HAKSIZ FİİL DEVAM ETTİĞİ SÜRECE ZAMANAŞIMI SÜRESİ İŞLEMEYE BAŞLAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


18 Tem
2020

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/4-233
KARAR NO   : 2020/56

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                     : 19/09/2018
NUMARASI             : 2018/327 - 2018/356
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVADA DAVACI    :
E.A. vekili Av. Ö.K.
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVADA DAVALI    :
İSKİ Genel Müdürlüğü vekili Av. T.Ç.
BİRLEŞEN DAVA    : İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/263 E. sayılı dosya

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesince asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın ise kabulüne ilişkin verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Asıl davada davacı asil 15.03.2007 tarihli dava dilekçesinde; davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün (İSKİ/davalı İdare) hatalı uygulamalarla pis logar borusunu evinin içine sokması sonucunda dairesinin kullanılamaz hale geldiğini ileri sürerek Fatih 4. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından tespiti yapılan kapı-pencere onarımı için 12.500,00TL hasar bedeli ile daireyi aldığı 23.03.2004 tarihinden beri kullanamadığından aylık 2.000,00TL kira kaybı olmak üzere toplam 72.000,00TL kira kaybının davalı İdare tarafından ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. 

5. Birleşen davada davacı vekili 22.03.2012 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin 23.03.2004 tarihinde dava konusu taşınmazı satın aldığını, bir süre sonra daha önce davalı İdare tarafından evin altından hukuka aykırı olarak geçirilmiş künk borulardan atık suların bodrumu doldurduğunu gördüğünü, atık suyun bodrum katta birikmesi ile evi saran kesif koku ve haşereler nedeniyle evin kullanılamaz hâle geldiğini, evi kiraya da veremediğini, dava konusu taşınmazın ikinci dereceden tarihi eser kapsamında olduğunu, müvekkili tarafından Fatih 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/207 D. İş sayılı dosyasında delil tespiti yapıldığını ve İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/598 E. sayılı (asıl dava dosyası) dosyasında satın alma tarihinden 15.03.2007 tarihine dek evi kullanamamasından kaynaklı tazminat ve zararının tahsili için dava açıldığını, diğer yandan gayrimenkulün bodrum katından tarihi eser niteliğine zarar verecek nitelikteki atık su borularının kaldırılması için de açılan dava sonucunda Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/11 E., 2009/320 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verildiğini ve bu kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, davalı İdare tarafından müvekkilinin mülkiyetinde bulunan evin altından hukuka aykırı olarak geçirilmiş olan atık su tesisatının gayrimenkule verdiği 22.03.2007 - 11.01.2010 tarihleri arasındaki zararın tazmini için eldeki davanın açıldığını, bu dosyanın İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/598 E. sayılı dosyası ile birleştirilerek 22.03.2007 - 11.01.2010 tarihleri arasındaki zararının tazminine karar verilmesini talep etmiştir. 

6. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin aşağıda belirtilen ilk bozma kararından sonra İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen birleşen dava dosyası, anılan mahkemenin 22.05.2014 tarihli ve 2012/263 E., 2014/234 K. sayılı kararı ile eldeki asıl dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir. 

Davalı Cevabı:

7. Asıl davada davalı İSKİ vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı definde bulunarak tespit dosyasındaki bilirkişi raporunun yokluklarında alındığından itiraz ettiklerini, iddia edilen zarar ile müvekkili İdarenin eylem ve işlemleri arasında nedensellik bağının bulunmadığını, dava konusu zararın tamamen davacının kusur ve ihmalinden kaynaklandığını, kira talebinin de yersiz olup taşınmazın nitelik ve niceliği ile bulunduğu mahal nedeniyle talep edilen kira bedelinin rayicinin çok ötesinde olduğunu gösterdiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

8. Birleşen davada davalı İSKİ vekili cevap dilekçesinde ise; zamanaşımı definde bulunarak kira bedelinin yersiz olup taşınmazın niteliği ve niceliği ile bulunduğu mahal nedeniyle talep edilen kira bedelinin rayicinin çok ötesinde olduğunu gösterdiğini savunarak birleşen davanın reddine karar verilmesini istemiştir. 

Mahkeme Kararı:

9. İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.06.2012 tarihli ve 2010/598 E., 2012/253 K. sayılı ilk kararı ile; davacının taşınmazının bodrum katından davalı İSKİ tarafından atık su kanalı geçirildiği, bu kanalda oluşan delinme ve arıza nedeniyle binanın tamamına foseptik akıntısı dolduğu, buna ilişkin açılan meni müdahale davası sonucu kapatılan Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/11 E., 2009/320 K. sayılı kararı ile verilen davanın kabulüne ilişkin kararın kesinleştiği, bu kesin hükümle de el atmanın oluştuğunun kanıtlandığı, bilirkişilerden rapor ve ek raporlar alındığı, davacının hasar ve temizlik bedeli olarak 9.000,00TL, kira kaybı olarak da 29.695,00TL zararının oluştuğu, mal aleyhine olan eylemden dolayı manevi tazminat istenemeyeceği gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine, hasar ve temizlik bedeli ile kira kaybına ilişkin asıl davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

10. İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen ilk kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır. 

11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.11.2013 tarihli ve 2012/17292 E., 2013/17756 K. sayılı ilk bozma kararı ile; davacının tüm, davalının ise sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra (2) nolu bentte, dosya kapsamından davacının taşınmazı 23.03.2004 tarihinde satın aldığı, dava konusu edilen kanalizasyon sızıntısı ile ilgili olarak 16.06.2006 tarihinde davalı İdareye ilk defa yazılı müracaatta bulunduğu, 20.11.2006 tarihinde de delil tespiti yaptırdığı, ancak hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise kira kaybına ilişkin zararın taşınmazın satın alındığı tarihten itibaren hesaplandığı, davacının davalı İdareye yaptığı 16.06.2006 tarihli başvurusundan önceki döneme ait kira kaybı zararını kanıtlayamadığı, şu durumda davacının kira kaybına ilişkin zararının davalı İdareye ilk başvuru tarihi olan 16.06.2006 tarihinden itibaren hesaplanması gerekirken taşınmazın satın alındığı günden itibaren hesaplanarak hüküm altına alınmasının hatalı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur. 

12. İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.03.2017 tarihli ve 2014/66 E., 2017/99 K. sayılı ikinci kararı ile; Özel Daire bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda asıl dava yönünden; davacının davalı İdareye başvuru tarihi olan 16.06.2006 ile davanın açıldığı 15.03.2007 tarihleri arasında söz konusu taşınmazı kullanamadığı, bu sebeple bilirkişilerin 28.09.2015 tarihli raporlarında da açıklandığı gibi 9 aylık kira kaybı olarak toplam 15.750,00TL tespit edilmiş olduğundan davalı İdarenin bu kira kaybından sorumlu tutulduğu; Özel Daire bozma kararından sonra eldeki asıl dava dosyası ile birleştirilen birleşen dava yönünden ise, davacının 22.03.2007-11.01.2010 tarihleri arasında davalı İdarenin neden olduğu zarar sebebiyle kira kaybını talep ettiği, bilirkişiler tarafından düzenlenen raporlardan yapılan hesaplama şeklinin benimsendiği, söz konusu dairenin bu dönem için de kullanılamaz durumda olduğu, davalı İdareye ait kanaldan meydana gelen sızmalar nedeniyle davacının kira kaybına uğradığı, her ne kadar davalı taraf zamanaşımı definde bulunmuş ise de, davalı İdarenin haksız eylemi devam ettiğinden davalı tarafından zamanaşımı definin yerinde görülmediği gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın ise kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

13. İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen ikinci kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 

14. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.04.2018 tarihli ve 2018/277 E., 2018/2889 K. sayılı ikinci bozma kararı ile; "davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra davalı vekilinin birleşen dava yönünden temyiz itirazlarına gelince; meni müdahaleye ilişkin kararın kesinleştiği gün zarar ve sorumlusunu öğrenen davacının, Borçlar Kanunu’nun 60/1. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra 22.03.2012 tarihinde eldeki birleşen davayı açtığı, mahkemece açıklanan olgular ve davalının yasal sürede zamanaşımı savunmasında bulunduğu gözetilerek, birleşen davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken davalının sorumlu tutulmuş olmasının usul ve yasaya uygun düşmediği" gerekçesiyle karar bozulmuştur. 

Direnme Kararı:

15. İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.09.2018 tarihli ve 2018/327 E., 2018/356 K. sayılı direnme kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak dava konusu taşınmazın davacının vekili tarafından 15.03.2007 tarihli ve 892 kayıt numarası ile İstanbul 4 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğüne başvurması üzerine Kurul tarafından korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edildiğinin bildirildiği, bu hâliyle işlenen eylemin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 65/1. maddesine girmekle 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/1. maddesinin değil, 2863 sayılı Kanun uyarınca suç teşkil eden eylem nedeniyle Türk Ceza Kanunu’ndaki uzamış zamanaşımının dikkate alınması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. 

Direnme Kararının Temyizi:

16. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haksız fiilden kaynaklanan zararın tazmini istemli açılan eldeki davada, taraflar arasında daha öne açılan el atmanın önlenmesi istemli davanın Yargıtay denetiminden geçip kesinleştiği, anılan dosyanın kesinleşme tarihi ile eldeki birleşen davanın açıldığı tarih nazara alındığında zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği, somut olayda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72/1. (davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/1.) fıkrasının mı yoksa ceza zamanaşımının (uzamış zamanaşımı) mı dikkate alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır. 

III. GEREKÇE

18. Eldeki davanın hukuksal dayanağı haksız fiildir. Bu nedenle haksız fiil ve zamanaşımı kavramları ile bu hukuki müesseselerin yasal düzenlemeleri üzerinde durulması gerekmektedir. 

19. Dava tarihi itibariyle uygulanması gereken 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 41. maddesinde haksız fiil; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.” şeklinde tanımlanmıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. maddesinde de aynı yönde “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” hükmü yer almaktadır. Buna göre haksız fiil hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. 

20. Haksız fiilden söz edilebilmesi için şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci unsur, fiili işleyenin kusurudur. Üçüncü olarak kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalıdır. Nihayet doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.

21. Özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir. Çekişmelerin bir an önce sonuçlandırılmayıp uzun süre askıda bırakılmasının toplumun barış ve huzurunu bozacağı düşünülerek yargı yoluyla hak aramaya konulan zaman sınırı olarak öngörülen zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. 

22. 818 sayılı BK’nın 125-140. (6098 sayılı TBK’nın 146-161.) maddeleri arasında düzenlenen genel zamanaşımı hükümlerine göre alacak hakkı alacaklı tarafından yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir defide bulunması gerekir (HGK’nın 05.05.2010 tarihli ve 2010/8-231 E., 2010/255 K. sayılı kararı). 

23. Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle maddi hukuktan kaynaklanan bir defi olup, usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt: 2, s. 1761; Von Tuhr, A.: Borçlar Hukuku, C. I-II, Ankara 1983, (Çev. C.Edege,) s. 688 vd.; Canbolat, F.: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt: III, Sayı: 1, s. 255 vd.; HGK’nun 06.04.2011 tarihli ve 2010/9-629 E., 2011/70 K. sayılı kararı).

24. 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde haksız fiilden zarar görenin, zararının tazmini istemiyle açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri ayrıca düzenlenmiştir. Anılan maddenin 1. fıkrasında; “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarar ve failine ıttılaı tarihinden itibaren bir sene ve her hâlde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren 10 sene mürurundan sonra istima olunmaz.” denildikten sonra maddenin 2. fıkrasında ceza dava zamanaşımına yollamada bulunularak; “Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha da uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik edilir.” hükmü getirilmiştir.

25. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın haksız fiillerde zamanaşımını düzenleyen 72. maddesi ise;

“Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.

Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir.” hükmünü içermektedir.

26. 6098 sayılı TBK’nın 72. maddesi ile 818 sayılı BK’nın 60. maddesinden farklı olarak 1 yıllık kısa zamanaşımı süresi 2 yıla çıkarılmıştır.

27. Bununla birlikte her iki madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere haksız fiillere uygulanacak üç ayrı zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar zarar görenin ‘zararı’ ve ‘tazminat yükümlüsünü’ öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacak olan bir yıllık kısa süreli zamanaşımı (6098 sayılı TBK’nın 72. maddesi ile iki yıllık); fiilin ‘işlendiği tarihten’ itibaren işleyecek on yıllık kesin süreli zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda suç oluşturduğu durumlarda uygulanacak olan ceza davası zamanaşımı süreleridir.

28. Somut olayda 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu uygulanacak olup, haksız fiil nedeniyle tazminat davası açma hakkı zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenmesinden itibaren başlayacak ve bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacaktır. Dolayısıyla haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında zarar gören, zararın varlığını ve zarar vereni bilmediği sürece zamanaşımı süresi başlamayacaktır. Bir yıllık sürenin başlaması için zarar görenin, her ikisini de öğrenmiş olması gerekir. Bunlardan sadece birinin öğrenilmesi kısa zamanaşımı süresinin işlemesi için yeterli değildir. 

29. Bunun yanında bir yıllık zamanaşımı süresi zarar görenin, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği günden itibaren işlemeye başlar ise de zarara neden olan haksız eylem devam ettiği sürece zamanaşımı süresinin başladığından söz edilemez.

30. Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; asıl davanın 15.03.2007 tarihinde açıldığı, davalı İdarenin haksız eylemi nedeniyle hasar ve temizlik bedeli ile 16.06.2006-15.03.2007 tarihleri arasındaki dönem yönünden kira gelir kaybı tutarı hüküm altına alınmış; asıl dava ile ilgili verilen bu karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiş, ancak henüz temyiz istemleri Özel Dairece incelenmeden önce 22.03.2012 tarihinde bu kez uyuşmazlık konusu olan birleşen dava açılmıştır. Davacı vekili birleşen davada 22.03.2007-11.01.2010 tarihleri arasındaki kira gelir kaybını talep etmiştir. 

31. Davacı ayrıca davalının haksız eylemi nedeniyle el atmanın önlenmesi istemiyle dava açmış, açılan davada Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/11 E., 2009/320 K. sayılı kararı ile; taşınmazın bodrum katından kanalizasyon hattının geçtiğinin tespit edildiği, kanalizasyon şebekesinin sokak gibi kamu malı nitelikli yerlerden geçmesi gerektiği, özel mülkiyete konu taşınmazdan geçirilmesinin üstelik de zarar vermesinin yasal olmadığı, davalının kanalın kendisine ait olduğunu kabul ettiği gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiş, verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 21.06.2010 tarihli ve 2010/6801 E., 2010/11696 K. sayılı kararı ile onanmış, karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 09.03.2011 tarihli ve 2010/20016 E., 2011/4064 K. sayılı kararı ile reddedilmiş olup kararın 09.03.2011 tarihi itibariyle kesinleştiği görülmüştür. 

32. Ayrıca dosyadaki belgeler ile taraf beyanları karşısında davaya konu taşınmazın korunması gerekli kültür varlığı niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Dava konusu taşınmazın bu niteliği nedeniyle davalı İdare tarafından kanalizasyon hattına her zaman müdahale edilememektedir. Dolayısıyla davaya konu taşınmazdaki pis atık suyun varlığı ve bu taşınmazın kiraya verilememesi nedeniyle kira gelir kaybına uğraması süreklilik arz etmektedir. Her ne kadar el atmanın önlenmesi istemine ilişkin davada verilen karar kesinleşmiş ise de, taşınmazın bu niteliği nedeniyle birleşen dava tarihine kadar söz konusu zararın giderildiğinden de bahsedilemez. Başka bir deyişle davalının haksız fiilinin birleşen dava tarihine kadar devam ettiği sonucuna varılmıştır. 

33. Bu nedenle eldeki davada zarara neden olan haksız eylem devam ettiğinden zamanaşımı süresinin işlediğinden söz edilemez.

34. Hâl böyle olunca; açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle sonucu itibariyle direnme kararının yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. 

35. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre birleşen davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir. 

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.01.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

BİLGİ : "Haksız fiile dayalı kısmi davada zamanaşımı bilirkişi raporundaki tazminatın belirlenmesi ile başlar" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 16 Mart 2016 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/kismi-dava-haksiz-fiile-dayali-dava-zamanasimi-bilirkisi-raporu-ile-baslar-devrim-niteliginde-16-mart-2016-tarihli-karar

"Zararın kapsamının ve tutarının belli olmaması zamanaşımın başlamasına engel oluşturmaz" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 01 Mart 2017 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/zararin-kapsaminin-tutarinin-belli-olmamasi-zamanasiminin-baslamasina-engel-olusturmaz

"Zararda gelişen bir durum söz konusu ise zamanaşımı zararın tam olarak belirlendiği anda başlar" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20 Aralık 2017 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/zararda-gelisen-durum-zamanasimi-zararin-tam-olarak-belirlendigi-anda-baslar