YETKİ SÖZLEŞMESİ İLE KESİN YETKİLİ MAHKEMELERİN YETKİSİ ORTADAN KALDIRILAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


06 Nis
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(13)3-1991
KARAR NO   : 2020/803

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : 
Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 03/11/2015
NUMARASI                : 2015/315 - 2015/429
DAVACI                      : E. Eczanesini Temsilen M.K. vekili Av. E.A.
DAVALI                      : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili Av. A.Z.Ö.

1. Taraflar arasındaki “muarazanın giderilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen yetkisizlik kararı her iki taraf vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 30.07.2013 tarihli dava dilekçesiyle; müvekkilinin Aksaray’da bulunan E. Eczanesinin mesul müdürü olduğunu, davalı Sosyal Güvenlik Kurumunun fatura edilen bazı reçetelerdeki imzaların hak sahibi veya hasta yakınlarına ait olmadığının tespit edildiği gerekçesiyle 25.06.2013 tarihli yazı ile 3.718,83 TL tutarındaki reçete bedeli ve 2009 yılı eczane protokolünün 4.3.6.,6.3.3 maddeleri çerçevesinde tahakkuk edilen 18.594,15 TL cezai şartın müvekkilinin Kurum’dan olan alacağından mahsup edileceğini bildirdiğini, ihtiyati tedbir yoluyla kararın icra edilmesini önlediklerini, Kurum işleminin hukuka ve sözleşmeye aykırı olmakla iptalinin gerektiğini ileri sürerek tedbir kararının devamı ile cezai şart ve reçete bedelinin tahsili yönündeki işlemin haksızlığının tespiti ve iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; 16.09.2013 tarihli dilekçesiyle “Yetki ve derdestlik gibi ilk itirazlarımız ile zamanaşımı def’i yapılmış sayılarak HUMK’un 197. maddesi gereğince cevap süresinin duruşma gününe kadar uzatılmasına” karar verilmesini istemiş; Mahkemece 18.09.2013 tarihli ek karar ile “ilk itirazlar hariç olmak üzere” açıklamasıyla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 127. maddesi çerçevesinde bir aylık cevap süresi verilmiş, bu süre içerisinde verilen 02.10.2013 tarihli cevap dilekçesiyle Kurum aleyhine açılan davanın yasal dayanaktan yoksun olmakla reddi gerektiği, müfettişlikçe yapılan incelemede ifadelerine başvurulan bazı reçete sahibi ve hasta yakınlarının imzaların kendilerine ait olmadığını belirtmeleri nedeniyle sözleşme çerçevesinde işlem yapıldığını savunarak davanın usul ve esastan reddini istemiştir.

Mahkeme Kararı: 

6. Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.04.2014 tarihli ve 2013/415 E., 2014/165 K. sayılı kararı ile; taraflar arasındaki protokolün 8. maddesinde ''Taşra teşkilatı ile eczaneler arasında imzalanan sözleşmelerin uygulanmasından doğan uyuşmazlıklarda sözleşmesi yapan taşra teşkilatı yer mahkemeleri ve icra daireleri yetkilidir'' ibaresi bulunduğundan davada yetkili mahkemenin Aksaray Mahkemeleri olduğu gerekçesiyle HMK'nın 114/1-ç ve 115/2 maddesi uyarınca mahkemenin yetkili olmasına ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle talebin usulden reddine, dosyanın yetkili Aksaray Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. 

8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince 29.01.2015 tarihli ve 2014/26967 E., 2015/2041 K. sayılı kararı ile; “1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre temyiz eden davalının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- HMK'nun 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının ikametgahının bulunduğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edildiği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir. Öte yandan yine aynı kanunun 17. maddesinde tarafların yetki sözleşmesi yapmak suretiyle yetkili olmayan bir mahkemenin yetkisini kabul edebilecekleri de belirtilmiştir. Tarafların sözleşmede yetkili mahkemeyi kararlaştırılmış olmaları, HMK'nun 6. maddesi uyarınca genel yetkili olan ve 10. maddedeki kural gereğince özel yetkili bulunan mahkemeleri yetkilerini kaldırmaz. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede, ya da yetki sözleşmesi ile yetkili kılınan mahkemede açılabilir. (HGK. 05.11.2003, 2003/13-640-627 sayılı kararı)

Dava konusu olayda, genel yetkili mahkeme, davalının ikametgahı olan Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi de, HMK'nun 6. maddesi gereğince yetkili olup, işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Mahkemece 03.11.2015 tarihli ve 2015/315 E., 2015/429 K. sayılı karar ile; ilk karar gerekçelerinin yanında, taraflar arasındaki sözleşmenin 2012 yılında imzalandığı ve davanın da HMK’nın 17. maddesinin yürürlükte olduğu dönemde açıldığı belirtmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından Mahkemece kesin yetkiye ilişkin dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle mahkemelerin yetkisi konusuna kısaca değinmekte fayda vardır.

13. Yetki, bir davaya hangi yerdeki görevli mahkeme tarafından bakılacağını belirler. Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir mahkeme önüne çıkarılamaz (2709 sayılı T.C. Anayasası, m. 37). Mahkemelerin yetkisi kanunla düzenlenir (Anayasa, m. 142) ve hukuk mahkemelerinin yetkisi, diğer kanunlarda yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, medeni usul kanunlarındaki hükümlere tâbidir. 

14. Kural olarak her davada, davanın açıldığı tarihte davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir (HMK, m. 6). Bazı hâllerde ise kanun koyucu bu genel yetkinin yanında, özel yetki kuralları ile de yetkili mahkemeyi belirlemiştir (Sözleşmeden doğan davalarda sözlemenin yerine getirileceği yer mahkemesinin de yetkili olacağına ilişkin HMK 10. madde hükmü gibi.). Kural olarak özel yetki kuralı, genel yetkiyi kaldırmaz. Fakat, taşınmaz üzerindeki aynî hakka ilişkin davalarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olduğuna ilişkin 12/1. madde düzenlemesinde olduğu üzere, bazı davaların mutlaka belli bir yer mahkemesinde açılması kanunla öngörülebilir ki, bu hâlde kesin yetki söz konusu olur.

15. HMK’ya göre yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir (HMK, m. 19/1). Zira kesin yetki HMK’nın 114/1-ç maddesi gereğince dava şartıdır. Yetkinin kesin olmadığı davalarda ise yetki itirazının cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir (m. 19/2-1. cümle). Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir; aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz (m. 19/2-2. ve 3. cümle) ve davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir (m. 19/4).

16. Görüldüğü üzere bir davada kesin yetkinin söz konusu olup olmaması yetki itirazının nasıl ileri sürüleceği ve mahkemeler tarafından hangi aşamalarda dikkate alınacağı hususlarında önem taşıyacağından yetki kuralının kesin olup olmadığının doğru şekilde tespit edilmesi şarttır.

17. Bazı durumlarda ise kanun koyucu taraflara, belli bazı sınırlamalar dâhilinde, kanunen yetkisiz olan bir mahkemeyi yetkili kılmalarına izin vermiştir; bu noktada yetki sözleşmesi kavramı karşımıza çıkar.

18. Tarafların, belli bir dava (uyuşmazlık) için kanunen yetkili olmayan (aslında yetkisiz olan) bir mahkemeyi yetkili kılmak için yaptıkları sözleşmeye yetki sözleşmesi denir. Bu sözleşme usul hukukuna ilişkin bir sözleşmedir, zira asıl etkisini usul hukuku alanında gösterir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C.1, s. 555).

19. Yetki sözleşmesi somut olayda taraflar arasındaki protokol tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 22. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir: 

“Mahkemenin salahiyeti intizamı amme esasına binaen tayin edilmemiş olan hâllerde iki taraf bir veya mütaaddit muayyen hususa mütaallik ihtilaflarının salahiyettar olmıyan mahal mahkemesinde görülmesini tahriren mukavele edebilirler. Bu halde işbu mahal mahkemesi o davaya bakmaktan imtina edemez.”

20. Buna göre; yetkinin kamu düzenine ilişkin olmadığı hâllerde taraflar muayyen bir uyuşmazlık için, belli bir mahkemeyi yetkili kılabilirlerse de bu yöndeki bir kararlaştırmanın yazılı şekilde yapılması şarttır ve yapılan yetki sözleşmesi kanunen yetkili olan genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkilerini kaldırmaz.

21. Eldeki uyuşmazlıkta taraflar arasındaki protokol 2009 yılında yapılmış olmakla birlikte dava 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra açıldığından HMK’nın zaman bakımından uygulanmasına ilişkin 448. maddesindeki “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” hükmü gereğince uyuşmazlığa 6100 sayılı Kanun’un uygulanması gerekir.

22. Anılan Kanun’un 17. madde hükmüne göre tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hâllerinin söz konusu olmaması kaydıyla ve (HUMK düzenlemesinde bu yöne ilişkin ayrım bulunmamaktayken) yalnızca tacirler veya kamu tüzel kişileri yetki sözleşmesi yapabilir ve taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava ancak sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılabilir. HMK’nın 17. maddesinin “Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” şeklindeki ikinci cümlesi hükmüne göre, yetki sözleşmesi (veya yetki şartı) yapan taraflar, aksine bir düzenleme yapmamışlarsa yetki sözleşmesinde gösterilen mahkemenin, kanunda bu tabir kullanılmamış ise de münhasır yetkili mahkeme olacağı kabul edilmelidir. Münhasır yetki sözleşmesinden kasıt, tarafların yetki sözleşmesi ile kararlaştırılan mahkemeden başka bir mahkemede dava açılamaması üzerinde anlaşmalarıdır. Görüldüğü üzere, HUMK hükümlerinden farklı olarak HMK uygulamasında, taraflar salt bir münhasır yetki sözleşmesiyle, kanunun öngörmüş olduğu genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisini kaldırabilmektedirler. Taraflar, bu sonucun ortaya çıkmasını istemiyorsa, yani genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisinin devam etmesini istiyorlarsa yetki sözleşmesinde bunu ayrıca belirtmek zorundadırlar.

23. Bu noktada tartışılması gereken ve uyuşmazlığın odağı olan husus HMK düzenlemesine göre yetki sözleşmesi ile belirlenen mahkemenin yetkisinin kesin yetki mahiyeti taşıyıp taşımadığı ve bunun sonucu olarak mahkemece resen dikkate alınmasının gerekip gerekmediğidir.

24. Yukarıda da bahsedildiği üzere; kesin yetki hâlinin kamu düzenine ilişkin ve kanun koyucunun yalnızca belirli bir mahkemede dava açılabileceğini emrettiği durumlarda söz konusu olması, yetki sözleşmesinin ise ancak tarafların üzerinde anlaşabileceği konularda yapılabilmesi ve davanın salt sözleşme ile belirlenen mahkemede açılacağına ilişkin hükmün aksinin taraflarca kararlaştırılabilmesinin mümkün bulunması, bunların yanı sıra sözleşme ile kesin yetkili mahkemelerin yetkisinin ortadan kaldırılamaması da göz önünde bulundurulduğunda yetki sözleşmesiyle yapılan belirlemenin kesin yetki olarak nitelendirilemeyeceği açıktır. Aksi yöndeki bir değerlendirme, taraf iradesiyle yapılan bir belirleme ya da sözleşmeye “kamu düzeni” kavramının gücünü yüklemek anlamına gelecektir ki bu durum hukuken kabul edilemez.

25. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki yetki sözleşmesi kesin yetki hâli teşkil etmediğinden dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilemez. Bu hâlde davalının usulüne uygun şekilde yetki itirazında bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekir. Davalı taraf cevap süresinde ve yetkili mahkeme de açıkça gösterilerek usulüne uygun yetki itirazında bulunmadığından HMK’nın 19. maddesi hükmüne göre usulsüz yetki itirazı dikkate alınamayacaktır. Bu durumda Kanun gereği yetkili hâle gelmiş sayılan mahkemece işin esasına girilerek hasıl olacak sonuca göre taraflar arasındaki uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerektiği göz ardı edilerek hatalı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.

26. Hâl böyle olunca direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmelidir.

IV. SONUÇ :

Direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 

Aynı Kanun’un 440/III-3. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.10.2020 tarihinde oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.