TİCARİ MÜMESSİL GENİŞ YETKİLİ VEKALETNAME İLE BONO DÜZENLEYEBİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


09 Şub
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(19)11-1648
KARAR NO   : 2021/1350

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 25/11/2015
NUMARASI                : 2015/325 - 2015/354
DAVACI                      : M.Y.Ö. vekili Av. H.E.
DAVALI                      : S.A. vekili Av. B.N.

1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı dava dilekçesinde; davalı tarafından kendisi aleyhine Antalya 1. İcra Müdürlüğünün 2008/10.70 E. sayılı dosya ile icra takibi yapıldığını, usule aykırı olarak icra takibinin kesinleştiğini, icra takibine dayanak bononun ve imzanın kendisine ait olmadığını belirterek, davalıya borçlu olmadığının tespitine ve davalı aleyhine alacağın %40’ı oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacının sahibi olduğu özel okulda servis şoförlüğü yaptığını, bahse konu özel okulu davacının verdiği geniş yetkiler içeren vekâletnameye dayalı olarak diğer takip borçlusu olan dava dışı Yavuz B.'nun resmen ve fiilen işlettiğini, müvekkilinin iyi niyetinden faydalanılarak davacının gerek şahsî harcamalarını gerekse de araç yakıt alımı gibi masraflarını müvekkilinin kredi kartından ödettirdiğini, takip dayanağı bonoyu da bu alacaklarına karşılık dava dışı Yavuz B.’nun imzaladığını belirterek davanın reddini savunmuş ve davacı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesi talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.09.2013 tarihli ve 2011/9 E., 2013/325 K. sayılı kararı ile; ibraz edilen 22.10.2007 tarihli vekâletnameyle davacının dava dışı Yavuz B.’na kendisine ait işletme ve araçlarla ilgili olarak geniş bir temsil yetkisi içeren vekâletname verdiği, dinlenen tanık ifadelerinde davacının sahip olduğu okulun dava dışı Yavuz B.'nun okulu olduğunu sandıklarını belirttikleri, davacı tarafından dava dışı Yavuz B.'na verilen vekâletname ile adı geçen kişinin ticarî mümessil olarak atandığının anlaşıldığı, kambiyo taahhüdünde bulunmak için ticarî mümessile ayrıca yetki verilmesine gerek olmadığı, davacı senetteki imzayı inkâr etmişse de, senetteki imzanın zaten ticarî mümessil olarak atanan Yavuz B.'na ait olması sebebi ile imza incelemesine gerek görülmediği gerekçesiyle davanın reddine, icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesine dair ihtiyati tedbir kararı verildiğinden takip konusu alacağın %20'si oranında tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 27.05.2014 tarihli ve 2014/7053 E., 2014/9858 K. sayılı kararı ile;

“… Davacı tarafından dava dışı Yavuz B.' na verilen 22 Ekim 2007 tarihli vekaletnamenin incelenmesinde, vekaletnamede verilen yetkilerin 818 sayılı BK' nın 449. maddesinde öngörülen ticari mümessile ait geniş yetkileri içermemesi nedeniyle dava dışı Yavuz B.'nun ticari mümessil olarak dikkate alınamayacağı gözetilmeksizin, mahkemece yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir,…”

Gerekçesi ile karar bozulmuş, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

9.1. Mahkemece verilen direnme kararının süresi içinde davacı vekili tarafından temyizi üzerine; direnme kararı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2015 tarihli ve 2015/19-1584 E., 2015/1684 K. sayılı kararı ile usulî nedenlerle bozulmuş, mahkemece Genel Kurul kararında belirtilen usul eksikliği giderilmiştir.

9.2. Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.11.2015 tarihli ve 2015/325 E., 2015/354 K. sayılı kararı ile;

Önceki gerekçeler yanında, davalının okulla olan ilişkisinden doğan alacak için düzenlenen ve okulun sahibi ile yöneticisi tarafından imzalanan senede ilişkin olarak hem dava dışı Yavuz B.'nun hem de okul sahibi olarak davacının borçtan sorumlu olduğu, zira dosyada yer alan vekâletnameye göre davacının dava dışı Yavuz B.'nu tüm resmî işlemlere ilişkin olarak vekil tayin ettiği, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 449. maddesindeki ticarî mümessil hükümleri ile 450. maddesindeki vekâletin şümulü dikkate alındığında, temsilcinin müessese sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunabileceği, sadece gayrimenkul temliki veya bir hak ile takyit hâlinde açık yetkiye ihtiyaç bulunduğu, bu düzenleme karşısında davalıya verilen senet borcundan davacının sorumlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafından dava dışı Yavuz B.'na verilen 22.10.2007 tarihli vekâletnamede verilen yetkilerin BK’nın 449. maddesinde öngörülen ticari mümessile ait geniş yetkileri içerip içermediği, buradan varılacak sonuca göre dava dışı Yavuz B.'nun ticari mümessil olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

13. Dava konusu vekâletname ve senedin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 453. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ticari vekil;

“Ticari vekil, ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimsedir.

Bu salahiyet, müessesenin mutad olan muamelelerinin cümlesine şamildir. Şu kadar ki ticari vekil kendisine sarih mezuniyet verilmedikçe istikraz edemez ve kambiyo taahhütlerinde ve muhakeme ve murafaada bulunamaz.” şeklinde açıklanmıştır.

14. Aynı husus 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 551. maddesinde ise;

“Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir.

Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez” şeklinde düzenlenmiştir.

15. Ticarî mümessil ise mülga 818 sayılı BK’nın 449. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş ve;

“Ticari mümessil, bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekâle imza vazetmek üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet verilen kimsedir” şeklinde tanımlanmıştır.

16. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 547. maddesinin birinci fıkrasında ise ticari temsilci adı altında düzenlenmiş ve;

“Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir.” şeklinde tanımlanmıştır.

17. Ticarî mümessillik; bir sözleşme olmayıp, tek taraflı bir hukukî işlemle verilen temsil yetkisini içerir. Buna bağlı olarak, ticarî mümessillik işletme sahibinin iradesine dayanır. Dolayısıyla burada söz konusu olan temsil yetkisi kanuni değil, iradi temsil yetkisidir.

18. Ticarî mümessilin temsil yetkisinin kapsamı Kanun’da tam olarak belirlenmiştir. Bu hâliyle ticarî mümessillik, sınırı kanunla çizilmiş iradî bir temsil yetkisidir. Ticarî mümessil, iyi niyetli üçüncü kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunmaya ve onun adına işletmenin amacına giren her türlü işlemleri yapmaya yetkili olup açıkça yetkili kılınmadıkça, taşınmazları devredemez veya bir hak ile sınırlandıramaz (BK m.450; TBK m.548).

19. Ticarî mümessillik ticaret siciline tescil olunur. Ancak işletme sahibi tescilden önce de temsilcinin yaptığı işlemden sorumludur (BK. m. 449/2; TBK. m. 542/2).

20. Geniş bir faaliyet alanı ve iş hacmine sahip ticarî işletmelerde, bu işletmeyi kendi adına işleten kişinin (tacir), bütün işleri tek başına yürütmesine imkân yoktur. Bu nedenle tacir, ticarî işletmesiyle ilgili faaliyetleri yürütürken, başka kişilerin (tacir yardımcıları) emek ve mesailerinden de yararlanır. Tacir yardımcılarının bir kısmı, tacire bağımlı olarak çalışır; bunlar, tacirin verdiği talimat çerçevesinde ve onun nezaret-denetimi altında faaliyet gösterirler. Tacire yardımcı olan kişilerin diğer bir bölümü ise, çalışma yöntem ve zamanını serbestçe belirleme yetkisine sahip, bağımsız yardımcılardan oluşur (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2015, s.169).

21. Borçlar Kanunu’nda tanımı yapılan bağımlı tacir yardımcılarından olan ticarî vekil ve ticarî mümessil arasında ana hatları itibari ile bazı farklılıklar bulunmaktadır.

22. Ticarî mümessilin, bir işletmenin tüm işlerini idareyle görevlendirilmesine ve böylece, işletmenin belirli yetkilere sahip “idarecisi” niteliğinde olmasına ve adeta işletmenin sahibiymiş gibi işletme konusuna giren tüm işlemleri (BK’nın 451. maddesindeki sınırlamalar dışında) yapabilme yetkisine sahip bulunmasına karşın, ticarî vekilin temsil yetkisi, işletmenin olağan işleriyle sınırlıdır; ticarî vekil, işletmenin yönetimine ve yürütülmesine ilişkin yetkilere sahip değildir. Dolayısıyla, ticarî mümessil işletmenin olağan ve olağanüstü nitelikteki bütün işlerini yapma yetkisine sahip olduğu hâlde, ticarî vekil, kural olarak sadece olağan işleri yapabilir; ticarî vekilin, olağan işler dışında kalan alanlarda işletmeyi temsilen işlem yapabilmesi, ancak işletme sahibince o konuda özel olarak yetkilendirilmesiyle mümkündür. Bir başka fark da şudur; 6762 sayılı TTK hükümlerine göre ticarî temsilcinin tersine ticarî vekil, ticaret siciline tescil edilemez.

23. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/2. maddesindeki açık hükme göre de, ticarî vekilin müvekkilini borç altına sokabilmesi için, bu konuda kendisine açıkça yetki verilmiş olması şarttır. Oysa ticarî mümessilin borç altına sokan işlem yapabilmesi, bu yönde açık ve ayrıca verilmiş bir yetkinin varlığına bağlı değildir (Tacir yardımcıları, ticarî mümessil ve ticarî vekil kavramları hakkında, bu kararın yazımında da yararlanılan ayrıntılı açıklamalar için, bkz: Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Ticari Mümessiller ve Diğer Ticari Vekiller, Halil Arslanlı’nın Anısına Armağan, İstanbul 1978, s. 407 ve devamı; Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 6. Baskı, Ankara 2001, s. 167 ve devamı; Ünal Tekinalp, Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar, Temsil ve Uygulamada Vekalete İlişkin Sorunlar Sempozyumu, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s. 35 ve devamı; Dr. İsmail Kırca, Ticari Mümessillik, Ankara 1996, s. 33 ve devamı).

24. Önemle vurgulanmalıdır ki; yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı gibi öncelikle bir kişinin ticarî vekil mi, yoksa ticarî mümessil mi olduğunun çekişmeli bulunduğu hâllerde, o kişiye işletme sahibi (veya işletmeyi temsile yetkili kişi) tarafından verilen yetkilerin içerik ve kapsamları dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır.

25. Eğer verilen yetkiler, işletmenin hem olağan ve hem de olağanüstü nitelikteki bütün işlerinin idare edilmesine olanak tanıyan bir içerik ve genişlikte ise, ortada ticarî mümessilin bulunduğu; buna karşılık, sadece olağan işlerle sınırlı bir yetki verilmiş ise, ticarî vekilden söz edilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

26. Bu aşamada şu husus da belirtilmelidir ki; olağan işlerin neler olduğunun belirlenmesinde, hem işletmenin niteliği, iş hacmi gibi unsurlar, hem de yapılacak işlemlerin türü ve değeri göz önüne alınmalıdır. Örneğin, işletmenin satış politikasında değişikliğe gitmek, işletmede kullanılan makineleri daha yeni teknolojiyle üretilmiş olanlarla değiştirmek konusunda sözleşmeler yapmak, olağanüstü nitelikteki işlemlerden sayılmaktadır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 19.04.2006 tarihli ve 2006/19-165 E., 2006/213 K.; 29.11.2006 tarihli ve 2006/12-758 E., 2006/754 K., 05.11.2008 tarihli ve 2008/15-651 E., 2008/654 K. ve 16.05.2018 tarihli ve 2017/19-836 E., 2018/1097 K. sayılı sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

27. Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere ticarî temsilci ile ticarî vekil arasında; atanması, temsil yetkisinin kapsamı, mahiyeti, niteliği vs. açılarından farklılıklar vardır. Ticarî temsilcinin temsil yetkisi, iyiniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı sınır ve kapsam bakımından emredici hükümlerle tanzim edilmişken; ticari vekillerde, vekilin temsil yetkisini düzenleyen hükümler daha ziyade tamamlayıcı mahiyettedir. Ticarî vekilin temsil yetkisinin sınır verilen hizmetin niteliğinden doğar; temsil yetkisinin sınırı ve kapsamı da dış ilişkideki görünüşe göre belirlenir. Ticarî vekil, ticarî işletmenin olağan işlerini görmek amacıyla tayin edildiğinden, temsil yetkisi de bu çerçevede olacaktır (Ayhan, Rıza/Özdamar, Mehmet/Çağlar, Hayrettin: Ticari İşletme Hukuku Genel Esaslar, Ankara 2014, s.355 vd.).

28. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava bonoya dayalı menfi tespit istemine ilişkin olup, mahkemece davacı tarafından dava dışı Yavuz B.'na verilen vekâletname ile Yavuz B.'nun ticarî mümessil olarak atandığı kabul edilerek, kambiyo taahhüdünde bulunmak için ticarî mümessile ayrıca yetki verilmesine gerek bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

29. Eldeki davaya konu 22.10.2007 tarihli vekâletnameye göre davacı dava dışı Yavuz B.’nu; davacının resmî makam ve mercilerde tam yetkili olarak temsile; ticarî defter ve belgeleri sunmaya; her türlü vergi ve cezalardan dolayı işlem yapmaya; fiş, fatura, gider pusulası gibi belge tasdik veya basım izinlerini almaya; ilgili SSK veya vergi dairesine müracaatta bulunmaya; e-bildirge ve e-beyanname sözleşmelerini imzalamaya; kullanıcı kodu ve kullanıcı kodu zarfını ilgili Kurumdan imza karşılığında teslim almaya; bu konularla ilgili yapılması gereken her türlü yasal işlemleri resmî makam ve merciler önünde yapmaya ve imzalamaya; dava ve takiplerde temsile; ahz-u kabza; sahip olduğu ve sahip olacağı motorlu araçlarla ilgili her türlü işlemi yapmaya yetkili kılmıştır.

30. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 449. maddesi gereğince dava dışı Yavuz B.’nun yukarıda belirtilen vekâletname uyarınca tanınan yetkiler kapsamında davacının ticarî mümessili olduğunun kabulü gerekir. Ayrıca, BK’nın 450. maddesinde belirtildiği üzere ticarî mümessil, iyi niyetli üçüncü kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunmaya ve onun adına işletmenin amacına giren her türlü işlemleri yapmaya yetkili olduğundan, davacı ticarî mümessil olan dava dışı Yavuz B. tarafından düzenlenen bonodan dolayı borçlu olmadığını ileri süremez. Zira, ticarî mümessil iyi niyetli üçüncü kişilere karşı işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisine sahiptir.

31. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; Yavuz B.’na verilen vekâletnamenin ticarî mümessile ait geniş yetkiler içermediği bu nedenle adı geçen kişinin ticarî mümessil olarak kabul edilemeyeceği ve düzenlenen bonodan dolayı davacının sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

32. Diğer taraftan dava tarihi 07.01.2011 olduğu hâlde, gerekçeli karar başlığında 16.09.2015 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

33. Hâl böyle olunca; dosya içeriğinde yer alan vekâletname geniş yetkiler içermekte olup, dava dışı Yavuz B.’nun davacının ticarî mümessili olduğu kabul edilerek bono düzenleyebileceğinden bahisle verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.

34. Ne var ki, Özel Dairece davacı aleyhine İcra ve İflâs Kanunu’nun 72/4. maddesi gereğince hükmedilen tazminat yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme uygun olduğundan, davacı vekilinin hükmedilen tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme kapalı olmak üzere, 04.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Bir kimse bizzat kendisi tarafından yapılan sözleşme ve işlemlerle borç altına girebileceği gibi, kanuna uygun biçimde kendisi namına başkası tarafından yapılan sözleşme ve işlemler ile de borç altına girebilir. Bu konuda 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) 32 ve devamı maddelerde düzenlenen temsil hükümleri, 449 ve devamı maddelerde düzenlenen ticarî temsilciye ilişkin hükümler ve 453. maddede düzenlenen ticarî vekillere ilişkin hükümler bulunmaktadır. Bu hükümlere göre temsilci tarafından bu sıfatla yapılan işlemlerden doğan hak ve borçlar temsil olunana ait olup, temsilci nezdinde hak ve borç doğurmaz. Sözleşmelerin nispiliği ilkesi de bunu gerektirmektedir.

Borçlar Kanunu 33. (TBK 41) maddeye göre; temsil yetkisinin içeriği ve derecesi, temsil Kanundan doğuyorsa Kanun hükümlerine göre, hukuksal bir işlemden doğuyorsa o hukuksal işleme göre belirlenir. Örneğin vekaleten işlem yapılmış ise vekaletname içeriği temsil yetkisinin sınırlarını belirleyecektir.

Yetkisiz temsilin düzenlendiği BK 38. (TBK 46) maddede, bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukukî işlem yaparsa, namına işlem yapılan kimsenin bu akde onay vermedikçe alacaklı ve borçlu olmayacağı diğer bir ifade ile bu sözleşmeyle bağlı olmadığı hükme bağlanmıştır.

Ticarî mümessil, bir ticarethane veya fabrika veya ticarî şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekâle imza vazetmek üzere sarih veya zımnî kendisine mezuniyet verilen kimsedir (BK 449/1).

Ticarî mümessil, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı, müessese sahibi hesabına kambiyo taahhütlerinde bulunmak ve onun namına müesesenin gayesine dahil olan bilumum tasarrufları yapmak selâhiyetini haiz sayılır (BK 450/1).

Ticarî mümessil, açık yetki almadıkça gayrimenkulleri temlik veya bir hak ile takyit edemez (BK 450/2).

Ticarî vekil, ticarî mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticarî şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimsedir (BK 453/1).

Bu salâhiyet, müessesenin mutad olan muamelelerinin cümlesine şamildir. Şu kadar ki ticarî vekil kendisine açık yetki verilmedikçe istikraz edemez ve kambiyo taahhütlerinde ve muhakeme ve murafaada bulunamaz (BK 453/2).

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; dava dışı senedi imzalayan kişinin ticarî temsilci olduğu iddiası yönünden dosyaya sunulan delil 22.10.2007 tarihli vekaletname olup bu vekaletname ile davacı, takibe konu bonoyu kendi adına imzalayan Yavuz B.’nu vekil tayin etmiş ise de bu vekaletnamede kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisi verilmemiştir. Vekaletnamede geniş yetkiler bulunmakta ise de davacıya ait ticarî işletmenin tüm işlemlerinin yapılması için verilmiş tam bir yetki bulunmadığı gibi verilen yetkiler de resmî makam ve mercilerde yapılacak işlemler ve araç sigorta poliçeleri düzenletilmesi ile sınırlıdır.

Vekaletname tüm resmî işlemleri kapsar biçimde düzenlenmiş ise de ticarî işletmenin resmî makam ve mercilerle ilgili işlemleri dışında ticari işletmenin işletilip bu işletmenin gerektirdiği tüm işlemlerin ve bu kapsamda üçüncü kişilerle ticarî işletme kapsamında sözleşmeler yapılması, borçlanılabilmesi gibi yetkileri içermemektedir.

Ticarî işletmenin idaresi için gerekli tüm işleri idare etme yetkisi veren bir vekaletname bulunmadığından bu vekaletname kapsamına göre vekalet verilen Yavuz B.’nun BK 449. madde kapsamında ticarî mümessil sayılması mümkün değildir. Ayrıca bu kişinin ticarî mümessil olarak ticaret siciline kaydının yapıldığı da ileri sürülüp ispatlanmamıştır.

Ticarî mümessil sayılması mümkün olmamakla birlikte ticarî işletmenin bir kısım işlemlerinin yapılması için yetki verildiğinden Yavuz B.’nun ticarî vekil olarak atandığı anlaşılmaktadır. Ticarî vekilin ise açık yetki verilmedikçe kambiyo taahhüdünde bulunması mümkün olmadığından (BK 453/2) davacı tarafından imzalanmayan ancak ticarî vekil olarak atanan kişi tarafından imzalanan bonodan dolayı davacının sorumlu olduğu sonucuna varılamaz.

Bu durumda özel daire bozma kararına uyulması gerekirken davanın reddine dair önceki hükümde direnilmesi doğru olmadığı için hükmün özel daire kararı gibi bozulması görüşünde olduğumdan hükmün onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Zeki GÖZÜTOK
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 13’ü ONAMA, 6’sı BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : "Ticari mümessil başkasına bono düzenleme konusunda özel bir yetki vermediğinden şirket borçlu olamaz" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20 Aralık 2017 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/ticari-mumessil-baskasina-bono-duzenleme-konusunda-ozel-yetki-vermediginden-sirket-borclu-olamaz