BİZ AÇTIĞIMIZ DAVADAN FERAGAT EDİYORUZ ŞEKLİNDEKİ BEYAN AÇIK VE SARİH BİR FERAGAT OLUP ALACAKTAN FERAGATTEN BAŞKA BİR ANLAM İÇERDİĞİ KABUL EDİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


07 Eki
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/(13)3-647 
KARAR NO   : 2022/1683

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 20/12/2011
NUMARASI                 : 2011/527 - 2011/452
DAVACI                       : T.M.S.F. (Pamukbank T.A.Ş.) vekili Av. C.A.
DAVALILAR                : H.S. Mirasçıları: 1- J.S. 2- N.S. vekilleri Av. E.B.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı istemi:

4. Davacı vekili, davalıların murisinin, tüketici kredisi sözleşmesine istinaden, dava tarihi itibariyle toplam 7.573.150.160 (Eski TL) ödenmeyen borcunun bulunduğunu, bu bedelden mirasçı olan davalıların sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, bu bedelin %200 faizi ve faizin %5’i oranında gider vergisiyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı cevabı:

5. Davalı vekili, dava konusu edilen alacak hakkında daha önce İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/1445 E. sayılı dosyası ile görülen davada alacaklı tarafça davadan feragat edilmesi sebebiyle davanın retle sonuçlandığını, bu kararın kesin hüküm teşkil ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

6. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.10.2003 tarihli ve 2003/460 E., 2003/1357 K. sayılı kararı ile; taraflar arasındaki ihtilafın 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun (TKHH) kapsamında kaldığı, mahkemenin görevsiz olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine, karar kesinleştiğinde ve talep hâlinde dosyanın İstanbul Nöbetçi Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi ve talep üzerine dosya görevli mahkemeye gönderilmiştir.

7. İstanbul 2. Tüketici Mahkemesinin 27.10.2005 tarihli ve 2004/3323 E., 2005/1675 K. sayılı kararı ile; davanın kabulü ile talep gibi 7.573.150.160 (Eski TL)’nin davalıdan tahsiline, asıl alacak miktarı olan 969.028.834 (Eski TL)’ye 14.06.2003 tarihine kadar %200, bu tarihten sonra bu oranı geçmemek üzere yasal reeskont faizi uygulanmasına karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 18.03.2009 tarihli ve 2008/13886 E., 2009/3627 K. sayılı kararı ile; “… Davalı ile davacı Pamukbank’ın tüketici kredisi sözleşmesi yaptıkları ve Pamukbank'ın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildiği, dosyadaki delillerden anlaşılmıştır. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 142. maddesinde "Fon, fon bankaları ve faaliyet izni kaldırılan bankaların iflas ve tasfiye idareleri tarafından açılacak hukuk davalarına, Asliye Ticaret Mahkemesince bakılır o yerde birden fazla Asliye Ticaret Mahkemesi bulunması halinde, bu davalar 1 ve 2 numaralı Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülür." Hükmü getirilmiştir. Bu dava da, Fon Bankasının alacağını tahsile yönelik olduğuna göre, Mahkemece görev yönünden dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

10. Bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, İstanbul 2. Tüketici Mahkemesinin 07.10.2009 tarihli ve 2009/362 E., 2009/412 K. sayılı kararı ile; mahkemenin görevsiz olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine ve dosyanın görevli İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; kararın kesinleşmesi ve talep üzerine dosya görevli mahkemeye gönderilmiştir.

11. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.07.2010 tarihli ve 2010/216 E., 2010/355 K. sayılı kararı ile; davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalının itiraz etmesi üzerine, 17.11.2000 tarihinde, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/1445 E. sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açıldığı ancak 10.05.2001 tarihli celsede, açılan davadan feragat edilmesi sebebiyle 14.05.2001 tarihinde davanın reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmeyerek 13.09.2001 tarihinde kesinleştiği, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/1445 E. sayılı dosyasındaki kesinleşen dava ile eldeki davanın taraflarının, konusunun (müddeabihinin) ve sebebinin aynı olması nedeniyle İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen kararın eldeki dava için kesin hüküm teşkil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

13. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 14.04.2011 tarihli ve 2010/16640 E., 2011/5933 K. sayılı kararı ile; “… Davacı, davalının Tüketici Kredisi Sözleşmesi gereğince 19.8.1999 tarihi itibariyle 969.028.834TL(eski) asıl alacak olmak üzere borçlu olduğunu, borcun ödenmemesi üzerine İstanbul 6.İcra Müdürlüğünün 2000/8710 esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, yine ödenmediğini öne sürerek dava tarihi itibariyle toplam 7.573,15TL(yeni)nin ferileriyle birlikte davalıdan tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır. Davalı ise, aynı alacak nedeniyle daha önce İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/1445 esas sayılı dosyası ile açılan davada davacının feragat beyanı üzerine mahkemece feragat nedeniyle davanın reddine karar verilerek kesinleştiğini, kesin hüküm nedeniyle davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/1445 esas sayılı dosyasında kesinleşen dava ile işbu davanın taraflarının, konusunun ve sebebinin aynı olması nedeniyle kesin hüküm teşkil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/1445 esas sayılı dosyasında davacı Pamukbank T.A.Ş. tarafından İstanbul 6.İcra Müdürlüğünün 2000/8710 esas sayılı dosyası ile başlattıkları icra takibine davalı Hikmet S.’nun itiraz etmesi nedeniyle itirazın iptali istemiyle dava açılmış, mahkemece davacı vekilinin feragatı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak davacı vekili ,mahkemenin, davalının icra takibine itirazının borcun aslına açık bir itiraz olmadığı, İİK.nun 62/3.maddesine uygun bir itirazın bulunmadığının tespiti üzerine dosyanın geleceği ile ilgili yazılı açıklama yapması hususunda verdiği süre içerisinde sunduğu 10.5.2001 tarihli dilekçesindeki feragat beyanında, davalının icra takibine yapmış olduğu itirazın İİK.nun 62/3 maddesi anlamında geçerli bir itiraz olmamakla konusuz kalan davanın reddine, bunun mümkün görülmemesi halinde feragat beyanı doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini istediğini belirtmiştir. Davacı vekilinin anılan dosyadaki feragat beyanı, hakkın özünden feragat niteliğinde değildir. Gerçekten de esas haktan feragatın açık bir şekilde yapılması gereklidir. Bu durumda İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/1445 esas sayılı dosyasında verilen feragat nedeniyle davanın reddi kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Öyle olunca mahkemece, işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme yazılı şekilde kesin hüküm nedeniyle davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. …” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

14. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.12.2011 tarihli ve 2011/527 E., 2011/452 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

15. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davanın kesin hüküm nedeniyle reddinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

17. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle dava şartları arasında sayılan “kesin hüküm” müessesesine değinmekte fayda vardır.

18. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde dava şartları düzenlenmiş olup maddenin 1. fıkrasının (i) bendinde, "Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması" dava şartları arasında sayılmıştır. Bu hükme göre dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.

19. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan, başka bir deyişle dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır. Mahkeme, hem davanın açıldığı tarihte hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden araştırıp inceler, bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir (HMK m. 115).

20. Kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların hem kesinleşme anı hem de gelecek için çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, davanın taraflarının yanı sıra Devletin ve toplumun da yararı vardır. Çünkü kişiler, aralarındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Devlet de, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık ile tekrar tekrar meşgul edilmesini istemez (Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder /Taşpınar Ayvaz, Sema: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2016, s. 664).

21. Kesin hüküm itirazı davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip davayı kesin hüküm bulunduğu (dava şartı yokluğu) gerekçesiyle reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi ilk defa Yargıtayda (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, 2001, C. V, s. 4980 vd.).

22. Kesin hüküm, hukukumuzda kesin deliller arasında sayılmaktadır. Kesin deliler ise tarafları ve hâkimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal olarak doğru kabul edilmesini gerektiren delillerdir. Hâkimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur; kesin delillerle ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar senet (HMK m. 205), yemin (HMK m. 229) ve kesin hükümdür (HMK m. 303). Kesin hüküm de aynı konuda daha sonra açılan davada kesin delil oluşturur (Kuru, C. II, s. 2034 vd).

23. Kesin hüküm kural olarak hüküm sonucuna (fıkrasına) münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukukî ve mantıki tahlil ve istidlallerden (delillerden yargıya varma) ibaret kalmayıp hüküm fıkrası ile ayrılması imkânsız bir bağlılık içinde bulunuyor ise istisnaen bu kısmın da kesin hükme dâhil olduğunu kabul etmek gerekir. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu her olayın özelliğine göre belirlenir.

24. Kesin hüküm şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan kanun yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (HMK m. 361). Kanun yolu açık olan bir karar, kanun yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse artık bu hükme karşı olağan kanun yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.

25. Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HMK’nın 303/1. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir”. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması, ikinci koşulu müddeabihin aynılığı, üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır.

26. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabihin aynılığı, dava konusu yapılmış olan hakların aynı olmasıdır. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunun karşılaştırılması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziksel bakımdan aynı olsa bile bu şeyler üzerinde talep olunan haklar farklı ise müddeabihlerin aynı olduğundan bahsedilemez.

27. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukukî sebepten farklı olarak davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Her iki davanın dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise diğer iki koşulun da bulunması hâlinde kesin hükmün varlığından söz edilebilir.

28. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2020 tarihli ve 2017/3-1058 E., 2020/448 K., 30.03.2021 tarihli ve 2017/9(22)-3108 E., 2021/380 K. ile 12.10.2021 tarihli ve 2017/(13)3-2665 E., 2021/1207 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

29. Gelinen aşamada kesin hükmün sonuçlarını doğurucu nitelikte olan “feragat” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.

30. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve yargı organı önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir.

31. Nitekim HMK’nın 307. maddesinde feragat tanımlanmış ve davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak ifade edilmiştir [1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 91. maddesi].

32. Feragat davaya son veren taraf işlemlerinden biri olup, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir (HMK m. 309/1, HUMK m. 93/1). Yine feragatin hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir (HMK m. 309/2, HUMK m. 93/2). Ancak feragat, kayıtsız ve şartsız olmalı, kesin ve açık bir irade beyanı ile yapılmalıdır.

33. Feragat yalnız davadan değil, o dava ile istenen haktan da vazgeçme anlamına gelmektedir. Davadan feragat hâlinde feragate konu olan hak tamamen düşer ve artık bir daha dava konusu yapılamaz.

34. Davadan feragatin zamanı ise HMK’nın 310. maddesinde düzenlenmiş ve feragatin hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği öngörülmüştür. Böyle olunca mahkemece verilen bir kararın temyizi aşamasında, usul hukuku çerçevesinde kesinleşmiş bir karar olmadığından davadan feragat edilmesi mümkündür.

35. Kesin hükmün sonuçlarını doğurucu nitelikte olan davadan feragat ile dava konusu uyuşmazlık esastan sona ermiş olur. Bu husus HMK’nın 311. maddesinin ilk cümlesinde; “Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur” şeklinde düzenlenmiştir. Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragatten dönemez; feragati ile bağlıdır. Belirtmek gerekir ki feragat, ıslah yolu ile de hükümsüz kılınamaz.

36. Ancak irade bozukluğu hâllerinde feragatin iptali istenebilir (HMK m. 311, HUMK m. 95). Çünkü bir hukukî işlemin geçerli ve amacına uygun hukukî sonuç doğurabilmesi için o hukukî işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukukî sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir.

37. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 25.10.2022 tarihli ve 2021/8-284 E., 2022/1371 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

38. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı banka vekilinin, davalıların murisinin kullanmış olduğu tüketici kredisi borcunun ödenmediğini ileri sürerek bu bedelin davalılardan tahsilini istediği, davalılar vekilinin ise kesin hüküm itirazında bulunarak başka bir dosyada yine aynı alacağın talep edildiğini ancak alacaklı davacı vekilinin anılan davadan feragat ettiğini belirttiği anlaşılmaktadır.

39. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/1445 E. sayılı dosyasının 10.05.2001 tarihli celsesinde davacı vekilinin “biz açtığımız davadan feragat ediyoruz” şeklinde beyanda bulunduğu ve beyanını imzaladığı görülmektedir. Feragat yetkisi olduğu anlaşılan vekilin bu şekilde davadan feragati açık ve sarih olup alacaktan feragatten başka bir anlam içerdiği kabul edilemez. Kaldı ki, bu beyan üzerine Mahkemece feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olup kararın, taraflarca temyiz edilmeksizin 13.09.2001 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, davacı vekilinin yapmış olduğu feragatin usulüne uygun olduğunun kabulü gerekir.

40. Hâl böyle olunca; İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/1445 E. sayılı dosyası ile kesinleşen dava ile eldeki davanın taraflarının, konusunun ve sebebinin aynı olması nedeniyle İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen kararın eldeki dava yönünden kesin hüküm teşkil ettiğini kabul eden direnme kararı yerindedir.

41. O hâlde; usul ve yasaya uygun direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 08.12.2022 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.