DAVA DEĞERİ KALEM KALEM AÇIKLATTIRILMALI VE SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜMLÜĞÜNÜN İFASI İÇİN YAPTIRIM USULÜNE UYGUN İHTAR EDİLMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


16 Eki
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(17)4-1313
KARAR NO   : 2021/706

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 28/11/2013
NUMARASI                  : 2013/162 - 2013/327
DAVACILAR                : 1- A.K. 2- C.K. vekilleri Av. M.E.K.
DAVALILAR                 1- S.Ö. vekili Av. Ahmet H.Y.
                                        2- R. Sigorta A.Ş. vekili Av. S.A.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı Sedat Ö. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı Sedat Ö. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; 12.09.2007 tarihinde davalıların sürücüsü ve trafik sigortacısı olan aracın davacıların desteği Fatma K.'un yolcu olarak bulunduğu araca çarpması sonucunda Fatma K.’un vefat ettiğini, davalı tarafın tamamen kusurlu olduğunu, kazadan dolayı Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/3.3 E. sayılı dosyasında görülen davada davalı sürücünün ceza aldığını, kazadan dolayı davacıların büyük zarara uğradığını, anne desteğinden mahrum kaldıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla (davalı sigorta şirketi poliçe dâhilinde sorumlu olmak kaydıyla) 20.000 TL tazminatın kaza tarihinden itibaren bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

5. Davacı vekili 25.10.2011 tarihli celsede; dava dilekçesinde talep edilen 20.000 TL tazminatın ne kadarının maddi ne kadarının manevi tazminat olduğuna ilişkin açıklama yapacağını belirtmiş; 27.12.2011 tarihli celsede ise; 20.000 TL tazminat talebinden 10.000 TL'nin Ahmet K., 10.000 TL'nin Cumali K. için olmak üzere manevi tazminat talebi olduğunu, maddi tazminat taleplerinin bulunmadığını beyan ederek manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

6. Davalı Sedat Ö. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin kazanın meydana gelmesinde bir kusuru bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş; 27.12.2011 tarihli celsede ise; davacı tarafın manevi tazminat taleplerini kabul etmediklerini, manevi tazminat ödenmesi gereken bir durumun bulunmadığını beyan etmiştir.

7. Davalı R. Sigorta A.Ş. vekili; dava dışı Recep K.’a destekten yoksun kalma tazminatı ödendiğini, davacıların destekten yoksun kalma tazminatını hak edecekleri bir durum olmadığından ve müvekkilinin sorumluluğunu poliçe limiti dâhilinde yerine getirdiğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

8. Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.12.2011 tarihli ve 2010/113 E., 2011/324 K. sayılı kararı ile; davanın 12.09.2007 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davalıların murisi Fatma K.'un ölmesi nedeniyle olaya sebebiyet veren davalı Sedat Ö. ile aracın zorunlu mali mesuliyet sigortasını yapan diğer davalı sigorta şirketine karşı haksız fiil hukuksal nedeniyle açılmış manevi tazminat davası olduğu, davacıların bu olay nedeniyle davalılardan 10.000 TL'den 20.000 TL manevi tazminat talep ettiği, delil durumu, tanık beyanları ve tarafların ekonomik, sosyal durumu dikkate alınarak, davalı Sedat Ö.'ın kazada %80 oranında kusurlu olduğu, davacıların uğradığı üzüntünün dikkate alındığı, davacının manevi tazminat talebinin davalı sigorta şirketi tarafından düzenlenen sigorta poliçesi kapsamında bulunmadığı, davacıların davalı sigorta şirketinden tazminat istemeye haklarının olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile; davacılar Ahmet K. ve Cumali K. için 8.000’er TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı Sedat Ö.'dan tahsiline, davalı R. Sigorta A.Ş. yönünden açılan davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Sedat Ö. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 18.03.2013 tarihli ve 2013/3414 E., 2013/3614 K. sayılı kararı ile;

“… Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.

Davacılar vekili dava dilekçesinde, müvekkillerinin, anneleri olan Fatma K.'un vefatı nedeniyle büyük zararlara uğradıklarını ve muris annelerinin desteğinden mahrum kaldıklarını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 20.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 27.12.2011 tarihli celsedeki beyanında ise müvekkilleri için manevi tazminat talep ettiklerini bildirmiştir. Görüldüğü üzere, davacıların dava dilekçesinde manevi tazminat talepleri yoktur. Dava dilekçesinde talep edilmeyen bir husus ancak başka bir davaya konu edilebilir. Hal böyleyken, davacılar vekilinin celsedeki beyanı esas alınarak manevi tazminat istemi yönünden hüküm kurulması doğru değildir. Bu durumda mahkemece, davacıların destekten yoksun kalma tazminatı taleplerine ilişkin inceleme yapılıp hüküm kurulması gerekir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.11.2013 tarihli ve 2013/162 E., 2013/327 K. sayılı kararı ile; dava dilekçesinin ilk sunulduğu tarihte dilekçede açıkça başlıkta dava kısmında “Maddi - Manevi Tazminat” şeklinde açıklama bulunulduğu, üçüncü bendinde de büyük zararlara uğradıkları ve annelerinin desteğinden mahrum kaldıkları şeklinde açıklamalarının yer aldığı dikkate alındığında; hâkimin davayı aydınlatma ödevi ilkesi uyarınca davacı tarafın dilekçesindeki maddi- manevi tazminat şeklindeki dava konusunu belirtmesi ile dilekçesinin diğer kısımları yönünden çelişki oluşması dikkate alınarak 27.12.2011 tarihli duruşmada bu hususun açıklanmasının istenildiği, davacı vekilince dava dilekçesine yönelik açıklama getirildiği, açıkça da davalarının manevi tazminat davası olduğu, maddi tazminat taleplerinin bulunmadığı şeklindeki beyanları ile açıklanmasının sağlandığı, keza davacıların dava açılış tarihindeki yaşları ve konumları dikkate alındığında taleplerinin destekten yoksun kalmadan kaynaklı maddi tazminat davası olmadığı, manevi tazminat davası olduğu, tüm yargılama sürecinde de manevi tazminata ilişkin araştırmaların yapıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı Sedat Ö. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dilekçesinde manevi tazminat bakımından talep bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre; somut olay bakımından mahkemece hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında davanın niteliğinin ve davacının talebinin açıklığa kavuşturulduğunun kabul edilip edilemeyeceği ve davacı vekilince 27.12.2011 tarihli celsede yapılan açıklamaya dayanılarak davanın manevi tazminat davası olarak görülüp görülemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Dava, bir iddia ile ilgili olarak mahkemeden hukukî korunmanın sağlanması isteğidir. Bu şekilde mahkemeden hukukî koruma isteyen kişi davacı, bir subjektif hakkın mahkemeler aracılığı ile ileri sürülme yetkisi ise, dava hakkı olarak adlandırılmaktadır.

15. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 36. maddesi ile dava hakkı güvence altına alınmış; herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, hiçbir mahkemenin, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı hüküm altına alınmıştır.

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 24. maddesi gereğince; kural olarak, çekişmeli yargıda hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.

17. Aynı Kanun’un 29. maddesinde açıkça belirtildiği gibi; davacı dava açarken, cevaba cevap dilekçesi verirken ve davalı davaya cevap ve ikinci cevap dilekçesi verirken (ve dava süresince), 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Dava hakkının kötüye kullanılması, dava açılması hâlinde söz konusu olur. Bir kişinin kendi lehine olan bir davayı açmaması, hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilemez (Kuru, B.: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Ankara 2020, C. I, s. 291).

18. Dava, kural olarak dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılır. Davanın açılması ile iki taraf arasındaki ilişki kamusal alana taşınmış olur. Davanın açılması maddi hukuk ve usul hukuku açısından belli başlı sonuçların doğmasına neden olur. Özellikle usul hukuku bakımından sonuçlara bakıldığında; öncelikle hâkimin açılan davaya bakma zorunluluğu doğar. Davanın şartları, davanın açılma anına göre belirlenir ve her dava açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanır. Bir dava açıldıktan sonra, aynı taraflar, aynı dava konusu ve aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açamazlar. Dava şartı olması nedeniyle, derdest davanın görülemeyeceği mahkemece re'sen nazara alınır. Davanın açılması ile davayı geri alma yasağı başlar. Davacı, hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabilir (Görgün, L. Ş. / Börü, L./ Toraman, B./ Kodakoğlu, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2020, s. 307,308).

19. Davanın geri alınması, davacının davasını takipten vazgeçmesinin yollarından biridir. Diğer yollar davanın takipsiz bırakılması (duruşmaya gelinmemesi) ve davadan feragat edilmesidir. Bunlar birbirinden farklı koşulları ve ayrı sonuçları olan yollardır (Atalı, M./Ermenek, İ./Erdoğan, E.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2019, s. 381). Yani davacı, dava açtıktan sonra çeşitli nedenlerle davasına devam etmek istemeyebilir. Örneğin davacı, hakkından değil de, hakkını o aşamada dava yoluyla takip etmekten vazgeçmekle birlikte, davasını daha sonra yeniden açmak imkânını muhafaza etmek isteyebilir. Yine davacı, eldeki delil durumunun davayı kazanmasına yeterli olmayacağını fark ederek, davasının esastan reddini önlemek amacıyla da davayı takip etmek istemeyebilir. Ancak bu durumda davalının da korunmaya değer menfaatinin bulunduğu unutulmamalıdır. Kendisine karşı dava açılan davalı, artık o davanın bir hükümle sona ermesini ve davacının haksız olduğunun mahkeme kararı ile tespit edilmesini isteyebilir. Zira davasını geri almak isteyen davacı, en azından bu davayı daha sonra bir kez daha açma hakkının saklı olduğunu izhar etmektedir. Bu nedenle davacı, davasını ancak davalının açık rızası ile geri alabilir. Davanın geri alınması hüküm kesinleşinceye kadar mümkündür. Tasarruf ilkesi gereğince taraflar, kural olarak dava açıldıktan sonra da dava konusu üzerindeki tasarruf haklarını muhafaza ederler. Davacı, açtığı dava konusu haktan feragat edebilir; davalı dava konusu talebi kısmen veya tamamen kabul edebilir ya da taraflar uzlaşarak (sulh) bir anlaşmaya varabilirler. Bu işlemler de davaya son veren taraf işlemleridir (Budak, A. C./ Karaaslan, V.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2020, s. 213, 319).

20. Anayasa ile güvence altına alınan dava hakkı ile bağlantılı olarak medeni usul hukukunda da yargılamaya hâkim olan bazı ilkeler kabul edilmiştir. HMK’nın 33. maddesi uyarınca Türk hukukunu re'sen uygulayan hâkim, usul ekonomisi ilkesi uyarınca aynı zamanda yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür. Taraflarca getirilme ilkesi uyarınca, hâkim kural olarak tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Bu nedenle davacının dilekçesinde, davadaki talep sonucunun açık ve şüpheye yer vermeyecek şekilde göstermesi büyük önem taşımaktadır.

21. Mahkeme, kararını özellikle dava dilekçesindeki taleplere göre verir. HMK’nın 297. maddesi uyarınca talep sonucu olarak gösterilen hususların tek tek karara bağlanması zorunludur. Davacı, asıl talebini ve bu taleple bağlantılı olarak yan taleplerini açık, hükme elverişli ve anlaşılır bir biçimde ortaya koymalıdır. Duruma göre hâkim davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde talebin açıklanmasını isteyebilir. Ancak, mevcut olmayan bir talebin ileri sürülmesi, davayı genişletme ya da değiştirme anlamına gelecektir. Tarafın mahkemeye sunduğu bir vakıa, iki ayrı talep oluşturacak şekilde ifade edilmiş, fakat neyin istendiği tam olarak anlaşılamıyorsa, hâkim bu durumu da sorarak açıklığa kavuşturmalıdır (Pekcanıtez, H./ Özekes, M./ Akkan, M./ Taş Korkmaz, H.: Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2017, s. 1150).

22. Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31) çerçevesinde yumuşatılmıştır. HMK’nın 31. maddesinde, hâkimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukukî açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir. Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Pekcanıtez, H./Atalay, O. /Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s. 248 vd). Hâkimin davayı aydınlatma ödevi ile taraflarca getirilme ilkesi birbiri ile çelişmez. Tam tersine, taraflarca getirilme ilkesinin ortaya çıkardığı bazı eksiklikler, bu ödev ile tamamlanacak, bu ilke ile hâkim aynı zamanda tarafın aydınlatma ödevini gereği gibi yerine getirip getirmediğini gözetecektir (Görgün/ Börü/ Toraman/ Kodakoğlu, s. 357).

23. HMK’nın 194. maddesi uyarınca, taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur. Somutlaştırma yükü, ispat yükünün dağılımına bağlı bir yük değildir; davadaki durumu göre taraflar arasında yer değiştirebilir. Ancak somutlaştırma yükünün kapsamı iddia ve savunma için birbirinden farklıdır. Özellikle tarafların anlatımları veya taleplerinin açık olmaması hâlinde somutlaştırma yükünün gereğinin yerine getirilmesinde hâkimin davayı aydınlatma ödevinin önemli işlevi bulunmaktadır (Pekcanıtez./ Özekes/ Akkan./ Taş Korkmaz, s. 1689).

24. Hâkimin davayı aydınlatma ödevi maddi gerçeğe ulaşılmasına sağlayan en önemli araçlardan biridir. Bu ödev yukarıda açıklanan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı ve usul ekonomisi ilkesinin gerçekleşmesine de hizmet etmektedir. Hâkim bu ödevini yerine getirirken tarafsızlığını ihlal edecek davranışlarda bulunmamalı, silahların eşitliği prensibine riayet etmelidir. Vakıa iddialarındaki belirsizlik, eksiklik ve çelişkilerin giderilmesi, talep sonucundaki belirsizliklerin açıklığa kavuşturulması hâkimin ödevidir. Davacının mahkemeye sunmuş olduğu vakıalar, davacının talep ettiği şeyi değil de başka bir talep sonucunu haklı çıkarıyor olsa bile mahkeme, davacının talep sonucu haklı olmadığı için davayı reddedecektir. Hâkim, davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde işaret edeceği hususları ve yapacağı uyarıları tarafların anlayacağı bir şekilde ifade etmelidir (Budak/ Karaaslan, s. 89 vd). Aksi hâlde, hâkim, aydınlatma ödevini amacına hizmet edecek şekilde değil de sadece şeklen yerine getirmiş olacak, yapılan açıklamalar taraflar nezdinde yeterince anlaşılamayacak, çoğu zaman şeklen getirildiği düşünülen ödev sonucu müphem kalan hususlar aydınlanmayacak, sonuçta ortada, tahkikatın bitirilmesine, denetime hatta infaza elverişli olmadan kurulan hüküm nedeniyle yargılamanın gereksiz yere uzamasına sebebiyet verilebilecektir.

25. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava dilekçesinde, davalıların sürücüsü ve trafik sigortacısı olan aracın davacıların desteğinin yolcu olarak bulunduğu araca çarpması sonucu kazanın meydana geldiği ileri sürülerek (davalı sigorta şirketinin poliçe limiti ve sorumluluğu dâhilinde olmak kaydıyla) davalılardan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat talebinde bulunulmuştur. Hâkimin açılan davaya bakma zorunluluğu doğduğu gibi, her talep ve miktar hakkında HMK’nın 297. maddesine uygun olarak hüküm kurması da zorunludur. 25.10.2011 tarihli celsede; davacı vekili, dava dilekçesinde talep edilen 20.000 TL tazminatın ne kadarının maddi ne kadarının manevi tazminat olduğuna ilişkin açıklama yapacağını belirtmiş; 27.12.2011 tarihli celsede ise; 20.000 TL tazminat talebinden 10.000 TL'nin Ahmet K., 10.000 TL'nin Cumali K. için olmak üzere manevi tazminat talebi olduğunu, maddi tazminat taleplerinin bulunmadığını beyan ederek manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Mahkemece davayı aydınlatma ödevi tam anlamıyla yerine getirilmediği gibi, davacı tarafça da iddiayı somutlaştırma yükümlülüğü yerine getirilmemiştir. Açılan bir davada bahsi geçen usulî yollara başvurmadan davadan vazgeçilemeyeceği de açıktır. Mahkemece, hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında davanın niteliğinin ve davacının talebinin açıklığa kavuşturulduğu kabul edilemeyeceği gibi, davacılar vekilince 27.12.2011 tarihli celsede yapılan açıklamaya dayanılarak davanın manevi tazminat davası olarak görülmesi de mümkün değildir. Bu nedenle öncelikle davaya konu maddi ve manevi tazminat talepleri bakımından, dava değerinin kalem kalem açıklattırılması ve hangi davacı için ne kadar maddi, ne kadar manevi tazminat istendiğinin açıkça belirlenmesi, somutlaştırma yükümlüğünün yerine getirilmemesi durumunda gerekirse yaptırımının usulüne uygun olarak ihtar edilmesi, sonucuna göre de her bir talep bakımından ayrı ayrı karar verilmesi gerekmektedir.

26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davanın destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat davası olarak açıldığı, talebin açıklattırıldığı ve buna göre hüküm kurulduğu, ancak miktarların Özel Dairece incelenmesinin gerektiği yönünde ileri sürülen görüş; yukarıda açıklanan nedenlerle çoğunluk tarafından benimsenmemiştir.

27. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı Sedat Ö. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanunun 440/III-I maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 08.06.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 15’i DEĞİŞİK BOZMA, 4’ü ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.

İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25 numaralı kısmında "somutlaştırma yükü" yerine "somutlaştıma yükümlülüğü" kavramının kullanılması, kanımızca hatalı olmuştur. Zira, yükümlülükten farklı olarak usulî yük, başka birinin menfaatini korumaya yönelik değildir. (YARDIMCI, Taner Emre, Hukuk Yargılamasında Somutlaştırma Yükü, İstanbul, 2017, s. 6). Bu konu hakkında ayrıntılı açıklamalar için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Dava ve Cevap Dilekçesinin Unsurları - Somutlaştırma Yükü, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara, 2021, s. 357-402.

"Hukuk yargılamasındaki dava dilekçesindeki alacak kalemlerinin bir bütün olarak talep edilmesi halinde, mahkemece alacak kalemlerinin HMK m. 119/1-ğ) hükmü uyarınca tek tek belirtilmesi çerçevesinde verilecek ihtaratlı kesin süre sonunda gerekli açıklamanın yapılmaması üzerine davanın açılmamış sayılmasına mı karar verileceği yoksa mahkemece alacak kalemlerinin HMK m. 31 hükmü uyarınca tek tek belirtilmesi çerçevesinde süre verilmesi ve bu süre sonunda veya herhangi bir süre verilmeden davacının açıklama yapmaması durumunda alacak kalemlerinin eşit olarak talep edildiği sonucundan hareketle davanın esası hakkında mı hüküm kurulacağı konusundaki" 07.11.2019 tarihli içtihat aykırılığının giderilmesi yönündeki Yargıtay Birinci Başkanlığı’na yapılan başvuru, 01.04.2021 tarihinde "Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 07/07/2020 tarih ve 173 sayılı kararı ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 02/09/2020 tarihinden geçerli olmak üzere kapatılmasına ve bu dairenin işlerinin Yargıtay 9. Hukuk Dairesine devrine karar verildiği, aykırılık bulunduğu ileri sürülen konuda Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin içtihat aykırılığı sonucunu doğuracak sürekli bir uygulamasının mevcut olmadığı anlaşıldığından içtihatları birleştirme yoluna gidilmesine gerek olmadığı" gerekçesi ile oy birliği ile reddedilmiştir.

07.11.2019 tarihli başvuru dilekçesi ve 01.04.2021 tarihli cevap yazısı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/alacak-kalemlerinin-esit-veya-tek-tek-olarak-sayilmasi-basvurucu-sonucu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2021, 2017/(17)4-1313 E., 2021/706 K. sayılı Kararı, HMK anlamında doğru ve yerinde bir karar olup 01.04.2021 tarihinden sonra verilmiş Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin aşağıda yer verilen aksi yöndeki 21.06.2021 tarihli kararı nedeniyle gelinen aşama itibarı ile bu konu hakkında tekrar bir içtihadı birleştirme başvurusunun yapılması veya 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesinin 1. fıkrasına göre Yargıtay Birinci Başkanı tarafından sürecin re’sen işletilmesi gerekmektedir.

 

AKSİ YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2021/2638
KARAR NO    : 2021/5272

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda İzmir 7. Aile Mahkemesinin 16.01.2018 tarihli ve 2013/258 Esas, 2018/15 Karar sayılı kararıyla davanın kabulüne karar verilmiş, Mahkeme hükmüne karşı davalı vekili vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine şeklinde hüküm kurulmuş olup, bu kez davalı vekili Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyizi üzerine Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R              

Davacı Ayhan vekili, evlilik birliği içinde davalı kadın adına edinilen taşınmaz ve araç bulunduğunu açıklayarak fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla tespit edilecek alacağın faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiş, harca esas değer 20.000,00 TL olarak bildirilmiştir.

Davalı Belgin vekili, davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesince, davanın kabulü ile; dava konusu ev ve araca ilişkin olarak taleple bağlı kalınarak 20.000,00 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusu, Bölge Adliye Mahkemesince yerinde görülmeyerek 6100 sayılı HMK'nin 353/(1)-b.1 maddesi hükmü uyarınca esastan reddedilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, yapılan yargılama ve uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere, hukuki ilişkinin nitelendirmesine göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;

Davalı tarafça, tasfiyeye konu edilen araç yönünden kişisel mal savunmasında bulunmuş olup, bu yöndeki savunma mahkemece borcun devam ettiği ya da ne kadarının devam ettiği konusunda dosyada herhangi bir delil ve belge bulunmadığından yerinde görülmeyerek reddine karar verilmiş ise de dosya kapsamındaki bilgi ve belgeden davalı kadın adına aracın 09.01.2013 tarihinde satın alındığı, araç üzerinde 11.01.2013 tarihli rehin kaydı mevcut olduğu, ilgili rehin kaydının davalı savunmasını doğrular şekilde davalının halası dava dışı Vergül'den alınan borca yönelik olduğu sabit olup, davalının halasının boşanma dava dosyasındaki beyan içeriği ve kaydın halen devam etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde söz konusu borç paranın araç alımında kullanıldığının ve halen devam ettiğinin kabulü gerekir. Aracın, değerinin tamamı üzerinden davacının katılma alacağının tespiti hatalı olmuştur.

Mahkemece yapılacak iş, dava konusu araç alımında kullanılan ve halen devam eden 30.000,00 TL para borç olarak gözetilip, Daire'nin yerleşik ilke ve esaslarına göre davacının katılma alacağının hesap edilmesi, hesaplamada davacı tarafın gerek dava dilekçesinde gerekse yargılama aşamasında talep miktarlarını ayrı ayrı belirtmeksizin taşınmaz ve araç için toplam 20.000,00 TL değer üzerinden belirsiz alacak davası açtığı, buna göre taleplerin eşit miktar olduğunun kabulü gerekeceğinin, diğer ifadeyle araçla ilgili talebin 10.000,00 TL olduğunun gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi olmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nin 373/1 maddesi uyarınca kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının HMK'nin 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 21.06.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan           Üye                         Üye               Üye                  Üye
F. AKÇİN         E. SARICALAR      İ. ŞİMŞEK     N. MERAL        A. SEZER