TÜM YARGISAL DENETİM YOLLARINDAN GEÇEN TOPLAM ALACAĞI ORTAYA KOYACAK ŞEKİLDE KESİNLEŞMİŞ KISMİ DAVADAKİ RAPOR KESİN DELİL OLABİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


19 Ağu
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/(17)4-58
KARAR NO   : 2022/429

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 05/10/2017
NUMARASI                 : 2017/754 - 2017/999
DAVACI                       : N.A. vekili Av. M.G.
DAVALI                       : G. Sigorta A.Ş. vekili Av. B.Ö.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin işleteni, davalının trafik sigortacısı olan araçta yolcu konumunda olan desteğin 13.11.2008 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini, Gemlik Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/628 E., 2011/771 K. sayılı dosyasında fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak davalı şirket aleyhine açılan destekten yoksun kalma davasının kabulüne karar verildiğini, kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini ileri sürerek 44.255,94 TL destekten yoksun kalma tazminatının 11.02.2009 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının talebinin poliçe teminatı kapsamı dışında kaldığını, işletenin kendi rızası ile aracı ehliyetsiz sürücüye verdiğini, işletene rücu edilebileceğinden alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleştiğini, müterafik kusurun tazminat miktarından indirilmesinin gerektiğini, ancak dava tarihinden itibaren faize hükmedilebileceğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

6. Bursa 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.03.2014 tarihli ve 2014/91 E., 2014/60 K. sayılı kararı ile; asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesi ile dava dilekçesinin görev yönünden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep edildiğinde dosyanın nöbetçi asliye hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

 8. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 10.07.2014 tarihli ve 2014/11559 E., 2014/11089 K. sayılı kararı ile;

“… Somut olayda, talebin trafik kazası nedeniyle maruz kalınan destekten yoksun kalma tazminatının sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkin olduğu, davanın, Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. maddelerinde sayılan hususlardan olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemesi görevine girdiği dikkate alınarak davanın esasına girilerek tarafların delillerinin toplanması iddia ve savunmalarının değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı:

9. Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 2014/1350 E., 2015/863 K. sayılı kararı ile; Gemlik 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/628 E., 2011/771 K. sayılı dosyasında açılan destekten yoksun kalma talepli davanın kabulüne karar verildiği, kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiği, bakiye kalan 44.255,94 TL’nin bu davada talep edildiğinden yeni bir inceleme yapılmasına gerek bulunmadığı gerekçesi ile davanın kabulü ile 44.255,94 TL destekten yoksun kalma tazminatının 11.02.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay ( Kapatılan)17. Hukuk Dairesinin 18.05.2016 tarihli ve 2016/3259 E., 2016/6062 K. sayılı kararı ile;

“… Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.

1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekili ile davalı sigorta şirketi vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davaya konu olan olayda, murisin işleteni olarak bulunduğu araçta yolcu olarak bulunduğu, kendisi alkollü olduğu için aracını ehliyetsiz sürücü Kadir F.'u kullandırdığı, kaza tespit tutanağı ve tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

Davacının murisinin aracını ehliyetsiz bir sürücüye kulandırmış olması BK.nun 44. maddesi uyarınca zarar görenin müterafik kusuru olarak kabul edilmeli ve belirlenecek tazminat miktarında müterafik kusur oranında bir indirim yapılmalıdır. Buna göre, somut olayda BK. 44.maddesi gereğince tazminattan uygun oranda müterafik kusur indirimi yapılarak karar verilmesi gerekirken, bu hususun karar yerinde değerlendirilmemiş olması bozmayı gerektirmiştir.

3- Dosya kapsamına göre davacı taraf davadan önce davalı G. Sigorta AŞ'ye başvurmamıştır. Bu halde davalı sigorta şirketinin talepten Gemlik Asliye Hukuk Mahkemesindeki dava tarihinde haberdar olduğu ve temerrüde düştüğünün kabul edilmesi gerekirken, davalı aleyhine kaza tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

4- Kazaya neden olan araç kamyonet olup ticari araçtır. TTK'nın 3 ve 21. maddeleri ile 3095 S.K.nun 1 ve 2/1.maddeleri uyarınca ticari temerrüt faizi de talep edilebilecektir. 4489 Sayılı Kanun ile değişik 3095 Sayılı Kanun'un 2/2.maddesi uyarınca gerçek veya tüzel kişi tacirler arasında, haksız eylem de dahil, her türlü nedenden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, talep halinde, TC. Merkez Bankası'nın kısa vadeli avans kredileri için uyguladığı faiz oranında temerrüt faizine hükmedilmesi gerekirken, mahkemece yazılı gerekçelerle yasal faize karar verilmesi de doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.10.2017 tarihli ve 2017/754 E., 2017/999 K. sayılı kararı ile; davanın kesinleşen ilk dava sonrasında açılan ek dava niteliğinde olduğu, taraflar arasında kesinleşen ilk dava da temerrüt faiz başlangıç tarihinin kaza tarihi olup, faiz türünün yasal faiz olarak kesinleştiği ve mahkemece aldırılan bilirkişi raporu ile destekten yoksunluk zararının belirlendiği, her ne kadar gerekçe içerisinde müterafik kusur indiriminin yapılması gerektiğinden söz edilmiş ise de, davacının maddi tazminat taleplerinin tam kabulüne karar verilip kararın bu yönden de kesinleştiği, bu ek davada anılan hususlara ilişkin olarak yeniden değerlendirme yapılamayacağı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kısmi davada verilen kararın eldeki davaya etkisinin ne olacağı ve buna göre mahkemece bozma kararında bahsi geçen temerrüt tarihi, faizin türü, müterafik kusur indirimi konularında yeniden inceleme yapılmasının mı yoksa ilk karar kesinleştiğinden yalnızca talep edilen bakiye kısma hükmedilmesinin mi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal kavramların irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.

16. Her dava, kural olarak tespit ve eda olmak üzere iki kısımdan oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması hâlinde önceden açılan davada kesinleşen ilamın tespit kısmı, kalan kısım hakkında açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.

17. Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın ret ile sonuçlanması hâlinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı kısmi dava kısmen kabul kısmen ret ile sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir. Eş söyleyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkûm edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması hâlinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.

18. Kısacası ikinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hâle gelmiştir. Zira kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtayca doğrudan doğruya (re’sen) göz önünde tutulmalıdır.

19. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.03.2015 tarihli ve 2013/1728 E., 2015/1036 K.; 10.06.2020 tarihli ve 2017/19-927 E., 2020/382 K. sayılı kararlarında da açıkça vurgulanmıştır.

20. Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığı konusunda da kısaca açıklama yapılmalıdır. Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de somut olay özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.

21. Eldeki davada, davacı taraf Gemlik Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/628 E., 2011/771 K. sayılı dosyasında fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak davalı şirket aleyhine açılan destekten yoksun kalma davasının kabulüne karar verildiğini, kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini ileri sürerek tazminat isteminde bulunmuştur. Yukarıdaki bilgiler ışığında taraf vekillerinin temyiz itirazlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

A. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

22. Davaya konu olan olayda, muris, işleteni olarak bulunduğu araçta yolcu iken kendisi alkollü olduğu için aracını arkadaşı olan ehliyetsiz sürücüye kullandırmış ve bu esnada tek taraflı trafik kazası meydana gelmiştir. Gemlik Asliye Hukuk Mahkemesince olayda hatır taşıması olup olmadığı ve ölenin müterafik kusurunun bulunup bulunmadığı, var ise bunun belirlenen tazminatlarda indirip sebebi olarak kabul edilip edilmeyeceği tartışılmış ve somut olayda ölenin müterafik kusurunun bulunduğu yönünde hukukî tespit yapılmıştır. Ancak mahkeme davacının eldeki dava yönünden maddi tazminat taleplerinin bilirkişi raporu ile belirlenip benimsenen belirlenen maddi zarar kalemlerinin çok altında olduğu gerekçesi ile hüküm kısmında davanın kabulüne karar vermiştir. Bu durumda kararın müterafik kusur bulunduğu yönündeki tespite ilişkin bölümü kesin hüküm teşkil etmektedir. Bir başka deyişle, davacının murisinin aracını ehliyetsiz bir sürücüye kullandırmış olması 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 44. maddesi uyarınca zarar görenin müterafik kusuru olarak kabul edildiğinden belirlenecek tazminat miktarında müterafik kusur oranında bir indirim yapılması gerektiği noktasında bir kuşku bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkemece somut olayda BK 44. maddesi gereğince tazminattan uygun oranda müterafik kusur indirimi yapılarak karar verilmesi gerekmektedir.

23. Gemlik Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada davacı tarafça yasal faiz talep edilmiş ve mahkemece bu yönde karar verilmiştir. Eldeki davada ise, davacı vekilince tazminatın işleyecek ticari faizi ile tahsili talep edilmiştir. Kazaya neden olan araç ticari araç olduğundan talep hâlinde ticari faize hükmedilmesi gerekmektedir. Bu durumda mahkemece T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli avans kredileri için uyguladığı faiz oranında temerrüt faizine hükmedilmesi gerekirken, mahkemece yasal faize karar verilmesi de hatalıdır.

B. Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

24. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (KTK) 98, 90 ve poliçenin geçerli olduğu dönemde yürürlükte bulunan Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın B.2. maddeleri uyarınca rizikonun, bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde sigortacının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta olup bu sürenin sonunda, ödememe hâlinde temerrüt gerçekleşmektedir. KTK'nın 99. maddesine göre davacının, davalı sigorta şirketine davadan önce ihbarda bulunup bulunmadığının tespiti ile davadan önce ihbar var ise anılan maddeye göre temerrüt tarihinin belirlenmesi, ihbar bulunmadığı takdirde davalı sigorta şirketinin bu dava ile temerrüde düştüğünün kabulü ile dava tarihinden itibaren temerrüt faizinin uygulanması gerekmektedir. Usulüne uygun bir başvuru yapılıp, yasada belirlenen süre dolmadan trafik sigortacısı bakımından alacağın muacceliyetinden ve dolayısıyla temerrütünden söz edilemez. Dosya kapsamına göre davacı taraf davadan önce davalı G. Sigorta A.Ş.'ye başvurulmadığından davalı sigorta şirketinin talepten Gemlik Asliye Hukuk Mahkemesindeki dava tarihinde haberdar olduğu ve bu tarihte temerrüde düştüğünün kabul edilmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar karşısında davalı sigorta şirketi aleyhine kaza tarihinden itibaren faize hükmedilmesi hatalıdır.

25. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

26. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

27. Öte yandan dava tarihi “14.03.2014” olduğu hâlde direnme kararının başlık kısmında “02.06.2017” olarak hatalı yazılmış ise de bu durum mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

IV. SONUÇ:

Yukarıda III-A. maddesinde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin; III-B. maddesinde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.03.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi

İÇTİHAT YORUMU : "Yargıtay'ın kısmî dava ile ek dava ilişkisi hakkındaki kararlarının kendi içinde birlik arz etmediği söylenebilir. Yargıtay'ın bu konudaki görüşünü dört başlık altında toplamak mümkündür. a. Kesin Delil Görüşü b. Kesin Hüküm Görüşü c. Bilirkişi Raporunun Ek Dava Açısından da Bağlayıcı Sayılması Gerektiği Görüşü d. Bilirkişi Raporunun Ek Dava Açısından da Bağlayıcı Sayılmaması Gerektiği Görüşü" (AKİL, Cenk, Kısmî Dava, Ankara, 2013, s. 183-188)

"Yargıtay bir kararında [Y. HGK. 18.04.2007, 15-126/210 sayılı Kararı], özetle, kısmî davada alınan bilirkişi raporunun ek dava yönünden kesin delil niteliğinde olmadığının gerek öğretide gerekse yargısal uygulamada kabul edildiğini belirttikten sonra, kısmî davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulî kazanılmış hak haline gelmişse, kesinleşen bu hususların yeniden incelenemeyeceğini dile getirmiştir." (AKİL, s. 185, 186)

"İlk davada alınan karar kesinleşmiş ve kesinleşme dâhilinde hükme esas alınan rapor bakımından da bir tartışma bulunmamaktaysa, yeniden bilirkişi incelemesine başvurmaya gerek bulunmadığını ifade etmemiz mümkündür." (TORAMAN, Barış, Medeni Usul Hukukunda Bilirkişi İncelemesi (6754 Sayılı Bilirkişilik Kanunu ile Getirilen Yenilikler Çerçevesinde), Ankara, 2017, s. 296)

"Örneğin işverenin işçiye bir iş kazası sebebiyle tazminat ödemesi hakkındaki mahkeme kararı, aynı işçi ve işveren arasında daha sonra görülecek bir davada iş ilişkisinin varlığı konusunda kesin delil teşkil eder. Bunun gibi kiracıyı Ocak ayı kirasını ödemeye mahkûm eden karar, Şubat ayı kirası için açılan alacak davasında kira sözleşmesinin geçerli şekilde kurulmuş olduğu ve kira parasının miktarı konusunda kesin delil oluşturur. Benzer şekilde başka bir Yargıtay kararında [Y. 13. HD. 20.12.2018, 4289/12512 sayılı Kararı] kısmî dava olarak açılan ilk davada mahkeme tarafından başvurulan bilirkişi raporlarının eksik incelemeye dayalı olduğu, bu nedenle de söz konusu raporların kalan meblağın tahsili talebiyle açılan ikinci davada kesin delil niteliği taşımadığı kabul edilmiştir. Bilirkişi raporlarının sağlıklı olduğu hâllerde ilk davada hükme esas alınan bilirkişi raporlarının dahi kalan kısım için açılan ikinci davada da bağlayıcı sayılabileceği anlaşılmaktadır." (BUDAK, Ali Cem; KARAASLAN, Varol, Medenî Usul Hukuku, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 4. Baskı, Ankara, 2020)

"Yargıtay denetiminden geçmiş kısmi davanın sonrasında açılan ek davada, kısmi davadaki bilirkişi raporunun kesin delil olduğu" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 13 Mart 2015 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/kismi-ek-dava-kesin-delil-etkisi

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/(13)3-253 
KARAR NO   : 2022/624

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 19/09/2019
NUMARASI                 : 2019/120 - 2019/233
DAVACILAR               : 1- S.E. mirasçıları; Ç.E. C.R.E., C.E. 2- S.T.
                                          vekilleri Av. İ.H.Ö.
                                      3- C.E. vekili Av. A.G.
DAVALI                       : A. Pazarlama Turizm ve İşletmecilik A.Ş.
                                       vekilleri Av. A.D., Av. S.H.Ö.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalı vekilinin temyiz dilekçesinde talep ettiği duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacılar İstemi:

4. Davacılar vekili, müvekkilleri üzerine hisseleri oranında kayıtlı İstanbul ili, Beşiktaş ilçesindeki bir arsanın 03.02.2011 tarihli protokol ile 4.000.000 USD bedelle davalı tarafa satıldığını, satış bedelinin tam olarak ödenmediğini, bunun üzerine İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/309 E. sayılı dosyasıyla, fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla, 50.000 USD talepli alacak davası açıldığını, kabulüne karar verilen davanın onanarak kesinleştiğini, kesinleşen hükümde müvekkillerinin 3.587.500 USD alacaklı olduklarının tespit edildiğini ileri sürerek hükme bağlanan 50.000 USD’nin mahsubuyla bakiye 3.537.500 USD’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı cevabı:

5. Davalı vekili, ek dava ile kısmi davanın bağımsız iki dava olduğunu, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/309 E. sayılı dosyasında bazı hususların incelenmediğini veya eksik incelendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı :

6. İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.02.2017 tarihli ve 2016/190 E., 2017/56 K. sayılı kararı ile; aynı taraflar arasında aynı konuya ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararının kesin delil niteliğinde olduğu gerekçesiyle bakiye alacak yönünden (3.537.500 USD) davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesinin 15.05.2017 tarihli ve 2017/657 E., 2017/651 K. sayılı kararı ile; kısmi davada taraflar arasındaki uyuşmazlığın bütün olarak değerlendirerek tespitler yapıldığı ve Yargıtay denetiminden de geçtiği nazara alınarak kısmi davada alınan ve kesinleşen bilirkişi raporunun alacağın bakiye kısmı için açılan ek davada kesin delil hükmü taşıdığı gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 20.12.2018 tarihli ve 2018/4289 E., 2018/12512 K. sayılı kararı ile; “… Dosyanın incelenmesinde, davacılardan Sedat E. ile davalı arasında 03.02.2011 tarihli "Satış Bedeline ilişkin Protokoldür" başlıklı belgede "Sedat E., tapu kayıtları mucibinde İstanbul ili, Beşiktaş İlçesi, D. Mah. 4.0 Ada 66 parselde bulunan arsa niteldiğindeki taşınmazı ALICI'ya satacak, bu manada tapu sicil müdürlüğü huzurunda resmî senette mülkiyeti hiçbir kısıtlama olmaksızın tamamıyla ALICI adına tescil ettirecektir. ALICI 4.0 ada 66 parselin satış bedeli olarak Satıcı Sedat E.'e toplam 4.000.000 USD (dörtmilyon amerikandoları) bedel ödeyecektir. Bu toplam bedelin 300.000,00 USD'si (üçyüzbinamerikandoları) tapu müdürlüğündeki satıştan önce elden, bakiye kalan kısım ise İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi D. Mahkemesi 4.0 ada 55,56,57,58,59,60, 61,62,63,64,65,66, ve 1438 ada 1,2,3,4,5,6,7 parsellerdeki diğer tüm maliklerin, tapularını A. Pazarlama Turizm ve İşletmecilik Tic. A.Ş. adına devir, ferağ ve tescil ettirmelerinin hemen ardından diğer maliklerin satış bedelleri ile birlikte kendisine ödenecektir. Ancak 4.0 ada 55 parselde bulunan İBB, Hisselerinin ve 4.0 ada 64 parselde bulunan Murat A. hisselerinin tapuda ALICI A. adına tescil edilmesine ilişkin süreç buna dahil olmayıp, Sedat E.'in toplam satış bedelinin ödenmesi için bu parsellerdeki hukukî sorunların çözülmesi beklenilmeyecektir." şeklinde düzenleme yer almaktadır. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Buna göre taraflar, sözleşme koşullarını istedikleri gibi düzenleyebilirler. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Başka bir ifade ile, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Taraflar arasında geçerli bir sözleşme olup bu sözleşmeye göre de 4.0 ada 66 parsel sayılı taşınmaz 03.02.2011 tarihinde Sedat E., Serap E., Zeynep E., Cemil E. adlarına kayıtlı iken davalı şirkete satılarak tapuda tescil edilmiştir. Sözleşmeye göre ödenmesi gereken satış bedeli olarak kararlaştırılan 4.000.000 USD ın bir kısmı ödenmiş ancak kalan kısmın ödenmemesi nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan kısmı davanın kabulüne karar verilmiş, karar Yargıtay onaması ile kesinleşmiştir. Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor, tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de somut olay ve şarta bağlı protokol hükümleri dikkate alındığında kesin delil niteliğini alamayacakları da göz ardı edilmemelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No:2013/1728, Karar (No:2015/1036) Somut uyuşmazlıkta, kısmı davada alınan bilirkişi raporunda davalı tarafın sadece ticarî defterlerinin incelendiği, taraflar arasında düzenlenen protokol hükümlerinin taraflara yüklediği hak borç ve yükümlülüklere ilişkin hiç bir değerlendirme tespit yapılmadığı anlaşılmaktadır. Yine mahkemece de, davacılardan Sedat E.'in, protokol hükümler gereğince İstanbul ili, Beşiktaş ilçesi, D. Mahallesi, 4.0 ada, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66 nolu parseller ile 1438 ada, 1, 2, 3, 4 ,5, 6 ve 7 parsellerin davalı şirkete satışları konusunda bir taahhütte bulunduğu ve bu taahhüdünü kısmen yerine getiremediği anlaşılıyor ise de; davacılara ait taşınmazın satış parasının 4.000.000,00 USD olduğu ve yukarıda açıkladığımız bölümünün ödenmediği, taşınmazın hâlen davalı şirket üzerine kayıtlı olduğu ve davacıların ödenmeyen satış bedelini talep etme hakları bulunduğu şeklinde değerlendirme yapılmış, böylece protokoldeki düzenleme taahhüt olarak kabul edilerek taahhütün yerine getirilmediği kabul edilmiştir. Temyize konu davada ise, taraflar arasında düzenlenmiş bulunan sözleşme (protokol) hükümleri değerlendirilmeden kesinleşmiş hüküm doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Hâl böyle olunca, az yukarıda belirtildiği gibi taraflar arasında yapılan sözleşmenin (protokol) 2. maddesindeki "... Bu toplam bedelin 300.000,00 USD'si (üçyüzbinamerikandoları) tapu müdürlüğündeki satıştan önce elden bakiye kalan kısım ise İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi, D. Mah. 4.0 ada 55,56,57,58,59,60,61,62,63,64,65,66,ve 1438 ada 1,2,3,4,5,6,7 parsellerdeki diğer tüm maliklerin, tapularını A. Pazarlama Turizm ve İşletmecilik Tic. A.Ş. adına devir, ferağ ve tescil ettirmelerinin hemen ardından diğer maliklerin satış bedelleri ile birlikte kendisine ödenecektir." şeklindeki düzenleme, alınan bilirkişi raporları gerek içerik gerekse miktar yönünden eksik incelemeye dayalı olduğundan açılan iş bu fazlaya ilişkin ek dava yönünden kesin delil niteliği taşımamaktadır. Akit serbestisi ilkesi gereğince geçerli olduğundan ve hak ve yükümlülükler incelenmediğinden bu durumda; mahkemece, belirtilen hususlarda değerlendirme ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” gerekçesiyle ve oy çokluğuyla karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.09.2019 tarihli ve 2019/120 E., 2019/233 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ek dava mahiyetinde açılan eldeki davada, başkaca araştırma değerlendirme yapılmadan kısmi davada verilen hüküm doğrultusunda karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmalıdır.

15. Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülmesi durumunda kısmi dava söz konusudur. Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olmadıkça kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra ayrı bir dava açılması usulen mümkündür. Uygulamada bu ayrı davaya, ek dava denilmektedir.

16. Hemen burada, kısmi dava ve ek davanın etkisi üzerinde durulmalıdır.

17. Her dava, kural olarak tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması hâlinde önceden açılan davada kesinleşen kararın tespit kısmı, kalan kısım için açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.

18. Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın ret ile sonuçlanması hâlinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava kısmen kabul, kısmen ret ile sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmektedir.

19. Başka bir deyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkûm edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması hâlinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki; bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü, sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.

20. Kısacası ikinci davaya (ek davaya) bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hâle gelmiştir. Zira kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtayca doğrudan (re’sen) göz önünde tutulmalıdır.

21. Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması hâlinde davalı ilk itirazda bulunarak birleştirme istememişse, kısmi dava ile ek dava birleştirilemez. Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm oluşturacaktır.

22. Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığının değerlendirilmesinde de yarar bulunmaktadır.

23. Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de, somut olayın özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.

24. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2021 tarihli ve 2018/9-148 E., 2021/1183 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

25. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendiğinde; davacılar, davalı şirket aleyhine, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/309 E. sayılı dosyasında görülen kısmi davada, davaya konu edilen 03.03.2011 tarihli “satış bedeline ilişkin protokoldür” başlıklı sözleşmeye dayanarak alacaklı oldukları iddiasıyla 50.000 USD talepte bulunmuş, yargılamada anılan protokol hükümlerinin ve davalı tarafından yapılan ödemelerin değerlendirilmesi suretiyle davalıların toplam 3.587.000 USD satış bedelini ödemedikleri ve bu bedel kadar borçlu olduklarının tespiti ile birlikte taleple bağlı kalınarak 50.000 USD bedel yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Verilen kararın Özel Daire tarafından onanması ve karar düzeltme talebinin reddi suretiyle kesinleşmesi üzerine, davalıların anılan protokol gereği sözleşme bedelini ödemekle yükümlü oldukları hususu vakıa olarak kesinlik kazanmıştır.

26. Eldeki ek davada ödenmeyen bakiye bedel istenilmekle, kısmi davanın davalının anılan sözleşme gereği sorumlu ve borçlu olduğuna ilişkin tespit bölümü bağlayıcı olduğundan artık davalının sorumluluğunun veya borcunun olup olmadığı hususu tartışılamaz hâle gelmiştir. Zira kesinleşen vakıalar nedeniyle mahkemenin, alacağın varlığına yönelik yeniden araştırma ve inceleme yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtayca doğrudan (re’sen) göz önünde tutulmalıdır.

27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, sözleşmede belirtilen bedelin tüm taşınmazların devrinin karşılığı olduğu, bu taahhüdün ise henüz gerçekleşmemesi ve sözleşme maddesinin geciktirici şarta bağlı düzenlenmiş olması nedeniyle davacıların alacağa henüz hak kazanmadıkları, kısmi davadaki tespitin doğru olmayabileceği, bu nedenle Özel Daire kararında işaret edildiği üzere sözleşme maddelerinin yeniden değerlendirilmesi suretiyle hüküm tesisi gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

28. Hâl böyle olunca, Mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.

29. Ne var ki, hüküm altına alınan bedel yönünden inceleme yapılmadığı anlaşılmakla bu yönden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup davalı şirket vekilinin hükmedilen miktara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 28.04.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 18 üyenin 15'i DİRENME UYGUN DAİREYE, 3'ü ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.