UZAMIŞ CEZA ZAMANAŞIMININ UYGULANABİLMESİ İÇİN FİİLİN SUÇ TEŞKİL ETMESİ YETERLİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


31 Tem
2019

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/17-1111
KARAR NO   : 2019/424

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                     : 18/01/2016
NUMARASI              : 2015/653 - 2016/23
DAVACI                    : N.Y. vekili Av. H.K.
DAVALI                    : S.J. Sigorta A.Ş. (Eski F. Sigorta A.Ş.) vekili Av. C.T.A.

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 27.02.2015 tarihli ve 2014/531 E., 2015/116 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 02.07.2015 tarihli ve 2015/9868 E., 2015/9429 K. sayılı kararı ile:

“… Davacı vekili, müvekkilinin desteği Hayrettin Y.’un sevk ve idaresindeki ve davalının zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu aracın karıştığı tek taraflı trafik kazasında desteğin hayatını kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 2.000,00 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece yapılan değerlendirme sonucunda, davada olağan zamanaşımı süresinin 2 yıl olduğu, kazanın meydana geldiği 19.07.2008 tarihinden itibaren dava tarihi 18.07.2014 tarihine kadar 2 yıllık sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

1- 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 41 (6098 Sayılı TBK'nun 49. maddesi) maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK'nun değişik 72. maddesi) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK'nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür.) tabi bulunduğu belirtilmiştir. 

Buna karşılık 2918 Sayılı KTK'nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Maddenin özellikle 2. fıkrasında "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa" ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) yapmış olduğu fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir.

Görüldüğü gibi, BK'nun 60 ve 2918 Sayılı KTK'nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 Sayılı Kanun'un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar içinde geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır.Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (HGK'nun 10.10.2001 gün 2001/19-652 ve HGK'nun 16.04.2008 gün ve 2008/4-326-325 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.) Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında, kaza sonucu davacının desteği vefat etmiştir. Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 Sayılı TCK'nun 66. maddesine göre zamanaşımı süresi 15 yıldır.

Davaya konu trafik kazası 19.07.2008 tarihinde meydana gelmiş, dava ise 18.07.2014 tarihinde açılmıştır.

Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında davada uzamış ceza zamanaşımı süresinin dolmadığı gözetilerek yargılama yapılıp davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…”

gerekçesi ile oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava trafik kazası nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. 

Davacı vekili, müvekkilinin desteğinin 19.08.2008 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini, sigorta şirketine yapılan başvurunun desteğin olayın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu ve davacıların üçüncü kişi konumunda bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, müteveffanın yokluğunda geride kalan eşinin maddi ve manevi sıkıntıya düştüğünü ileri sürerek 2.000TL destekten yoksun kalma tazminatının fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere davalı sigorta şirketinden tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, zamanaşımı defiinde bulunarak davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece, tek taraflı olarak meydana gelen kazada davacılar murisinin tam kusurlu olduğu, kazanın suç teşkil eden eylem niteliği taşımadığı, nitekim kaza nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu hâliyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109. maddesinde öngörülen 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, davanın açıldığı tarih itibariyle kaza tarihinden itibaren 2 yıllık sürenin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyize getirilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tek taraflı ve sürücünün tam kusuru ile meydana gelen trafik kazasında ölen sürücünün yakınlarının, aracın trafik sigortacısı şirketten destekten yoksun kalma tazminatı talebi hâlinde zamanaşımı süresinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa mı yoksa 2918 sayılı

Karayolları Trafik Kanununun 109. maddesine mi tabi olacağı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 41. maddesinde tanımlanmış, Kanun'un 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. 

Belirtilmelidir ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir.

Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir.

Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir.

Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır.

Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 818 sayılı BK'nun 60. (6098 sayılı TBK'nun 72.) maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 E. 2013/1457 K.). 

Özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 109. maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.

2918 sayılı KTK'nın “Zamanaşımı” başlıklı 109. maddesi;

“... Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.

Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.

Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.

Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.

Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.” hükmünü içermektedir.

Buna göre madde ile 818 sayılı Borçlar Kanununun 60 (TBK'nın 72). maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesi ile 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrası zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır. 

Vurgulamakta yarar vardır ki 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasına göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, sadece eylemin “cezayı gerektiren fiilden” doğmuş olması gerekli ve yeterlidir. Diğer bir ifade ile tazminat davalarına daha uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması için fail hakkında bir ceza davası açılması; mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı veya zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması aranmamaktadır. Sadece cezalandırılması kabil bir eylemin işlenmiş olması, bir diğer söyleyişle, haksız fiilin suç niteliğini taşıması yeterlidir. 

Anılan madde uyarınca “eylemin” suç teşkil etmesi; cezai nitelik taşımasından hareketle mahkûmiyet veya takipsizlik kararı aranmaksızın ceza zamanaşımı uygulanacaktır. 

Bundan başka, işlenen eylemin, kovuşturulması şikâyete bağlı bir suç teşkil edip etmemesi de önemli değildir. Zira bu yön, ceza davasının açılabilmesinin bir şartıdır. Bu bakımdan şikâyet süresinin (mülga TCK. m. 108) geçirilmesinden ötürü, ceza davasının açılamamış olması, bu davaya ilişkin zamanaşımı süresinin, tazminat davasına uygulanmasına engel değildir.

Belirtilmelidir ki 2918 sayılı KTK'nın 109. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır. 

Kaldı ki Türk Ceza Kanununda suç tanımı faile değil fiile göre yapıldığından, ceza kanunlarındaki zamanaşımı sürelerine atıf yapan 2918 sayılı Kanunun 109. maddesinin ikinci fıkrasındaki tarifin fiili tanımlaması ve maddenin bu yoruma göre değerlendirilmesi kanun sistematiği açısından da zorunludur.

Yeri gelmişken belirtilmelidir ki eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil edip etmediği, kural olarak hukuk hâkimince belirlenecektir. Bununla beraber hukuk hâkimi, ceza tertibine ilişkin olarak ceza hâkimince verilen ve suçun işlendiğini ya da işlenmediğini kesinlikle tespit eden bir hüküm varsa, bununla bağlı olacaktır (BK. m. 53). 

Ayrıca ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve işleten gibi diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış; zamanaşımı süresinin hepsi için uygulanması öngörülmüştür.

Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’daki bir yıllık süreden daha kısa ise, o zaman yine BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki (TBK m. 72) olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süreden daha uzun ise, o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan ve hâlen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nın 66. (mülga 765 sayılı TCK’nın 102. maddesine) göre belirlenecektir. 

Dosyanın incelenmesinde davacıların desteğinin maliki ve sürücüsü olduğu aracın direksiyon hâkimiyetini kaybederek takla atması şeklinde meydana gelen olayın araç sürücüsünün ölümü ile sonuçlandığı, olayın meydana gelmesinde davacının desteği sürücünün tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.

Olayın meydana geliş şekli itibariyle ölen sürücünün eylemi bir bütün olarak ele alındığında, murisin aracı kullanırken tek taraflı ve kendisinin tam kusuru ile meydana gelen eylem TCK 179. maddesinin ikinci paragrafında tanımlanan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturmaktadır. 

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesi:

“... (1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılmaz hale getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır....” düzenlemesini içermektedir.

Maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere “Madde metninde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu tanımlanmıştır...İkinci fıkrada ise kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarının kişilerin hayat, sağlık veya mal varlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edilmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın trafik düzenine aykırı olarak ve ayrıca kişilerin hayatı, sağlığı veya mal varlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde kullanılması gerekir. Bu suç ayrıca trafik güvenliği için öngörülmüş bakım ve onarımlar yapılmadan aracın trafiğe çıkarılması hâlinde de işlenebilir. Ancak bunun için ayrıca gerekli bakım ve onarımı yapılmamış aracın trafiğe çıkarılması suretiyle kişilerin hayatı, sağlığı veya mal varlığı açısından bir tehlikeye neden olunması gerekir. Bu bakımdan söz konusu suç, somut tehlike suçu niteliğini taşımaktadır.”

Buna göre trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçu bir tehlike suçu olup, mağduru ölen değil, kamu güvenliğidir.

Yukarıda açıklanan ilkelerin ışığında somut olayda, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun varlığı sabit olduğundan, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ceza zamanaşımının uygulanması gerekmektedir ve kazaya neden olan kişi hakkında ölümü nedeniyle bir ceza davasının açılmamış olması, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel değildir.

Buna göre davacının desteğinin tam kusuru ile neden olduğu ve kendisinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda 5237 sayılı TCK'nın 179 maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının TCK'nın 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK'nın 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçmeden açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacının desteğinin tam kusurlu hareketi ile kendisinin ölümü ile sonuçlanan olayda cezayı gerektiren bir eylem bulunmaması nedeniyle davanın zamanaşımı süresinden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddine dair direnme kararının onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Şu hâle göre direnme kararının yukarıda yazılan değişik gerekçeyle bozulması gerekir.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde peşin temyiz harcının yatırana iadesine, aynı Kanunun 440. maddesine göre kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.04.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi. 

KARŞI OY

Dava, tek taraflı trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir.

Yerel Mahkemece, sürücünün kendi kusuruyla ölümü hâlinde kazanın suç teşkil eden eylem niteliğinde olmadığı bu nedenle zamanaşımının 2 yıl olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, Özel Dairece, cezayı gerektiren fiilin varlığının yeterli olduğu, dava açılmasının gerekmediği bu nedenle ceza zamanaşımı süresinin nazara alınması gerektiği gerekçesiyle kararın bozulması üzerine Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Çözümlenmesi gereken husus, tek taraflı trafik kazasında tam kusuruyla sürücünün ölmesi hâlinde destekleri tarafından açılan tazminat davasında uygulanması gereken zamanaşımı süresine ilişkindir.

Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/2. maddesi “ Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Yine 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesi “cezayı müstelzim bir fiil”den, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 72. maddesi “cezayı gerektiren bir fiilden” bahsetmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 66. maddesi “Dava zamanaşımı” başlığı ile düzenlenmiş ve hangi suç için zamanaşımının ne kadar olacağını saymıştır. Söz konusu maddede kendi kusuru ile ölüm hâli düzenlenmediği gibi herhangi bir ceza kanununda da kusuruyla ölüm hâli suç olarak düzenlenmemiştir. Suç olmayan bir husus için ceza zamanaşımından bahsetmek dahi mümkün olmayacaktır.

Sayın çoğunluk, eylemin trafik güvenliğini tehlikeye sokmak olacağını ileri sürmüş ise de bu eylem sonucunda meydana gelen kaza neticesi sürücünün ölümü nedeniyle artık daha hafif olan eylem, ağır olan eylem içerisinde erimiştir. Sürücü ölmese de kusuruyla başkasının ölümüne sebep olsaydı açılacak dava trafik güvenliğini tehlikeye sokmak değil, taksirle ölüme neden olmak suçundan olacaktı. Bu nedenle bu görüşe itibar etmek de mümkün olmamıştır.

Sonuç itibariyle, kişinin kendi kusuruyla ölmesi hâlinde ortada cezayı gerektiren bir fiilden bahsedilemeyeceğinden uzamış zamanaşımı söz konusu olmayacak 2 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Bu nedenle Yerel Mahkeme kararının onanması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.

Hasan KAYA
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 21 üyenin 16'sı DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA, 5'i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09.04.2019, 2017/17-1086 E. - 2019/420 K. ve 09.04.2019, 2017/17-1103E. - 2019/423 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.

"Ölüm nedeniyle bir ceza davasının açılmamış olması ceza zamanaşımının uygulanmasına engel değildir" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04 Nisan 2018 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/olum-nedeniyle-ceza-davasinin-acilmamis-olmasi-ceza-zamanasiminin-uygulanmasina-engel-degildir

Ayrıca, ceza hukuku dava zamanaşımının uygulanabilmesi için mutlaka kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararının aranması gerektiği yönündeki detaylı ve kapsamlı görüş için bkz. İNCEOĞLU, M. Murat; BAŞ SÜZEL, Ece; AYTEKİN İNCEOĞLU, Asuman, Haksız Fiil Zamanaşımı ve Suçsuzluk Karinesiyle İlişkisi, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Özel Sayısı, (Prof. Dr. Özer Seliçi’nin Anısına Armağan), C: 11, S: 145-146, Y: 2016, s. 149-209.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/17-1105
KARAR NO   : 2020/980

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                     : 17/02/2016
NUMARASI             : 2016/3 - 2016/79
DAVACILAR            : 1- S.B., 2- A.B. vekilleri Av. F.S.K.
DAVALI                    : İ.N. vekili Av. E.Ö.Ş.Ç.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacılar vekili 03.06.2014 harç tarihli dava dilekçesinde; davalının sevk ve idaresindeki araçta yolcu olan müvekkillerinin 26.06.2010 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında yaralandığını, kazanın davalının kusurundan kaynaklandığını, müvekkillerinin kazadan sonra sürekli tedavi görmeleri ve ilaç kullanmaları nedeniyle psikolojilerinin bozulduğunu, davanın cezayı gerektiren bir fiilden doğmuş olması nedeniyle zamanaşımı süresi içinde açıldığını ileri sürerek davacı Satılmış B. için 3.000,00 TL, davacı Ayşegül B. için 10.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 14.07.2014 havale tarihli cevap dilekçesinde; zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacıların kaza nedeniyle şikâyetçi olmadıklarını, açılmış bir soruşturma dosyası ya da ceza davası olmadığı gibi ortada zamanaşımına konu olacak bir suç da bulunmadığını, davacıların kazadan kaynaklanan zararları bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.03.2015 tarihli ve 2014/290 E., 2015/106 K. sayılı kararı ile; 26.06.2010 tarihinde davalının kullandığı aracın direksiyon hâkimiyetini kaybetmesi sonucu devrildiği, davacıların yaralandığı, olaydan sonra karakolda verdikleri ifadelerinde şikayetçi olmadıklarını beyan ettikleri ve daha sonra da haklarında takipsizlik kararı verildiği, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 109/2 maddesindeki zamanaşımı süresinin 2 yıl olduğu, ortada bir ceza davasının söz konusu olmadığı, zira kovuşturmaya yer olmadığına dair karar içeriğinde davalının kusurlu olduğu ancak davacıların bu kusurdan dolayı davalıdan şikayetçi olmamaları nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu durumda ceza zamanaşımının söz konusu olmayacağı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 17.Hukuk Dairesince 15.10.2015 tarihli ve 2015/9772E., 2015/10695 K. sayılı kararı ile; “… Dava, davacıların murisinin ölümü nedeni ile Borçlar Kanunu'nun 45. maddesi (6098 sayılı BK m. 53) gereğince destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. 

2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 109. maddesinde motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazmini için kaza gününden itibaren iki yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüş, aynı maddenin ikinci fıkrasında, davanın cezayı gerektiren bir eylemden kaynaklanması durumunda ceza Kanununun öngördüğü ceza zamanaşımının (sürücü, işleten veya diğer sorumlular için fark gözetilmeksizin) uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Eylemin suç oluşturması yeterli olup, ayrıca fail hakkında mahkumiyet kararı ile sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı gerekmemektedir. (HGK'nin 10.10.2001 gün 2001/19-652, 2001/705 K) Kaldı ki; HGK'nin 2014/17-2198 E, 2015/1495 K sayılı kararında tek taraflı kazalarda dahi, cezai anlamda kamu düzeninin bozulduğu, bu nedenle ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği belirtilmiştir.

Somut olayda; dava konusu kaza 26.10.2008 tarihinde meydana gelmiştir. Mahkemece, ceza davasının açılmamış olduğunu, cezayı gerektiren bir durum bulunmadığı, iki yıllık zamanaşımı süresinin bu davalı yönünden dolduğu gerekçe gösterilerek zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109/2. maddesindeki davanın cezayı gerektiren bir fiilden doğmuş olması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması hâlinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri içinde geçerli olacağına dair hükmü uyarınca uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekecektir. Meydana gelen kaza nedeniyle davacıların desteği, kaza tarihinde ölmüştür. Buna göre, dava açılması uzamış ceza zamanaşımına tabi olup, mahkemece yargılama yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.02.2016 tarihli ve 2016/3 E., 2016/79 K. sayılı kararı ile; bozma ilamında davacıların desteğinin öldüğü belirtilmişse de davada böyle bir iddia olmadığı gibi ölen de bulunmadığı, davacıların şikayetçi olmamaları nedeniyle herhangi bir dava açılmadığı, bu nedenle ortada bir ceza davası olmadığı gibi şikayet de bulunmadığı ve bu nedenle takipsizlik kararı verildiği, bu durumda 2918 Sayılı KTK 'nin 109/2 maddesindeki zamanaşımı süresi olan 2 yıllık sürenin olay tarihine göre dolduğu gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 109/2. maddesindeki ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı ve talep edilen tazminatın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktalarında toplanmaktadır. 

III. GEREKÇE

12. Dava, trafik kazasından kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.

13. Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 41. maddesinde tanımlanmış, Kanun'un 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. 

14. Belirtilmelidir ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir.

15. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 818 sayılı BK'nun 60. (6098 sayılı TBK'nun 72.) maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 E. 2013/1457 K.)

16. Özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı BK'nın 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.

17. 2918 sayılı KTK'nın “Zamanaşımı” başlıklı 109. maddesi;

“...Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.

Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.

Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.

Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.

Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar. 

Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.” hükmünü içermektedir.

18. Buna göre madde ile 818 sayılı BK’nın 60 (TBK'nın 72). maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup 818 sayılı BK'nın 60. maddesi ile 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrası zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır. 

19. Vurgulamakta yarar vardır ki 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrasına göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, sadece eylemin “cezayı gerektiren fiilden” doğmuş olması gerekli ve yeterlidir. Diğer bir ifade ile tazminat davalarına daha uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması için fail hakkında bir ceza davası açılması; mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı veya zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması aranmamaktadır. Sadece cezalandırılması kabil bir eylemin işlenmiş olması, bir diğer söyleyişle, haksız fiilin suç niteliğini taşıması yeterlidir. 

20. Anılan madde uyarınca “eylemin” suç teşkil etmesi; cezai nitelik taşımasından hareketle mahkûmiyet veya takipsizlik kararı aranmaksızın ceza zamanaşımı uygulanacaktır. 

21. Bundan başka, işlenen eylemin, kovuşturulması şikâyete bağlı bir suç teşkil edip etmemesi de önemli değildir. Zira bu yön, ceza davasının açılabilmesinin bir şartıdır. Bu bakımdan şikâyet süresinin (mülga TCK m. 108) geçirilmesinden ötürü, ceza davasının açılamamış olması, bu davaya ilişkin zamanaşımı süresinin, tazminat davasına uygulanmasına engel değildir.

22. Belirtilmelidir ki 2918 sayılı KTK'nın 109. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır. 

23. Kaldı ki TCK’da suç tanımı faile değil fiile göre yapıldığından, ceza kanunlarındaki zamanaşımı sürelerine atıf yapan 2918 sayılı Kanunun 109. maddesinin 2. fıkrasındaki tarifin fiili tanımlaması ve maddenin bu yoruma göre değerlendirilmesi kanun sistematiği açısından da zorunludur. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil edip etmediği, kural olarak hukuk hâkimince belirlenecektir. Bununla beraber hukuk hâkimi, ceza tertibine ilişkin olarak ceza hâkimince verilen ve suçun işlendiğini ya da işlenmediğini kesinlikle tespit eden bir hüküm varsa, bununla bağlı olacaktır (BK m. 53). 

24. Ayrıca ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve işleten gibi diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış; zamanaşımı süresinin hepsi için uygulanması öngörülmüştür.

25. Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’daki bir yıllık süreden daha kısa ise, o zaman yine BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süre (TBK m. 72) olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süreden daha uzun ise, o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan ve hâlen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nın 66. (mülga 765 sayılı TCK’nın 102. maddesine) göre belirlenecektir. 

26. Dosyanın incelenmesinde; her ne kadar Özel Daire bozma kararında davanın, davacıların murisinin ölümü nedeni ile 818 sayılı BK'nın 45. maddesi (6098 sayılı TBK m. 53) gereğince destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkin olduğu, 26.10.2008 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle davacıların desteğinin kaza tarihinde öldüğü belirtilmiş ise de; kaza tarihi 26.06.2010 olup, davacılar kazada yaralandıklarından bahisle manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır. Özel Daire bozma kararı bir bütün olarak değerlendirildiğinde maddi hataya dayalı olarak yapıldığı anlaşılan bu açıklamaların bozma kararından çıkarılması gerektiği değerlendirilmiştir.

27. Olayın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün eylemi bir bütün olarak ele alındığında, 5237 sayılı TCK’nın 89/4. maddesinde yer alan taksirle yaralama suçunu oluşturmaktadır. 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrası uyarınca ceza zamanaşımının uygulanması gerekmektedir. Davacılar, ceza soruşturmasında şikâyetlerinden vazgeçerken, ayrıca şahsi haklarından da vazgeçtiklerini açıklamamışlardır. Buna göre birden fazla kişinin yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda 5237 sayılı TCK'nın 89/4. maddesinde düzenlenen ve taksirle yaralama olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının TCK'nın 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK'nın 109/2. maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçmeden açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır.

28. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekir.

IV. SONUÇ: 

Açıklanan nedenlerle;

1- Maddi hataya dayalı olarak yazıldığı anlaşılan “Dava, davacıların murisinin ölümü nedeni ile Borçlar Kanunu'nun 45. maddesi (6098 sayılı BK m. 53) gereğince destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.”; “Somut olayda; dava konusu kaza 26.10.2008 tarihinde meydana gelmiştir.” ve “Meydana gelen kaza nedeniyle davacıların desteği, kaza tarihinde ölmüştür.” ibarelerinin Özel Daire bozma kararından ÇIKARILMASINA, 

2- Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 01.12.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.12.2020, 2018/157 E. - 2020/981 K. sayılı kararı da aynı yöndedir.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2022/7189 
KARAR NO    : 2022/8766

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : KAYSERİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ

TARİHİ                        : 08/06/2022
NUMARASI                : 2022/1372 - 2022/1353
DAVACI                      : D.Y. VEK. AV. G.K.
DAVALI                      : H.A.C. VEK. AV. A.O.S.
İLK DERECE
MAHKEMESİ             : KAYSERİ 1. TÜKETİCİ MAHKEMESİ

TARİHİ                       : 07/04/2022
NUMARASI               : 2022/142 - 2022/254

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat (vekalet sözleşmesinden kaynaklanan) davasının zaman aşımından reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelenmesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y   K A R A R I

Davacı, dava dışı Yakup P.'nın vermiş olduğu senedin icraya konulması için, davalıya vekil sıfatı ile vekaletname verdiğini, davalının Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/841 D.iş sayılı dosyası ile ihtiyati haciz kararı aldığını, akabinde 22.05.2009 tarihinde söz konusu senedi icra takibine koyduğunu, icra dosyasının takipsiz bırakılması neticesinde takibin düşürüldüğünü, 10.10.2013 tarihinde yenilendiğini, dava dışı Yakup P.'nın takibin zaman aşımına uğraması sebebiyle dava açtığını, davanın kabul edildiğini ve kararın kesinleştiğini, alacağın zaman aşımına uğradığının kesin hükümle karar altına alınması üzerine alacağından mahrum kaldığı gibi yargılama ve takip sürecinde bir çok masraf yaptığını, davalıyı şikayet etmesi üzerine davalı tarafından kendisine 50.000,00 TL ödendiğini, ancak bu bedelin zararını karşılamaktan uzak olduğunu, vekalet görevinin kanun ve meslek kuralları çerçevesinde yerine getirilmemesinden dolayı alacağını alamamak hem de fazladan zarara girmiş olması sebebiyle davalı hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, davalıya 2 ay 15 gün hapis cezası verildiğini ve hükmün açıklanmasının geri bırakıldığını, bu nedenlerle uğramış olduğu maddi zarar dolayısıyla 44.989,95 TL maddi tazminat ile meydana gelen manevi zarar nedeniyle 100.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplamda 144.989,95 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini, maddi zarar kapsamında kalan alacaklarından davalının safahatta ödemiş bulunduğu 50.000,00 TL'nin işlemiş faizlerden mahsubu ile hesap edilecek faizin tarafına ödenmesine, manevi tazminat alacağına icra dosyasının işlemden kaldırıldığı 20.07.2009 tarihinden itibaren kanuni faiz işletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, dava dilekçesinde belirtilen icra takibinin düşmesi nedeniyle ve akabinde ödeme yaptığı zaman dikkate alınacak olursa yasada belirtilen 1 yıllık zaman aşımının dolduğunu, Avukatlık Kanunu’na göre zaman aşımının başlayacağı tarihin ‘’hakkın doğumunun öğrenildiği tarih’’ olduğunu, davacının iddialarının yerinde olmadığını, zaman aşımı nedeniyle takibin iptaline karar verildiğini, davacı kendisinden şikayetçi olmadan önce olayda kabahatinin olduğunu söylediğini ve 55.000,00 TL ödeme konusunda anlaşma yaptıklarını, ödemeden sonra davacının kendisi hakkında şikayetçi olduğunu, ceza dosyasında da davacının yapılan ödemeyi kabul ettiğini, davacının kötü niyetli davrandığını, haksız kazanç sağlamaya çalıştığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

İlk derece mahkemesince ; ''dava dışı Yakup P.'nın takibin zamanaşımına uğraması sebebiyle açtığı davanın kabulüne ilişkin kararın 29.08.2017 tarihinde kesinleştiği, her ne kadar davacı ceza davasının zamanaşımını kestiği itirazında bulunsa da ceza davasının 12.10.2018 tarihinde açıldığı, bu sürede zaten bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, bu nedenle davacının ceza davasının zamanaşımını kestiği itirazının mahkememizce değerlendirmeye alınmadığı, mahkememizde açılan işbu davanın 02.08.2021 tarihinde açıldığı, davacının, davalı avukatın eylemi nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararın varlığını dava dışı Yakup P.'nın takibin zaman aşımına uğraması sebebiyle açtığı davanın kesinleşme tarihi itibariyle öğrendiğinin kabulü gerektiği, Avukatlık Kanunu'nun 40.maddesinde, zamanaşımının başlayacağı tarih olarak belirtilen "hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten" (dava dışı Yakup P.'nın takibin zamanaşımına uğraması sebebiyle açtığı davanın kabulüne ilişkin kararın kesinleştiği tarih olan 29.08.2017'den) itibaren dava tarihi olan 02.08.2021 tarihine kadar bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği'' gerekçesiyle davanın zaman aşımından reddine karar verilmiş, davacının istinaf yoluna başvurması üzerine Bölge adliye mahkemesince de ; ''Eldeki davanın 02.08.2021 tarihinde açılmış olup, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2017/425 Esas 2017/748 Karar 09.06.2017 tarih sayılı ilamının kesinleşme tarihi olan 09.06.2017 tarihi ve borçlunun ikrarı ve ödemesi hususları birlikte dikkate alındığında davacının en geç 09.07.2019 tarihine kadar davalıya karşı tazminat davası açması gerektiği, avukata karşı açılan “tazminat” davaları yönünden Avukatlık Kanunu 40. maddesinde özel bir zamanaşımı düzenlemesi söz konusu olup eldeki davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu'' gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, davalı avukatın vekalet görevini gereği gibi yerine getirmediği gerekçesiyle uğranılan maddi ve manevi zararın tahsili istemine ilişkindir. Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2021/2. E. 2021/2.3 K. Sayılı kararının incelenmesinde; katılanın dosyamız davacısı Durmuş Y., sanığın dosyamız davalısı Hacı Ahmet Ceren olduğu, suç tarihinin 12.10.2018, suçun ‘’görevi kötüye kullanmak’’ olduğu, mahkemece yapılan yargılama sonucunda; ‘’Kayseri Barosu avukatlarından sanık H.A.C.'in alacaklı vekili sıfatıyla, borçlu hakkında Kayseri 5. İcra Müdürlüğünün 2013/8874 sayılı dosyası üzerinden yürüttüğü takip sırasında bahse konu dosyanın takipsizlik nedeniyle kaldırılıp yenilenmesi sonrasında avukatlık görevinin gereklerini yapmakta ihmal göstererek alacağın tahsilinde gerekli işlemleri yapmadığı, Kayseri 2. İcra Hukuk Mahkemesi 2016/706 Esas-533 K. sayılı kararında zamanaşımı nedeniyle Kayseri 5. İcra Müdürlüğünün 2013/8874 Esas sayılı dosyasından davacı yönünden takibin geri bırakılmasına karar verildiği, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi 2017/425 Esas 2017/748 Karar sayılı ilamında alacaklı vekili tarafından 20.07.2009 tarihinde icra müdürlüğüne yapılan başvuru ile borçlu mallarına haciz konulma talebinde bulunulduğunun bu tarihten sonra takip dosyasında dosyanın yenilenmesi yönündeki 11.10.2013 talep tarihi arasında herhangi bir takip işlemi yapılmadan üç yıldan fazla sürenin geçtiği ve zamanaşımının gerçekleştiğinin açıklanarak davalı alacaklı vekili olan sanığın istinaf başvurusunun reddine karar verildiği görüldüğü, böylece sanığın görevinin gereklerine tevessül etmeyerek katılanın zarara uğramasına yol açtığı’’ gerekçesiyle tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde sanığın atılı suçu işlediği sabit görülmekle, eylemine uyan TCK'nın 257/2 maddesi uyarınca cezalandırılmasına, hakkında TCK 62/1 maddesinin tatbikine, yasal şartları oluştuğundan sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, dosyada sanığın katılana 55.000,00 TL ödediğini beyan ettiği, dosyamız davacısı katılanın da sanıktan 50.000,00 TL aldığını kabul ettiği, ceza mahkemesi kararının 26.03.2021 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Davalı avukatın, iş bu davanın dayanağı olan eyleminin, Türk Ceza Kanunu’na göre “görevin kötüye kullanılması” niteliğinde olup, suç teşkil ettiği görülmektedir.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 72/1.maddesinde; ''Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.'' denilmek suretiyle zaman aşımı süresi için Ceza Kanununa atıfta bulunulmuş olup, anılan hükme göre, tazminat davasının, ceza kanunları gereğince süresi daha uzun zamanaşımı süresine tabi, cezayı gerektiren bir eylemden doğmuş olması halinde, ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı açıktır. Kaldı ki bu maddenin uygulanması için, ceza davasında tazminat istenmesi gerekmediği gibi, eylemi işleyen hakkında ceza davası açılmış olması ya da mahkumiyet kararı verilmiş olması da gerekli değildir. Sadece eylemin suç niteliğini taşıması yeterlidir. Somut olayda ise tazminatı gerektiren dava konusu olayla ilgili davalı hakkında ceza davası açılmış ve yapılan yargılama sonucu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Sonuç olarak eldeki dava, ceza zaman aşımına tabi olup, dava tarihi itibariyle henüz ceza zaman aşımı dolmamıştır. O halde, ilk derece mahkemesince için esası incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın zaman aşımından reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 371 inci maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, aynı Kanun'un 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 21/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan           Üye                 Üye              Üye              Üye 
M. DUMAN      A. ÇOLAK      M. ÖZER      M. ÖZER     İ. ULUKUL