TÜZEL KİŞİ YETKİLİ ORGANININ YEMİNİ KARARI

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


26 May
2015

Yazdır

T.C.
YARGITAY
23. Hukuk Dairesi

ESAS NO      : 2014/3002 
KARAR NO    : 2014/8085  

 Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ     : İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ              : 10/12/2013
NUMARASI       : 2012/28 - 2013/261
DAVACI            : T. Turizm ve Tekstil Tic. Ltd. Şti. Vek. Av. Mehmet Nar 
DAVALI            : A.E. Turizm Otelcilik Ltd. Şti. Vek. Av. Özlem Haydaroğlu 

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-K A R A R-

Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasındaki sözleşmeler gereği müvekkilinin müşterilerinin davalıya ait otelde konakladıklarını, davalının, yılbaşı, bayram vs. tatil dönemleri için otel, konaklama, gala yemekleri vb. organizasyonlar düzenlediğini, 2011 yılı yılbaşı organizasyonu ile ilgili düzenlenen 03.12.2010 tarihli sözleşme nedeniyle müvekkili şirketin 21.144,00 TL alacağı olduğunu ve bu alacağın cari hesap şeklinde daha sonra yapılacak organizasyonlarda kullanılacağı yönünde anlaşmaya varıldığını, bu mutabakattan sonra 30.11.2011 tarihinde konaklamalı gala-grup sözleşmesi adı altında yeni bir anlaşma yapıldığını, bu organizasyon sonucu davalı şirket tarafından 25.12.2011 tarihinde 11.024,00 TL'lik fatura düzenlendiğini ve bu faturanın mahsubu neticesi cari hesapta müvekkil şirketin 10.120,00 TL alacağı kaldığını, bu alacağın ödenmediğini ve daha sonra yapılan organizasyonlarda da bu bedelin mahsubunun yapılmadığını, davalı şirkete ait otelde yapılacak 2011 yılı kurban bayramı ve 2012 yılı yılbaşı organizasyonu için müvekkili şirketle davalı şirket arasında grup sözleşmesi adı altında sözleşme imzalandığını, bu organizasyonlar için müvekkil şirketin 5 adet çeki davalı şirkete vermiş olduğunu, dava konusu 27.01.2012 tarihli 25.000,00 TL tutarlı çekin müvekkili tarafından ödenmediğini ancak yazılı ve açık sözleşme olmasına rağmen davalı şirketin sözleşmeye aykırı davrandığını, bayram organizasyonu için 600 geceleme garanti olarak anlaşıldığı halde müvekkili şirket adına olan odalardan 43 gecelemenin davalı şirketin kendi müşterilerine kullandırıldığını ve bu nedenle müvekkilinin 6.130,00 TL alacağının doğduğunu, ayrıca yılbaşı programıyla ilgili olarak gala gecesinin yapılacağı balo salonunun tamamının müvekkili şirkete ayrılmış olmasına rağmen davalı şirketçe gala yemeğinde 110 kişilik ekstra masa açılarak müvekkili şirket aleyhine 9.350,00 TL haksız kazanç sağlandığını, bu şekilde cari hesap alacağı ve sözleşmeye aykırı davranışlar sonrası doğan alacakların toplamının 25.600,00 TL olduğunu, davalı şirkete verilmiş olan 27.01.2012 keşide tarihli çekin iadesi için davalı şirkete ihtarname gönderildiğini, ancak ihtarnameye cevap alınamadığını ileri sürerek, 25.000,00 TL miktarlı çekle ilgili olarak müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin bir süredir davacıya verdiği hizmetin bedellerini alamadığını, davacının müvekkiline verdiği 25.000,00 TL bedelli çekin karşılıksız kaldığını ve bu nedenle icra takibi başlattıklarını, davacının alacağın tahsilini geciktirmek amacıyla dava açtığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; taraflar arasında imzalanan 09.11.2011 tarihli grup sözleşmesi gereğince davacının davalıya 27.01.2012 tarihli çekle beraber dava konusu yapılmayan diğer 4 adet çeki verdiği, dava tarihinde yürürlükte bulunan BK'nın 182. maddesi uyarınca asıl olanın peşin satış olduğu, peşin satışta mal ve bedelinin aynı anda verildiği yönünde karine bulunduğu, çek ödeme vasıtası olduğundan satışın peşin yapıldığının kabulü gerektiği, aksini ispat yükünün davacı üzerinde olduğu, davacı, davalıdan 10.120,00 TL cari hesap alacağı ve davalının sözleşmeye aykırı hareket etmesinden dolayı 15.480,00 TL olmak üzere toplam 25.600,00 TL alacaklı olduğunu iddia etmiş ise de; davacının ihtilaflı döneme ilişkin ticari defterlerini ibraz etmediği, ayrıca davalının sözleşmeye aykırı davrandığı iddialarıyla ilgili olarak dosyaya bir delil ibraz etmediği, davacının iddialarını ispat edemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2- Dava taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca verilen çekten dolayı  borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Dava, 24.01.2012 tarihinde açılmış olup, HMK'nın "ticari defterlerin ibrazı ve delil olması" başlıklı 222. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Zira, 6103 sayılı Kanun'un 13. maddesi, 6335 sayılı Kanun'un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6102 sayılı TTK'nın 4/2. maddesinde, ticari davalarda da deliller ile bunların sunulmasının 1086 sayılı HUMK hükümlerine tabi alacağına ilişkin hükümde yer alan atıf, HMK'nın 447/2. maddesi uyarınca HMK'na yapılmış sayılır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK'nın 219.(HUMK'nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK'nın 222/5. (6762 sayılı TTK'nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK'nın 220.(HUMK'nın 330.) maddesindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabidir. HMK'nın 220.(HUMK'nın 332.) maddesi bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK'nın 220. (HUMK'nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HMK'nın  220.(HUMK'nın 330.) maddesi anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK'nın 222.(6762 sayılı TTK'nın 82.) maddesindeki hüküm, ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir. 6102 sayılı TTK'nın 64.(6762 sayılı TTK'nın 69.) maddesi uyarınca da defterlerini yöntemince tasdik ettirmeyen tacirin bu gibi defterleri lehine delil olamaz. Ancak kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır (HMK m. 222/4, 6762 sayılı TTK m.84,85).

Somut olayda davacı tarafça, davalı ile aralarında cari hesap ilişkisi bulunduğu ileri sürülmüştür. Dosya içeriğinden taraflar arasında 6102 sayılı TTK'nın 89 vd. maddelerinde öngörüldüğü şekilde yapılmış yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunup bulunmadığı anlaşılamamaktadır. Bu durumda mahkemece, öncelikle geçerli bir cari hesap sözleşmesi olup olmadığı üzerinde durularak, cari hesap sözleşmesinin bulunması halinde cari hesap ilişkisi incelenerek davacı alacağının olup olmadığı, varsa alacağın miktarının belirlenmesi ve bu alacağın çek bedelinden fazla olup olmamasına göre, menfi tespit isteminin karara bağlanması; şayet cari hesap ilişkisinin bulunmaması ya da bulunsa bile davacı alacağının cari hesapta kayıtlı olmadığının anlaşılması durumunda; taraflar arasındaki sözleşmede, uyuşmazlıkların çözümünde davalının ticari defter ve kayıtlarının esas alınacağına dair HMK'nın 193/1. maddesi uyarınca münhasır delil sözleşmesi niteliğinde hüküm bulunduğu gözetilerek, davalı vekiline müvekkilinin ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmesi, aksi halde HMK'nın 220 (HUMK'nın 332.) ve HMK'nın 222/5. (6762 sayılı TTK'nın 83.) maddeleri hükümleri uyarınca işlem yapılacağı hususu hatırlatılmak suretiyle kesin süre verilmesi ve ibraz etmesi halinde ise bu defter ve belgeler üzerinde de inceleme yapılarak, davacının iddia ettiği alacağının çek bedelinden fazla olup olmamasına göre menfi tespit isteminin değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.

Öte yandan, bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf o vakıayı başka delillerle ispat edemediği taktirde diğer tarafa yemin teklif edebilir. Ancak ispat yükü kendisine düşen taraf bütün delillerle iddiasını veya savunmasını ispatlamaya çalışıp bunu başaramadığı taktirde son çare olarak yemin deliline başvurur. HMK'nın 232/2. maddesi uyarınca tüzel kişiye teklif edilen yemin, tüzel kişinin yetkili organı tarafından eda edilir. Bu temsilci yemin konusu işlemin yapıldığı tarihteki değil, yemin teklif edildiği zamanki temsilcisidir. Ayrıca, birlikte temsil söz konusu olduğu taktirde yeminin bağlayıcı olabilmesi için birlikte temsile yetkili kişilerin tamamının da yemin etmesi zorunludur. Somut olayda, davacı tarafça dava dilekçesinde yemin deliline dayanılmış olup; yukarıda açıklanan inceleme ve araştırma sonunda davacının alacağını kanıtlayamaması durumunda yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak, HMK'nın 225. vd. maddeleri hükümleri de dikkate alınarak oluşacak uygun sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, bu hususun gözetilmemesi de doğru görülmemiştir.

Diğer yandan, somut olayda, davacı tarafça hizmet sözleşmesinin varlığı ve hizmetin alındığı kabul edilmekle birlikte, bir kısım hizmetin ayıplı ifa edildiği ve davalıdan bu yönden alacak doğduğu ileri sürülmüş, tanık beyanlarına dayanılmış ise de, mahkemece davacının delil ibraz etmediği ve kötü hizmetin kanıtlanamadığı sonucuna varılmıştır. Ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması zorunlu olmayıp süresinde ayıp ihbarının yapıldığı her türlü delille ve tanık beyanıyla dahi kanıtlanabilir. (YHGK'nın 02.02.1979 gün 1977/11-393 E. 1979/80 K. sayılı ilamı). YHGK'nm 13.05.2009 tarih ve 13-160 E., 185 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere, ayıp ihbarı kural olarak şekle tabi bulunmayıp içeriği itibariyle ayıptan karşı tarafın haberdar olmasını sağlamaya elverişli hertürlü ihbarın, ayıp ihbarı olarak kabulü mümkündür. Bu durumda mahkemece, davalının hizmetin ayıplı ifa edildiği yolundaki iddiası ile ilgili deliller toplanıp değerlendirilmesi, ayıp ihbarının makul sürede yapılıp yapılmadığı hususu üzerinde de durularak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye ve yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması da doğru olmamıştır.

SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 11.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.