ALACAK İSTEMİNİN DAYANAĞININ AÇIKÇA SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME OLDUĞU BELİRTİLMESİNE RAĞMEN HAKSIZ FİİLE İLİŞKİN HÜKÜMLER UYGULANAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


11 Eyl
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/4-2606
KARAR NO   : 2022/260

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 16/06/2016
NUMARASI                 : 2016/141 - 2016/225
DAVACI                       : I.Ö. vekili Av. A.M., Av. L.S.
DAVALILAR                : 1- H.C., 2- İ.C., 3- H.M.C. vekilleri Av. İ.Ş.
                                       4- A.H.S. vekili Av. A.Ö. 5- E.N.A., 6- E.H.C.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin önceki eşiyle evliyken 1978 yılında Fatma Selma C. ile tanıştığını, eşinden boşanamadığı için Fatma Selma C. ile imam nikâhıyla birlikte yaşadığını, müvekkili ile Fatma Selma C.'in 1996 yılında İstanbul'dan Köyceğiz'e gelerek yerleştiklerini ve ev yaptıklarını, arsa ve inşaat bedelinin müvekkili tarafından ödendiğini ancak taşınmazın Fatma Selma C. adına kaydedildiğini, 2007 yılında Fatma Selma C.'in kansere yakalandığını ve uzun tedavi sürecinin sonucunda vefat ettiğini, olaya aile hukuku ve miras hukuku hükümlerinin kıyasen bile uygulanamayacağını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla sebepsiz zenginleşme ve tereke borçlarına dayalı olarak 50.000 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalılar Hüseyin C. ile Hatice Mukaddes C. vekili cevap dilekçesinde; davanın hukuken dinlenebilir nitelikte olmadığını, tereke üzerine ihtiyati tedbir konulmasının ve tasarruf hakkının engellenmesinin hukuken kabul edilemeyeceğini, davacının alacağına ilişkin delil ibraz etmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Eyüp Halit C. cevap dilekçesinde; hakkındaki iddiaları kabul etmediğini, ablasının fevri biri olduğunu, davacı ile ablasının annelerine çok kısa bir süre baktıklarını ve resmî nikâhları olmadan yaşadıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı İsmail C. cevap dilekçesinde; davacının, ablasının mirasından kendilerini mahrum bırakmaya çalıştığını, kendisi ile ailesine karşı sözlü saldırılarda bulunduğunu, ablasıyla aralarının iyi olduğunu, ablasını mezara kendi eliyle koyduğunu, tüm suçlama ve iftiraların yersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

8. Davalı Ağce Hayrunisa S. vekili cevap dilekçesinde; davacının murisin yasal mirasçısı olmadığını, murisin Almanya’da uzun süre çalıştığını, maaşı ile taşınmazlarının bulunduğunu, davacının boşandıktan sonra muris ile evlenmediğini ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

9. Davalı Emine Nesrin A. cevap dilekçesinde; kız kardeşi Fatma’nın 2012 yılında vefat ettiğini, kız kardeşiyle iletişimlerinin her zaman devam ettiğini, hastalığı nedeniyle cenazeye kendisinin katılamadığını, ancak kızı ile damadının katıldığını, dava konusu taşınmazın murislerine ait olduğunu ve davacıdan maddi bir beklentilerinin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

10. Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.06.2014 tarihli ve 2013/102 E., 2014/199 K. sayılı kararı ile; bir kişinin zarara kendi kusuru ile sebebiyet vermesi hâlinde o kişinin zarara katlanması gerektiği, hiç kimsenin kendi kusurundan faydalanamayacağı, davacı ile davalıların murisi Fatma Selma’nın birlikte oldukları dönemde reşit oldukları, davacının, mevcut hukuk düzeni tarafından gayri resmî evliliğin korunmadığını bilebilecek durumda olduğu, resmî nikâhlı eşinden 05.03.2003 tarihinde boşandığı, nikâhın baştan göz ardı edilmesinin kişi için ağır kusur kabul edileceği, davacının kendi eylem ve davranışlarıyla öngörebileceği bir sonucu tazminata dönüştürmek istemesinin hukuken mümkün kabul edilemeyeceği, hukuk düzenine aykırı işlem ve eylem yapan davacının zarara başlangıçta razı olduğunun kabulü gerektiğinden davalıların murisinden talep edebileceği bir alacağın bulunmadığı ve alacak isteminin mirasçılara yöneltilebilmesinin de mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

12. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 20.10.2015 tarihli ve 2014/16303 E., 2015/11759 K. sayılı kararı ile;

“… Mahkemece davacının nikâh yapmadan gayri resmi evlilik sürdürdüğü ve bunun da davacının kusuru olduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, davacı dava dilekçesinde uzun yıllar nikâhsız olarak birlikte yaşadığı davalıların murisi adına kayıtlı arsayı parasını kendi vererek aldığını ve üzerindeki evinde yapım giderlerinin tarafından karşılandığını ancak tapusunun davalıların murisinin üzerine yapıldığını belirterek alacak isteminde bulunmuştur. Bu kapsamda mahkeme gerekçesi, dava dilekçesindeki istemlere uyumlu değildir. Mahkemece, dava dilekçesindeki istekler değerlendirilmemiş, davanın nitelendirilmesinde hataya düşülmüştür. Bu yön usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

13. Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.06.2016 tarihli ve 2016/141 E., 2016/225 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak davacı ile davalıların murisi arasındaki gayri resmî birlikteliğin Medeni Kanun anlamında gerçekleşen ve hukuk anlamında geçerlilik taşıyan bir evlilik olmadığı, taraflar arasında aile hukuku ilişkisi doğmayacağından borçlar hukuku kurallarına özellikle de haksız fiile ilişkin hükümlere göre değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

14. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, haksız fiile ilişkin hükümlerin mi yoksa sebepsiz zenginleşme hükümlerinin mi uygulanacağı, buradan varılacak sonuca göre davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü taleplerin mahkemece değerlendirilip değerlendirilmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

16. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.

17. Dava konusu olayların yaşandığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK), “Borçların Teşekkülü” başlığı altında, sözleşmeden doğan borçlar (m.1-40) ile haksız fiilden doğan borçlar (m.41-60) düzenlenmiş; yine aynı başlık altında, borçların üçüncü genel kaynağı olarak, haksız (sebepsiz) iktisaba (m.61-66) yer verilmiştir.

18. Bunların dışında, ne hukukî bir işlemde açıklanan bir iradeye, ne de hukuka aykırı bir eyleme dayanan, kanundan doğan borçlar bulunmaktadır.

19. Özetle, hukukumuzda borçların kaynağı; sözleşme, haksız fiil, sebepsiz iktisap ya da bir kanun hükmü olarak kabul edilmiştir.

20. Borçlar Kanunu’nun “Mesuliyet şeraiti” başlıklı 41. maddesinde;

“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” hükmü yer almaktadır.

21. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Bir haksız fiil sonucu zarara uğrayan kimse, uğradığı zararın tazminini bu haksız fiilden sorumlu olan kimseden veya kimselerden talep edebilir.

22. Haksız fiilden söz edilebilmesi için BK'nın 41. maddesine göre şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, bu fiili işleyen kusurlu olmalı, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.

23. Borçlar Kanunu’nda sorumluluğun kaynaklarından bir diğeri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için ise, bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.

24. Davacı dava dilekçesinde istemini haksız fiil hükümlerine dayandırabileceği gibi sebepsiz zenginleşme hükümlerine de dayandırabilir. Haksız fiilin unsurları ile hüküm ve sonuçları, sebepsiz zenginleşmeden tamamen farklıdır. Bu noktada davacının dayandığı hukukî sebeplere ve talep sonucuna bakarak uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekmektedir.

25. Gelinen aşamada taraflarca getirilme ilkesinden ve taleple bağlılık ilkesinden bahsetmek gerekmektedir. Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Taraflarca getirilme ilkesi” başlıklı 25. maddesi “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.” hükmünü taşımaktadır. 14. maddede ise, dava malzemesi olan vakıaların, taraflarca getirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Maddenin 1. fıkrası, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 75. maddesinin 1. fıkrasını karşılamaktadır. 2. fıkra ise yeni bir hüküm olup, delillerin toplanması bakımından genel kuralı ifade etmektedir. Maddede, HUMK’nın 75. maddesindeki “hatırlatacak hâllerde dahi bulunamaz” ibaresi muhafaza edilmiştir. Bununla yasaklanan husus, somut bir olaya, vakıaya işaret edilmesi, vakıa getirilmesinin telkin edilmesidir.

26. Taraflar arasında meydana gelen bir uyuşmazlığın mahkemece çözümlenebilmesi için, öncelikle taraflardan birinin belli bir taleple mahkemeye başvurması gereklidir. Bu talep davacının mahkeme önündeki hukukî iddiasını içerir. Hâkim bu talebin haklı olup olmadığını iki aşamada inceler. Mahkeme öncelikle, davacının talebine uyan hukuk normunu bulacak, ancak karar vermesi için bu yeterli olmayıp, uygulanacak hükümde aranan unsurların somut olayda vakıa olarak gerçekleşip gerçekleşmediğini araştıracaktır. Hukuk uygulamasında hâkim, soyut hukuk kurallarını, somut olaya doğru bir şekilde uygulamakla görevlidir. Bu husus maddenin hükümet gerekçesinde “hâkimin getirilen olayın olgularının, vakıalarının soyut hukuk normunun unsurlarını karşılamadığını beyan edebilecektir” şeklinde açıklanmıştır. Madde ile dava malzemesinin, davanın temelini teşkil eden vakıalar ve delillerin getirilmesi konusunda, tarafların mutlak yetkisi vurgulanmaktadır. Medeni usul hukukumuzda, taraflarca hazırlama ilkesi geçerli olduğundan dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilememesinin sorumluluğu taraflara yüklenmiştir. Davada taraf, maddi hukuka göre ne kadar haklı olursa olsun, talep sonucunu dayandırdığı vakıaları mahkemeye sunmamış ise talebinin reddi sonucu ile karşılaşacağı hususu şüphesizdir.

27. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Taleple bağlılık ilkesi” başlıklı 26. maddesinde ise “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Bu madde ile aynı Kanun’un 24. maddesinde düzenlenen ve medenî yargılama için asıl olan tasarruf ilkesinin açılımı yapılmış olmaktadır.

28. Sonuç itibariyle, taraflarca getirilmesi ilkesi ve taleple bağlılık ilkesi birlikte değerlendirildiğinde; kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkimin iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağı, onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamayacağı, kendiliğinden delil toplayamayacağı, tarafların ileri sürmediği vakıaları kendiliğinden araştıramayacağı, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları incelenebileceği ve tarafların talep sonucuyla bağlı olacağı anlaşılmaktadır.

29. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı dava dilekçesinde uzun yıllar nikâhsız olarak birlikte yaşadığı davalıların murisi adına kayıtlı arsayı parasını vererek aldığını ve üzerindeki evinde yapım giderlerinin tarafından karşılandığını ancak tapusunun davalıların murisinin üzerine yapıldığını belirterek alacak isteminde bulunmuştur. Dava dilekçesinin sonuç kısmında alacak isteminin dayanağının açıkça sebepsiz zenginleşme olduğu vurgulanmış, mahkemece haksız fiile ilişkin hükümler uygulanarak davanın reddine karar verilmiştir.

30. Bu durumda; davacı, dava dilekçesinde alacak isteminin dayanağının açıkça sebepsiz zenginleşme olduğu belirtilmesine rağmen mahkemece bu talep değerlendirilmeden haksız fiile ilişkin hükümlerin uygulanarak hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiştir.

31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; somut olaya sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanması durumunda da davanın reddi gerektiği, mahkeme kararı sonuç itibariyle doğru olup gerekçesinin hatalı olduğu, bu nedenle direnme kararının değişik gerekçeyle onanması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

32. Diğer yandan, dava tarihi “28.03.2013” olduğu hâlde direnme kararının başlık kısmında “29.03.2016” olarak hatalı yazılmış ise de bu durum mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

33. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda belirtilen genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.03.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede ve oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 10’u GENİŞLETİLMİŞ BOZMA, 9’u ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.