BİLİRKİŞİ RAPORUNDA BELİRSİZLİKLER VEYA ÇELİŞKİLER BULUNURSA HÂKİM KENDİLİĞİNDEN BELİRSİZLİKLERİN VEYA ÇELİŞKİLERİN GİDERİLMESİNE KARAR VEREBİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


13 Ağu
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/12-332
Karar No       : 2023/358

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 28.09.2021
SAYISI                          : 2021/1531 E., 2021/1964 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 07.04.2021 tarihli ve 2020/9231 Esas,
                                         2021/4211 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki borca ve imzaya itiraz isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince itirazın reddine karar verilmiştir.

Kararın borçlu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle imzaya itirazın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı alacaklı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelendi.

Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması, 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (2004 sayılı Kanun) 366 ncı maddesi hükmü gereğince işin ivediliği ve niteliği nedeniyle uygun bulunmadığından alacaklı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip gereği düşünüldü:

I. TALEP

Borçlu vekili; kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibine dayanak çek üzerindeki imzaların ve yazının müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığını, söz konusu çekin müvekkili şirkete ait kasadan hukuka aykırı yollar ile ele geçirildiğini, bu hususta Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına başvurulduğunu, müvekkilinin alacaklıya borcunun bulunmadığını, alacaklının müvekkili şirketin kuruluşundan beri ortak olduğunu ve ortaklığın 2018 yılı Haziran ayında sona erdiğini, alacaklının şirket yetkilisi olan ağabeyinin imzasını bilmiyor olmasının düşünülemeyeceğini ileri sürerek imzaya, borca ve fer’îlerine ilişkin itirazlarının kabul edilmesini, icra takibinin durdurulmasını ve hukuka aykırı takip nedeniyle %20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Alacaklı vekili; borçlu isteminin kambiyo hukuku bakımından yersiz olduğunu, iddialarının soyut olup belgeye dayanmadığını belirterek itirazın reddini savunmuş ve borçlu aleyhine kötüniyet tazminatı ile para cezasına hükmedilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 05.02.2020 tarihli ve 2019/298 Esas, 2020/49 Karar sayılı kararı ile; somut olayda itiraza konu çekteki imzaların borçluya (şirket yetkilisine) ait olduğuna dair net tespit içeren, bu nedenle de hükme esas alınmaya elverişli ve yeterli olduğu kanaatine varılan 23.05.2019 tarihli bilirkişi heyet raporu yanında 26.12.2019 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda takibe dayanak çek üzerindeki imzanın şirket yetkilisi Zahir D.’nın eli ürünü olduğu görüşünün bildirildiği gözetildiğinde, çekteki keşideci imzalarının borçluya ait olduğunun kabulünün gerektiği, borca yönelik itirazın ise 2004 sayılı Kanun’un 169/a-1 maddesinde belirtilen yazılı deliller ile ispat edilemediği, takibin geçici olarak durdurulması nedeniyle borçlu aleyhine tazminata ve para cezasına hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle borçlunun imzaya itirazının reddine, asıl alacak üzerinden %20 icra inkâr tazminatının borçludan alınarak alacaklıya ödenmesine, asıl alacak üzerinden %10 para cezasının borçludan alınarak Hazineye gelir kaydına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 16.09.2020 tarihli ve 2020/1126 Esas, 2020/1466 Karar sayılı kararı ile; imzanın borçluya ait olduğuna dair ispat yükünün alacaklıda olduğu, somut olayda İlk Derece Mahkemesince alınan ve bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 22.05.2019 tarihli raporda imzanın borçlunun eli ürünü olduğunun bildirildiği, soruşturma aşamasında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca 2019/25.43 Esas sayılı dosya kapsamında alınan 22.04.2019 tarihli bilirkişi raporunda ise çekteki imzanın borçlunun eli ürünü olmadığının bildirildiği, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için tekrar bilirkişi incelemesine başvurulduğu ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca düzenlenen ve hükme esas alınan 25.12.2019 tarihli raporda itiraza konu olan imzanın kuvvetle muhtemel borçlunun eli ürünü olduğunun belirtildiği ve imzanın aidiyeti konusunda kesin bir görüş bildiriminde bulunulmadığı, Adli Tıp Kurumu raporunun tebliğden sonra her iki tarafça itiraz dilekçesi sunulmuş ise de itirazların iki haftalık yasal süreden sonra sunulduğu, ayrıca çekteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat yükü kendisinde olan alacaklı tarafından yeni bir bilirkişi incelemesi de talep edilmediği, alacaklı vekilinin mevcut rapora göre müvekkili lehine karar verilmesini talep ederek yeni rapor alınmasını istemediği, dolayısıyla çekteki imzanın borçluya ait olduğunun alacaklı tarafından ispat edilemediği gerekçesiyle borçlunun istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b-2 maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak imza itirazının kabulü ile takibin durdurulmasına, yasal şartları oluşmadığından alacaklı aleyhine tazminata ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

".. 1- HUMK'nun 438. ve İİK'nun 366. madde hükümleri gereğince inceleme konusu işin niteliği bakımından temyiz tetkikatının duruşmalı olarak yapılması mümkün olmadığından, alacaklının duruşma talebinin REDDİNE,

2- Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan takipte, borçlunun örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine yasal süresi içerisinde icra mahkemesine başvurusunda, çek üzerindeki imzanın borçlu şirket yetkilisine ait olmadığı ileri sürülerek imzaya itiraz edildiği, ilk derece mahkemesince, imzaya itirazın reddine karar verildiği, borçlu tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, imzanın borçlu eli ürünü olup olmadığı kesin olarak tespit edilemediğinden, imzanın borçluya ait olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanamaması gerekçesi ile borçlunun istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, imzaya itirazın kabulü ile takibin durdurulmasına ve yasal şartları oluşmadığından alacaklı aleyhine tazminata ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Somut olayda; takip konusu çek üzerinde yapılan ilk inceleme Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma dosyasında yaptırılan inceleme olup, 22.04.2019 tarihli kriminal uzman tarafından hazırlanan raporda çek üzerindeki keşideci imzasının şirket yetkilisi Zahir D. eli ürünü olmadığı mütalaa edilmiş, mahkemece grafoloji ve sahtecilik uzmanlarından kurulu üç kişilik bilirkişi heyetinden alınan 22.05.2019 tarihli raporda ise çekin ön yüzünde atılı olan keşideci imzasının şirket yetkilisi Zahir D. eli ürünü olduğu mütalaa edilmiş, yine mahkemece aldırılan Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen 25.12.2019 tarihli raporda çekte atılı basit tersimli keşideci imzasının kuvvetle muhtemel şirket yetkilisi Zahir D.’nın eli ürünü olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. Buna göre, savcılık ve mahkeme tarafından aldırılan ilk rapor arasındaki çelişki Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan rapor ile tam olarak giderilmeden ilk derece mahkemesince karar verilmiş ve Bölge Adliye Mahkemesince istinaf incelemesi yapılmıştır.

O halde, çelişkinin giderilmesi için grafoloji alanında uzman üç kişilik ehil bilirkişi kurulundan rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, çelişki giderilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir. .…" gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle oy çokluğuyla direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde alacaklı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Alacaklı vekili; gerekçeli kararda olayların ve raporların kronolojik sıralamasının hatalı yapıldığını, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/25.43 Soruşturma numaralı dosyasında alınan bilirkişi raporunun hukuken yok hükmünde olduğunu, şirket yetkilisi Zahir D. hakkında iddianame düzenlendiğini, müvekkili hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, mahkeme kararında çelişkili olarak nitelendirilen ve Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan raporun kesinleşmiş kararlarla geçersiz hâle geldiğini, bu raporun grafoloji uzmanı olmayan bilirkişi tarafından huzurda alınan imza örnekleri ile grafolojik yöntemler kullanılmadan düzenlendiğini, 22.05.2019 tarihli bilirkişi raporunda ise imzanın Zahir D.’nın eli ürünü olduğunun kesin bir şekilde ispatlandığını, 25.12.2019 tarihli Adli Tıp Kurumu raporu ile haklılıkları ortaya çıkmasına rağmen yeni bir rapor alınmasının, Adli Tıp Kurumu raporundaki “kuvvetle muhtemel imzanın Zahir D.’nın eli ürünü olduğu sonuca varılmıştır” şeklindeki tespite itiraz etmediklerine ve ispat külfetini yerine getirmediklerine dair tespitlerin hukuka aykırı olduğunu, 22.05.2019 ve 25.12.2019 tarihli raporlara göre borçlunun haksız olduğunun ispatlandığını, Bölge Adliye Mahkemesi kararında sadece Adli Tıp Kurumu raporunun değerlendirildiğini, bu rapora neden üstünlük tanındığına dair gerekçe bulunmadığını, Yargıtay uygulamalarına göre imzanın borçluya ait olduğunu kesin bir şekilde belirten raporun varlığı hâlinde çelişkiden bahsedilemeyeceğini, sonraki raporların kesinlik içermemesinin imza aidiyeti noktasında aleyhe yorumlanamayacağını, ispat külfetinin yerine getirilmiş sayılacağını, Bölge Adliye Mahkemesinin reddi hâkim talebine rağmen direnme kararı verdiğini, hâkimin reddi talebinin reddine dair kararın gerekçesinin açıklanmadığını, öne alım talebinin kabul edilerek on iki gün içerisinde kararın yazılıp onaylandığını, tüm bu hususlar dikkate alınarak kararın bozulmasını talep ettiklerini, direnme kararında muhalefet şerhi bulunduğunu, kararın zorlama bir karar olup hukuka aykırı olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipte borçlu tarafından takibe dayanak olan çekteki imzanın borçlu şirket yetkilisine ait olmadığı belirtilerek imzaya itiraz edildiği somut olayda, dosya içeriğinde mevcut bilirkişi raporlarında farklı sonuçlara ulaşılması ve alacaklı vekilinin yeni bir bilirkişi raporu alınmasını talep etmemesi karşısında, yeniden bilirkişi raporu alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Ön Sorun

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Özel Dairenin bozma kararından sonra Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılamada 28.09.2021 tarihli duruşmada alacaklı asıl tarafından hâkimin reddi talebinde bulunulması üzerine ara karar ile hâkimin reddine ilişkin talebin 6100 sayılı Kanun'un 41 inci maddesine göre reddedilerek direnme kararı verildiği, alacaklı vekilince hâkimin reddi talebinin reddine ilişkin kararın da temyiz edildiği dikkate alındığında bu yöndeki temyiz incelemesinin Özel Dairece mi yoksa Hukuk Genel Kurulunca mı yapılacağı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

E. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. Ön sorunla ilgili olarak 6100 sayılı Kanun'un "Ret talebinin geri çevrilmesi" kenar başlıklı 41 inci maddesi şöyledir:

"(1) Hâkimin reddi talebi, aşağıdaki hâllerde kabul edilmeyerek geri çevrilir:

a) Ret talebi süresinde yapılmamışsa.

b) Ret sebebi ve bu sebebe ilişkin inandırıcı delil veya emare gösterilmemişse.

c) Ret talebinin davayı uzatmak amacıyla yapıldığı açıkça anlaşılıyorsa.

(2) Bu hâllerde ret talebi, toplu mahkemelerde reddedilen hâkimin müzakereye katılmasıyla; tek hâkimli mahkemelerde ise reddedilen hâkimin kendisi tarafından geri çevrilir.

(3) İlk derece mahkemesinin bu kararlarına karşı istinaf yoluna, bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin başkan ve üyeleri hakkındaki kararlarına karşı da temyiz yoluna ancak hükümle birlikte başvurulabilir."

2. 2004 sayılı Kanun'un "İmzaya itiraz" kenar başlıklı 170 inci maddesi şöyledir:

"Borçlu,168 inci maddenin 4 numaralı bendine göre kambiyo senedindeki imzanın kendisine ait olma-dığı yolundaki itirazını bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirir. Bu itiraz satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz.

İcra mahkemesi duruşmadan önce yapacağı incelemede, borçlunun itiraz dilekçesi kapsamından veya eklediği belgelerden edindiği kanaata göre itirazı ciddi görmesi halinde alacaklıya tebliğe gerek görmeden itirazla ilgili kararına kadar icra takibinin geçici olarak durdurulmasına evrak üzerinde karar verebilir.

(Değişik üçüncü fıkra: 17/7/2003-4949/47 md.) İcra mahkemesi, 68/a maddesinin dördüncü fıkrası-na göre yapacağı inceleme sonunda, inkâr edilen imzanın borçluya ait olmadığına kanaat getirirse itirazın kabulüne karar verir. İtirazın kabulü kararı ile takip durur. Alacaklının genel hükümlere göre dava açma hakkı saklıdır. İnkâr edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşılırsa ve itiraz ile birlikte takip ikinci fıkraya göre durdurulmuşsa, borçlu sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere inkâr tazminatına ve takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm edilir ve itiraz reddedilir. Borçlu menfi tespit veya istirdat davası açarsa, hükmolunan tazminatın ve para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve davanın borçlu lehine sonuçlanması hâlinde daha önce hükmedilmiş olan tazminat ve para cezası kalkar.

(Değişik birinci cümle: 17/7/2003-4949/47 md.) İcra mahkemesi, itirazın kabulüne karar vermesi hâlinde, senedi takibe koymada kötü niyeti veya ağır kusuru bulunduğu takdirde alacaklıyı senede dayanan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm eder. Alacaklı genel mahkemede dava açarsa, para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan para cezası kalkar."

3. 2004 sayılı Kanun'un 68/a maddesinin dördüncü fıkrası;

"İmza tatbikında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bilirkişiye ait hükümleri ile 309 uncu maddesinin 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü fıkraları ve 310, 311 ve 312 nci maddeleri hükümleri uygulanır." hükmünü içermektedir.

4. 6100 sayılı Kanun'un "Yazı veya imza inkârı" kenar başlıklı 208 inci maddesinde;

"(1) Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır.

(2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır.

(3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir.

(4) Resmî bir senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Asıl davaya bakan hâkim, gerekirse bu konuda imza veya yazıyı inkâr eden tarafa, dava açması için iki haftalık kesin bir süre verir." düzenlemesi mevcuttur.

5. 6100 sayılı Kanun'un "Sahtelik incelemesi" kenar başlıklı 211 inci maddesinde;

(1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir:

a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir.

b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir." hükümlerine yer verilmiştir.

6. 15.07.2018 tarihli ve 30479 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin (4 sayılı Kararname) "Adli Tıp Üst Kurullarının Görevleri" kenar başlıklı 16 ncı maddesi şöyledir:

(1) Adlî Tıp Üst Kurulları;

a) Adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla kanaat verici nitelikte bulunmayıp sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri,

b) Adlî tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri,

c) Adlî tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

d) Adlî tıp ihtisas kurulları ile Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri,

konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.

(2) Fizik İhtisas Dairesi ve Trafik İhtisas Dairesinin raporları Adlî Tıp Üst Kurullarında incelemeye alınamaz. Bu dairelerden birinin verdiği raporlar ile diğer bilirkişi raporları arasında çelişki bulunması hâlinde mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle talep edilmesi üzerine raporlar, ilgili ihtisas dairesinin en az yedi uzmanının katılımı ile oluşan genişletilmiş uzmanlar heyetince incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kararlar katılanların oy çokluğuyla alınır, eşitlik hâlinde başkanın bulunduğu taraf oy çokluğunu sağlamış olur.

(3) Fizik ve İhtisas Dairelerinin genişletilmiş uzmanlar heyetinin çalışma usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir.

7. Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin "Adlî Tıp Genel Kurulunun Çalışma Usulüne Ait Genel Hükümler" kenar başlıklı 23 üncü maddesinin (ı) bendi;

"Fizik ihtisas dairesi adlî belge inceleme şubesi ve trafik ihtisas dairesinin işleri Adlî Tıp Genel Kurulunda incelemeye alınmaz. Bu dairelerden birinin raporu ile diğer bir bilirkişi raporu arasında çelişki varsa, mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle ihtisas dairesi en az yedi uzmanın katılımıyla rapor hazırlar. Bu rapora daha önceki raporda imzası bulunan uzmanların, ihtisas dairesindeki görevi devam ettiği sürece, katılımı zorunludur. İhtisas dairesindeki uzman sayısının yediden fazla olduğu durumlarda, bu raporlarda görüş bildirecek uzmanlar her ay ihtisas dairesi başkanı huzurunda çekilecek kura ile belirlenir. Fizik ihtisas dairesinin adlî belge inceleme şubesi dışında kalan şubelerinde de yeterli sayıda uzman olduğu takdirde aynı hükümler geçerlidir. Kararlar oy çokluğu ile alınır. Eşitlik halinde daire başkanının bulunduğu taraf oy çokluğu sağlamış sayılır." şeklinde düzenlenmiştir.

2. Değerlendirme

a. Ön sorun yönünden:

1. 6100 sayılı Kanun'un "Ret talebinin geri çevrilmesi" kenar başlıklı 41 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin başkan ve üyeleri hakkındaki kararlarına karşı temyiz yoluna ancak hükümle birlikte başvurulabilir. Bu hüküm uyarınca alacaklı vekili direnme kararının temyizinde Bölge Adliye Mahkemesince verilen hâkimin reddi talebinin reddine ilişkin ara kararı da temyiz ettiğinden, bu yöndeki temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerektiği oy birliği ile kabul edilerek hâkimin reddi talebinin reddine ilişkin kararın değerlendirilmesine geçilmiştir.

2. 6100 sayılı Kanun'un 41 inci maddesinin birinci fıkrasında hâkimin reddi talebinin hangi hâllerde kabul edilmeyerek geri çevrileceği belirtilmiş olup, bu hâller:

- Ret talebinin süresinde yapılmamış olması,

- Ret sebebi ve bu sebebe ilişkin inandırıcı delil veya emare gösterilmemesi,

- Ret talebinin davayı uzatmak amacıyla yapıldığının açıkça anlaşılması olarak belirtilmiştir.

3. Somut olayda, alacaklı vekili tarafından ileri sürülen iddialar dosya içeriği ile birlikte değerlendirildiğinde hâkimin reddi sebebi ve bu sebebe ilişkin inandırıcı delil veya emareler bulunmadığı anlaşıldığından, Bölge Adliye Mahkemesince verilen hâkimin (heyetin) reddi talebinin 6100 sayılı Kanun'un 41 inci maddesine göre reddine dair kararın yerinde olduğu sonucuna varılarak işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

b. İşin esası yönünden:

1. Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz, 2004 sayılı Kanun'un 170 inci maddesinde düzenlenmiş olup, bu maddenin üçüncü fıkrasında icra mahkemesince imza incelemesinin aynı Kanunun 68/a maddesi dördüncü fıkrasına göre yapılması gerektiği düzenlenmiştir. 2004 sayılı Kanun'un 68/a maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan hükümde atıf yapılan mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 308 inci ve devamı maddelerinde imza inkârı hâlinde mahkemelerce yapılacak usuli işlemler düzenlenmiştir. 6100 sayılı Kanun'un 447 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince 1086 sayılı Kanun'a yapılan yollamalar 6100 sayılı Kanun'a yapılmış sayılır. Bu hüküm uyarınca 6100 sayılı Kanun'un yürürlük tarihinden sonra icra mahkemesinde 6100 Kanun'un 208, 211 ve 217 nci maddelerine göre imza incelemesi yapılması gerekmektedir.

2. Buna göre, 6100 sayılı Kanun'un 211/a maddesine göre yapılan incelemeye rağmen hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamış ise 6100 sayılı Kanun'un 266 ncı ve devamı maddelerine göre çözümü özel veya teknik bilgi gerektirdiğinden bilirkişi incelemesine karar verilir. 6100 sayılı Kanun’un 211/b maddesine göre bilirkişi incelemesinden önce mevcutsa o tarafa ait karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar ilgili yerlerden getirilir. Bilirkişi o mahkemede elde edilen yazı ve imzalarla inceleme yapar. Bu husus maddenin gerekçesinde "...Bilirkişi incelemesinde, bu yazı ve imzalarla mahkemece elde edilen yazı ve imzalar esas alınır. Bilirkişi inceleme için gerekli görürse kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir..." şeklinde açıklanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı üzere takibe dayanak senedin sahteliğinin bilirkişi raporu ile ispatlanması gerekir. Bilirkişi incelemesinde kullanılacak belgeler mahkeme veya bilirkişi huzurunda alınan imza örnekleri ve mukayeseye esas belgelerdir.

3. İmza incelemesinde öncelikle senedin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin borçluya ait olduğu muhakkak olan karşılaştırmaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişi tarafından mukayeseye esas alınmalıdır. Yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtayın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Nitekim bu ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.10.2019 tarihli ve 2017/12-2692 Esas, 2019/1003 Karar sayılı kararında da benimsenmiştir.

4. Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun'un 282 nci maddesine göre hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Mahkeme bilirkişi raporunun tatmin edici bir nitelik taşımadığı kanaatine ulaşacak olursa, yani raporda bazı belirsizlikler ya da çelişkiler bulunduğu kanısına varırsa taraflardan birinin herhangi bir talebi bulunmasa bile bu belirsizliklerin ya da çelişkilerin giderilmesi için kendiliğinden yeni sorular düzenlemek suretiyle aynı bilirkişiden ek rapor alınmasına yahut raporu tanzim eden bilirkişinin sözlü açıklamalarda bulunmak üzere bir gün tayin ederek duruşmaya davet edilmesine ya da gerçeğin ortaya çıkarılması için gerekli görürse yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar bir inceleme yaptırılmasına karar verebilir (6100 sayılı Kanun md. 282, Bilirkişilik Yönetmeliği md. 56).

5. Somut olayda, alacaklı vekili tarafından borçlu şirket aleyhine Bursa 13. İcra Müdürlüğünün 2019/3308 Esas sayılı dosyasında başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibine dayanak 4.000.000,00 TL bedelli ve 15.03.2019 keşide tarihli çeke göre keşideci borçlu şirket, lehdar ise alacaklı Hızır D.'dır. Dosya içeriğinde mevcut 31.08.2016 tarihli imza sirkülerinden 03.08.2016 tarihinden itibaren 10 yıl süre ile Zahir D.'nın şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olduğu anlaşılmaktadır.

6. Borçlu vekili takibe dayanak çek üzerindeki imzaların ve yazının müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığını ileri sürmüş ve bu hususta Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına da şikâyette bulunduklarını beyan etmiştir. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/25.43 soruşturma numaralı dosyasında alınan ve tek kriminal uzman bilirkişi tarafından düzenlenen 22.04.2019 tarihli bilirkişi raporunda "...çekin ön yüzünde bulunan el yazıları, rakamlar ve keşideci imzası ile, çekin arka yüzündeki el yazıları ve ciranta imzalarının Zahir D. eli ürünü olmadığı..." kanaatine varıldığı belirtilmiştir.

7. İlk Derece Mahkemesince alınan ve grafoloji ile sahtecilik uzmanı üç bilirkişi tarafından düzenlenen 22.05.2019 havale tarihli bilirkişi raporunda ise "...çekin ön yüzünde atılı olan keşideci imzasının Zahir D. eli ürünü olduğu..." tespit edilmesi üzerine raporlar arasında oluşan çelişki sebebiyle yeniden bilirkişi incelemesine başvurulmuş ve Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesince düzenlenen 25.12.2019 tarihli raporda "..İnceleme konusu çekte atılı basit tersimli keşideci imzası ile Zahir D.'nın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzanın kuvvetle muhtemel Zahir D.'nın eli ürünü olduğu..." sonucuna ulaşılmıştır.

8. Belirtmek gerekir ki Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesince düzenlenen 25.12.2019 tarihli bilirkişi raporu ile keşideci imzasının kuvvetle muhtemel şirket yetkilisi Zahir D.'nın eli ürünü olduğu sonucuna ulaşılması, ilk olarak imzanın kesin olarak Zahir D. eli ürünü olduğu sonucuna ulaşılamadığını ortaya koymaktadır. İkinci olarak ise mukayese imzaları ile takibe dayanak çek üzerindeki imzanın karşılaştırılmasına göre kesin bir sonuca ulaşılmasının da olanaklı olmadığının tespiti anlamına gelmektedir. Bu itibarla Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesince düzenlenen 25.12.2019 tarihli bilirkişi raporu ile dosya kapsamındaki diğer bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğu açıktır.

9. Bu açıklamalara göre 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 16 ncı maddesinin ikinci fıkrası gereğince, takibe dayanak çek üzerindeki keşideci imzasının Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin en az yedi uzmanının katılımı ile oluşan genişletilmiş uzmanlar heyetince incelenmesi ve bu suretle alınacak bilirkişi raporu da değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir.

10. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 16 ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan hükme göre Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi ve Trafik İhtisas Dairesi ile diğer bilirkişi raporları arasında çelişki varsa genişletilmiş uzmanlar heyetinden rapor alınacağı, somut uyuşmazlıkta ise Adli Tıp Kurumu raporunun kesin kanaat içermediği, Türk Medeni Kanunu'nun 1 inci maddesi uyarınca Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkimin hukuk yaratabileceği, eldeki davada ise uygulanabilir bir kanun hükmünün yokluğundan bahsedilemeyeceği, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenler bozulması gerektiği görüşü ile Adli Tıp Kurumu raporunun kesin kanaat bildirmediği, alacaklının bu rapora itiraz etmediği ve bu raporun borçlunun lehine olduğu, ispat yükünün alacaklıda olduğu, yeniden bilirkişi raporu alınmasının ispat yükünün ters çevrilmesine yol açtığı, usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

11. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun'un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

26.04.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I   O Y"

Dava çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus yolla takipte imzaya itiraz olup; Cumhuriyet Başsavcılığınca aldırılan 22.04.2019 tarihli kriminal uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; çekteki imzanın borçlunun eli ürünü olmadığı belirtilmiş, mahkemece aldırılan 22.05.2019 tarihli grafoloji ve sahtecilik uzmanlarından oluşun bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda imzanın borçlu eli ürünü olduğu belirlenmiştir. Mahkemece aldırılan 25.12.2019 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda ise çekteki imzanın kuvvetle muhtemel borçlunun eli ürünü olduğu belirtilmekle, Adli Tıp Kurumu raporu kesin kanaat içermediğinden bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilememiştir. Mahkemece yapılması gereken çelişkileri giderecek yeni bir heyet raporu alarak uyuşmazlığı çözmektir.

15/07/2018 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan 4 nolu Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Adli Tıp Üst Kurulları oluşturulmuş, buna göre kararnamenin 16/2 nci maddesinde; “Fizik İhtisas Dairesi ve Trafik İhtisas Dairesinin raporları Adli Tıp Üst Kurullarında incelemeye alınamaz. Bu dairelerden birinin verdiği raporlar ile diğer bilirkişi raporları arasında çelişki bulunması hâlinde mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle talep edilmesi üzerine raporlar, ilgili ihtisas dairesinin en az yedi uzmanının katılımı ile oluşan genişletilmiş uzmanlar heyetince incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.....” hükmü getirilmiştir. Buna göre genişletilmiş uzmanlar heyeti raporları kesin olup tarafları bağlayacaktır.

Kararnamenin açık hükmünden anlaşılan Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi ve Trafik İhtisas Dairesi raporu ile diğer bilirkişi raporları arasında çelişki varsa genişletilmiş uzmanlar heyetinden rapor alınır.

Somut uyuşmazlıkta Adli Tıp Kurumu raporu kesin kanaat içermediğinden çelişki 22.04.2019 tarihli kriminal uzmanı tarafından hazırlanan raporlarla, 22.05.2019 tarihli grafoloji ve sahtecilik uzmanlarından oluşan heyet tarafından hazırlanan rapor arasındadır. MK 1 “...kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim ..... kanun koyucu olsaydı usul bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.” 4 nolu Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 16/2 nci maddesi Adli Tıp Kurulu raporu ile diğer bilirkişi raporları arasında çelişki varsa ancak o zaman genişletilmiş uzmanlar heyetinden rapor alınır. MK 1 uyarınca kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim hukuk yaratabilir eldeki davada uygulanabilir bir kanun hükmünün yokluğundan bahsedilemez.

Kanunlar; vatandaşı, mahkemeleri ve Yüksek Hukuk Genel Kurulunu bağlar, bu nedenlerle açık kanun hükümlerine ve yerleşik Yargıtay kararlarına açıkça aykırı çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

6.H.D. Bşk.        12.H.D. Bşk.        Üye                       Üye
Murat Kıyak        Ayhan Tuncal       Mehmet Çamur     Ali Orhan

"K A R Ş I   O Y"

Davamız, borçlu (davacı) tarafından aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine mahsus takibe dayanak çek itibariyle, imzaya itiraz davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızdaki ihtilaf yeterli bilirkişi incelemesi yapılıp yapılmadığı noktasındadır.

İstinaf mahkeme aşamasında, biri ise ceza soruşturması sırasında alınan raporların ilk ikisi zıt yönde olup, son alınan Adli Tıp Kurumu raporu ise, kesin bir kanaat bildirmemektedir.

Davalı-alacaklı vekili son ATK raporuna itiraz etmemiştir. Oysa son rapor davalının aleyhine olup, imzanın kesin olarak davacı-borçluya aidiyetini belirleyemediği için, borçlu lehinedir.

İspat yükü davalı-alacaklıda bulunduğu hâlde, aleyhine olan rapora itiraz etmemekle, davacı lehine usuli kazanılmış hak doğduğu gibi, genel uygulamanın dışına çıkılarak yeniden bilirkişi inceleme kararı alınmasıda, ispat yükünün ters çevrilmesine yol açacaktır.

Neticeten istinaf mahkemesinin direnme gerekçesi ve davanın kabulü kararı usul ve kanuna uygun bulunmakla kararın onanması gerekirken, bozulmasına dair sayın çoğunluk kararına muhalifim.

Üye
Ali Selman Erkuş