YABANCI MAHKEMENİN ASIL KARARI TÜRK KAMU DÜZENİNE AÇIKÇA AYKIRI İSE MASRAF TESPİT KARARININ TENFİZİNE DE KARAR VERİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


02 Ara
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-52
KARAR NO   : 2021/671

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 12/04/2016
NUMARASI                : 2016/53 - 2016/72
DAVACI                      : W.&S.W. Gmbh&C. vekili Av. M.D.B.
DAVALILAR               : 1- B. Makine Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
                                     2- N.Ö. 3- Y.Y. vekilleri Av. O.E.

1. Taraflar arasındaki “tenfiz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalılar vekilinin duruşma isteminin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı vekili; Duesseldorf Yüksek Asliye Mahkemesinin I-2 U 75/07-4a O 3.4/05 sayılı esas kararına istinaden Duesseldorf Asliye Mahkemesi tarafından verilen 4a O 3.4/05 sayılı ve 13.10.2010 tarihli kesinleşme ve infaz edilebilir şerhli masraf tespit kararı ile 19.243,23 Euro tutarındaki mahkeme masraflarının davalılarca müvekkiline ödenmesine karar verildiğini, yine aynı karara istinaden aynı mahkeme tarafından verilen 13.10.2010 tarihli kesinleşme ve infaz edilebilir şerhli masraf tespit kararı ile 9.352,32 Euro'nun davalılardan tahsiline karar verildiğini, anılan kararların infaz edilebilmesi için tenfizi gerektiğini ileri sürerek anılan masraf tespit kararlarının tanınmasına ve tenfizine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalılar vekili; davacının dayandığı patent belgesinin Almanya'da tescilli olduğunu ve ülkesellik ilkesi gereğince sahibine ancak tescil edildiği ülke sınırları içerisinde gerçekleşen fiillere karşı koruma sağlayacağını, müvekkillerinin ne Almanya'da ne de Türkiye'de davacının patentten doğan haklarını ihlal etmediğini, müvekkili şirkete ait internet sitesinin ürünlerin tanıtılması için Türkçe ve İngilizce tasarlandığını, üstelik internet sitesinde Almanya’ya geçici olarak sevkiyat yapılamadığının belirtildiğini, bu hususların yabancı mahkeme kararında da yer aldığını, ancak müvekkili şirketin faaliyetlerinin Almanya ile hiçbir ilişkisinin bulunmamasına rağmen yabancı mahkeme tarafından “Almanya’da İngilizce yazılan metni anlayabilecek ilgililerin bulunduğu, Almanya’ya geçici olarak sevkiyat yapılmadığına dair ibarenin davalı şirketin esasen sevkiyat yapma niyetinde olduğunu gösterdiği” gerekçesiyle karar verildiğini, bu nedenle anılan kararı veren mahkemenin yetkisiz olduğunu ve kararın açıkça kamu düzenine aykırılık oluşturduğunu, tenfiz konusu yapılan masraf tespit kararlarının ilam niteliğinin ve gerekçesinin bulunmadığını, tenfizi talep edilen kararlar usulüne uygun şekilde müvekkiline tebliğ edilmediğinden kamu düzenine açıkça aykırı olduğunu, müvekkillerinin vekili istifa edip mahkemeye bildirmesine rağmen bundan sonraki işlemler ve kararın müvekkillerinin yokluğunda gerçekleştirildiğini, kararların usulüne uygun tebliğ edilip kesinleştirilmediğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Bakırköy 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 29.04.2014 tarihli ve 2014/54 E., 2014/97 K. sayılı kararı ile; tenfizi talep edilen kararların Duesseldorf Asliye Mahkemesinin masraf tespit kararları olduğu, davalıların vekil vasıtasıyla davada temsil edildikleri ve kararın usulüne uygun şekilde davalıların vekiline tebliğ edildiği, kararların 13.10.2010 tarihinde kesinleştiği ve usulüne uygun kesinleşme şerhi taşıdığı, bu nedenle dava konusu kararların tenfizi konusunda bir engel bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.12.2015 tarihli ve 2015/13461 E., 2015/13880 K. sayılı kararı ile; “… Dava, yabancı mahkeme masraf tespit kararlarının tenfizi istemine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de davalı vekili yargılamanın başından itibaren “Ülkesellik prensibi gereği, bir devlet yetkili makamları tarafından usulüne uygun olarak tescil edilen bir patentin, sahibine ancak tescil edildiği ülke sınırları içerisinde gerçekleşen fiillere karşı koruma sağladığını, işbu davaya konu masraf tespit kararları ve bunlara dayanak teşkil eden mahkeme kararının, davacı tarafa ait olup Almanya resmi makamları nezdinde tescilli olan bir patentin, müvekkilleri tarafından ihlal edildiği iddiası ile açılan dava neticesinde verildiğini, söz konusu patentin Almanya’da tescilli olması nedeni ile bu davanın Almanya’da görülmesi için, ihlale konu fiillerin de Almanya sınırları içerisinde gerçekleşmiş olması gerektiğini, aksi halde patent tescilinin, sahibine korunduğu ülkenin sınırlarını aşan bir koruma sağlayacağı ve bunun da ülkesellik prensibine aykırı olacağını, davaya dayanak patent ihlal iddiasına konu ticari faaliyetin müvekkillerince Almanya sınırları içerisinde gerçekleştirilmediğini savunarak, tenfiz koşullarının oluşmadığını belirtmiştir.

MÖHUK'un 54/c. maddesi hükmüne göre tenfizi istenen yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmaması gerekir. Yabancı kararın elde edilmesinde uygulanan yabancı hukukun Türk kamu düzenine aykırılığının incelenmesi esasen söz konusu değildir. Tenfiz kararı verecek hakim, yabancı hakimin bu karara hangi kanunu, nasıl uyguladığını inceleme yetkisine sahip değildir. Yapacağı iş, tanıma tenfiz konusunda hukukumuzda yer alan şartları araştırmaktır. Yabancı karara uygulanan kanun, kamu düzenine aykırı olmadığı halde hükmün Türkiye'de icrasının kamu düzenine aykırı olması mümkündür( Prof. Dr. Aysel ÇELİKEL, Doç. Dr. B. Bahadır ERDEM, Milletlerarası Özel Hukuk, 10. Baskı, syf.612, 613). Bu itibarla mahkemece, dava konusu yabancı mahkeme masraf tespit kararının dayanağı olan asıl kararın MÖHUK'nun 54/c ve 551 sayılı KHK'de öngörülen ülkesellik prensibi gereği kamu düzenine açıkça aykırı olması nedeniyle tenfizi talep edilen masraf tespit kararları yönünden tenfiz koşullarının oluşmadığı nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın davalılar yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Bakırköy 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 12.04.2016 tarihli ve 2016/53 E., 2016/72 K. sayılı kararı ile; Alman Mahkemesi tarafından verilen asıl karara konu olan patentin Almanya sınırları içinde korunmaya değer bir hakka sahip olduğu ve bu hakkın ihlalinin Alman Mahkemelerinin yargılama yetkisi kapsamında bulunduğu, burada patentin korunmasına ilişkin tecavüz ve men yönünden verilen karara yönelik herhangi bir tenfizin söz konusu olmadığı, tenfiz talep edilen kararların maddi konuya ilişkin yargılama giderlerine ilişkin olduğu, bu husus dikkate alındığında ülkesellik prensibinin ve Türk kamu düzenine aykırılık hususunun oluşmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Alman mahkemesinin davalı şirketin internet sitesinde yer alan, Türkçe ve İngilizce tanıtımı yapılan ürünlerin Almanya’da tescilli patente tecavüz ettiğini kabul etmesi karşısında anılan yabancı mahkeme kararına ilişkin masraf tespit kararlarının tenfizinin talep edilmesinin fikrî mülkiyet haklarına ilişkin ülkesellik ilkesi gereğince Türk kamu düzenine açıkça aykırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle tenfizle ilgili kısa bir açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.

13. 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (MÖHUK) 50/1 maddesinde yabancı mahkeme kararlarının tenfizinin mümkün olabilmesi için gerekli olan ön şartlar; “yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre yabancı mahkeme kararlarının tenfizinin mümkün olabilmesi için tenfizi talep edilen kararın yabancı bir mahkemeden verilmiş karar olması, kararın hukuk davalarına ilişkin olması ve yabancı mahkeme kararının verildiği ülke kanunlarına göre kesinleşmiş olması gerekmektedir.

14. Yabancı mahkeme kararının tenfiz edilmesinde hukuki yararı bulunan herkes tenfiz isteminde bulunabilir. Tenfiz istemi görevli ve yetkili mahkemeye verilecek bir dilekçe ile olur (MÖHUK, m. 52). Bu dilekçeye; yabancı mahkeme ilâmının ve bu ilâmın kesinleştiğine ilişkin belgenin, o ülke makamlarınca usulen onanmış aslının veya onaylı sureti ile bu belgelerin onanmış tercümelerinin eklenmesi zorunludur (MÖHUK, m. 53).

15. Yabancı mahkeme kararlarının tenfiz edilebilmesi için MÖHUK’nın 50. maddesinde aranan ön şartların yanında ayrıca MÖHUK’nın 54. maddesinde, tenfiz kararı verilebilmesi için gerekli olan asli şartlar düzenlenmiş olup, anılan madde aynen;

“Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:

a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.

b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.

c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.

ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması” hükmünü haizdir.

16. Buna göre yabancı mahkeme kararının tenfiz edilebilmesi için birinci şart “karşılıklılık” ilkesidir. Yabancı mahkeme kararının Türkiye’de tenfiz edilebilmesi için kararın verildiği devletle Türkiye arasında ya ilamların tenfizine dair bir anlaşma (akdi karşılıklılık) veya o devlette Türk mahkeme kararlarının tenfizine imkân veren kanun hükmünün (hukukî karşılıklılık) ya da fiili uygulamanın (fiili karşılıklılık) bulunması gerekir. Yabancı mahkeme kararının verildiği devletin federal yapıda olması hâlinde MÖHUK’nın 54/a maddesi anlamında karşılıklılığın federal devlet ile değil, kararı veren mahkemenin bulunduğu federe devlet ile Türkiye arasında aranması gerekir.

17. MÖHUK’nın 54/b maddesi gereğince yabancı mahkeme kararlarının tenfizi için aranan şartlardan ikincisi, kararın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilamın dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmamasıdır. MÖHUK’nın 54/b maddesinde yer alan “ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde” ibaresi yabancı mahkemenin yetkisinin, milletlerarası usul hukukunun genel kabul gören yetki kurallarının dışında, kabul edilmesi mümkün olmayan bir şekilde oluşmuş olmasını ifade etmektedir. Bu durumda yabancı mahkemenin yetkisi “aşkın yetki” olarak karşımıza çıkmaktadır. Tenfiz mahkemesi yabancı mahkemenin yetkisinin Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girip girmediğini resen incelerken, yabancı mahkemenin yetkisinin aşkın yetki hâli olup olmadığının incelenmesi ise davalının bu konuda itiraz etmiş olmasına bağlıdır.

18. Tenfiz kararının verilebilmesi için aranan üçüncü şart ise MÖHUK’nın 54/c maddesi gereğince, hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmamasıdır. Kamu düzeni kavramı, yabancı hukukun uygulanmasına engel olan bir kural olarak MÖHUK’nın 5. maddesinde ele alındığı gibi, yabancı mahkeme hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde de tanıma ve tenfiz engeli olarak MÖHUK’nın 54/c maddesinde düzenlenmiştir. Bu durumda kamu düzeni, yabancı hukukun uygulanmasını engellediği gibi aynı sebeplerden yabancı mahkeme kararının Türk mahkemeleri önünde tanıma ve tenfizini de engellemektedir.

19. Bilindiği gibi kamu düzeni kavramı zamana ve yere göre değişen, içeriği ve sınırları kesin olarak çizilemeyen bir kavramdır. Kamu düzenini bir toplumun siyasi, sosyal, ekonomik ve hukukî açıdan temel yapısını ve temel menfaatlerini ilgilendiren kurallar teşkil etmektedir. Devletlerin vazgeçemeyeceği temel ilkeler, kamu düzenini ilgilendiren kurallar olup, genel olarak, kamu menfaat ve düzenini koruma amacını güden emredici kanun hükümlerine aykırılık, ahlaka ve temel hak ve özgürlüklere aykırılık, kamu düzeninin müdahalesini gerektiren hususlardır. Bu esaslara göre Türk hukukunun temel ilkelerine, Türk adap ve ahlak anlayışı ile Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere aykırılık kamu düzenine aykırılık teşkil edecektir.

20. Kamu düzeni kavramı takdiri bir kavram olup sınırlarını kesin çizgilerle belirlemek mümkün değildir. Bu nedenle kamu düzeni benzer yönler olmakla birlikte, her ülkenin kendine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşulların oluşturduğu özel durumlar dikkate alınarak belirlenir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.1973 tarihli ve 1973/609 E., 1973/959 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle bir durumun kamu düzeni ile ilgisi ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenir; bu gerçekler durumun vazgeçilmezliğini, toplumsal yararını ve hukuk düzeninin korunmasına yönelik amacını ortaya koyuyorsa söz konusu durumun kamu düzeni ile ilgisi kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.12.1990 tarihli ve 1990/3-527 E., 1990/627 K. sayılı kararı).

21. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 10.02.2012 tarihli ve 2010/1 E. 2012/1 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; kamu düzeni kavramının müdahale alanı, son derece geniş ve yoruma müsaittir. Türk kamu düzeninin ihlalini gerektirecek hâller çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlali hâlinde düşünülecektir. Fakat her emredici hükmün ihlali hâlinde veya her emredici hükmü ihlal eden bir yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Zira iç hukuktaki kamu düzeni kavramı ile milletlerarası özel hukuk alanındaki kamu düzeni kavramı birbirinden farklıdır. İç hukuktaki kamu düzeninin çerçevesi, Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensiplere, medeni toplulukların müştereken benimsedikleri ahlak ilkeleri ve adalet anlayışının ifadesi olan hukuk prensiplerine, toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık şeklinde çizilebilir. İç hukukta kamu düzeninin, tarafların uymak zorunda oldukları, kamu hukukundan ve özel hukuktan doğan ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri kurallar olarak anlaşılması gerekir.

22. Yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının denetlenmesi sırasında kararın içeriğinin kamu düzenine aykırı olup olmadığı değil, kararın Türkiye’de icra edilmesinin ve kararın icrasının sonuçlarının Türk kamu düzenine “açıkça” aykırı olup olmadığı incelenmelidir. Zira MÖHUK’da kabul edilen sisteme göre, tenfiz hâkimince, yabancı mahkeme kararı esastan incelenemez ve hukuka uygunluğu denetlenemez. Şu durumda tenfiz hâkiminin, tenfiz şartları dışında, kararın içeriği üzerinde incelemede bulunma hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Aksi hâlin kabulü, tenfiz hâkimini, üst mahkeme görevini kendinde bulması şeklindeki bir sonuca götürecektir.

23. Tanıma ve tenfiz talebine konu yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının tespiti, esas itibariyle hâkimin takdirine bırakılmıştır. Ancak hâkim, takdir yetkisini kullanırken milletlerarası özel hukukun varlık sebebini ve bu hukukun genel prensiplerini dikkate almak durumundadır. Bu hususta MÖHUK’nın 54/c maddesinde kamu düzenine “açıkça” aykırılıktan bahsedilerek yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizinde kamu düzenine aykırılık hususunda hâkimlerin takdir yetkisi daraltılmaya çalışılmıştır. Bu itibarla tenfiz hâkimi, sırf Türk hukukundakinden farklı maddi ve usul kuralları uygulanarak verildiği için yabancı bir kararı kamu düzenine aykırı sayıp tenfizini ret edemez. Yabancı bir kararın Türk kamu düzenine açıkça aykırı sayılabilmesi için, kararda yer alan hüküm fıkrasının Anayasanın veya hukuk sisteminin temel ilkelerine (vazgeçilmez prensiplerine), Türk toplumunun genel örf-adet ve ahlak telakkilerine aykırı olması gerekir (Şanlı, Cemal: Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul 2013, s. 486).

24. Tenfiz kararının verilebilmesi için aranan son şart, savunma hakkının ihlal edilmiş olmamasıdır. MÖHUK’nın 54/ç maddesi gereğince, kendisine karşı tenfiz istenen kişi, mahkemeye o yer kanunlarına göre usulüne uygun olarak çağrılmamış yani davet edilmemiş veya uygun çağrı yapılmadığı ya da yapıldığı hâlde temsil edilmemiş veyahut da o yer kanunlarına aykırı olarak kararın gıyabında veya yokluğunda verilmiş olması hâllerinde ilgilinin tenfize karşı Türk mahkemesinde itiraz etmesi üzerine yabancı mahkeme kararının tenfizi mümkün olmayacaktır. Görüldüğü üzere MÖHUK’nın 54/ç maddesi bütün savunma haklarını içine alacak bir genişliğe sahip olmadığı için savunma hakkını ihlal eden diğer durumlar MÖHUK’nın 54/c maddesindeki kamu düzenine aykırılık nedeni ile tenfiz engeli olabilecektir (Çelikel, Aysel/Erdem, B. Bahadır: Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul 2016, s. 706).

25. Görüldüğü üzere yabancı mahkeme kararlarının tenfizi için aranan şartlar MÖHUK’da sınırlı bir şekilde sayılmış; hâkimin tenfiz kararını verirken, yabancı karara uygulanan hukukun doğru seçildiğinin, doğru uygulandığının, delillerin doğru takdir edildiğinin kısaca kararın esas yönünden doğruluğunun incelenmesini öngören “revision” sistemi Türk Hukuku’nda kabul edilmemiştir. Başka bir deyişle tenfiz davasına bakan Türk mahkemesi, yabancı mahkeme kararının doğru olup olmadığını denetleyemez veya uyuşmazlığın esası hakkında karar veremez. Yabancı mahkemenin maddi vakıaları doğru uygulayıp uygulamadığı, yabancı mahkemenin uyguladığı usul kurallarının veya maddi hukuk kurallarının Türk Hukuku ile uyumlu olup olmadığı tenfiz davası kapsamı dışında kalmaktadır.

26. Hemen belirtilmesi gerekir ki, yabancı mahkemece verilen dava masraflarına ilişkin masraf tespit kararları asıl kararın fer’isi niteliğinde olduğundan bu kararlara ilişkin tenfiz koşulları da asıl karara bağlı olarak incelenmelidir. Yabancı mahkemenin asıl kararı değil de sadece masraf tespit kararının tenfizinin talep edildiği durumlarda hem masraf tespit kararının hem de asıl kararın tenfiz şartlarının oluşup oluşmadığı incelenerek masraf tespit kararının tenfizi hakkında karar verilmelidir. Tenfizi talep edilmese dahi yabancı mahkemenin asıl kararının tenfiz şartları oluşmamış ise; örneğin yabancı mahkemenin asıl kararı Türk kamu düzenine açıkça aykırı ise masraf tespit kararının tenfizine de karar verilemeyecektir. Bununla birlikte dava masraflarına ilişkin yabancı mahkemenin masraf tespit kararları hakkında Türkiye’nin de taraf olduğu 01.03.1954 tarihli Usul Hukukuna Dair La Haye Sözleşmesi’nin 19. maddesi gereğince “tarafların dinlenmesi” şartı aranmadığı için yabancı mahkemenin masraf tespit kararlarının tenfizinde MÖHUK’nın 54/ç maddesi gereğince savunma hakkının ihlal edilmiş olup olmadığı incelenmeyecektir.

27. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tenfizi talep edilen yabancı mahkeme kararlarının masraf tespitine ilişkin kararlar olduğu, asıl kararın fer’isi niteliğinde olan masraf tespit kararlarının tek başına MÖHUK’da belirtilen tenfiz şartlarını taşıdığı, bu hususlarda mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlığın bulunmadığı, uyuşmazlığın ise tenfizi talep edilmeyen yabancı mahkeme asıl kararının, sınai mülkiyet haklarına ilişkin ülkesellik ilkesi gözetildiğinde, Türk kamu düzenine açıkça aykırı olup olmadığı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.

28. Belirtilmelidir ki; fikri mülkiyet haklarında ülkesellik ilkesi bu haklar ile bulundukları ülke arasında oluşan bağı ifade etmektedir. Ülkesellik ilkesi gereğince her ülke maddi ve şekli (tescil gibi) koşulları yerine getirmek kaydıyla fikri mülkiyet haklarını kendi ülkesinin sınırları içerisinde korumaktadır. Aynı şekilde her devlet sadece kendi ülkesi içindeki ihlallerde hak sahiplerinin, kendi ülkesinde tanınan hukuk yollarını kullanmasına imkan vermektedir. Örneğin bir patent başka bir ülkede tescilli olmakla birlikte Türkiye’de tescilli değilse patent sahibi 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (551 sayılı KHK) korumasından yararlanamayacak; bu patentin Türkiye’de kullanılmasını yasaklayamayacaktır. 551 sayılı KHK korumasından yararlanabilmesi için mutlaka patentin Türkiye’de tescil edilmesi gerekir. Ülkesellik ilkesi devletin egemenlik haklarının bir sonucu olarak kamu düzeniyle doğrudan ilgilidir.

29. Davacı vekili tarafından davalı şirkete ait Türkçe ve İngilizce tasarlanan internet sitesinde tanıtımı yapılan ürünlerin müvekkilinin Almanya’da tescilli patentine tecavüz edildiği ileri sürülerek Almanya mahkemelerinde patente tecavüzün men’i davası açıldığı anlaşılmaktadır. Dava konusu masraf tespit kararlarının da ilişkin olduğu Düsseldorf Yüksek Asliye Mahkemesinin 14.04.2010 tarihli ve I-2 U 75/07 - 4a O 3.4/05 sayılı asıl kararında; davalı şirketin sitesinde yer alan reklamlarda en azından teklif yapıldığı, reklamın İngilizce yapılmış olmasının burada rol oynamayacağı, zira Almanya’da İngilizce yazılmış olan metni sorunsuz anlayabilen muhtemel ilgililerin bulunduğu, internet sitesinde Almanya’ya “geçici” olarak sevkiyat yapılmadığına dair ibare yer alsa da bu ibarenin esasen yurtdışına sevkiyat yapma niyetinde olduğunun kanıtı olduğu, internette doğrudan sipariş verme imkânı olmasa da reklamlarda davalı şirket ile temasa geçilerek sipariş verilebileceğinin belirtildiği gerekçesiyle davalıların eyleminin patente tecavüz teşkil ettiği kabul edilerek patente tecavüzün men’ine karar verilmiştir. Mezkur kararda, davalıların internette yaptığı reklamlar, Almanya’da ika edilmiş eylemler olarak kabul edilmiş ve buna göre davalıların eyleminin Almanya’da tescilli davacıya ait olan patente tecavüz niteliğinde görülmüştür. Bu hâliyle yabancı mahkeme kararında fikri mülkiyet haklarına ilişkin ülkesellik ilkesine riayet edilerek, kendi ülkesinde tescilli patente dayalı olarak yine kendi ülkesinde bir koruma hükmü kurulmuştur.

30. Davacı vekili tarafından söz konusu yabancı mahkemenin asıl kararının tenfizi talep edilmemiş sadece bu kararın fer’isi niteliğinde olan ve aynı mahkemece verilen masraf tespit kararlarının tenfizi talep edilmiştir. Yukarıda da bahsedildiği üzere revision yasağı kapsamında yabancı mahkeme kararının içeriğine girilmesinin mümkün olmaması karşısında yabancı mahkemenin asıl kararı Almanya’da tescilli patent hakkına ilişkin olarak yine Almanya içinde bir koruma sağlamakta olup ülkesellik ilkesiyle çelişen bir yön bulunmamaktadır. Zira masraf tespit kararlarının tenfizi hâlinde dahi davalılar tarafından davacıya ait patent, Türkiye’de rahatlıkla kullanılabilecek; tenfiz kararı davalıların kullanımını engellemeyecektir. Bu itibarla yabancı mahkemenin asıl kararının ülkesellik ilkesini ihlal etmediği ve Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmadığı, kamu düzeni bakımından dava konusu masraf tespit kararlarının tenfizine engel bir hâlin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmelidir.

31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; yabancı mahkemenin asıl kararının Almanya’da tescilli patent hakkına ilişkin olarak yine Almanya içinde bir koruma sağlaması karşısında ülkesellik ilkesiyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de bu kararın Türkiye’de tenfiz edilemeyeceği, asıl karar tenfiz edilemezken asıl kararın fer’isi olan masraf tespit kararının tenfizinin mümkün olmadığı, aksinin kabulü hâlinde ülkemiz sınırları içerisinde korunma hakkı bulunmayan bir patentin başka ülkede korunması için dahi olsa yapılmış giderlerle ilgili olarak ülke sınırları içerisinde kararın tenfizi yoluyla korunma sağlanması anlamına geleceği, bu nedenle direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında gösterilen gerekçelerle bozulmasının gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

32. O hâlde mahkemece yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.06.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Patent, marka, endüstriyel tasarımların ve coğrafi işaretlerin tescili ve korunmalarına ilişkin olarak ülkesellik prensibi geçerlidir. Bu prensip gereğince marka, patent, endüstriyel tasarım ve coğrufi işaretler tescili talep edilen ülkenin milli hukukuna göre tescil edilir ve tescil edildiği ülke hukukunun tanıdığı hak ve yetkiler çerçevesinde o ülke sınırları içinde bu hak doğar. Bunun sonucu olarak hak sahibi izni olmaksızın bu tescilden doğan hakkın kullanılmasına ancak Türkiye sınırları içinde engel olabilir.

5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunda da uygulanacak hukuk konusunda ülkesellik ilkesine uygun olarak, fikrî mülkiyete ilişkin hakların, hangi ülkenin hukukuna göre koruma talep ediliyorsa o hukuka tâbi olduğu (md. 23/1) ve tarafların, fikrî mülkiyet hakkının ihlâlinden doğan talepler hakkında, ihlâlden sonra mahkemenin hukukunun uygulanmasını kararlaştırabilecekleri (md. 23/2) düzenlenmiştir.

Ülkesellik prensibi iki yönlüdür. Birinci yönü hemen üstte belirtilen ülkemizde tescilli markaların ülkemizde koruma sağlaması diğer yönü ise ülkemizde değil de başka ülkede tescilli markaların ülkemizde koruma sağlamamasıdır.

Ülkesellik prensibinin iki yönlü niteliği itibarıyla, ülkemizde tescilli bir marka Türkiye dışında bir koruma sağlamaz iken, başka ülkede tescilli bir marka da ülkemizde bir koruma sağlamayacaktır.

Ülkesellik prensibi devletin egemenlik haklarının bir sonucu olarak kabul edilmekte olup kamu düzeniyle de ilgilidir. Markaların karşılıklı korunmasına ilişkin bir anlaşma olmadıkça tek yönlü olarak, bir devletin başka devlette tescilli markaya koruma sağlayabileceği düşünülemez. Bu ise başka ülkede tescilli markaların, ülkemizde korunması için başka ülke mahkemelerince de karar verilememesini gerektirir. Bunun bir diğer anlamı ise yabancı markaların ülkemiz sınırları içinde korunması amacıyla açılabilecek davalarda yabancı ülke mahkemelerinin yetkili olmayıp Türk mahkemelerinin münhasır yetkisinin bulunmasıdır.

Münhasır yetki kuralları; Devletin kendi ülke ve sınırları içerisinde haiz olduğu mutlak güç ve yetkiyi ifade eden, Devletin egemenlik ve hükümranlık haklarını kullanılmasını gösteren ve simgeleyen kurallar olup dava konusunun sadece Türk mahkemelerinde görülmesini sağlamak amacıyla konulmuştur.

Bu kuralların temel dayanağı kamu düzenidir. Kamu düzeni ise, kısaca tarafların uymak zorunda oldukları, kamu hukukundan ve Özel Hukuktan doğan ve tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri kuralların bütünü olarak anlaşılmaktadır.

5718 sayılı Kanun (MÖHUK)nun 54/1-c maddesinde, hükmün kamu düzenine açıkça aykırı olmaması hâli, tenfiz şartları içinde sayılmıştır. Buna göre, yabancı mahkeme kararının verilmesinde uygulanan hukuk ve bunun hangi ölçütlere göre uygulandığı değil, yabancı mahkeme kararının Türkiye’de icra edilmesi hâlinde meydana gelecek sonuçların Türk kamu düzenini ihlal edip etmeyeceğinin araştırılması gerekir.

10.02.2012 tarih ve 2010/1 Esas 2012/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, esasa uygulanan hukukun Türk Hukukundan farklı olması ya da Türk Hukukunun emredici kurallarına aykırı olması gibi nedenlerle yabancı mahkeme kararının tenfizi reddedilemez.

5718 sayılı Kanun (MÖHUK) nun 54/1-b maddesinde ise tenfiz kararı verilebilmesi için yabancı mahkeme ilâmının, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması gerektiği düzenlenmiştir. Münhasır yetki doğrudan kamu düzeniyle ilgili olup Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine giren bir konuda karar verilmiş ise başkaca bir hususun araştırılmasına gerek olmaksızın tenfiz talebinin reddi gerekecektir

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; tenfizi istenen karar masraf tespit kararı olsa da masraf tespitine esas olmak üzere Almanya mahkemesince yargılama yapılarak verilen asıl karar patent hakkının korunmasıyla ilgilidir. Nitekim Almanya sınırları içinde geçerli olmak üzere bir karar verilmiştir. Tenfize konu masraf tespit kararı ise bu patent hakkına tecavüzle ilgili dava dolayısıyla davacı tarafça yapılan giderler olup niteliği itibarıyla yargılama gideri niteliğindedir.

Ülkemiz usul Kanunu olan HMK’da yargılama giderleri ile ilgili karar asıl karardan bağımsız olmayıp üstelik doğrudan ona bağlıdır. Zira bu konudaki temel kural olan HMK 326/1. maddede yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği düzenlenmiştir. Bu ise yargılama giderleri ile ilgili kararın asıl kararın fer'i bir karar olması sonucunu doğurmaktadır.

Asıl karar patent hakkına ilişkin Almanya içinde bir koruma sağlamakta olup bu yönüyle ülkesellik prensibiyle çelişen bir yönü olmasa da gerek içeriği hüküm itibarıyla gerekse ülkesellik prensibinin sonucu olarak ülkemizde korunma hakkı olmadığı için, asıl kararın Türk mahkemelerinde tenfizinin istenmesi mümkün değildir. Zira ülkemizdeki marka veya patent hakkı koruma talepleri için Türk mahkemeleri münhasır yetkilidir. Asıl karar bu nedenle tenfiz edilemez iken asıl karara bağlı olan ve onun fer'i niteliğinde sayılması gereken masraf tespit kararı için de tenfiz koşulu gerçekleşmediğinin kabulü gerekir.

Ülkemiz sınırları içinde ülkesellik prensibi gereğince koruma sağlanması kabul edilmeyen patent hakkı bir bütün olup, bu hak; tecavüzün önlenmesi, tazminat ve giderler gibi unsurlara bölünerek korunmamaya farklı bir kapsam çizilemez. Bölünebilirliğin kabul edilmesi, korunmayan bir hakkın korunabilmesi için yapılan giderlerin korunabileceği ve korunamayan bir hakkın korunması için hükmedilen tazminatın istenebileceği gibi korumasızlıkla bağdaşmayan bir sonuç olacaktır.

Aksine bir kabul ülkemiz sınırları içinde korunma hakkı bulunmayan bir patentin başka ülkede korunması için de olsa yapılmış giderlerle ilgili olarak ülkemiz sınırları içinde kararın tenfizi yoluyla korunma sağlanması anlamına gelecektir.

Belirtilen nedenlerle; kamu düzeninden hareketle davanın reddi gerektiğine değinen bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken tenfize ilişkin önceki kararda direnilmiş olması yerinde olmadığı için hükmün bozulması görüşünde olduğumdan hükmün onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Zeki GÖZÜTOK
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 20 üyenin 15’i ONAMA, 5’i BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.