AVUKATLIK KANUNU’NDA BAŞARI ÜCRETİNİN YASAK OLDUĞUNA İLİŞKİN HERHANGİ BİR HÜKÜM BULUNMAMAKTADIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


01 Tem
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2022/3(13)-357
KARAR NO   : 2022/1329

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 26/10/2017
NUMARASI                 : 2017/216 - 2017/545
DAVACI                       : E.S.Ö. vekil Av. E.Ö.
DAVALI                       : T. İnşaat ve Tesisat A.Ş. vekili Av. P.B.Ç.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 1. Asliye Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 

4. Davacı vekili; İstanbul ili, Şişli ilçesinde T.R. inşaatına ilişkin olarak verilen ruhsatların ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 10.03.2004 tarihli karar ve projesinin iptali için dava dışı şirket tarafından İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 2005/2.8 E. sayılı dosyası ile dava dışı Şişli Belediye Başkanlığı ve Kültür Bakanlığı aleyhine dava açıldığını, açılan davaya müdahale talebinde bulunan davalının, söz konusu davanın takibi için müvekkilini vekil tayin ettiğini, davalı ile yapılan vekâlet ücret sözleşmesinin 3. maddesine göre net 120.000 USD üzerinden anlaşıldığını, ücretin 40.000 USD’sinin sözleşmenin imzalanması anında net ve peşin olarak ödendiğini, davanın karara çıkması anında da 20.000 USD’nin ödeneceğinin belirtildiğini, kalan 60.000 USD’nin ise 20.000 USD’lik kısmının davanın lehe karara bağlanması hâlinde, 40.000 USD’lik kısmının da kararın lehe kesinleşmesi hâlinde ödeneceğinin, davanın aleyhe sonuçlanması hâlinde de, bu kararın Danıştayda bozdurulması durumunda ücretin ikinci kısmının tamamının ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davanın davalı aleyhine sonuçlanmasına rağmen temyiz aşamasında Danıştay 6. Dairesi tarafından bozulduğunu, bu şekilde sözleşmenin 3. maddesinin son fıkrasında belirtilen durumun meydana geldiğini, ilk ödemeden kalan 20.000 USD ile birlikte toplam 80.000 USD vekâlet ücretinin müvekkiline ödenmesi gerektiğini ancak davalının ödeme yapmadığı gibi alacağın tahsili için başlatılan icra takibine de haksız itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline, %40 icra inkâr tazminatının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı cevabı:

5. Davalı vekili; müvekkili şirketin müteahhitliğini üstlendiği T.R. binalarının yapı ruhsatlarının ve dayanağı projelerin iptali için açılan davaya, davanın sonuçlarından doğrudan etkileneceğinden müdahil olunduğunu ve davanın sonuçlarının ağır olabileceği göz önüne alınarak davacı ile avukatlık ücret sözleşmesi akdedildiğini, sözleşmenin yapılması sırasında davacının davanın lehe sonuçlanacağı konusunda güven verdiğini, avukatlık ücret sözleşmesinin konusunun, davalının müdahale ettiği davanın işveren lehine sonuçlanması ve açılan haksız davanın reddi için gerekli tüm hukukî işlemlerin avukat tarafından yerine getirilmesi olduğunu, sözleşmede ücret konusunda ayrıntılı hükümler bulunduğunu, sözleşmenin imzalanmasından sonra davacının görevi gereğince işlemleri yapmaya başladığını, ancak olumlu sonuç alınamadığını, taleplerine rağmen davacı avukatın delil tespiti yaptırmadığını, vekillik görevinin ifası ile ilgili olarak güven duygusunun sarsılmasına ve özen borcunu yerine getirmemesine rağmen avukatın vekâlet görevinden azledilmediğini, davacının sözleşmeye göre tahakkuk etmiş bir alacağının bulunmadığını, davanın henüz derdest olduğunu, sözleşmenin ücret hükümlerinin davanın kazanılması koşuluna bağlanması nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 163. maddesi gereğince geçersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş ve müvekkili lehine %40 tazminata hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

6. İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.10.2012 tarihli ve 2010/337 E., 2012/289 K. sayılı kararı ile; sözleşmenin 3. maddesine göre ödenmesi gereken 40.000 USD vekâlet ücretinin davacıya ödendiği, 20.000 USD ödenmesinin karar verilmesi şartına bağlandığı ve takip anında muaccel hâle geldiği, sözleşmenin 3/2. maddesinde belirlenen 60.000 USD’nin sözleşme içeriğine göre başarı şartına bağlanmış olduğunun kabul edilmesi gerekir ise de, haklı azîl şartlarının mevcut olmadığı, davacı avukata yeni vekâletname verilmemesi ve davanın sonuçlanmasına kadar davayı takip imkânının tanınmaması hususunun haksız azîl teşkil ettiği ve bu nedenle davacı avukata sözleşmede kararlaştırılan ücretin ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 80.000 USD asıl alacak ve tefhim edilen hükme aykırı hüküm kurulamayacağından 4.400 USD K.D.V. olmak üzere toplam 84.400 USD için takibe yapılan itirazın iptaline ve azlin haklılığı yargılama sonucu belli olacağı için alacağın likit kabul edilmeyerek davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmemesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 08.07.2013 tarihli ve 2013/12546 E., 2013/19054 K. sayılı kararı ile; gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturulduğu gerekçesiyle karar usul yönünden bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

9. İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.01.2014 tarihli ve 2013/371 E., 2014/23 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak önceki gerekçeyle davanın kısmen kabulüne, icra dosyasında 80.000 USD vekâlet ücreti alacağı ve 14.400 USD KDV olmak üzere toplam 94.400 USD için yapılan takibe itirazın iptaline, takip tarihinden itibaren 80.000 USD asıl alacak için talebi aşmayacak şekilde devlet bankalarının ABD Dolarına yıllık mevduat için uyguladığı en yüksek faiz oranının dikkate alınmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

11. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 26.01.2016 tarihli ve 2015/21404 E., 2016/1449 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Dava, taraflar arasındaki vekâlet ücret sözleşmesi gereğince, bakiye ücret alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı avukatın, davalıya vekâleten takip etmiş olduğu İstanbul 3. İdare Mahkemesinde görülen davanın, 13.2.2008 tarihinde (davalının aleyhine olarak) kabul edildiği, davacı avukat tarafından temyiz edilen kararın 23.12.2008 tarihinde Danıştay tarafından onandığı, davacı avukatın 6.2.2009 tarihinde karar düzeltme talebinde bulunduğu, bu aşamada 31.5.2009 tarihinde davacıya verilen vekâletnamenin süresinin dolduğu, 22.12.2009 tarihinde karar düzeltme talebinin kabulü ile mahkeme kararının, “yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğinden bahisle” (davalı lehine) bozulduğu, bozmadan sonra (davalının lehine olarak) davanın reddedildiği, ancak verilen bu kararın da Danıştay aşamasında (davalının aleyhine) bozulduğu, davalı şirket tarafından karar düzeltme talebinde bulunulduğu, dosyanın hâlen derdest olup, kesinleşmediği anlaşılmaktadır.

Taraflar arasındaki vekâlet ücret sözleşmesinde kararlaştırılmış olan 120.000 Dolar ücretin, sözleşmenin imzası aşamasında ödenmesi öngörülen 40.000 Dolarlık kısmının ödendiği sabit olup, davacı bakiye ücret alacağının tahsili için başlatmış olduğu icra takibine vaki itirazın iptali istemiyle eldeki davayı açmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin 3. maddesinde, 40.000 Dolarlık ücretin sözleşmenin imzası anında, 20.000 Dolarlık kısmının da davanın karara bağlandığı zaman (kararın lehe veya aleyhe olduğuna bakılmaksızın) peşin ve net olarak ödeneceği kararlaştırıldığına göre, davacı avukatın ücretin bakiye 20.000 Dolarlık kısmına hak kazandığının kabulü gerekir. Zira söz konusu davada, vekâlet ilişkisi devam etmekte iken 13.2.2008 tarihinde davanın karara bağlandığı, bu tarih itibariyle henüz vekâletnamenin süresinin de dolmadığı görülmektedir.

Sözleşmenin aynı maddesinde, “anlaşılan rakamın diğer yarısı olan 60.000 Doların, 20.000 Dolarlık kısmının, davanın İdare Mahkemesince lehe karara bağlanması anında, kalan 40.000 Dolarlık kısmının da kararın lehe kesinleşmesi hâlinde ödeneceği” kararlaştırılmış olup, vekâletnamenin süresinin dolduğu, dolayısıyla taraflar arasındaki vekâlet ilişkisinin sona erdiği 31.5.2009 tarihi itibariyle öngörülen bu şartların oluşmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacı, aynı maddenin son cümlesinde yer alan “karar 3. İdare Mahkemesinde aleyhte çıkar ve bu karar Danıştay’da bozdurulursa yine ödenmeyen 20.000 Dolar ile birlikte toplam 60.000 Dolar avukata ödenecektir.” ibaresine dayanarak, aleyhe verilen hükmün Danıştay’da bozdurulduğundan bahisle, başarı şartına bağlanan bakiye 60.000 Dolarlık ücrete de hak kazandığını iddia etmekte ise de, Danıştay tarafından karar düzeltme aşamasında verilen (22.12.2009 tarihli) bozma kararı, taraflar arasındaki vekâlet ilişkisinin sona erdiği 31.5.2009 tarihinden sonraki bir tarihte verilmiştir. Kaldı ki, tarafların başarı şartına bağlamış oldukları ücretin, her ne sebeple olursa olsun kararın Danıştay’da bozulması hâlinde değil, nihai olarak davanın davalı lehine kesinleşmesi durumunda ödenmesinin öngörüldüğünü, dolayısıyla “yeniden bilirkişi raporu alınması” için araştırmaya yönelik olarak verilen bir bozma kararının bu kapsamda değerlendirilemeyeceğini kabul etmek gerekir. Sözleşmenin bütün olarak ve tarafların gerçek iradelerine göre yorumlanması hâlinde, bundan farklı bir sonuca ulaşmak da mümkün değildir. Zira bu yöndeki bir bozma kararından sonra, davanın yine davalı aleyhine neticelenmesi de mümkündür. O hâlde sözleşmede değinilen, “Danıştay’da bozdurulursa” ifadesini, “kararın davalı lehine kesinleşmesi sonucunu doğuracak bir bozma kararı verilirse” şeklinde anlamak gerektiğinden, olayda sözleşmenin 3. maddesinin son cümlesinde değinilen durum da gerçekleşmemiştir.

Öte yandan davacı avukat azledilmemiş olup, vekâlet ilişkisi, davacıya verilen vekâletnamenin süresinin dolması üzerine sona ermiştir. Her ne kadar avukat, üzerine almış olduğu işi sonuna kadar takip etmekle yükümlü olup, aksine bir kararlaştırma mevcut olmadığı sürece, işin takibi için verilen (vekâletnamenin süresinin dolması hâlinde yenilenmesi gerekeceğinden) vekâletnamenin yenilenmemesi, avukat yönünden işin takibine engel teşkil etmekte ise de, bu husus, her durumda avukatın muaccel olan vekâlet ücreti alacağından başka, başarı şartına bağlanan ücrete de hak kazandığı sonucunu doğurmaz. Gerçekten de somut olayda, taraflar arasındaki vekâlet ilişkisinin sona erdiği 31.5.2009 tarihi itibariyle, sözleşmede öngörülen başarı şartı gerçekleşmediği gibi, hâlen derdest olan davanın, bundan sonra ne şekilde sonuçlanacağı da belli değildir. Yine olayda, davalı iş sahibi tarafından, sırf avukatın başarıya bağlı ücretinin ödenmemesi amacıyla, kötüniyetle vekâletnamenin yenilenmediğinden söz etmek de mümkün değildir. O hâlde dava konusu olayda davacının, sözleşmenin imzası anında peşin olarak ödenen 40.000 Dolarlık ücretten başka, kararın lehe veya aleyhe olduğuna bakılmaksızın, davanın karara bağlanması hâlinde ödenmesi kararlaştırılan 20.000 Dolarlık ücrete hak kazandığı, ancak bunun dışında başarı şartı için öngörülen 60.000 Dolarlık ücrete ise hak kazanamadığının kabulü gereklidir. Açıklanan hususlar göz ardı edilerek, davacının başarı durumunda öngörülen ücrete de hak kazandığından bahisle yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.10.2017 tarihli ve 2017/216 E., 2017/545 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, davacı avukat tarafından takip edilmese bile, aleyhte çıkan idare mahkemesi kararının karar düzeltme aşamasında Danıştay tarafından bozulduğu, bu durumda avukat işi takip etmiş olsaydı ücret sözleşmesinin 3. maddesinin son cümlesi uyarınca ücretin tamamına hak kazanacağı, davalı işverenin vekâletnameyi uzatmamasının haksız azîl teşkil ettiği ve avukatın sözleşmenin 5. maddesine göre belirlenen net ücretin tamamına vergisiyle birlikte hak kazandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.     

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, yargılama devam ederken süresi dolan vekâletnamenin yenilenmemesinin davacı vekili yönünden haksız azîl sayılıp sayılmayacağı, vekâletnamenin süresinin dolmasından sonra Danıştay tarafından verilen bozma kararının, sözleşmenin 3. maddesinin son cümlesindeki şartın gerçekleştiğini kabule yeterli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının, davalı ile aralarında akdedilen avukatlık ücret sözleşmesine göre öngörülen 60.000 USD vekâlet ücretine hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A) Davacı vekilinin temyiz itirazlarına dair yapılan değerlendirmede:

15. Hukukî yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.

16. Davacı vekilinin ilk karara yönelik temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmiş ve bu suretle hakkında verilen karar kesinleşmiştir. Bu nedenle direnme kararının temyizinde hukukî yararı bulunmamaktadır.

17. O hâlde davacı vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B) Davalı vekilinin temyiz itirazlarına dair yapılan değerlendirmede:

18. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle vekâlet sözleşmesinin açıklanmasında ve vekâlet ücretine değinmekte yarar bulunmaktadır.

19. Vekâlet sözleşmesi, somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386. maddesinin 1. fıkrasında “vekâlet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler” şeklinde tanımlanmıştır.

20. Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altına girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine faaliyet de olabilir. Hukukî fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukukî işlemler gerçekleştirmek, özellikle subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir (Yalçınduran, Türker: Vekâlet Sözleşmesinde Ücret, Ankara 2007, s. 35).

21. Avukatlık sözleşmesi ise, her iki tarafa borç yükleyen, ücret karşılığında ivazlı nitelikte olan, belli bir hukukî yardımın yapılmasını öngören ve sözleşmenin bir tarafını mutlaka avukatın oluşturduğu sözleşme türüdür.

22. Avukat ile müvekkil arasında imzalanan sözleşme de vekâlet sözleşmesi niteliğindedir. Ancak genel bir vekâlet sözleşmesinden farklı olarak Avukatlık Kanunu gereğince “ücret”, sözleşmenin zorunlu unsurudur. Avukat bu sözleşme ile hukukî yardımda bulunmayı, müvekkil ise yapılan hukukî yardım karşılığında bir ücret ödemeyi üstlenmektedir. Ücretin sözleşme ile belirlenmesi zorunlu olmayıp işin görülmesinden önce veya sonra kararlaştırılması mümkündür. Yanlar arasında ücret konusunda yazılı veya sözlü bir sözleşmenin yapılmaması hâlinde ücret, Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Asgâri Ücret Tarifesine göre belirlenir (Kurtoğlu, Tülin: Akdi vekâlet Ücreti ve Avukatın Hukuki Sorumluluğu, Ankara 2016, s. 24, 25).

23. Vekâlet ücreti, savunma hakkının en önemli parçası olan hukukî danışmanlık görevinin, konunun uzmanı hukukçular tarafından yapılmasının doğal sonucudur. Avukatların mesleklerini serbestçe ve herhangi bir kaygı olmadan yapabilmeleri için yaptıkları hizmetin karşılığı olan makûl bir ücret almaları gerekir.

24. Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık ücreti” kenar başlıklı 164. maddesi;

"Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.

Yüzde yirmibeşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.

İkinci fıkraya göre yapılacak sözleşmeler, dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü taşıyamaz.

Avukatlık asgari ücret tarifesi altında vekâlet ücreti kararlaştırılamaz. Ücretsiz dava alınması hâlinde, durum baro yönetim kuruluna bildirilir. (Değişik üçüncü ve dördüncü cümle:13/1/2004 - 5043/5 md.) Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.

Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez" hükmünü içermekte olup buna göre avukatın iki çeşit ücret alacağı bulunmaktadır.

25. Bunlar, avukat ile iş sahibi/müvekkili arasındaki sözleşme ilişkisinden doğan avukatlık ücreti ile yargılama sonunda haklı çıkan taraf yararına hükmedilen ve yargılama gideri niteliğinde olan avukatlık ücretidir. Her iki ücretin kaynağı farklı olup uygulama ve yargısal kararlarda bunlardan ilkine sözleşmeden doğduğu için "akdi vekâlet ücreti", ikincisine ise kaynağını kanundan aldığı ve yargılama sonunda dava ya da takibin karşı tarafından tahsiline karar verildiği için "yasal vekâlet ücreti" ya da "karşı taraf vekâlet ücreti" denilmektedir. Eldeki davada akdi vekâlet ücreti talep edilmektedir.

26. Avukatlık sözleşmesi, sözleşme ile üstlenilen edimin yerine getirilmesi veya sürenin dolması ile sona erebileceği gibi avukatın istifası ya da müvekkilin azli ile de sona erebilir.

27. Borçlar Kanunu’nun 396/1. maddesi “Vekâletten azil ve ondan istifa her zaman caizdir. Şu kadarki münasip olmayan bir zamanda vekâletten azil veya ondan istifa eden kimse diğerinin zararını zamin olur” hükmünü içermekte olup vekâlet sözleşmesi vekil ile müvekkil arasında güven unsuruna dayanan bir sözleşme olması nedeniyle yanlar dilediği zaman sözleşme ilişkisine son vermek hakkına sahiptir. Bu durumda sözleşme ilişkisi devam ederken vekil her zaman istifa edebileceği gibi müvekkil de onu her zaman azletme hakkına sahiptir. İstifa ve azîl hakkı tek taraflı ve karşı yana varması gereken irade beyanı ile kullanılır ve sözleşmeyi ileriye etkili olarak sona erdirdiği gibi azîl ve istifa beyanı herhangi bir şekle bağlı değildir (Yalçınduran, s. 97, 98).

28. Avukatlık sözleşmesinin azîl ile sona ermesi hâlinde avukatlık ücretinin, yapılan azîl işleminin haklı olup olmadığına göre belirlenmesi gerekmektedir.

29. Avukatlık Kanunu’nun 174/2. maddesinde “Avukatın azlî hâlinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez” hükmü mevcuttur. Buna göre avukatın kusur ve ihmaline dayalı olmaksızın yapılan haksız azîl sonucunda, avukatın vekâlet ücretinin tamamı, dava lehe sonuçlanıp kesinleşmiş gibi, muaccel hâle gelir. Bu vekâlet ücreti “akdi” ve “yasal (karşı taraf)” vekâlet ücretinin toplamından oluşmaktadır.

30. Anılan düzenlemeye göre; avukat haklı bir nedenle azledildiği takdirde ücrete hak kazanamaz. Azîl haklı kabul edildiği hâlde, hakkaniyet gereğince ücrete hak kazanıldığından da söz edilemez. Haksız azîl hâlinde ise, avukat hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işe dair avukatlık ücretinin tamamının ödenmesi gerekir. Bu hâlde de, hak edilecek ücretten hakkaniyet indirimi yapılması doğru olmayacaktır.

31. Avukat, takip edip sonuçlandırmış olduğu işler yönünden, azlin haklı olup olmadığına bakılmaksızın ücrete hak kazanır. Azîl, ancak azîl tarihi itibariyle henüz sonuçlanmamış olan işler bakımından hukukî sonuç doğurur (Kurtoğlu, s. 178).

32. Nitekim, aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 09.02.2021 tarihli ve 2017/(13)3-634 E., 2021/59 K.; 07.12.2021 tarihli ve 2018/(13)3-50 E., 2021/1588 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.

33. Konuya ilişkin mevzuat hükümleri ve ilkeler ortaya konulduktan sonra, somut olayda taraflar arasındaki vekâlet ilişkisinin mahiyetini, ne şekilde sona erdiğini ve bu durumun vekâlet ücreti alacağına nasıl etki ettiğini aydınlatmak gerekir.

34. Taraflar arasında imzalanan “Avukatlık Ücret Sözleşmesi” başlıklı sözleşmeye göre ücret net 120.000 USD olarak belirlenmiştir. Bu bedelin 40.000 USD’nin sözleşmenin imzalandığı anda, 20.000 USD’nin davanın idare mahkemesinde karara bağlandığı zaman, anlaşılan bedelin diğer yarısı olan 60.000 USD’nin 20.000 USD’lik kısmının davanın idare mahkemesinde lehe karara bağlanması anında, kalan 40.000 USD’lik kısmın ise kararın lehte kesinleşmesi tarihinde ödeneceği, idare mahkemesinde aleyhe karar çıksa bile bu kararın Danıştayda bozdurulması hâlinde ödenmeyen 20.000 USD ile birlikte toplam 60.000 USD’nin ödeneceği kararlaştırılmıştır.

35. Avukatın belli bir sonucu taahhüdü mümkün değilse de, tarafların serbest iradeleri ile başarıya göre ücret belirlemeleri her zaman mümkün ve geçerlidir. Başka bir ifade ile, taraflar davanın kazanılması hâlinde bir ücret, aksi hâlde başka bir ücret öngörebilirler. Daha önceden Kanun’da bulunan “başarıya göre değişme koşulu” 02.05.2001 tarihli ve 4667 sayılı Kanun ile birlikte kaldırılmışsa da, Kanun başarı ücretinin yasak olduğuna ilişkin herhangi bir hüküm içermemektedir. Açıklanan nedenlerle taraflar arasında düzenlenen ücrete ilişkin sözleşme hükmü geçerlidir.

36. Esasen taraflar arasında başarı şartına bağlı bir ücretin kararlaştırılması durumunda, şarta bağlı bir borç söz konusudur. Bu durumda ücretin istenebilmesi ve borcun mevcudiyeti, başarı şartına bağlanmıştır. Avukatlık sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü için öncelikle başvurulması gereken Avukatlık Kanunu’nda açık bir hüküm bulunmayan hâllerde BK hükümlerinin uygulanması gerektiğinden, böyle bir durumda da sorunun çözümü için BK hükümlerine bakmak yerinde olacaktır.

37. Şarta bağlı sözleşmeler, BK’nın 149. [Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 170] maddesinde, “Bir akdin mevzuunu teşkil eden borcun mevcudiyeti, meşkuk bir hadisenin tahakkukuna talik edilmiş ise o akit şarta bağlı akit olur. İki taraf hilafını kast etmedikleri hâlde şarta bağlı akit, ancak şartın tahakkuku anından itibaren hüküm ifade eder” şeklinde düzenlenmiştir.

38. Bu durumda taraflar arasında yapılan sözleşmedeki şarta bağlı hükümlerin geçersizliğinden bahsedilemeyecektir.

39. Eldeki davada, sözleşmeden sonra davacı avukata 06.12.2007 tarihinde vekâletname verilmiş olup vekâletname 31.05.2009 tarihine kadar olmak üzere süre ile sınırlandırılmıştır.

40. Vekâlet, süresiz olarak verilebileceği gibi, belirli bir süreyle sınırlı olarak da verilebilir. Süreli vekâletnameler hukuken geçerlidir ve öngörülen sürenin dolmasıyla birlikte kendiliğinden geçerliliklerini kaybederler (Kurtoğlu, s. 199). Bu hâlde avukat elindeki işleri vekil edene ya da onun göstereceği kişiye teslim edecek, henüz tahsil edemediği avukatlık ücreti varsa onu da talep edebilecektir. Bu şekildeki sona erme Avukatlık Kanunu’nun 174. maddesindeki gibi haksız azîl anlamına gelen bir fesih olmayacaktır.

41. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 2005/2.8 E. sayılı dosyasında görülen davaya müdahil olan davalının, davanın lehlerine sonuçlanması için her türlü hukukî çalışmayı yapmak üzere davacı avukatı vekil tayin ettiği, belirtilen şekilde sözleşmenin imzası sırasında 40.000 USD’yi ödediği anlaşılmaktadır.

42. Dosya kapsamı incelendiğinde, anılan davada İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 13.02.2008 tarihli ve 2005/2.8 E., 2008/2.2 K. sayılı kararı ile davalı aleyhine davaya konu işlemlerin iptaline karar verildiği, kararın Danıştay 6. Dairesinin 23.12.2008 tarihli ve 2008/7492 E., 2008/9409 K. sayılı kararı ile onandığı, onama kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine Danıştay 6. Dairesinin 22.12.2009 tarihli ve 2009/4416 E., 2009/12549 K. sayılı kararı ile karar düzeltme isteminin kabulü ile idare mahkemesi kararının “yeniden bilirkişi raporu alınması” için araştırmaya yönelik olarak bozulduğu, davacının vekâletnamesinin süresinin ise bu aşamada (karar düzeltmeye ilişkin karar verilmeden önce) sonlandığı ve yenilenmediği görülmektedir.

43. Uyuşmazlık konusu, davacı avukatın sözleşmede kararlaştırılan ücretlerden hangilerine hak kazandığı noktasında toplanmaktadır. Sözleşmenin şartlar bölümünün 3. maddesinde “20.000 Amerikan doları ise davanın 3. İdare Mahkemesinde karara bağlandığı zaman peşin ve net olarak ödenecektir” hükmü bulunduğundan ve kararın lehe yahut aleyhe olması koşulu belirtilmediğinden davacının bu bedele hak kazandığı açıktır. Nitekim Özel Daire ve Mahkeme arasında bu hususta çekişme bulunmamaktadır. İdare mahkemesi kararının aleyhe sonuçlanmış olması nedeniyle bir sonraki kısımda belirtilen 20.000 USD ücrete ise hak kazanılamayacaktır. Ancak davacı vekili sözleşmenin ilgili maddesinin son cümlesine dayanarak aleyhe olan idare mahkemesi kararının Danıştay tarafından bozulduğu, dolayısıyla arta kalan toplam 80.000 USD’ye hak kazanıldığını iddia etmektedir. Oysa, sözleşmenin bütün olarak ve tarafların gerçek iradelerine göre yorumlanması hâlinde, tarafların başarı şartına bağlamış oldukları ücretin, her ne sebeple olursa olsun kararın Danıştayda bozulması hâlinde değil, nihai olarak davanın davalı lehine kesinleşmesi durumunda ödenmesinin öngörüldüğünü, dolayısıyla araştırmaya yönelik olarak verilen bir bozma kararının bu kapsamda değerlendirilemeyeceğini kabul etmek gerekir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, vekâlet ilişkisi bu karar tesis edilmeden son bulmuştur.

44. Bu durumda, Özel Daire bozma kararında işaret edildiği üzere, dava konusu olayda davacının, sözleşmenin imzası anında peşin olarak ödenen 40.000 USD yanında, kararın lehe veya aleyhe olduğuna bakılmaksızın, davanın karara bağlanması hâlinde ödenmesi kararlaştırılan 20.000 USD ücrete hak kazandığının ancak bunun dışında başarı şartı için öngörülen 60.000 USD ücrete ise hak kazanmadığının kabulü gerekir.

45. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacının mahkemece karar verildikten sonra da vekil olarak görevine devam ettiği, bu işlemler nedeniyle davanın başarıyla sonuçlanması hâlinde münasip bir ücrete hak kazanacağının kabulünün gerektiği, sürenin sona erdiği tarihte başarı koşulu gerçekleşmemiş ise de başarı koşulunun gerçekleşebilmesi anlamında temyiz ve karar düzeltme aşamalarında görev yapılmış olmasının bunu gerektirdiği, ancak bu ücretin 120.000 USD’ye göre tam ücret olmayıp vekâletin sona erdiği tarihe kadar yapılacak işlerin karşılığı belirlenecek bir ücret olduğu, davacının başarı koşuluna bağlı olarak kalan 60.000 USD’den talepte bulunması mümkün ise de takip tarihinde henüz başarı koşulu gerçekleşmediğinden 60.000 USD için muaccel hâle gelmemiş bir alacağın talep edildiği, davacının karar verilmekle muaccel hâle gelen 20.000 USD için takip yapmakta haklı olduğu ancak 60.000 USD yönünden takip yapmakta haklı olmadığı, direnme hükmünün değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

46. Diğer taraftan, dava tarihi 11.08.2010 olduğu hâlde direnme kararının başlık kısmında 15.05.2017 olarak hatalı yazılmış ise de bu durum mahâllinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

47. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırıdır.

48. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

1) Davacı vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),

2) Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA (III-B),

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.10.2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Taraflar arasında İdare Mahkemesinde görülen ve 2005 yılında açılan bir dava dosyasında vekil olarak görevlendirmek için yapılmış sözleşme bulunmaktadır. Bu kapsamda 28.11.2007 tarihinde Avukatlık Ücret Sözleşmesi yapılmış hemen sonra 06.12.2007 tarihinde süreli olmak üzere vekâletname verilmiştir. Sözleşme tarihi ile vekâletteki süre arasında bir buçuk yıllık süre vardır.

Süreli vekâletname verilmesine kanunen bir engel bulunmamaktadır. Vekâlet ilişkisinin mahiyetine uygun olarak süreli bir şekilde vekâletname verilmesi mümkündür. Uygulamada da bu şekilde vekâletnameler verebilmekte ve vekâlet süre dolunca yeni bir vekâletname verilmedikçe vekâlet ilişkisi kendiliğinden sona ermektedir.

Vekâletname süresinin dolması ve vekâlet verilmemesi, vekâletten azîl niteliğinde değildir. Azîl vekâlet verenin bir irade beyanı olup vekâlet ilişkisi sürmekte iken bu ilişkiyi sona erdiren bir irade açıklamasıdır. vekâlet süresinin sona ermesi ise vekâlet ilişkisini kendiliğinden sona erdiren bir sonuçtur. Sürenin dolması ile işin tamamlanması için yeni bir vekâlet verilmemesini azîl hükmünde saymayı gerektiren bir kural bulunmadığından bu sona ermeye azîl hükümleri uygulanamaz. Azîl saymak mümkün olmadığı için azîl hâlinde avukat, ücretin tamamına hak kazanır kuralının da uygulama yeri olmayacaktır.

Vekâlet sözleşmesinde açık bir hükmü yok ise avukat vekâlet görevini tamamladığında ücrete hak kazanır. Azîl olmaksızın sürenin dolmasıyla vekâlet ilişkisi son bulmuş ise, iş tamamlanmadığı için ücretin tamamına hak kazanılmaz ise de avukatın yaptığı işe uygun münasip bir ücreti istemeye hakkı olduğu kabul edilmelidir.

Vekâlet sözleşmesinde sonuç taahhüdü yoktur. Vekilin görevini özenle yürütmesi gerekmekle birlikte istenen sonucun elde edilememesi vekilin ücrete hak kazanamayacağı sonucunu doğurmaz . Kural bu şekilde olsa da sonuç taahhüdüne dayalı, diğer bir ifadeyle başarıya göre değişmek üzere ücret kararlaştırılması da mümkündür. Avukatlık Kanununun sözleşme tarihine göre yürürlükte olan hükümlerinde başarıya göre ücret belirlenmesi yasaklanmış olmadığından avukatlık ücretinin başarı oranına göre değişmek üzere kararlaştırılması da mümkündür.

Taraflar arasındaki sözleşmede avukatlık ücretinin 120.000 Amerikan Doları olduğu, 40.000 Doların sözleşme imzalandığı anda, 20.000 Doların İdare Mahkemesince karar verildiği zaman peşin ve nakden ödeneceği, kalan 60.000 Doların ise 20.000 Dolarının İdare Mahkemesinde lehe karar verildiği anda, 40.000 Doların ise kararın lehte kesinleşmesi hâlinde ödeneceği kararlaştırılmıştır.

Sözleşme içeriğinde yer alan tarihler ilk bakışta ücretin ödenme şeklini ve istenebilir hâle gelme (muacceliyet) zamanını gösteren tarihler gibi görülmekte ise de lehe karar verilmezse ve lehe kesinleşme olmazsa 60.000 Dolar için bu tarihler hiç gerçekleşmeyeceğinden alacağın kısmen hiç muaccel olamayacağı tarihleri de göstermektedir. Bu yönüyle bakıldığında ilk 60.000 Dolar için başarı koşulu gerekmeyen sonraki 60.000 Dolar için ise başarı koşulu gereken şekilde ücret belirlendiği açıkça ortaya çıkmaktadır.

Bu durumda vekâlet ücreti, dava ret ile sonuçlanırsa 60.000 Dolar, dava kabul ile sonuçlanırsa 120.000 Dolar olarak kararlaştırılmıştır. Davanın ret ile sonuçlanması hâlinde 60.000 Dolar işin tamamlanmasına kadar yapılacak işlerin ücretini, davanın kabulle sonuçlanması hâlinde ise 120.000 Dolar işin tamamlanmasına kadar yapılacak işlerin ücretini oluşturmaktadır.

Somut olayda uyuşmazlık konusu başarıya göre değişmeyen ilk 20.000 Dolar ve başarıya göre değişen 60.000 Dolarlık ücret kısmıdır. Dava itirazın iptali davasıdır o nedenle takip tarihi itibariyle istenebilir bir vekâlet ücreti alacağı bulunup bulunmadığı saptanmalıdır.

İdare Mahkemesinde 13.03.2008 tarihinde karar verilmiş ancak bu karar davalı tarafın aleyhine olmuştur. Temyiz talebi üzerine 23.12.2008 tarihinde Danıştay tarafından onama kararı verilmiş ancak karar düzeltme talebi üzerine 22.12.2009 tarihinde karar bozulmuştur. Vekâletnamenin süresi ise onama kararı sonrası ancak karar düzeltme talebi üzerine bozma öncesi 22.12.2009 tarihinde sona ermiştir. Kararın temyizi ve karar düzeltme aşamalarında vekâlet sona erinceye kadar vekâlet kapsamındaki işlerin davacı tarafça yürütüldüğünün kabulü gerekir.

Davacı mahkemece karar verilmesinden sonra da vekil olarak çalışmış olup yaptığı bu işlemler nedeniyle davanın başarıyla sonuçlanması hâlinde münasip bir ücrete hak kazanacağının kabulü gerekir. Sürenin sona erdiği tarihte başarı koşulu gerçekleşmemiş ise de başarı koşulunun gerçekleşebilmesi anlamında temyiz ve karar düzeltme aşamalarında görev yapılmış olması bunu gerektirir. Ancak bu ücret 120.000 Dolara göre tam ücret olmayıp vekâletin sona erdiği tarihe kadar yapılacak işlerin karşılığı belirlenecek bir ücrettir.

Davacının başarı koşuluna bağlı olarak kalan 60.000 Dolardan da talepte bulunması mümkün ise de takip tarihinde henüz başarı koşulu gerçekleşmediğinden 60.000 Dolar için muaccel hâle gelmemiş bir alacak talep edilmiştir. Danıştayca davanın kabulü gerektiği yönünde kesin sonucu içermeyen araştırma bozması yapılmış olduğundan bu bozma kararı gereğince 60.000 Dolar alacağın muaccel hâle geldiği sonucuna varılamaz. Davacı karar verilmekle muaccel hâle gelen 20.000 Dolar için takip yapmakta haklı ise de 60.000 Dolar yönünden takip yapmakta haklı değildir. Bu bölüm yönünden açılan davanın bu nedenle reddi gerektiği hâlde 80.000 Dolar alacağın istenebilir hâle geldiği kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından bu değişik gerekçe ile direnme hükmünün bozulması gerekir.

Sonuç olarak değişik bozma görüşünde olduğumdan 60.000 Dolar alacağın hiç istenemeyeceği kabul edilerek Özel Daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Zeki GÖZÜTOK
Üye