UYUŞMAZLIK KONUSU İSTEMLER İÇİN KARŞI TARAFIN BİLGİ VE BELGELERİNE İHTİYAÇ OLDUĞUNDAN BELİRSİZ ALACAK DAVASI AÇILABİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


10 Kas
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/(22)9-453
KARAR NO   : 2021/914

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : 
İzmir 10. İş Mahkemesi
TARİHİ                        : 06/04/2021
NUMARASI                : 2021/27 - 2021/169
DAVACI                      : A.G. vekili Av. K.Ş.
DAVALI                      : Milli Savunma Bakanlığı vekili Av. A.D.Y.

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 10. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra mahkemece verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

5. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı Milli Savunma Bakanlığına bağlı işyerinde alt işveren işçisi olarak çalıştığını, yemek ve servis yardımlarından faydalandığını ancak fesih tarihi itibariyle bu ayni yardımların karşılığı ücretin bilinmediğini, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

6. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin taraf sıfatının ve davacının taleplerinden sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

7. İzmir 10. İş Mahkemesinin 08.05.2013 tarihli ve 2012/424 E., 2013/220 K. sayılı kararı ile; toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. İzmir 10. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 11.11.2014 tarihli ve 2013/21349 E., 2014/31085 K. sayılı kararı ile; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, “… 2…Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda fazla mesai çalışması konusunda hesap yapılırken şahit anlatımları esas alınmıştır. Ancak davacının tespit edilen bir gün çalışıp bir gün dinlenme şeklindeki çalışma düzeni ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları dikkate alındığında davacının günlük en fazla üç saat fazla mesai yaptığının kabulü gerekmektedir. Belirtilen husus dikkate alınmadan fazla mesai ücretinin kabulüne verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

3-… Davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı şüphesizdir. Fazla çalışma ve genel tatil alacağı yönünden, davacı haftada kaç saat fazla çalışma yaptığını ve hangi genel tatillerde çalıştığını belirleyebilmekte ise de hakimin hesaplanan miktardan hangi oranda takdiri indirim yapacağını bilebilecek durumda değildir. Bu sebeple fazla çalışma ve genel tatil alacağı belirsiz alacak davasına konu edilebilir. Uyuşmazlık konusu kıdem ve ihbar tazminatı alacağı bakımından, talep içeriğinden açıkça anlaşıldığı üzere, davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını belirleyebilmektedir. Tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri de belirleyebilecek durumdadır. Bu halde kıdem ve ihbar tazminatı alacakları, belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacakların gerçekte belirlenebilir alacak olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları yönünden hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçeleriyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. İzmir 10. İş Mahkemesinin 29.05.2015 tarihli ve 2014/618 E., 2015/253 K. sayılı kararı ile; (2) numaralı bozma sebebine uyulmasına karar verilmekle birlikte, (3) numaralı bozma sebebine ilişkin olarak, taraflar arasında davacı işçinin ücretinin ve sosyal yardımların miktarı konusunda ihtilaf bulunduğu, bu nedenle davacının alacağının dava tarihi itibariyle değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği, aldığı ücret ve sosyal yardımlar yönünden bilgisinin olduğu kabul edilse dahi tüm kayıtlar işverenin kontrolünde olduğundan bu hususları ispat edebilmesi yönünden tam bir belirsizliğin bulunduğu, Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında da aynı sonuçlara varıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

11. İzmir 10. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen bu kararına karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3240 E., 2020/977 K. sayılı kararı ile “…Yapılan bu açıklamalar ışığında, somut olayda dava değeri para ile ölçülebilir nitelikte olduğundan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin 1-a alt bendi gereğince dava değeri üzerinden hesaplanacak karar ve ilam harcının dörtte birinin peşin olarak ödenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte davacı, dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırdığından ve buna göre Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesi gerekmektedir.

36. Belirtmek gerekir ki, dava açarken peşin nispi harç ödeme yükümlüsünün davacı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın harç ödemekten muaf olması, davacıyı harç ödeme yükümlülüğünden kurtarmak anlamına gelmeyecektir.

37. Nitekim davalı tarafın harçtan muaf olması, yargılama sonucunda davanın kabul edilmesi durumunda harç yükümlüsü davalı olacağından mahkemece hükmedilecek karar ve ilâm harcının belirlenmesi noktasında dikkate alınması gereken bir husustur.

38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; somut olayda usul ekonomisi ilkesi, 6100 sayılı HMK’nın 302, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13, değişiklik yapılan 28. ve 33. maddelerinin 32. madde ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği, Hukuk Genel Kurulunun 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 E., 2010/561 K. sayılı kararı da gözetildiğinde nispi harca tâbi ve davalı tarafın harçtan muaf olduğu eldeki davada davanın reddi hâlinde alınması gereken harcın maktu harç olduğu, alınabilecek nispi karar ve ilâm harcı bulunmadığı, peşin harcın ¼ nispi harç yerine maktu harç olduğu, davacıya yüklenmesi olanaklı olmayan ve ilam aşamasında tamamlama harcı alınması gerekmediğinden ön sorununun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

39. Hâl böyle olunca, direnme kararının işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin açıklanan usuli nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla usulden bozulmuştur.

12. İzmir 10. İş Mahkemesinin 06.04.2021 tarihli ve 2021/27 E., 2021/169 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dava konusu kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının belirsiz alacak olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; Hukuk Genel Kurulunun davacının dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırması ve buna göre 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesinin gerektiğine ilişkin usulî nedenlerle verdiği bozma kararı sonrasında mahkemece verilen kararın, yeni bir karar olup olmadığı, bu nedenle temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

16. Bilindiği üzere Harçlar Kanununun 32. maddesinin 1. cümlesinde “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmü yer almaktadır.

17. Buna göre, harçlar ilgilisince ödenmedikçe davaya devam edilebilmesi olanağından söz edilemez. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 08.06.2011 tarihli ve 2011/5-212 E., 2011/391 K. sayılı kararında da aynı hususa değinilmiştir.

18. Bu noktadan hareketle, harç eksikliğinin giderilmesi durumunda dava kaldığı yerden devam edecek; yargılamanın önceki aşamalarında yapılan usulî işlemler de geçerliliğini koruyacaktır.

19. Diğer taraftan, Özel Dairenin bozma kararına karşı direnilmesi ile direnme kararı lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak doğduğu da açıktır.

20. Somut olayda, direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca harç yönünden usulî nedenle bozulmasından sonra yapılan yargılamada, mahkemece 11.03.2021 tarihli duruşmada davacı vekiline peşin harcı yatırması için iki haftalık kesin süre verilmiş, davacı vekili tarafından süresi içerisinde harç yatırıldıktan sonra önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

21. Bu itibarla, harç yönünden eksiklik giderildikten sonra usulî kazanılmış hak ilkesi de göz önünde alındığında davaya kaldığı yerden devam edilerek direnme kararı verildiğinden temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerekmektedir.

22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağı, somut olayda nispi peşin harç yatırılmaksızın yapılan işlemlerin geçersiz olduğu, Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararı sonrasında mahkemece verilen hükmün yeni bir karar olduğu, bu nedenle temyiz incelemesinin Özel Dairece yapılması gerektiği belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.

23. Açıklanan nedenlerle, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılması gerektiği sonucuna varılarak, ön sorunun bulunmadığına 06.07.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE

24. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

25. HMK’nın “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlıklı 107. maddesinin 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (7251 sayılı Kanun) ile değiştirilmeden önceki metninde;

"1- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3- Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." düzenlenmesi bulunmakta iken; 7251 sayılı Kanunun 7. maddesi ile madde başlığı “Belirsiz alacak davası”; 2. fıkrası “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiş; maddenin 3. fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır.

26. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

27. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

28. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.

29. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

i- Davacının kendisinden beklenememesi,

ii- Bunun olanaksız olması,

iii- Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

30. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.

31. İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir.

32. Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.

33. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (İş Kanunu/Kanun) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.

34. Kanunun 32. maddesinin 2. fıkrası ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.

35. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 37. maddesi ile işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.

36. Kanunun 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin işyerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu'nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.

37. İş sözleşmesinde iş görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.

38. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.

39. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2016/22-2227 E., 2019/1402 K; 21.01.2020 tarihli ve 2017/22-2198 E., 2020/29 K. ; 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

40. Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı karar ile "İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı" yönünde karar verilmiştir.

41. Somut olayda, davacı vekili müvekkilinin davalı Bakanlığa bağlı işyerinde alt işverenler nezdinde 03.09.2009-29.04.2012 tarihleri arasında en son aylık brüt 917,07 TL ücret ile çalıştığını, yemek yardımının 5,00 TL, servis yardımının ise 4,00 TL olabileceği varsayımı ile kıdem ve ihbar tazminatlarını talep etmiştir. Davalı Bakanlık vekili ise cevap dilekçesinde davacı işçinin çalışma süresi ve ücretinin yanı sıra yemek ve servis yardımlarına ilişkin olarak da beyanda bulunmamıştır.

42. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının 03.09.2009-29.04.2012 tarihleri arasında asgari ücretle çalıştığı, takdiren günlük 4,28 TL yemek ile 3,42 TL servis yardımlarından yararlandığı kabul edilerek dava konusu alacaklar hesaplanmıştır.

43. Açıklandığı üzere, kıdem ve ihbar tazminatları hesabına esas olan ücret giydirilmiş ücret olup, giydirilmiş ücrete işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dâhil edilmektedir. Bu kapsamda davacıya ayni olarak sağlanan yemek ve servis yardımlarının parasal değerinin tazminat hesabında göz önünde tutulacağı kuşkusuzdur.

44. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8/3. maddesinde işveren açıkça işçiye varsa ücret eklerini gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlü tutulmuştur. Bu kapsamda işveren tarafından Kanunun kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirerek gerekli belgeleri işçiye teslim ettiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda işçinin alacağını belirleyecek verilerin elinde bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.

45. O hâlde uyuşmazlık konusu istemlerin belirlenebilmesi için davalıda bulunan bilgi ve belgelere ihtiyaç duyulduğu anlaşıldığından, anılan alacakların belirlenebilir olmadığı ve belirsiz alacak davasına konu edilebilecekleri sonucuna varılmıştır.

46. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K.; 14.01.2020 tarihli ve 2016/22-923 E., 2020/1 K.; 17.12.2019 tarihli ve 2016/22-2680 E., 2019/1364 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

47. Hâl böyle olunca direnme kararı yerindedir.

48. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,

Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.07.2021 tarihinde kesin olarak oybirliği ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 11’i ÖNSORUN YOK, 8’i ise ÖNSORUN VAR yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : “İşveren belgeleri teslim etmemişse yemek ve servis yardımları için belirsiz alacak davası açılabilir” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04 Temmuz 2019 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/isveren-belgeleri-teslim-etmemisse-yemek-ve-servis-yardimlari-icin-belirsiz-alacak-davasi-acilabilir

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/(22)9-841 
KARAR NO   : 2022/73

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : 
İzmir 2. İş Mahkemesi
TARİHİ                        : 02/09/2021
NUMARASI                : 2021/211 - 2021/337
DAVACI                      : G.S.A. vekili Av. K.Ş.
DAVALI                      : Milli Savunma Bakanlığı vekili Av. A.D.Y.

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 2. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra mahkemece verilen direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 

5. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı Milli Savunma Bakanlığına bağlı işyerinde alt işveren işçisi olarak çalıştığını, yemek ve servis yardımlarından faydalandığını ancak fesih tarihi itibariyle ayni yardımların karşılığı ücretin bilinmediğini, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

6. Davalı Milli Savunma Bakanlığı (Bakanlık) vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin taraf sıfatının ve davacının taleplerinden sorumluluğunun bulunmadığını, dava konusu taleplerin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

7. İzmir 2. İş Mahkemesinin 16.05.2013 tarihli ve 2012/224 E., 2013/181 K. sayılı kararı ile; iş sözleşmesinin davalı işverence haklı nedene dayanılmaksızın feshedildiği, kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazandığı, davacının ödenmeyen fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile yıllık izin ücreti alacaklarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. İzmir 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 03.11.2014 tarihli ve 2014/28483 E., 2014/30071 K. sayılı kararı ile tarafların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, “… 2- Davalı temyizi yönünden, taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır…

Davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı şüphesizdir. Fazla çalışma ve genel tatil alacakları yönünden, davacı haftada kaç saat fazla çalışma yaptığını, hangi genel tatillerde çalıştığını belirleyebilmekte ise de hakimin hesaplanan miktardan hangi oranda takdiri indirim yapacağını bilebilecek durumda değildir. Bu nedenle fazla çalışma ve genel tatil alacakları belirsiz alacak davasına konu edilebilir. Uyuşmazlık konusu kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacakları bakımından, talep içeriğinden açıkça anlaşıldığı üzere, davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, hak kazandığı yıllık izin süresini ve kaç gün ücretli izin kullandığını belirleyebilmektedir. Tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri de belirleyebilecek durumdadır. Bu halde kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacakları, belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacakların gerçekte belirlenebilir olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacakları yönünden hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

3- Davacı temyizi yönünden; az yukarıda açıklandığı üzere fazla çalışma ve genel tatil alacaklarının belirsiz alacak davasına konu edilebilecek nitelikte alacak oldukları ve davacı vekili tarafından belirsiz alacak davası açılarak talepte bulunulduğu anlaşılmakla; belirsiz alacak davasında, davanın açılması ile alacağın tamamına ilişkin zamanaşımı süresi kesildiğinden, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107/2. maddesi gereğince talebin arttırılması ıslah olarak nitelendirilip ıslaha karşı zamanaşımı defiin dikkate alınması isabetli olmamıştır. Talep arttırım dilekçesi ile talep edilen miktarlar zamanaşımına uğramayacağından, bu miktarlara göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

10. İzmir 2. İş Mahkemesinin 04.05.2015 tarihli ve 2015/60 E., 2015/209 K. sayılı kararı ile; (3) numaralı bozma sebebine uyulmasına karar verilmekle birlikte, (2) numaralı bozma sebebine ilişkin olarak taraflarca getirilme ve hâkimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin açıklamalara yer verilerek, tarafların sunduğu tüm belgeler incelenerek sonuca gidildiği, davalının yargılama sırasında eksik inceleme yapıldığı yönünde bir savunması bulunmadığı gibi bu hususu temyiz konusu da yapmadığı hâlde dosyaya sunulmayan delillerin re'sen getirilmesinin yargılama hukukuna ilişkin ilkelere aykırı olduğu, yargılama sırasında dinlenen davacı tanıklarının sırf davacı ile birlikte işten çıkarılmış oldukları gerekçeleriyle beyanlarına itibar edilmemesinin de doğru olmadığı, kıdem, ihbar tazminatları ve yıllık izin ücreti alacağı yönünden direnildiği, fazla çalışma ve genel tatil ücreti yönünden ise bozma kararına uyulduğu, fazla çalışma ve genel tatil ücreti alacaklarının belirsiz alacak davasına konu edilebilecek nitelikte alacaklar olduğu ve bu alacaklar yönünden davacı vekili tarafından belirsiz alacak davası açıldığı, belirsiz alacak davasında ise davanın açılması ile birlikte alacağın tamamı için zamanaşımının kesildiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107/2. maddesi gereğince yapılan talep arttırımının ıslah olarak nitelendirilerek ileri sürülen zamanaşımı def’inin dikkate alınmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

11. İzmir 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen bu kararına karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3410 E., 2020/978 K. sayılı kararı ile “…Yapılan bu açıklamalar ışığında, somut olayda dava değeri para ile ölçülebilir nitelikte olduğundan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin 1-a alt bendi gereğince dava değeri üzerinden hesaplanacak karar ve ilâm harcının dörtte birinin peşin olarak ödenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte davacı, dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırdığından ve buna göre Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesi gerekmektedir.

36. Belirtmek gerekir ki, dava açarken peşin nispi harç ödeme yükümlüsünün davacı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın harç ödemekten muaf olması, davacıyı harç ödeme yükümlülüğünden kurtarmak anlamına gelmeyecektir.

37. Nitekim davalı tarafın harçtan muaf olması, yargılama sonucunda davanın kabul edilmesi durumunda harç yükümlüsü davalı olacağından mahkemece hükmedilecek karar ve ilâm harcının belirlenmesi noktasında dikkate alınması gereken bir husustur.

38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; somut olayda usul ekonomisi ilkesi, 6100 sayılı HMK’nın 302, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13, değişiklik yapılan 28. ve 33. maddelerinin 32. madde ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği, Hukuk Genel Kurulunun 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 E., 2010/561 K. sayılı kararı da gözetildiğinde nispi harca tâbi ve davalı tarafın harçtan muaf olduğu eldeki davada davanın reddi hâlinde alınması gereken harcın maktu harç olduğu, alınabilecek nispi karar ve ilâm harcı bulunmadığı, peşin harcın ¼ nispi harç yerine maktu harç olduğu, davacıya yüklenmesi olanaklı olmayan ve ilâm aşamasında tamamlama harcı alınması gerekmediğinden ön sorununun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

39. Hâl böyle olunca, direnme kararının işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin açıklanan usuli nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla usulden bozulmuştur.

12. İzmir 2. İş Mahkemesinin 11.03.2021 tarihli ve 2021/28 E., 2021/83 K. sayılı kararı ile; harç eksikliği tamamlatıldıktan sonra Özel Dairenin bozma kararına uyularak, kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağı yönünden hukukî yarar yokluğundan davanın reddine, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları yönünden davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

13. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 17.05.2021 tarihli ve 2021/5146 E., 2021/9024 K. sayılı kararı ile; direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden bozulmadan başka bir karar verilmesinin mümkün olmadığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının esastan incelenmediği gözetilerek direnmeye uygun kararı verilmesi gerekirken, direnmeden dönülerek bozma kararı doğrultusunda hüküm kurulmasının usulî kazanılmış hak ihlâline yol açtığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.

14. İzmir 2. İş Mahkemesinin 02.09.2021 tarihli ve 2021/211 E., 2021/337 K. sayılı kararı ile; Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak önceki direnme kararı doğrultusunda kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağı yönünden direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

15. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dava konusu kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

17. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

18. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlıklı 107. maddesinin 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) ile değiştirilmeden önceki metninde;

"1- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3- Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." düzenlenmesi bulunmakta iken; 7251 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile madde başlığı “Belirsiz alacak davası”; 2. fıkrası “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiş; maddenin 3. fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır.

19. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

20. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

21. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.

22. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

i- Davacının kendisinden beklenememesi,

ii- Bunun olanaksız olması,

iii- Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

23. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.

24. İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir.

25. Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.

26. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (İş Kanunu/Kanun) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.

27. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin 2. fıkrası ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.

28. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 37. maddesi ile işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.

29. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin işyerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu'nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.

30. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 56. maddesinin 6. fıkrası; "İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır." hükmünü içermektedir.

31. Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği’nin 20. maddesi ise: "İşveren; çalıştırdığı işçilerin izin durumlarını gösteren, örneği bu Yönetmeliğe ekli yıllık izin kayıt belgesini tutmak zorundadır. İşveren, her işçinin yıllık izin durumunu aynı esaslara göre düzenleyeceği izin defteri veya kartoteks sistemiyle de takip edebilir." şeklinde düzenlenmiştir.

32. İş sözleşmesinde iş görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.

33. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.

34. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2016/22-2227 E., 2019/1402 K; 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K.; 16.03.2021 tarihli ve 2021/(22)9-178 E., 2021/284 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

35. Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı karar ile "İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı" yönünde karar verilmiştir.        

36. Somut olayda, davacı vekili müvekkilinin davalı Bakanlığa bağlı işyerinde alt işverenler nezdinde 22.03.2003-30.05.2008 tarihleri arasında en son aylık brüt 608,40 TL ücret ile çalıştığını, yemek yardımının 3,5 TL, servis yardımının ise 2,5 TL olabileceği varsayımı ile diğer alacakları yanında kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağını talep etmiştir. Davalı Bakanlık vekili ise cevap dilekçesinde davacı işçinin çalışma süresi ve ücretinin yanı sıra yemek ve servis yardımlarına ilişkin olarak da beyanda bulunmamıştır.

37. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının 22.03.2003-30.05.2008 tarihleri arasında asgari ücretle çalıştığı, takdiren günlük 3 TL yemek ile 2,14 TL servis yardımlarından yararlandığı kabul edilerek kıdem ve ihbar tazminatları; davalı tarafından belge sunulmadığından izin kullanmadığının kabulü ile yıllık izin ücreti alacağı hesaplanmıştır.

38. Açıklandığı üzere, kıdem ve ihbar tazminatları hesabına esas olan ücret giydirilmiş ücret olup giydirilmiş ücrete işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dâhil edilmektedir. Bu kapsamda davacıya ayni olarak sağlanan yemek ve servis yardımlarının parasal değerinin tazminat hesabında göz önünde tutulacağı kuşkusuzdur.

39. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinin 3. fıkrasında işveren açıkça işçiye varsa ücret eklerini gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlü tutulmuştur. Bu kapsamda işveren tarafından Kanunun kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirerek gerekli belgeleri işçiye teslim ettiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda işçinin alacağını belirleyecek verilerin elinde bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.

40. O hâlde uyuşmazlık konusu istemlerin belirlenebilmesi için davalıda bulunan bilgi ve belgelere ihtiyaç duyulduğu anlaşıldığından, anılan alacakların belirlenebilir olmadığı ve belirsiz alacak davasına konu edilebilecekleri sonucuna varılmıştır.

41. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.03.2021 tarihli ve 2021/(22)9-178 E., 2021/284 K.; 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K.; 14.01.2020 tarihli ve 2018/22-418 E., 2020/4 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

42. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, yıllık izin ücretinin para ile ölçülebilen menfaatler eklenmeksizin son ücret üzerinden ve hizmet süresine göre hesaplandığı, yıllık izinlerin kullandırıldığının ispatının işverene ait olmasının başlı başına yıllık izin ücreti alacağının belirsiz olduğu sonucunu doğurmayacağı, somut olayda davacının yıllık izinlerinin tamamını kullanmadığına dair iddiasına ve ihtilaflı olmayan son ücreti ile hizmet süresine göre yıllık izin ücreti alacağını belirleyebileceği, davaların yığılması hâlinde her bir talep bakımından belirsiz alacak davası kriterlerinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği, kıdem ve ihbar tazminatlarının hesabında ayni olarak sağlanan yemek ve servis yardımlarının parasal değeri göz önünde tutulacağından belirtilen alacakların belirsiz alacak davasına konu edilebileceklerine dair direnme kararı yerinde olmakla birlikte, yıllık izin ücreti alacağı yönünden açıklanan nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

43. Hâl böyle olunca direnme kararı yerindedir.

44. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,

Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 27.01.2021 tarihinde kıdem ve ihbar tazminatları yönünden oy birliğiyle, yıllık ücretli izin alacağı yönünden ise oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Davacı işçi; açmış olduğu belirsiz alacak davası ile davalı Milli Savunma Bakanlığına bağlı işyerinde alt işveren işçisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiğini, fazla çalışmaları ile kullanmadığı yıllık izinlerinin karşılığı ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek sözü edilen ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalı Bakanlıktan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı işveren; davada taraf sıfatı bulunmadığını, dava konusu taleplerin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; iş sözleşmesinin davalı işverence haklı nedene dayanılmaksızın feshedildiği, davacının ödenmeyen fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile yıllık izin ücreti alacaklarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Yargıtay Özel Dairesi kararında; davacı işçinin çalışma süresini, en son ödenen ücretin miktarını ve tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri belirleyebilecek durumda olduğu ayrıca kaç gün ücretli izin kullandığını bilmesi gerektiği açıklanmak suretiyle, ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği, hukukî yarar yokluğundan sözü edilen taleplerin reddinin gerektiği yönünde hüküm kurulmuştur.

Mahkemece; ihbar ve kıdem tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak davasına konu olabileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı işçi tarafından davalı işveren hakkında açılan davada, ihbar ve kıdem tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak olup olmadığı ve davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Kıdem tazminatını düzenleyen 1475 sayılı Kanun’un 14/11. madde hükmüne göre, tazminata esas ücretin hesabında ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi ve kanunda doğan menfaatler de dikkate alınır.

Davacı işçi kamu kurumundan iş alan alt işveren işçisi olarak çalışmış olup, ücretin miktarı ile çalışma süresi yönünden taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak davacı işçiye işveren tarafından işyerinde bir öğün yemek verildiği ve servis sosyal yardımı sağlandığı dava dilekçesinde ileri sürülmüş olup, bu husus dosya kapsamıyla da sabit olmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, işçiye ayni olarak sağlanan yemek yardımı ve servis yardımı miktarları taktiren belirlenmek suretiyle tazminata esas ücret belirlenmiştir.

İşverence sağlanan bir öğün yemek verilmesi ve servis hizmeti sağlanması şeklindeki yardımların parasal karşılığının davanın açıldığı aşamada işçi tarafından tam olarak ve tamamen belirlenmesi mümkün görülmemelidir. Bu konu, işverence sağlanan hizmetlerin maliyet bedellinin işçiye düşen kısmının işveren tarafından sunulabilecek belgelerle açıklığa kavuşturulabilecek veya tarafların ileri sürdüğü delillerinin toplanmasından sonra belirlenebilecektir.

Açıklanan nedenle ihbar ve kıdem tazminatları hesabına esas alınacak giydirilmiş bürüt ücretin belirlenmesi noktasında belirsizlik sebebiyle davacı işçinin her iki tazminat yönünden belirsiz alacak davası açabileceği kabul edilmelidir. Mahkemece ihbar ve kıdem tazminatları yönünden verilen direnme kararının yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.

Yıllık izin ücreti alacağı ise işçiye son olarak ödenen ücretten hesaplanmakta olup, para ile ölçülen menfaatler bu ücrete eklenmemektedir. Yıllık izin ücreti bakımından hesabın unsurları, son aya ait ücret ve hizmet süresinden ibarettir.

Somut uyuşmazlıkta davacı işçi kamudan iş alan alt işveren işçisi olarak çalışmakla aylık ücreti tartışmasız durumdadır. Nitekim dava dilekçesinde aylık ücret ile işyerinde çalışmaya başladığı tarih ile iş sözleşmesinin sona erdiği tarih tam olarak açıklanmıştır.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 194. maddesine göre tarafların, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükümlülükleri söz konusudur.

Davacı işçinin çalıştığı sürede kullandığı yıllık izin sürelerini bilebilecek durumda olduğu kabul edilmelidir. Zira buna göre yıllık ücreti bakımından somutlaştırma yükümü çerçevesinde bir talepte bulunması gerekir.

Yıllık izinlerin kullandırıldığının ispatının işverene ait olması ve işçinin imzasını taşıyan yıllık izin defteri veya eşdeğer belge ile ispatının gerekmesi, başlı başına yıllık izin ücreti alacağının belirsiz olduğu sonucunu doğurmaz.

Dava dilekçesinde yıllık izinlerin tamamının kullandırılmadığı açıklanmış olup, davacının tartışmasız olan hizmet süresi ve ücrete göre yıllık izin süresi 5 yılx14 gün= 70 gün olarak belirlenebilecek durumdadır. Nitekim bilirkişi raporunda da dava dilekçesinde açıklanan hizmet süresi ve ücrete göre 70 günlük yıllık izin ücreti hesaplanmıştır.

Yıllık izin ücreti alacağı yönünden hesabın unsurları olan hizmet süresi ve son ücretin işçi tarafından bilindiği ve buna göre talepte bulunulduğu dikkate alındığında, bu alacakla ilgili olarak belirsiz alacak davasının yasal koşullarının oluşmadığı görüşü benimsenmiştir.

Dava dilekçesinde birden çok tazminat ve alacağın tahsili talep edilmiş olmakla, bu durumda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 110. maddesine göre davaların yığılmasından söz edilir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7/2. maddesinde de, davaların yığılması hâlinde her bir talep bakımından ispat yükü ve delillerin ayrı ayrı değerlendirileceği belirtilmiştir.

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 15.12.2017 gün ve 2016/6 E.,2017/5 K. sayılı kararında, feshe bağlı alacaklar ve feshe bağlı olmayan alacaklar ayrı ayrı değerlendirilmiş, “Fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti ve genel tatil ücreti alacaklarının tanık beyanlarına dayalı olarak belirlenmesi durumunda, davacının öngöremeyeceği ve tamamen hâkimin takdirine bağlı oranda uygun bir indirim yapılacağından, bu durumda söz konusu alacakların belirsiz nitelikte olduğu konusunda uygulama birliği mevcut” olduğu açıklanmış ve “işçilik alacaklarının çok değişik tür ve nitelikte uyuşmazlık olarak mahkemeler önüne gelebileceği, aynı tür ve nitelikteki işçilik alacaklarında dahi her defasında alacağın belirli veya belirsiz olmasından söz edilmesinin mümkün olmadığı, her bir somut olayın özelliğine göre mahkemelerin alacağın belirli mi yoksa belirsiz alacak mı olduğunu tespit etmeleri gerektiği” sonucuna varılmıştır.

Sözü edilen yasal düzenlemeler ve Yargıtay kararı gereği, davaların yığılmasına konu her bir alacak talebi bakımından belirsiz alacak davası kriterleri de ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Somut uyuşmazlık bakımından mahkemenin kıdem tazminatı ile ihbar tazminatı bakımından belirsiz alacak davası açılabileceğine dair direnme kararı yerinde olup, Hukuk Genel Kurulu tarafından bu yönde verilen onama kararına katılmakla birlikte, yıllık izin ücreti alacağı yönünden Özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken, verilen direnme kararının bozulması gerektiği görüşüyle, sayın çoğunluğun onama kararına yıllık izin ücreti alacağı yönünden katılamıyorum.

Şahin ÇİL
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 20 üyenin 17’si DİRENME UYGUN DAİREYE, 3’ü ise DEĞİŞİK BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : Yargıtaty Hukuk Genel Kurulu'nun 08.02.2022, 2021/(22)9-865 E. - 2022/89 K. sayılı kararı da aynı yöndedir.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/(22)9-951
KARAR NO   : 2022/292

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : 
Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                        : 18/05/2021
NUMARASI                : 2021/75 - 2021/182
DAVACI                      : Y.B. vekili Av. M. H.
DAVALI                      : B. Belediyesi Halıcılık ve Turizim İşletmeciliği A.Ş. vekili Av. R.E.

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 25.01.2002 tarihinden iş sözleşmesinin haklı nedene dayanılmaksızın davalı işveren tarafından feshedildiği 19.05.2014 tarihine kadar davalıya ait işyerinde şoför olarak çalıştığını, alacaklarının ödenmediği, yıllık izinlerinin de kullandırılmadığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları, fazla çalışma, genel tatil, hafta tatili ve yıllık izin ücreti ile ikramiye, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; alacakların zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin ödeme gücünün bulunmadığını, davacının mağdur edilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 02.03.2016 tarihli ve 2014/305 E., 2016/69 K. sayılı kararı ile; davacının toplu iş sözleşmesi imzalanmadan önce sendikaya üye olması nedeniyle bilirkişi tarafından toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre yapılan hesaplamaların yerinde olduğu, iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanmayacak şekilde feshedildiğinin davalı tarafından ispatlanamadığı, davacının yıllık izin ücreti alacağının bulunduğu, ikramiye ve ilave tediye alacaklarına hak kazandığı, tanık beyanlarına göre belirlenen fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacaklarının taleple bağlı kalınarak kabul edildiği, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacakları ise davalı işverence karşılandığından bu taleplerin reddinin gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 26.06.2019 tarihli ve 2016/30565 E., 2019/14167 K. sayılı kararı ile; “… 1- Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır… Somut olayda, dava dilekçesinde açıkça, davanın belirsiz alacak davası türünde açıldığı belirtilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak, dava konusu alacakların belirsiz alacak olup olmadığının ayrı ayrı değerlendirilmesi gereklidir.

Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti alacakları bakımından davacı, çalışma süresini, kendisine en son ödenen aylık ücret miktarını, tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri, hak kazandığı izin süresini, çalışma süresi boyunca varsa kullanmadığı veya karşılığı ödenmeyen izin sürelerini belirleyebilecek durumdadır. Bu halde, dava konusu kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti alacaklarının gerçekte belirlenebilir alacaklar olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri nazara alınarak, hukuki yarar yokluğundan anılan alacaklara yönelik taleplerin usulden reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olmuştur.

Uyuşmazlık konusu ikramiye, ilave tediye, aile yardımı, çocuk yardımı, yakacak ve giyim yardımı alacaklarını, davacı; sendikaya üye olduğu ve toplu iş sözleşmesinden yaralanabileceği tarihi, çalışma süresini, en son ödenen ücreti, toplu iş sözleşmesi gereği alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, yan alacaklarını işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesi hükümleri gereğince belirleyebilecek durumdadır. Bu halde talep edilen bu alacak kalemleri de belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacakların gerçekte belirlenebilir alacak olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, hukuki yarar yokluğundan davanın usülden reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

2- Dava tüm alacaklar bakımından belirsiz alacak davası türünde açılmış olduğu sabittir. Davacı vekili, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları dışında kalan alacak taleplerini artırdığı görülmüş ise de, davanın türü belirsiz alacak davası olarak kalmaya devam etmektedir. Yapılan bu arttırım zamanaşımına tabi değildir. Çünkü, belirsiz alacak davasında, kısmi alacak davasından farklı olarak, dava sırasında belirli hale gelen alacağın davaya dahil edilmesine imkan verildiğinden, geçici talep sonucu ile açılan belirsiz alacak davasında, ileride belirli hale gelecek olan alacağın tamamı için zamanaşımı kesilmektedir. Mahkemece, bu yönün nazara alınmayarak, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları bakımından, miktar artırımına karşı davalı tarafın ileri sürdüğü zamanaşımı itirazının kabul edilmesi hatalı olmuştur.

Diğer taraftan, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları bakımından, taleplerin belirsiz alacak davası olması sebebiyle, hüküm altına alınan miktarlarda faiz başlangıç tarihlerinin belirlenmesinde, dava tarihi ve miktar artırım tarihi şeklinde ayrım yapılmamalı, anılan alacaklarda hüküm altına alınacak tüm miktara dava tarihinden itibaren faiz işletilmelidir. Mahkemece eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

3- Fazla çalışma yönünden Mahkemenin kabulü yerinde ise de, toplu iş sözleşmesinin 21.08.2013 tarihinde imzalanarak yürürlüğe girdiği anlaşılmakla, fazla çalışma hesabının 21.08.2013 tarihinden itibaren %60 zamlı ücret üzerinden hesaplanması gerekirken bu husus gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 23.09.2020 tarihli ve 2019/87 E., 2020/96 K. sayılı kararı ile; “bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine'' dair ara karar kurulduktan sonra, “Her ne kadar Yargıtay bozma ilamından sonra 12/02/2020 tarihli celsede o dönemdeki mahkeme müstemir yetkili hakimi tarafından bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine karar verilmiş ise de verilen bu ara kararda bozma ilamının hangi kısmına uyulduğu hangi kısmına direnildiğine dair her hangi bir açıklama yer almadığından bozma ilamındaki bozma gerekçelerine göre yargılamaya devam edilerek eksiklikler giderilmiş, bozma gerekçeleri doğrultusunda bozma ilamı öncesi rapor alınan bilirkişiden ek rapor alınmıştır” şeklindeki açıklamadan sonra kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti, ikramiye, ilave tediye, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının hukukî yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine, fazla çalışma ücreti alacağının alınan ek rapor doğrultusunda ve talebini arttırdığı miktar üzerinden kabulüne, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacaklarının da kabulüne karar verilmiştir.

10. Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 03.03.2021 tarihli ve 2020/8536 E., 2021/5473 K. sayılı kararı ile; “… Dosya içeriğine göre, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 26.06.2019 tarihli bozma ilamı üzerine yeniden yapılan yargılama sırasında 12.02.2020 tarihli celsede bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine karar verilerek aynı celsede bozma ilamı ile dosya içerisinde yer alan diğer bilgi ve belgeler doğrultusunda fazla çalışma yönünden bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verildiği görülmektedir. Bu hali ile fazla çalışma alacağı dışındaki diğer alacaklar yönünden önceki kararda direnildiği anlaşılmakta ise de, Mahkemece gerekçeli karar ile, 12.02.2020 tarihli celsede o dönemdeki mahkeme müstemir yetkili hakimi tarafından bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine karar verildiği ancak verilen bu ara kararda bozma ilamının hangi kısmına uyulduğu hangi kısmına direnildiğine dair her hangi bir açıklama yer almadığı gerekçesiyle bozma ilamında belirtilen eksik hususlar giderilerek bozma ilamı doğrultusunda karar verilmiştir. Her ne kadar bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine karar verilmesi mümkün ise de, Mahkemece bu karar gereğinin yerine getirilmeyerek tamamen bozma ilamı doğrultusunda karar verilmesi hatalı olmuştur. Şöyle ki, Yerel mahkemelerce verilen direnme kararları davayı sona erdiren kararlardandır. Direnme kararı ile mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Davaya sonradan bakan hakim direnme kararını uygun bulmasa dahi artık direnme kararından dönülerek uyma kararı verilmesi mümkün değildir. Direnmeye ilişkin karar ile karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşur. Hal böyle olunca Mahkemece, bozma ilamına kısmen direnme kararından tamamen dönme sonucunu doğuracak şekilde bozma ilamı doğrultusunda karar verilmesi, kısmen direnme kararı ile kazanılmış bulunan usuli hakları zedeleyici nitelikte bulunduğundan, önceki bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine dair karar doğrultusunda hüküm tesis edilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

12. Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 18.05.2021 tarihli ve 2021/75 E., 2021/182 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra, ilk bozma kararından sonra mahkemece verilen kısmen direnme kararı gereğince fazla çalışma ücreti dışındaki alacak kalemleri ile ilgili olarak önceki karardaki hükmün aynen korunduğu, fazla çalışma ücreti ile ilgili olarak alınan ek bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm kurulduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, dava konusu ikramiye, ilave tediye, yıllık izin ücreti, kıdem ve ihbar tazminatları ile aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının belirsiz alacak olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacının anılan alacaklar yönünden belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlıklı 107. maddesinin 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) ile değiştirilmeden önceki metninde;

"1- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3- Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." düzenlenmesi bulunmakta iken; 7251 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile madde başlığı “Belirsiz alacak davası”; 2. fıkrası “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiş; maddenin 3. fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır.

17. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

18. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

19. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.

20. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

i. Davacının kendisinden beklenememesi,

ii. Bunun olanaksız olması,

iii. Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

21. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.

22. İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir.

23. Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.

24. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (İş Kanunu) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.

25. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin 2. fıkrası ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.

26. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 37. maddesi ile işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.

27. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin işyerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu'nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.

28. İş sözleşmesinde iş görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.

29. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.

30. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2016/22-2227 E., 2019/1402 K; 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K.; 16.03.2021 tarihli ve 2021/(22)9-178 E., 2021/284 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

31. Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı karar ile "İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı" yönünde karar verilmiştir.

32. Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinin 25.01.2002 tarihinden iş sözleşmesinin davalı işverence haklı nedene dayanılmaksızın feshedildiği 19.05.2014 tarihine kadar çalıştığını belirtmiş, ücret miktarına ilişkin beyanda bulunmamış; davalı vekili ise cevap dilekçesinde davacının çalışma süresi ve ücretine dair açıklama yapmamıştır.

33. Diğer taraftan, davacı vekilinin 09.10.2014 havale tarihli dilekçesi ekinde sunduğu Kayseri Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü müfettişleri tarafından davacının şikâyeti üzerine yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 27.08.2014 tarihli tutanakta davacının 16.10.2012-19.05.2014 tarihleri arasında günlük brüt 40.74TL ücret ile çalıştığı ve kullanmadığı 18 gün yıllık izninin bulunduğu belirlenmiş ise de, tutanağın dava tarihi olan 18.08.2014 tarihinden sonra düzenlendiği anlaşılmaktadır.

34. Bununla birlikte, davacı vekili müvekkilinin çalışma süresinin 16.10.2012-19.05.2014 tarihleri arasındaki dönem olarak kabul edildiği ve 27.08.2014 tarihli tutanağa göre yıllık izinlerini kullandığı gerekçesiyle yıllık izin ücretinin hesaplanmadığı ilk bilirkişi raporuna karşı verdiği itiraz dilekçesinde, müvekkilinin bilgisi ve rızası dışında davalı işveren tarafından bölüm değişikliği yapılması nedeniyle işyeri sicil numarası farklılığından dolayı çalışma süresinin hatalı hesaplandığını, esasen işe giriş tarihinin 25.01.2002 olduğunu belirtmiş, bu itiraz üzerine alınan bilirkişi ek raporunda Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında davacının işe giriş tarihinin 25.01.2002 olduğu belirtilerek yıllık izin ücreti 236 gün üzerinden hesaplanmıştır.

35. Öte yandan yargılama sırasında dinlenen davacı tanığı Bayram Ç., ücretlerinin düzensiz şekilde 3-4 taksit hâlinde ödendiğini; davalı tanıklarından Göksel K. ücretlerin parça parça ödendiğini; diğer davalı tanığı Ahmet Burak Türkmen de benzer ifadelerde bulunarak bordroları almalarının zor olduğunu, bordroların takibini yapamadıklarını beyan etmiştir.

36. Öncelikle belirtmek gerekir ki, dosya içeriğinden davalı işyerinde sendikal örgütlenme olduğu, toplu iş sözleşmesi düzeni bulunduğu ve davacı işçinin sendika üyesi olarak toplu iş sözleşmesinden yararlandığı anlaşılmaktadır.

37. Dosyada bulunan bilirkişi raporlarında, davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına esas olan giydirilmiş ücreti toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre tespit edilmiş, yıllık izin ücreti ise yukarıda da belirtildiği üzere davacı vekilinin çalışma süresi bakımından itirazı dikkate alınarak bilirkişi ek raporunda yeniden değerlendirilmiştir. İkramiye ve ilave tediye alacakları da yine toplu iş sözleşmesi hükümleri uyarınca hesaplanmıştır.

38. Açıklanan maddi ve hukukî olgulara göre, dava konusu ikramiye, ilave tediye, yıllık izin ücreti, kıdem ve ihbar tazminatları ile aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının hesaplanabilmesi için kanunda öngörülen kayıt ve belgeleri tutma ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan işverenin sunacağı bordrolara ihtiyaç duyulduğundan mahkemece davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesi yerindedir.

39. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.03.2021 tarihli ve 2020/(22)9-435 E., 2021/272 K.; 06.07.2021 tarihli ve 2021/(22)9-453 E., 2021/914 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

40. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, uyuşmazlık konusu alacak miktarlarının davacı tarafından belirlenebileceği, belirsiz alacak davasının koşullarının bulunmadığı, bu nedenle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

41. Hâl böyle olunca direnme kararı yerindedir.

42. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

43. Özel Daire 26.06.2019 tarihli bozma kararının (2) numaralı bendinde “..Mahkemece, bu yönün nazara alınmayarak, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları bakımından, miktar artırımına karşı davalı tarafın ileri sürdüğü zamanaşımı itirazının kabul edilmesi hatalı olmuştur.” ifadesine yer verilmiş ise de, bu ifadenin dosya içeriğine uygun olmayıp maddi hata niteliğinde olduğu anlaşıldığından belirtilen hususa işaret etmekle yetinilmiştir.

44. Öte yandan tarafların uyulan kısımlara ve sair yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelemesi için de dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,

1- Davalı vekilinin temyizi yönünden direnme uygun bulunduğundan işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE oy çokluğu ile,

2- Taraf vekillerinin uyulan ve sair yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE oy birliği ile,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.03.2022 tarihinde kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 17 üyenin 16’sı DİRENME UYGUN DAİREYE, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.