TALEP ARTTIRIM DİLEKÇESİNDE FAİZ TALEBİ OLMASA BİLE DAVA DİLEKÇESİNDE FAİZ TALEP EDİLMESİ YETERLİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


21 Ara
2018

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2016/22-1162
KARAR NO   : 2018/1397

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
Ankara Batı 1. İş Mahkemesi
TARİHİ                     : 21/12/2015
NUMARASI             : 2015/431 - 2015/864
DAVACI                   : Y.A. vekili Av. İ.I.
DAVALI                    : M.S. İnş. Ltd. Şti. vekili Av. M.B.

Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sincan İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 23.07.2013 tarihli ve 2012/365 E., 2013/261 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 04.02.2015 tarihli ve 2013/31447 E., 2015/2892 K. sayılı kararı ile;

"... Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait iş yerinde şoför olarak çalıştığını, iş yerinde hazır beton üretimi yapıldığını, iş sözleşmesinin fazla mesai ücreti, hafta ve genel tatil zamlı ücretlerinin ödenmediği gerekçesiyle feshedildiği 22.11.2011 tarihine kadar aralıksız olarak çalıştığını, davacının 08.00-18.30 arasında görev yaptığını, 18.30'da bitmesi gereken mesainin haftanın dört günü 21.00 'e kadar uzadığını, ayda iki hafta tatili çalıştığını, tüm ulusal bayram ve genel tatil günlerinde de çalışmasının devam ettiğini ancak fazla mesai ücreti, hafta ve genel tatil zamlı ücretlerinin ödenmediğini, bu alacakların ödenmemesi sebebiyle iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayalı olduğunu ve kıdem tazminatınında ödenmesi gerektiğini, kullanmadığı ücretli izin hakkının bulunduğunu, fazla mesai, ulusal bayram genel ve hafta tatili alacaklarının belirlenebilir olmadığından belirsiz alacak davası olarak açtıklarını, yıllık izin ve kıdem tazminatının belirlenebilir olduğundan hesaplayarak buna göre talep edildiğini belirterek kıdem tazminatı ile birlikte bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının müvekkiline ait iş yerinde şoför olarak çalıştığını, davacının görevinin şoför olması sebebiyle hiç bir zaman fazla mesai yapmadığını, işyerinin pazar günleri ile genel tatil ulusal bayram günlerinde kapalı olduğunu, iş yerinde hazır beton üretimi yapıldığını, kışın iş yapılmadığından çalışanların çoğunlukla 14:00-15:00 saatlerinde iş yerinden ayrıldığını, davacının iş sözleşmesinin devamsızlığı nedeniyle feshedildiğini, feshin haklı nedene dayalı olduğunu ve kıdem tazminatı talep hakkının bulunmadığını, davacının tüm ücretli izin hakkını kullandığını ve izin ücreti alacağı bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar taraflarca temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık davanın belirsiz alacak davası olup olmadığı ve buna göre fazla mesai, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil alacaklarına hangi tarihten itibaren faiz uygulanacağı noktasındadır.

Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir.

Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn:6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51, 56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir. Örneğin, iş hukuku uygulamasında, Yargıtayca, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp, tanık anlatımlarına dayanması halinde, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerekliliği kabul edilmektedir. Bu halde, tanık anlatımlarına dayanılarak hesaplanan alacak miktarından hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapılacak indirim oranı baştan belirli olmadığından, alacak belirsiz kabul edilmelidir.

Davacının fazla mesai, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil alacakları bakımından davayı belirsiz alacak davası olarak açtığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar mahkemece hafta tatili, fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil alacakları bakımından davacının ıslah dilekçesinde faiz talebinde bulunmadığı gerekçesi ıslah edilen miktar bakımından faizsiz hüküm altına alınmış ise de, bu alacaklar bakımından davanın belirsiz alacak davası olduğu anlaşılmakla bu alacaklara dava tarihinden itibaren faiz uygulanması gerekmektedir.

3- Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda fazla mesai alacağı hesaplamasında kışın Aralık, Ocak, Şubat ve Mart aylarında fazla mesai yapılmadığı kabul edilmiş olmasına rağmen hafta tatili alacağı bakımından Aralık, Ocak ve Şubat aylarında hafta tatili çalışmasının bulunmadığı kabul edilerek hesaplama yapılmıştır. Davalı işyerinde fazla mesai yapılmadığı kabul edilen aylar dikkate alınarak bu aylarda hafta tatili çalışmasının da bulunmadığının anlaşılmasına göre, Mart ayında da hafta tatili çalışmasının bulunmadığı kabul edilerek hafta tatili alacağının hesaplanması gereklidir..."

gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Taraf vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. 

Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesini fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının ödenmemesi sebebiyle haklı sebeple feshettiğini ve anılan alacakların dava tarihi itibariyle belirlenebilmesi mümkün olmadığından bu talepler yönünden davalarını 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 107’nci maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açtıklarını, kıdem tazminatı ve yıllık izin alacaklarının ise belirlenebilir olduğunu ileri sürerek işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, iş sözleşmesinin davacının devamsızlığı sebebiyle haklı sebeple feshedildiğini bildirerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davacının bir kısım işçilik alacaklarının ödenmemesi sebebiyle iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiği belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 

Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece üçüncü bentte yer alan bozma gerekçesine uyulmuş, ikinci bentte yer alan bozma gerekçesi bakımından ise davacı tarafından artırım dilekçesi olarak sunulan dilekçenin ıslah dilekçesi kabul edildiği, talebin hukuki nitelendirilmesinin ve davanın niteliğinin belirlenmesinin mahkemeye ait olduğu, taleple bağlılık ilkesinin nazara alınması gerektiği, davacının dava dilekçesinde belirsiz alacak davası açtığını belirtmesinin mahkemeyi bağlamayacağı, dava dilekçesinde belirtildiği şekilde 100,00 TL miktar gösterilmek suretiyle tahsil talep edilerek açılan davanın tahsil talepli belirsiz alacak davası kabul edilemeyeceği, davanın kısmi eda külli tespit davası niteliğinde olduğu, bu davanın tahsil talepli belirsiz alacak davası ile tespit talepli belirsiz alacak davasından farklı olduğu, kısmi eda külli tespit davasında davanın açıldığı tarih itibariyle zamanaşımı kesilmekle birlikte faiz başlangıç tarihinin artırım dilekçesinin verildiği tarih olarak nazara alınması gerektiği, HMK'nın 26’ncı maddesi gereğince artırım dilekçesinde faiz talep edilmemiş ise faize de hükmedilmeyeceği, somut olayda dava dilekçesinde faiz talep edildiğinden temerrüt tarihinin dikkate alındığı, davacının artırım dilekçesi olarak ifade ettiği ancak mahkemece ıslah olarak değerlendirilen dilekçede faiz talep edilmediği için HMK'nın 26’ncı maddesi gereğince taleple bağlı kalındığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını taraf vekilleri temyiz etmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak ve dava konusu alacaklar ayrıştırılmak sureti ile fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacakları yönünden belirsiz alacak davası olarak açıldığı belirtilen, bilirkişi raporundan sonra talep artırım dilekçesi verilerek alacak miktarlarının arttırıldığı, ayrıca faiz talebinde bulunulmadığı eldeki davada, arttırılan miktarlar dâhil alacağın tümü bakımından faiz başlangıç tarihinin temerrüt tarihi mi olduğu yahut dava türünün kısmi eda külli tespit davası olduğundan bahisle dava ile istenen kısımlar için dava tarihinden faiz işletilip, arttırılan kısımlar için ise faiz işletilmemesi mi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

I- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, bozma kararının iki numaralı bendinde fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacakları bakımından “dava tarihinden itibaren faiz uygulanması” gerektiği belirtilmiş ise de, Hukuk Genel Kurulu tarafından aynı gün incelemesi yapılan diğer emsal dosyalarda olduğu gibi bu dosya içerisinde de ihtarname bulunmakta olup, davacının temerrüt tarihinden itibaren faiz talep etmesine göre anılan ifadenin maddi hataya dayalı olarak yazıldığı anlaşıldığından bozma kararından çıkarılarak yerine “temerrüt tarihinden itibaren” sözcüklerinin yazılmasına ve maddi hatanın bu şekilde giderilmesine karar verilmiştir.

II- Davalı temyizi yönünden;

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, esasa girilmeden önce, ilk hükmü temyiz eden ancak Özel Dairece sair temyiz itirazları reddedilen davalının direnme kararını temyizde hukuki yararının bulunup bulunmadığı hususu öncelikle incelenmiştir.

Bilindiği üzere, hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır. İlk hükmü temyiz etmiş ancak sair temyiz itirazları reddedilmiş davalı lehine bozma konusu yapılan hususa ilişkin olarak mahkemece bozmaya uyulmuştur.

Bu durumda eldeki davada davalının direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır.

O hâlde davalı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin reddine oy birliği ile karar verilmiştir.

III- Davacı temyizi yönünden;

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle belirsiz alacak davasının hukuki niteliğinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 107'nci maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

6100 sayılı HMK’nın 107'nci maddesinde yer alan;

"1- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3- Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir. 

Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Madde gerekçesinde, "Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Hukuk sistemimiz içinde, böyle bir durumla karşılaşan kişinin hak araması bakımından birçok güçlük söz konusudur. Öncelikle kendisinden aslında tam olarak bilmediği bir alacak için dava açması istenmekte, ayrıca, daha sonra kendi talebinden daha fazla bir miktar alacağının olduğu ortaya çıktığında da bunu davayı genişletme yasağı çerçevesinde ileri sürmesi mümkün olabilmekteydi. Böyle bir durumda, gerçekten bilinmeyen bir alacak için dava açmaya zorlamak gibi, hak aramanın özüyle izah edilemeyecek bir yol ve aslında tarafın kendi ihmali ya da kusuru olmadığı hâlde bir yasakla karşılaşması gibi de bir engel söz konusuydu. Oysa, hak arama özgürlüğü, böyle bir sınırlamayı ve gerçek dışı davranmaya zorlamayı değil, gerçekten hakkı ihlâl edilen veya ihlâl tehlikesi altında olan kişiyi, mümkün olduğunca geniş şekilde korumayı amaçlamalıdır. Son dönemde, gerek mukayeseli hukukta gerekse Türk hukukunda artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olması da bunu gerektirir. Kaldı ki, miktar ya da değeri belirsiz bir alacak için dava açılması gerektiğinde bir takım sınırlamalar getirmek, dava içinde yeni taleplere veya o davanın dışında yeni davalara yol açarak, usûl ekonomisine aykırı bir durum da meydana getirecektir. Ayrıca, miktarı veya değeri bilinmeyen bir alacak için klasik kısmî davanın da tam bir çözüm üretmediği gerçektir.

Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez. Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.

Maddenin ikinci fıkrasında, belirsiz alacak veya tespit davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda, alacaklının iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabileceği belirtilmiştir. Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa, baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Davacı, sınırlama ve yasağa tabi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.

“Eda davasının açılabildiği hâllerde tespit davası açılamaz” yollu önermenin hak-arama özgürlüğünün ulaştığı kapasite ve hukuki yarar koşulunun muhtevası karşısında geçerliği yoktur.

Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir.

Davacı, söz gelimi bir tazminatın tahsili yerine alacağın miktarının ve borçlunun sorumlu olduğunun tespitini hedefleyen bir dava açabilir, açabilmelidir. Bu dava, zamanaşımını kesecek, davada istihsal olunan ilam genel haciz yoluyla takibe konabilecek, itiraz hâlinde borçlunun göze alamayabileceği icra-inkâr tazminatı yaptırımı devreye girebilecektir. Öte yandan tespit davası, dava ekonomisi yönünden eda davasına nazaran taraflar için daha avantajlıdır. Tespit davasının taraf barışını kolaylaştıran bir karakteri de vardır.

Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Model, belirtilen seçenekleri alacaklıya usuli bir hak olarak tanımaktadır.

Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.

Tasarıda öngörülen modelde, tespit davasının hukuki ilişkilerin tespiti yanında hakkın tespitinin de istenebilmesi, eda davasının açılabildiği hâllerde hukuki menfaat koşulunun gerçekleşmiş sayılması kabulü çözümünü (paradigmayı) güçlendirmektedir.

Bir davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuk sonuçlarının (zaman aşımının kesilmesi ve diğerleri) tespit davalarında aynen geçerli olacağı kuşkusuzdur.

Önerge ile varolması gereken bir usuli imkân hukukumuza kazandırılmış olacaktır.” şeklinde açıklamalar yapılarak, belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ayrıntıları ile belirtilmiştir. 

O hâlde davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Bu şartların bulunması hâlinde davacının davasını 6100 sayılı HMK'nın 107'nci maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olarak açması mümkün olacak; davacı bu dava türü ile getirilen imkânlardan yararlanacaktır. 

Dava açılmasının sonuçlarından birisi de zamanaşımının kesilmesidir. Zamanaşımı dava dilekçesinde belirtilen talep sonucu miktar için kesilecektir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımının dava dilekçesinde belirtilen geçici talep sonucu için mi yoksa yargılama sonucunda miktarı tam olarak belirlenen kesin talep sonucunun tümü için mi dava tarihinde kesileceği konusunda 6100 sayılı HMK'da açık bir hüküm bulunmamaktadır.

Belirsiz alacak davasının düzenlenme nedeni, davacının dava açarken alacağının tümü için dava açmak istediği hâlde, alacağının miktarını belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olmasıdır. Davacının belirsiz alacak davası açarken amacı alacağının tümünü dava etmek ve tümü hakkında karar verilmesini sağlamaktır. Kısmî dava açmakta olduğu gibi, alacağının bir kısmını dava etmek değildir. Dava dilekçesinde belirttiği talep sonucu da geçicidir, dava açarken asıl amacı alacağının belirlenir belirlenmez bu miktar üzerinden karara bağlanmasıdır. Belirsiz alacak davasında davacıya alacağını belirlemesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olduğu istisnai bir durumda böyle bir dava açma olanağı tanınmıştır. Kanun koyucu alacağın belirlenmesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek durumda olması hâlinde belirsiz alacak davası açma imkânı tanıdığına göre, böyle bir davanın sonuçlarının da amaca uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle talep sonucu hangi tarihte kesin olarak belirtilirse belirtilsin, dava açıldığı tarihte kesin talep sonucu miktarınca zamanaşımı süresi kesilmiş sayılmalıdır (Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası (HMK m.107), Ankara 2011, s. 59).

Belirsiz alacak davası açan davacı, alacağı belirlenebilir hâle geldikten sonra kesin talep sonucunu mahkemeye bildirecektir. Bu belirleme, dilekçelerin değişiminden yani davalı tarafın delillerini mahkemeye sunmasından sonra söz konusu olabileceği gibi, tahkikat sırasında, özellikle delillerin incelenmesi aşamasında da olabilir. Her hâlde talep sonucunun belirlenmesi tahkikat sonuna kadar yapılabilir ise de, bu belirlemenin daha önceki aşamada yapılmasına da engel yoktur. 

Öte yandan yine belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ve davanın niteliği dikkate alındığında, dava tarihinden önce gerçekleşen bir temerrüt olgusunun bulunmadığı durumlarda belirsiz alacak davasında yargılama sonucunda miktarı tam ve kesin olarak belirlenen alacağın tümü için temerrüt, davanın açıldığı tarihte gerçekleşeceğinden faize de dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekir. 

Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresi alacağın tamamı için davanın açıldığı tarihten itibaren kesilmekte yine temerrüd sebebiyle faiz talebi de davanın açıldığı tarihten itibaren istenebilmektedir. Alacağın geri kalan kısmının talep edilebilmesi için ise davalı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmamaktadır (Pekcanıtez, H.: İşçilik Alacaklarında Belirsiz Alacak Davası, Prof. Dr. Turhan Esener Armağanı, 1. İş Hukuku Uluslarası Kongresi, s. 224).

Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davacı vekili, dava dilekçesinde müvekkilinin alacaklarının ödenmesi için davalıya ihtarname gönderildiğini, kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacaklarını belirleyebildiklerini ancak fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının dava tarihi itibariyle belirlenmesine olanak bulunmadığını, buna göre anılan alacaklar bakımından davanın 6100 sayılı HMK’nın 107’nci maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açıldığını ileri sürmüş, kıdem tazminatı alacağını fesih tarihinden, diğer alacaklarını ise temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faizleri ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davacı vekili, bilirkişi raporunun tebliğinden sonra 20.09.2012 tarihli dilekçesi ile alacakların belirlenebilir hâle geldiğini, raporda belirlenen miktarlara göre taleplerini arttırdıklarını belirtmiştir.

Mahkemece davacı vekilinin 20.09.2012 tarihli dilekçesi ıslah dilekçesi olarak kabul edilerek, dilekçede dava konusu alacaklar için ayrıca faiz talep edilmediğinden, dava dilekçesinde talep edilen miktarlar yönünden temerrüt tarihinden itibaren faiz işletilmiş, ıslah edilen miktarlar yönünden ise faiz işletilmemesine karar verilerek hüküm kurulmuştur.

Dava dilekçesinde ve 20.09.2012 tarihli dilekçede açıkça belirtildiği üzere fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacakları yönünden dava belirsiz alacak davası olarak açılmıştır. Dava belirsiz alacak davası olduğuna göre, davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuka ilişkin sonuçların (zamanaşımının kesilmesi ve diğerleri) bu dava için de geçerli olması gerekeceğinden, mahkemece 20.09.2012 tarihli dilekçenin ıslah dilekçesi kabul edilerek, bu dilekçede faiz talep edilmediğinden yalnızca dava dilekçesi ile talep edilen alacak miktarlarına temerrüt tarihinden faiz işletilip, arttırılan miktarlara faiz işletilmemesinin hatalı olduğuna dair bozma kararı yerindedir.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 28.02.2018 gün, 2015/9-3139 E., 2018/350 K. sayılı kararında da aynı ilkeler kabul edilmiştir. 

Diğer taraftan, somut olayla ilgisi bulunmadığından bozma kararında yer alan “Kaldı ki, ıslah dilekçesi bakımından da böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır.” ifadesinin bozma kararından çıkarılması gerekmektedir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacının belirleyebildiği asgari miktar yerine cüzi miktarlar üzerinden dava açtığı, bu hâlde davanın 6100 sayılı HMK'nın 107'nci maddesinin gerekçesinde belirtilen "kısmi eda külli tespit" davası olarak nitelendirilmesi gerektiği, taleplerin arttırıldığı dilekçede faiz talep edilmediğinden bu kısma faiz işletilemeyeceği, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.

O hâlde direnme kararı, yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.

SONUÇ : (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle bozma kararının iki numaralı bendinde yazılı “dava tarihinden itibaren” kısmındaki “dava” sözcüğünün çıkarılarak yerine “temerrüt” sözcüğünün yazılmasına ve maddi hatanın bu şekilde giderilmesine oy birliği ile,

(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE oy birliği ile, 

(III) numaralı bentte açıklanan nedenlere davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen bu değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 02.10.2018 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 20 üyenin 15'i BOZMA, 5'ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 02 Ekim 2018 tarihli kararında sözü edilen 28.02.2018, 2015/9-3139 E. - 2018/350 K. sayılı kararı ile aynı yöndeki ve aynı tarihli Hukuk Genel Kurulu kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/cuzi-miktarlar-acilan-dava-kismi-eda-kulli-tespit-degil-belirsiz-alacak-davasidir

İÇTİHAT YORUMU : "Kanaatimizce, belirsiz alacak davası, davanın açıldığı tarihte belirlenemeyen alacağının tamamının hüküm altına alınmasını amacı taşıdığı için, davacının dava dilekçesinde faiz istemesi durumunda, sadece geçici değer bakımından değil alacağının tümü bakımından davanın açıldığı tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Başka bir deyişle, faize hükmedilirken, davacının talebini belirlediği tarih dikkate alınmayacaktır. Bu, belirsiz alacak davasının açılmasının sonuçlarının sadece geçici miktar veya değer için değil, alacağın tümü bakımından doğurmasından kaynaklanmaktadır. Eğer alacaklının dava dilekçesinden sadece gösterdiği geçici değer için faiz istediği açık bir şekilde anlaşılmaktaysa, mahkeme bu durumda sadece geçici talep bakımından faize hükmetmek zorundadır. Bu hâkimin taleple bağlı olması kuralının sonucudur. Aynı şekilde alacaklı, dava dilekçesinde faiz talebinde bulunmuş ve alacak miktarı veya değeri belirli hale geldikten sonra geçici değeri artırırken artırılan miktar veya değer için faiz talebinden açıkça feragat etmişse, hâkim burada da sadece geçici değer bakımından faize hükmedebilecektir. Diğer hallerde, faize talep miktarı belirlendikten sonra ortaya çıkan değere göre davanın açıldığı tarihten itibaren hükmedilecektir." (SİMİL, Cemil, Belirsiz Alacak Davası, İstanbul, 2013, s. 346, 347)