TACİR OLMAYAN TARAFLARIN ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞ BONOYA DAYALI DAVASI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ GÖREVLİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


30 Ock
2017

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2014/19-1241 
KARAR NO    : 2016/1033    

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                     : 17/01/2014
NUMARASI              : 2013/481 - 2014/28
DAVACI                   : M.D. vekili Av. Ş.K.
DAVALI                   : K.G. vekili Av. M.A.

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine dair verilen 05.04. 2013 gün ve. 2012/415 E. - 2013/161 K. sayılı kararın davacı vekilinin temyizi üzerine 19. Hukuk Dairesinin 09.09.2013 gün ve 2013/10450 E.-2013/13361 K. sayılı kararı ile;

“... Davacı vekili; çiftçi olan müvekkilinin elde ettiği ürünü un fabrikası sahibi olan davalıya satmakta olduğunu, müvekkilinin sattığı ürün karşılığında davalıdan bir senet aldığını, davalının bedelini ödemeyerek müvekkilini oyalaması nedeniyle zamanaşımına uğrayan senede dayalı olarak icra takibi başlatıldığını, ancak takibin davalının haksız itirazı ile durduğunu belirterek itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; müvekkilinin takibe konu senedi ürün tesliminden önce davacıya verdiğini, ancak ürünün müvekkiline teslim edilmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece toplanan delillere göre; davacının çiftçi olduğu, takibe konu senedin ise zamanaşımına uğramış olduğu, bu durumda davada TTK'da düzenlenen kambiyo hukukuna ilişkin hükümlerin uygulanamayacağı, davanın ticari dava niteliğinde olmadığı, davaya bakma görevinin asliye hukuk mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava zamanaşımına uğramış bonoya dayalı olarak girişilen icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkin olup, zamanaşımına uğramış bono ile ilgili TTK hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerektiğinden ve bunun sonucu olarak dava TTK'nın 4. maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan olduğundan, işin esasına girilerek deliller eksiksiz olarak toplanıp hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçelerle yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir...”

gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

Dava itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu belirtilerek dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyiz itirazı üzerine Özel Dairece yukarıda gösterilen sebeplerle bozulmuştur. 

Yerel mahkemece gerekçesi açıklanarak önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyize getirilmektedir. 

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, satım sözleşmesine ve buna dayalı olarak bir tacir tarafından tacir olmayan kişi lehine düzenlenen ve zamanaşımına uğramış bonoya dayanılarak girişilen takibe vaki itirazın iptali davasının ticari dava niteliğinde olup olmadığı ve burada varılacak sonuca göre davayı görmek görevinin Asliye Hukuk Mahkemesinde mi, yoksa Asliye Ticaret Mahkemesinde mi olduğu noktasında toplanmaktadır. 

Hukuk mahkemelerinin hangileri olduğu ve bunların kuruluşu 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 4 ve 5 inci maddelerinde düzenlenmiştir. 

Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre asliye hukuk mahkemeleri, sulh hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve özel hukuk ilişkilerinden doğan her türlü dava ve işler ile kanunların verdiği diğer dava ve işlere bakar. Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 2 nci maddesiyle de teyit edilmiştir. Anılan maddenin ikinci bendi Hukuk Muhakemeleri Kanununda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğunu vurgulamıştır. 

Asliye Ticaret Mahkemeleri de 5235 sayılı Kanunun üçüncü fıkrasında düzenlenmiştir ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5 inci maddesinin 1 numaralı bendi uyarınca bu mahkemeler, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. 

Bir davanın ticari nitelikte olup olmadığı, bir diğer ifade ile asliye ticaret mahkemesinde görülüp görülmeyeceğinin belirlenmesi işi de Türk Ticaret Kanununun 4 üncü madde-sinde gösterilen ilkelere göre yapılmalıdır. Öğretide de benimsenen görüşe göre ticari davalar mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrılmaktadır. Türk Ticaret Kanununun 4 üncü maddesinin 1 inci bendinin (a) alt bendi uyarınca bu Kanunda düzenlenen hukuk davaları mutlak ticari davalardır. Nispi ticari davalar ise konusu ne olursa olsun, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davalarıdır (TTK.m.4/1). Kanuni düzenleme uyarınca sadece mutlak ya da nispi ticari davalar asliye ticaret mahkemesinde görülürken, bunlar dışında kalan davalar (istisnalar saklı kalmak kaydıyla) asliye hukuk mahkemelerinde görülmelidir.

Hemen belirtmek gerekir ki itirazın iptali davaları takip hukuku kaynaklı, icra takibine sıkı sıkıya bağlı ve alacağın varlığını maddi hukuk kuralları çerçevesinde belirlemeye yarayan kendine özgü davalardır. Dava ile takip arasındaki bu sıkı ilişki nedeniyle dava konusu, ancak takip talepnamesinde yazılı alacak dayanağı, tutar ve benzeri talepler olabilir ve kural olarak ispat vasıtaları da bu çerçevede değerlendirilir. 

Somut olaya dönüldüğünde davacı yanca davalı aleyhine Antalya 5. İcra Dairesinin 2012/5..1 sayılı takip dosyası üzerinden 02.08.2012 günü girişilen (örnek 7) genel haciz yolu ile icra takibinde alacağın kaynağı olarak “10.08.2007 tarihli 30.000,00 TL’lik alacak” gösterilmiş ve takip talepnamesi ekine keşidecisinin davalı Kadir G., lehtarının davacı Muammer G. olduğu, 10.07.2007 günü Döşemealtı ilçesinde düzenlenmiş, 10.08.2007 vadeli ve bedel hanesi boş 30.000,TL’lik bono eklenmiştir. 

Ödeme emrinin tebliği üzerine davalı borçlu vekili tarafından icra dosyasına sunulan dilekçe ile özetle müvekkilinin borcu olmadığı, alacaklının müvekkiline 84 ton arpa satmayı teklif ettiği ve bu vaad üzerine kendisine takip talepnamesi ekindeki bononun verildiği, ancak alacaklının teslimatı gerçekleştirmediği ve bu nedenle de bonoda yazılı borcun doğmadığı ileri sürülerek borca itiraz edilmiştir. 

Takibe yönelik bu itiraz üzerine açılan eldeki davada davacı vekili müvekkilinin davalıya arpa sattığını ve karşılığında takip konusu bonoyu aldığını, davalının oyalaması nedeniyle zamanaşımı süresinin geçtiğini ve giriştikleri takipte gönderilen ödeme emrine ticari ilişki de kabul edilmek suretiyle itiraz edildiğini, zamanaşımına uğramış bononun alt ilişki bakımından yazılı delil başlangıcı sayılacağını ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini istemiştir. 

Davalı vekili cevabında itiraz dilekçesine paralel olarak, davacının arpayı teslim etmeyi vaad etmesi üzerine bononun kendisine verildiğini ancak arpayı teslim etmediğini ve bonoyu da kaybettiği bahanesiyle iadeden kaçındığını, satım sözleşmesi gereği edimini ifa etmediğini bildirerek davanın reddini savunmuştur. 

Takip talepnamesinde gösterilen borç kaynağına, iddia ve savunma içerikleri ile özellikle bononun zamanaşımına uğradığının sabit olmasına ve tarafların benimsemesine göre takip konusu alacağın bonoya dayanmayıp, satım sözleşmesine dayandığı tartışmasızdır.

Zamanaşımına uğramış bononun medeni usul hukuku anlamında yazılı delil başlangıcı olduğunda tartışma bulunmamaktadır.  

Dosya kapsamına göre davacı bonoya bir kambiyo senedi olarak değil bir ispat vasıtası olarak dayanmakta, davalı da bu çerçevede malın teslim edilmediği savunmasında bulunmaktadır. Bu durumda Özel Daire belirlemesinin aksine somut olay bakımından zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmemektedir. Kaldı ki dava, Türk Ticaret Kanununun 778 inci maddesi atfıyla bonolar için de uygulanan ve poliçelerde sebepsiz zenginleşmeyi düzenleyen 732 nci maddesine dayalı bir istemi de içermemektedir. 

Bu haliyle somut uyuşmazlık satım sözleşmesinde karşılıklı edimlerin ifa edilip edilmemesi noktasında toplandığından, uyuşmazlığın çözümünde hakim kambiyo senetlerine ilişkin kuralları tartışmayacak, zamanaşımına uğradığı için bono vasfını kaybetmiş belgeyi taraflar arasındaki satım sözleşmesinin delili olarak değerlendirerek bir sonuca varacaktır. 

Bu belirlemeye göre uyuşmazlığın münhasıran bonoya dayanmadığı ve davanın da mutlak ticari dava sayılamayacağı sonucuna varılmaktadır. 

Davalının tacir olduğu sabit ise de dosyaya yansıyan bilgiler ve özellikle tarafların açıklamaları kapsamında davacının çiftçi olduğu ve Türk Ticaret Kanununun 12 nci maddesinde ifadesini bulan tanıma göre bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işletmediği anlaşıldığından, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olmadığı, bu haliyle davanın nispi ticari dava olarak da kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır. 

Varılan sonuçlar bir arada değerlendirildiğinde işin ticari nitelikte olmadığı, davanın da mutlak ya da nispi ticari dava sayılamayacağı anlaşıldığından davanın asliye ticaret mahkemesinde değil asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekmektedir. 

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında uyuşmazlığın çözümünde zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin değerlendirilmesinin gerektiği, bu nedenle eldeki davanın mutlak ticari dava olduğu ve asliye ticaret mahkemesinin görevsizlik kararı vermesinin hatalı olduğu görüşü dile getirilmiş ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir. 

Yukarıda açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.11.2016 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 27 üyenin 18'i ONAMA, 9'u ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.