BOŞANMA DAVASINDA KESİNLEŞEN KUSUR DURUMUNA GÖRE YENİDEN KUSUR İNCELEMESİ YAPILAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


25 Nis
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/2-2291
KARAR NO   : 2020/845

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : 
Denizli 4. Aile Mahkemesi
TARİHİ                        : 16/09/2015
NUMARASI                : 2015/296 - 2015/610
DAVACI                      : C.S. vekili Av. B.B.
DAVALI                      : M.E. vekili Av. Ü.E.

1. Taraflar arasındaki "boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Denizli 4. Aile Mahkemesince konusu kalmadığından boşanma talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davacının nafaka ve tazminat taleplerinin ise kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 15.11.2012 tarihli dava dilekçesinde; tarafların Ağustos ayında evlendiklerini, müşterek çocuklarının bulunmadığını, aralarında büyük yaş farkı olduğunu, davacının evliliğin gerektirdiği tüm yükümlülükleri yerine getirdiği ve geçinmek için elinden geleni yaptığı hâlde davalının müvekkilini sürekli mağdur ettiğini, kıskanç ve asabi davranışlar sergilediğini, müvekkilinin evden çıkmasına izin vermediğini, sürekli cinsel ilişkiye girmek istediğini, reddedildiği takdirde hakaret ettiğini, fiziksel şiddet uyguladığını, evden kovduğunu ileri sürerek, tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 20.12.2012 tarihli cevap dilekçesinde; iddiaların tümünü inkârla, evliliğin kısa bir süre devam ettiğini, davacının psikolojik sorunları olduğunu, müvekkilini beğenmediğini söyleyerek yatak odasını ayırdığı, hakaret ve küfür ettiğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini ileri sürerek davanın reddine, müvekkili yararına 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ettikten sonra 13.09.2013 tarihli dilekçe ile de; Sarayköy Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 29.04.2013 tarihli ve 2012/372 E., 2013/170 K. sayılı kararı ile tarafların boşanmalarına karar verildiğini, hükmün 11.09.2013 tarihinde kesinleştiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı: 

6. Denizli 4. Aile Mahkemesinin 22.01.2014 tarihli ve 2012/503 E., 2014/30 K. sayılı kararı ile; tarafların 22.08.2012 tarihinde evlendikleri, müşterek çocuklarının bulunmadığı, eldeki boşanma davası açıldıktan sonra 20.11.2012 tarihinde davalı tarafından Sarayköy Asliye Hukuk Mahkemesinde boşanma davası açıldığı, açılan davanın bu davayla birleştirilmesine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verildiği ve hükmün kesinleştiği, bu nedenle eldeki davaya TMK’nın 178. maddesi kapsamında yasal süresi içersinde açılmış maddi-manevi tazminat ve nafaka talepleri doğrultusunda devam edildiği, boşanmaya sebep olan olaylarda ise dinlenen davalı tanıklarına itibar edilmeyerek, Sarayköy Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/3. E. sayılı dosyası ile davalının davacıyı döverek evden kovması şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışı neticesinde davalının asli kusurlu davranışlarıyla neden olduğu gerekçesiyle boşanmaya yönelik talep konusuz kaldığından bu yönde karar verilmesine yer olmadığına, davacı yararına aylık 200,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 8.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 06.11.2014 tarihli ve 2014/10477 E., 2014/21932 K. sayılı kararı ile; "... Hüküm, davacı (kadın) tarafından; yargılama gideri ve vekâlet ücreti yönünden, davalı (koca) tarafından ise; kusur belirlemesi, maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacı kadın tarafından davalı koca aleyhine 15.11.2012 tarihinde Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi yasal dayanağı ile boşanma davası açılmış, davanın devamı sırasında tarafların beyanlarından, davalı kocanın da 20.11.2012 tarihinde Sarayköy'de eşi aleyhine Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi uyarınca boşanma davası açtığı anlaşılmıştır. Celp edilen Sarayköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/372 esas, 2013/170 karar sayılı dosyasının davalı kadın tam kusurlu bulunarak boşanma kararı ile sonuçlandığı, hükmün taraflara tebliğ edildiği ve temyiz edilmeden 11.9.2013 tarihinde kesinleştiği görülmüştür. Bunun üzerine mahkemece yargılamaya kusur tespiti, yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden devam edilmiş, davalı koca ağır kusurlu bulunarak, davacı kadın lehine yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminata hükmedilerek yargılama sonlandırılmıştır.

Ne var ki, Sarayköy Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi nezdinde görülen davacı kocanın açtığı davanın, davalı kadın tam kusurlu bulunarak, boşanma hükmü verilmek sureti ile sonuçlandırıldığı, kararın eldeki dava derdest iken kesinleştiği, böylelikle de taraflar açısından kesin hüküm oluşturacağı ortadadır. O halde mahkemece davacı kadının talep ettiği maddi tazminat (TMK. 174/1) ve manevi tazminat (TMK. 174/2) ile yoksulluk nafakası (TMK. 175) talebinin kesinleşen kusur durumu itibari ile reddine karar verilmesi gerekirken, bu yön nazara alınmadan davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakasına hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. 

Direnme Kararı:

8. Denizli 4. Aile Mahkemesinin 16.09.2015 tarihli ve 2015/296 E., 2015/610 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; eldeki dava derdestken davalının 20.11.2012 tarihinde Sarayköy'de boşanma davası açtığı, birleştirme talep edilmediği, davanın boşanma kararı ile sonuçlanarak kesinleştiği, taraflar boşanmış hâle geldiğinden eldeki davaya TMK'nın 178. maddesi kapsamında devam olunduğu, TMK'nın 174 ve 175. maddeleri gereğince maddi-manevi tazminatlar ile yoksulluk nafakası taleplerinin ayrı bir dava olarak görülebildiği, irdelenmesi gereken konunun davacı tarafından açılan boşanma davasından sonra davalı tarafından açılarak kesinleşen boşanma davasının, bu dava yönünden kesin hüküm oluşturup oluşturmayacağı hususunun olduğu, taraflar arasında yargılaması yapılarak sonuçlanan 03.10.2013 suç tarihli, Sarayköy Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/.4 E. ve 2013/1.7 K. sayılı kararı ile erkek eşin kadın eşe yönelik "eşe karşı kasten basit yaralama ve kötü muamele suçları" sübut bulunmakla erkek eş hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kesinleşen boşanma dosyasında dinlenen ve köy muhtarı olan tanık Uğur Yeşil'in beyanı ile de bu olayın doğrulandığı, eldeki dosyada mevcut delillerden kadın eşin gördüğü fiziksel şiddet sonrası kadın sığınma evine yerleştiği, bozma ilamına konu kesin hüküm niteliğinde kabul edilen erkeğin boşanma dava dosyası incelendiğinde ise; davalı kadının adresinin sığınma evi olarak bildirildiği, bu adrese yapılan tebligatın bila tebliğ olduğu, sonrasında mahkemece tebligatın doğrudan mernis adresine çıkarılarak Tebligat Kanunu'nun 21/2. maddesine göre tebliğ edildiği, duruşma gününü bildirir davetiyenin ise mahkemece tespit edilen adreste annesine tebliğ edilmesi şeklinde gelişen yargılamada kadın eşin, aleyhine açılan boşanma davasında savunma ve delillerini ibraz etme olanağı bulamayarak mağdur olduğu, bu sebeple de davacının tazminat ve nafaka taleplerinin ayrı bir dava olduğu kabul edilerek yargılamaya devam edildiği ve taraf delillerinin değerlendirilmesi sonucunda davacı yararına nafaka ve tazminatlara hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının boşanma davasının yargılaması devam ederken, davalının sonradan açtığı ve tarafların boşanmaları ile sonuçlanarak kesinleşen boşanma hükmünde yer alan kusur belirlemesinin, boşanmanın feri niteliğindeki nafaka ve tazminat taleplerine yönelik TMK'nın 178. maddesine göre devam olunan ilk boşanma davasında yeniden kusur belirlemesi yapılmasına engel nitelikte kesin hüküm teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır. 

13. Boşanma kararı, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup; kararın kesinleşmesi ile birlikte evlilik birliği ve birliğin gereği olan haklar ve sorumluluklar sona erer. Boşanma kararı eşler üzerinde kişisel sonuçlar (vatandaşlık, erginlik, kayın hısımlığı ve kadın eş yönünden soyadı) doğurduğu gibi mali sonuçlar da doğurur. Boşanma kararının eşlerle ilgili mali sonuçları 4721 sayılı Kanun’la; maddi tazminat (TMK m.174/1), manevi tazminat (TMK m. 174/2) yoksulluk nafakası (TMK m.175), ölüme bağlı tasarrufların hükümsüz kalması (TMK m.181) ve mal rejiminin tasfiyesi (TMK m. 202-281) olarak düzenleme altına alınmıştır.

14. Boşanma nedeniyle hükmedilecek maddi ve manevi tazminat talepleri hakkında TMK’nın 174. maddesi "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmünü taşımaktadır. 

15. Kanunun 175. maddesinde ise yoksulluk nafakası “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. 

16. Evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasından doğan tazminat talepleri ve yoksulluk nafakasına yönelik dava hakları “boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” (TMK m. 178). Başka bir anlatımla boşanma kararı kesinleştikten sonra boşanma sebebine dayalı açılacak tazminat ve yoksulluk nafakası davaları evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasına ilişkin hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

17. Eldeki davada, davacı kadın eşin boşanma talebi hakkında “davalı erkek eş tarafından açılan boşanma davasında, Sarayköy Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 29.04.2013 tarihli ve 2012/372 E, 2013/170 K. sayılı kararı ile kadın eşin tam kusurlu davranışlarının evlilik birliğini temelinden sarstığı kabul edilerek tarafların boşanmalarına karar verilmiş olması ve kararın 11.09.2013 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olduğu” gözetilerek tarafların bir başka mahkeme kararıyla boşanmış hâle gelmeleri nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına kararı verilmiştir. Mahkemece, yargılamaya TMK’nın 178. maddesine göre kusur belirlemesi, yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden devam edilmiş ve erkek eşin ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle kadın eş yararına maddi-manevi tazminat ile yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir. 

18. O hâlde öncelikle; aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukuki ilişki hakkında görülen birbirinden bağımsız iki boşanma davasında yapılan, birbiri ile çelişik kusur belirlemelerinden hangisinin, boşanma sebebine dayalı görülmekte olan tazminat ve yoksulluk nafakası davasında esas alınması gerektiği noktasında toplanan uyuşmazlığın çözümü için, temeli aynı hukuki ilişkiye dayalı davalarda kesinleşmiş olan ilk kararın, ikinci davaya kesin delil teşkil edip etmeyeceği hususunun açıklanması gerekmektedir. 

19. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m.187/1). Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2014 tarihli ve 2014/17-1656 E., 2014/1099 K. sayılı kararında yaptığı tartışmada "....Bu bağlamda kesin delil ise, yanları ve hakimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir. Hâkimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar, senet, yemin ve kesin hükümdür,..." şeklindeki gerekçeyle kesin delille ispatlanan olguların hukuksal olarak doğru kabul edilmesi gerektiği açıklanmıştır.

20. Kesin hüküm adli gerçeği ifade eder. Kesin hükümle amaçlanan ise; aynı kişiler arasında, aynı dava konusu uyuşmazlık hakkında mahkemelerin sınırsız şekilde meşgul edilmesini engellemektir. Bu şekilde hem kişiler, hem de devlet için hukuki güvenlik sağlanmaktadır.

21. HMK'nın 303. maddesine göre kesin hüküm hakkında; "1- Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. 2- Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder,..." hüküm ile şekli anlamda kesinlik, maddi anlamda kesinliğin ön şartı olarak kabul edilmiştir. Maddenin devamında ise; bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesini, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve son olarak dava konularının aynı olması şeklinde belirlenen üç şarta bağlamıştır. Kesin hüküm, öncelikle hükmü veren mahkeme de dâhil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Bir hüküm maddi anlamda kesinleştikten ve hangi tarafın ne yönde haklı olduğu tespiti yapıldıktan sonra artık tüm mahkemeler, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanılarak, aynı dava konusu hakkında verilmiş bulunan kesin hüküm ile bağlıdırlar. Bunun sonucunda; aynı dava yeniden incelenemeyeceği (kesin hüküm itirazı) gibi, aynı konuya ilişkin yeni dava, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdır (kesin delil).

22. Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2014 tarihli ve 2014/17-1656 E., 2014/1099 K. ve 04.12.2013 tarihli ve 2013/20-300 E., 2013/1629 K. sayılı kararları ile de benimsenmiştir.

23. Kesin hükmün kesin delil teşkil etmesi ise; yine başka bir olayda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-287 E., 2010/305 K. sayılı kararında tartışılmış ve anılan kararda "...Taraf ve maddi sebep birliği olan ilk davadaki, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığı yönündeki tespit kısmı, sonraki davada kesin delil oluşturur. Bu tespit, maddi olay bakımından kesinleşmiş olur. Bu hususun bir daha incelenmesi HUMK.nun 237.madde hükmü karşısında olanaklı değildir (Aynı yönde Prof Dr. Baki Kuru age. c. V, s. 5067 vd; YHGK 19.06.2002 gün ve 2002/2-484 E., 2002/544 K. sayılı ilamı)… Artık kesinleşen kararın içerisine girilerek; aynı hususlar yeni açılan bir davada yeniden tartışma konusu yapılamaz...." şeklinde gerekçeye yer verilmiştir. Buna göre; aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı konuya ilişkin yapılan yargılamada kesin hükme bağlanmış olan vakıa (HMK m.303/2), görülmekte olan diğer bir ikinci davada ileri sürülen aynı iddia veya savunma yönünden kesin delil teşkil edecektir.

24. Türk Hukuku’nda kusurlu olup olmama durumu boşanmanın mali sonuçları yönünden önem taşıdığı dikkate alındığında, kusur ve nedensellik bağı kavramlarının da açıklanması gerekmektedir. Boşanma nedeniyle yoksulluk nafakası ve tazminat ödenmesine karar verilebilmesi için; bir eşin “kusurlu davranışları” ile diğer eşte “tazminatlar yönünden zarar oluşumu ve yoksulluk nafakası yönünden ise yoksulluğa düşme durumu” arasında “nedensellik bağı” olmasını gerektirir. Daha açık bir ifadeyle eşte oluşan zarar ve yoksulluğa düşme olguları; boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştiği kabul edilen kusurlu davranışlar nedeniyle oluşmalıdır. Hâkim; olayların alışılan akışına ve yaşam deneyimlerine göre, kusurlu eşin boşanmaya sebebiyet veren eylemlerinin, diğer eşte ağır zarar yaratması ve eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olması arasında uygun nedensellik bağını kurduğu takdirde tazminat ve nafaka ödenmesine karar verebilir. Hâkim, evlenmeden önce olan ya da boşanmaya sebep olmayan olayları nedensellik bağının kurulmasında ölçü olarak alamaz. İşte bu sebeple; eşlerin kusurlu davranışlarının boşanmaya sebep olup olmadığı yönünde kurulması gereken “nedensellik bağı” kavramının, boşanmaya sebep olduğu iddia edilen vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediği hususunu inceledikten sonra tarafların boşanmalarına karar verilmesinin gerekip gerekmediğine hükmeden mahkeme tarafından yapılmış olması gerekliliği hususu kuşkusuzdur. Zira taraflar yönünden boşanma kararını veren hâkim: o evliliğe münhasır, tarafların boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarını belirlemiş ve boşanma kararı vermiştir. Tartışmasız olduğu üzere, taraflar yönünden boşanmaya sebep olan olay veya olaylar artık belirlenmiştir. Boşanma kararının verildiği hükmün kesinleşmesi itibariyle, artık o evlilik nedeniyle doğmuş veya doğacak olan tüm davalar boşanma kararının verildiği mahkeme kararında yer alan kusur belirlemesi ile bağlıdır ve bu durumun doğal sonucu olarak yapılan kusur belirlemesi, başka bir mahkemenin kararında tartışılamayacağı gibi yeniden kusur belirlemesi yapılmasına da imkân tanımayacaktır. Nitekim benzer husus 22.01.1988 gün ve 5/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Karar gerekçesinde “…Sözü edilen olaylar boşanmaya yol açabildiği halde kişisel menfaatleri ağır bir biçimde haleldar etmeyebilir. Hakimin değerlendireceği husus o olayların boşanmayı gerektirip gerektirmeyeceği hususu elbette değildir; bu yön boşanma ilamı ile artık kesinleşmiştir…” şeklinde açıklanmıştır.

25. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; kadın eş tarafından açılan boşanma davasının yargılaması devam ederken, erkek eş tarafından bir başka mahkemede boşanma davası açılarak, boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle boşanma kararı verilmiş, karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Mahkemece davaya; nafaka ve tazminat talepleri yönünden devam edilerek, erkek eşin ağır kusurlu davranışları nedeniyle, kadın eş yararına tazminat ve nafaka ödenmesine karar verilmiştir. Her ne kadar boşanma davası ile TMK’nın 178. maddesine göre devam edilen dava konularının, birbirinden farklı olmasına rağmen; her iki davanın temelinin de taraflar arasındaki evlilik birliğine dayalı hukuki ilişkiden kaynaklandığı, yukarıda da açıkça vurgulandığı üzere; aynı taraflar arasında, aynı hukuki ilişkinin temelini oluşturan sebebe dayalı olarak açılan ve sonuçlanan "kesin hüküm nedeniyle oluşan kesin delilin" tarafları ve hâkimi bağladığı, artık kesin delil ile kanıtlanan olayların hukuksal açıdan doğru olarak kabul edilmesinin zorunlu olduğu, hâkimin kesin delilleri takdir yetkisinin bulunmadığı gibi ayrıca TMK’nın 178. maddesine göre açılmış veya somut olayda olduğu gibi taraflar arasında boşanma kararının kesinleşmiş olması nedeniyle davaya tazminatlar ve yoksulluk nafakası yönünden devam edilmesinin zorunlu hâle gelmesi nedeniyle devam edilen davaların, boşanma davasının devamı niteliğinde olduğu, artık bu davada hâkimin, boşanma davasıyla belirlenen kusurlu davranışların boşanmaya sebep olması nedeniyle boşanma davasında belirlenen kusur belirlemesi ile bağlı olduğu, başka bir ifadeyle boşanma kararında taraflarca gerçekleştirildiği kabul edilerek kesinleşen kusurlu davranışların, TMK’nın 178. maddesine göre devam edilen davada kesin hüküm oluşturacağı, hâkimin boşanmaya sebep olan olaylar yönünden yeniden bir kusur belirlemesi yaparak nafaka ve tazminatlara ilişkin karar veremeyeceği açıktır. Mahkemece bu hususlar gözetilmeksizin; tarafların boşanmalarına ilişkin kararda belirlenen kusurlu davranışlar bir kenara bırakılarak yeniden kusur belirlemesi yapılmasının hatalı olduğu gibi, bu hatalı kusur belirlemesine bağlı kadın eş yararına tazminat ve nafaka ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. 

26. Hâl böyle olunca mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda yazılı ilave nedenlerle bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.