SENETLERİ TANZİM VE İMZA YETKİSİ, KAMBİYO SENEDİ DÜZENLEME KAPSAMINDA DEĞİLDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/12-1156
KARAR NO : 2018/1823
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Konya 2. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 31/03/2016
NUMARASI : 2016/127 - 2016/297
DAVACI-BORÇLU : H. Madencilik Mermer Petrol İnş. Mak. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. T.D.
DAVALI-ALACAKLI : İ.S.
Taraflar arasındaki “icra takibine itiraz” talebinden dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 2. İcra (Hukuk) Mahkemesince itirazın kabulüne dair verilen 07.05.2015 tarihli ve 2015/308 E., 2015/442 K. sayılı karar, davacı-borçlu şirket vekili ve davalı-alacaklı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 24.11.2015 tarihli ve 2015/29210 E., 2015/29326 sayılı kararı ile;
“... 1- Alacaklının temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Tarafların iddia ve savunmalarına, dosya içeriğindeki bilgi ve belgelere ve kararın gerekçesine göre alacaklının temyiz itirazlarının REDDİNE;
2- Borçlunun temyiz itirazlarına gelince;
Alacaklı tarafından, 1 adet bonoya dayanılarak muteriz şirket aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlatıldığı, ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu şirket vekilinin icra mahkemesine yaptığı başvuruda; takip konusu bono üzerindeki keşideci imzasının Fatih S.'na ait olduğunu, bu şahsın, müvekkili borçlu şirket adına kambiyo senedi düzenleme yetkisinin olmadığını ileri sürerek imza itirazının kabulü ile takibin iptaline ve alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ettiği, mahkemece; borçlu şirket tarafından dava ve takip dışı Fatih S.'na verilen vekaletname içerikleri incelenerek ve kambiyo senedi düzenleme yetkisini ihtiva etmediği belirlenerek istemin kabulü ile takibin durdurulmasına, alacaklı tarafın kötüniyetli olduğu sabit olmadığından kötüniyet tazminatı isteminin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Borçlu şirketin yetkilisinin takip konusu çekte, keşideci sıfatı ile imzasının olmadığına ilişkin itiraz, İİK'nun 169/a maddesinde düzenlenen borca itiraz niteliğinde olup, mahkemece, borca itirazın kabulü kararı ile birlikte aynı maddenin 6. fıkrası uyarınca borçlu lehine tazminata hükmedilmesi gerekirken, bu konudaki talebin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı-borçlu vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan icra takibine itiraza ilişkindir.
Davacı-borçlu vekili, müvekkil şirketin yetkili temsilcisi Hüseyin B. S.’ın şirketi münferiden tek başına temsil ve ilzama yetkili olduğunu, şirketin başkaca bir temsilcisi olmadığını, takibe konu bonodaki imzanın kesin olarak müvekkile ait olmadığını, müvekkil şirketin alacaklıya herhangi bir borcunun olmadığını ileri sürerek borca ve imzaya itirazının kabulü ile takibin durdurulmasına, ayrıca davalı-alacaklının %20'den az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-alacaklı vekili, borçlu şirket yetkilisi olarak Hüseyin B. S.’ın şirket adına Korkuteli 3. Noterliği’nin 29.11.2013 tarihli düzenleme şeklinde vekâletnamesi ile Fatih S.’na vekâletname verdiğini, vekâletnamede şirket adına senet tanzim ve imza yetkisinin Fatih S.’na verildiğini, takip konusu senedi de Fatih S.’nun imzaladığını, takip konusu senedin şirket adına yetkilendirilmiş Fatih Si tarafından imzalandığı herkesçe bilinirken davacının borçtan kurtulmak amacıyla kötü niyetli hareket ettiğini belirterek itirazın reddi ile takibin devamına, davacı-borçlunun %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece takip konusu senedin kambiyo senedi olduğu, şirket yetkilileri tarafından imzalanmadığının dosya kapsamına göre sabit olduğu, senette imzası bulunan Fatih S.'nun borçlu şirket adına kambiyo senedi tanzim etmeye yönelik yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davacı-borçlunun davasının kabulüne, takibin durdurulmasına karar verilmiştir.
Davacı-borçlu şirket vekili ve davalı-alacaklı vekilinin ayrı ayrı temyiz itirazları üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkemece davalı-alacaklının tazminata mahkûm edilebilmesi için İİK.’nun 169/a. maddesinde tazminat şartını kötü niyet ve ağır kusura bağladığı, burada davalı-alacaklının kötü niyeti veya ağır kusuru olduğunu ispat görevinin davacı-borçluya ait olduğu, somut dosyada davalı-alacaklının yargılama aşamasında yeterli olmadığı anlaşılan bir vekâlete dayalı olarak alacaklı olduğu düşüncesi ile yetkili hamili olduğu kambiyo senedini takibe koyduğu, davalı-alacaklının kötü niyetli veya ağır kusurlu olduğu iddiasının mesmu olmadığı, dolayısıyla tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davacı-borçlu vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davalı/alacaklının, davacı/borçlu şirket adına düzenlenen bonoyu takibe koymakta kötü niyetli veya ağır kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı/borçlu şirket lehine İİK'nun 169/a-6. maddesi gereğince kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Eldeki dava kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan takibe itiraza ilişkin olmakla, uyuşmazlığın takibin bu niteliği esas alınarak çözümü gerekir.
Öncelikle uyuşmazlığa konu kötü niyet tazminatına ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte borca itirazın düzenlendiği 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (İİK) “İtirazın İncelenmesi” başlıklı 169/a maddesinin birinci fıkrası;
“İcra mahkemesi hakimi, itiraz sebeplerinin tahkiki için iki tarafı en geç otuz gün içinde duruşmaya çağırır. Hakim, duruşma sonucunda borcun olmadığının veya itfa veya imhal edildiğinin resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispatı halinde itirazı kabul eder. İcra mahkemesi hakimi yetki itirazının incelenmesinde taraflar gelmese de gereken kararı verir.” hükmünü içermekte;
Kötü niyet tazminatına ilişkin altıncı fıkrasında ise:
“Borçlunun itirazının icra mahkemesince esasa ilişkin nedenlerle kabulü halinde kötü niyeti veya ağır kusuru bulunan alacaklı, takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere; takip muvakkaten durdurulmuş ise bu itirazın reddi halinde borçlu, diğer tarafın isteği üzerine takip konusu alacağın yüzde kırktan aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilir. Borçlu, menfi tespit ve istirdat davası açarsa yahut alacaklı genel mahkemede dava açarsa, hükmolunan tazminatın tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve dava lehine sonuçlanan taraf için, daha önce hükmedilmiş olan tazminat kalkar.” düzenlemesi yer almaktadır.
Bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki İİK'nun 169/a-6. maddesi gereğince borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için öncelikle itirazın, aynı maddenin birinci fıkrasında yazılı “borcun olmadığı”, “itfa veya imhal edildiği” iddialarına dayalı olarak, esasa ilişkin nedenlerle kabul edilmesi; ardından da alacaklının takibinde kötü niyetli veya ağır kusurlu olması gerekir.
Borçlunun itirazının esasa ilişkin nedenlerle kabulüne (ve takibin iptaline) karar veren icra mahkemesi, borçlunun talebi üzerine, aynı karar ile kötü niyeti veya kast veya ağır ihmali bulunan alacaklıyı, takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum eder (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara 2013, s.794).
Diğer bir deyişle borçlunun itirazının esasa ilişkin bir nedene dayanmaması ya da böyle bir nedene dayanmakla birlikte, esasa ilişkin bir nedenle kabul edilmemiş olması ve alacaklının da kötü niyetli veya ağır kusurlu olduğunun tespit edilememiş olması hâlinde, borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi olanaklı değildir.
Hemen belirtmelidir ki, takibe itiraz esasa ilişkin nedenlerle kabul edilmekle birlikte, alacaklının kötü niyetle veya ağır kusurla takibe giriştiği tespit edilmemişse bu hâlde de kötü niyet tazminatına hükmetme koşulları oluşmadığından, buna ilişkin talebin reddi gerekir. Burada kötü niyet ve ağır kusurun bir arada bulunması şart olmayıp, ikisinden birisinin bulunması yeterlidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Takibe konu senedin Fatih S. tarafından tanzim edildiği, dosyada mevcut 29.11.2013 tarihli vekâletname incelendiğinde şirket müdürü Hüseyin B. S. tarafından Fatih S'na geniş yetkiler içeren (senetleri tanzim ve imza yetkisi dahil) genel bir vekâletname verildiği ancak vekâletnamede açıkça kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisinin olmadığı görülmektedir. Bu şekilde geniş yetkiler içeren vekâletnameye dayalı olarak yetki verilen Fatih S'nun davacı-borçlu şirket adına kambiyo senedi düzenleme konusunda yetkisinin olup olmadığını davalı-alacaklının bilmesi kendisinden beklenemez.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında takibe dayanak bonoyu tanzim eden Fatih S.’na verilen vekâletnamede açıkça kambiyo senedi düzenleme yetkisinin bulunmadığı, davalı-alacaklının senedi takibe koymakta ağır kusurlu olduğu, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca somut olayın açıklanan özelliği karşısında davalı-alacaklının takibe girişmekte ağır kusurlu olduğunu kabul etmek hakkaniyete aykırı olacağı gibi; kötü niyetli olduğunu kabule de imkân bulunmamaktadır.
O hâlde mahkemenin, davalı-alacaklıyı İİK.nun 169/a-6. maddesi gereğince kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutmamış olması usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekir.
SONUÇ : Davacı-borçlu vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429’uncu maddesi gereğince ONANMASINA, gerekli temyiz ilâm harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 366/III. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.12.2018 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
İcra ve iflas Kanunun 169/a maddesi kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlunun ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde icra mahkemesinde borca itiraz edilmesi hâlinde icra mahkemesince yapılacak itirazın inceleme usulünü düzenlenmektedir. Anılan maddenin yedinci fıkrasına göre borçlunun itirazının icra mahkemesince esasa ilişkin nedenlerle kabulü hâlinde kötü niyeti veya ağır kusur bulunan alacaklı takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edileceğini düzenlemiştir. Bu hükme göre alacaklı aleyhine kötü niyet tazminatı verilebilmesi için borçlunun itirazının esasa ilişkin nedenlerle kabulü ayrıca alacaklının takip yapmakta kötü niyetli veya ağır kusurlu olduğunun kabul gerekir.
Takibe konu bonoda borçlu şirket keşideci alacaklı ise lehtar konumunda olup, borçlu şirketin İcra Mahkemesine yaptığı başvuruda, senedi imzalayan kişinin şirket yetkilisi olmadığını ileri sürerek borca itiraz ettiği, borca itirazın kabul ile takibin durdurulması ve alacaklının %20 den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini talep ettiği alacaklının ise borçlu şirket yetkilisinin noterde düzenleme şeklinde verdiği vekaletname uyarınca yetkilendirilmiş Fatih S. tarafından senedin borçlu şirket adına imzalandığından borca itirazın reddi ile borçlu aleyhine %20 tazminata karar verilmesini talep ettiği görülmektedir.
Söz konusu vekaletnamede şirkete vekil olarak tayin edilen Fatih S.’na borçlu şirket adına kambiyo senedi tanzim etme yetkisi verilmediğinden, mahkemece esasa ilişkin nedenlerle itirazın kabulüne, takibin durdurulmasına karar verildiği borçlu lehine tazminat isteminin ise reddine karar verildiği anılan hükmün borçlu vekilince temyizi üzerine Özel Daire İİK 169/a-6 fıkrası uyarınca borçlu lehine tazminata mahkum edilmesi gerektiği görüşü ile mahkeme kararını bozduğu, mahkemenin kararında direndiği görülmektedir.
Alacaklı takibe konu bonoda lehtar konumunda olup, mahkemede verdiği cevap dilekçesinde belirttiği üzere bononun, borçlu şirket yetkilisinin verdiği vekaletname gereğince borçlu şirket adına Fatih S. tarafından imzalandığını beyan etmiş olup, bu vekaleti bizzat alacaklı mahkemeye ibraz etmiştir. Türk Borçlar Kanununun 504/5 fıkrasında vekil özel olarak yetkili kılınmadıkça kambiyo taahhüdünde bulunamaz. Yine ticari vekiller için düzenlenen TBK’nun 551/2 fıkrasında ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça kambiyo taahhüdünde bulunamaz şeklinde hükümler düzenlenmiştir.
TTK’nun 778/2-e maddelerinin göndermesi ile uygulanması gereken TTK’nun 678. maddesi uyarınca temsile yetkili olmadığı halde bir kişinin temsilcisi sıfatı ile bir poliçeye imzasını koyan kişi o poliçeden dolayı bizzat sorumludur.
Somut olayda borçlu şirket adına bono imzalamaya yetkisi olmayan kişinin imzaladığı bonodan dolayı borçlu şirketin sorumlu ve borçlu olmayacağı imzalayan kişinin şahsen sorumlu olduğu anılan hükmün bir sonucudur. Alacaklının lehtar konumunda olması, vekaletnamenin bizzat alacaklı tarafından mahkemeye ibraz edilmesi dikkate alındığında, vekaletnamede vekilin, açıkça borçlu şirket adına bono imzalama yetkisi olmadığını bilerek, kötüniyetle borçlu şirket aleyhine takip başlattığının kabulü gerekir. Mahkemenin direnme kararında “ilk etapta vekaletnamenin kambiyo senedi düzenleme yetkisini ihtiva ettiğini bilmesi mahkememizce beklenemez kabul edilmiştir” şeklindeki gerekçe ile alacaklının ağır kusurlu veya kötüniyetli olmadığı sonucuna varılmıştır. Kötüniyet tazminatı kötüniyetli alacaklıların borçlu aleyhinde kambiyo senedine dayalı takip başlatmasının önüne geçmek için konulan tazminattır. İİK’nın 169/a-6 maddesi kötüniyet dışında alacaklının ağır kusurlu olmasını da alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesi için yeterli saymıştır. Takibe koyduğu bono altındaki imzanın borçlu şirkete ait olup olmadığını, bu imzanın borçlu şirket adına vekili tarafından atılmış ise vekilin keşideci şirket adına bono imzalamaya yetkisi olup olmadığını bilmek ve incelemek durumundadır. Alacaklı bu hususta gerekli dikkati ve özeni göstermeden takip yaparsa en azından ağır kusurlu sayılır. Ayrıca borçlunun alacaklının kötüniyetli ve ağır kusurlu olduğunu ispat etmesine gerek yoktur. Öte yandan takibe konu bonoya borçlu şirket adına imzalayan Fatih Si’nun, senet lehtarı olan İbrahim S.’nun, ağabeyi olması da alacaklının kardeşi olan vekilin borçlu şirket adına bono imzalamaya yetkisi olmadığını bilerek kötü niyetle senedi takibe koyduğunu göstermektedir. Borçlu senet alacaklısının Öğe Mermer Med. İnş. Ltd. nin ortağı ve müdürü olması göz önüne alındığında, kambiyo senedi ile adi senedi birbirinden ayıracak konumda olduğundan vekaletnamede senet tanzimine yetki verildiğinden alacaklı olduğu düşüncesi ile senedi takibe koyduğundan söz edilemez.
İİK’nın 169/9 maddesinin 5. fıkrasında “itirazın kabulü kararı ile takip durur. Alacaklının genel hükümlere göre dava açma hakkı mahfuzdur. Alacaklı genel mahkemede dava açarsa inkar tazminatı ve para cezasının tahsilini dava sonuna kadar tehir olunur ve bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan inkar tazminatı ve para cezası kalkar” hükmü düzenlenmiş olup, alacaklının alacağını genel hükümlere göre açacağı alacak davasında davayı kazanması hâlinde icra mahkemesince aleyhine hükmedilen kötüniyet tazminatını da kaldırma hakkı bulunmaktadır.
Özel Dairenin bozma kararı doğru olup kötüniyetli ve ağır kusurlu olarak takibe geçen alacaklı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi ve bu nedenle mahkemenin direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğum için Genel Kurulun sayın çoğunluğunun onama yönündeki kararına katılamıyorum.
Dr. Şanver Keleş
Üye
BİLGİ : "Poliçe imzalama yetkisi, bono düzenleme yetkisini kapsamaz" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04 Mayıs 2016 tarihli kararı için bkz.
http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/police-imzalama-yetkisi-bono-duzenleme-yetkisini-kapsamaz
"Bilimumum senetleri imzalama yetkisi, kambiyo senedi düzenleme yetkisi kapsamında değildir" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22 Haziran 2016 tarihli kararı için bkz.
"Geniş yetkili vekaletname ile çeki ciro etme yetkisi vermek çeki keşide etme yetkisini de kapsar" şeklindeki Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 02 Kasım 2017 tarihli kararı için bkz.
"Ticari mümessil başkasına bono düzenleme konusunda özel bir yetki vermediğinden şirket borçlu olamaz" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20 Aralık 2017 tarihli kararı için bkz.
SENETLERİ TANZİM VE İMZA YETKİSİ, KAMBİYO SENEDİ DÜZENLEME KAPSAMINDA DEĞİLDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/12-1156
KARAR NO : 2018/1823
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Konya 2. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 31/03/2016
NUMARASI : 2016/127 - 2016/297
DAVACI-BORÇLU : H. Madencilik Mermer Petrol İnş. Mak. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. T.D.
DAVALI-ALACAKLI : İ.S.
Taraflar arasındaki “icra takibine itiraz” talebinden dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 2. İcra (Hukuk) Mahkemesince itirazın kabulüne dair verilen 07.05.2015 tarihli ve 2015/308 E., 2015/442 K. sayılı karar, davacı-borçlu şirket vekili ve davalı-alacaklı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 24.11.2015 tarihli ve 2015/29210 E., 2015/29326 sayılı kararı ile;
“... 1- Alacaklının temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Tarafların iddia ve savunmalarına, dosya içeriğindeki bilgi ve belgelere ve kararın gerekçesine göre alacaklının temyiz itirazlarının REDDİNE;
2- Borçlunun temyiz itirazlarına gelince;
Alacaklı tarafından, 1 adet bonoya dayanılarak muteriz şirket aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlatıldığı, ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu şirket vekilinin icra mahkemesine yaptığı başvuruda; takip konusu bono üzerindeki keşideci imzasının Fatih S.'na ait olduğunu, bu şahsın, müvekkili borçlu şirket adına kambiyo senedi düzenleme yetkisinin olmadığını ileri sürerek imza itirazının kabulü ile takibin iptaline ve alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ettiği, mahkemece; borçlu şirket tarafından dava ve takip dışı Fatih S.'na verilen vekaletname içerikleri incelenerek ve kambiyo senedi düzenleme yetkisini ihtiva etmediği belirlenerek istemin kabulü ile takibin durdurulmasına, alacaklı tarafın kötüniyetli olduğu sabit olmadığından kötüniyet tazminatı isteminin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Borçlu şirketin yetkilisinin takip konusu çekte, keşideci sıfatı ile imzasının olmadığına ilişkin itiraz, İİK'nun 169/a maddesinde düzenlenen borca itiraz niteliğinde olup, mahkemece, borca itirazın kabulü kararı ile birlikte aynı maddenin 6. fıkrası uyarınca borçlu lehine tazminata hükmedilmesi gerekirken, bu konudaki talebin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı-borçlu vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan icra takibine itiraza ilişkindir.
Davacı-borçlu vekili, müvekkil şirketin yetkili temsilcisi Hüseyin B. S.’ın şirketi münferiden tek başına temsil ve ilzama yetkili olduğunu, şirketin başkaca bir temsilcisi olmadığını, takibe konu bonodaki imzanın kesin olarak müvekkile ait olmadığını, müvekkil şirketin alacaklıya herhangi bir borcunun olmadığını ileri sürerek borca ve imzaya itirazının kabulü ile takibin durdurulmasına, ayrıca davalı-alacaklının %20'den az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-alacaklı vekili, borçlu şirket yetkilisi olarak Hüseyin B. S.’ın şirket adına Korkuteli 3. Noterliği’nin 29.11.2013 tarihli düzenleme şeklinde vekâletnamesi ile Fatih S.’na vekâletname verdiğini, vekâletnamede şirket adına senet tanzim ve imza yetkisinin Fatih S.’na verildiğini, takip konusu senedi de Fatih S.’nun imzaladığını, takip konusu senedin şirket adına yetkilendirilmiş Fatih Si tarafından imzalandığı herkesçe bilinirken davacının borçtan kurtulmak amacıyla kötü niyetli hareket ettiğini belirterek itirazın reddi ile takibin devamına, davacı-borçlunun %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece takip konusu senedin kambiyo senedi olduğu, şirket yetkilileri tarafından imzalanmadığının dosya kapsamına göre sabit olduğu, senette imzası bulunan Fatih S.'nun borçlu şirket adına kambiyo senedi tanzim etmeye yönelik yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle davacı-borçlunun davasının kabulüne, takibin durdurulmasına karar verilmiştir.
Davacı-borçlu şirket vekili ve davalı-alacaklı vekilinin ayrı ayrı temyiz itirazları üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkemece davalı-alacaklının tazminata mahkûm edilebilmesi için İİK.’nun 169/a. maddesinde tazminat şartını kötü niyet ve ağır kusura bağladığı, burada davalı-alacaklının kötü niyeti veya ağır kusuru olduğunu ispat görevinin davacı-borçluya ait olduğu, somut dosyada davalı-alacaklının yargılama aşamasında yeterli olmadığı anlaşılan bir vekâlete dayalı olarak alacaklı olduğu düşüncesi ile yetkili hamili olduğu kambiyo senedini takibe koyduğu, davalı-alacaklının kötü niyetli veya ağır kusurlu olduğu iddiasının mesmu olmadığı, dolayısıyla tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davacı-borçlu vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davalı/alacaklının, davacı/borçlu şirket adına düzenlenen bonoyu takibe koymakta kötü niyetli veya ağır kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı/borçlu şirket lehine İİK'nun 169/a-6. maddesi gereğince kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Eldeki dava kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan takibe itiraza ilişkin olmakla, uyuşmazlığın takibin bu niteliği esas alınarak çözümü gerekir.
Öncelikle uyuşmazlığa konu kötü niyet tazminatına ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte borca itirazın düzenlendiği 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (İİK) “İtirazın İncelenmesi” başlıklı 169/a maddesinin birinci fıkrası;
“İcra mahkemesi hakimi, itiraz sebeplerinin tahkiki için iki tarafı en geç otuz gün içinde duruşmaya çağırır. Hakim, duruşma sonucunda borcun olmadığının veya itfa veya imhal edildiğinin resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispatı halinde itirazı kabul eder. İcra mahkemesi hakimi yetki itirazının incelenmesinde taraflar gelmese de gereken kararı verir.” hükmünü içermekte;
Kötü niyet tazminatına ilişkin altıncı fıkrasında ise:
“Borçlunun itirazının icra mahkemesince esasa ilişkin nedenlerle kabulü halinde kötü niyeti veya ağır kusuru bulunan alacaklı, takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere; takip muvakkaten durdurulmuş ise bu itirazın reddi halinde borçlu, diğer tarafın isteği üzerine takip konusu alacağın yüzde kırktan aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilir. Borçlu, menfi tespit ve istirdat davası açarsa yahut alacaklı genel mahkemede dava açarsa, hükmolunan tazminatın tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve dava lehine sonuçlanan taraf için, daha önce hükmedilmiş olan tazminat kalkar.” düzenlemesi yer almaktadır.
Bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki İİK'nun 169/a-6. maddesi gereğince borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için öncelikle itirazın, aynı maddenin birinci fıkrasında yazılı “borcun olmadığı”, “itfa veya imhal edildiği” iddialarına dayalı olarak, esasa ilişkin nedenlerle kabul edilmesi; ardından da alacaklının takibinde kötü niyetli veya ağır kusurlu olması gerekir.
Borçlunun itirazının esasa ilişkin nedenlerle kabulüne (ve takibin iptaline) karar veren icra mahkemesi, borçlunun talebi üzerine, aynı karar ile kötü niyeti veya kast veya ağır ihmali bulunan alacaklıyı, takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum eder (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara 2013, s.794).
Diğer bir deyişle borçlunun itirazının esasa ilişkin bir nedene dayanmaması ya da böyle bir nedene dayanmakla birlikte, esasa ilişkin bir nedenle kabul edilmemiş olması ve alacaklının da kötü niyetli veya ağır kusurlu olduğunun tespit edilememiş olması hâlinde, borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi olanaklı değildir.
Hemen belirtmelidir ki, takibe itiraz esasa ilişkin nedenlerle kabul edilmekle birlikte, alacaklının kötü niyetle veya ağır kusurla takibe giriştiği tespit edilmemişse bu hâlde de kötü niyet tazminatına hükmetme koşulları oluşmadığından, buna ilişkin talebin reddi gerekir. Burada kötü niyet ve ağır kusurun bir arada bulunması şart olmayıp, ikisinden birisinin bulunması yeterlidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Takibe konu senedin Fatih S. tarafından tanzim edildiği, dosyada mevcut 29.11.2013 tarihli vekâletname incelendiğinde şirket müdürü Hüseyin B. S. tarafından Fatih S'na geniş yetkiler içeren (senetleri tanzim ve imza yetkisi dahil) genel bir vekâletname verildiği ancak vekâletnamede açıkça kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisinin olmadığı görülmektedir. Bu şekilde geniş yetkiler içeren vekâletnameye dayalı olarak yetki verilen Fatih S'nun davacı-borçlu şirket adına kambiyo senedi düzenleme konusunda yetkisinin olup olmadığını davalı-alacaklının bilmesi kendisinden beklenemez.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında takibe dayanak bonoyu tanzim eden Fatih S.’na verilen vekâletnamede açıkça kambiyo senedi düzenleme yetkisinin bulunmadığı, davalı-alacaklının senedi takibe koymakta ağır kusurlu olduğu, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca somut olayın açıklanan özelliği karşısında davalı-alacaklının takibe girişmekte ağır kusurlu olduğunu kabul etmek hakkaniyete aykırı olacağı gibi; kötü niyetli olduğunu kabule de imkân bulunmamaktadır.
O hâlde mahkemenin, davalı-alacaklıyı İİK.nun 169/a-6. maddesi gereğince kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutmamış olması usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekir.
SONUÇ : Davacı-borçlu vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429’uncu maddesi gereğince ONANMASINA, gerekli temyiz ilâm harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 366/III. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.12.2018 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
İcra ve iflas Kanunun 169/a maddesi kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlunun ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde icra mahkemesinde borca itiraz edilmesi hâlinde icra mahkemesince yapılacak itirazın inceleme usulünü düzenlenmektedir. Anılan maddenin yedinci fıkrasına göre borçlunun itirazının icra mahkemesince esasa ilişkin nedenlerle kabulü hâlinde kötü niyeti veya ağır kusur bulunan alacaklı takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edileceğini düzenlemiştir. Bu hükme göre alacaklı aleyhine kötü niyet tazminatı verilebilmesi için borçlunun itirazının esasa ilişkin nedenlerle kabulü ayrıca alacaklının takip yapmakta kötü niyetli veya ağır kusurlu olduğunun kabul gerekir.
Takibe konu bonoda borçlu şirket keşideci alacaklı ise lehtar konumunda olup, borçlu şirketin İcra Mahkemesine yaptığı başvuruda, senedi imzalayan kişinin şirket yetkilisi olmadığını ileri sürerek borca itiraz ettiği, borca itirazın kabul ile takibin durdurulması ve alacaklının %20 den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini talep ettiği alacaklının ise borçlu şirket yetkilisinin noterde düzenleme şeklinde verdiği vekaletname uyarınca yetkilendirilmiş Fatih S. tarafından senedin borçlu şirket adına imzalandığından borca itirazın reddi ile borçlu aleyhine %20 tazminata karar verilmesini talep ettiği görülmektedir.
Söz konusu vekaletnamede şirkete vekil olarak tayin edilen Fatih S.’na borçlu şirket adına kambiyo senedi tanzim etme yetkisi verilmediğinden, mahkemece esasa ilişkin nedenlerle itirazın kabulüne, takibin durdurulmasına karar verildiği borçlu lehine tazminat isteminin ise reddine karar verildiği anılan hükmün borçlu vekilince temyizi üzerine Özel Daire İİK 169/a-6 fıkrası uyarınca borçlu lehine tazminata mahkum edilmesi gerektiği görüşü ile mahkeme kararını bozduğu, mahkemenin kararında direndiği görülmektedir.
Alacaklı takibe konu bonoda lehtar konumunda olup, mahkemede verdiği cevap dilekçesinde belirttiği üzere bononun, borçlu şirket yetkilisinin verdiği vekaletname gereğince borçlu şirket adına Fatih S. tarafından imzalandığını beyan etmiş olup, bu vekaleti bizzat alacaklı mahkemeye ibraz etmiştir. Türk Borçlar Kanununun 504/5 fıkrasında vekil özel olarak yetkili kılınmadıkça kambiyo taahhüdünde bulunamaz. Yine ticari vekiller için düzenlenen TBK’nun 551/2 fıkrasında ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça kambiyo taahhüdünde bulunamaz şeklinde hükümler düzenlenmiştir.
TTK’nun 778/2-e maddelerinin göndermesi ile uygulanması gereken TTK’nun 678. maddesi uyarınca temsile yetkili olmadığı halde bir kişinin temsilcisi sıfatı ile bir poliçeye imzasını koyan kişi o poliçeden dolayı bizzat sorumludur.
Somut olayda borçlu şirket adına bono imzalamaya yetkisi olmayan kişinin imzaladığı bonodan dolayı borçlu şirketin sorumlu ve borçlu olmayacağı imzalayan kişinin şahsen sorumlu olduğu anılan hükmün bir sonucudur. Alacaklının lehtar konumunda olması, vekaletnamenin bizzat alacaklı tarafından mahkemeye ibraz edilmesi dikkate alındığında, vekaletnamede vekilin, açıkça borçlu şirket adına bono imzalama yetkisi olmadığını bilerek, kötüniyetle borçlu şirket aleyhine takip başlattığının kabulü gerekir. Mahkemenin direnme kararında “ilk etapta vekaletnamenin kambiyo senedi düzenleme yetkisini ihtiva ettiğini bilmesi mahkememizce beklenemez kabul edilmiştir” şeklindeki gerekçe ile alacaklının ağır kusurlu veya kötüniyetli olmadığı sonucuna varılmıştır. Kötüniyet tazminatı kötüniyetli alacaklıların borçlu aleyhinde kambiyo senedine dayalı takip başlatmasının önüne geçmek için konulan tazminattır. İİK’nın 169/a-6 maddesi kötüniyet dışında alacaklının ağır kusurlu olmasını da alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesi için yeterli saymıştır. Takibe koyduğu bono altındaki imzanın borçlu şirkete ait olup olmadığını, bu imzanın borçlu şirket adına vekili tarafından atılmış ise vekilin keşideci şirket adına bono imzalamaya yetkisi olup olmadığını bilmek ve incelemek durumundadır. Alacaklı bu hususta gerekli dikkati ve özeni göstermeden takip yaparsa en azından ağır kusurlu sayılır. Ayrıca borçlunun alacaklının kötüniyetli ve ağır kusurlu olduğunu ispat etmesine gerek yoktur. Öte yandan takibe konu bonoya borçlu şirket adına imzalayan Fatih Si’nun, senet lehtarı olan İbrahim S.’nun, ağabeyi olması da alacaklının kardeşi olan vekilin borçlu şirket adına bono imzalamaya yetkisi olmadığını bilerek kötü niyetle senedi takibe koyduğunu göstermektedir. Borçlu senet alacaklısının Öğe Mermer Med. İnş. Ltd. nin ortağı ve müdürü olması göz önüne alındığında, kambiyo senedi ile adi senedi birbirinden ayıracak konumda olduğundan vekaletnamede senet tanzimine yetki verildiğinden alacaklı olduğu düşüncesi ile senedi takibe koyduğundan söz edilemez.
İİK’nın 169/9 maddesinin 5. fıkrasında “itirazın kabulü kararı ile takip durur. Alacaklının genel hükümlere göre dava açma hakkı mahfuzdur. Alacaklı genel mahkemede dava açarsa inkar tazminatı ve para cezasının tahsilini dava sonuna kadar tehir olunur ve bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan inkar tazminatı ve para cezası kalkar” hükmü düzenlenmiş olup, alacaklının alacağını genel hükümlere göre açacağı alacak davasında davayı kazanması hâlinde icra mahkemesince aleyhine hükmedilen kötüniyet tazminatını da kaldırma hakkı bulunmaktadır.
Özel Dairenin bozma kararı doğru olup kötüniyetli ve ağır kusurlu olarak takibe geçen alacaklı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi ve bu nedenle mahkemenin direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğum için Genel Kurulun sayın çoğunluğunun onama yönündeki kararına katılamıyorum.
Dr. Şanver Keleş
Üye
BİLGİ : "Poliçe imzalama yetkisi, bono düzenleme yetkisini kapsamaz" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04 Mayıs 2016 tarihli kararı için bkz.
http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/police-imzalama-yetkisi-bono-duzenleme-yetkisini-kapsamaz
"Bilimumum senetleri imzalama yetkisi, kambiyo senedi düzenleme yetkisi kapsamında değildir" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22 Haziran 2016 tarihli kararı için bkz.
"Geniş yetkili vekaletname ile çeki ciro etme yetkisi vermek çeki keşide etme yetkisini de kapsar" şeklindeki Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 02 Kasım 2017 tarihli kararı için bkz.
"Ticari mümessil başkasına bono düzenleme konusunda özel bir yetki vermediğinden şirket borçlu olamaz" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20 Aralık 2017 tarihli kararı için bkz.