AYDINLATMA ÖDEVİ YERİNE GETİRİLMESİNE RAĞMEN SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜ YERİNE GETİRİLMEZSE DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


07 Eki
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/9-1781
KARAR NO   : 2021/610

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Sakarya 3. İş Mahkemesi
TARİHİ                         : 15/11/2016
NUMARASI                  : 2016/662 - 2016/45
DAVACI                        : F.İ. vekili Av. İ.C.
DAVALILAR                 1- S. Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili Av. S.Ş.
                                        2- H. Belediye Başkanlığı vekili Av. G.T.
                                        3- S. Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekili Av. F.E.

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Sakarya İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı Hendek Belediye Başkanlığı vekili ve davalı Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılar Hendek Belediye Başkanlığı ve davalı Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (SASKİ) vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 10.01.1985 tarihinde davalı Hendek Belediyesinde iş makinesi operatörü olarak çalışmaya başladığını, saat 08.00’den gece yarısına kadar çalıştığını, cumartesi günleri ve ayda üç pazar günü ayrıca dini ve milli bayramlarda da çalıştığını, 12.07.2005 tarihinde yapılan protokol ile 01.08.2005-17.07.2007 tarihleri arasında Sakarya Büyükşehir Belediyesine bağlı SASKİ nezdinde çalıştığını, bu dönemde müvekkilinin yasal çalışma saatlerine uygun olarak çalıştırıldığını, tüm ücretlerinin ve haklarının eksiksiz ödendiğini, sonrasında davalı Hendek Belediyesi bünyesinde bulunan dava dışı H. Anonim Şirketinde çalışmaya devam ettiğini, burada iki yıl çalıştıktan sonra tekrar davalı Hendek Belediyesinde 27.08.2009-14.04.2010 tarihleri arasında çalıştığını, 14.04.2010 tarihinde emekli olduğunu, müvekkilinin davalı Hendek Belediyesinde çalıştığı döneme ait fazla çalışma, bayram tatili ve yıllık izin ücretlerini alamadığını, alacaklarının ödenmesi için her iki davalı Belediyeye yazılı başvurmasına rağmen olumlu cevap alamadığını, davalılar Sakarya Büyükşehir Belediyesi ile SASKİ arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğunu ileri sürerek yıllık izin, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

5. Davacı vekili ıslah dilekçesinde; brüt 11.252,00 TL yıllık izin ücreti ile brüt 7.445,83 TL fazla çalışma ücreti olmak üzere toplam 18.697,83 TL’nin hak ediş tarihinden itibaren en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

6. Davalı Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili; davacı ile müvekkili arasında iş sözleşmesi bulunmadığını, zamanaşımı definde bulunduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekili; davacının 10.01.1985-01.08.2005 tarihleri arasında davalı Hendek Belediyesinde çalıştığını, 12.07.2005 tarihinde yapılan protokol gereğince 01.08.2005 tarihinde müvekkili bünyesinde çalışmaya başladığını ve 17.07.2007 tarihinde tüm hak ve alacaklarını alarak emekli olduğunu, 12.07.2005 tarihli protokol ile işçilerin protokolden önceki hak ve alacaklarından devreden belediyenin sorumlu olacağının kararlaştırıldığını, bu nedenle müvekkilinin kendinden önceki çalışma dönemine ilişkin sorumluluğunun bulunmadığını, dava dilekçesinde müvekkili bünyesinde 01.08.2005-17.07.2007 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ait hak ve alacaklarını eksiksiz aldığını açıkça beyan ettiğini, davacının 17.07.2007 tarihinde emekli olduktan sonraki çalışma dönemi bakımından ise davacı ile müvekkili arasında iş ilişkisinin bulunmadığını, ayrıca çalıştığı işyerleri ile müvekkili arasında asıl işveren, alt işveren ilişkisinin de olmadığını, davacının talep ettiği alacakların zamanaşımına uğradığını, müvekkili bakımından taraf sıfatı bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

8. Davalı SASKİ vekili 05.06.2014 havale tarihli ıslah dilekçesine karşı beyan dilekçesinde; önceki beyanlarına ilaveten davacının ıslah dilekçesiyle talep ettiği alacakların zamanaşımına uğradığını belirtmiştir.

9. Davalı Hendek Belediye Başkanlığı vekili; müvekkili Hendek Belediyesinin 11.05.2004 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 19.04.2005 tarihli ve 2005/8783 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 01.08.2005 tarihinde Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanlığına katıldığını, bu karar sonrasında 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 26. maddesi gereğince, müvekkili bünyesinde çalışan davacının işyerinin Adasu (şimdiki adıyla SASKİ) Genel Müdürlüğüne devredildiğini, 10.03.2007 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 5594 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahalli İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun gereğince, davacının doğmuş tüm hak ve alacaklarından SASKİ’nin sorumlu olduğunu, dava dışı H. Anonim Şirketinin ayrı bir tüzel kişiliği bulunduğunu, davacının 27.08.2009 tarihinden itibaren yedi veya sekiz ay süreyle müvekkili Hendek Belediyesinde geçici işçi olarak çalıştığını, yıllık izin, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödendiğini, dava dilekçesi ile talep edilen faiz türüne itiraz ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.

10. Davalı Hendek Belediye Başkanlığı vekili 06.06.2014 havale tarihli ıslah dilekçesine karşı beyan dilekçesinde; davacı tarafın ıslah taleplerini kabul etmediklerini, bilirkişi tarafından yapılan hesaplamanın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir.

Mahkeme Kararı:

11. Sakarya İş Mahkemesinin 06.11.2014 tarihli ve 2013/301 E., 2014/1111 K. sayılı kararı ile; davacının 01.10.1985-17.07.2007 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ilişkin hesaplanan yıllık izin ücreti alacağından protokol gereğince son işveren olan davalı Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün sorumlu olduğu, dava dışı H. Ekmek Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin davalılar ile bir bağlantısının bulunmadığı, işyeri devrinin söz konusu olmadığı anlaşıldığından davacının kesintili çalışma yaptığının kabul edildiği, 26.04.2008-14.04.2010 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ilişkin hesaplanan yıllık izin ücreti alacağından son işveren olan davalı Hendek Belediye Başkanlığının sorumlu olduğu, davacı işçinin 18.03.2008 tarihinden önceki fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücretine ilişkin alacaklarının zamanaşımına uğradığı, 18.03.2008-25.04.2009 tarihleri arasındaki çalışmasının dava dışı H. Ekmek Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinde geçmesi nedeniyle hesaplama dışı bırakıldığı, son döneme ait fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarından ise davalı Hendek Belediye Başkanlığının sorumlu olduğu gerekçesiyle davalı Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanlığı bakımından davanın husumet yokluğundan reddine, diğer davalılar bakımından davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

12. Sakarya İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar Hendek Belediye Başkanlığı ve Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

13. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 11.05.2016 tarihli ve 2015/1476 E., 2016/11786 K. sayılı kararı ile; davalılar Hendek Belediye Başkanlığı ve Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra; “… Somut uyuşmazlıkta dava dilekçesinden davacının hangi çalışma dönemi için, hangi davalıdan hangi alacakları talep ettiği anlaşılamamıştır. Mahkeme tarafından da, davacının taleplerinin açıklattırılması konusunda bir işlem yapılmamıştır.

Bu nedenle, mahkemece davacı tarafa, hangi çalışma dönemi için, hangi davalıdan, hangi alacakları talep ettiği konusunda davacının iddialarını somutlaştırması için süre verilmeli, aydınlatma kapsamında çalışma dönemlerine ilişkin tarihler davacıya açıklattırılmalı sonucuna göre talepler hakkında bir karar verilmelidir.

Davacının iddia ve talepleri tam ve kesin olarak saptanmadan, davacının hangi davalı nezdinde hangi tarihlerde çalıştığı kesin bir şekilde tespit edilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

3- Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.

 Kısmi davada ise zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım kesilir. Henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder. Ancak kısmi davadaki miktar, kısmi davanın açıldığı dava tarihine göre geriye doğru belirlenen zamanaşımı süresini kapsar. Bakiye alacak talep edildiği tarihe göre, geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalıyor ise zamanaşımına uğramadığı kabul edilmelidir. Kısaca kısmi davadaki alacak miktarı belirlendiği tarihten itibaren öncelikle ileriye doğru gerçekleşen alacak için mahsup edilmeli, bakiye alacak ise ondan sonraki süreyi kapsamalıdır. İlk kısmi davada belirlenen alacak mahsup edildikten sonra bakiyenin talep edildiği tarihten geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalan alacak, alacaklı lehine hüküm altına alınmalıdır.

Dosya içeriğine göre, davalılar 21.05.2014 tarihli ıslaha karşı süresinde ve usulüne uygun olarak zamanaşımı definde bulunmuşlardır. Bu zamanaşımı define göre ilk kısmi davada istenen fazla mesai ücret alacağı miktarı dışlandığında 21.05.2009 tarihinden önceki fazla mesai ücret alacağının zamanaşımına uğradığı anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tespit ve hesaplamalar denetime elverişli değildir.

Bu nedenle, yukarıda iki numaralı bentte yazılı bozma nedeninde belirtilen eksiklik giderildikten sonra, davalıların ıslaha karşı ileri sürdükleri zamanaşımı defi de gözetilerek, talep edilen alacakların hesaplanması için yeniden bilirkişiden denetime elverişli rapor aldırılmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.

Islaha karşı ileri sürülen zamanaşımı defi konusunda bir değerlendirme yapılmadan, denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna itibarla yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.” gerekçeleriyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı :

14. Bozma sonrası dosyanın tevzi edildiği Sakarya 3. İş Mahkemesinin 15.11.2016 tarihli ve 2016/622 E., 2016/45 K. sayılı kararı ile; davacının dava dilekçesinde 10.01.1985-14.04.2010 tarihleri arasındaki çalışma dönemi bakımından yıllık izin, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ettiği, bilirkişi raporunda her bir alacak için sorumlu olan davalının ayrı ayrı belirtildiği, davacı vekilinin ıslah dilekçesinde bilirkişi tarafından hesaplanan alacakların davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettiği, ayrıca davacı vekilinin 04.09.2014 tarihli duruşmada da işyeri devri olduğundan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını belirterek bu şekilde karar verilmesini talep ettiği, davacının kesintili çalışması nedeniyle davalılar arasında işyeri devri ilişkisinin bulunmadığı anlaşıldığından her davalı yönünden ayrı ayrı karar verilerek hüküm oluşturulduğu, fazla çalışma ücreti alacağından sorumlu olan davalı Hendek Belediye Başkanlığının ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı definde bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

15. Direnme kararı süresi içinde davalılar Hendek Belediye Başkanlığı ve Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda,

1- Dava dilekçesinden davacının hangi çalışma dönemi için, hangi davalıdan hangi alacakları talep ettiğinin anlaşılıp anlaşılamadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının iddialarını somutlaştırması için süre verilmesinin ve ayrıca çalışma dönemlerine ilişkin tarihlerin davacıya açıklattırılmasının gerekip gerekmediği,

2- Davalıların 21.05.2014 tarihli ıslah dilekçesine karşı süresinde ve usulüne uygun olarak zamanaşımı def’inde bulunup bulunmadıkları, 21.05.2009 tarihinden önceki fazla çalışma ücreti alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, diğer taraftan mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tespit ve hesaplamaların denetime elverişli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre zamanaşımı def’i de gözetilerek talep edilen alacakların hesaplanması için denetime elverişli olan yeni bir bilirkişi raporu alınmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A. (1) numaralı uyuşmazlık bakımından;

17. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince kural olarak herkes iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, kendisine ispat yükü düşmeyen diğer tarafın onun iddiasının aksini ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş sayılır.

18. Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim delillere kendiliğinden başvuramaz. Buna karşılık kendiliğinden (re'sen) araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda, hâkim davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında hâkimin de görevli olmasına kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalarda ve çekişmesiz yargı işlerinde önem gösterir.

19. Dava malzemesinin taraflarca getirilmesi ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından getirileceğiyle ilgili bir ilkedir. Buna göre, hâkim kendiliğinden taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme sadece tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir.

20. Taraflarca getirilme ilkesi HMK’nın 25. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir:

“(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

(2) Kanunda belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.”

21. Bu ilkenin bir sonucu olarak mahkeme, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir. Buna kural olarak deliller de dâhildir (HMK m. 25/2). Hâkim, olayın aydınlatılması için taraflardan delil ikamesini isteyebilir ancak tarafa belli bir delili hatırlatamaz.

22. Mahkemenin hüküm vermesi için kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkân vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın, talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur.

23. Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31) çerçevesinde yumuşatılmıştır (Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.:Medeni Usul Hukuku, 2011, s. 248 vd).

24. Diğer taraftan HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31. maddesine göre; “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukukî açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir”.

25. Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verilebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 248 vd).

26. Görüldüğü üzere, hâkimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 31. maddede, hâkimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukukî açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir.

27. Uyuşmazlığın çözümü için somutlaştırma yükünden bahsetmekte yarar bulunmaktadır.

28. HMK’nın konuya ilişkin ve “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” başlıklı 194. maddesi uyarınca;

“(1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar.

(2) Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur”.

29. Anılan maddenin gerekçesinde, maddenin amacının, bir yandan ispatın genel hükümleri çerçevesinde temel bir kavrama yer vermek iken, diğer yandan da uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek olduğu belirtilmiştir. Gerekçenin devamında “…Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Genel geçer ifadelerle, somut bir şekilde ortaya koymadan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar, haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşul vakıalara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi, ilgili taraf için bir yüktür; bu yükü yerine getirmeyen sonuçlarına katlanacaktır…” şeklindeki ifadelere yer verilerek somutlaştırma yükünün anlam ve önemi vurgulanmıştır.

30. Diğer taraftan, HMK’nın “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119/1-e bendi uyarınca, davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin dava dilekçesinde yer alması zorunludur. Bununla birlikte, vakıaların açık ve somut olarak gösterilmesi yeterli görülmemiş; aynı maddenin “f” bendinde yer alan hükmünde ayrıca, açık ve somut olarak gösterilmesi gereken her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğinin de belirtilmiştir. Keza, bu durum, yukarıda açıklanan 194. maddenin ikinci fıkrasındaki tereddüt uyandırmayacak derecede açık hükmün bir gereğidir.

31. Davacının dilekçesinde talebine dayanak yaptığı bazı iddialar (vakıalar) olmakla birlikte, bunlar somut ve açık değilse, somutlaştırma yükünün yerine getirilmemesinden söz edilmelidir. Somutlaştırma yükü yerine getirilmeden karşı tarafın sağlıklı bir savunma yapması ve sağlıklı bir hüküm verilmesi mümkün değildir. Çünkü karşı tarafın hukukî dinlenilme hakkının gereği olarak açıklama ve ispat hakkını kullanabilmesi için öncelikle kendisine yöneltilen iddialar hakkında tam olarak bilgilenmesi zorunludur (HMK m. 27). Keza, hükümde yer alması gereken unsurların belirtildiği HMK’nın 297. maddesi gereğince, tarafların iddia ve savunmalarının, uyuşmazlık noktalarının, hükmün dayandığı ve sabit görülen vakıaların gerekçeli kararda tam olarak gösterilmesi gerekmektedir (HMK m. 297/1-c). Somut vakıalar ortaya konulmadan, hâkimin sağlıklı bir yargılama gerçekleştirmesi ve karar vermesi de mümkün değildir.

32. Öte yandan, davanın dayanağı olan vakıaların soyut olarak gösterilmesi yetmez, bu vakıaların ispata elverişli şekilde zaman, mekan ve içerik olarak somutlaştırılması zorunludur. Somutlaştırmak, bir iddiayı, zaman, mekân, kişi, oluş şekli gibi unsurlarıyla algılamaya, anlamaya, tartışmaya ve ispata elverişli şekilde ortaya koymaktır. Vakıaların somutlaştırılmasından sonra karşı tarafça cevap verilebilir, mahkemece bir vakıa tam olarak algılanabilir, ispat faaliyeti yürütülebilir ve bu suretle vakıa hakkında karar verilebilir.

33. Soyut ve genel ifadelerle iddiada bulunmak, talepte bulunanın dahi bilmediği, somut olarak ileri sürmediği belirsiz bir olguya ilişkin karşı tarafın cevap vermesi ve bu belirsiz olgudan mahkemenin sonuç çıkarmasını beklemek anlamına gelir ki, bu durum hukuk kuralları bir yana mantık kurallarıyla da bağdaşan bir durum değildir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, dava malzemesini getirmek tarafların, hukuku uygulamak mahkemenin işidir. Taraflar dava malzemesini eksik değil, tam olarak getirmek durumundadırlar. Unutmamak gerekir ki, alacağın miktarının tam olarak tespit edilemediği belirsiz alacak davasında dahi hukukî ilişkinin belirtilmesi zorunludur (HMK m. 107). Zira kişi, belirsiz ve bilinmeyen bir hukukî ilişki ve vakıadan hareketle bir talepte bulunamaz.

34. Somutlaştırma yükümlülüğüne riayet edilmemesi durumunda özellikle hâkimin davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31) ile ön inceleme hükümleri (HMK m. 320, 137, 140) dikkate alınmalıdır. Yukarıda da değinildiği üzere "maddi ve hukukî açıdan belirsiz yahut çelişkili" hususlarda hâkim davayı aydınlatmak ile yükümlüdür. Somut olmayan vakıalarda, maddi ve hukukî belirsizlik mevcut olduğundan bu belirsizliğin giderilmesi gerekir. Özellikle HMK’nın 137, 140 ve 320. maddelerinde yer alan hükümler gereğince, bu belirsizliğin hâkim tarafından giderilmesi gerekir. Çünkü ön incelemede tarafların iddia ve savunmalarının tespit edilmesi, anlaştıkları ve anlaşamadıkları noktaların tek tek belirlenmesi gerekli ve zorunlu olup, bu aynı zamanda hâkimin ödevidir. Bu çerçevede hâkimin ön incelemede mutlaka somutlaştırmayı sağlaması gerekir. Bu sebeple, sadece tarafların dilekçelerini tekrar ettikleri yönündeki beyanların tutanağa geçirilmesi veya soyut ifadelerle tespit yapılması yeterli değildir. Bu, mahkemenin yargılamayı yürütmesi bakımından sağlıklı olmayacağı ve Kanuna aykırı olacağı gibi, Yargıtay denetimine elverişli bir durum da oluşturmayacaktır.

35. Eğer somutlaştırma yükü, hâkimin davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevine rağmen, davacı tarafından yerine getirilmemişse, o zaman bu yüke bağlanan yaptırım ortaya çıkacaktır. Somutlaştırma yükümlülüğünü yerine getirmemenin yaptırımı, iddiayı veya davayı ispatlayamamaktır. Bu ise, aslında vakıanın ispata elverişli kabul edilememesi ve bunun sonucu olarak da belirsizlik rizikosuna katlanma şeklinde gerçekleşecektir. Böyle bir durumda, somutlaştırma yükü ve dolayısıyla ispat yükü yerine getirilmediğinden ispat edilemeyen davanın reddi sonucu doğacaktır ki, bu hâlde dava esastan reddedildiğinden işin esası bakımından kesin hüküm ortaya çıkacaktır.

36. Sonuç olarak HMK’nın 119/1-e bendi ve 194. maddesi gereğince dava dilekçesinde somutlaştırma yükünün yerine getirilmemiş olması hâlinde, davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevi gereği hâkim, soyut ve belirsiz hususların somutlaştırılmasını (yeni bir vakıa ileri sürülmeden, sadece mevcut vakıa çerçevesinde) davacıdan istemeli, bu eksiklik tamamlanırsa yargılamaya devam edilerek karar verilmeli; bu eksiklik tamamlanmaz, somutlaştırma gerçekleştirilmezse, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.

37. Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin 10.01.1985- 30.07.2005 tarihleri arasında Hendek Belediyesinde, 01.08.2005-17.07.2007 tarihleri arasında Sakarya Büyükşehir Belediyesine bağlı SASKİ nezdinde, sonrasında ise Hendek Belediyesine bağlı H. Anonim Şirketinde ve son olarak 27.08.2009-14.04.2010 tarihlerinde Hendek Belediyesinde çalıştığını, davalılardan Sakarya Büyükşehir Belediyesi ile SASKİ arasında ve davalı Hendek Belediyesi ile dava dışı H. Anonim Şirketi arasında asıl işveren, alt işveren ilişkisi bulunduğunu, 01.08.2005-17.07.2007 tarihleri arasındaki çalışma dönemi bakımından alacağının bulunmadığını, ancak 12.07.2005 tarihli protokol gereğince davalılar Sakarya Büyükşehir Belediyesi ile SASKİ’nin sorumluluğunun bulunduğunu açıkça ifade ederek işçilik alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

38. Davacı vekili 21.05.2014 tarihli ıslah dilekçesinde de, bilirkişi raporunda hesaplanan alacakların davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu tutularak hüküm altına alınmasını talep etmiş, 04.09.2014 tarihli duruşmada da aynı taleplerini tekrar etmiştir.

39. Görüldüğü gibi davacı vekili hangi çalışma dönemi için hangi davalıdan hangi alacakları talep ettiğini ayrıntılı, açık ve anlaşılır şekilde belirtmiştir. Bu nedenle davacı tarafın somutlaştırma yükümlülüğünü yerine getirdiği anlaşıldığından davacı tarafa taleplerinin açıklattırılmasına gerek olmadığı, direnme kararının yerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

B. (2) numaralı uyuşmazlık bakımından;

40. Zamanaşımı hukukî niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i olup; usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır [Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:2, s.1761; Von Tuhr: Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.; Canbolat: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukukî Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, 2008, s. 255 vd.].

41. HMK’nın 141. maddesine göre;

“(1) (Değişik:22/7/2020-7251/15 md.) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.

(2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.”

42. Kanun'un “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. maddesinin 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (7251 sayılı Kanun) ile değiştirilmeden önceki hâli ise; “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri (m.136) ile serbestçe; ön inceleme aşamasında (m.137) ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına (m.140) taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilir (m.139). Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah (m.176) ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklindedir.

43. Kanun'un 141. maddesinin birinci fıkrasında 28.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun'un 15. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hâlinin hükümet gerekçesinde, ön inceleme duruşmasının yargılama bakımından öneminden dolayı, tarafların bu duruşmaya katılımını sağlamak amacıyla “gelen tarafın ödüllendirildiği, mazereti olmadığı hâlde gelmeyen tarafın ise cezalandırıldığı” bir yol izlenmesinin zorunlu olduğu görüşüyle hareket edilerek, her iki tarafında ön inceleme duruşmasına gelmesi hâlinde karşı tarafın muvafakati ile genişletme söz konusu iken, taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmediği takdirde, gelen taraf karşı tarafın muvafakatine gerek olmaksızın iddia ve savunmasını genişletip değiştirebileceği açıklanmıştır.

44. HMK’nın 141. maddesine göre; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmaksızın uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında bu yasağın uygulanmaması ile daha uyuşmazlığın en başında, karşı tarafın açıklamasını, iddia ve savunmasını tam olarak görmeden, sağlıklı ve tam bir iddia ve savunma örgüsü kurmanın mümkün ve gerçekçi olmadığı gözetilerek; tarafların dilekçelerinde rahat, doğru ve sağlıklı bir iddia ve savunma bütünü oluşturmalarını sağlamak olduğu gibi, maddi ve hukukî nitelendirmeleri uyuşmazlığı çözecek doğrulukta ortaya koymaları amaçlanmaktadır. Şüphesiz ki bu imkân, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile söz konusudur. Bu iki dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Bununla birlikte, HMK'nın 141/2. maddesinde, iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir.

45. HMK’nın “Islahın zamanı ve şekli” başlıklı 177. maddesi, 28.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un ile değiştirilmeden önce; “(1) Islah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.

(2) Islah sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.” şeklinde iken 7251 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile ;

“(1) Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.

 (2) (Ek:22/7/2020-7251/18 md.) Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukukî durum ortadan kaldırılamaz.

(3) Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.” yeni bir fıkra eklenmiştir.

46. İş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanmakta iken HMK’nın 447. maddesi ile diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağının düzenlenmesi karşısında iş mahkemelerinde artık basit yargılama usulü uygulanmaktadır. Basit yargılama usulü HMK’nın 316 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup 322. maddesinde de basit yargılama usulü ile ilgili hüküm bulunmayan hâllerde yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir.

47. “Dilekçelerin verilmesi” başlıklı 317. maddesi uyarınca “(1) Dava açılması ve davaya cevap verilmesi dilekçe ile olur.

(2) Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak mahkeme durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek bir süre verebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.”

48. HMK’nın “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı” başlıklı 319. maddesine göre de; “İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar”. HMK’nın 322. maddesi atfıyla basit yargılama usulünde de uygulanan HMK’nın 141. maddesinin 2. fıkrasına göre ise “İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır”.

49. Somut olayda; davacı vekili 21.05.2014 tarihinde bilirkişi raporu doğrultusunda davasını ıslah etmiş, davalı Hendek Belediyesi vekili ise süresinde sunduğu 06.06.2014 tarihli dilekçesinde, davacı tarafın ıslah talebini kabul etmediklerini beyan etmesine rağmen açıkça zamanaşımı def'ini ileri sürmemiştir.

50. Öte yandan diğer davalılar Sakarya Büyükşehir Belediyesi ve SASKİ vekillerinin süresinde sundukları ıslaha karşı beyan dilekçelerinde zamanaşımı def'inde bulundukları anlaşılmış ise de; dosya kapsamı ve davacının kesintili çalışma sistemi göz önüne alındığında bahsi geçen davalılar ile davalı Hendek Belediyesi arasında asıl işveren, alt işveren ilişkisi veya işyeri devri söz konusu olmadığı anlaşıldığından diğer davalıların ileri sürdüğü zamanaşımı def'inin, davalı Hendek Belediyesine sirayet etmeyeceği sonucuna varılmıştır.

51. Bu itibarla zamanaşımı def'ini açıkça ileri sürmeyen davalı Hendek Belediyesi bakımından 21.05.2009 tarihinden önceki döneme ilişkin hesaplanan fazla çalışma ücretinin zamanaşımına uğradığının kabulü mümkün değildir.

52. Diğer taraftan mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; davacı vekilinin hangi davalı nezdinde ne kadar süreyle çalıştığına ilişkin iddiasını doğrulayan Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları doğrultusunda davacının 01.08.2005 tarihinden önce davalı Hendek Belediyesinde, 01.08.2005-17.07.2007 tarihleri arasında Sakarya Büyükşehir Belediyesine bağlı SASKİ nezdinde, 20.07.2007-25.04.2008 tarihleri arasında dava dışı H. Ekmek Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinde, 26.04.2008-31.12.2008 ve 15.01.2009-26.08.2009 tarihleri arasında dava dışı H. Anonim Şirketinde, son olarak 27.08.2009-14.04.2010 tarihleri arasında davalı Hendek Belediyesinde çalıştığı, dava dışı H. Ekmek Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ile davalılar arasında herhangi bir bağ veya ilişki tespit edilemediğinden bahsi geçen şirkette geçen 20.07.2007-25.04.2008 tarihleri arasındaki çalışma döneminin hesaplama dışı bırakıldığı ve 18.03.2008 tarihinden önceki fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının zamanaşımına uğradığı belirtildikten sonra 26.04.2008-14.04.2010 tarihleri arasında davalı tarafın tanık beyanları dikkate alınarak davacının haftalık 18 saat fazla çalışma yaptığı, 27.04.2008-14.04.2010 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ilişkin puantaj kayıtlarına göre iki ulusal bayram ve genel tatil gününde çalışmasının bulunduğu, davalı Hendek Belediyesi ile dava dışı H. Anonim Şirketi arasında asıl işveren, alt işveren ilişkisi olduğu kabul edilerek bahsi geçen alacaklar bakımından davalı Hendek Belediyesinin sorumlu olduğu, 1986 ilâ 2004 yılları arasında kullanılmayan 303 günlük yıllık izin ücreti alacağından protokol gereğince davalı SASKİ’nin, son iki yıllık çalışmasının karşılığı olan 52 günlük yıllık izin ücreti alacağından da davalı Hendek Belediyesinin sorumlu olması gerektiği belirtilerek hesaplama yapılmıştır.

53. Yukarıda aktarılan 30.04.2014 tarihli bilirkişi raporu görüldüğü üzere taraflar arasındaki uyuşmazlık konularına ilişkin olarak ayrıntılı şekilde düzenlenen, açık, anlaşılabilir, denetime elverişli ve hükme esas alınabilecek niteliktedir.

54. Bundan başka, Özel Daire tarafından davalılar Hendek Belediyesi ve SASKİ vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra sadece bahsi geçen alacak kalemlerinden hangi davalının ne miktarda sorumlu olduğu noktalarında bozma kararı verilmesi karşısında; yıllık izin, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ispatına ve hesaplanmasına ilişkin yönlerin kesinleştiği tespit edilmiştir. Ayrıca, dosya kapsamı ve davacının temyiz itirazının bulunmamasına göre de dava konusu alacaklara ilişkin mahkeme tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporunda yapılan tespit ve hesaplamalar yerinde görülmüştür.

55. Öte yandan mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davalı Hendek Belediyesinin ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı def'i ileri sürmediğinin kabulü ile davacının son iki yıllık çalışma dönemine ilişkin hesaplanan fazla çalışma ile ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarının davalı Hendek Belediyesinden; 12.07.2005 tarihli Protokol gereğince 1986 ilâ 2004 yılları arasında kullanılmayan 303 günlük yıllık izin ücreti alacağından davalı SASKİ’den, son iki yıllık çalışmasının karşılığı olan 52 günlük yıllık izin ücreti alacağından ise davalı Hendek Belediyesinden tahsiline karar verilmesi isabetlidir.

56. Bununla birlikte 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 21. maddesinin "a" fıkrasında, İSKİ'nin görevleri için kullandığı taşınmaz malları, tesisleri, işlemleri ve faaliyetlerinin her türlü vergi resim ve harçtan muaf olacağı belirtilmiş ancak Kurumun yargılama harçlarından bu kapsamda temyiz harçlarından muaf olduğu yönünde bir düzenlemeye yer verilmemiş, dolayısıyla İSKİ, ASKİ gibi Büyükşehir Belediyelerinin bünyelerinde bulunan tüzel kişiliği haiz, su ve kanalizasyon işlerini yürüten idareler (kurumlar) yargılama harçlarından ve bu kapsamda temyiz harçlarından muaf olmadıkları kabul edilmiştir. Hukuk Genel Kurulunun 15.03.2017 tarihli ve 2015/22-156 E., 2017/512 K.; 09.12.2015 tarihli ve 2015/3-2132 Esas., 2015/2906 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.

57. Hâl böyle olunca temyize konu davanın, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkin olduğu, dolayısıyla uyuşmazlığın özel hukuk hükümleri dâhilinde kaldığı gözetildiğinde, temyiz eden davalı SASKİ’nin, 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince temyiz harçlarından muaf olmadığı ortadadır. Buna göre davalı SASKİ vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazı da yerinde görülmemiştir.

58. Ayrıca, direnme kararının başlık kısmında “Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü” ve “Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanlığı” yerine “Saski Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü” ve “Büyükşehir Belediye Başkanlığı” yazılmış ise de, bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir bir maddi hata olarak kabul edilmiş, esasa etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

59. Açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup onanmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Yukarıda A bölümünde [((1) numaralı uyuşmazlığa ilişkin) (17-39. paragraflar arasında)] ve B bölümünde [((2) numaralı uyuşmazlığa ilişkin) (40-60. paragraflar arasında)] açıklanan nedenlerle davalılar Hendek Belediye Başkanlığı ve davalı Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Aşağıda dökümü yazılı (1.156,19TL) harcın davalı Hendek Belediye Başkanlığından alınmasına, davalı Sakarya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünden fazla alınan (108,35TL) harcın istek hâlinde geri verilmesine,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.05.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Somutlaştırma yükünün yerine getirilmemiş olması durumunda yapılması gereken işlem hakkındaki açıklamalar için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Dava ve Cevap Dilekçesinin Unsurları - Somutlaştırma Yükü, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 2. Baskı, s. 370-372.