BOŞANMA DAVASININ AÇILMIŞ OLMASI EŞLERİN BİRBİRLERİNE KARŞI OLAN SADAKAT YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ ORTADAN KALDIRMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


10 Haz
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/2-367
KARAR NO   : 2022/1497

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Küçükçekmece 5. Aile Mahkemesi
TARİHİ                         : 12/07/2019
NUMARASI                 : 2019/366 - 2019/491
DAVACI                       : K.Ş. vekili Av. Ü.K.
DAVALI                       : N.Ş. vekili Av. K.Ş.

1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Küçükçekmece 5. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların on yedi yıldır evli olduklarını, davalının ilk evliliğinden iki çocuğunun bulunduğunu, evliliğin ilk yıllarından beri davalının eski eşiyle sürekli iletişimde olduğunu ve İstanbul'da oturan eski eşinin ziyaretine gittiğini, bu ziyaretlerden gece geç saatlerde döndüğünü, üç ay boyunca davalının eski eşiyle birlikte Ordu ilinde kaldığını, müvekkiline 10 TL bıraktığını, aralarında sürekli anlaşmazlıklar ve tartışmalar yaşandığını, müvekkilinin sürekli olarak davalı eşin baskısına ve hakaretlerine maruz kaldığını, evin bütün giderlerini müvekkilinin karşıladığını, bir şirkette part-time olarak çalıştığını, davalının yıllardır çalışmadığını, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, aylık 750 TL yoksulluk nafakasına, 50.000 TL manevi ve 30.000 TL maddi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; açılan davada müvekkiline yöneltilen ithamların hiçbirisinin doğru olmadığını, müvekkiliyle davacı eşi arasında evliliğin boşanma ile son bulmasını gerektirecek derecede şiddetli geçimsizlik yaşanmadığını, müvekkilinin eski eşinin aynı zamanda kuzeni olduğunu ve engelli bir çocuklarının bulunduğunu, müvekkiline babasından miras kalan Ordu’daki taşınmaz nedeniyle miras ve satış işlemleri için Ordu’ya gittiğini, davacının müvekkilinin kendisine ev giderleri için para bırakmadan gittiği iddiasının doğru olmadığını, davacıya kredi kartını bıraktığını belirterek tarafların boşanmalarına, davacının yoksulluk nafakası ve tazminat taleplerinin reddine, müvekkili lehine 20.000 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Küçükçekmece 5. Aile Mahkemesinin 28.12.2015 tarihli ve 2014/490 E., 2015/996 K. sayılı kararı ile; tarafların 27.01.1998 tarihinde evlendikleri, bu evliliklerinden ortak çocuklarının bulunmadığı, evliliklerinin ilk yıllarında herhangi bir sorun yaşanmadığı, ancak gelişen süreçte davalının sürekli ve düzenli bir işte çalışmadığı, bunun için gayret göstermediği, geçim yükünün davacının üzerinde kalmasıyla başlayan tartışmaların giderek şiddetli geçimsizliğe dönüştüğü, en son davalının Ordu'da arsa işlemleri için gideceğini söyleyerek davacının erkek kardeşinden borç alarak Ordu'ya gittiği, davalının bu gidişinden sonra yaklaşık bir yıl sonra eve döndüğü, bu süreçte davacının boşanma davası açtığı ve davalı aleyhinde ortak konuttan uzaklaştırmasına karar verildiği, sonrasında tarafların bir araya gelmedikleri, aralarında sevgi, saygı, güven ve birlikte yaşama isteğinin kalmadığı, mevcut olaylara göre evlilik birliğinin devamının eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı, boşanmaya sebep olan olaylarda davalının tam kusurlu olduğu, davacıya yöneltilecek bir kusur tespit edilmediği, davacının belli bir işinin ve gelirinin bulunmadığı, davalının ise emekli olup üzerine kayıtlı taşınmaz bulunduğu, davacının dava açılmadan önce hesabından 36.509,07TL para çektiği ve bu paranın davacı tarafça kullanıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, tedbir nafakası isteme koşulları oluşmadığından verildiği tarihten itibaren geçerli olmak üzere kaldırılmasına, kararın kesinleşme tarihinden itibaren geçerli olmak üzere davacı yararına aylık 500 TL yoksulluk nafakasına, 15.000 TL maddi tazminat ödenmesine, tarafların manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15.03.2018 tarihli ve 2016/13146 E., 2018/3469 K. sayılı kararı ile;

“… 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin tüm, davacı kadının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli olan özellikle eşlerin barınmasına (TMK m.186/1), geçimine (TMK m.185/3), malların yönetimine (TMK m.223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK m.185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (re'sen) almak zorundadır (TMK m.169). Mahkemece 07/07/2015 tarihinde davacı kadın yararına hükmedilmiş olan tedbir nafakasının kaldırılması koşulları oluşmadığı halde nihai karar ile verildiği tarihten itibaren kaldırılması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Küçükçekmece 5. Aile Mahkemesinin 12.07.2019 tarihli ve 2019/366 E., 2019/491 K. sayılı kararı ile; önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; Yargıtayın uygulama görmüş içtihatlarında da belirtildiği üzere tedbir nafakası miktarı tayin edilirken birliğin giderlerine katılmada eşlerin ekonomik güçleri ile müşterek yaşamları sırasında davalının eşine sağlamış olduğu yaşam düzeyinin dikkate alınması ve eşlerin birlikte yaşarken sürdürdükleri hayat seviyelerinin ayrı yaşamaları hâlinde de korunması gerektiği, davalının emekli maaşı dışında bir gelirinin olmadığı, davacının eşine ait evde kira vermeden oturduğu ve herhangi bir işi ve gelirinin bulunmadığı, ancak eldeki dava açılmadan yaklaşık bir ay önce Halk Bankasındaki hesabından 36.509,07TL para çektiği, bu nedenle tedbir nafakası isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 169. maddesinde yer alan tedbir nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

13. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 41. maddesi “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” hükmünü taşımaktadır.

14. Türk toplumunun temelini teşkil eden aile kurumunda, eşler arasında evlenme ile evlilik birliği kurulmuş olur. “Evlilik Hukuku” TMK’nın ikinci kitabı olan Aile Hukukunun birinci kısmında evlenme (TMK m. 118-160), boşanma (TMK m. 161-184), evliliğin genel hükümleri (TMK m. 185-201) ve son olarak eşler arasındaki mal rejimi olmak üzere dört bölüm hâlinde düzenlenmiştir.

15. Evlilik birliği hak ve yükümlülükler temeline dayalı olan bir hayat ortaklığı şeklinde tarif edilmekte olup, eşler evlilik birliği süresince eşit haklara sahip bulunurlar. Bunun doğal sonucu olarak eşlerden biri için hak olan diğer eş için yükümlülük oluşturur. Birliğin devamı süresince eşlerin birbirlerine karşı olan hak ve yükümlülükleri diğer bir ifadeyle evliliğin temel normu TMK’nın 185. maddesi ile düzenleme altına alınmıştır.

16. Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesine göre, evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar. Aynı Kanun’un 186. maddesine göre de eşler oturacakları konutu birlikte seçmek, birliği beraberce yönetmek ve birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılmak zorundadırlar.

17. Görüldüğü üzere, TMK ile düzenleme altına alınan hükümler uyarınca eşler; varsa çocukları ile birlikte ortak konut kavramı ile açıklanan ve barınma amacı ile kullanmakta oldukları konut veya konutlarda birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak, yardımcı olmak ve birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorunda oldukları gibi, evlilik birliğinin kurulması ile birbirlerine karşı; birlikte yaşama, oturacakları konutu seçme, birliği yönetme, kadının önceki soyadını kullanma, birliği temsil ve son olarak meslek veya iş seçimi konularında hak ve yükümlülüklere sahip olurlar ve sahip oldukları bu hak ve yükümlülükler birliğin sona erme anına kadar devam eder. İşte eşlerden birisi bu yükümlülüklerini ihmal eder veya kasten yerine getirmezse istek üzerine hâkim, olumsuzluğun ortadan kaldırılması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.

18. Eşler arasında boşanma davası açılması hâlinde ise davaya bakan hâkim gerekli olan geçici önlemleri kendiliğinden almalıdır. Bu durum, TMK’nın “Geçici önlemler” başlıklı 169. maddesi ile “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Bu madde uyarınca alınacak önlemlerden “barınma” Kanun’un 186/1., “geçim” 185/3., “malların yönetimi” 215, 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267., “çocukların bakım ve korunması” 185/2. maddeleri ile düzenleme altına alınmıştır.

19. Bu düzenlemelere göre boşanma veya ayrılık davası hangi eş tarafından açılırsa açılsın hâkim dava tarihinden itibaren davanın devamı süresince istek olmasa bile Kanun’dan doğan alınması gerekli bu önlemlerin alınması için kendiliğinden harekete geçecektir. Zira evlilik birliğinin kurulması ile eşlerin birbirlerine karşı yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan tüm hak ve yükümlülükleri, boşanma davası açılması ile değil, birliğin sona erme anına kadar devam etmektedir. Dolayısıyla boşanma davası açılsa da eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılmak zorunlulukları doğal olarak devam ettiğinden hâkim; eşlerin ekonomik güçlerini, gelir ve giderlerini, mal varlıkları bulunup bulunmadığını varsa bunların değer ve gelirlerini araştırıp belirleyecek, çocukların hangi eş yanında olduğunu tespit edecek, bir eşin diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse ne miktar vereceğini, yine eşler ergin olmayan çocukların bakım, eğitim ve gözetimine birlikte özen göstermek zorunda olduklarından, çocuklar için de, çocuk yanında olmayan eşin, diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse miktarını saptamak zorundadır. Burada eşlerin her birinin “ekonomik gücü, mal varlığı ve geliri” diğer eşin yükümlülüğünü belirlemedeki bir ölçütten ibarettir. İşte boşanma veya ayrılık davasının açılma tarihinden, dava sonuçlanıncaya kadar devam edecek olan bu nafakaya tedbir nafakası denilmektedir. Boşanma kararının kesinleşmesi ile bu nafakalar koşulları var ise eş için yoksulluk, çocuk için ise iştirak nafakası olarak devam eder.

20. Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi; yasal gerekçesinde de açıklandığı üzere 743 sayılı Medeni Kanun’un 137. maddesinin sadeleştirilmiş şekli olup, herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Dolayısıyla evvelden beri uygulanan bu hükme göre hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan geçici önlemleri bu konuda bir talebin varlığını aramaksızın kendiliğinden almakla yükümlüdür. Geçici bir önlem niteliğindeki talebe bağlı olmaksızın takdir edilen tedbir nafakası kural olarak davanın başından itibaren, karar kesinleşinceye kadar hüküm altına alınır. Dolayısıyla, tedbir nafakası takdirine ilişkin kararın, davanın açıldığı tarih itibariyle tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına ilişkin araştırma sonuçlarının dosyaya gelişini takiben hemen verilmesi gerekir. Bu aşamada tarafların kusur durumu belirlenemeyeceğine göre verilecek kararda kusur durumu bir ölçü olarak alınamayacağı gibi, nihai kararla belirlenen kusur durumu da tedbir nafakasının kaldırılmasını ya da iadesini gerektirmez. Zira tarafların “kusur durumu” hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değildir. Dahası Kanun’da, tedbir nafakası yönünden tarafların kusurlu olup olmamaları bir unsur olarak yer almamaktadır. Bu nedenle, hâkimin kusur durumuna bakmaksızın davanın en başında bu geçici önlemi alması ve buna bağlı olarak da tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını tespit edip, uygun ve geçici nitelikte bir nafaka takdir etmesi bir zorunluluktur. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2011 tarihli ve 2011/2-533 E., 2011/670 K. sayılı kararı ile de benimsenmiştir.

21. Bu genel açıklamaların ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; tarafların yaklaşık on yedi yıldır evli oldukları, ortak çocuklarının bulunmadığı, davalının sürekli ve düzenli bir işte çalışmadığı, davalının Ordu iline sürekli gittiği, en son gidişinde yaklaşık bir yıl geri dönmediği, evlilik birliği içerisinde erkeğin sorumsuz davranışlar sergilediği, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin tam kusurlu olduğu, davacı kadının belirli bir işi ve gelirinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma davası açılmasıyla eşlerin birbirlerine karşı evlilik birliğinden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerinin devam ettiği hususu tartışmasız olduğuna göre; boşanma davasının açılmış olması nasıl ki eşlerin birbirlerine karşı olan sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmıyorsa, aynı şekilde birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorunluluklarını da ortadan kaldırmamaktadır. Eşlerin açılan boşanma davası nedeniyle ayrı yaşamaları, ortak çocukla birlikte tek başına yaşanmak zorunda kalınan evin en azından elektrik, su, doğal gaz, aidat, iletişim, varsa kira vs. gibi zorunlu ortak “geçim” giderlerini sonlandırmamakta, aksine bu giderler devam etmektedir. İşte eşler, her ne kadar boşanma aşamasında da olsalar; kanundan doğan bu yükümlülükleri gereği devam eden zorunlu giderlere güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılmak zorundadırlar. Bu nedenle, eldeki davada davalı erkeğin birlik giderlerinin katılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; eşlerin evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda eşitlik ilkesinin kabul edildiği, dolayısıyla artık her iki eşin de giderlere katılmak zorunda olduğu, giderlere katılmada ölçü olarak eşlerin güçlerinin esas alındığı, TMK hükümlerine göre eş yararına tedbir nafakasına hükmedilebilmesi için tarafların malî durumlarının bunu gerekli kılıp kılmadığına bakılması gerektiği gerekçesiyle direnme kararının açıklanan değişik gerekçeyle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

23. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 169. madde gereğince boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, eşlerin barınmasına geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve yönetimine ilişkin geçici önlemleri re'sen alır. Bu hüküm boşanma davası açıldıktan sonra istenen tedbir nafakasının hukukî dayanağının oluşturmaktadır.

Maddede sözü edilen eşlerin barınmasına ilişkin hüküm TMK 186/1, eşlerin geçimine ilişkin hüküm TMK 186/3, çocukların bakım ve korunmasına ilişkin hüküm ise TMK 185/2. madde hükmüdür.

Boşanma davası açıldıktan sonra istenen tedbir nafakasının dayanağı olan TMK 169/1 madde hükmünün içeriği ile öncesinde yürürlükte olan Medeni Kanunundaki karşılığı olan 137. madde içeriği benzer olup sadeleştirilmek suretiyle önceki hüküm aynen korunmuştur. Buna karşılık geçici önlemlere konu olan TMK 186. madde hükmü ile Medeni Kanundaki karşılığı olan 152. madde hükümleri arasında önemli içerik farklılığı bulunduğundan bu durum TMK 169. madde kapsamında eş yararına hükmedilecek tedbir nafakasının kapsam ve koşullarını değiştirmiştir.

743 sayılı Medeni Kanun 152. maddede kocanın birliğin reisi olduğu, evin seçimi kadının ve çocukların uygun şekilde iaşesinin kendisine ait olduğu düzenlenmiş iken TMK 186. maddede eşlerin; oturacakları konutu birlikte seçecekleri, birliği beraberce yönetecekleri ve birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılacakları hükme bağlanmıştır.

Evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda TMK 186. maddede yapılan bu önemli değişiklikle ilgili olarak madde gerekçesinde; eşlerin evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda da eşitlik ilkesinin öngörüldüğü, kadın ve çocukların infak ve iaşesinin kocaya ait olduğuna ilişkin hükmün, İsviçre Medeni Kanununun 163 üncü maddesine paralel bir şekilde değiştirildiği, her iki eşin de bu giderlere katılmak zorunda olduğunun kabul edildiği, giderlere katılmada ölçü olarak eşlerin güçlerinin esas alındığı bu katılmanın eşlerin emeklerini ya da mal varlıklarını ortaya koyması şeklinde öngörüldüğü, böylece bir meslek ya da sanat sahibi olmamasına rağmen, kendi emeğini evlilik birliğine harcayan eşin de katkısının maddî katkı şeklinde değerlendirildiği belirtilmiştir.

Medeni Kanun 152. madde hükmünün sonucu olarak koca eş ve çocukların geçimini sağlamak zorunda olduğundan, 162. madde hükmüne göre boşanma davası açılmakla ayrı yaşamaya hak kazanan kadın yararına tedbir nafakası hükmedilmesi mümkün ve gerekli iken TMK hükümlerine göre kadın yararına tedbir nafakası hükmedilebilmesi için tarafların malî durumlarının bunu gerekli kılıp kılmadığına bakılmalıdır. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında katılacağından gücü diğer eşe göre çok daha iyi olan eş yararına talep eden eş kadın olsa dahi tedbir nafakasına hükmedilmemesi mümkündür.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; tarafların dosyaya yansıyan malî ve sosyal durumlarına göre davacı kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilmesi koşulları bulunmaktadır. Kadının dava açılmadan önce bankadan 36.509,07TL para çektiği ve yargılama sırasında bunun kullanıldığı davacı tarafça beyan edildiği belirtilerek tedbir nafakası talebinin reddine karar verilmiş ise de bankada bu miktar paranın bulunması ve bu paranın çekilmiş olması tedbir nafakasına hükmedilmesi koşulları bulunmadığı anlamına gelmez. Kişinin bir miktar birikiminin bulunması boşanma davası açılmakla bunu kullanması gerektiği bunun yerine tedbir nafakası istenemeyeceği şeklinde değerlendirilemez. Direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekir.

Esasen değerli çoğunluk ile aramızda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği yönünden bir görüş ayrılığı yok ise de tarafların gelir durumuna bakılmaksızın kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilmesinin zorunlu olduğu yönündeki gerekçesi bakımından görüş ayrılığı doğmuştur. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında katılacağından gücü diğer eşe göre çok daha iyi olan eş yararına talep eden eş kadın olsa dahi tedbir nafakasına hükmedilmemesi mümkün olduğundan bu hususu da belirtir şekilde değişik gerekçeyle direnme hükmünün bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

Dr. Şanver KELEŞ          Fatma Feyza ŞAHİN        Zeki GÖZÜTOK
Üye                                  Üye                                  Üye