ALACAKLI TARAF İCRA İŞLEMİ YAPTIĞI ANDA ZAMANAŞIMININ KESİLMESİ GEREKMEKTEDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


29 Haz
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/12-351
KARAR NO   : 2021/57

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 15. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 11/06/2015
NUMARASI                 : 2015/375 - 2015/531
DAVACI-BORÇLU      : K.B. vekili Av. M.B.
DAVALI-ALACAKLI    : G. Konfeksiyon Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. H.T.

1. Taraflar arasındaki "şikâyet" isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Ankara 15. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikâyetin reddine ilişkin karar borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.

2. Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçlu İstemi:

4. Borçlu vekili 24.04.2014 tarihli şikâyet dilekçesinde; müvekkilinin icra kefili olduğunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 598. maddesinde “…Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir...” düzenlemesinin yer aldığını, kefalet süresinin sona erip, borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürerek zamanaşımı itirazının kabulü ile takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. 

Alacaklı Cevabı:

5. Alacaklı vekili 26.05.2014 tarihli cevap dilekçesinde; şikâyetçinin 31.05.2002 tarihli haciz sırasında icra kefili olduğunu ve şikâyetçiye icra emri tebliğ edildiğini, icra takip dosyasında sürekli işlemler yapıldığını, TBK’nın 146. maddesine göre zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğunu, her işlem tarihinden itibaren zamanaşımı süresinin yeniden başladığını, en son işlemin de 01.04.2014 tarihinde yapıldığını savunarak şikâyetin reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 15. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 12.06.2014 tarihli ve 2014/444 E., 2014/560 K. sayılı kararı ile; icra dosyasının incelenmesinde 29.01.2002 tarihinde alacaklı şirket vekili tarafından borçlu A. Alışveriş Hiz. Gıda İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti aleyhine ilamsız takip başlatıldığı, ödeme emrinin borçluya 29.01.2002 tarihinde tebliğ edildiği, 31.05.2002 tarihinde yapılan hacizde şikâyetçinin icra kefili olduğu, icra emrinin şikâyetçiye 19.06.2002 ve 21.06.2002 tarihlerinde tebliğ edildiği, takip işlemlerine devam edildiği, 29.11.2005 tarihi ile 01.04.2014 tarihi arasında işlem yapılmadığı ve dosyanın 01.04.2014 tarihinde yenilendiği, takip şekline göre yapılan her türlü takip işleminin zamanaşımını kestiği, işlemler arasında 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesi ile şikâyetin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 09.12.2014 tarihli ve 2014/23026 E., 2014/29808 K. sayılı kararı ile;

"… İİK'nun 38. maddesine göre, icra dairesindeki kefaletler, ilâm mahiyetini haiz belgelerden olup, ilamların icrası hakkındaki hükümlere tâbidir. İİK.nun 39. maddesine göre de ilâma müstenit takip, son muamele tarihi üzerinden on sene geçmekle zamanaşımına uğrar.

İcra kefillerinin taahhüdü, kambiyo taahhüdü niteliğinde bulunmadığından, onlar hakkında uygulanacak zamanaşımı süresi TTK'na göre değil İİK hükümlerine göre belirlenir. İcra kefilinin borcu icra kefaletinden kaynaklandığı, icra kefaleti ise İİK'nun 38. maddesinde belirtilen ilam niteliğinde bulunduğu için, bu gibi hallerde İİK'nun 39. maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımının uygulanması gerekir. Takip tarihi itibariyle zaman aşımını kesen haller 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 133. maddesinde düzenlenmiştir. Öte yandan zamanaşımını kesen işlem kimin hakkında yapılmışsa, ancak ona karşı hüküm ifade eder.

Somut olayda üçüncü kişi Kazım B.’in 31.05.2002 tarihli haciz sırasında icra kefili olmak istediğini beyan ettiği, bu talebin kabul edilerek kendisine 21.06.2002 tarihinde icra emrinin tebliğ edildiği, icra emri tebliğinden sonra, 01.04.2014 tarihli yenileme işlemine kadar icra kefili hakkında hiç bir işlem yapılmadığı, bu nedenle 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu görülmektedir.

O halde, mahkemece borçlunun (icra kefilinin) zamanaşımı şikayetinin kabulü ile icra kefili yönünden icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 15. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 11.06.2015 tarihli ve 2015/375 E., 2015/531 K. sayılı kararı ile; icra dosyasında alacaklı vekilinin 02.02.2002, 01.04.2002, 05.04.2002, 20.05.2002, 30.05.2002, 12.4.2002, 10.05.2002, 04.06.2002, 04.02.2003, 25.03.2003, 17.04.2003 ve 28.11.2006 tarihlerinde borçlulara yönelik taleplerinin bulunduğu ve icra kefili olan şikâyetçi yönünden de banka hesaplarına haciz konulması taleplerinin bulunduğu, 28.11.2006 tarihinden, alacaklı vekilinin yenileme talep ettiği 01.04.2014 tarihine kadar dosyanın işlemsiz kaldığı, 28.11.2006 tarihli talepten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresinin yenilendiği, İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 38. maddesine göre icra dairesindeki kefaletlerin ilam mahiyetine haiz belgelerden olup, ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabi olduğu, İİK’nın 39. maddesine göre son muamele tarihi üzerinden 10 yıl geçmekle takip zamanaşımı süresinin dolacağı, takip alacaklısı tarafından yapılan zamanaşımını kesen işlemleri göz önüne alındığında 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı, Özel Dairenin tarafları ve konusu aynı olan 2015/6441 E., 2015/8926 K. sayılı kararı ile mahkemenin kararının onandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şikâyetçi icra kefili hakkında İİK’nın 39. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı, buradan varılacak sonuca göre icranın geri bırakılmasına karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. İcra kefaletleri, üçüncü şahısların kefil sıfatıyla, icra dairesi önünde, borçlunun takibe konu olan borcunu kısmen ya da tamamen ödemeyi üstlenmelerini öngören kefaletlerdir. İcra kefaletleri, esasen bir borçlar hukuku kurumu olan ve Borçlar Kanunu’nda düzenlemeye kavuşturulmuş bulunan kefalet sözleşmelerinin, icra hukukunda kazandığı görünümdür. Bu nedenle hakkında özel düzenleme bulunmayan konularda icra kefaletlerine de Borçlar Kanunu’nun kefalete ilişkin hükümleri niteliğine uygun düştüğü ölçüde uygulanır (Tanrıver, S.: İlamlı İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, Ankara 1996, s. 128).

13. İİK’nın 38. maddesine göre icra dairesindeki kefaletler ilam niteliğindedir. Belirtilen maddede icra kefaletlerinin müteselsil kefalet niteliği taşıdığı açıkça hükme bağlanmıştır. İcra daireleri huzurunda yapılan kefaletler, icra edilebilirlik açısından ilamlarla aynı hukuki rejime tabi tutulmuştur. İcra kefaletlerinin icrası diğer mahkeme ilamlarının icrasından herhangi bir farklılık göstermez (Tanrıver, s. 132). İcra kefilinin sorumluluğunun başlayabilmesi için kefile icra emri tebliği gerekir. İcra emri tebliğ edilmeden kefile karşı takip işlemi yapılamaz.

14. İcra kefaletleri zamanaşımı bakımından Borçlar Kanunu hükümlerine değil, hakkında özel bir düzenleme bulunması nedeniyle İcra ve İflas Kanunu hükümlerine tabi olur. Bu durumda, icra kefaletleri İİK’nın 39. maddesinin 2. fıkrası uyarınca on yılda takip zamanaşımına uğrarlar (Tanrıver, s. 129-130; Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 897). İcra kefaleti zamanaşımı bakımından dosya borçlusunun asıl alacaklı ile olan borç ilişkisinden bağımsızdır. Bu nedenle icra dairesindeki kefalet, takibin dayandığı senetten mesela kambiyo senedinden ayrı bir taahhüdü içerdiğinden, kambiyo senedi ile ilgili zamanaşımı kuralları uygulanmaz. İİK’nın 39. maddesi göz önünde tutularak icra kefili hakkında on yıllık zamanaşımı süresinin dikkate alınması gerekir (Muşul, T.: İcra ve İflas Hukuku, C. 2, 5. Baskı, Ankara 2013, s. 935).

15. Diğer taraftan zamanaşımını kesen hâller İİK’da özel olarak düzenlenmediğinden Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekir. Zamanaşımını kesen sebepler 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 133 ilâ 136. maddeleri (TBK m. 154-157) arasında düzenlenmiştir. BK’nın 133. maddesinin 2. fıkrasına (TBK m. 154/2) göre takip talebi ile zamanaşımı kesilir. Yalnız takip talebinde bulunulması ile zamanaşımı kesilir; bunun için, ödeme emrinin (icra emrinin) borçluya tebliğ edilmiş olması gerekli değildir. Alacaklı tarafından Kanun’a uygun biçimde yapılan bir takip talebi, icra müdürünün hatasından (yanılmasından) veya ihmalinden dolayı işlemsiz kalmış olsa bile, gene zamanaşımını keser (Kuru, s. 206). BK’nın 135. maddesinin 1. fıkrası (TBK m. 156/1) gereğince zamanaşımının kesilmesi ile yeni bir süre işlemeye başlar. BK’nın 136. maddesinin 2. fıkrası (TBK m. 157/2) gereğince de zamanaşımı icra takibi ile kesilmiş ise zamanaşımı takibe yönelik her muameleden itibaren yeniden işlemeye başlar.

16. Bu aşamada BK’nın 136. maddesinin 2. fıkrası hükmünde yazılı olan “takibe müteallik her muamele” ifadesinin açıklanması gerekmektedir. İcra takip işlemleri öğretide yapılan tanımlamaya göre icra organları tarafından borçluya karşı yapılan, borçlunun hukuki durumuna zarar vermeye elverişli olan ve cebrî icranın alacaklı yararına ilerlemesi amacına yönelmiş bulunan işlemlerdir (Kuru, s. 148). Taraf icra işlemleri ise takibin taraflarınca yapılan takibe yön ve şekil veren, çoğunlukla da icra organlarını işlem yapmaya yönelten işlemlerdir (Arslan, R./Yılmaz, E./Ayvaz, Taşpınar, S./Hanağası, E.: İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2020, s. 113).

17. BK’nın 136. maddesinin 2. fıkrasında söz konusu edilen “takibe müteallik her muamele” kavramı icra organlarını işlem yapmaya yönelten hem taraf icra işlemi hem de icra takip işlemi olarak anlaşılmalıdır. BK’nın 136. maddesinin 1. fıkrasında (TBK m. 157/1) davalar yönünden hem taraf hem de mahkeme usul işlemleri ile kesilip işlemeye başlayacağı belirtilmiş olup, takipler bakımından da bu ayrımın geçerli olmaması için bir sebep bulunmamaktadır. Alacaklı taraf icra işlemi (örneğin borçlu veya icra kefilinin mallarının haczedilmesi talebi) yaptığı anda zamanaşımının kesilmesi gerekmekte olup, ayrıca icra takip işlemi yapılmasına ihtiyaç yoktur. Çünkü alacaklı taraf icra işlemi ile kendi üzerine düşeni yapmaktadır.

18. Somut olay incelendiğinde ise; alacaklı tarafından borçlu A. Alışveriş Hiz. Gıda İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi başlatıldığı, borçlu şirkete ödeme emrinin 29.01.2002 tarihinde tebliğ edildiği, takibin kesinleşmesi üzerine borçlu şirketin adresinde 31.05.2002 tarihinde yapılan haciz sırasında şikâyetçi Kazım B.’in “İş bu dosya borcunu şahsen, müştereken ve müteselsil icra kefili olarak kabul ediyorum” şeklinde beyanda bulunarak icra kefili olduğu, icra kefili hakkında düzenlenen icra emrinin şikâyetçinin farklı adreslerine 19.06.2002 ve 21.06.2002 tarihinde tebliğ edildiği, alacaklı vekilinin 12.03.2003 tarihinde “Borçluların (3. kişi) Sabri D.’ta bulunan hak ve alacaklarına haciz konulması için birinci haciz ihbarnamesi gönderilmesini” talep ettiği, icra dairesince aynı tarihte istem gibi işlem yapılmasına karar verildiği ancak düzenlenen haciz ihbarnamesinde borçlu olarak A. Alışveriş Hiz. Gıda İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin gösterildiği, alacaklı vekilinin 28.11.2006 tarihinde “Borçluların Ziraat Bankası Adliye Sarayı Şubesinde bulunan hak ve alacaklarına haciz konulması için birinci haciz ihbarnamesi gönderilmesini” talep ettiği, icra dairesince 29.11.2006 tarihinde istem gibi işlem yapılmasına karar verildiği ancak düzenlenen haciz ihbarnamesinde borçlu olarak A. Alışveriş Hiz. Gıda İnş. Tur. San. Ve Tic. Ltd. Şti.’nin gösterildiği, alacaklı vekilinin muhabere aracılığıyla gönderdiği 02.11.2009 tarihli dilekçesinde “borçluların adlarına kayıtlı tüm gayrimenkullerin kayden haczi için Mamak 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğüne yazı yazılsın” şeklinde talepte bulunduğu ve ekinde masraf verdiği (İİK m. 59), alacaklı vekilinin 31.03.2014 tarihinde borçlular hakkında haciz talep ettiği, icra dairesince 01.04.2014 tarihinde talep gibi işlem yapılmasına karar verildiği, icra kefilinin ise takipten sonra oluşan zamanaşımı şikâyeti ile 24.04.2014 tarihinde icra mahkemesine başvurduğu görülmektedir.

19. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkelere göre; alacaklı vekilinin 12.03.2003, 28.11.2006, 02.11.2009 ve 31.03.2014 tarihli işlemlerinde “borçluların” kelimesini kullanarak asıl borçlu şirket ile birlikte icra kefili hakkında da takibin devamını sağlamaya yönelik olan haciz talebinde bulunduğu, bu haciz taleplerinin zamanaşımını kestiği anlaşılmaktadır. İcra müdürünün bu haciz talepleri üzerine icra tutanağına istem gibi işlem yapılmasına karar vererek icra takip işlemi niteliğinde olan haciz işlemini de gerçekleştirdiği görülmektedir.

20. Hâl böyle olunca alacaklının icra kefili hakkında da yaptığı 12.03.2003, 28.11.2006, 02.11.2009 ve 31.03.2014 tarihli haciz talepleri ile zamanaşımının kesilerek yeniden işlemeye başladığı ve İİK’nın 39. maddesinde öngörülen son işlem tarihinden itibaren şikâyet tarihine kadar on yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığının kabulü gerekir.

21. O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,

Gerekli ilâm harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.02.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

İÇTİHAT YORUMU : “Kanımızca kanun koyucu TBK m. 157/2 hükmünde alacağın takibine ilişkin işlemler kavramını geniş anlamda kullanarak, hem takibi bir sonraki safhaya ve amacına ilerleten ödeme emri, haciz, satış gibi icra takip işlemlerini hem de bu işlemlerin dayanağı ve geçerlilik şartı olan takip talebi, haciz talebi, satış talebi gibi taraf takip işlemlerini kastetmektedir. Aksi düşünülecek olursa pratikte alacaklı, haciz talebinde bulunmak için borçlunun malvarlığını örneğin UYAP üzerinden sorgulamasına rağmen borçlunun, maaşını veya malını bulamaması nedeniyle haciz yaptıramayacaktır. Taraf takip işlemi niteliğindeki sorgulama talebine rağmen borçlunun malı bulunup haciz yapılamadığı için zamanaşımı kesilmeyecektir.” (ARSLAN, Aziz Serkan, İcra Takip İşlemleri, Ankara, 2018, s. 149, 150)

Bu konu hakkındaki doktrindeki görüşler için bkz. ARSLAN, s. 143-148.