. maddesi uyarınca yalnızca davalılardan Ahmet İbrahim E.’ın verdiği kefaletin müteselsil kefalet hükmünde olduğu, diğer davalıların el yazılı beyanlarında müteselsil veya benzer ibare bulunmadığından adi kefalet hükümlerine göre sorumlu tutulabileceği, davalı Ahmet İbrahim E.’ın müteselsil kefalet hükümlerine göre dava konusu borçtan sorumlu olduğu, ancak TBK’nın 585/1. maddesine göre, adi kefalette alacaklının asıl borçluya başvurmadan kefile yönelmesi mümkün olmadığı için davacının asıl borçlu aleyhine yaptığı icra takibi semeresiz kalmadığı sürece diğer davalılardan borcun ifasını talep edemeyeceği, asıl borçlu şirketler hakkında kesin aciz belgesi alındığı takdirde bu davalılara başvurabileceği, icra dosyasında böyle bir belgeye rastlanılmadığı gerekçesiyle davalı Ahmet İbrahim E. yönünden davanın kabulüne, itirazın iptali ile 432.500 TL asıl alacak, 3.619,97 TL işlemiş faiz toplamı 436.119,97 TL üzerinden takibin devamına, takibin devamına karar verilen bölüm üzerinden hesaplanacak %20 icra inkâr tazminatının bu davalıdan alınarak davacıya verilmesine, diğer davalılar yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 18.06.2016 tarihli ve 2016/2405 E., 2016/10936 K. sayılı kararı ile;

“…. Temyize konu uyuşmazlık, 28.10.2013 tarihli “müteselsil kefalet senedi” başlıklı belge altında “müşterek borçlu ve müteselsil kefil” kenar başlığı altında imzaları bulunan davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.’ın müteselsil kefil olup olmadıkları yönünde toplanmaktadır.

Mahkemece, adı geçen kişilerin kefalet sözleşmesinde kefalet limitini ve kefalet tarihini el yazıları ile yazmış olmalarına rağmen, “müteselsil kefil sözcüğünü el yazısı ile yazmadıklarından kefaletlerinin adi kefalet olarak kabulü gerektiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm oluşturulmuştur.

6098 sayılı TBK.nın 583/1. maddesine göre, “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifade ile yükümlülük altına girdiğini, kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesi şarttır”.

Belirtilen yasa hükmünde kefaletin geçerlilik şartları bu şekilde öngörülmüş ise de, 6102 sayılı TTK.nın 7. maddesinde ticari teselsül karinesi düzenlenmiştir. Buna göre, “(1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haciz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemiş ise müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez. (2) Ticari borçlara kefalet halinde hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de 1. fıkra hükmü geçerli olur”.

Somut olayda davalılar, dava dışı T....r Ltd.Şti.ile davacı A.C. A.Ş. arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan her türlü borçlara 2.500.000 TL. limitle müteselsil kefil olarak kefalet senedini imzalamışlardır. Görüldüğü gibi, kefalet senedinde kefaletin müteselsil kefalet olduğu açıkça belirtildiği gibi, 6102 sayılı TTK.nın 7. maddesinde hükme bağlanan ticari teselsül karinesi karşısında ticari borçlara kefaletin müteselsil kefalet olduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla olayımızda “müteselsil kefalet” sözcüklerinin kefillerin el yazısı ile yazılmamış olması, kefaletlerinin müteselsil kefalet olarak yorumlanmaması sonucunu doğurmaz. Kefalete ilişkin diğer geçerlilik koşullarının ise gerçekleşmiş olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.’ın kefaletlerinin de müteselsil kefalet niteliğinde olduğu kabul edilerek deliller bu çerçevede değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, adı geçenlerin kefaletlerinin niteliğinin yorumlanmasında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle kararın bozulmasına, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına oy çokluğu ile karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

9. İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.11.2018 tarihli ve 2018/815 E., 2018/955 K. sayılı kararı ile; önceki kararın gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 28.10.2013 tarihli “Müteselsil Kefalet Senedi” başlıklı belge altında “müşterek borçlu ve müteselsil kefil” kenar başlığı altında imzaları bulunan davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.’ın müteselsil kefil olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre mahkemece davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E. yönünden davanın reddine dair verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

13. Kefalet sözleşmesi, somut olaya uygulanması gereken TBK’nın 581. ilâ 603. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

14. Kefalet sözleşmesiyle kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi durumda, söz konusu borçtan şahsen sorumlu olacağını taahhüt etmektedir (Aral, Fahrettin: Borçlar Hukuku-Özel Borç İlişkileri, Ankara 2007, s. 437). Daha yalın bir anlatımla bu sözleşme ile kefil, borçlunun asıl borcu ifa edememesi riskini üzerine alır (Özen, Burak: Kefalet Sözleşmesi, İstanbul 2008, s. 6).

15. Kefalet sözleşmesi TBK'nın 581. maddesinde; “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır.

16. Türk Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde, kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğu düzenlenmiştir.

17. Kefaletin türleri ise TBK’nın 585 vd. maddelerinde düzenlenmiş ve uyuşmazlık konusu müteselsil kefaletle ilgili olarak TBK’nın 586/1. maddesi; “Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.” hükmünü içermektedir.

18. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) “Teselsül karinesi” başlıklı 7. maddesi;

“(1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez.

(2) Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de birinci fıkra hükmü geçerli olur.” hükmünü haizdir.

19. Adi işlerde birden fazla borçludan her birinin alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olması için bu yönde beyanlarının olması aranırken, ticarî hayatta hız, güven ve kredi düzeninin korunması gibi çeşitli sebeplerle TTK’nın 7/1. maddesinde kural olarak teselsül karinesine yer verilmiş, birlikte borç altına giren kişilerin kanun gereği müteselsil sorumluluğa tâbi tutulmaları esası kabul edilmiştir (Ülgen, Hüseyin/Helvacı, Mehmet/Kendigelen, Abuzer/Kaya, Arslan/Ertan, Nomer Füsun N.: Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2015, s. 68).

20. Müteselsil sorumluluğun söz konusu olması için öncelikle sözleşmenin borçlu tarafında birden fazla gerçek ve/veya tüzel kişinin bulunması gerekir. Teselsül karinesi için işin, borç altına girenlerin tamamı yönünden ticarî iş niteliğini haiz olmasına gerek bulunmamaktadır. Borcun borçlulardan en az biri için ticarî, iş olması yeterli olup, müteselsil sorumluluk için birden fazla borçlunun, alacaklı veya alacaklılara karşı birlikte borç altına girmeleri gerekir.

21. İki veya daha fazla kimsenin, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticarî nitelikteki iş nedeniyle borç altına girmesi hâlinde, aralarında müteselsil sorumluluğun olması için dış ilişkiyi düzenleyen sözleşmede (alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşmede) aksi yönde bir hükmün olmaması gerekir. Sözleşmede müteselsil sorumluluğun kabul edilmediği yönünde bir düzenleme varsa borçlular sözleşmedeki düzenleme uyarınca borcun tamamından değil sadece kendi paylarına düşen kısmından sorumlu olurlar. Borçluların yalnızca kendi aralarında, yani iç ilişkide kısmî sorumluluk öngörmüş olmaları ise müteselsil sorumluluğa engel teşkil etmez.

22. Görüldüğü üzere adi işlerde borçlular arasındaki teselsül, kural olarak ancak borçluların alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olduğunu beyan etmeleri hâlinde mümkün iken, ticarî işlerde iki veya daha fazla kimse içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticarî nitelikteki bir iş dolayısıyla alacaklıya karşı müştereken borç altına girerlerse, bu yönde bir irade açıklamaları olmasa dahi, kanunen müteselsilen sorumlu olurlar. Ticarî bir borç nedeniyle birden fazla borçludan her birinin borcun bir kısmından sorumlu olması ise, ancak alacaklı ile aralarındaki sözleşmede buna ilişkin açık bir hüküm olması hâlinde mümkündür (Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya/Ertan, s. 70).

23. Ticarî bir borca, asıl veya müşterek borçlular yanında, ayrıca kefalet de verilmiş olabilir. Az yukarıda açıklanan teselsül karinesi, TTK’nın 7/2. maddesi uyarınca ticarî borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlular ile kefiller hem de kefillerin kendi arasındaki ilişkilerde de söz konusu olur.

24. Müteselsil kefalet karinesinin uygulanması için, borcun ayrıca kefil bakımından da ticarî olmasına gerek yoktur. Buna göre ticarî bir borca kefalet hâlinde, dış ilişkideki sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece, yani müteselsil kefalet açıkça bertaraf edilmediği takdirde, kefiller borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olurlar. Eş söyleyişle kefilin birden fazla olması hâlinde gerek kefiller arasında gerekse kefillerle borçlular arasında müteselsil sorumluluk söz konusu olur. Dolayısıyla alacaklı bu durumda önce asıl borçluya başvurmak veya taşınmaz rehnini paraya çevirmek yoluyla takip yapmak zorunda olmaksızın alacağın tamamı için asıl borçlu ve kefillere başvurabilir. Ancak bu durumda kefil veya kefillerden temerrüt faizi istenebilmesi için, taahhüdün yerine getirilmediğinin veya ödemenin yapılmadığının ihbar edilmesi gerekir. Müteselsil kefile ihbar gönderilmesi sadece onun takipten önce temerrüde düşürülmesi ile ilgili olup ihbarın yapılmaması, sorumlu olunan anapara için takibe engel değildir (Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya/Ertan, s. 70,71).

25. Ticarî olmayan borçlara kefalet hâlinde kefaletin müteselsil olması için sözleşmede bu yönde açık hüküm bulunması, yani kefilin “müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmiş olması” gerekirken ticarî işlere kefalet durumunda TTK’nın 7/2. maddesi ile, sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece kefillerin borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olacağı karine olarak kabul edilmiştir.

26. Öte yandan “Genel Kanun - Özel Kanun” ilişkisine de değinmekte yarar bulunmakta olup, kanun hükümlerinin içerdiği konular açısından her olaya veya herkese uygulanması mümkün olan kanunlar “Genel Kanun”, buna karşılık belirli olaylara veya belli durumlara uygulanan kanunlar ise “Özel Kanun” olarak tasnif edilmektedir.

27. Hukuk normları hiyerarşisinde aynı hususla ilgili farklı düzenlemeler içeren eşit hiyerarşik statüyü paylaşan normların var olması hâlinde mevcut olaya uygulanacak hukuk normları “Genel Kanun - Özel Kanun” ilişkileri göz önünde bulundurularak tespit edilmelidir. Aynı olaya ilişkin iki kanun hükmünün çatıştığı bu durumlarda daha özel düzenlemeler içeren kanun hükümlerinin uygulanması esastır.

28. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalılar dosya içerisinde yer alan 28.10.2013 tarihli “Müteselsil Kefalet Senedi” başlıklı belgeyi, dava dışı T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ile davacı şirket arasındaki ticarî ilişkinden kaynaklanan her türlü borçlara 2.500.000 TL limitle müteselsil kefil olarak imzalamışlardır.

29. Söz konusu kefalet senedinde, kefaletin müteselsil kefalet olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu durumda TTK’nın 7. maddesinde düzenlenen ticarî teselsül karinesi uyarınca ticarî borçlara kefaletin müteselsil kefalet olduğunun kabulü gerekir. Her ne kadar “müteselsil kefalet” sözcükleri davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.’ın kendi el yazısı ile yazılmamış ise de, somut olaydaki ticarî iş kapsamındaki kefaletin müteselsil kefalet olmadığına ilişkin aksine sözleşmede hüküm bulunmaması karşısında, TTK’nın 7/2. maddesinde ticarî işlerde müteselsil kefalet ile ilgili özel düzenleme nedeniyle, TBK’nın müteselsil kefalete ilişkin düzenlemeleri somut olaya uygulanamayacağından davalıların kefaletinin müteselsil kefalet olduğunun kabulü gerekmektedir. Mahkemece davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.’ın verdiği kefaletin, bu davalıların kendi el yazılı beyanlarında müteselsil veya benzer ibare bulunmadığından adi kefalet hükmünde olduğu gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde değildir.

30. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.04.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.