YASAL SÜRESİNDE CEVAP VERMEYEN TARAF ISLAH İLE CEVAP DİLEKÇESİ VEREREK ZAMANAŞIMI DEF'İNDE BULUNAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


09 Ağu
2017

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO       : 2017/17-1093
KARAR NO    : 2017/1090

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ          :
İstanbul (Kapatılan) 33. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                    : 20/05/2014
NUMARASI             : 2014/97 - 2014/121
DAVACI                   : S.U. vekili Av. Y.S.T.
DAVALI                   : A. Sigorta A.Ş. vekili Av. N.B.

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul (Kapatılan) 33. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 04.06.2013 gün ve 2011/403 E., 2013/130 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 09.12.2013 gün ve 2013/18956 E., 2013/17348 K. sayılı ilamı ile;

(... Davacı vekili, müvekkiline ait, davalıya kasko sigortalı aracın trafik kazası sonucu hasarlandığını belirtip davalının yapılan başvuruya rağmen uzun süre müvekkilini oyaladığını bildirerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 20.000,00 TL tazminatın 19.11.2008 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı sigorta şirketi vekili, ıslahla zamanaşımı definde bulunup, husumete ve hasar miktarına itiraz ederek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece tüm dosya kapsamına göre davacının tazminat isteminin zaman aşımına uğradığı, davalının ıslah yolu ile zamanaşımı definde bulunabileceği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.

Davalı vekili 19.09.2011 günlü dava dilekçesi tebliği üzerine süresinden sonra 17.10.2011 tarihinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmuş, bunun kabul edilmemesi halinde ıslah yoluyla zamanaşımı defi taleplerinin kabul edilmesini istemiştir. Davacı vekili ıslah yoluyla zamanaşımı defi talebinin 11.11.2011 tarihinde tebliği üzerine süresinde 14.11.2011 tarihinde ıslah yoluyla zamanaşımı defi talebine muvafakat etmediklerini bildirmiştir.

Bir davada cevap dilekçesinin verilmesi usuli bir işlemdir. Davalı, cevap dilekçesinde ileri sürmediği bir savunmayı özellikle zamanaşımı defini cevap dilekçesini ıslah ederek ıslah edilmiş bu cevap dilekçesiyle ileri sürebilir. Ancak davalının bu nitelikte bir ıslah işlemini yapabilmesi, her şeyden evvel daha önce süresinde verilmiş bir cevap dilekçesinin varlığını gerektirir. Somut olayda, davalı davaya yasal cevap süresi içinde cevap vermemiş, esasen bu dilekçede ileri sürülen zamanaşımı defi de davacının savunmasının genişletilmesi itirazı ile karşılaşmıştır. Davalı ıslah yoluyla süresinde verilmeyen cevap dilekçesini, süresinde verilmiş hale getirmek için ıslah yolunu kullanamayacaktır. Bu durumda mahkemece davalının süresi içinde zamanaşımı definde bulunmadığı gözetilerek işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...)

gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalı şirketin kasko sigortasını yaptığı davacıya ait aracın kaza sonucunda ağır şekilde hasar gördüğünü, davalının hasarlı aracı kendi otoparkına çektiğini, hasar bedelini ödemek için de davacıdan vergi borçlarının ödendiğine dair belge istediğini, ekonomik nedenlerle vergi borçlarının ödenemediğini, müvekkilini uzun süre oyalayan davalının sigortalı aracı iade ederek zararı ödemeyeceğini bildirdiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 20.000,00 TL tazminatın avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı şirket vekili, aracın kasko sigortasının davalı şirket nezdinde yapıldığını, ancak davacının kasko sigorta poliçesinden doğan alacaklarının zamanaşımına uğradığını, kaza tarihinden itibaren iki yıllık sürenin dolduğunu, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, zamanaşımı itirazlarının kabul edilmemesi halinde ise savunmalarını zamanaşımı yönünden ıslah ettiklerini ve ıslah yolu ile zamanaşımı definde bulunduklarını, davacının husumet ehliyetinin de bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece davalının ıslah yolu ile zamanaşımı definde bulunabileceği ve davacının tazminat isteminin zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine karar, Özel Dairece yukarıya metni aynen alınan gerekçe ile bozulmuştur.

Mahkemece önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle ilk hükümde direnilmiş, direnme kararı davacı vekilince temyize getirilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yasal süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmayan davalının, süresinden sonra verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı def'inde bulunup bulunamayacağı, diğer bir deyişle süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalının ıslah yolu ile zamanaşımı def'ini ileri sürüp süremeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle "zamanaşımı" kavramı ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır.

Bilindiği üzere özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146-161 (mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 125-140.) maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) haline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'ide bulunması gerekir (HGK’nun 05.05.2010 gün ve 2010/8-231 E., 255 K. sayılı ilamı).

Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i olup; usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır (Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:2, s.1761; Von Tuhr: Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.; Canbolat: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.).

Zamanaşımı def'i, davalının aslında var olan bir borcunu özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına olanak veren bir haktır. Bu hakkı kullanıp kullanmamak tamamen borçluya kalmıştır. Diğer bir anlatımla, davalı tarafından zamanaşımı def'i ileri sürülmedikçe, o hak ve alacak için yasanın öngördüğü zamanaşımı süresi dolmuş olsa bile hakim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz (BK m.140, TBK m.161).

Maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i ve savunma aracı olan zamanaşımının yargılamanın hangi aşamasında ileri sürülmesi gerektiği konusunda ise gerek eldeki davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun (HUMK)'da gerekse yargılamanın devamı sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun (HMK)'da açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Zamanaşımı, kanunda (HUMK m.187, HMK m.116) sınırlı olarak sayılan ilk itirazlardan olmadığından cevap dilekçesi ile ileri sürülme zorunluluğu bulunmamaktadır. İlk itirazların karşı taraf muvafakat etse bile esasa cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülmesi mümkün değildir. Buna karşın, esasa cevap süresi geçirilse bile zamanaşımı def'i ileri sürülebilir. Ne var ki bir savunma aracı olan zamanaşımı def'inin, savunmanın genişletilmesi ya da değiştirilmesi yasağının başladığı ana kadar ileri sürülmesi gerekmektedir. Bu ana kadar ileri sürülmeyen zamanaşımı def'inin sonradan ileri sürülmesi savunmanın genişletilmesi niteliğinde olacağından, mahkemece dikkate alınabilmesi davacının itirazı ile karşılaşmaması koşuluna bağlıdır.

Öğreti ve uygulamada “savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı” olarak adlandırılan bu yasak, davalının savunmasında ileri sürdüğü olgular, istemler ve itirazlarını sonradan genişletmesi ya da değiştirmesinin mümkün olmaması demektir. Kanunda gösterilen istisnalar dışında davacı davasını genişletip değiştiremeyeceği gibi davalı da savunmasını genişletip değiştiremez. Bu yasak, usul hukukunda benimsenen teksif ilkesinin önemli bir sonucu olup, bu yasağın hangi anda başladığını belirlemek için yasal düzenlemelere bakmak gerekmektedir.

Dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nın 202. maddesi:

"Davalı cevap dilekçesinde karşılık dava da dahil olmak üzere bütün iddia ve savunmaları ile sebeplerini birlikte bildirmeye mecburdur.

Müddeaaleyh cevap layihasını hasmına tebliğ ettirdikten sonra onun muvafakatı olmaksızın müdafaa sebeplerini tevsi veya tebdil edemez.

Ancak ıslah haliyle 186 ncı madde hükmü müstesnadır." hükmünü içermektedir.

Görüleceği üzere HUMK'nın yürürlükte olduğu dönemde savunmanın genişletilmesi ya da değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin davalıya tebliği ile başlamaktadır. Davalı taraf cevap dilekçesinde tüm savunmalarını sebepleriyle beraber bildirmek zorundadır. Cevap dilekçesinin davacıya tebliğinden sonra savunma sebepleri genişletilemez ve değiştirilemez; eş söyleyişle, cevap dilekçesinde bildirilmeyen def’iler ileri sürülemez; ayrıca, cevap dilekçesindeki savunmanın dayandırıldığı olgular da genişletilemez ve değiştirilemez. Bu nedenle HUMK'nın uygulandığı dönemde zamanaşımı itirazı davanın başında, süresinde verilecek cevap dilekçesinde (veya sözlü yargılama usulünde ilk oturumda esasa girişilmeden önce) yapılabilmekte idi. Ancak, bu yasağın istisnaları da aynı maddenin 3. fıkrasında gösterilmiş ve ıslah da bu istisnalar arasında sayılarak, ıslahla savunma sebeplerinin genişletilip veya değiştirilebileceği kabul edilmiştir.

Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 06.04.2011 gün ve 2010/9-629 E., 2011/70 K. sayılı kararı ile 12.06.2013 gün ve 2012/10-1633 E., 2013/825 K. sayılı kararlarında süresinde davaya cevap vermekle beraber, zamanaşımı savunmasında bulunmayan davalının bu savunmasını ıslah suretiyle sonradan ileri sürebileceği, sonradan ıslahla ileri sürmesinde usule aykırı bir yönün bulunmadığı kabul edilmiştir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda ise iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı 141. maddede hüküm altına alınmış olup, anılan maddede;

"(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.

(2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır." düzenlemesine yer verilerek, yargılamanın aşamalarına göre bir ayrım yapılmıştır.

Bu yeni düzenlemede, yargılamanın ilk kesiti olan dilekçelerin teatisi (verilmesi) aşamasında iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı söz konusu değildir. Tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile iddia ve savunmalarını serbestçe genişletmesi yahut değiştirmesi mümkündür. Savunmayı genişletme veya değiştirme yasağı ikinci cevap dilekçesinin verilmesi ile başlar. Ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile savunma genişletilebilir ya da değiştirilebilir. Şayet davacı ön inceleme duruşmasına mazeretsiz olarak gelmezse davalı yine savunmasını serbestçe (davacının muvafakati aranmaksızın) değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise iddia veya savunmanın genişletilmesi yahut değiştirilmesi yasaktır. Bu yasağın istisnaları yine maddenin son fıkrasında açıklanmış ve karşı tarafın açık muvafakati ya da ıslah suretiyle iddia ve savunmanın genişletilip, değiştirilebileceği kabul edilmiştir.

Belirtmek gerekir ki 6100 sayılı HMK'nın sistematiği içerisinde; tahkikat aşamasına geçilmeden önce tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlık konularının çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılması hedeflenmiştir

Tüm bu açıklamalar kapsamında uyuşmazlığa dönülecek olursa, davaya yasal süresi içerisinde cevap vermemiş olan davalının süresinden sonra vereceği cevap dilekçesi ile zamanaşımı def'inde bulunabilmesi ancak davacının muvafakat etmesi ile mümkündür. Aksi halde savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşılaşan zamanaşımı def'ine değer verilemez. HUMK'nın 202. maddesi uyarınca davacının açık ya da zımni muvafakati yeterli iken, 6100 sayılı HMK'nın yürürlüğünden sonra tarafların açık muvafakati olmadığı sürece iddia ve savunma genişletilemeyeceğinden, davacının açık muvafakati olmadığı sürece zamanaşımı savunması dikkate alınamaz.

Eldeki davada; henüz 1086 sayılı HUMK'nın yürürlükte olduğu 19.09.2011 tarihinde dava dilekçesi davalı yana tebliğ edilmiş, davalı tarafça yasal süresi içerisinde davaya cevap verilmemiş, süresinden sonra 17.10.2011 tarihinde sunulan cevap dilekçesinde ileri sürülen zamanaşımı def'i de savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşılaşmış ve davacı vekili 14.11.2011 tarihli dilekçesinde savunmanın genişletilmesi niteliğindeki zamanaşımı itirazına muvafakat etmediklerini bildirmiştir. Ancak, davalı vekili süresinden sonra verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı def'inin kabul edilmemesi halinde savunmalarını zamanaşımı yönünden ıslah ettiklerini belirterek, aynı zamanda ıslah suretiyle de zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Bu nedenle, uyuşmazlığın çözümü için yasal süresinden sonra cevap dilekçesinin ibrazı ile hiç cevap dilekçesi verilmemiş olması hallerinde, ıslah yoluyla sonradan zamanaşımı def'inin ileri sürülüp sürülemeyeceği hususunun tartışılması gerekmektedir.

Bunun için de öncelikle "ıslah" ile ilgili kısa bir açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.

Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir (6100 sayılı HMK. m. 176, mülga 1086 sayılı HUMK. m.83).

Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir (Üstündağ S: Medeni Yargılama Hukuku, C.I.II.B.5, İstanbul 1992, s.534).

Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan, yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hallerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hallerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır.

Davanın tamamen ıslahı mümkün olduğu gibi kısmen ıslahı da mümkündür. Ancak ıslahın yapılması zamanı bakımından Kanunda sınırlandırılmış ve HMK'nın "ıslahın zamanı ve şekli" başlıklı 177. maddesinin 1. fıkrasında tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceği düzenlenmiştir. (Mülga 1086 s. HUMK. m. 84) Yine ıslahın sayısı da sınırlandırılmış ve HMK'nın 176. maddesinin 2. fıkrasında aynı davada, tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilecekleri düzenleme altına alınmıştır.

Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu, talep sonucunu değiştirebilirler.

Islahın amacı yargılama sürecinde şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkansızdır. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için ıslahın konusu olamaz.

Az yukarıda değinildiği üzere ıslahın konusunu tarafların yaptıkları usul işlemleri oluşturduğundan taraflardan birinin ıslah yoluna başvurabilmesi için daha önce yapmış olduğu bir usul işleminin bulunması gerekir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK'nın 83. maddesinde gerekse yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nın 176. maddesinde taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu nedenle cevap dilekçesinin ıslahı için öncelikle yapılması gereken usul işlemi davaya cevap vermekten ibarettir. Cevap dilekçesinin hiç verilmemiş olması halinde ortada ıslah edilmesi mümkün bir usul işleminin varlığından söz edilemez. Aksi halde, suskun kalınarak hiç cevap verilmemiş olması halinin bir usul işlemi olarak kabulü gerekir. Bu çerçevede süresi geçtikten sonra yapılan ve karşı çıkılan savunmanın da hiç yapılmamış gibi olduğunu ve aynı hukuki sonucu doğuracağını belirtmek gerekir. Usul işleminin ıslahla düzeltilmesi öncelikle geçerli bir hukuki işlemin varlığını gerektirdiğinden, yapılmamış hükmünde sayılan bir usul işleminin ıslahla düzeltilmesi de düşünülemez.

Bu aşamada süresinde cevap dilekçesi verilmemesinin doğuracağı sonuca da değinmek gerekmektedir.

Bilindiği üzere davalı, davaya cevap vermek zorunda değildir. Davanın cevapsız bırakılması ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemesi halinde davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılacağı 6100 sayılı HMK'nın 128. maddesinde düzenleme altına alınmıştır. Bu kural, HUMK'nın yürürlükte olduğu dönemde de öğreti ve yargı kararlar ile kabul edilmiştir. Ancak, süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkarı ileri sürülen vakıaların inkarı niteliğinde olup, bu inkarın zamanaşımı def'ini de kapsadığı söylenemez.

Ayrıca, davalının süresinden sonra verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı def'inde bulunabileceğini kabul etmek ıslah ile kaçırılmış olan sürenin geri getirilmesi, daha doğrusu ıslah ile davaya cevap verilmesi sonucunu doğuracaktır. Oysa ki kanun ile belirlenen süreler kesin olup, ıslah kaçırılmış olan süreleri geri getiren bir yol değildir.

Hal böyle olunca, yasal süresi geçtikten sonra verilen ve davacı tarafın itirazı ile karşılaştığı için hiç verilmemiş sayılan cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı def'inin ileri sürülemeyeceği kurul çoğunluğunca kabul edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, uyuşmazlığın çözümünde süresinde cevap vermiş ve fakat zamanaşımı def'ini ileri sürmemiş davalı ile süresinde cevap vermeyen davalı arasında bir ayrım yapılmasının doğru olmadığı, böyle bir ayrımın hukuki temelinin bulunmadığı, keza süresinde cevap vermeyen davalının kanun gereği davacının ileri sürdüğü tüm vakıaları inkar etmiş sayılacağı, böyle olunca da süresinde cevap vermek suretiyle yapılan maddi vakıaların inkarı ile hiç cevap vermemek suretiyle yapılan inkar arasında bir farkın bulunmadığı, her iki durumda da aynı hukuki sonucun doğduğu, süresinde cevap verip zamanaşımı def'inde bulunmayan davalının sonradan ıslah ile zamanaşımı savunmasını ileri sürebileceği kabul edildiğine göre süresinde cevap vermeyen davalının da ıslah yoluna başvurarak bu olanaktan yararlanması gerektiği, çünkü ıslahın iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının istisnası olup, davanın taraflarına ihmal ettiği, yapmadığı ya da yapamadığı işlemleri yapabilme, tamamlayabilme imkanını tanıdığını, bu nedenle yerel mahkemenin zamanaşımı def'ini incelemesinin yerinde olduğu ve kararın onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, mahkemece önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.06.2017 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Zamanaşımı, bir hakkın istenebilirliğini ortadan kaldıran bir savunma olgusudur. Zamanaşımı def'i ileri sürülmedikçe kendiliğinden nazara alınamaz. Zamanaşımı savunmanın esasa cevap süresi içinde ileri sürülmesi gerekir. Cevap süresi, dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iki haftadır. Cevap süresinin uzatılmasına karar verilmesi halinde de uzatılan cevap süresi içinde ileri sürülebilir. Süresinden sonra ileri sürülen zamanaşımı def'i savunmanın değiştirilmesi, genişletilmesi mahiyetindedir. 6100 s. HMK 141. maddesi uyarınca ön inceleme aşaması tamamlandıktan sonra karşı tarafın açık muvafakatı veya ıslah olmadıkça savunma genişletilemez, değiştirilemez. 6100 s. HMK'nın 177. maddesinde ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği belirtilmiştir.

Somut olayda davalı vekili süresinde cevap dilekçesi vermemiş, sonradan verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı def'inde bulunmuş, bunun kabul edilmemesi halinde savunmalarını zamanaşımı def'i yönünden ıslah ettiklerini belirterek ıslah yoluyla zamanaşımı savunmalarının kabul edilmesini istemiştir. Davacı vekili, savunmanın genişletilmesine muvafakat etmediklerini, ıslah yoluyla da zamanaşımı def'inde bulunulamayacağını, süresinde verilen bir cevap dilekçesi de olmadığından ıslah edilemeyeceğini beyan etmiştir.

Süresinde cevap dilekçesi verilmemesi halinde davalı davacının ileri sürdüğü vakıaları inkâr etmiş sayılır. (HMK 128. md.) Cevap dilekçesi verilerek, ileri sürülen vakıaların inkâr edilmesi ile cevap dilekçesi vermemek suretiyle vakıaların inkar edilmesi, aynı neticeyi doğurmaktadır. Davacının ileri sürdüğü vakıalar cevap dilekçesiyle inkâr edildiğinde zamanaşımı defi ıslah yoluyla ileri sürülebilmektedir. HMK 141. maddesi uyarınca, cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemişse davacının muvafakatı ile zamanaşımı defi ileri sürülebilir. Yine HMK 141/2. maddesi uyarınca, cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle de zamanaşımı defi ileri sürülerek savunma genişletilebilir, değiştirilebilir. HGK'nun 19.2.958 gün 4-23 e – 16. k, 13.2.963 gün 4-51 e, 19 k. s. ve 4.6.2011 gün 2010/9-629 e – 2011/70 k. s. ilamlarında da ıslah yoluyla zamanaşımı def'inin ileri sürülebileceği kabul edilmiştir. Hiç cevap dilekçesi verilmemiş olması halinde ıslahla zamanaşımı savunması yapılıp yapılamayacağı hususu HGK kararlarında tartışma dışı bırakılmıştır.

Cevap dilekçesi verilmemesi ile iddia edilen vakıalar inkâr edilmiş sayıldığından, zamanaşımı def'inin sonradan ileri sürülmesi savunmanın değiştirilmesi, genişletilmesi mahiyetinde olup ancak davacının açık muvafakatı ile yapılabilir. 6100 s. HMK'nın 141/2. maddesinde, ıslah müessesesi, bir tarafın savunmanın genişletilmesi, değiştirilmesine açık muvafakat etmemesi halinde başvurulan bir usul işlemi olarak istisna tutulmuştur. HMK 177. maddesinde de tahkikat tamamlanıncaya kadar ıslah yapılabileceği belirtildiğine göre süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalı da ıslah yoluna başvurarak tahkikat bitinceye kadar zamanaşımı savunmasında bulunabilir. Davalının ıslah yoluna başvurmasına engel bir kanun hükmü yoktur. Hiç cevap dilekçesi vermemiş olan davalı ile cevap dilekçesi vermiş ve fakat zamanaşımı def'i ileri sürmemiş olan davalı bakımından bir ayrım yapmamak gerekir. Böyle bir ayrımın hukuki temeli olmadığı gibi ıslah; tarafın ihmal ettiği, yapmadığı ya da yapamadığı işlemleri yapabilmesine, tamamlayabilmesine imkan verdiğinden, cevap dilekçesi vermemiş olan davalı da ıslah suretiyle zamanaşımı def'ini ileri sürebilmelidir. (Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez Pekcanıtez Usûl - Medeni Usûl Hukuku 15. Bası ...... cilt 2. syf. 1265,) (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı syf. 1856, 1857, 4016, 4038.)

Açıklanan nedenlerle Mahkemenin ıslah dilekçesiyle ileri sürülen zamanaşımı def'ini incelemesi yerinde olup, değerli çoğunluğun aksi düşünceyle kararı bozan görüşüne katılmıyorum.

Hafize Gülgün VURALOĞLU
11. Hukuk Dairesi Üyesi

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 21 üyenin 17'si BOZMA, 4'ü ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.

Bu konu ile ilgili olarak daha önce verilmiş Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları için bkz.

SÜRESİNDEN SONRA CEVAP VERİLSE VEYA HİÇ CEVAP VERİLMESE BİLE ISLAHLA ZAMANAŞIMI DEF'İ MÜMKÜNDÜR. (İstanbul Anadolu 8. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin Gerekçeli Kararı ve Y. 23. HD. 23 Şubat 2017 tarihli Kararı)

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/suresinden-sonra-cevap-verilse-hic-cevap-verilmese-bile-islahla-zamanasimi-defi-mumkundur

SÜRESİ İÇİNDE CEVAP DİLEKÇESİ VERİLMEMİŞSE ZAMANAŞIMI DEFİ DAVACININ AÇIK MUVAFAKATİ İLE YAPILABİLİR. (Y. 9. HD. 02 Mart 2017 tarihli Kararı)

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/suresinde-cevap-dilekcesi-verilmemisse-zamanasimi-defi-davacinin-acik-muvafakatiyle-yapilabilir

CEVAP DİLEKÇESİ VERMEYEN DAVALININ ISLAHLA ZAMANAŞIMI DEF'İNDE BULUNAMAYACAĞINA İLİŞKİN KARARLAR (Y. 2. HD. 27 Şubat 2014 tarihli Kararı, Y. 6. HD. 11 Kasım 2014 tarihli Kararı, Y. 7. HD. 10 Aralık 2014 tarihli Kararı, Y. 9. HD. 15 Haziran 2015 tarihli Kararı ve Y. 17. HD. 24 Haziran 2014 tarihli Kararı)

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/cevap-vermeyen-davali-islahla-zamanasimi-defi-ileri-suremez

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO       : 2017/9-2782
KARAR NO    : 2020/87

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A 

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ          :
Kocaeli 6. İş Mahkemesi
TARİHİ                    : 23/02/2017
NUMARASI             : 2016/1336 - 2017/155
DAVACI                   : N.B. vekilleri Av. N.Y.Ö., Av. M.Ö.
DAVALILAR            : 1- Y. Konteyner Terminali ve Liman İşletmeleri A.Ş. vekilleri
                                       Av. E.Ç., Av. M.Ö.
                                   2- U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ü.Ş. vekili Av. E.Z.

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kocaeli 6. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 11.10.2013 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin 22.08.1995 tarihinde dava dışı Alemdar A.Ş. işçisi olarak çalışmakta iken iş yerinin devri ile birlikte davalı Y. A.Ş. nezdinde alt işverenlere bağlı olarak çalışmaya başladığını, 01.12.2000 tarihinden işin bitimi gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedildiği 27.08.2013 tarihine kadar son alt işveren olan davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş. yanında çalıştığını, dava konusu alacak miktarlarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi uyarınca belirlenmesinin mümkün olmadığını belirterek, kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil ve yıllık izin ücreti alacaklarının davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş. vekili 20.11.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; talep edilen alacakların zamanaşımına uğradığını, belirsiz alacak davası açılmasının usule aykırı olduğunu, davacının alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Y. Konteyner Terminali ve Liman İşletmeleri A.Ş. vekili 22.11.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının müvekkilinin işçisi olmadığını, taraf sıfatının bulunmadığını, şahsi dosyası ve diğer belgelerin celbinden sonra esasa ilişkin beyanda bulunma haklarını saklı tuttuklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararı:

7. Kocaeli 6. İş Mahkemesinin 28.10.2014 tarihli ve 2013/384 E., 2014/450 K. sayılı kararı ile; dosya içeriğine göre, ıslaha karşı zamanaşımı definin dikkate alındığı rapora itibar edilerek, kıdem tazminatı haricindeki alacaklar dava ve ıslah tarihlerine göre faiz işletilmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Kocaeli 6. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. 

9. Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 11.10.2016 tarihli ve 2015/2090 E., 2016/17715 K. sayılı kararı ile; 

“… A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili; müvekkilinin, 22/08/1995 yılında dava dışı Alemdar A.Ş. işçisi olarak çalışırken, bu işyerinin Y. Konteyner Terminali ve Liman İşletmeleri A.Ş.'ye devri ile birlikte davalı Y. A.Ş. alt işverenleri yanında ücretleri ve SGK primleri tam yatırılmadığı için ara verdiği dönemler hariç formen olarak çalıştığını, 01/12/2000 tarihinden itibaren ise son alt işveren U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş. işvereni tarafından iş bitim gerekçesi ile iş sözleşmesinin sona erdirildiği 27/08/2013 tarihine kadar çalıştığını, işyerinde tüm çalışma süre boyunca davacının akşam 20:00'da işbaşı yaptığını, sabah 07:00'a kadar 11 saat haftanın 6 günü çalıştığını, müvekkilinin her ay ayda bir pazar hafta tatilinde çalıştığını, hafta tatili ve fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini, müvekkilinin genel tatil çalışmalarından dini bayramların birinci gününden sonraki çalışmalarının karşılığının ödendiğini, ancak yılbaşı ve resmi günleri çalışmalarının karşılığının ödenmediğini, müvekkilinin çalıştığı süre boyunca yıllık izinlerini kullanmadığını, fesihten sonra da izin ücretinin kendisine ödenmediğini, müvekkilinin son günlük ücretinin net 65,00TL olduğunu, SGK'ya ise eksik ücret bildiriminde bulunulduğunu, davalılar arasında asıl işveren ve alt işveren ilişkisinin mevcut olduğunu ileri sürerek; kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, genel tatil, hafta tatili ve yıllık izin ücreti alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

B) Davalılar Vekilleri Cevaplarında Özetle:

Davalı U. Tahmil Tahliye Liman İşl. Adına Ülkü Ş. vekili;talep edilen işçilik alacaklarının zamanaşımına uğradığını, müvekkiline ait işyerinin 01/06/2012 tarihinde Y. Liman İşletmesi ile yapmış olduğu taşeronluk sözleşmesi gereği taşeron olarak gemi yükleme boşaltma işlemleri yapmaya başladığını, davacının limana gemi geldiğinde ve ihtiyaç duyulduğunda gelip çalışan günlük yevmiyeci olduğunu, ayda kaç gün çalışmış ise karşılığı günlük ücreti üzerinden hesaplanarak kendisine ödendiğini ve çalıştığı gün sayısı kadar da SGK'ya bildirimi yapıldığını, limana gemi geldikçe çalışıldığı için çalışma sürelerinin her ay farklılık gösterdiğini, işçilerin başka işverenlerde de çalıştığını, sigorta kayıtlarından bu durumun anlaşılacağını, işçi işveren arasında bağımlılık bulunmadığını, davacıya ödenen günlük yevmiye ücretinin ücret bordrolarında belli olduğunu savunmuştur.

Davalı Y. Konteyner Terminali ve Liman İşletmeleri A.Ş vekili; davacının müvekkilinin işçisi olmadığını, diğer davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. Şti. işçisi olarak çalıştığını, müvekkili ile diğer davalı arasında akdedilen sözleşme gereği diğer davalı şirketin işçileri tarafından işlerin yapıldığını, belirtilen işte müvekkilinin işçilerinin kesinlikle çalıştırılmadığını, diğer davalı şirketin hangi işçiyi hangi ücretle ve hangi şartlarda çalıştırdığı hususunun müvekkilini ilgilendirmediğini, müvekkilnin sadece diğer davalı şirketin çalıştırdığı işçilerin sigorta primlerinin ödenip ödenmediğini kontrol ettiğini, bu nedenle husumet itirazında bulunduğunu ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 

D) Temyiz:

Karar süresinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

E) Gerekçe:

1- Dosyadaki yazılara, delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2- Dava 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdikten sonra, 11.10.2013 tarihinde açılmıştır. Davacı vekili dava dilekçesinde açıkça, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını belirtmiştir. Dava dilekçesinde talep edilen miktarlar dikkate alındığında ,davanın belirsiz alacak davasının bir türü olan kısmi eda külli tespit davası olarak açıldığı anlaşılmaktadır. 

Davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş. vekili 01.10.2014 tarihli dilekçesi ile cevap dilekçesini ıslah ederek davaya karşı zamanaşımı itirazında bulunmuş ise de, dava dilekçesinin 01.11.2013 tarihinde davalıya tebliğ edildiği ve cevap dilekçesinin 20.11.2013 tarihinde verdildiği dikkate alındığında, cevap dilekçesinin süresinde verilmediği ve süresinde verilmeyen cevap dilekçesinin ıslahı ile zamanaşımı itirazda bulunulmasının mümkün olmadığı ortadadır. 

Bu nedenle mahkemece, davalı U. Tahmil. Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş. vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmaması yerindedir.

Ancak yukarıda ayrıntılı bir şekilde belirtildiği üzere dava belirsiz alacak davasının bir türü olan kısmi eda külli tespit davası olarak açılmış olup, kısmi eda külli tespit davasının açıldığı anda alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir. 

Yargılama sırasındaki işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlayacağından yargılama sırasında alacağın zamanaşımına uğradığından söz edilemez. 

Bu nedenle yargılama sırasında arttırılan taleplere karşı yapılan zamanaşımı defi sonuca etkili değildir. 

Bu husus gözetilmeksizin diğer davalı Y. Şirketi vekili tarafından ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. Kocaeli 6. İş Mahkemesinin 23.02.2017 tarihli ve 2016/1336 E., 2017/155 K. sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.04.2010 tarihli ve 2010/9-629 E, 2011/70 K. kararı gereğince davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş.'in davacı tarafın savunmanın genişletilmesi yönündeki itirazı ile karşılaşması mümkün olan zamanaşımı defini, sonradan ıslah yoluyla ileri sürebileceğinden, bu davalının zamanaşımı savunması kabul edilerek hüküm kurulduğu, davalı Y. Şirketi yönünden ise bozma kararında bu davalının ıslah dilekçesine karşı ileri sürdüğü zamanaşımı savunmasının dikkate alınmasının hatalı görüldüğü belirtilmiş ise de; bozma gerekçesinden "..dikkate alınmaması" yazılacağına maddi yazım hatası yapılarak “dikkate alınması” yazıldığı, zira bozma gerekçesi okunduğunda davalı Y. Şirketi’nin zamanaşımı savunmasını “kabul et” anlamının çıktığı, sonuç olarak Yargıtay’ın, zamanaşımı savunmasının reddedildiğini düşünerek; “davalılardan Y. Şirketi’nin zamanaşımı itirazını kabul et, diğer davalının zamanaşımı itirazını reddetmen doğru” diyerek kararı bozduğu, oysa mahkemece her iki davalı için zamanaşımı savunması kabul edilerek karar verildiği, yani zamanaşımı savunmasının reddedilmediği, mahkemece zamanaşımı savunmasının her iki davalı için kabul edilerek 16.10.2014 tarihli rapora göre davanın kabul edildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davanın belirsiz alacak davası mı yahut kısmi dava olarak mı açıldığı, burada varılacak sonuca göre davalı Y. Konteyner Terminali ve Liman İşletmeleri A.Ş. vekilinin talep artırım dilekçesine karşı yaptığı zamanaşımı definin dikkate alınıp alınamayacağı ile cevap dilekçesini kanuni süresinde vermeyen davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş.'nin ıslah yolu ile zamanaşımı defini ileri sürüp süremeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

13. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; Özel Daire bozma kararında davalıların tüm temyiz itirazlarının reddedildiği, buna rağmen bozma kararında davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş. vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmasının yerinde olduğunun belirtildiği, direnme kararının gerekçesinde ise bozma kararının aksine davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş. vekilinin zamanaşımı savunmasının dikkate alındığının açıklandığı, şu hâlde Özel Dairenin bozma sebebi yapmadığı hususa ilişkin olarak direnme kararı verilip verilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre de direnme kararının ortadan kaldırılarak bu hususta inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmış, Hukuk Genel Kurulunun Özel Daire ile mahkeme arasında uyuşmazlık konusu olan hususa yönelik inceleme yaptığı, Özel Dairece yapılan değerlendirmenin Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenerek sonuca varılacağı, bu nedenle dosyanın Özel Daireye gönderilmesinin gerekmediği oy çokluğu ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE 

14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

15. 6100 sayılı Kanun'un 107. maddesinde;

"1- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3- Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir. 

16. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

17. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.

18. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (Any. m. 36, İHAS. m. 6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir. 

19. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin; 

1- Davacının kendisinden beklenememesi, 

2- Bunun olanaksız olması, 

3- Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

20. Dava açılmasının sonuçlarından birisi de zamanaşımının kesilmesidir. Zamanaşımı dava dilekçesinde belirtilen talep sonucu miktar için kesilecektir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımının dava dilekçesinde belirtilen geçici talep sonucu için mi yoksa yargılama sonucunda miktarı tam olarak belirlenen kesin talep sonucunun tümü için mi dava tarihinde kesileceği konusunda 6100 sayılı HMK'da açık bir hüküm bulunmamaktadır.

21. Belirsiz alacak davasının düzenlenme nedeni, davacının dava açarken alacağının tümü için dava açmak istediği hâlde, alacağının miktarını belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olmasıdır. Davacının belirsiz alacak davası açarken amacı alacağının tümünü dava etmek ve tümü hakkında karar verilmesini sağlamaktır. Kısmî dava açmakta olduğu gibi, alacağının bir kısmını dava etmek değildir. Dava dilekçesinde belirttiği talep sonucu da geçicidir, dava açarken asıl amacı alacağının belirlenir belirlenmez bu miktar üzerinden karara bağlanmasıdır. Belirsiz alacak davasında davacıya alacağını belirlemesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olduğu istisnai bir durumda böyle bir dava açma olanağı tanınmıştır. Kanun koyucu alacağın belirlenmesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek durumda olması hâlinde belirsiz alacak davası açma imkânı tanıdığına göre, böyle bir davanın sonuçlarının da amaca uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle talep sonucu hangi tarihte kesin olarak belirtilirse belirtilsin, dava açıldığı tarihte kesin talep sonucu miktarınca zamanaşımı süresi kesilmiş sayılmalıdır (Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası (HMK m.107), Ankara 2011, s. 59).

22. Belirsiz alacak davası açan davacı, alacağı belirlenebilir hâle geldikten sonra kesin talep sonucunu mahkemeye bildirecektir. Bu belirleme, dilekçelerin değişiminden yani davalı tarafın delillerini mahkemeye sunmasından sonra söz konusu olabileceği gibi, tahkikat sırasında, özellikle delillerin incelenmesi aşamasında da olabilir. Her hâlde talep sonucunun belirlenmesi tahkikat sonuna kadar yapılabilir ise de, bu belirlemenin daha önceki aşamada yapılmasına da engel yoktur. 

23. Öte yandan yine belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ve davanın niteliği dikkate alındığında, dava tarihinden önce gerçekleşen bir temerrüt olgusunun bulunmadığı durumlarda belirsiz alacak davasında yargılama sonucunda miktarı tam ve kesin olarak belirlenen alacağın tümü için temerrüt, davanın açıldığı tarihte gerçekleşeceğinden faize de dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekir. 

24. Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresi alacağın tamamı için davanın açıldığı tarihten itibaren kesilmekte yine temerrüd sebebiyle faiz talebi de davanın açıldığı tarihten itibaren istenebilmektedir. Alacağın geri kalan kısmının talep edilebilmesi için ise davalı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmamaktadır (Pekcanıtez, H.: İşçilik Alacaklarında Belirsiz Alacak Davası, Prof. Dr. Turhan Esener Armağanı, 1. İş Hukuku Uluslarası Kongresi, s. 224).

25. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 02.10.2018 tarihli ve 2016/22-1072 E., 2018/1394 K.; 28.02.2018 tarihli ve 2015/9-3162 E., 2018/369 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

26. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirilmelidir. Somut olayda, dava dilekçesinde dava konusu alacakların miktarlarının belirlenemediği gerekçesiyle asgari miktarlar gösterilmek suretiyle 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi kapsamında dava açılmış, davacı vekili tarafından 23.07.2014 havale tarihli bilirkişi ek raporundan sonra sunulan 28.08.2014 harç tarihli dilekçe ile de dava konusu talepler artırılmıştır.

27. Dava dilekçesi ile 28.08.2014 tarihli dilekçeden açıkça anlaşıldığı üzere dava belirsiz alacak davası olarak açılmıştır. Buna göre, dava konusu yapılan fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının tamamı yönünden dava tarihi itibariyle zamanaşımı kesileceğinden, belirsiz alacak davasında talep artırım dilekçesi ile artırılan tutarlar yönünden de dava tarihi itibariyle zamanaşımı değerlendirmesi yapılmalıdır. Bu itibarla, mahkemece, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları yönünden ıslaha karşı zamanaşımı definin dikkate alınarak, ıslah tarihine göre zamanaşımı değerlendirmesinin yapıldığı 16.10.2014 tarihli bilirkişi raporu uyarınca karar verilmesi hatalıdır.

28. Diğer taraftan, dava dilekçesinin 01.11.2013 tarihinde tebliğ edildiği davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş. vekili kanuni süre geçtikten sonra 20.11.2013 tarihinde cevap dilekçesi sunmuş ve 01.10.2014 tarihli dilekçesi ile de ıslah yolu ile zamanaşımı defini ileri sürdüklerini belirtmiştir. Bu noktada, cevap dilekçesinin süresinde verilip verilmediği ve süresinde verilmediğinin kabulü hâlinde ıslah suretiyle zamanaşımı definin ileri sürülüp sürülemeyeceği hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

29. Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir defi olup; usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:2, s.1761; Von Tuhr: Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.; Canbolat: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, 2008, s. 255 vd.).

30. 6100 sayılı HMK’nın 141. maddesine göre;

“(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilirler yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. 

(2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.”. 

31. “Islahın zamanı ve şekli” başlıklı 177. maddeye göre de; 

“(1) Islah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. 

(2) Islah sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.”.

32. İş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanmakta iken, 6100 sayılı HMK’nun 447. maddesi ile diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde bu Kanun’un basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağının düzenlenmesi karşısında iş mahkemelerinde artık basit yargılama usulü uygulanmaktadır. Basit yargılama usulü HMK’nun 316 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. HMK’nun “Dilekçelerin verilmesi” başlıklı 317. maddesi uyarınca; 

“(1) Dava açılması ve davaya cevap verilmesi dilekçe ile olur. 

(2) Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak mahkeme durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkansız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus ve iki haftayı geçmemek üzere ek bir süre verebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhal bildirilir.” .

33. HMK’nun “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı” başlıklı 319. maddesine göre de; “İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.”. HMK’nun 322. maddesi atfıyla basit yargılama usulünde de uygulanan HMK’nun 141. maddesinin 2. fıkrasına göre ise “İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.”.

34. Tüm bu açıklamalar kapsamında uyuşmazlığa dönülecek olursa, davaya kanuni süre içerisinde cevap vermemiş olan davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş.’in süresinden sonra vereceği cevap dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunabilmesi ancak davacının muvafakat etmesi ile mümkündür. Aksi halde savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşılaşan zamanaşımı define değer verilemez. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun/HUMK) 202. maddesi uyarınca davacının açık ya da zımni muvafakati yeterli iken, 6100 sayılı HMK'nın yürürlüğünden sonra tarafların açık muvafakati olmadığı sürece iddia ve savunma genişletilemeyeceğinden, davacının açık muvafakati olmadığı sürece zamanaşımı savunması dikkate alınamaz.

35. Somut olayda davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş. davaya süresinde cevap vermemiş ve daha sonra ıslah suretiyle zamanaşımı defini ileri sürmüş ise de, davacı vekili 03.10.2014 havale tarihli dilekçesinde savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesini kabul etmediklerini, zamanaşımı definin reddinin gerektiğini bildirmiştir. Bu noktada, davaya kanuni süre geçtikten sonra cevap dilekçesi verilmesi sebebiyle cevap vermemiş sayılan davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş.’in, cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı defini ileri sürebilip süremeyeceğinin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

36. Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir (6100 sayılı HMK. m. 176, mülga 1086 sayılı HUMK. m. 83).

37. Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan, yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hâllerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hâllerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır.

38. Davanın tamamen ıslahı mümkün olduğu gibi kısmen ıslahı da mümkündür. Ancak ıslahın yapılması zamanı bakımından Kanunda sınırlandırılmış ve 6100 sayılı HMK'nın "ıslahın zamanı ve şekli" başlıklı 177. maddesinin 1. fıkrasında tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceği düzenlenmiştir (Mülga 1086 sayılı HUMK m. 84). Yine ıslahın sayısı da sınırlandırılmış ve 6100 sayılı HMK'nın 176. maddesinin 2. fıkrasında aynı davada, tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilecekleri düzenleme altına alınmıştır.

39. Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu, talep sonucunu değiştirebilirler.

40. Yukarıda değinildiği üzere ıslahın konusunu tarafların yaptıkları usul işlemleri oluşturduğundan taraflardan birinin ıslah yoluna başvurabilmesi için daha önce yapmış olduğu bir usul işleminin bulunması gerekir. 6100 sayılı HMK'nın 176. maddesinde taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu nedenle cevap dilekçesinin ıslahı için öncelikle yapılması gereken usul işlemi davaya cevap vermekten ibarettir. Cevap dilekçesinin hiç verilmemiş olması hâlinde ortada ıslah edilmesi mümkün bir usul işleminin varlığından söz edilemez. Aksi hâlde, suskun kalınarak hiç cevap verilmemiş olması hâlinin bir usul işlemi olarak kabulü gerekir. Bu çerçevede süresi geçtikten sonra yapılan ve karşı çıkılan savunmanın da hiç yapılmamış gibi olduğunu ve aynı hukuki sonucu doğuracağını belirtmek gerekir. Usul işleminin ıslahla düzeltilmesi öncelikle geçerli bir hukuki işlemin varlığını gerektirdiğinden, yapılmamış hükmünde kabul edilen bir usul işleminin ıslahla düzeltilmesi de düşünülemez.

41. Bilindiği üzere davalı, davaya cevap vermek zorunda değildir. Davanın cevapsız bırakılması ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemesi hâlinde davalının, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı hususu 6100 sayılı HMK'nın 128. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak, süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkârı, ileri sürülen vakıaların inkârı niteliğinde olup, bu inkârın zamanaşımı defini de kapsadığı söylenilemez.

42. Ayrıca, davalının süresinden sonra verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı definde bulunabileceğini kabul etmek ıslah ile kaçırılmış olan sürenin geri getirilmesi, daha doğrusu ıslah ile davaya cevap verilmesi sonucunu doğuracaktır. Oysaki kanun ile belirlenen süreler kesin olup, ıslah kaçırılmış olan süreleri geri getiren bir müessese değildir.

43. Hâl böyle olunca, kanuni süre içinde verilmeyen cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı definin ileri sürülemeyeceği kabul edilmiştir.

44. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2017 tarihli ve 2017/17-1093 E., 2017/1090 K. sayılı kararında da aynı ilkelere yer verilmiştir.

45. Bu itibarla, mahkemece davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş. vekilinin süresinde vermediği cevap dilekçesini ıslah etmek suretiyle ileri sürdüğü zamanaşımı definin dikkate alınması hatalıdır.

46. Öte yandan, bozma kararında geçen “Bu nedenle mahkemece, davalı U. Tahmil. Tah. Liman Hiz. - Ülkü Ş. vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmaması yerindedir.” ifadesinin maddi hataya dayalı olarak yazıldığı anlaşıldığından, bozma kararından çıkarılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

47. Ayrıca, her ne kadar gerekçeli karar başlığında dava tarihi 11.10.2013 yerine 22.11.2016 olarak gösterilmiş ise de bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir bir hata olarak kabul edildiğinden ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

48. O hâlde, direnme kararı yukarıda belirtilen bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.

V. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle,

1- Özel Daire bozma kararında yer alan “Bu nedenle mahkemece, davalı U. Tahmil Tah. Liman Hiz.- Ülkü Ş. vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmaması yerindedir.” ifadesinin bozma kararından çıkarılmasına,

2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.