T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/2-2707
KARAR NO   : 2018/1998

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           : 
İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesi
TARİHİ                     : 10/12/2015
NUMARASI              : 2015/744 - 2015/913
DAVACI                    : S.K. vekili Av. A.K.
DAVALI                    : K.K. vekili Av. M.D.

Taraflar arasındaki “boşanma ve ziynet alacağı” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesince boşanma davasının kabulüne, ziynet alacağı davasının kısmen kabulüne dair verilen 06.02.2014 tarihli ve 2012/875 E., 2014/63 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 08.07.2015 tarihli ve 2014/26696 E., 2015/14733 K. sayılı kararı ile:

"... Davalı taraf 31.1.2013 havale tarihli dilekçe ile beş kişiden oluşan tanık listesi vermiş, gider avansını yatırmıştır. 20.6.2013 tarihli celsede mahkemece sorulması üzerine öncelikle tanıklarından Saniye Ö. ve Ayten E.'nun dinlenmesini talep etmiştir. Mahkemece sadece davalının öncelikle dinlenmesini isteği tanıklara tebligat yapılmış ve onlar dinlenmiştir. Davalı taraf, duruşmalara gelip davayı takip ettiğine ve gösterdikleri tanıkların dinlenmesinden açıkça feragat etmediğine göre davalının diğer tanıkları dinlenmeden eksik tahkikat ve inceleme sonucunda hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir..."

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili 

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma ve ziynet alacağı istemine ilişkindir. 

Davacı vekili, müvekkilinin defalarca hakarete, tehdide ve fiziksel şiddete maruz kaldığını, davalının annesinin evliliğe sürekli müdahale ettiğini, son olarak evden kovulduğunu, düğünde takılan altınların da davalının ailesi tarafından alınıp geri verilmediğini belirterek boşanma kararı ile birlikte müşterek çocuğun velayetinin müvekkiline verilmesini, müvekkili yararına nafaka, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini, ayrıca ziynet eşyalarının aynen iadesine, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, daha önce açılan boşanma davasında tarafların barışarak yeniden biraraya geldiğini, bu davadan önceki olayların affedildiğini, 17.11.2012 tarihinde davacı ve abilerinin müvekkilini darp ettiğini, davacının internet müptelası olduğunu, başka erkeklerle görüldüğünü, evi terk ettiğini, terk ihtarına rağmen dönmediğini, davacının kendisine takılan altınları aldığını, geri kalan altınların ise düğün borçları ile evin zaruri ihtiyaçlarına karşılandığını belirterek boşanma kararı verilmesini, velayetin müvekkiline tevdiini, müvekkili yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.

Mahkemece, olayların akışı karşısında, boşanmaya neden olan olaylarda davalının ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların TMK'nın 166/1. maddesi uyarınca boşanmalarına, küçüğün velayet hakkının anneye verilmesine, davacının yoksulluk nafakası talebinin reddine, müşterek çocuk için tedbir ve iştirak nafakasına, davacı yararına 10.000,00TL maddi, 10.000,00TL manevi tazminata, ziynetlere ilişkin talebin de kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin boşanma ve ziynet davası yönünden temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçe ile bozulmuştur.

Yerel mahkemece, HMK 241. maddesi içeriğinde tarafların tüm tanıklarının dinlenilmesi gerektiği ya da taraflarca tanıkların dinlenmesinden vazgeçilmedikçe dinlenmelerinin mutlak zorunluluk olduğunun vurgulanmadığı, mahkemece diğer davalı tanıklarının dinlenmesinden ara karar ile vazgeçilmemiş ise de, nihai karar oluşturulmakla dosya kapsamı itibariyle dinlenen taraf tanıklarının anlatımlarının yeterli görüldüğünün ve diğer tanıkların dinlenmesinde yarar görülmediğinin kabul edilmesi gerektiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, mahkemece dinlenilen davalı tanıkları Saniye Ö. ve Mehmet A. dışında davalının delil listesinde bildirdiği diğer üç tanığının HMK'nın 241. maddesi gerekçe gösterilerek dinlenmeden hüküm tesisinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesi hükmüne göre: 

"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.

(2) Bu hak;

a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,

b) Açıklama ve ispat hakkını,

c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir".

Hukuki dinlenilme hakkı olarak maddede ifade edilen ve uluslararası metinlerde de yer bulan bu hak, çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.

Bu hak, yargılamanın tarafları dışında, müdahiller ve yargılama konusu ile ilgili olanları da kapsamına almaktadır. 

Vurgulanmalıdır ki, hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının bir gereğidir.

Bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümü bakımından HMK ile getirilen yeni düzenlemelerin incelenmesinde yarar görülmektedir.

Bilindiği üzere, dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m. 187/1).

Vakıa ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır (03.03.2017 tarih ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK). 

Sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. Taraflarca getirilen vakıaların hukuki nitelendirmesini yapmak hâkime ait ise de kural olarak taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları hâkim araştıramaz ve bunların ispatını da isteyemez. Usul hukukumuza hakim olan ve HMK'nın 25. maddesinde düzenlenen "taraflarca getirilme ilkesi" uyarınca, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. 

Nitekim bu ilkeye uygun olarak 6100 sayılı HMK'nın "dava dilekçesinin içeriği" başlıklı 119. maddesinin 1/e bendinde "Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri" nin gösterilmesi gerektiği düzenlendiği gibi "cevap dilekçesinin içeriği" başlıklı 129. maddisinin 1/d bendinde de "davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin bulunması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Görüleceği üzere, davacı dava dilekçesinde talep sonucunu haklı göstermeye yarayan yani davanın temelini oluşturan maddi vakıaları yazmak zorundadır. Aynı ilke uyarınca davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağını oluşturan vakıaları bizzat sunmak zorundadır. Böylece davacı iddiasını, davalı da savunmasını somutlaştırmış olacaktır. 

Uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek amacıyla HMK'da yeni bir düzenleme yapılmış ve 194. maddenin 1. fıkrasında "Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar." hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuş ve tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmek zorunda oldukları düzenlenmiştir (HMK m. 119/2).

Bu aşamada, boşanma davalarında ispat açısından yoğun olarak başvurulan bir delil olan tanık delili üzerinde de durmak gerekmektedir.

Tanık, kavram olarak uyuşmazlık hakkında bilgi ve görgüsü bulunan üçüncü kişidir. Kural olarak, üçüncü kişi olması şartıyla, yaşına, hukukî durumuna, taraflarla akrabalık derecesine bakılmaksızın, davada herkes tanık olarak dinlenebilir. Dolayısıyla davanın tarafları tanık olarak dinlenemez.

Tanık gösteren taraf, dinleteceği tanıkların ad soyadı ile (tebligat) adreslerini içeren listeyi (bu listeyi içeren dilekçesini) mahkemeye verir ve her bir tanığın hangi vakıa hakkında dinleneceğini de dilekçesinde bildirir (HMK m. 240/2). Bu hüküm yukarıda belirtilen ve HMK'nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükümlülüğünün de bir gereğidir. Ayrıca madde de belirtildiği üzere ikinci bir tanık listesi verilmesi de mümkün değildir.

Tanık listesinde gösterilecek olan tanık sayısı hakkında herhangi bir sınırlama yoktur. İsteyen taraf, istediği sayıda tanığın dinlenmesini isteyebilir. Kural bu olmakla birlikte hâkim gösterilen çok sayıda tanığın dinlenmesinin gereksiz olduğu veya davayı uzatma amacıyla yapıldığı sonucuna varırsa, gerekçeli kararında belirtmek şartıyla bütün tanıkları dinlemeyebilir. Bu hususa işaret eden ve yine 6100 sayılı HMK'nın getirdiği bir yenilik olarak karşımıza çıkan 241. madde “(1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir” düzenlemesini içermektedir.

Anılan maddenin gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir: "Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi" başlığını taşıyan bu madde, davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme yolunda, mahkemeye tanınmış bir imkânı ifade etmektedir. Bir önceki maddenin ikinci fıkrasıyla tanıkların hangi vakıa hakkında dinleneceklerini açıklama görevinin tanığı gösteren tarafa yüklenmiş olduğu da dikkate alınarak, bu bağlamda, taraflarca tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğerlerinin dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir".

Bu ilkeler ışığında; bir davada tanıklar HMK’nın 241. maddesinde belirtilen durum ayrık olmak üzere açıkça vazgeçme olmadıkça dinlenmek zorundadır. 

Somut olayda; davalı erkek vekili süresi içinde cevap dilekçesi ibraz etmiş ve gösterdiği deliller arasında beş tane tanık ismi (Saniye Ö., Mehmet A., Osman M., Mehmet Ö., Ayten E.) bildirmiştir. Davalı tarafından adı geçen tanıkların dinlenecekleri vakıa hakkında bir sınırlama yapılmamıştır. Mahkemece 20.06.2013 tarihli duruşmada davacının iki tanığı dinlendikten sonra davalının "öncelikle dinlenmesini istediğimiz tanıklarımız Saniye Ö. ve Ayten E.'dur" beyanı üzerine bu kişilere tebligat yapılması yönünde ara karar oluşturulduğu, davalının gerekli masrafları yatırdığı ve belirtilen tanıklara tebligat yapıldığı, 05.11.2013 tarihli duruşmada ise davalı tanığı Saniye Ö.'ün ve kendisine tebligat yapılmayan ancak tanık listesinde yer alan Mehmet A.'ın dinlendiği ve bu tanık beyanları doğrultusunda nihai kararın verildiği anlaşılmıştır.

Yukarıda da belirtildiği üzere gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenilen husus hakkında yeter derecede bilgi edinildiği takdirde, geri kalanların dinlenmemesine karar verilebilir. Oysa davalının dinlenmeyen tanıklarının tanıklık yapacakları vakıaların sınırlandırılmadığı göz önüne alındığında ispat edilmek istenen hususların dinlenen diğer tanıklar ile yeter derecede aydınlanmış olduğundan bahsedilemez. 26.06.2013 tarihli duruşmada davacının iki tanığı dinlendikten sonra davalının öncelikle dinlenmesini istediği tanıklardan Ayten E.'na davetiye çıkarılmasına rağmen dinlenmediği gibi beyanının alınmasından vazgeçildiği de belirtilmemiş, dinlenen tanıkların beyanları doğrultusunda karar verilmemiştir.

O hâlde; HMK’da düzenlenen usul kuralları gözetilerek ve hukuki dinlenilme hakkının (HMK m. 27) bir gereği olarak davalının dinlenmesinden açıkça vazgeçmediği tanıklarının dinlenilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının davalıya geri verilmesine, aynı Kanun'nun 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 20.12.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

BİLGİ : Aynı yöndeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04 Nisan 2018 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/dinlenmeyen-taniklarin-taniklik-yapacagi-vakialar-aydinlanmadigindan-hmk-241-hukmu-uygulanamaz

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/2-1902
KARAR NO   : 2018/1348

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           : 
Malatya 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ                     : 09/04/2015
NUMARASI              : 2015/89 - 2015/311
DAVACI                    : C.K. vekili Av. H.A.S.
DAVALI                    : H.A. vekili Av. E.K.

Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Malatya 2. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.04.2014 tarihli ve 2012/788 E., 2014/342 K. sayılı kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 17.12.2014 tarihli ve 2014/15165 E., 2014/25906 K. sayılı kararı ile; 

"… 6100 sayılı HMK’nin 241. maddesinde; " Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir" hükmü bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde de "....davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme yolunda, mahkemeye tanınmış bir imkân... taraflarca tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğerlerinin dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir." denilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 241. maddesinin amacı, gerekçesinde de belirtildiği üzere kanıtlanan hususlar ile ilgili davanın gereksiz uzamasının önlenmesidir. Dosya kapsamından Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 241. maddesi koşullarının gerçekleşmediği dikkate alınarak davacı kocanın dinlenmeyen diğer iki tanığının beyanı tespit edilip, tüm deliller birlikte değerlendirilip tarafların kusur durumlarının ve boşanmanın ferileri ile velayetin buna göre sonuca bağlanması gerekirken, eksik incelemeyle karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…’’

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma istemine ilişkindir.

Davacı erkek vekili; evlendikleri tarihten itibaren sık sık kavga ettiklerini, davalı kadının her kavga sonrası ortak ikameti terk ettiğini, annesinin evliliğe müdahil olduğunu, taraflar arasında 31.07.2011 tarihinde yaşanan tartışma sonrası müvekkilinin ortak ikamete geri döndüğünde davalı kadın ve annesinin müvekkiline kapıyı açmadıklarını, o tarihten beri ayrı yaşadıklarını, sonrasında davalı kadının ortak çocukla evden ayrıldığını, müvekkili ve ailesine sürekli hakaret ettiğini, müvekkilinin yüzü yanık olduğu için evlendiğine pişman olduğunu beyan ettiğini, müvekkilinin ekonomik gücünün üzerinde yaşam sürmek istediğini ve bu sebeple davacı erkeğin borçlanmasına sebep olduğunu, birlik görevlerini yerine getirmediğini, davacıyı asılsız iddialarla şikâyet ettiğini, davacı erkeğin patronlarını da tehdit ettiğini, yine patronlarına hakaret edip erkeğin iş yerindeki eşyalara zarar verdiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin müvekkiline verilmesini, ortak çocuk lehine 250,00 TL tedbir-iştirak nafakası ile maddi ve manevi tazminat hakkının saklı tutulmasına hükmedilmesini dava ve talep etmiştir.

Davalı kadın vekili; davacı erkeğin müvekkilini kovması ve fiziksel şiddet uygulaması sebepleriyle müvekkilinin evi terk etmek zorunda kaldığını, iddiaların gerçek dışı olduğunu, müvekkiline sürekli fiziksel şiddet uyguladığını, davacı erkeğin borçları sebebiyle ortak ikamete haciz işlemleri için gelindiğini, kıskanç olduğunu, hakaret edip aşağıladığını, gelirini kumar ve alkol için harcadığını, müvekkilinin ortak çocuğu düşünerek şikâyetlerinden vazgeçtiğini, ancak davacı erkeğin üzerine atılı suçlardan mahkum olduğunu, müvekkilinin açmış olduğu bağımsız tedbir nafakası davasında hükmedilen nafakaları da ödemediğini, açıklanan sebeplerle davanın reddine, aksi hâlde ortak çocuğun velayetinin tarafına verilmesini, 250,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası, 250,00 TL tedbir-iştirak nafakası ile 40.000,00 TL maddi ve 60.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece; tarafların birbirlerine bağırdıkları, sürekli kavga ettikleri, karşılıklı darp ve hakaret eyleminde bulundukları, davacının çok sık alkol alıp, kumar oynadığı, evin geçimi ile ilgilenmediği, bu sebeplerle davacının kusurunun davalıya göre daha ağır olduğu, evlilik birliğinin devamında davalı ve ortak çocuk için korunmaya değer bir yarar kalmadığı gerekçesiyle tarafların Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesi gereğince boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin davalı anneye bırakılmasına, ortak çocuk ile baba arasında kişisel ilişki tesisine, ortak çocuk lehine 250,00 TL tedbir-iştirak nafakasına, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan ve mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen davalı kadın lehine tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiillerin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak 8.000,00 TL manevi tazminat ile 8.000,00TL maddi tazminata ve davalı kadın lehine 250,00 TL tedbir-yoksulluk nafakasına karar verilmiştir. 

Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.

Mahkemece; davacının iddialarını ve vakıalarını dava dilekçesinde açıkladığı, daha sonra tanık listesini verdiği, tanık listesi verilirken HMK’nın 240 ve 241. maddeleri ve gerekçelerinde belirtilmesine rağmen hangi tanığın hangi vakıa için dinletileceğinin belirtilmediği, bu sebeple tanıkların tüm vakıalar için gösterildiğinin kabul edildiği, duruşmalarda tüm vakıaların tanıklardan sorulduğu ve de HMK’nın 241. maddesi gereğince gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edinildiğinden geri kalan tanıkların dinlenilmemesine karar verildiği, davacının da duruşmada dava dilekçesinde bahsedilen bir kısım vakıalar ve iddialar hakkında tanıklarının dinlenilmediği itirazında bulunmadığı, diğer tanıklarının da kusur durumuna ilişkin olarak dinlenilmelerini talep ettiği ve HMK’nın 241. maddesinde yer alan şartların gerçekleştiği kanaatine varıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. 

Direnme kararı, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Direnme ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacı erkeğin dayandığı vakıalara yönelik göstermiş olduğu tanıklarına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 241. maddesi koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. 

Bilindiği üzere, dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m. 187/1).

İspat yükü, objektif ispat yükü ve sübjektif ispat yükü olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Objektif ispat yükü ile dayanılan vakıanın ispatlanamamasının kimin aleyhine sonuç doğuracağı belirlenirken, sübjektif ispat yükünde vakıanın ispatı için kimin delil göstereceği söz konusu olmaktadır (Yardımcı, Dr. T. E., Hukuk Yargılamasında Somutlaştırma Yükü, İstanbul 2017, 1. Baskı, s. 35).

Vakıa ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır (03.03.2017 tarih ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK). Sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. Taraflarca dayanılan vakıaların hukuki nitelendirmesini yapmak hâkime ait ise de kural olarak taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları hâkim araştıramaz ve bunların ispatını da isteyemez. Usul hukukumuza hakim olan ve HMK'nın 25. maddesinde düzenlenen "taraflarca getirilme ilkesi" uyarınca, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. 

Nitekim bu ilkeye uygun olarak 6100 sayılı HMK'nın "dava dilekçesinin içeriği" başlıklı 119. maddesinin 1/e bendinde "Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri" nin gösterilmesi gerektiği düzenlendiği gibi "cevap dilekçesinin içeriği" başlıklı 129. maddesinin 1/d bendinde de "davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin bulunması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Görüleceği üzere, davacı dava dilekçesinde talep sonucunu haklı göstermeye yarayan yani davanın temelini oluşturan maddi vakıaları yazmak zorundadır. Aynı ilke uyarınca davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağını oluşturan vakıaları bizzat sunmak zorundadır. Böylece davacı iddiasını, davalı da savunmasını somutlaştırmış olacaktır. Yine davacının cevaba cevap, davalının da ikinci cevap dilekçesi hakkında, dava ve cevap dilekçelerine ilişkin hükümler, niteliğine aykırı düşmediği sürece kanunun açık hükmü (HMK m.136/2) gereği kıyasen uygulanacağı için taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçelerinde de vakıalarını belirtebileceklerdir. 

Mahkemece yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi ve makul bir sürede karar verilebilmesi için vakıaların açık özetleri ile gösterilmesi yeterli olmayacaktır. Uyuşmazlığın doğru tespit edilebilmesi ve vakıaların değerlendirilebilmesi için ayrıca dava dilekçesinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği de (HMK m.119/1-f) gösterilmelidir. Bu yükümlülük davalı için de geçerlidir. Davalı da cevap dilekçesinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini (HMK m.129/1-e) belirtmelidir. Ayrıca HMK’nın 136/2. maddesi gereğince davacı cevaba cevap, davalı da ikinci cevap dilekçesinde delillerini belirtebileceklerdir. 

Uygulamada genel geçer ifadelerle, somut vakıalara dayanmadan dava açmanın önüne geçmek amacıyla HMK'da yeni bir düzenleme yapılmış ve 194. maddenin 1. fıkrasında "Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar." hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuş ve tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmek zorunda oldukları düzenlenmiştir (HMK m. 194/2). Somutlaştırma yükümlülüğü gösterilen veya sunulan delilin hangi konunun ispatı için belirtildiğinin bildirilmesidir. İspat konusu olmayan bir delilin sunulması ya da gösterilmesinin hiçbir önemi bulunmamaktadır. 

Bu aşamada, uyuşmazlık konusuyla bağlantılı olan tanık delili üzerinde de durmak gerekmektedir.

Tanık, kavram olarak çekişmeli olan konu hakkında bilgi ve görgüsü bulunan üçüncü kişidir. Dolayısıyla davanın tarafları tanık olarak dinlenilemez.

Tanık gösteren taraf, dinleteceği tanıkların adı ve soyadı ile tebligata elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar ve her bir tanığın hangi vakıa hakkında dinleneceğini de dilekçesinde bildirir (HMK m. 240/2). Bu hüküm, yukarıda belirtilen ve HMK'nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükümlülüğünün de bir gereğidir. Ayrıca bu listede gösterilmemiş olan kişiler tanık olarak dinlenemeyeceği gibi ikinci bir tanık listesi de verilemez. 

Tanık listesinde gösterilecek olan tanık sayısı hakkında herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır. Taraf, istediği sayıda tanığın dinlenilmesini talep edebilir. Kural bu olmakla birlikte hâkim gösterilen tanıkların tamamının dinlenilmesine gerek olmadığı veya bu hususun davayı uzatma amacıyla yapıldığı sonucuna varırsa, gerekçeli kararında belirtmek şartıyla bütün tanıkları dinlemeyebilir. Bu konuya işaret eden ve yine 6100 sayılı HMK'nın getirdiği bir yenilik olarak karşımıza çıkan 241. madde “Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir” düzenlemesini içermektedir.

Anılan maddenin gerekçesinde; davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme yolunda, mahkemeye tanınmış bir imkânı ifade etmektedir. HMK’nın 240/2. maddesiyle tanıkların hangi vakıa hakkında dinleneceklerini açıklama görevinin tanığı gösteren tarafa ait olduğu da dikkate alınarak, bu bağlamda, tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle ispat edilmek istenen husus hakkında yeterli derecede sonuç alınmış ise diğer tanıkların dinlenilmemesine karar verilebilecektir.

Bu ilkeler ışığında; HMK’nın 241. maddesinde belirtilen durum ayrık olmak üzere, taraflar usulüne uygun şekilde göstermiş oldukları tanıklarının dinlenilmesinden açıkça vazgeçmedikçe gösterilen bütün tanıklar dinlenmek zorundadır. 

Somut olayda; davacı erkek vekili dayandığı vakıaları dava ve cevaba cevap dilekçesinde belirtmiş ve tanık listesini sunmuştur. Davacı erkek vekili tarafından sunulan tanık listesinde yer alan tanıkların dinlenecekleri vakıalar hakkında bir sınırlama yapılmamıştır. Mahkemece gösterilen tanıklardan ikisi dinlenilmiş, 03.12.2013 tarihli duruşmada ise davacı vekili dinlenilmeyen diğer tanıklarının da dinlenilmesini talep etmesine rağmen davacı tarafça ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede kanaat edinildiği gerekçesiyle HMK’nın 241. maddesi gereğince diğer iki tanığının dinlenilmesinden vazgeçilmesine karar verilmiştir. 

Belirtildiği üzere; gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenilen husus hakkında yeter derecede bilgi edinildiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verilebilir. Ancak davacı tanıklarının tanıklık yapacakları vakıaların sınırlandırılmadığı göz önüne alındığında ispat edilmek istenen hususların dinlenilen tanıklar ile yeter derecede aydınlanmış olduğundan bahsedilemez. Yasal düzenlemeler gözetilerek ve hukuki dinlenilme hakkının (HMK m. 27) da bir gereği olarak davacı erkek vekilinin dinlenilmesinden açıkça vazgeçmediği tanıklarının dinlenilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

Diğer yandan; davalı kadın vekili tarafından ilk kararın hükmedilen yargılama giderlerine yönelik olarak da temyiz edildiği, Özel Dairece bozma kararında bozma sebebine göre tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmediğinin belirtildiği, mahkemece ise direnmeye konu gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 11. bendinde ‘’ Yargılama gideri ve harç konusunda daha önceden karar verildiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına‘’ karar verilmişse de ilk kararda yargılama giderleri ve harç konusunda verilen hüküm kesinleşmediğinden bozma sebebine göre yargılama giderleri ve harç konusunda mahkemece yeniden hüküm kurulmalıdır.

O hâlde, direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilâve gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Davacı erkek vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 12.12.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.