GEREKÇE İÇERMEYEN VE SÜRENİN TEBLİĞLE BAŞLAYACAĞINI İÇEREN KISA KARAR KANUN YOLU SÜRESİNİ BAŞLATAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


19 Nis
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/8-1928
KARAR NO   : 2020/854

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
Muğla İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 09/11/2016
NUMARASI                : 2016/286 - 2016/394
DAVACI                      : H.Ö. vekili Av. C.K.
DAVALILAR               : 1- O.Ö.
                                      2- İ.S.Ö. vekili Av. E.B.D.

1. Taraflar arasındaki "şikâyet” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Muğla İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen takibin iptaline ilişkin karar alacaklılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı alacaklılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçlu İstemi:

4. Borçlu vekili 28.09.2015 tarihli şikâyet dilekçesinde; alacaklı tarafından başlatılan ilâmlı icra takibine dayanak Muğla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.07.2015 tarihli ve 2014/202 E., 2015/463 K. sayılı ilâmında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)'nun 24 ve 25. maddelerine göre kişilik haklarına saldırı sebebiyle manevi tazminata hükmedildiğini, aile ve kişiler hukukuna ilişkin hükümler kesinleşmedikçe icra takibine konu edilemeyeceğini ileri sürerek icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararı: 

5. Muğla İcra (Hukuk) Mahkemesinin 25.11.2015 tarihli ve 2015/235 E., 2015/192 K. sayılı kararı ile; ilamlı takip konusu alacağın şahsın hukukuna ilişkin bir ilâmdan kaynaklandığı, ilâmın henüz kesinleşmediği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 367. maddesinin 2. fıkrası gereğince bu tür ilâmların kesinleşmeden takibe konulamayacağı gerekçesiyle şikâyetin kabulü ile Muğla 1. İcra Dairesinin 2015/48.8 E. sayılı takip dosyasında borçlular Hasan Ö. ve U. Dış Tic. Ltd. Şti. aleyhine yapılan takibin iptaline karar verilmiştir. 

Özel Daire Bozma Kararı:

6. Muğla İcra (Hukuk) Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 

7. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 13.06.2016 tarihli ve 2016/7196 E., 2016/10305 K. sayılı kararı ile “… Borçlu vekili, icra takibine konu ilamın şahsın hukukuna ilişkin olduğu ve kesinleşmeden icra edilemeyeceğinden, bahisle takibin iptalini istemiş, Mahkemece, şikâyetin kabulüne karar verilmiş, alacaklı temyiz yoluna başvurmuştur.

HMK’nın geçici 3. maddesi gereğince uygulanması gereken HUMK'nın 443/4. (HMK'nın 367/2.) maddesinde; aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümlerin kesinleşmedikçe takibe konulamayacağı düzenlenmiştir.

Takip dayanağı Muğla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.07.2015 tarih 2014/202 Esas 2015/463 Karar sayılı ilamında davacıların düğünlerinin video kaydından mahrum kalmak suretiyle üzüntü duydukları gerekçesiyle her bir davacı için 10.000,00'er TL manevi tazminata hükmedildiği anlaşılmaktadır.

Bu hâli ile ilam, şahsın hukukuyla ilgili olmakla birlikte tarafların hukuki durumlarında, kayıt ve sicillerde değil malvarlığında değişiklik yaratacak nitelikte olduğu, hakkın özüyle ilgili bulunmayıp sonuçlarıyla ilgili olduğundan icrası için kesinleşme şartı bulunmamaktadır. 

Mahkemece şikâyetin reddi gerekirken kabulü yönünden hüküm kurulması doğru değildir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. Muğla İcra (Hukuk) Mahkemesinin 09.11.2016 tarihli ve 2016/286 E., 2016/394 K. sayılı kararı ile; takibe dayanak ilâmdaki tazminatın TMK’nın "Kişiler hukuku" başlıklı "Birinci Kitabı"nın "Kişiliğin korunması" başlığı altında yer alan 24 ve 25. maddelerinden kaynaklandığı, anılan 24. maddede "Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebil(eceği)", 25. madde de ise "…maddî ve manevî tazminat istemleri ... hakkı saklıdır" hükümlerinin yer aldığı, Özel Dairenin bozma kararında "...ilâm, şahsın hukukuyla ilgili olmakla birlikte tarafların hukuki durumlarında, kayıt ve sicillerde değil malvarlığında değişiklik yaratacak nitelikte olduğu..." belirtilmiş ise de 6100 sayılı HMK’nın 367. maddesinin bu şekilde bir yoruma yol açacak düzenleme içermediği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir. 

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı alacaklılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şahsın hukukundan kaynaklanan ve fakat tarafların hukuki durumlarında, kayıt ve sicillerinde değil malvarlığında değişiklik yaratacak nitelikte olan manevi tazminata ilişkin ilamın kesinleşmeden ilamlı icra takibine konu edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; mahkemece verilen şikâyetin kabulüne dair kısa kararın 09.11.2016 tarihli duruşmada alacaklılar vekilinin yüzüne karşı verilmesi, gerekçeli kararın 28.11.2016 tarihinde tebliğ edilmesi ve direnme kararının 30.11.2016 tarihinde temyiz edilmesi karşısında, alacaklılar vekilinin temyizinin süresinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır. 

IV. GEREKÇE

12. İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 18. maddesinde icra mahkemesine arzedilen hususların ivedi işlerden sayılacağı ve bu işlerde basit yargılama usulünün uygulanacağı, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 316. maddesinin 1. fıkrası uyarınca kanunlarda açıkça belirtilen hâllerde, HMK’nın basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağı düzenlemesi karşısında icra mahkemelerinde basit yargılama usulünün uygulanacağı açıktır.

13. Basit yargılama usulüne tabi yargılamalara ilişkin olarak 6100 sayılı HMK'nın “Hüküm” başlıklı 321. maddesi “…Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.

Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir…” şeklinde düzenlenmiştir.

14. HMK’nın 321. maddesindeki “hükme ilişkin tüm hususlar” dan kastedilen HMK'nın 297. maddesindeki unsurlardır. 

15. Buna göre; mahkeme, tahkikatın tamamlanmasından sonra, tarafların son beyanlarını almalı ve yargılamanın sona erdiğini bildirdikten sonra hükmü tefhim etmelidir. Kural olarak, mahkemece kararın tefhiminde hükme ilişkin tüm hususlar açıklanmalıdır. 

16. HMK'nın 322. maddesi atfı ile uygulanmakta olan aynı Kanunun 297. maddesinde hükmün kapsamı açık bir şekilde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre mahkeme gerekçesi ile birlikte tefhim ettiği hükümde taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gereklidir. Bu kanunun getirdiği bir zorunluluktur. Ancak zorunlu hâllerde hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli karar en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılmalıdır. Bir diğer deyişle HMK'nın 321. maddesinde belirtilen şekilde hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilemediği hâllerde gerekçeli kararın mutlaka taraflara tebliğ edilmesi gereklidir.

17. İİK’nın 02.03.2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanun’la değişmeden önceki 363. maddesine göre konkordato talebi üzerine verilecek mühlete karşı alacaklılar tarafından vukubulan itirazla konkordato talebinin muvafık olup olmadığına ve mühletin kaldırılmasına dair olan talebin kabul veya reddine ilişkin kararlarla bu Kanunda temyiz kabiliyeti kabul edilen kararları tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz edilebilecektir. Maddedeki “tefhim” kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hâl" olarak anlaşılması zorunludur. Bu nedenle yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim varsa temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren, aksi hâlde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacaktır. 

18. Usul hukukunda yer almamakla birlikte uygulamada tefhimden sonra temyiz süre tutum dilekçesi veya kararın tebliğinden sonra gerekçeli temyiz dilekçesi sunulmak suretiyle kararın temyiz edildiği hâllerde kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanılması mümkün olduğundan gerekçeli kararın bu hâllerde de taraflara tebliği gerekir.

19. Nitekim bu hususlar HGK’nın 28.03.2019 tarihli ve 2018/12-884 E., 2019/363 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

20. Anayasa Mahkemesi de başvurucuya ilk derece mahkemesinin kararının gerekçesini bilerek ve bu gerekçeye karşı iddialarını sunacak şekilde temyiz başvuru yapma imkânı verilmeden ve gerekçeli karar tebliğ edilmeden Yargıtayca temyiz aşamasında onama kararı verilmesini hak ihlali olarak kabul etmiştir (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20.03.2014).

21. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında da, ilk derece mahkemelerinin kısa kararını usul hükümlerine uygun olarak tefhim etmesi, kanun yolu ve süresini doğru bir şekilde belirtmesi gerektiğine, ayrıca gerekçesiz verilen kısa kararda, temyiz süresinin, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren başlaması gerektiğine ilişkin Kanun hükmü ve mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğünün bulunduğuna, başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve kanun hükümlerine olağanın dışında bir anlam verilemeyeceğine, başvurucuların mahkemeye erişim hakkının özünün zedelenemeyeceğine karar vermiştir (Kommersan Kombassan Mermer Maden İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114, 20.01.2016).

22. Somut olayda; 09.11.2016 tarihli duruşmada alacaklılar vekilinin yüzüne karşı verilen kısa kararda “…ayrıntıları gerekçeli kararda yazılacağı üzere; A- Mahkememizin E. 2015/235 - K. 2015/192 sayılı kararında direnilmesine, şikâyetin kabulü ile Muğla 1. İcra Dairesinin 2015/48.8 Esas sayılı takip dosyasındaki takibin iptaline,..” karar verilerek, “...taraf vekillerinin yüzüne karşı tebliğden itibaren 10 gün içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık...” olduğu belirtilmiş, gerekçeli karar alacaklılar vekiline 28.11.2016 tarihinde tebliğ edilmiş, alacaklılar vekili tarafından 30.11.2016 tarihinde temyiz dilekçesi verilmiştir. 

23. Yukarıda gösterilen yasal düzenlemeler ışığında yüze karşı verilen kısa kararın temyiz süresini başlatacak nitelikte bir “tefhim” olup olmadığı değerlendirildiğinde; icra mahkemesince kısa kararda hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanmadığı, yasal temyiz süresinin tebliğden itibaren başladığının belirtildiği, bu hâliyle usulüne uygun ve tam bir tefhimden söz edilemeyeceği tartışmasızdır. 

24. Hâl böyle olunca 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinin 2. fıkrasına uygun olmaksızın oluşturulan hüküm fıkrasının tefhimi ile temyiz süresi başlamayacağından alacaklılar vekilinin temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edilerek ön sorunun bulunmadığına oy çokluğu ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

25. Alacaklının ilâmlı icra takibi yapabilmesi için elinde bir mahkeme ilamı ya da kanunların bu kuvvete sahip kıldığı bir belgenin bulunması gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 294. maddesinin 1. fıkrası "Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür" şeklinde, aynı Kanunun 301. maddesi ise "Hüküm yazılıp imza edildikten ve mahkeme mührü ile mühürlendikten sonra, nüshaları yazı işleri müdürü tarafından taraflardan her birine makbuz karşılığında verilir ve bir nüshası da gecikmeksizin diğer tarafa tebliğ edilir. Hükmün bir nüshası da dosyasında saklanır. Taraflardan her birine verilen hüküm nüshası ilamdır...." şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre, kısaca ilam; mahkeme kararının iki taraftan her birine verilen mühürlü örnekleri, olarak tanımlanabilir. Ayrıca, İİK'nın 38. maddesinde, gerçekte ilam olmadıkları hâlde yasa gereği "ilam mahiyetini haiz belgeler" sayılmış; bazı özel kanunlarda da, ilgili bulundukları konuda birtakım belgelerin ilam niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. 

26. İlâmların icrası İİK'nın ikinci babında 24 ilâ 41. maddeler arasında düzenlenmiştir. Borçluya gönderilen icra emri, kanuna ve özellikle ilâma veya takip talebine aykırı ise borçlu icra emrinin veya ilâmlı icra takibinin iptali veya düzeltilmesi için icra mahkemesine şikâyet yoluna başvurabilir (İİK'nın 16 ve 41.. maddeleri).

27. İlâmlı icraya başvurabilmek için hükmün kesinleşmiş olması kural olarak şart değildir. 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesinin atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 443. maddesi gereğince kural olarak temyiz edilmiş olması da ilamın icrasını durdurmaz. Ancak bazı istisnai durumlarda ilam kesinleşmedikçe icraya konulamaz. Bu istisnaların bir kısmı HUMK'nın 443. maddesinin 4. fıkrasında belirtildiği gibi bir kısmı da özel yasalarda düzenlenmiştir. 

28. 1086 sayılı HUMK'nın 443. maddesinin 4. fıkrası “…Gayrimenkule ve buna mütaallik aynı haklara ve aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet kesbetmedikçe icra olunamaz…” hükmünü içermektedir.

29. Kanun koyucunun, 1086 sayılı HUMK'nın 443. maddesinin 4. fıkrasında böyle bir düzenleme öngörmesinin nedeni, bu maddede sözü edilen ilamların temyiz incelemesi sonucunda bozulması durumunda, eski hâlin iadesinin sağlanmasının son derece güç olacağı düşüncesinden kaynaklanmaktadır (Tanrıver. S: İlamlı İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, Ankara 1996, s. 153).

30. Gayrimenkullerle, aile ve şahsın hukuku alanında hükümlerin kesinleşmeden icra edilmesi, telafisi zor bir takım sakıncaların doğmasına sebep olabilir. Gerek gayrimenkullere, gerek şahıs ve aile hukukuna ilişkin hükümlerin icrası tapu sicilleriyle ahvali şahsıye sicillerindeki kayıtların değiştirilmesini gerektirir. Kanun yolu yargılaması sonunda hükmün bozulması ve aksi istikamette yeni bir hükmün çıkması hâlinde ise bu sicillerde tekrar değişiklik yapmak zorunluluğu ile karşılaşılır. Bu arada hüsnüniyet sahibi kimselerin o kayıtlara dayanarak yaptıkları işlemlerin akıbetinin ne olacağı sorunu ortaya çıkabilir. İşte bu gibi sakıncaları önlemek için karar düzeltme yoluna başvurma süresi geçmeksizin veya bu yola başvurulup ta, istem reddolunmaksızın gayrimenkullere, aile ve şahsın hukukuna ilişkin hükümlerin icra olunamayacağını kabul zorunluluğu vardır (Bilge, N.: Medeni Yargılama Hukukunda Karar Düzeltme, Ankara 1973, s. 171, 172).

31.1086 sayılı HUMK’nın 443/4. maddesi gereğince aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet kesbetmedikçe icra olunamaz. Anılan maddede belirtilen hükümler, Medenî Kanun’un Kişiler Hukuku ve Aile Hukuku kitaplarında yer alan konulara ilişkin tüm hükümler olmayıp, kişinin doğrudan şahsı ya da ailevî yapısı ile ilgili hukuki durumunda değişiklik yaratan ilâmlar ile bu ilâmların fer'i (eki) niteliğindeki hükümlerdir. Örneğin ad, soyad, yaş tashihi, velâyetin nez'i, babalık davası, nesep tashihi, boşanma ve bunun fer'î niteliğindeki hükümler gibi (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 923, 924).

32. Hukuk Genel Kurulunun 28.02.2001 tarihli ve 2001/12-206 E., 2001/217 K. sayılı kararında da boşanma kararının kesinleşmesinden sonra hüküm altına alınan manevi tazminata ilişkin ilamın icraya konulabilmesi için kesinleşmesinin gerekmediği benimsenmiştir. 

33. Kesinleşmeden icraya konulamayacak bir ilâm, kesinleşmeden icraya konulursa, borçlu buna karşı icra mahkemesinde şikâyet yoluna başvurabilir. Bu şikâyet üzerine, icra mahkemesi, ilamlı takibin iptaline karar verir (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku, C. 3, 3. Baskı, Ankara 1993, s. 2222).

34. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; Muğla 1. İcra Dairesinin 2015/48.8 E. sayılı takip dosyasında alacaklılar tarafından 10.09.2015 tarihinde başlatılan ilâmlı icra takibine dayanak Muğla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.07.2015 tarihli ve 2014/202 E., 2015/463 K. sayılı ilâmında, davanın TBK’nın 58. maddesi gereğince kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat davası olarak nitelendirildiği, davacıların (alacaklıların) düğününde davalıların (borçluların) yapmadıkları video çekimi nedeniyle manevi zarara uğradıkları gerekçesi ile her bir davacı için 10.000 TL manevi tazminata hükmedildiği, icra takibinde 20.000 TL asıl alacak, yargılama gideri, ilam vekâlet ücreti ve işlemiş faizler olmak üzere toplam 25.588,01 TL talep edildiği, takibe dayanak ilamın taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 21.11.2017 tarihli ve 2017/2381 E., 2017/4042 K. sayılı kararında da davanın TMK’nın 24 ve TBK’nın 58. maddeleri gereğince kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat davasına ilişkin olduğunun belirtildiği görülmektedir.

35. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkelere göre, takibe dayanak ilâmdaki tazminat TMK’nın "Kişiler Hukuku" başlıklı "Birinci Kitabı"nın "Kişiliğin korunması" başlığı altında yer alan 24 ve 25. maddelerinden kaynaklanmakta ise de davacılar tarafından açılan manevi tazminat davasının mali hakka yönelik olduğu, mahkemece manevi zarara karşılık bir miktar paranın ödenmesine karar verildiği gözetildiğinde, ilâm tarafların şahsı ya da ailevî yapısı ile ilgili hukuki durumlarında, kayıt ve sicilinde değil, malvarlığında değişiklik yaratacak nitelikte olduğundan ilamın takibe konulabilmesi için kesinleşmesi gerekmez.

36. Ayrıca, eldeki dosyada icra mahkemesine şikâyet yolu ile başvuranın borçlu Hasan Ö. olmasına rağmen, Muğla İcra (Hukuk) Mahkemesinin 25.11.2015 tarihli ilk kararında şikâyetin kabulü ile Muğla 1. İcra Dairesinin 2015/48.8 E. sayılı takip dosyasında borçlular Hasan Ö. ve U. Dış Tic. Ltd. Şti. aleyhine yapılan takibin iptaline karar verilmesi hususu ve 09.06.2016 tarihli direnme kararında şikayetin kabulü ile Muğla 1. İcra Dairesinin 2015/48.8 E. sayılı takip dosyasındaki takibin iptaline karar verilmesi hususu ile direnme kararının başlık kısmında şikâyet tarihi 28.09.2015 olduğu hâlde 14.10.2016 olarak yazılması hususları mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.

37. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 

38. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

V. SONUÇ: 

Açıklanan nedenlerle;

Alacaklılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

BİLGİ : "Süre tutum dilekçesinin istinaf başvurusu yapma süresini durduracağına ilişkin hüküm bulunmamaktadır" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25 Kasım 2020 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/sure-tutum-dilekcesinin-istinaf-basvuru-yapma-suresini-durduracagina-iliskin-hukum-bulunmamaktadir