AYIPLI MALDAN DOLAYI BORÇ BULUNMAMAKLA BİRLİKTE BEDELİN ÖDENDİĞİ SAVUNMASI BORCUN KAYNAĞININ KABULÜNÜ İÇERDİĞİNDEN BORCUN ÖDENDİĞİ İSPATLANMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


18 Haz
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/(19)11-990
KARAR NO   : 2022/1568

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ünye 3. Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                         : 07/10/2020
NUMARASI                 : 2020/113 - 2020/187
DAVACI                       : A. Plastik Ambalaj Mob. İnş. Nak. Teks. Gıda Paz. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.
                                      vekili Av. M.H.
DAVALI                        : M.Ç. vekili Av. H.Ş.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ünye 3. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret mahkemesi sıfatıyla) verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince istinaf başvurusu esastan reddedilmiş, karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 369. Maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun'un (HMK) 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:              

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı ile müvekkili şirket arasında 2012-2013 yıllarında muhtelif inşaat malzemeleri alışverişi ile bir takım inşaat işleri uygulamalarının yapıldığını, ancak davalının almış olduğu malların ve hizmetlerin bedelini ödemediğini, bu nedenle davalı aleyhine Ünye İcra Müdürlüğünün 2014/206 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, bu hizmet ve malların neler olduğu ve bedellerinin ne kadar olduğunun icra dosyasında ayrıntılı olarak yer aldığını, davacı şirketin icra takibine konu malları davalıya teslim etmesine, faturasını kesmesine ve davalının bu malları inşaatında kullanıp fatura kapsamındaki KDV’yi de masraf olarak kendi muhasebe kayıtlarına işlemesine rağmen davalının almış olduğu mal ve hizmetlerin bedelini ödemediğini, davalının ödeme emrine itiraz dilekçesinde, ticarî ilişkiyi kabul ettiğini, ancak aldığı malların ayıplı olduğunu iddia ederek borcun tamamına itiraz ettiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL yönünden itirazın iptali ile takibin devamına ve davalı aleyhine alacağın %20'sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiş, 05.02.2015 tarihli dilekçesi ile talebini 86.805,15 TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında yıllardır devam eden bir ticarî ilişki bulunduğunu, bu süreçte davalının yapmış olduğu ödemelerin davacıdan alınan malzeme ve işçilik bedellerini fazlasıyla karşıladığını, icra takibine itiraz edildikten sonra 27.02.2014 tarihli noter ihtarıyla davacı şirketin yaptığı işler ile malzemelerdeki ayıp ve eksikliklerin giderilmesi talep edildiği hâlde davacı tarafından bu ayıp ve eksikliklerinin giderilmediğini, davacının gerçek bir alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ünye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret mahkemesi sıfatıyla) 10.01.2018 tarihli ve 2014/443 E., 2018/3 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında mal alım satımına dayalı ticarî ilişki bulunduğu, davaya konu iki adet faturanın taraf defterlerinde kayıtlı olduğu, fatura içeriği olan muhtelif inşaat malzemeleri ve işlerin hiçbir ihtiraz-i kayıt konulmadan teslim alındığı ve faturaya itirazın olmadığı, davalı ayıp iddiasında bulunsa da 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 23. maddesine göre süresi içinde kusur ve ayıp ihtarında bulunmadığı, davalının fatura bedellerinin ödendiğini usulüne uygun olarak ispat edemediği gerekçesiyle davanın kabulüne, itirazın iptali ile takibin devamına ve davalının alacağın %20’si olan 17.361,03TL icra inkâr tazminatına mahkûmiyetine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Ünye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.

8. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 21.05.2018 tarihli ve 2018/672 E., 2018/729 K. sayılı kararı ile; davaya konu takibin faturaya dayalı bakiye alacak talebine yönelik olduğu, takibe ve davaya konu faturaların taraf defterlerinde kayıtlı olduğunun belirlendiği, artık davalının fatura bedelinin ödendiğini ispat etmesi gerektiği, başka bir ifadeyle ispat külfetinin davalıda olduğu, davalı tarafından ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı, davalının fatura bedellerini ödediğini ispat edemediği, işlemiş faize ilişkin bir itirazın da bulunmadığı gerekçesiyle istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 25.02.2020 tarihli ve 2018/3515 E., 2020/587 K. sayılı kararı ile;

“… Davalı takip dayanağı 2 adet faturalı malların ayıplı olduğunu, bu nedenle bedelini ödemesi gerekmediğini, buna rağmen yaptığı ödemelerle bu faturaların da bedelinin ödenmiş olduğunu savunmuştur. İlk derece mahkemesi davaya konu faturaların davalının defterlerinde kayıtlı olduğu, davalının zamanında ayıp ihbarında bulunduğunu ispatlayamadığı gibi fatura bedellerinin de ödendiğini ispatlayamadığına karar vermiş ise de yapılan tahkikat davaya konu faturaların taraf defterlerinde kayıtlı olması ve davalının süresinde ayıp ihbarında bulunmadığı yönünden tamam ise de davalının ödeme savunması yönünden yeterli değildir. Mahkemece tarafların ticari defterleri inceletilerek ödemeler yönünden aralarında fark çıkarsa davalıya yaptığı ödemeleri kanuni delillerle ispat için fırsat verilip takip dayanağı faturaların ödendiğinin kanıtlanması halinde davanın reddine, aksi halde ise asıl alacak yönünden ve davalının takip öncesinde temerrüde düşürüldüğü kanıtlanırsa temerrüt tarihi ile takip tarihi arasındaki faiz de hesaplattırılarak varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik tahkikatla hüküm verilmesi doğru olmadığı gibi bu hususun istinaf mahkemesince de gözden kaçırılması doğru olmamış,…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuş, dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine ve karardan bir örneğin bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

11. Ünye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret mahkemesi sıfatıyla) 07.10.2020 tarihli ve 2020/113 E., 2020/187 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, davalı taraf delilleri arasında tediye belgesi, banka dekontu vb. ödeme belgesinin sunulmadığı, yemin deliline de dayanılmadığı, bilirkişi raporunda davalının ticarî defterlerinde geçen ödemelerin, davacı ticarî defterlerinde yer almadığı, dolayısıyla ticarî defterlerin birbirini teyit etmediği, davalı tarafın ticarî ilişkiyi, davacı taraftan mal ve hizmet alımını, karşılığında ödemeler yaptığını kabul etmekle birlikte, malların ayıplı çıktığını buna rağmen yapılan ödemelerle borçlu olmadığını belirttiği, verilen yasal sürede savunma dilekçesinde ve 10.06.2015 havale tarihli delil dilekçesindeki delillerle ispatlayamadığı, kabul edilen faturalarda yer alan tutar kadar borçlu olduğu, faturaları kabul ettiğinden (ticarî defter kayıtlarında da yer almakla), fatura tarihi itibariyle temerrüde düştüğü ve fatura tarihleri itibariyle işleyen faizden de sorumlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının ödeme savunması yönünden mahkemece tarafların ticarî defterleri inceletilerek ödemeler yönünden aralarında fark çıkarsa davalıya yaptığı ödemeleri kanuni delillerle ispat için fırsat verilip takip dayanağı faturaların ödendiğinin kanıtlanması hâlinde davanın reddine, aksi hâlde ise asıl alacak yönünden ve davalının takip öncesinde temerrüde düşürüldüğü kanıtlanırsa temerrüt tarihi ile takip tarihi arasındaki faiz de hesaplattırılarak varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre mahkemece yapılan incelemenin hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

15. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;

i) İlamsız takip yapılmış olması,

ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,

iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.

16. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 E., 2020/942 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.

17. Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; davanın kabulü hâlinde takibin devamı hükmünü de içerecektir.

18. Bu açıklamalar göstermektedir ki itirazın iptali davası; icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.

19. Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura ve faturaların delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.

20. Dava konusu faturanın düzenleme tarihi itibariyle somut olay bakımından uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.

21. Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesinde "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır" hükmünü haizdir.

22. Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.

23. Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşme ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşme ilişkisini inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.

24. Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.

25. Tek başına fatura düzenlenmesi akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticarî defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.

26. Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi;

“ (1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.

(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.

(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.

(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.

(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.”

şeklindedir.

27. 7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;

“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz.”

28. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada, ticarî nitelikteki satış sözleşmesi nedeniyle düzenlenen faturalara dayalı alacağın tahsili için girişilen icra takibine ilişkin itirazın iptali talep edilmiştir. Davalı taraf ise icra takibine itirazında ve cevap dilekçesinde; müvekkili ile davacı şirket arasında yıllardır devam eden ticarî ilişki bulunduğunu, müvekkilinin herhangi bir borcu bulunmadığını, icra takibinin kötü niyetli yapıldığını, müvekkilinin davacının yapmış olduğu işler ve verdiği malların ayıplı çıktığından davacının gerçek bir alacağının mevcut olmadığını, dava ve takip konusu fatura bedellerinin ödendiğini, aksine müvekkilinin fazla yapılan ödemeler nedeniyle davacı şirketten alacaklı olduğunu bildirmiştir.

29. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun dava ve icra takibi tarihinde yürürlükte bulunan 222/3. maddesine göre, usulüne uygun tutulan ticarî defter kayıtlarının sahibi lehine delil olabilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticarî defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir.

30. Davalının açıklanan savunması, borcun kaynağını oluşturan olgunun (satım akdinin) ve bundan doğan borcun varlığının kabulünü içermekle birlikte, bu borcun ödendiği yönündedir. Bu hâlde davalı taraf borcu ödediğine ilişkin savunmasını kanıtlamakla yükümlüdür. Başka bir deyişle, somut olayda ispat külfeti davalıya aittir. Ayrıca, davalı, dava ve takip konusu iki faturaya süresinde itiraz etmemiş ve iki faturayı da ticarî defterlerine kaydederek mal ve hizmetlerin kendisine teslim edildiğini kabul etmiştir. Davacı şirket, davalının bu kabul beyanı nedeniyle alacağının varlığını kanıtlama yükümlülüğünden kurtulmuş; buna karşılık davalı, borcu ödediğini kanıtlamakla yükümlü hâle gelmiştir.

31. Bu iddia bakımından taraf ticarî defterleri üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yapılmış, davalının ticarî defterlerinde takip ve dava konusu faturalara ilişkin yer alan ödemelerin, davacı ticarî defterlerinde yer almadığı, defter kayıtlarının birbirini teyit etmediği, davalı tarafın ticarî ilişki -davacı taraftan mal ve hizmet alımı- karşılığında ödemeler yaptığını kabul etmekle birlikte, malların ayıplı çıktığını ileri sürmesine rağmen borçlu olmadığını verilen yasal süresi içerisinde sunduğu cevap dilekçesinde ve 10.06.2015 havale tarihli delil dilekçesindeki delillerle ispatlayamadığı, yemin deliline de dayanmadığından davalının kabul ettiği faturaların tutarı kadar borçlu olduğunun kabulü gerekir.

32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; öncelikle faturaların taraf ticarî defterlerine kaydedildiği tespit edildikten sonra, fatura konusu mal ve hizmetlerin davacıya teslim edilip edilmediğinin araştırılmasının zorunlu olduğu, bu husus kanıtlanırsa -taraflar arasında eser sözleşmesi bulunduğundan- davacı taraf faturaların konusu mal ve hizmetlerin ayıplı olduğunu ileri sürdüğüne göre bu iddia üzerinde de durulup, ayıplı veya eksik olduğu tespit edilen mal ve hizmetlerin faturaların miktarından düşülmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması görüşü ileri sürülmüşse de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

33. Hâl böyle olunca; ilk derece mahkemesince davalı tarafın dava konusu fatura bedellerini ödediğini ispat edemediği gerekçesiyle verilen direnme kararı yerindedir.

34. Ne var ki, hüküm altına alınan miktar hakkındaki temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olduğundan, davalı vekilinin hükmedilen miktara yönelik hakkındaki temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 22.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 16’sı DİRENME UYGUN DAİREYE ,2’si ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.