FAZLAYA İLİŞKİN HAKLAR SAKLI TUTULMUŞ İSE DAVA BELİRSİZ ALACAK DAVASI OLARAK NİTELENDİRİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


13 Şub
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/15-258
KARAR NO   : 2020/543

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 17/03/2015
NUMARASI                 : 2014/1362 - 2015/227
DAVACI                       : B.D. Makine Sanayi Ticaret Ltd. Şti. vekili Av. M.T.A.
DAVALI                       : Y. Makine Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili Av. H.Ö.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 26.03.2013 tarihli dilekçesinde; davalının un değirmeni satın aldığını, yanlar arasında imzalanan sözleşmede ödemeleri hangi tarihte yapması gerektiğinin belirlendiğini, davalının ise sözleşme ile vadesi belli olan ödemeleri geciktirerek veya yapmayarak temerrüt faizi borcu altına girdiğini, satılan malların bedelinde kendi inisiyatifi ile sözleşmeye aykırı olarak kesinti yaptığını, yanlar arasında 25.07.2003 tarihli ek protokol yapılarak müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirmesi durumunda davalının 39.000 Dolar ödeyeceğine dair 25.07.2003 düzenleme tarihli bono verdiğini, müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirdiğini ancak davalının bakiye borcunu ödemediğini ileri sürerek, vadesinde ödenmeyen borçların temerrüt faizinin tespiti ve hüküm altına alınmasını, ek sözleşme ve bono ile taahhüt edilip bakiye kalan alacağının faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 09.07.2013 tarihli dilekçesinde; davacı şirketin toplam 168.413 Dolar karşılığı 6 adet fatura düzenleyip gönderdiğini, müvekkili şirketin ise 157.000 Dolar ödeme yaptığını ayrıca davacı şirket adına 9.155 Dolar harcama yapıldığını, bu miktarın düşülmesi ile davacının 159.258 Dolar alacağı kaldığını, müvekkili şirket tarafından ödenen 157.000 Dolar düşüldüğünde, davacının 2.258 Dolar alacağı kaldığını ve bu miktarı kabul ettiklerini, müvekkili şirket tarafından verilen bononun arkasında sözleşmenin teminatı olarak düzenlendiğinin yazılı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.09.2013 tarihli ve 2013/323 E., 2013/404 K. sayılı kararı ile; davanın kısmi dava olduğu ve fazlaya dair haklar saklı kalmak üzere 50.000 TL harca esas değer göstermek suretiyle açıldığı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 109/2. maddesinde, talep konusunun miktarı taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağının düzenlendiği, alacağın niteliği itibariyle bölünebilmesi mümkün olsa bile miktarı taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı, bu hususun dava şartı niteliğinde olduğu, somut uyuşmazlıkta, davalının sözleşme, ek sözleşme ve bono ile taahhüt edip ödemediği alacağın ve faizlerinin tespiti ile hüküm altına alınmasının istendiği, bu durumda davacının dava konusu yaptığı alacağın açıkça belirlenebilir nitelikte olduğu, davacı vekiline bu dava şartı eksikliğini gidermesi için tensip ara kararı ile gerekli ihtarın yapıldığı ancak eksikliğin giderilmediği gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 25.03.2014 tarihli ve 2014/1225 E., 2014/2057 K. sayılı kararı ile;

"Kısmi dava açılabilmesi için, talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olması, miktarın taraflar arasında tartışmalı bulunması veya açıkça belirli olmaması gerektiği, somut olayda davalı şirketin cevap dilekçesinde, davacının 159.258 Dolar bakiye alacağına karşılık ödenen toplam 157.000 Dolar mahsup edildiğinde 2.258 Dolar alacağı bulunduğunu belirterek davanın reddini istediği, cevap dilekçesinden anlaşıldığı üzere davacı alacağının yanlar arasında tartışmalı hale geldiği, davacının hak ettiği iş bedelinin ancak bilirkişi incelemesi sonucu ortaya çıkacağı, yerinde olmayan gerekçelerle davanın usulden reddine karar verilmesinin doğru olmadığı" gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.

Direnme Kararı:

9. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.03.2015 tarihli ve 2014/1362 E., 2015/227 K. sayılı kararı ile; somut olayda kısmi dava açılmasının ilk koşulu olan "bölünebilirlik" koşulunun olduğu ancak talep konusunun miktarının "açıkça belirli değildir" demenin mümkün olmadığı, davacının dava tarihi itibariyle alacağının miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilecek durumda olduğu, "talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmalı" olmasının tek başına kısmi dava açılmasına yeterli olmadığı, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmalı olmakla birlikte açıkça belli olmaması da gerektiği, davacının eksik işleri tamamlayarak tüm edimlerini yerine getirdiğini bildirerek kararlaştırılan 39.000 Dolar alacağın ödemesini gönderdiği ihtar ile istediği, buna karşın davalının zamanaşımına uğradığı cevabını verdiği, davacının da bunun üzerine işbu kısmi davayı açtığı, davacı vekilinin dava dilekçesindeki anlatımı ile açıkça teminat olarak verilen bono alacağını istediği, bu durum karşısında artık davacının davalıdan olan alacağının miktarının "açıkça belli" olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Somut olayda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) mülga 109/2. maddesi dikkate alındığında kısmi dava koşullarının mevcut olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre mahkemece dava şartı yokluğu nedeniyle verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “belirsiz alacak davası” ve “kısmi dava”ya ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.

13. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)’nın 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (HUMK) yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak davası kabul edilmiştir.

14. 6100 sayılı Kanun'un 107. maddesinde yer alan;

"1- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3- Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.

15. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

16. Bu kriterler, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

1- Davacının kendisinden beklenememesi,

2- Bunun olanaksız olması,

3- Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

17. Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya ise kısmi dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir.

18. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde "fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Pekcanıtez, H.: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. baskı, İstanbul 2017, s. 1000).

19. Mülga 1086 sayılı HUMK’da açıkça kısmi dava düzenlenmediği hâlde, söz konusu Kanun'un yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı. 

20. Kısmi dava, 6100 sayılı HMK'nın 109. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği hükme bağlanmıştır. İkinci fıkrasında ise, talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmişti. Ancak 6100 sayılı HMK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrası 01.04.2015 tarihli ve 6444 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığından artık talep konusunun taraflar arasında tartışmasız veya belirli olması hâlinde de kısmi dava açılması mümkün hâle gelmiştir. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K., sayılı kararında da benimsenmiştir.

21. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yanlar arasında un değirmeni imalatı ve satışına dair 12.03.2003 tarihli sözleşme ve bu sözleşmenin teminatı olarak düzenlenen 25.07.2003 tarihli ek sözleşme uyarınca müvekkilinin sözleşme gereği edimini yerine getirdiği hâlde davalı iş sahibi tarafından bakiye iş bedelinin ödenmediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak sureti ile dava değerini 50.000 TL belirterek, vadesinde ödenmeyen borçların temerrüt faizinin tespiti ve hüküm altına alınmasını, ek sözleşme ve bono ile taahhüt edilip bakiye kalan alacağının faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davasını belirsiz alacak davası olarak nitelendirmiştir.

22. Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde açıklanan olaylar ve talepler dikkate alındığında, davacının dava tarihi itibariyle alacağını tam ve kesin olarak belirleyebilecek durumda olduğu anlaşılmaktadır.

23. Davacı vekilince, dava dilekçesinin başlık kısmında her ne kadar davanın belirsiz alacak davası olduğu belirtilmiş ise de, mahkemece kısmi dava olarak nitelendirilme yapılması yerindedir. Kaldı ki yerel mahkeme ile Özel Daire arasında, eldeki davanın kısmi dava olduğu noktasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

24. Alacağın tartışmasız veya belirli olması hâlinde kısmi dava açılamayacağına ilişkin 6100 sayılı HMK'nın 109/2. maddesinin yürürlükten kaldırılmış olmasından dolayı belirli alacaklar için de artık kısmi dava açılması mümkün hâle gelmiştir. O hâlde, usule ilişkin değişikliklerin derhal uygulanacağı gözetilerek mahkemece dava reddedilmeyerek işin esası hakkında karar verilmelidir.

25. Açıklanan bu değişik gerekçe ile direnme kararının bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08.07.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/(22)9-485 
KARAR NO   : 2021/971

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
Ankara 19. İş Mahkemesi
TARİHİ                         : 14/01/2021
NUMARASI                 : 2020/330 - 2021/7
DAVACI                       : P.A. vekili Av. M.Ö.G.
DAVALI                       : A.G. Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş. (D. Tekstil Pazarlama
                                      Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. ile birleşen) vekili Av. S.Y.

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 19. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:          

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.11.2005 tarihinden itibaren davalı işveren nezdinde mağaza satış elemanı olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin işveren tarafından mağazanın kapanması gerekçe gösterilerek 21.06.2012 tarihinde haksız şekilde feshedildiğini, primlerinin 12.11.2012 tarihine kadar ödendiğini ancak geçmiş yıllarda da hak kazandığı primlerin düzensiz ödendiğini, ücretinin 800 TL olduğunu, ücretlerinin banka hesabına yatırıldığını, yıllık ücretli izin alacağı bulunduğunu, fazla çalışma yapıp iki haftada bir gün olmak üzere hafta tatili kullandığını, resmî bayramlarda çalışıp dini bayramlarda bir gün izin kullandığını ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, yıllık izin ve ulusal bayram genel tatil alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili şirkette 05.10.2005 tarihinden 12.11.2012 tarihine kadar aralıklarla çalıştığını, 12.11.2012 tarihinde istifa etmek suretiyle işten ayrıldığını, fazla çalışması bulunmadığını herhangi bir şekilde fazla çalışma yapmış ise ücretlerinin ödendiğini, her hafta izin kullandığını, ücrete ilişkin beyanının da fahiş olduğunu, asgari ücretle çalıştığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 19. İş Mahkemesinin 30.10.2014 tarihli ve 2013/170 E., 2014/1101 K. sayılı kararı ile; dava konusu olan ihbar tazminatı, kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağının belirlenebilir nitelikte olduğu, bu bağlamda davacının alacağın belirli olmasına rağmen belirsiz alacak davası açmasında hukukî yararı bulunmadığı, davacının fazla çalışma yapıp, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığının ise tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı gerekçesiyle kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacağına ilişkin davanın hukukî yarar yokluğu nedeniyle reddine, davacının fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla diğer talepleri yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.      

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Ankara 19. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 05.05.2016 tarihli ve 2015/7480 E., 2016/13554 K. sayılı kararı ile; davacının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, “… 2- Uyuşmazlık davanın niteliği üzerinde toplanmaktadır.

…Somut olayda, uyuşmazlık konusu olan kıdem ve ihbar tazminatı ile izin alacağının tahsiline ilişkin dava asgari bir miktar gösterilerek açılmıştır. Mahkemece, alacakların belirlenebilir nitelikte olduğu belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmiştir. Belirsiz alacak davası istisnai bir dava türü olup, bunun dava dilekçesinde açıkça belirtilmemiş olması ve kısmi olarak açıldığının dava dilekçesinden anlaşılmış olması karşısında, davanın kısmi dava olarak açıldığının kabulü zorunludur. 6100 sayılı Kanun'un 109/1. maddesi gereğince talep konusunun niteliği itibari ile bölünebildiği durumlarda sadece bir kısmının dava yolu ile ileri sürülmesi mümkün olup işin esasına girilerek oluşacak sonuç dairesinde karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın hukuki yarar yokluğundan reddedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı :

9. Ankara 19. İş Mahkemesinin 22.09.2016 tarihli ve 2016/419 E., 2016/621 K. sayılı kararı ile; çalışma gün ve saatlerine ilişkin ücret alacağı davası ile iş sözleşmesinin feshinden kaynaklanan tazminat davasının belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, akli melekeleri yerinde olup işlem tasarruf yetkisi olan aynı zamanda kanunu bilmekle mükellef tutulan bir işçinin, aldığı ücret tutarını, yapmış olduğu çalışma gün ve saatlerini, kullandığı izin sürelerini, akdin sona eriş sebebini bilmemesinin olanaksız olduğu, böyle olunca çalışma gün ve saatlerine ilişkin kayıtların işverence tutulmuş olmasının da sonucu değiştirmeyeceği, şahit anlatımlarına dayanılarak hesaplanacak çalışma gün ve saati karşılığı ücret alacağından yapılan indirimin ise Borçlar Kanunu’nun 50., 51. ve 56. maddeleri uyarınca yapılması gereken takdiri bir indirim olmadığı, Yargıtayın yerleşik uygulaması sonucu çalışma gün ve saatlerine ilişkin alacak tutarlarından yukarıda belirtilen nedenlerle %30 oranında indirim yapılıyor olmasının da davayı belirsiz dava hâline getirmeyeceği, işçinin, çalışmasının karşılığı ücretten daha fazla ücret alması gerektiği yönünde iddiası yok ise, ücreti bordrolara yansımamış olsa dahi açacağı tüm işçilik alacaklarına ilişkin davaların tamamının belirli dava olarak nitelendirilmesi gerektiği, belirtilen nedenlerle, öte yandan 30.10.2014 tarihli davacı vekili beyanından eldeki davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının anlaşıldığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

11. Hukuk Genel Kurulunun 13.02.2020 tarihli ve 2017/22-2505 E., 2020/147 K. sayılı kararı ile, “… davalı Delta T. Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin ticaret sicil kayıtlarından 10.04.2013 tarihinde tescil edilerek birleşme nedeniyle sicil kaydının terkin edildiği, mahkemece Özel Daire bozma kararı ve duruşma günün tebliğinin davalı şirketin birleştiği A.G. Tekstil San. Tic. A.Ş.’nin önceki adresine çıkarıldığı ve şirketin belirtilen adresten taşındığı belirtilerek tebligatın iade olunduğu anlaşılmaktadır.

44. Şu durumda, mahkemece, bozma kararı ve bozma sonrası duruşma günü A.G. Tekstil San. Tic. A.Ş.’nin en son güncel adresine usulünce tebliğ edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan duruşma açılarak, davalının yokluğunda ve onun savunma hakkını kısıtlar biçimde yargılama yapılıp direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

45. Mahkemece yapılacak iş; Özel Daire bozma kararı ile duruşma gününün 7201 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak davalıya yöntemince tebliği ile taraf teşkilinin sağlanması ve ancak bu usulî eksiklik tamamlandıktan sonra bir karar vermekten ibarettir.

46. Şu hâle göre, direnme kararı sair yönler incelenmeksizin usulen bozulmalıdır…” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

12. Ankara 19. İş Mahkemesinin 14.01.2021 tarihli ve 2020/330 E., 2021/7 K. sayılı kararı ile; somut olayda kıdem, ihbar tazminatı ile yıllık izin ücretinin belirsiz alacak davasına konu olamayacağı yönündeki Özel Daire bozma kararına yönelik Hukuk Genel Kurulunun usul bozması öncesinde verilen gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceğinden hukukî yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilen kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağına ilişkin davanın belirsiz alacak mı yahut kısmi dava olarak mı açıldığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “belirsiz alacak davası” ve “kısmi dava” ile ilgili açıklama yapılmasında yarar vardır.

16. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)’nın 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (HUMK) yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

17. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesinde “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlığı ile yer alan;

"1- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3- Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir" şeklindeki hüküm ile düzenlenmiştir.

18. Daha sonra 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunu’nun (7251 sayılı Kanun) 7. maddesi ile başlığı ile ikinci ve üçüncü fıkralarında değişiklik yapılmıştır.

19. 7251 Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunu’nun 7. maddesiyle değişik HMK’nın 107. maddesi “Belirsiz alacak davası” başlığı ile ; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2) (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.

(3) (Mülga:22/7/2020-7251/7 md.)” şeklindedir.

20. Hükümet tasarısında yer almayan belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

21. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

22. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur" şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.

23. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

i- Davacının kendisinden beklenememesi,

ii- Bunun olanaksız olması,

iii- Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

24. Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya ise kısmi dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukukî ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir.

25. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinde kısmi dava türü düzenlenmiştir. Bu maddeye göre;

“Kısmi dava

MADDE 109- (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.

(2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.)

(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez”.

26. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H.: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. baskı, İstanbul 2017, s.1000).

27. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K., sayılı kararında da benimsenmiştir.

28. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda açıkça kısmi dava düzenlenmediği hâlde, söz konusu Kanun'un yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı.           

29. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde “fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere” şeklinde beyanda bulunarak 1.000 TL ihbar tazminatı, 1.000 TL kıdem tazminatı, 100 TL fazla çalışma ücreti, 100 TL yıllık izin ücreti ve 100 TL ulusal bayram ve genel tatil ücreti talebinde bulunmuştur. Dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyan bulunmamaktadır.

30. Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir.

31. Her ne kadar 30.10.2014 tarihli duruşmada davacı vekili “davamız belirsiz alacak davasıdır” şeklinde beyanda bulunmuş ise de; davanın türünün bu şekilde değiştirilmesine imkân bulunmamaktadır.

32. Sonuç itibariyle davanın kısmi dava şeklinde açıldığı sabittir.

33. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.07.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : "Fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak açılan dava belirsiz alacak davası olamaz" şeklindeki Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 21 Mart 2017 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/fazlaya-iliskin-haklar-sakli-tutularak-acilan-dava-belirsiz-alacak-davasi-olamaz

"Fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmamış ve kısmi davaya dair bir ifade yoksa talep sınırlanmıştır" şeklindeki Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 17 Ekim 2019 tarihli kararı ve aksi yöndeki Yargıtay 5. Hukuk Dairesi'nin 02 Mayıs 2012 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/fazlaya-iliskin-haklar-sakli-tutulmamis-ve-kismi-davaya-dair-bir-ifade-yoksa-talep-sinirlanmistir

"Fazlaya ilişkin haklar saklı tutulsa da somut olaya göre tam dava açılmıştır" şeklindeki Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 17 Mart 2020 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/fazlaya-iliskin-haklar-sakli-tutulsa-da-somut-olaya-gore-tam-dava-acilmistir

İÇTİHAT YORUMU : Öncelikle belirsiz alacak davasının hukukî niteliğini ortaya koymak gerekir. Doktrindeki katıldığımız hâkim görüşe göre belirsiz alacak davası, hukukî niteliği itibarı ile tam bir eda davasıdır. (PEKCANITEZ, Hakan, Belirsiz Alacak Davası (HMK m. 107), Ankara, 2011, s. 31; SİMİL, Cemil, Belirsiz Alacak Davası, İstanbul, 2013, s. 23, 111, 299, 343; AKİL, Cenk, Kısmî Dava, Ankara, 2013, s. 105; BAHADIR, Zeynep, Medenî Usûl Hukukunda Kısmî Karar, Ankara, 2018, s. 153, 154; ERCAN ÖZLER, Meltem, Medenî Usûl Hukuku’nda Dava Konusu, İstanbul, 2019, s. 318). Bu nedenledir ki, belirsiz alacak davası niteliği taşıyan bir uyuşmazlığın dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutulamaz. Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması suretiyle açılan dava, kısmî dava niteliği taşımaktadır. Uygulamada ise ne yazık ki, sıklıkla belirsiz alacak davası şeklinde açılmak istenen davaların talep sonucunda fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğuna şahit olunmaktadır. Böyle bir durumda kanımızca, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 08 Temmuz 2020 tarihli kararında da belirtildiği üzere, kısmî dava prosedürü uygulanmalıdır.