SOMUT OLAYDA FAZLAYA İLİŞKİN SAKLI KALMAK KAYDIYLA ŞİMDİLİK ŞEKLİNDE TALEPTE BULUNULDUĞUNDAN AÇILAN DAVA KISMİ DAVADIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


01 Nis
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2018/(13)3-847
KARAR NO   : 2021/1674

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 İstanbul Anadolu 30. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 20/03/2018
NUMARASI                : 2017/375 - 2018/126
DAVACILAR               : 1- F.Y. 2- N.Y. vekilleri Av. F.Ö.
DAVALILAR               : 1- B.B. Peyzaj İnşaat Müşavirlik Teknik Hizm. San. ve Tic. A.Ş.
                                         vekili Av. M.S.Ç.
                                     2- Ç. Yapı Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi vekili Av. P.B.
                                     3- İ. Uluslararası Mühendislik Yönetim ve Çevre Teknolojisi Danışmanlığı
                                         Anonim Şirketi vekili Av. G.Ö.K.
                                     4- Ö. İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi vekili Av. Y.Ç.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 30. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalılar arasında 10.04.2006 tarihli ön protokol yapıldığını, protokolün konusunun C.C’in (Ç. ve İ. ortaklığı) Suudi Arabistan'da C.C firmasından aldığı Riyad içme suyu ve Kuzey Cidde işlerinin yapılması konusunda işbirliği olduğunu, ortaklık paylarının B....Ş'ın % 25, Ö.'ın % 25 ve C.C’in (Ç. ve İ.) % 50 olduğunu, sözleşmeye göre başlangıç sermayesi olan 3 milyon USD’nin tarafların hisseleri oranında ödeneceğini, 1 milyon 550 bin USD tutarındaki % 5 kesin teminatın B....Ş tarafından C.C'e verileceği ve bunun karşılığında diğer ortakların B....Ş teminat senedi vereceğinin kararlaştırıldığını, sözleşme uyarınca B....Ş'ın Kuveyttürk Altunizade şubesinden 5.800,100 Suudi Arabistan Riyali (SAR) tutarındaki kesin teminat mektubunu temin ederek dava dışı işveren C.C şirketine verdiğini, sözleşmeyi imzalayan firmaların yükümlülüğünü yerine getirmemesi üzerine C.C şirketinin verilen teminat mektubunu nakde çevirdiğini, B....Ş ve diğer ortakların teminat mektubundan kaynaklanan borcu bankaya ödemek istemediklerini, bunun üzerine teminat mektubu için B....Ş'ın genel müdürü olarak talepte bulunan kişi olan davacı Nejat Y. ve kardeşi Fevzi Y.'nın borcu taksitler hâlinde bankaya ödediklerini, bankaya toplam 5.702.737,25SAR + 27.000USD ödeme yaptıklarını, vekâletsiz iş görme hükümleri gereğince davacıların yaptıkları ödemenin davalılardan tahsilini istediklerini beyan ederek mahkemece zarar tutarının tamamı belirlendiğinde alacak tutarını arttırmak ve fazlaya ilişkin her türlü yasal hakları, maddi ve manevi tazminat talepleri saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000SAR’ın dava tarihindeki kur üzerinden ve ödeme tarihinden itibaren işleyen ticarî avans faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline ve davacılara ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı cevabı:

5. Davalılar vekilleri ayrı ayrı verdikleri cevap dilekçelerinde; açılan davayı kabul etmediklerini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul Anadolu 30. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.07.2015 tarihli ve 2014/148 E., 2015/268 K. sayılı kararı ile; davanın açıldığı sırada miktarı belirlenebilir alacak yönünden belirsiz alacak davası açılmasının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 109/2. maddesinin açık hükmü karşısında mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 19.06.2017 tarihli ve 2016/7059 E., 2017/7616 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava, kısmi alacak istemine ilişkindir. Mahkemece her ne kadar gerekçeli kararda belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmişse de dava dilekçesinin incelenmesinde alacağın belirsiz alacak olduğuna ilişkin hiçbir ibare bulunmamaktadır. Bu durumda kural olarak alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının belli bir bölümünü dava konusu yapabilir. Zira; hiç kimse kendi lehine olan davayı (tam dava) açmaya zorlanamaz.(HMK m.24/2) Bu bağlamda davacının alacağının şimdilik belli bir kesimi için açtığı davaya, kısmi dava denilir. Kısmi dava 6100 sayılı HMK'nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; "Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir" denilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında yer alan "Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.” düzenlemesi ise 11.04.2015 tarihli, 29323 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 01.04.2015 tarihli 6644 numaralı Yargıtay Kanunu ile Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Usul kanunlarının yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren meydana gelen olaylara uygulanmasına derhal (hemen) uygulama ilkesi adı verilmektedir. Derhal uygulama ilkesi gereğince yeni kanun, yürürlüğe girdikten sonraki olay ve işlemlere uygulanmaktadır ve geçmişe yürümemektedir. Hukuk yargılamasında, kanun değişikliklerinde ilke "derhal uygulama" dır. Bu ana kurala bağlı kalınarak, eski kanun zamanındaki usul işlemleri, eski kanuna göre sonuçlanmalı, sonuçlanmamış işlemlere ise yeni kanun uygulanarak sonuçlandırılmalıdır. Bu ilkeler gözetilerek somut olaya bakıldığında; karar tarihi itibariyle mahkemenin dayandığı HMK'nın 109/2 maddesi yürürlükten kaldırılmış olup, derhal uygulama ilkesi gereğince eldeki davada da uygulama olanağı kalmamıştır. Hal böyle olunca mahkemece davanın esasına girilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2- Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Mahkemenin 20.03.2018 tarihli ve 2017/375 E., 2018/126 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, dava dilekçesinde alacağın belirsiz olduğuna dair hiçbir ibare bulunmasa da, davalı B....ş'ın cevabına karşı sunulan 14.07.2014 tarihli cevaba cevap dilekçesinin ikinci sayfasında alacağın ve sorumluluğun belirsiz olduğunun açıkça beyan edildiği, bozma öncesi ilk celsede de davanın belirsiz alacak davası olduğunun açıkça ifade edildiği, davacı tarafın dava dilekçesinin kısmî davaya ilişkin olduğu kabul edilse bile, davacının cevaba cevap dilekçesinde iddiasını serbestçe genişletebileceği göz önünde bulundurulduğunda davasını belirsiz alacak davası olarak nitelendirmesi karşısında davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının kabulünün gerektiği gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmî dava olarak mı açıldığı, buradan varılacak sonuca göre Mahkemece dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “belirsiz alacak davası” ve “kısmî dava” ile ilgili açıklama yapılmasında yarar vardır.

13. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (HUMK) yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

14. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan HMK’nın 107. maddesi “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlığı ile;

"1- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3- Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir" şeklindeki hüküm ile düzenlenmiştir.

15. Daha sonra 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun’un 7. maddesi ile başlığı ile ikinci ve üçüncü fıkralarında değişiklik yapılmıştır.

16. 7251 Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun’un 7. maddesiyle değişik HMK’nın 107. maddesi “Belirsiz alacak davası” başlığı ile ; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2) (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.

(3) (Mülga:22/7/2020-7251/7 md.)” şeklindedir.

17. Hükümet tasarısında yer almayan belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

18. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

19. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur" şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.

20. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

i- Davacının kendisinden beklenememesi,

ii- Bunun olanaksız olması,

iii- Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

21. Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya ise kısmî dava denir. Bir davanın kısmî dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukukî ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmî dava denir.

22. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan HMK’nın 107. maddesi “Kısmi dava” başlığı ile;

“1- Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.

2- Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.

3- Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hali dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” şeklindeki hüküm ile düzenlenmiştir.       

23. Daha sonra 11.04.2015 tarihli ve 29323 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6644 sayılı Yargıtay Kanunu İle Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 4. maddesi ile ikinci fıkra yürürlükten kaldırılmıştır.

24. Kısmî dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmî dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde "fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmî dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, Hakan: Medeni Usul Hukuku, C. II, 15. baskı, İstanbul 2017, s. 1000).

25. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K., 07.07.2021 tarihli ve 2021/(22)9-485 E., 2021/971 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

26. Ayrıca, HMK’nın 109. maddesindeki anılan düzenleme hiç olmasa dahi davacının kısmî dava açmaya hakkı olduğunu hatırlatmadan geçmemek gerekir. Zira, mülga HUMK’da açıkça kısmî dava düzenlenmediği hâlde, söz konusu Kanun'un yürürlükte olduğu dönemde de kısmî dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı.

27. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacılar vekili, dava dilekçesinde açıkça davalılar yararına olacak şekilde dava dışı bankaya toplam 5.702.737,25SAR (Suudi Arabistan Riyali) + 27.000USD ödeme yaptıklarını ancak fazlaya ilişkin her türlü yasal hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000SAR’ın dava konusu edildiğini belirtmiştir. Davacı vekilinin de ifade ettiği üzere, aslında toplam alacak miktarı bilinmekte olup yanlızca bir kısmı dava konusu edilmektedir. Belirsiz alacak davası, niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir. Her ne kadar 30.06.2015 tarihli duruşmada davacı vekili “belirsiz alacak davası olarak dilekçemizi düzenledik” şeklinde beyanda bulunmuş ise de, davanın türünün bu şekilde değiştirilmesine imkân bulunmamaktadır. Açıklanan şekliyle, talebin belirsiz alacak davasının özüyle örtüşmediği açık olduğundan belirsiz alacak davasından bahsedilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dava konusu edilen talebin kısmî davaya konu edildiği ortaya konulduktan sonra HMK’nın 109/2. maddesinin karar tarihi itibariyle yürürlükten kaldırıldığı, derhal uygulama ilkesi gereğince de alacağın anılan şekliyle dava konusu edilmesine hukukî bir engel kalmadığı belirtilmelidir. O hâlde, Özel Dairece işaret edildiği üzere davanın esasına girilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir.

28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 30.06.2015 tarihli duruşmada davacı vekilinin “belirsiz alacak davası olarak dilekçemizi düzenledik” şeklinde verdiği ifadesinin altında HMK’nın 140. maddesi gereğince alınmış imzasının bulunmaması nedeniyle geçerli kabul edilemeyeceği, bu nedenle davanın kısmî dava şeklinde açılmış olduğunun kabulünün gerektiği, buradan varılacak sonuca göre direnme kararının değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

29. Diğer taraftan, dava tarihi 22.04.2014 olduğu hâlde direnme kararının başlık kısmında 28.09.2017 olarak hatalı yazılmış ise de bu durum mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

30. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.12.2021 tarihinde, oy çokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 20 üyenin 19’u GENİŞLETİLMİŞ BOZMA, 1’i ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : “Fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuş ise dava belirsiz alacak davası olarak nitelendirilemez” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 08 Temmuz 2020 ve 07 Temmuz 2021 tarihli kararları için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/fazlaya-iliskin-haklar-sakli-tutulmus-ise-dava-belirsiz-alacak-davasi-olarak-nitelendirilemez