KAMUYA YARARLI DERNEK VE VAKIFLAR DIŞINDAKİ TÜZEL KİŞİLERİN ADLİ YARDIMDAN YARARLANMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


08 Mar
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(15)6-256
KARAR NO   : 2021/1280

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                        : 14/06/2016
NUMARASI                : 2016/412 - 2016/503
DAVACI                      : S. Dünyası Sav. San. Güv. Sist. ve Dan. Hiz. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. F.A.
DAVALI                      : O. Etiket Mat. San. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. E.Ö.

1. Taraflar arasındaki “Menfi tespit ve takibin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 10. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalı şirket ile beş bin adet VIP tanıtım kataloğunun yapımı için 28.500 TL’ye anlaştığını, birkaç ay sonra katalogların kendiliğinden dağıldığının görülmesi üzerine bu durumun davalıya bildirilerek yüz civarında ayıplı kataloğun iade faturası düzenlenip gönderildiğini, davalının bu katalogları incelemesi sonucu gizli ayıp olduğunu kabul ettiğini bunların yerine geçmek üzere yeni kataloglar yaparak gönderdiğini, ancak birkaç ay sonra davalının ikinci parti kataloglar için müvekkili aleyhine haksız olarak icra takibi başlattığını, davacının takibe itirazı üzerine Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde dava sürecinin başladığını, müvekkili şirketin ortak ve yetkililerinin bir soruşturma kapsamında 10.12.2010 tarihinde tutuklandıklarını, bu süreçte davacı şirketin ve yetkililerinin mal varlığına el konulduğunu, aciz duruma düşen müvekkilinin, savunmasını yapıp delillerini sunamadığından davanın aleyhine sonuçlandığını ve parasını ödediği kataloglara ikinci kez para ödemek durumunda bırakıldığını, davalıya müvekkilinin hiçbir borcu bulunmadığını ileri sürerek 28.500 TL olan katalog ücreti dışında müvekkiline teslim dahi edilmeyen faturalarla 37.110 TL üzerinden Küçükçekmece 4. İcra Müdürlüğünün 2010/2.00 sayılı icra dosyasında başlattığı takipten dolayı borçlu olmadığının tespitine ve takibin iptaline, müvekkili şirketin ve yetkililerinin mal varlığına el konulduğundan adli yardım talebinin kabulüne, davalının %20’den az olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiş; 24.07.2013 havale tarihli ıslah dilekçesinde ise, davacının malvarlığına el konulduğundan adli yardım talebinin kabulü ile müvekkili şirketin 2009 yılı Şubat ayında davalıdan bedelini ödeyerek teslim aldığı beş bin adet kataloğun gizli ayıplı olduğunun belli olduğunu belirterek ayıplı ürünler için ödenen 28.500 TL’nin iadesine karar verilmesini istemiş; davasını “istirdat davası” olarak ıslah etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin davacıdan olan alacaklarının bir kısmının tahsili için Küçükçekmece 4. İcra Müdürlüğünün 2010/2.00 sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlattığını, davacının haksız itirazı üzerine müvekkilinin Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/1.2 E., sayılı dosyasında açtığı itirazın iptali davasının kabul edildiğini, anılan kararın temyiz incelemesinde de düzeltilerek onandığını, davacının karar düzeltme yoluna başvurmak yerine kanunu dolanmak suretiyle menfi tespit davasını açtığını, menfi tespit davası açmakta hukukî yararı bulunmayan davacının Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/1.2 E., sayılı dosyasında ileri sürdüğü savunmalarını bu davada aynen tekrarladığını, katalogların bedelini ödemeyen davacıdan mükerrer tahsilat yapılmadığını, davacının sadece yüz on sekiz adet kataloğun ayıplı olduğunu bildirerek bunları da iade faturasıyla geri gönderdiğini, bunların dışında ayıp ihbarının yapılmadığını, itirazın iptali davasında savunma yapamadığına ilişkin iddiaları asılsız olan davacının adli yardım talebinin de dayanağının bulunmadığını, daha önce davacı şirkete hacze gidildiğinde 79.840 TL teminatı çok kısa sürede nakit olarak yatıran davacının adli yardım talebine yönelik aciz hâlinin fiilen doğru olmadığını belirterek davanın reddini ve davacı aleyhine %40’tan az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini savunmuş; ıslah dilekçesine karşı sunduğu cevap dilekçesinde ise; davacının ıslah talebi üzerine mahkemece verilen kesin süre içinde ve yapılan ihtara rağmen teminatı yatırmadığından, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilmesi gerektiğini, kanuna aykırı adli yardım talebinin reddinin gerektiğini, ıslah talebinin teminat şartı yerine getirilmediği için geçersiz olduğu gibi Yargıtay tarafından onanan Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/1.2 E., sayılı davada verilen karara aykırılıktan dolayı da geçersiz olduğunu, davacının iadesini talep ettiği bedelin Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/1.2 E., sayılı davada verilen karar doğrultusunda cebri icra yoluyla ödemek zorunda kaldığı tutar olup, bunun da hukuken mümkün olmadığını belirterek davanın reddi ile %40’tan aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Bakırköy 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.09.2013 tarihli ve 2012/760 E., 2013/406 K. sayılı kararı ile; Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/1.2 E., sayılı dosyasında aynı icra takibi ve aynı ticari ilişkiden dolayı açılan itirazın iptali davasında, bu davada ileri sürülen sebeplerin savunma nedeni olarak ileri sürülmesinin mümkün olduğu, davacının iddialarının bir kısmının söz konusu davada dile getirildiği, icra takibine konu alacağın bulunup bulunmadığı, ayıbın söz konusu olup olmadığı hususlarının tespit ve tartışmasının yapıldığı, bu bakımdan davacının menfi tespit istemiyle bu davayı açmasında hukukî yararı bulunmadığından dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddinin gerektiği, davacının ıslahla davayı istirdat davasına dönüştürdüğü ve adli yardım talebinde bulunduğu, ancak 04.01.2013 tarihli ara karar ile adli yardım talebinin reddedildiği, yasal süresi içinde teminat yatırılmadığı için ıslahın yapılmamış sayılması gerektiği; ihtiyati tedbir kararı ile takibin durdurulduğu gözetildiğinde ise, davalı tarafın tazminat talebinin haklı olduğu gerekçesiyle ıslahın yapılmamış sayılmasına, davanın reddi ile asıl alacağın %40'ı oranındaki tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 14.11.2014 tarihli ve 2013/6713 E., 2014/6595 K. sayılı kararı ile;

“… Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için yapılıp kesinleşen ilâmsız icra takibi nedeniyle borçlu bulunulmadığının tespiti ve takibin iptâli istemlerine ilişkindir.

Yargılamanın devamı sırasında davacı vekilinin davayı ıslah edeceğini beyan etmesi üzerine mahkemece 18.07.2013 tarihli duruşmada 1 nolu ara kararı ile davacıya ıslah dilekçesi tanzim ve ibraz ederek davalıya tebliğe çıkartmak, o tarihe kadar bu dava nedeniyle yapılan yargılama giderinin tümünü, keza HMK'nın 178. maddesi uyarınca davalı tarafın uğradığı ve uğrayabileceği zararlar kapsamında olmak üzere asıl alacağın takdiren %20'si oranında nakdi veya kesin ve süresiz banka teminat mektubunu ibraz etmek üzere HMK'nın 180. maddesi uyarınca bir hafta kesin mehil verilmesine karar verilmiş ve sonuçları ihtar edilmiştir.

Davacı vekili 24.07.2013 tarihli davanın tamamen ıslahı mahiyetindeki ıslah dilekçesi ile davasını ıslah ederek menfi tesbit davasına konu olmayan ve daha önce yapılıp ayıplı olması nedeniyle reddedilen etiketlerle ilgili olarak ödenen 28.500,00 TL'nin iadesini isteyerek davasını istirdat davasına dönüştürmüştür. Ayrıca davacı şirketin ve yetkilisinin tüm malvarlıkları ile banka hesaplarına el konulduğundan adli yardım talebinde bulunmuş, adli yardım talebiyle ilgili deliller ve emsal olduğunu ileri sürdüğü Yargıtay Yüksek 11. Hukuk Dairesi'nin 20.05.2013 gün 2012/11718 Esas, 2013/10377 Karar sayılı ilâmını ibraz etmiştir.

Mahkemece 24.07.2013 tarihli dilekçe ile yapılan adli yardım istemi konusunda dava açılırken istenen adli yardım talebi, adli yardım talep edebilecek kişiler arasında gerçek kişi, dernek ve vakıf dışında tüzel kişilerin belirtilmemiş bulunması sebebiyle reddedildiğinden adli yardım talebinin yerinde görülmediği gerekçesiyle HMK'nın 178. maddesindeki teminat, verilen kesin süre içerisinde yatırılmadığından ıslahın yapılmamış sayılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafça temyiz talebinde bulunulurken şirketin malvarlığına el konulduğu belirtilerek adli yardım talebinde bulunulmuş ve temyiz harcı yatırılmamıştır. Adli yardım isteminin temyiz aşamasında ileri sürülmesine hukuken bir engel bulunmadığı gibi 6100 sayılı HMK'nın 336/II. maddesinde açıkça mümkün hale getirildiği ve dosyaya sunulan belgelerden davacı şirket ve yetkilisinin mal varlıklarına el konulduğu anlaşıldığından temyizle ilgili adli yardım talebi kabul edilerek temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.

Adli yardım talebinin incelenmesi başlıklı 6100 sayılı HMK'nın 336/II. maddesinde adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı tebliğinden itibaren bir hafta içinde itiraz edilebileceği ve itirazın o hukuk mahkemesinin bir sonrası olan, bulunmaması halinde aynı işlere bakmakla görevli en yakın mahkemece inceleneceği ve itiraz incelemesi neticesinde verilen kararın kesin olduğu belirtilmiş ise de; somut olayda mahkemece nihai kararla adli müzaharet talebi yerinde görülmediği ve işin esası hakkında karar verilmek suretiyle işten el çekildiğinden itiraz yolunun uygulanması imkansız hale geldiği ve bu halde verilen red ya da yerinde görülmeme kararının nihai kararla birlikte temyizi kabil hale geldiğinden Yargıtay'ca nihai kararla birlikte verilen adli yardım talebinin reddi ya da yerinde görülmeme kararının esas hükümle birlikte temyiz edilip incelenebileceği kabul edilmiştir.

6100 sayılı HMK'nın adli yardımdan yararlanacak kişiler başlıklı 334. maddesinin 1. bendinde “Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zora düşürmeksizin gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler iddia ve savunmalarında geçici hukuki koruma taleplerinde ve icra takibinde taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler” 2. bendinde de “Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler” hükmü getirilmiştir. Bu maddedeki düzenlemelerden gerçek kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıfların adli yardımdan yararlanabilecekleri anlaşılmakta ve bir kısım Yargıtay kararları ile doktrinde kanunda belirtilenler dışında tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanamayacakları genel kabul görmektedir. Ancak Kanunda, diğer tüzel kişiler ve şirketlerin adli yardımdan yararlanamayacaklarına dair açık bir hüküm de bulunmamaktadır.

Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini onaylamış ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı yetkisini de kabul etmiştir. TC. Anayasa'nın değişik 90. maddesinde usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamayacağı, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşmalarının esas alınacağı kuralı getirilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde de adil yargılanma başlığı altında adil ve aleni yargılanma, bilgilendirme, savunma, vekil tutma ve adaletin yararı gerektiriyorsa ücretsiz hukuki yardım alma, sorguya çekme veya çektirme, çevirmen yardımından yararlanma gibi haklar düzenlenmiştir. Sözleşmenin 6 (1). fıkrası davanın taraflarına “kişisel hak ve yükümlülüklerinin” karara bağlanması için etkili bir şekilde mahkemeye başvurma hakkı tanınmakla birlikte, devlete de bu amaç için kullanılabilecek araçları seçme serbestisi vermektedir. Bir mahkemeye veya yargı yerine başvurma hakkına getirilen kısıtlamanın meşru amaç izlememesi veya kullanılan araç ile gerçekleştirilmek istenen meşru amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmamasının sözleşmenin 6 (1). fıkrasıyla bağdaşmayacağı kabul edilmektedir. (AİHM'nin 13.07.1995 tarihli Tolstoy Milavsky, Birleşik Krallık Kararı paragraf 59 ve 17.07.2007 gün 52658/99 başvuru nolu Mehmet ve Suna Yiğit/Türkiye Kararı). Uygulama ve Avurupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında sözleşmenin 6. maddesinin dar bir yoruma tabi tutulması için hiçbir gerekçenin meşru kabul edilemeyeceği benimsenmiştir.

Somut olayda davacı şirket ve yetkilisi Okan Arsan'ın bir suç soruşturması nedeniyle tüm mal varlıkları ile hak ve alacaklarına, kıymetli evraklarına, ortaklığı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına, kiralık kasa mevcutlarına ve diğer mal varlığı değerlerine Büyükçekmece 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2010/2960 sayılı Değişik iş sayılı kararı ile el konulmasına izin kararı verildiği ve el konulduğu dosyaya sunulan karar örneği ve belgeler ile anlaşılmaktadır. 6100 sayılı HMK'nın 178/1. maddesinde dayanağını bulup mahkemenin 18.07.2013 tarihli duruşmanın bir nolu ara kararında belirtilen teminat miktarı 37.110,00 TL olan dava değerin %20'si 7.422,00 TL ve miktarı belirtilmeyen ıslah tarihine kadar yapılan yargılama giderlerinden ibaret olup, yaklaşık 8.000,00 TL civarındadır. Davacı şirket ve yetkilisinin tüm mal varlıkları ile hak ve alacaklarına el konulup tasarruf yetkisi kısıtlandığından şirket ve yetkilisinin 8.000,00 TL civarında ve asgari ücretin yaklaşık dokuz misli fazlası ıslah teminatını yatırması aşırı bir külfet oluşturacaktır.

Bu nedenle somut olayda HMK'nın 178/1. maddesine göre ıslah teminatının yatırılmasının istenmesi mahkeme veya yargı yerine başvurma hakları üzerinde orantısız bir kısıtlama olduğundan ıslah teminatı ile ilgili adli yardım talebinin kabul edilemeyerek ıslah yapılmamış sayılıp, davanın sonuçlandırılması, yargıya erişim engellenerek Avurupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6 (1). fıkrasında ifadesini bulan adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir. Doğrudan doğruya somut olayla ilgili olmamakla birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 17.07.2007 gün 52658/99 başvuru nolu Mehmet ve Suna Yiğit/Türkiye, 26.06.2007 gün 25321/02 başvuru nolu Ülger/Türkiye, 22.10.2013 gün ve 20577/05 başvuru nolu Sace Elektrik Tic. ve San. A.Ş./Türkiye ve 19.06.2001 gün ve 28249/95 başvuru nolu Kreuz/Polonya gibi kararlarında yargıya erişimin engellenmesinin gerçek veya tüzel kişi ayrımı yapılmaksızın sözleşmenin 6 (1). fıkrasındaki adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğu kabul edilmektedir. Adil yargılanma hakkı, iç hukukumuzda da 6100 sayılı HMK'nın 27. maddesi ile kabul edildiğinden bu ilke doğrultusunda konunun yorumlanması zorunluluk arzetmektedir.

Bu durumda mahkemece somut olayda davacı şirket ve yetkilisinin tüm malvarlığına el konulmuş olduğundan ıslah için HMK'nın 178/I. maddesi uyarınca talep edilen teminatı yatırmasının mümkün olmaması sebebiyle adli yardım talebi kabul edilip dava tamamen ıslah edildiğinden, ıslah edilen şekliyle işin esası incelenip sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken bu hususlar üzerinde durulmadan adli yardım talebi yerinde görülmeyerek, teminatın yatırılmaması nedeniyle ıslahın yapılmamış sayılması ve davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun bulunmuştur…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.06.2016 tarihli ve 2016/412 E., 2016/503 K. sayılı kararı ile; HMK’nın 334. maddesindeki açık düzenleme ve Hükümet gerekçesine göre gerçek kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıflar dışındaki tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanamayacağı, kanun koyucunun tahdidi olarak kimlerin adli yardımdan yararlanabileceğini kanunda açıkça düzenlediği, maddede konuyla ilgili herhangi bir hukukî boşluk da bulunmadığından yargı yetkisini kullanan mahkemenin TMK’nın 1. maddesi gereğince somut olaya özgü hukuk yaratmasının mümkün olmadığı, mahkemenin değişik gerekçe ve yorumlarla tüzel kişilerin de adli yardımdan yararlanabileceğine karar vermesinin yetki gaspı olup bu yorumun hukuken kabulünün mümkün olmadığı, kanundaki düzenlemenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olması hususunun da yasa koyucu tarafından düzeltilmesi gereken bir durum olduğu, mahkemelerin ancak pozitif mevcut hukukun yorumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını dikkate alabileceği, kendi yorumuna göre mevcut düzenlemenin İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olduğundan bahisle Meclisin açık iradesini ortadan kaldıracak tarzda karar vermesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; adli yardımdan yararlanacak kişilerin düzenlendiği 6100 sayılı HMK’nın 334. maddesi uyarınca gerçek kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıflar dışındaki tüzel kişilerin, dolayısıyla davacı şirketin adli yardımdan istifade edip edemeyeceği, istifade edebilecek ise somut olayda adli yardımdan yararlanması için gerekli olan şartların gerçekleşip gerçekleşmediği, davacı şirket ve yetkilisinin tüm mal varlığı ile hak ve alacaklarına el konulmasının ıslah teminatı ile ilgili adli yardım talebinin kabulüne olanak sağlayıp sağlamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “adli yardım” ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. Sosyal hukuk devletinin bir gereği olarak kabul edilmiş olan adli yardım, ekonomik bakımdan yetersiz olan kimselere, yargı organları önünde haklarını arayabilmeleri veya savunma yapabilmeleri için parasal kolaylıklar sağlanması anlamına gelir. Bu anlamdaki kolaylıklar yargılama giderlerinden muafiyet ve ücretsiz hukukî yardım sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir (Pekcanıtez Hakan/ Özekes Muhammet/ Akkan Mine/ Taş Korkmaz Hülya: Pekcanıtez Usûl, Medeni Usûl Hukuku, Cilt III, İstanbul 2017, s. 2410-2411).

14. Adli yardım 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK'nın) 334 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. HMK’nın 334. maddesindeki;

“(1) Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler.

(2) Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler.

(3) Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır.” hükmü gereğince adli yardımın şartları “ödeme gücünden yoksun olma” ve “talebin açıkça dayanaktan yoksun olmaması”dır.

15. Adli yardım isteğinde bulunan kimsenin, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin gereken yargılama giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olması gerekir (m. 334/1). Adli yardım talebinde bulunan kimsenin yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri de mahkemeye ibraz etmesi gerekir (m. 336/2). Adli yardım talebinde bulunanın ödeme gücünden yoksun olup olmadığı bu belgeler incelenerek belirlenecektir.

16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK'nın) 334/1. maddesi hükmünce adli yardımdan kural olarak yalnızca gerçek kişilerin istifade etmesi mümkün olup, 334/2. maddesinde de istisnaî olarak ancak kamuya yararlı dernek ve vakıfların adli yardımdan yararlanması kabul edilmiştir. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2020 tarihli ve 2020/14-349 E., 2020/754 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

17. Tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanması sadece kamuya yararlı dernek ve vakıflarla sınırlıdır. HMK’nın 334/2. maddesinin Hükümet Gerekçesinde; “…Kamuya yararlı dernek ve vakıfların faaliyetleri sırasında taraf olmak zorunda kalacakları dava ve işler sebebiyle yapacakları harcamaları karşılayacak yeterli malî kaynaklarının bulunmaması durumunda, gerçekleştirebilecekleri kamuya yararlı faaliyetlerin de tehlikeye girmesi söz konusu olabileceğinden, bu tür tüzel kişilerin de adli yardımdan yararlanmaları uygun bulunmuştur.” şeklinde maddenin konuluş amacı açıklanmıştır. Şu hâlde kamuya yararlı dernek ve vakıflar dışındaki tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanması mümkün değildir.

18. Tüm bu genel açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; adli yardım isteminde bulunan ticarî şirketi olan davacı, HMK'nın 334/2. maddesinde tahdidi olarak sayılan adli yardımdan yararlanabilecek tüzel kişilerden olmadığından; mahkemece anılan madde hükmü gözetilerek davacı şirketin adli yardımdan istifade edemeyeceği gerekçesiyle verilen direnme kararı uygun bulunmuştur.

19. Hâl böyle olunca mahkemenin yukarıda açıklanan hususlara değinen direnme kararı yerindedir.

20. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme kararı uygun olduğundan davacı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması nedeniyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile taraflarca karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 6. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

BİLGİ : “Kamuya yararlı dernek ve vakıflar dışında şirketlerin adli yardımdan yararlanamaz” şeklindeki Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 28 Mayıs 2019 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/kamuya-yararli-dernek-ve-vakiflar-disinda-sirketler-adli-yardimdan-yararlanamaz

BİLGİ : 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 334. maddesine göre özel hukuk tüzel kişilerinin adli yardımdan yararlanabileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığını belirterek başvurucunun adli yardım talebini reddeden mahkemenin, bu uygulamasının Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin Anayasa Mahkemesi'nin 17 Mayıs 2023 tarihli bireysel başvuru kararı için bkz.

https://bit.ly/3SwuoEf