ARALARINDA ZORUNLU DAVA ARKADAŞLIĞI BULUNAN MİRASÇILARIN KANUN YOLU BAŞVURUSUNDA BİRLİKTE HAREKET ETME ZORUNLULUĞU YOKTUR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


14 Haz
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2021/2239
Karar No      : 2022/1334

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

MAHKEMESİ                       : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
TARİHİ                                 : 01/10/2020
NUMARASI                          : 2020/1002 - 2020/1267
DAVACI                                : N.C.
DAVALILAR                         : A.B. vd.
İLK DERECE
MAHKEMESİ                       :
İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                                 : 09/07/2019
NUMARASI                         : 2018/443 - 2019/240

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 01.03.2013 tarihinde verilen dilekçeyle taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 09.07.2019 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından talep edilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince istinaf talebinin ilk derece mahkemesi karar usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğundan usulden istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine dair verilen kararın bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.

K A R A R

I. DAVA

Davacı vekili, davacı ile davalıların murisi Ali B. adına vekili aynı zamanda oğlu olan Eyyüp B. arasında Bakırköy 5. Noterliğinin 25.12.1998 tarihli 44134 yevmiye nolu satış vaadi sözleşmesinin tanzim edildiğini, İstanbul ili, Kağıthane ilçesi, Ç. Mahallesi 247 pafta 9555 parselde kayıtlı 80/1070 arsa paylı 6. kat 8 numaralı dairenin 2.750.000.000TL karşılığı davacıya satışının vadedildiğini, satış bedelinin tamamının ödendiğini, davacının sözleşme tarihinden itibaren taşınmazda ikamet ettiğini, ancak davalının tapuda tescil işlemine yanaşmadığını belirterek; davalı Ali B. adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tescilini, ikinci kademede fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla satış bedeli olarak ödenen 2.750.000,000TL'nin denkleştirici adalet ilkesine göre güncellenmiş değerinin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davadan tahsilini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Paşa B. vekili; dava konusu edilen dairenin kaçak daire olduğunu, kaçak daire hakkında yapılan sözleşmenin mutlak butlanla sakat olduğunu, tazminat talep edilemeyeceğini, babası Ali B.'a ait binanın tapuda Emti İnşaat Emlak Limited Şirketine devir edildiğini, bu şirket tarafından binanın yıkımı için karar aldırıldığını, davacının şirketten 70.000,00TL aldığını, başkaca hak ve alacağı kalmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istediklerini dile getirmiştir.

Davalı Çetin B. vekili; davanın zamanaşımı ve hak düşürücü süre yönünden reddini, eksik dava harcının ikmal edilmesi gerektiğini, müvekkilinin taşınmazın maliki olmadığını, davacının bu davanın açılmasında hukuki yararı bulunmadığını, davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.

Davalılar Ayten B., Dursun B., Seyit B., Ebru B. vekili; 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, davaya dayanak satış vaadi sözleşmesine taraf olmadıklarını, davacının terditli olarak talep ettiği tazminat talebi yönünden de sorumlulukları olmadığını, satış vaadi sözleşmesinin geçersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Davalı Naciye D., Hatice Y., Safiye B., Tekin B. ve Sakine G.; davacının taleplerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davaya dayanak gösterilen satış vaadi sözleşmesinde vadeden taraf olarak davacıya herhangi bir taahhütte bulunulmadığını, sözleşmede satışı vadedilen 8 numaralı bağımsız bölümün kendilerine ait olmadığını, davanın husumetten reddi gerektiğini, sözleşmenin imzalanmasından 17 yıl geçtikten sonra açılan davanın kötü niyetle açıldığını, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Mahkemece, muris Ali B. adına kayıtlı dava konusu taşınmazın yargılama sırasında Emti İnşaat Emlak Limited Şirketine devredildiğinden davacının tapu iptali tescil talebinin reddine, Emti İnşaat Emlak Limited Şirketi ile davacı arasında düzenlenen 02.10.2014 tarihli protokol uyarınca davacıya 70.000,00TL ödenmesi karşılığında davacının taşınmazı boşalttığı, bu taşınmazla ilgili herhangi bir hak ve alacağının kalmadığını belirttiği gerekçesiyle davacının tazminat talebinin de reddine karar verilmiştir.

Hükmün davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi 07.06.2018 tarihli 2018/982 Esas ve 2018/1086 sayılı Kararı ile "dava konusu taşınmazın mülkiyeti yargılama sırasında el değiştirdiğinden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 125. maddesi uyarınca davacıya seçimlik hakkı hatırlatılmak suretiyle yargılamaya devam edilmesi gerekirken tapuda hissedar olmayan kişilerin huzurunda davaya devam edilip hüküm kurulmasının doğru olmadığı" gerekçesiyle hükmün kaldırılmasına, dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Bunun üzerine ilk derece mahkemesince davacıya seçimlik hakkı hatırlatılmış, davacı, tapu iptal ve tescil talebinden vazgeçtiğini, davasını mirasçılara karşı tazminat davasına dönüştürdüğünü belirtmesi üzerine taşınmazın güncel değeri olan 130.000,00 TL'den dava dışı şirket ile yapılan protokol gereği ödenen 70.000,00TL çıkarıldıktan sonra geriye kalan 60.000,00TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

Davalı Çetin B. ve Eyyüp B. mirasçıları vekili, ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurmuşlardır.

2. İstinaf Sebepleri

Davalı Çetin B. mirasçıları vekili, davalı Çetin B. ile davacı arasında akdedilmiş sözleşme olmadığını, sözleşmenin tapuya şerh edilmediğini ve geçersiz olduğunu, davacının dava dışı tapu maliki şirketten kendi payına karşılık para aldığını, bu nedenle tazminat talebinin de haksız olduğunu belirterek hükmü istinaf etmiştir.

Davalı Eyyüp B. mirasçıları vekili, davacının dava dışı tapu kayıt malikinden alacağını aldığını, davalılara yönelik ikinci kez talepte bulunmasının sebepsiz zenginleşme oluşturacağını belirterek hükmü istinaf etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

İstanbul 13.Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.07.2019 tarihli 2018/443 Esas ve 2019/240 sayılı Kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu, tüm mirasçıların kararı istinaf etmediği anlaşıldığından davalı Çetin B. mirasçıları vekili ile davalılar Ayten B., Dursun B., Ebru B., Seyit B. vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı usulden reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı Çetin B. mirasçıları vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Sebepleri

Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf talebinin usulden reddine ilişkin kararının adil yargılanma hakkına aykırı olduğundan bahisle bozulması gerektiği belirtilmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.

3.2. Hukuki Sebep

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 701. maddesine göre; "Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti elbirliği mülkiyetidir." Elbirliği mülkiyetinde mirasçıların tereke malları üzerinde belli pay veya payları olmayıp hakları taşınmazın tamamı üzerine yayılmış olup, terekenin tamamını kapsar. Elbirliği halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Aynı kanunun 702. maddesinde topluluk devam ettiği sürece tasarrufi işlemlerde tüm ortakların oy birliği ile karar vermeleri gerektiği belirtilmiştir.

Mecburi dava arkadaşları, ancak birlikte dava açabilir veya aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu tür dava arkadaşlığında, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır. Ancak, duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları usul işlemler, usulüne uygun olarak davet edildiği hâlde duruşmaya gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder. (HMK m.60)

Anayasa'nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Bu doğrultuda mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.

Mahkemeye erişim hakkı ise, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37).

3.3. Değerlendirme

Somut olaya gelince; davada pasif husumet, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde vadeden Ali B.'a yöneltilmiş, Ali B.'ın dava açılmadan önce 2005 yılında öldüğü tespit edilince Ali B.'ın mirasçıları davaya dahil edilmiş; yargılama sırasında Ali B.'ın tapuda hissesi kalmadığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 125. maddesi uyarınca davacı, seçimlik hakkını kullanmış ve davasını Ali B. mirasçılarına karşı tazminat davasına dönüştürmüştür.

İlk derece mahkemesi, davanın kısmen kabulüne karar vererek davalı mirasçılardan 60.000,00TL tazminat tutarının tahsili ile davacıya ödenmesine karar vermiştir.

Aleyhine hüküm tesis edilen bir kısım mirasçı ise; istinaf kanun yoluna başvurmuş, Bölge Adliye Mahkemesi elbirliği ortağı olan davalıların zorunlu dava arkadaşı olduğunu, ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağının belirtilmediği durumlarda ortakların tüm işlemlerde oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmelerinin zorunlu olduğunu, ancak tüm mirasçıların istinaf kanun yoluna başvurmadığını belirterek; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 352.maddesi uyarınca istinaf başvuru şartları sağlanmadığından bir kısım mirasçının istinaf başvurusunun usulden reddine karar vermiştir.

Bu karara karşı temyiz kanun yoluna başvuran Çetin B. mirasçıları vekili, bölge adliye mahkemesi kararında yer alan gerekçelerin adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturduğunu, kararın bozulmasını, esasa yönelik inceleme yapılmasını istediklerini dile getirmişlerdir.

Davalı mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmakta olup, her bir dava arkadaşının hükmü istinaf etmekte kişisel menfaati bulunmaktadır. Bu nedenle hükme karşı istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvuran tüm mirasçıların birlikte hareket etme zorunluluğu yoktur. Tüm mirasçıların birlikte istinaf kanun yoluna başvurmasının zorunlu olduğunu kabul etmek, hükmü istinaf eden mirasçının aleyhine verilen kararın sonucuna katlanması sonucunu doğuracaktır. Hal böyle olunca istinaf kanun yoluna başvuran mirasçının adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğü ihlal edilmiş olacaktır.

Bu nedenle zorunlu dava arkadaşlarından birinin istinaf kanun yoluna başvurması yeterli olduğundan Bölge Adliye Mahkemesince istinaf talepleri hakkında esasa ilişkin bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hem ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğunun belirtilmesi hem de istinaf başvurularının usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, istinaf incelemesi yapılmak üzere hükmün bozulması gerekmiştir.

VI. SONUÇ

Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Çetin B. mirasçıları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371.maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7.Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/2. maddesi gereğince dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 23.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan          Üye                 Üye              Üye                 Üye
 H. ONAT       S. ARSLAN     M. EROL      C. BALIKÇI     M. AKGÜN

İÇTİHAT YORUMU : “HUMK döneminde AMUK m. 62/1'e benzer bir düzenleme getirilmediği sürece birlikte başvuru şartının aranacağını belirten Kuru dahi HMK m. 60/1, c. 3'e rağmen birlikte başvuruda bulunulması gerektiği kanaatindedir. Ulukapı da mevcut durum esas alındığında beraber başvurunun zorunlu olduğunu belirtmiştir. Lâkin olması gereken hukuk bakımından AMUK m. 62/1'e benzer bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu ve bunun usul ekonomisine uygun düşeceği ifade edilmiştir. Bu yazar da HMK yürürlüğe girdikten sonraki çalışmasında görüşünü değiştirmemiştir. Söz konusu yazarların HMK m. 60/1, c. 3 ile AMUK m. 62/1'deki düzenlemenin hukukumuza kazandırılmadığı görüşünde olduğunu söylemek mümkündür. HMK m. 60/1, c. 3'ün hem bu bakımdan ele alınması hem de kanun yoluna getirilen bu sınırlandırıcı yaklaşımın AY m. 36'ya uygunluğu irdelenmelidir.” (YARDIMCI, Taner Emre, Hukuk Davalarında Mecburi Dava Arkadaşlığı, Ankara, 2021, s. 372)