ZARARIN KAPSAMININ VE TUTARININ BELLİ OLMAMASI ZAMANAŞIMININ BAŞLAMASINA ENGEL OLUŞTURMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


06 Nis
2017

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO       : 2014/21-2372
KARAR NO    : 2017/379   

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ          :
Tavşanlı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                    : 17/04/2014
NUMARASI             : 2014/67 - 2014/166
DAVACI                  : İ.T. vekili Av. M.K.
DAVALILAR            : 1- Ö.....n İ. Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi,
                                2- T....n M. A.Ş. vekilleri Av. E.H.S.

Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Tavşanlı 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince kısmen kabulüne dair verilen 18.02.2013 gün ve 2009/269 E. - 2013/358 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 22.10.2013 gün ve 2013/14713 E., 2013/18951 K. sayılı kararı ile;

"... 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici nedenlere göre, davacının ve davalı Ö.....n İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti.nin tüm, davalı T....n M. A.Ş.nin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,

2- Dava 20.10.2001 tarihinde meydana gelen iş kazasında % 51 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece 19.497,75 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 20.10.2001 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan T....n şirketinden alınarak davacıya verilmesine, 14.500,00  TL manevi tazminatın kaza tarihi olan  20.10.2001 tarihinden itibaren işleyecek  yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,  fazlaya dair istemin reddine, Ö.....n şirketi yönünden maddi tazminat talebinin atiye terki nedeniyle esas hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.

Davacı vekilinin 07.02.2013 tarihinde davasını kısmen ıslah ettiği, ıslahen artırılan miktarla ilgili olarak davalı tarafça süresinde zaman aşımı def’i inde bulunulduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık bu tür davalarda T.B.K' nın 146.maddesi (B.K.’nun 125.md) gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zaman aşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim, gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Somut olayda değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı ortadadır.

Hal böyle olunca, davacı tarafından 07.02.2013 tarihinde maddi tazminatın ıslahen artırılması üzerine, süresi içerisinde davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı definin kabul edilerek ıslahen istenilen miktarlara ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, ıslahen istenilen miktarı da kapsar biçimde tazminat talebinin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalı T....n M. A.Ş.nin  bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve  hüküm bozulmalıdır…"

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı T....n M. A.Ş. vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin davalı şirketin Soma ilçesi Deniş bölümünde bulunan maden ocağında hafriyat şoförü olarak çalışmakta iken hafriyat dönüş yolunda 20.10.2001 tarihinde zeminin ıslak ve çamurlu olması sebebiyle kaza yaptığını iddia ederek, fazlaya dair her türlü hakkı saklı kalmak kaydıyla 40.000,00 TL manevi tazminatın ve 1.000,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan müştereken ve müteselsilsen tahsilini talep etmiştir.

Davacı vekili 07.02.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat miktarını bilirkişi raporu doğrultusunda 19.497.75 TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı T....n M. San. Tic. A.Ş. vekili kazanın meydana gelmesinde bütün kusurun davacıda bulunduğunu, emniyette verdiği ifade de tüm kusurun kendisinde olduğunu beyan ettiği, davacının talep ettiği alacakların zamanaşımına uğradığını iddia ederek davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, işin esasına girilecekse talep edilen tazminatların çok fazla olduğunu ayrıca 07.02.2013 tarihli celsede davacı vekilinin ıslah talebini kabul etmediklerini, ıslahla talep edilen miktarın zamanaşımına uğradığını belirerek davanın reddine karar verilmesinin gerektiğini savunmuştur.

Davalı Ö.....n İnş. San. Tic. Ltd. Şti. vekili davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece davacının %51 oranında malul kaldığı, kazanın meydana gelmesinde davalı işverenlerin %40 (T....n-%25, Ö.....n-%15), davacının ise % 60 kusurunun bulunduğu, hesap bilirkişi raporunda davacının maddi zararının 32.504,26 TL olarak hesaplandığı, ancak davacının sadece T....n S.T. A.Ş. yönünden maddi tazminat talebini ıslah ettiği, davalı tarafın ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı itirazı bulunduğu ancak, ıslahla artırılan kısma ilişkin zamanaşımının kazalı işçinin çalışabileceğine dair raporun verildiği tarih olan 01.06.2009 tarihli rapora göre hesaplanması gerektiği, bu durumda ıslahla artırılan maddi tazminata dair zamanaşımının 01.06.2019 yılında dolduğunu, T....n M. S.T. A.Ş.’nin kusur oranın %25 olması sebebiyle bu oranda hesaplama yapılarak davacının  maddi ve manevi zarardan kısmen de olsa telafisi amacına yönelik olarak 19.497,75 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle davalı T....n M. A.Ş.den tahsiline ve manevi tazminata ilişkin talebinin ise kısmen kabulü ile 14.500,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilin alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair istemin ise reddine karar verilmiştir.

Mahkemece verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davalı T....n M. A.Ş. vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bedensel zararın değişim ve gelişim gösterip göstermediği, başka bir anlatımla, maluliyetin kesinleşip kesinleşmediği ve buna bağlı olarak da iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunan davacının 07.02.2013 tarihli ıslah dilekçesiyle talep ettiği maddi tazminat yönünden zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.           

Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır.

Bilindiği üzere, bazı hallerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğu ve kim tarafından gerçekleştirildiği ve gerekse zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle durumlarda, zarar görenin, uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim olduğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır. Bu bağlamda herhangi bir eylemden doğan zararın tümü bir birlik teşkil eder, birbiriyle ilgisi olmayan bağımsız zararların bir toplamı olarak görünmez dolayısıyla, zararın kapsamı ve tutarının belli olmaması zamanaşımının başlamasına engel oluşturmaz. Başka bir ifadeyle, zararın öğrenilmesi onun kapsamının değil, varlığının öğrenilmesi anlamındadır, zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, o davayı ciddi ve objektif bir şekilde desteklemeye, gerekçelerini göstermeye elverişli yeterli hal ve şartların öğrenilmesi, zararın öğrenilmiş sayılması için yeterlidir.

Buna karşılık, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme eğilimi gösteriyor, kısaca zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, artık, “gelişen durum” ve dolayısıyla, gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır. Böyle hallerde, zararın kapsamını belirleyecek husus gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır.

Önemle belirtilmelidir ki, burada sözü edilen “gelişen durum” kavramı uygulamada çoğu kez yanlış anlaşıldığı şekilde, doğan zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin herhangi bir nedenle geciktiği (Örneğin, buna ilişkin bilirkişi raporunun geç alındığı) durumlara ilişkin olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Başka bir anlatımla, gelişen durum kavramı salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder (Hukuk Genel Kurulu'nun 06.11.2002 gün ve 2002/4-882 E., 2002/874 K. sayılı kararı). Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; gelişen bir durumun ya da müstakbel (gerçekleşecek-gelecek) bir zararın söz konusu olmadığı tüm dosya içeriğinden ve özellikle davacının maluliyetine ilişkin rapor ve belgelerden açıkça anlaşılmaktadır. Bu durumda dava konusu iş kazasının gerçekleştiği 20.10.2001 tarihinden itibaren zamanaşımı süresinin hesaplanması gerekmektedir. Buradan varılacak sonuç itibariyle davacı vekilinin 07.02.2013 tarihinde ıslah dilekçesiyle talep etiği tazminat miktarları yönünden zamanaşımı gerçekleştiğinden bu talepleri yönünden reddine karar verilmesi gerekmektedir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeleri sırasında, iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin davada Sosyal Güvenlik Kurumunun 13.11.2009, 16.03.2011 ve 14.03.2012 tarihli raporlarında sigortalının kontrol muayenesinin gerektiğinin belirtildiği, 12.09.2012 tarihli raporda ise sigortalının % 51 malul olduğuna ve kontrol muayenesi gerekmediğine dair ifadesinin yer alması sebebiyle davacının rahatsızlığına dair gelişen bir durumun söz konusu olduğu, 12.09.2012 tarihinde hastalık seyrinin yani gelişiminin tamamlandığı ve bu nedenlerle zamanaşımının iş kazasının yaşandığı tarihten itibaren hesaplanamayacağı ileri sürülerek yerel mahkemenin direnme kararının onanması görüşü ileri sürülmüş ise de yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki görüş aykırılığına neden olan ve direnme kararına konu somut uyuşmazlığın niteliği itibariyle, bu görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Sonuç olarak, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı T....n M. A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 01.03.2017 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava; iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, ıslahla artırılan değer üzerinden maddi tazminatın ve manevi tazminatın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Tarafların temyizi üzerine, Özel Dairece, “davacı vekilinin 07.02.2013 tarihinde maddi tazminat davasını kısmen ıslah ettiği, ıslah ile artırılan miktarla ilgili olarak davalı tarafça süresinde zaman aşımı definde bulunulduğu, bedensel zararın gelişim gösterdiği durumlarda zaman aşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerektiği, somut olayda değişen durum söz konusu olmadığı, davacı tarafın 07.02.2013 tarihinde maddi tazminatın ıslahen artırılması üzerine, süresinde ileri sürülen zaman aşımı definin kabul edilerek ıslah ile istenilen miktara ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

Yerel mahkemenin, aynı gerekçelerle önceki kararda  direnme kararı, davalı T....n M. S.T.A.Ş. tarafından temyiz edilmekle, direnme kararı oy çokluğuyla bozulmuş olup, sayın çoğunluğun bozma kararına aşağıda belirtilen gerekçelerle iştirak edilememiştir.

Davacı, 20.10.2001 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sol bacağındaki yaralanma nedeniyle 5 tanesi ağır olmak üzere 11 kez ameliyat olduğunu, raporlu durumu halen devam ettiğinden sakatlık oranının henüz belli olmadığını, fazla hakları saklı tutularak, 1.000,00 TL maddi tazminat ile 40.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsilini istemiştir.

Davacı 07.02.2013 ıslah dilekçesiyle, 1.000,00 TL maddi tazminat isteğini, 18.497,75 TL artırarak 19.497,75 TL maddi tazminat talep etmiş, davalı ıslahla artırılan maddi tazminata karşı zamanaşımı definde bulunmuştur.

Uyuşmazlık, ıslah ile talep edilen tazminat yönünden zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği ne ilişkindir.

Kısmi davada davacı, saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek dava ile isteyebileceği gibi, aynı davada ıslah dilekçesi verip harçlandırarak da maddi tazminat talebini artırabilir.

Bilindiği üzere, kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu edilen miktarı için kesilir.(HGK 03.07.2002 gün ve 2002/9-564 Esas, K. 564, 09.10.2002 gün ve 2002/9-809 Esas, K.802 K., 06.03.2013 gün ve 2012/4-824 Esas, K.2013/305 sayılı ilamları) Kısmi davada, dava edilmeyen alacak miktarı için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olması ek tazminat yönünden zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir. (Baki Kuru, HMUK, altıncı cilt.II S:1541,  Hakan Pekcanıtez / Oğuz Atalay/ Muhammet Özekes , Medeni usul Hukuku, 12. baskı, s. 321)

Dava konusu zarar, haksız eylem olarak nitelenen iş kazası sonucu doğmuştur,

818 sayılı Borçlar Kanununun m.60 ve ayni yönde düzenleme getiren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 72. maddesinde,  haksız eyleme dayalı tazminat davalarında zaman aşımı süresinin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenme tarihinden başlayacağı hüküm altına alınmıştır.

Bu durumda, zaman aşımı süresinin tespitinde, zarar ve zararın öğrenilme tarihinin önemi açıktır.  Öncelikle bu kavramlar üzerinde durulmalıdır. Zararın öğrenilmesi, zarar verici olayın değil, zararın varlığı, niteliği, unsurları ve kapsamının kesin olarak bilinmesi demektir. Zarar verici eylemin sonuçları ve zarar tam olarak ortaya çıkmadıkça zarar görenin zararı öğrendiğinden söz edilemez.

Haksız eylem sona ermiş ancak henüz zarar tamamlanmamışsa başka bir değişle zararın kapsamı gelişen bir durumdan ileri geliyorsa, zararın kapsamı, dönüşümlü veya dönüşümsüz, düzenli veya düzensiz gelişen bir duruma bağlıysa zamanaşımı gelişmenin bitmesinden önce başlamaz. Zarar görenin, haksız eylemin sonuçlarının akışını ve zararın son durumunu değerlendire bilmesi için belirli bir sürenin geçmesi gerekecektir. Özellikle, tıbbi tedavi ve geçici veya sürekli çalışma gücü kaybında durum böyledir. (İsviçre Fedaral Mahkemesinin 15.11.1963 günlü ve 19.11.1963 günlü kararları.)

Haksız eylem sonucu vücüt bütünlüğünün ihlaline ilşkin zararlarda, zarar gören kişinin kısa sürede dava açabilmesi oldukça güçtür. Zira, haksız eylemin vücutta oluşturduğu tahribat veya sakatlık, belli bir tedaviden sonra hekimin zarar gören hakkında hazırlayacağı raporlar  ile açıklığa kavuşacaktır. O halde böyle bir durumdan dolayı dava açacak olan kişinin “zarar”ı öğrenmesi, zarara (sakatlığa) ilişkin rapor hakkında bilgi sahibi olmasıyla mümkündür. Dolayısıyla zamanaşımı da bu tarihten itibaren başlayacaktır. (Mehmet Akif Tutumlu, Türk Borçlar Hukukunda zamanaşımı ve uygulaması, s. 241)

Vücut bütünlüğünün ihlaline ilişkin zararda zamanaşımı süresiyle ilgili, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 07.02.1989T, E.1989/11103, K.1989/1026 sayılı kararında, “Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucu düzenlenen hekim raporu ile bir açıklığa kavuşur. Zararın mahiyeti ve şümulü aşamasından, mutlaka haksız eylem tarihinden itibaren  bir yıl içinde dava açılması gerektiği yolundaki bir görüş, Borçlar Kanununun 60. maddesinin “ zararı öğrenme” kavramına uygun düşmez. Bu nedenledir ki, İsviçre Federal Mahkemesi gibi, Yargıtay da vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararlarda bir yıllık zamanaşımı süresinin ancak kesin teşhisten, özellikle sürekli sakatlığa ilişkin kesin raporun öğrenilmesinden sonra işlemeye başlayacağını kabul etmektedir.”, görüşünü benimsemiş, aynı yöndeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.02.1990 T, E.1990/654, K.1990/65 sayılı kararında da “Gelişen cismani zararlarda, süre; gelişmenin sona erdiği ve buna ilişkin kesin raporun verildiği tarihten itibaren başlar.” hükmü ile kesin rapordan sonra zamanaşımının başlayacağı kabul edilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.03.2016 T, E.2014/4-896, K.2016/332 sayılı kararında da ” ... BK.nun 60. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi hesaplanırken zararın öğrenildiği tarih olarak Adli Tıp Kurumunun maluliyete ilişkin raporunun davacıya tebliğ tarihi esas alınarak ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığı sonucuna varıldığı görülmektedir. Adli Tıp Kurumunun söz konusu raporunda yaralanma nedeniyle oluşan maluliyet oranı belirlenmiş olup zarar miktarına ilişkin bir tespit içermediğinden zararın öğrenilmesi olgusuna esas alınamaz. Davacının zararı maddi tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin 07.08.2012 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edilmiştir. Söz konusu bilirkişi raporu 13.08.2012 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiğine göre 1 yıllık zamanaşımı süresinin zararın öğrenildiği 13.08.2012 tarihinden itibaren hesaplanması gerekir. Davacı vekili 24.08.2012 tarihinde davayı ıslah ettiğinden ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığı kabul edilemez.  Hal böyle olunca; mahkemece, davacının maddi tazminata yönelik ıslahının süresinde yapılmadığı gerekçesiyle ıslah edilen tazminat miktarı bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır." gerekçesiyle oyçokluğu ile bozulmuştur. 

Yargıtay'ın belirtilen kararlarına göre, soyut öğrenme, kesin bir bilgi edinememe ve zararın unsurlarını (örneğin sakatlık derecesi yada ne gibi beden rahatsızlığı oluştuğu)  bilememe durumunda zarar ve sonuçları öğrenilmiş sayılamaz. Bu gibi durumlarda da,  zamanaşımı kesin öğrenmeden sonra başlamalıdır.  Aksi takdirde gerçek zarar karşılanmamış ve hak kaybına sebebiyet verilmiş olacaktır.

Somut olayda; haksız eylemin 20.10.2001 tarihinde meydana geldiği, maddi ve manevi tazminat davasının 02.01.2009 tarihinde açıldığı, bu tarihe kadar davacının operasyonlar geçirdiği, en son 07.05.2009-08.05.2009 tarihleri arasında hastahanede yatarak tedavi gördüğü, dava tarihinde kesin raporunun verilmediği tespit edilmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanlığı, Maluliyet ve sağlık Kurulunun 16.03.2011 tarih, 2011/1043 sayılı raporunda, “sigortalının 20.10.2001 tarihinde geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle maluliyet oranının % 51 olduğuna, başka birinin sürekli bakımına muhtaç olmadığına ve 01.10. 2011 tarihinde kontrol muayenesi gerektiği” belirtilmiştir.  

Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanlığı, Maluliyet ve sağlık Kurulunun 01.10.2011 günlü davacıyı muayenesi sonucu düzenlediği 03.10.2011 tarihli raporda, “daha önce tespit edilen %51 maluliyet derecesinde bir değişiklik olmadığı, yardıma muhtaç durumda olmadığı, 01.12.2013 tarihinde kontrol muayenesi gerektiği” bildirilmiştir. 

Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanlığı, Maluliyet ve Sağlık Kurulunun, 12.09.2012 tarih, 2011/1043 sayılı son raporunda, “sigortalının 20.10.2001 tarihinde geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle maluliyet oranının %51 olduğuna, başka birinin sürekli bakımına muhtaç olmadığına ve kontrol muayenesi gerekmediğine” karar verildiği tespit edilmiştir.

Kontrol muayeneleri bittikten sonra alınan 18.01.2013 tarihli bilirkişi raporunda,” davacının doğum tarihi, kaza tarihi ve bu tarihteki yaşı ile Yüksek Sağlık Kurulunun 12.09.2012 tarihli kontrol muayenesi gerekmediği ve kesinleşmiş maluliyet oranı %51'e göre, sürekli iş görmezlik tazminatının 32.504,26 TL olduğu” belirtilmiştir. 

Somut olayda; davacının 20.01.2001 tarihinde meydana gelen haksız eylem (iş kazası) nedeniyle davalılar aleyhine 02.01.2009 tarihinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak maddi ve manevi tazminat istemli dava açtığı, 12.09.2012 tarihli, Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanlığı Maluliyet ve Sağlık Kurulu kararıyla, kesin maluliyet oranı tespit edilerek, kontrol muayenesi gerekmediği belirtilip kesin raporun verildiği, 18.01.2013 tarihli hesap bilirkişi raporuyla da davacının gerçek zararını öğrendiği, 07.02. 2013 tarihinde maddi tazminat yönünden davayı kısmen ıslah ettiği, ıslah talebine karşı davalının zamanaşımı def’inde bulunduğu anlaşılmaktadır. 

Belirtilen ilkeler, açıklamalar ve olgular birlikte değerlendirildiğinde; kontrol muayenelerinin 12.09.2012 tarihine kadar devam etmesi gelişen bir durum olup bu tarihte yapılan muayene sonucu, kontrol muayenesi gerekmediği ve kesin maluliyet oranının %51 olduğuna ilişkin son rapor ile gelişen durum sona ermiştir. Gerçek zarar ise 18.01.2013 tarihli hesap bilirkişi  raporu ile öğrenilmiştir,  Bu durumda, Borçlar Kanunu 60 maddesinde düzenlenen bir yıllık zamanaşımı süresinin bu tarihten itibaren hesaplanması gerektiği ve 07.02.2013 tarihinde maddi tazminatın ıslahının zamanaşımı süresi içinde yapıldığının kabulü gerekir..

Hal böyle olunca; mahkemece, davacının maddi tazminata yönelik ıslahının süresinde yapıldığının kabulüyle maddi tazminat talebini ıslah edilen miktar esas alınarak kabulüne karar verilmesinin doğru olduğu ve hükmün onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun çoğunluğun, maddi tazminatın ıslahla artırılan kısmının reddi gerektiği yönündeki bozma kararına katılamıyorum.

Fadime Akbaba
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Üyesi

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 23 üyenin 18'i BOZMA, 5'i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.

İÇTİHAT YORUMU : Konuyla ilgili olarak (soyadı sırasına göre alfabetik olarak sıralama yapılmıştır) literatüre bkz. AKKAYAN YILDIRIM, Ayça, Geç Ortaya Çıkan Bedensel Zararların Tazmini Taleplerinde Uygulanacak Zamanaşımının Yeni Eğilimler Çerçevesinde Değerlendirilmesi, İstanbul ÜHFM, C: C. LXXIV, S: 1, Y: 2016, s. 185-219; BAŞPINAR, Veysel, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Haksız Fiilden Doğan Tazminat Taleplerinde Zamanaşımının Başlaması ve Süresi, Türkiye - İsviçre Karşılaştırmalı Hukuk Sempozyumu - I - Borçlar Hukuku, Ankara, 2015, s. 77-106; BAŞPINAR, Veysel; ALTUNKAYA, Mehmet, Depremden Doğan Zararların Tazmininde Zamanaşımının Başlaması ve Süresi, Ankara ÜHFD, C: 57, S: 1, Y: 2008, s. 95-131; ERDEM, Mehmet, Özel Hukukta Zamanaşımı, İstanbul, 2010, s. 192, 193; GÜNTÜLÜ ALKAN, Ayça, Haksız Fiil Sorumluluğunda Zamanaşımı, Bahçeşehir ÜHFD, C: 11, S: 147-148, Y: 2016, s. 119-140; HAVUTÇU, Ayşe, Haksız Fiil Sorumluluğunda Zamanaşımı Sürelerinin Başlangıcı, Dokuz Eylül ÜHFD, C: 12, Özel Sayı (Prof. Dr. Burhan CEYHAN’a Armağan), Y: 2012, s. 579-605; İNCEOĞLU, M. Murat; BAŞ SÜZEL, Ece; AYTEKİN İNCEOĞLU, Asuman, Haksız Fiil Zamanaşımı ve Suçsuzluk Karinesiyle İlişkisi, Bahçeşehir ÜHFD, C: 11, Özel Sayı (Prof. Dr. Özer SELİÇİ’nin Anısına Armağan), Y: 2016, s. 149-209; KAPANCI, Kadir Berk, Ceza Mahkemesi Kararlarının Hukuk Mahkemesi Kararlarına Etkisi (TBK m. 74), İnönü ÜHFD, C: 7, S: 1, Y: 2016, s. 511-552; NART, Serdar, Haksız Fiillerde Zamanaşımına İlişkin Hükmün Değerlendirilmesi (TBK. md. 72), Marmara ÜHFD - HAD, Özel Hukuk Sempozyumu Özel Sayısı (Prof. Dr. Cevdet YAVUZ’a Armağan), 2. Bası, 2012, s. 223-244; NARTER, Sami, Haksız Fiillerde Zamanaşımı ve Bedensel Zararlarda Zamanaşımının Başlangıcı Sorunu, Terazi Hukuk Dergisi, C: 10, S: 109, Y: 2015, s. 21-35; ORAL, Tuğçe, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ECHR 069 (2014) Sayılı 11.03.2014 Tarihli Kararı (HOWALD MOORE AND OTHERS V. SWITZERLAND), Küresel Bakış Dergisi, S: 16 (Ocak 2015), Y: 5, s. 9-13; SAVAŞ, Fatma Burcu, Haksız Fiil Tazminatının Tabi Olduğu Zamanaşımı Süresinin İşlemeye Başlama Anı, TBB Dergisi, S:74; Y: 2008; s. 121-148; TERCIER, Pierre; PICHONNAZ, Pascal; DEVELİOĞLU, H. Murat, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2016, s. 579; TÜTÜNCÜ, Muharrem, Yeni Türk Borçlar Kanunu’nda Haksız Fiil Zamanaşımı, İstanbul Kültür ÜHFD, C: 11, S: 1, Y: 2012, s. 151-195.

Karardan anlaşılabildiği kadarı ile somut olayda gelişen bir durum olmadığı için Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vermiş olduğu karar doğru gözükmektedir. Karşı oyda ise İsviçre Federal Mahkemesi’nin 1963 tarihli yani 54 yıl önceki uygulamasından bahsedilmesi konunun izahı için önemli olmakla birlikte İsviçre Federal Mahkemesi’nin uygulamasını açıklamakta eksik kalmaktadır. Yukarıda belirtilen literatürdeki yazarların ise 2016 yılının ilk aylarından sonraki yazdığı eser ve çalışmalarda BGE 136 II 187 (29 Ocak 2010 Tarihli) ve BGE 137 III 16 (16 Kasım 2010 Tarihli) İsviçre Federal Mahkemesi Kararları’ndan bahsetmesi de İsviçre Federal Mahkemesi’nin uygulamasını açıklamakta eksik kalmaktadır. İsviçre Federal Mahkemesi’nin 16 Kasım 2010 Tarihli (BGE 137 III 16) Kararını davacılar AİHM’e taşımışlardır. AİHM ise ECHR 069 (2014) Sayılı 11.03.2014 Tarihli Kararı (HOWALD MOORE AND OTHERS V. SWITZERLAND) ile asbest kaynaklı hastalığa yakalanmış kişilerin hastalığı tetikleyici sebeplerin gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkabilen zararları nedeni ile on yıllık zamanaşımı süresinin asbeste maruz kalınan tarihten itibaren bu kişilere sistematik bir şekilde uygulanmasının öne sürülen hakların mahkeme önünde aramalarına engelleyeceğini belirterek başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bunun üzerine İsviçre Federal Mahkemesi 11 Kasım 2015 Tarihli (BGE 142 I 42) Kararı ile AİHM’in 11.03.2014 Tarihli Kararı’na göndermede bulunup 16 Kasım 2010 Tarihli (BGE 137 III 16) Kararını iptal ederek bu konuda bir revizyonun gerektiğini de belirtmiştir.

Son olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen somut olayda karardan anlaşılabildiği kadarı ile gelişen bir durum olmasa da kararda gelişen durumlar ile ilgili olarak “gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır” şeklinde bir ifade kullanıldığından gelişen durumlar için Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun AİHM Kararları doğrultusunda karar vereceği de tespit edilmiştir.