KESİN HÜKÜM OLUŞTURMAYAN HÜKÜMDE KANUN YOLUNUN YANLIŞ GÖSTERİLMESİ TABİ OLUNAN SÜREYİ DEĞİŞTİREMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


30 Ağu
2017

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO       : 2017/23-857
KARAR NO    : 2017/1010

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
İzmir (Kapatılan) 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                        : 19/06/2013
NUMARASI                 : 2013/143 - 2013/289
DAVACI                       : G. Gıda Turizm Dan. Teks. San. ve Tic. Ltd Şti Temsilen E.A. vekili Av. E.G.
ASLİ MÜDAHİLLLER : N.B. ve diğerleri vekilleri Av. M.Y.

“İflasın ertelenmesi” istemi üzerine yapılan yargılama sonunda; İzmir (Kapatılan) 8. Asliye Ticaret Mahkemesince istemin reddine dair verilen 03.10.2012 gün ve 2012/121 E., 2012/226 K. sayılı karar, istem sahibi/davacı şirket vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08.02.2013 gün ve 2013/378 E., 2013/664 K. sayılı kararı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : İstem sahibi/davacı şirket vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

İstem iflasın ertelenmesine ilişkindir.

İstem sahibi şirket vekili müvekkili şirketin borca batık olduğunu (6762 s. TTK.m.324, İİK.m.179) ancak sunduğu iyileştirme projesi kapsamında bu durumdan kurtulabileceğini ileri sürerek iflasının bir yıl süreyle ertelenmesine karar verilmesini talep etmiş; yargılama aşamasında erteleme talebinden vazgeçerek şirketin iflasının açılmasına karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece şirketin borca batıklık durumunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, istem sahibi şirket vekilinin temyiz itirazı üzerine Özel Dairece yeterli araştırma yapılmadığından söz edilerek bozulmuştur.

Mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı istem sahibi şirket vekili tarafından temyiz edilmektedir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından (iflasın ertelenmesi koşulu olarak) borca batıklığın tespiti bakımından yeterli incelemenin yapılıp yapılmadığı noktasında toplanmaktadır.

İşin esasının görüşülmesine geçilmezden önce istem sahibi şirket vekilinin temyiz isteminin yasal sürede yapılıp yapılmadığı ön sorun olarak ele alınmıştır.

İcra ve İflas Kanunu'nun 164 üncü maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:

"Ticaret mahkemesince verilen nihaî kararlar tebliğinden itibaren on gün içinde temyiz edilebilir".

Somut olayda yerel mahkemenin direnme kararı istem sahibi şirket vekiline 15.11.2013 günü tebliğ edilmiş, temyiz dilekçesi Yasada gösterilen on günlük temyiz süresi geçirildikten sonra 28.11.2013 günü sunulmuştur.

Her ne kadar mahkemece temyiz süresi olarak kısa ve gerekçeli kararda iki hafta gösterilmişse de yasanın açıkça gösterdiği sürelerin, özellikle somut olaydaki gibi hak düşürücü sürelerin, hakim tarafından değiştirilmesi ve uzatılması mümkün değildir.

Anayasa Mahkemesinin 2013/7114 sayılı başvuru üzerine verdiği 20.01.2016 günlü kararda, benzer şekilde yasa yolunun hatalı gösterilmesi ile ilgilinin temyiz süresini kaçırmasına sebebiyet verilmesinin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini zedelediği ve sonuç olarak mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği belirtilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine verdiği kararlar "bireysel" nitelikte olup, münferit olaylara ilişkindir ve bu haliyle her olayda uygulanacak mutlak kurallar getirmezler. Diğer taraftan eldeki uyuşmazlık borca batıklık nedeniyle iflas istemine (6762 s. TTK.m.324, 6102 s. TTK.m.376 ve İİK.m.179) ilişkin olduğundan, ispatlanamayan istemin reddi, taraflar bakımından kesin hüküm de oluşturmamaktadır. Başka bir anlatımla istem sahibi şirket borca batıklığını ileri sürerek her zaman iflasının açılmasını talep edebilir; bu haliyle temyiz süresini kaçırmakla iflasa ilişkin inşai hüküm alma imkanını kaybetmemiştir. Bu değerlendirmeler çerçevesinde temyiz isteminin süreden reddi halinde mahkemeye erişim hakkının kısıtlandığı da kabul edilemez.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında somut olayda hakimin temyiz süresini on gün değil de iki hafta olarak belirlemesinin yanılgıya dayandığı, yoksa hakimin yeni bir süre belirlediğinin söylenemeyeceği; Anayasa'nın 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrası ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297 nci maddesinin 1/ç bendinde yüklenen görevin hakkıyla yerine getirilmediği ve bu haliyle temyiz isteminin süresinde sayılarak esasa girilmesi gerektiği düşüncesi ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Hal böyle olunca; istem sahibi şirket vekili tarafından on günlük temyiz süresi geçtikten sonra verilen temyiz dilekçesinin süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle yasal süre geçtikten sonra verilen temyiz dilekçesinin REDDİNE, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 24.05.2017 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


KARŞI OY YAZISI

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, hâkimin temyiz süresi konusundatarafı yanıltması halinde hâkimin verdiği temyiz süresinin mi yoksa kanundaki temyiz süresinin mi geçerli olacağı hususundadır.

Davacı tarafından Asliye Ticaret Mahkemesinden borca bataklığın tespiti ve iflasın ertelenmesine karar verilmesi talep edilmiştir. Bu davanın tabi olduğu 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu 164. maddesi; “Ticaret mahkemesince verilen nihaî kararlar tebliğinden itibaren on gün içinde temyiz edilebilir” şeklinde olmasına rağmen mahkemece tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yoluaçık olmak üzere 9.06.2013 tarihinde karar verilmiştir. Bu karar davacı tarafından on gün geçtikten sonra ancak hâkimin verdiği süre içerisinde temyiz edilmiştir.

1982 Anayasa’sının Hak Arama Hürriyeti başlığı altında 36. maddesi;

“(Değişik: 3/10/2001-4709/14 md.) Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”

Yine Anayasa’nın Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması başlığı altında 40. maddesi;

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/16 md.) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde Adil Yargılanma Hakkı başlığında;

“Her şahıs gerek medeni hak ve vecibeleriyle ilgili nizalar gerek cezai sahada kendisine karşı serdedilen bir isnadın esası hakkında karar verecek olan, kanuni, müstakil ve tarafsız bir mahkeme tarafından dâvasının mâkul bir süre içinde hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkını haizdir.”

Belirtilen düzenlemeler ışığı altında, adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir.

Hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin önkoşullarındandır. Bu ilkeler, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.

Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Ancak bu sınırlandırma, mahkemeye, kanun yollarına erişim hakkının özüne zarar verecek şekilde uygulanmamalıdır. Mahkemeye başvuru hakkının birtakım sürelere tabi tutulması mümkün ise de mahkemeler, usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı uygulamalardan kaçınmalıdırlar.

Anayasa’nın 40. maddesinde “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükmünün gerekçesinde; bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, merci ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline geldiği belirtilmektedir.

6100 sayılı Kanunun 297/1-ç bendinde, mahkeme kararlarının hüküm kısmında kanun yolu ve süresinin bulunması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Bu gereklilik özellikle ayrı ihtisas mahkemesi bulunmayan yerlerde çeşitli sıfatlarla görev yapan asliye hukuk mahkemeleri açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Zira asliye hukuk mahkemelerinin bu durumda kararı hangi mahkeme sıfatıyla verdiğini açıklaması, davada uygulanan yargılama usulü ile verilen karara karşı kanun yolları bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak, tarafların kararları temyiz haklarını zamanında ve usulüne uygun olarak kullanabilmelerine hizmet etmektedir.

Hukuk Genel Kurulunun 28.9.2011 tarih 2011/19-446 E, 2011/569 sayılı kararında “Bazı özel mahkemeler her adli teşkilatta kurulmamış olduğundan, buralardaki Asliye Hukuk Mahkemeleri özel mahkemelerin görev alanına giren davalara, bu özel mahkemelerin sıfatıyla bakmaktadır.

Kural olarak başka bir mahkeme sıfatıyla görülmek üzere dava açılan bu gibi hallerde Asliye Hukuk Mahkemesinin yargılamaya hangi sıfatla baktığını tensip kararından başlayarak karara bağlaması ve buna göre yargılamayı sürdürmesi, sonuçta da nihai kararında göstermesi gerekir.

Bu husus uygulanacak yargılama yöntemi, temyiz süresi ve diğer usul kurallarının uygulanması açısından büyük önem taşımaktadır. Örneğin, İş mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesine açılan bir davada seri yargılama usulü uygulanacağı gibi, temyiz süresi de tefhimle başlayacağından mahkemenin bu sıfatla davaya baktığını karar altına alması ve nihai kararında da göstermesi gerekir. Asliye Hukuk ve İş Mahkemeleri yönünden temel farklılıklar gözetildiğinde böyle bir belirleme yapılmamış olması usule aykırı olacaktır.”

Somut olayda, Ticaret Mahkemesinde görülen davada hâkim tarafından, görülen davaya uygulanan temyiz süresi olan on günlük süresi değil, asliye hukuk mahkemelerine özgü süre olan iki haftalık süre verilmiştir. Yukarıda değinildiği gibi kanunlarda temyiz süresi ile ilgili tek bir süre yoktur. Davalara veya mahkemelere özgü farklı temyiz süreleri öngörülmüştür. Bu nedenle hem Anayasa’da hem de HMK’dahâkim tarafından tarafın hangi sürede hangi kanun yoluna başvurabileceğinin belirtilmesi gerektiği düzenlenmiştir.

Mevzuatımızdaki dağınıklık bunu zorunlu kılar. Zira somut olayda olduğu gibi hâkim bile kanundaki süreleri karıştırabilmektedir. Hâkimin yanıldığı bir konuda davanın taraflarını sorumlu tutmak hakkaniyet ile bağdaşmaz.

Aynı konuda Anayasa Mahkemesi 2102/855 sayılı bireysel başvuruda 26.6.2014 tarihli kararında, başvurunun haklılığına ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir.

Eldeki davada da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılması halinde yine aynı doğrultuda karar verilirse, Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi yapılmak zorunda kalınacaktır.

Üzerinde durulması gereken hususlardan birisi de hâkimin kanunlarda bulunan süreleri değiştirip değiştiremeyeceği konusudur. Burada söz konusu olan, hâkimin kanunda düzenlenen süreler hakkında yanılmasıdır. Hâkimin olaya uygulanması gereken süre yerine yine kanunda düzenlenen başka bir süreyi olaya uygulamasıdır. Yoksa hâkimin kanunda belirtilen süreleri değiştirmesi, artırması veya eksiltmesinin kabulü mümkün değildir.

Usul kanunlarındaki sürelerin karışıklığı, dava türlerine göre tek kanun yolu süresi öngörülmek yerine farklı farklı sürelerin düzenlenmesi, bu sürelerin uygulanmasında hâkimin de yanılması, mahkemelerce vatandaşlara hangi sürede hangi mercie başvuru hakkının belirtilmesi zorunluluğu ve devlete güven, hukuki güvenlik ilkeleri karşısında somut olay bakımından davacı temyizinin süreden reddi aşırı şekilcilik olduğundan yerinde değildir. Belirtilen nedenlerle davacı temyizi süresinde sayılarak esasa girilmesi düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

Halil ÖZDEMİR
Yargıtay 10. HD Başkanı

KARŞI OY YAZISI

Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 tarihli gündeminin 19. sırasında görüşülen 2017/23-857 esas sayılı dosyada, ön sorun olarak getirilen konuya ilişkin olarak sayın çoğunluğun kararına aşağıda izah edeceğimiz nedenlerle katılamıyoruz.

Şöyle ki; İzmir 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.02.2013 gün ve 2013/378 E. - 2013/664 K. sayılı dosyasında bakılıp sonuçlandırılan dava, borca batıklığın tespiti ve iflasın ertelenmesine ilişkin olup, mahkeme kararının hüküm bölümünde, "... 2 hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere ..." yazılmak suretiyle hüküm tesis edilmiştir. Oysa ki, İcra ve İflas Kanunu'nun 164. maddesinde kanun yollarına başvurma süresi on gün olarak düzenlenmiştir.

Ön sorunumuz, direnme kararının istem sahibi şirket vekiline 15.11.2013 günü tebliğ edilmesine rağmen, temyiz dilekçesinin İcra ve İflas Kanunu'nun 164. maddesinde yazılı on günlük yasal süre geçtikten sonra 28.11.2013 günü verilmesi karşısında, temyiz talebinin süresinde olup olmadığı noktasındadır.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmelerde değerli çoğunluk, kanun yollarına başvurma süresinin kanunla düzenlendiğini, bu sürenin hakim tarafından uzatılamıyacağını, temyiz başvurusunun kanunda öngörülen süreden sonra yapıldığını belirterek, ön sorunu ve dolayısıyla davacının temyiz isteminin süresinde olmadığını kabul etmiştir.

Bu konuda yapılan bireysel başvurular üzerine Anayasa Mahkemesi, mevzuat hükümlerini açıkladıktan sonra, ilk derece mahkemesince kanun yolu süresinin doğru bir şekilde belirtilmediğini, temyiz süresinin taraflara doğru gösterme yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, başvurucuların temyiz hakkını kullanmasını imkansız kılacak ölçüdeki yorumun kabul edilemeyeceğini, bu açıdan kararın başvurucuların mahkemeye erişim hakkının özünü zedelediği sonucuna ulaşıldığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna dair kararlar vermektedir. (Anayasa Mahkemesinin, 20.03.2014 gün ve 2012/1034 başvuru numaralı, 20.01.2016 gün ve 2013/7114 başvuru numaralı kararlarında olduğu gibi)

Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde ifadesini bulan adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı ve uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilme hakkına uygundur. (AİHM Edificaciones March Gallego S.A/İspanya B.No: 28028/95, 19/2/1998& 34 ve Rodriguez Valin/İspanya, B.No: 47792/99, 11/10/2011, & 22, Walchli/Fransa, B.No: 35787/03, 26/7/2007, & 29 sayılı kararlarında olduğu gibi)

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle; Hukuk Genel Kurulu kararının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uygun düşmediği kanaati ile katılamıyoruz.

Sadık DEMİRCİOĞLU                       Fatma Feyza ŞAHİN
4. Hukuk Dairesi Başkanı                  4. Hukuk Dairesi Üyesi

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 25 üyenin 18'i ÖN SORUN VAR, 7'si ise ÖN SORUN YOK yönünde oy kullanmışlardır. Bu konu ile bağlantılı olarak hâkimin kanun yolu süresini yanlış göstermesinin hâkimin sorumluluğunu gerektirmediği hakkında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22 Şubat 2017 tarihli kararı için ayrıca bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/kanun-yolu-suresinin-yanlis-gosterilmesi-hakimin-sorumlulugunu-gerektirmez

BİLGİ : "Hukuk davalarında kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi halinde hatalı gösterilen kanun yolu süresi içerisinde yapılan başvuru incelenmelidir" şeklindeki 28 Nisan 2023 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/hukuk-davalarinda-kanun-yolu-suresinin-hatali-gosterilmesi-halinde-hatali-gosterilen-kanun-yolu-suresi-icerisinde-yapilan-basvuru-incelenmelidir-28-nisan-2023-yibbgk