YASAL SÜRELER GEÇTİKTEN SONRA DAVACININ KARŞI TARAFA YEMİN TEKLİF ETME HAKKI BULUNMAMAKTADIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


22 Ağu
2019

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/15-2062 
KARAR NO   : 2019/402

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                     : 21/09/2016
NUMARASI              : 2016/547 - 2016/650
DAVACI                    : Y.K. vekili Av. G.K.
DAVALI                    : H.İ.K. vekili Av. B. T.

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine dair verilen 09.12.2015 tarih ve 2015/470 E., 2015/920 K. sayılı karar davacı vekilince temyiz edilmekle, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 29.03.2016 tarih ve 2016/1497 E., 2016/1969 K. sayılı kararı ile; 

“… Dava, iş bedelinin tahsili için yürütülen icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemenin davanın husumet nedeniyle reddine dair kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı davalıya ait inşaatın işlerini yaptığını, iş bedelinin ödenmediğini ve Bakırköy 12. İcra Müdürlüğü'nün 2015/9.5 Esas sayılı ile yapılan icra takibinde borca itiraz edildiğini, itirazın haksız olduğunu belirterek itirazın iptâline takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini istemiş; davalı, davacı ile arasında akdi ilişki bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş; mahkemece davacının iddia ettiği akdî ilişkiyi yazılı delil ile ispat edemediği, gerekçesiyle davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

Dava, varlığı iddia olunan eser sözleşmesine dayalı olarak bakiye iş bedelinin ödenmediği iddiasıyla yapılan takibe itiraz nedeniyle İİK'nın 67. maddesine göre açılmış itirazın iptâli davasıdır.

Davacı tarafça 09/12/2015 tarihli duruşma gününde yemin deliline dayanıldığı bildirilmiş ancak mahkemece; dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanılmadığı için artık sonrasında yemin deliline dayanılamayacağı gerekçesiyle yemin delilinin toplanması talebi reddedilmiş ve yargılama sonucunda da akdî ilişkinin kanıtlanmadığı kabul edilerek karar verilmiştir. Gerçekten de 6100 sayılı HMK'nın 119/1-f bendinde “somutlaştırma yükümlülüğü” kapsamında “iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği” dava dilekçesinde bulunması zorunlu unsur olarak düzenlenmiş olup, davacı delillerini dava dilekçesinde bildirmek zorundadır. Ancak, HMK'nın 227/I. maddesi hükmü gereğince uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir. Bu hükme göre yemin son çare olduğundan, başka delille davasını ispat edemeyen taraf, yemin deliline dayanmayıp başka delili olduğunu ileri sürmüş olsa dahi yemin teklif edebilir. Bu açıklamalar ışığında davacı tarafın yemin teklifinin değerlendirilmesi gerekirken talebin reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir.…”

gerekçesiyle oy çokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili 

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki bilgi ve belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin davalının müteahhitliğini yaptığı inşaatın kaba sıva, mantolama, alçı sıva, mermerler, sıhhi tesisat ve elektrik tesisatı işlerini yaptığını, 43.380,00TL bedelli fatura düzenlediğini ancak iş bedeli ödenmediğinden icra takibi yapıldığını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile %20 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davacının düzenlediği fatura ile ilgisinin bulunmadığını, hiçbir alışverişinin olmadığını, davacıyı abisi Fatih ile yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle tanıdığını, abisi ile davacı arasında nasıl bir iş ilişkisi olduğunu bilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Yerel mahkemece, davalının akdi ilişkiyi inkâr ettiği, davacının ise akdi ilişkiyi ispat edemediği, her ne kadar davacı vekili 09.12.2015 tarihli celsede yemin deliline dayandığını bildirmiş ise de davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) yürürlük tarihinden sonra açıldığı ve davacı vekilinin dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmadığı gerekçesiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 119/1-f maddesinde, iddia edilen her bir vakıanın dava dilekçesinde açıkça belirtilmesi gerektiği, 140/5. maddesinde ise ön inceleme duruşmasında tarafların dilekçelerinde gösterdikleri ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtecekleri belgelerin getirtilmesi amacıyla gereken açıklamaları yapmaları konusunda iki haftalık kesin süre verileceği düzenlemesinin yer aldığı, dilekçelerin sunulmasından sonra tarafların dilekçelerinde belirtmedikleri yeni bir delili ileri süremeyecekleri, davacının öncelikle hangi vakıanın hangi delille ispat edileceğini dava dilekçesinde belirtmesi gerektiği, davacının dava dilekçesinde delilleri arasında yemin delilini belirtmediği, ön inceleme duruşmasından sonra sunduğu 09.11.2015 tarihli delil listesini içeren dilekçesiyle yemini delilleri arasında gösterdiği, gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. 

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 6100 sayılı HMK’nın 227/1. maddesi uyarınca dava dilekçesinde yemin deliline dayanmayan tarafın yeminden başka delili olduğunu belirtse dahi sonrasında yemin teklifinde bulunup bulunamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle yemin ve yemin deliline ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.

Yemin, "taraflardan birinin, bir vakıanın doğru olup olmadığı hakkında, mahkeme önünde ve kanunun belirlediği şekilde beyanda bulunmasıdır (Yılmaz, E.: Medenî Yargılama Hukukunda Yemin, 2.b., Ankara 2012, s.25).

Yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kendisine kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır.

Bütün ispat vasıtalarında olduğu gibi yeminin de konusu davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır (HMK.m.225/1).

Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılırken (HMK.m.225/2); tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar, bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller, yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar yeminin konusu olamaz (HMK.m.226).

Yemini, kendisine ispat yükü düşen taraf teklif edebilir. Kendisine ispat yükü düşmeyen tarafın, yemin teklif etmesinin hiçbir hukuki sonucu yoktur.

Öte yandan tarafın bir delili kullanabilmesi için o delile usulüne uygun şekilde dayanmış olması gerekir. Bu durumda taraflarca delillerin bildirilmesi usulüne ilişkin olarak 6100 sayılı HMK’da yer alan yasal düzenlenmelerin incelenmesi gerekmektedir.

6100 sayılı HMK’nın “dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119/1. maddesi,

“Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur: 

a) Mahkemenin adı. 

b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri. 

c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası. 

ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri. 

d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri. 

e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri. 

f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği. 

g) Dayanılan hukuki sebepler. 

ğ) Açık bir şekilde talep sonucu. 

h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası” şeklindedir.

Anılan düzenlemenin 1. bendinin (e) alt bendinde; davacıya, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve (f) alt bendinde de iddia ettiği her bir vakıayı hangi delillerle ispat edeceğini göstermek yükümlülüğü getirmiş; bu ilkeyi basit yargılama usulü bakımından "delillerin ikamesi" başlıklı 318. maddenin 1. bendinde de tekrarlamıştır.

Benzer bir yük "cevap dilekçesinin içeriği" başlıklı 124. maddenin 1 inci bendinin (d) ve (e) alt bentleri ile savunma sebep ve vasıtaları bakımından davalıya da yüklenmiştir.

Öte yandan Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 136. maddesinin 2. fıkrasında davacının cevaba cevap dilekçesi hakkında dava dilekçesine, davalının ikinci cevap dilekçesi hakkında da cevap dilekçesine ilişkin hükümlerin, niteliğine aykırı düşmediği sürece kıyasen uygulanacağı ilkesi getirilmiştir. Her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğinin gösterilmesi zorunluluğu cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri için de geçerlidir.

Bu külfet, iddia ve savunma sebeplerinin yargılamanın belirli bir aşamasına kadar ileri sürülmesini, bundan sonra ileri sürülen iddia ve savunma sebeplerinin mahkemece dikkate alınamayacağını ifade eden "teksif ilkesi" ile de ilişkilidir (Tanrıver, S.: Medenî Usûl Hukuku, C.I, Ankara 2016, s.362 vd.; Pekcanıtez. H./Atalay. O./Özekes, M.: Medenî Usûl Hukuku, 13.b., Ankara 2012, s.305 vd.).

6100 sayılı HMK’nın "somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi" kenar başlıklı 194. maddesinde dayandıkları vakıaların, ispata elverişli şekilde somutlaştırması gerekliliği taraflara yüklenmiştir. Somutlaştırma yükü ile taraflardan, dayandıkları delilleri göstermeleri beklendiği gibi hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini de açıkça göstermeleri beklenmektedir.

Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (HUMK) bulunmayan bu kural 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile getirilmiştir. Nitekim maddenin gerekçesinde de " maddenin yeni düzenleme olduğu, maddenin amacının bir yandan ispatın genel hükümleri çerçevesinde temel bir kavrama yer vermek iken, diğer yandan da uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçilmeye çalışıldığı vurgulanmıştır. Aynı şekilde somutlaştırma yükümlülüğünün yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için zorunlu olduğu vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ya da zaman kaybının önlenmesinin hedef alındığı, vakıaların somut olarak ileri sürülmesinin taraflar için bir yük olduğu, bu yükümlülüğü yerine getirmeyen tarafın sonuçlarına katlanacağı" hususu belirtilmiştir. Yukarıda yük (külfet) konusunda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı gibi somutlaştırma bir yükümlülük değil fakat bir yüktür. Taraflar vakıa ve delil ilişkisini kurmak zorunda değildirler fakat bundan kaçınmaları dava ile elde etmeyi umdukları hukuki korumadan mahrum kalmaları sonucunu doğurur.

Bu yasal düzenlemeler ve açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda yasa koyucunun taraflara hangi delilin, hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtme, yani somutlaşma külfeti getirdiğini, bu düzenlemeye göre de açıkça yemin deliline dayanılmadığı taktirde, tarafın yemin teklif etme hakkının bulunmadığı sonucuna ulaşmak gerekmektedir. Nitekim aynı ilkeler YİBHK’nun 03.03.2017 tarih ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.

6100 sayılı HMK’nın “yemin teklifi başlıklı” 227. maddesi;

“(1) Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir. 

(2) Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez.” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu düzenlenmeye göre dava dilekçesinde yeminden başka delili olduğunu bildiren tarafın, yemin dışında tanık, keşif, vs. delilleri olduğu hâlde bu delillerinin toplanması yerine yemin teklif edebilmesi mümkündür. Ancak bu durumda anılan maddenin 2. fıkrasında da belirtildiği üzere karşı taraf yemini edaya hazır olduğunu belirttikten sonra bu teklifinden vazgeçerek başka bir deliline dayanamayacaktır.

6100 sayılı HMK’nın 227/1. maddesindeki benzer düzenleme mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndaki (HUMK) karşılığı 354/1. maddesinde, davasını ispat için yemin teklifinden başka delili olduğunu beyan etmiş olan tarafın dahi yemin teklif edebileceği belirtilmiş, aynı Kanunun 354/2. fıkrasında ise, şu kadar ki iş bu deliller kabule şayan görüldüğü veya bu delillerin serd ve istimali mümkün olduğu takdirde yemin teklif olunamayacağı şeklinde öngörülmesi karşısında diğer deliller ile iddianın ispatı mümkün iken yemin delilinin toplanamayacağı ifade edilmiştir. Bu nedenle mülga 1086 sayılı HUMK döneminde ispata elverişli diğer deliller toplanmadan yapılan yemin teklifinin sonuç doğurmayacağı ya da toplanan deliller iddianın ispatı için yeterli ise bu delillere göre karar verileceği, yemin deliline göre işlem yapılmayacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle yemin delilinin hangi aşamada ve hangi hâlde toplanması gerektiği noktasında inisiyatif hâkime bırakılmıştır.

Mülga 1086 sayılı HUMK’nın 354/2. maddesi 6100 sayılı HMK’da yer almadığından, 6100 sayılı HMK’nın 227/1. maddesi uyarınca taraf, iddianın ispatına elverişli başka delillere dayandığı hâlde yemin teklif ettiği takdirde mahkemece artık diğer deliller toplanmadan yemin teklifine göre işlem yapılması gerekmektedir. 6100 sayılı HMK’da mülga 1086 sayılı HUMK’nın 354/2. maddesine yer verilmemesi suretiyle yemin konusundaki inisiyatif ispat yükü altındaki tarafa bırakılmıştır. Taraf, dava dilekçesinde bildirdiği diğer delillerden sonuç alamayacağını öngörerek artık her aşamada yemin teklif edebilecektir.

6100 sayılı HMK’nın 227/1. maddesine göre, bu hâlde dahi davacının yemin teklifinde bulunabilmesi için dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanması gerekmekte olup aksi hâlde yemin deliline başvurması mümkün değildir. Anılan düzenleme, 6100 sayılı HMK’nın 119/1-f maddesi ve aynı Kanunun 194. maddesi uyarınca tarafın dava dilekçesinde, dayandığı delilleri bildirmesi ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterilmesi gerektiği yönündeki yükümlülüğünü bertaraf edecek nitelikte olduğunun kabulü mümkün değildir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, davacı vekili dava dilekçesinde delilleri arasında açıkça yemin deliline dayanmamış, 06.11.2015 tarihli ön inceleme duruşmasından sonra verdiği 09.11.2015 tarihli delil listesinde yemin delilini bildirmiştir. Davacı vekili 09.12.2015 tarihli duruşmada akdi ilişkinin ispatı için yemin teklifinde bulunduklarını beyan etmiş ise de dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmadığından yasal süreler geçtikten sonra davacının karşı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunmamaktadır.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, 6100 sayılı HMK'nın 227/1. maddesinde uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan tarafın dahi yemin teklif edebileceği, yemin son çare olduğundan başka delille iddiasını ispat edemeyen tarafın, yemin deliline dayanmayıp başka delili olduğunu ileri sürmüş olsa dahi yemin teklif edebileceği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Diğer taraftan gerekçeli karar başlığında, dava tarihi 14.05.2015 olduğu hâlde 30.05.2016 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.

Açıklanan nedenlerle dava dilekçesinde yemin deliline dayanmayan tarafın yemin teklifinde bulunamayacağına dair mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.

Ne var ki, sıfat yokluğuna ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup davanın sıfat yokluğuna ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 15. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.04.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 19 üyenin 18'i DİRENME UYGUN, 1'i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.