BOZMAYA UYULARAK YAPILAN YARGILAMA SONUNDA KESİNLEŞMİŞ TEDBİR NAFAKASI MİKTARI YÖNÜNDEN YENİDEN DEĞERLENDİRME YAPILARAK FARKLI BİR HÜKÜM KURULAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


26 Haz
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2021/2-771
Karar No       : 2023/135

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Adana 7. Aile Mahkemesi
TARİHİ                          : 01.12.2020
SAYISI                          : 2020/159 E., 2020/599 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.12.2019 tarihli ve 2019/8063 Esas,
                                         2019/12902 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 7. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda verilen kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş ise de, Mahkemece bu kez Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili 18.05.2015 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 28.12.1992 tarihinde evlendiklerini, ortak üç çocuklarının olduğunu, müvekkilinin öğretmenlik, davalının ise çeşitli firmalarda inşaat mühendisliği yaptığını, davalının emekli olduktan sonra Adana dışında işlerde çalışmaya başladığını, ilk başlarda davacı ve çocukları zorda bırakmayacak kadar para gönderdiğini, daha sonra ekonomik krizi bahane ederek para alamadığı gerekçesiyle para göndermemeye başladığını, eşi ve çocukları ile ilgilenmediğini, telefonla dahi aramadığını, güven sarsıcı davranışlarda bulunduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 1.000,00 TL tedbir-iştirak nafakası ile müvekkili yararına 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili 01.07.2015 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilinin yıllardır inşaat sektöründe çalıştığını, zaman zaman işsiz kaldığını, bu nedenle İstanbul ve Bursa gibi şehirlerde çalışmak zorunda kaldığını, davalının evini ve ailesini bir arada tutmak için Adana'da iş ayarlamaya çalıştığını, eşini ve çocuklarını çok sevdiğini, bu nedenle boşanmak istemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı

6. Adana 7. Aile Mahkemesinin 26.01.2016 tarihli ve 2015/392 Esas, 2016/68 Karar sayılı kararı ile; tarafların 28.12.1992 tarihinde evlendikleri, ortak üç çocuklarının olduğu, kadın eşin öğretmen, erkeğin ise inşaat mühendisi olup emekliye ayrıldığı, ayrıca Adana dışında inşaat şantiyelerinde çalıştığı, yılbaşı ve bayramlarda Adana'ya geldiği, geldiğinde de eşi ve çocukları ile ilgilenmediği, gerek sınav zamanı gerekse mezuniyetlerde ailesinin yanında olmadığı, evine bakmadığı, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, Barış yararına 400,00 TL, Çağdaş yararına 250,00 TL tedbir-iştirak nafakası ile kadın yararına 15.000,00 TL maddi tazminat ödenmesine, davalının kusurlu davranışlarının davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmemesi nedeniyle manevi tazminat talebinin reddine, öğretmen olan davacının yoksulluk nafaka talebinin ise sabit ve düzenli gelir elde etmesi nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 03.10.2018 tarihli ve 2016/24190 Esas, 2018/10528 Karar sayılı kararı ile;

“... 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle velayeti anneye bırakılan ortak çocuk 07.09.1998 doğumlu Barış'ın temyiz inceleme tarihi itibariyle ergin olduğunun anlaşılmasına göre erkeğin tüm, kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine, paranın alım gücüne, ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran, davacı kadın yararına hükmolunan maddi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükümleri nazara alınarak, daha uygun miktarda maddi tazminat (TMK m. 174/1) takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

3- Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre ortak çocuk Çağdaş için takdir edilen iştirak nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı

9. Adana 7. Aile Mahkemesinin 21.02.2019 tarihli ve 2018/1133 Esas, 2019/126 Karar sayılı kararı ile; bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda ortak çocuk Çağdaş yararına 750,00 TL tedbir-iştirak nafakası ile kadın eş yararına 50.000,00 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

11. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.12.2019 tarihli ve 2019/8063 Esas, 2019/12902 Karar sayılı kararı ile;

“... 1- Dosyadaki yazılara, mahkemece bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinin artık mümkün bulunmamasına göre davalı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.

2- Evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma davasında Adana 7. Aile Mahkemesi’nin 26.01.2016 tarih ve 2015/392 esas-2016/68 karar sayılı kararı, Dairemizin 03.10.2018 tarih ve 2016/24190 Esas-2018/10528 Karar sayılı ilamıyla, ortak çocuk Çağdaş yararına hükmedilen iştirak nafakasının az olduğu gerekçesiyle bozulmuştur. Ortak çocuk yararına hükmedilen aylık 250,00 TL tedbir nafakası bozma kapsamı dışında kalmakla kesinleşmiştir. O halde mahkemece ortak çocuk Çağdaş yararına hükmedilen tedbir nafakasının kesinleştiği gözetilmeksizin tedbir nafakasının aylık 750,00 TL olarak arttırılması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

12. Adana 7. Aile Mahkemesinin 01.12.2020 tarihli ve 2020/159 Esas, 2020/599 Karar sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; velayet kendisine verilmeyen eşin ortak çocuğun bakım ve eğitim giderine katkı sağlamak zorunda oluşu, çocuğun yaşı ve ihtiyaçları, tarafların tespit edilen sosyal ve ekonomik durumları ve geçimleri uyarınca dava tarihi itibariyle değerlendirilmesi gereken nafakada Çağdaş yararına 750,00 TL tedbir nafakasının hakkaniyete ve dosya kapsamına uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

13. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargılama sırasında tarafların ortak çocuğu Çağdaş yararına takdir edilen “tedbir nafakası miktarının” Özel Dairenin 03.10.2018 tarihli bozma kararı kapsamı dışında kalarak kesinleşip kesinleşmediği, buradan varılacak sonuca göre Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sırasında “ortak çocuk yararına hükmedilen tedbir nafakası” bakımından yeniden değerlendirme yapılarak hüküm kurulmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

16. Usuli kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.

17. Anlam itibariyle usuli kazanılmış hak kavramı, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Hemen belirtmek gerek ki; gerek 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK), gerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.

18. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün karar kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir. Görev konusu da usuli kazanılmış hakkın istisnası olup, bu husus 04.02.1959 gün ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı YİBK'da “...Kaide olarak usuli müktesep hak hükmünün vazife konusunda tatbik yeri olmayacağına ve duruşmanın bittiği bildirilinceye kadar vazifesizlik kararı verebileceğine,...” şeklinde ifade edilmiştir.

19. Bu sayılanların dışında ayrıca hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulî, C.V, İstanbul 2001, s. 4738 vd).

20. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.07.2020 tarihli ve 2017/20-1548 Esas, 2020/572 Karar; 09.07.2020 tarihli ve 2020/4-334 Esas, 2020/580 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

21. Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Aynı şekilde mahkemece verilen ilk hükmün temyiz edilmemesi hâlinde, hükmü temyiz etmeyen taraf yönünden karar kesinleşmiş olmakla, artık bu tarafın direnme kararını temyizinde hukuki yararı bulunmamaktadır. Zira hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (4.2.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).

22. Bu noktada tedbir nafakası ile ilgili de açıklama yapmakta yarar bulunmaktadır.

23. Eşler arasında boşanma davası açılması hâlinde davaya bakan hâkim gerekli olan geçici önlemleri kendiliğinden almalıdır. Bu durum, TMK’nın “Geçici önlemler” başlıklı 169 uncu maddesi ile “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

24. Bu düzenlemelere göre boşanma veya ayrılık davası hangi eş tarafından açılırsa açılsın hâkim dava tarihinden itibaren davanın devamı süresince istek olmasa bile Kanun’dan doğan alınması gerekli bu önlemlerin alınması için kendiliğinden harekete geçecektir. Zira evlilik birliğinin kurulması ile eşlerin birbirlerine karşı yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan tüm hak ve yükümlülükleri, boşanma davası açılması ile değil, birliğin sona erme anına kadar devam etmektedir. Dolayısıyla boşanma davası açılsa da eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılmak zorunlulukları doğal olarak devam ettiğinden hâkim; eşlerin ekonomik güçlerini, gelir ve giderlerini, mal varlıkları bulunup bulunmadığını varsa bunların değer ve gelirlerini araştırıp belirleyecek, çocukların hangi eş yanında olduğunu tespit edecek, bir eşin diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse ne miktar vereceğini, yine eşler ergin olmayan çocukların bakım, eğitim ve gözetimine birlikte özen göstermek zorunda olduklarından, çocuklar için de, çocuk yanında olmayan eşin, diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse miktarını saptamak zorundadır. Burada eşlerin her birinin “ekonomik gücü, mal varlığı ve geliri” diğer eşin yükümlülüğünü belirlemedeki bir ölçütten ibarettir. İşte boşanma veya ayrılık davasının açılma tarihinden, dava sonuçlanıncaya kadar devam edecek olan bu nafakaya tedbir nafakası denilmektedir. Boşanma kararının kesinleşmesi ile bu nafakalar koşulları var ise eş için yoksulluk, çocuk için ise iştirak nafakası olarak devam eder.

25. Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya gelince; Mahkemece verilen ilk kararda boşanma ile birlikte ortak çocuklardan Barış yararına 400,00 TL, Çağdaş yararına 250,00 TL tedbir-iştirak nafakasına, kadın yararına da 15.000,00 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmiş, bu karara karşı davalı erkek tarafından tüm yönleriyle, davacı kadın tarafından ise 30.08.2016 tarihli temyiz dilekçesi ile kusur belirlemesi, reddedilen manevi tazminat talebi, hükmedilen maddi tazminat ile nafakaların miktarına ve açıkça tedbir nafakasının miktarına yönelik temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. Tedbir nafakası miktarlarına yönelik bu itiraz davacı vekilinin temyiz dilekçesinde “Barış için 400 TL, 6 yaşındaki Çağdaş için 250 TL tedbir ve iştirak nafakası ödemesine hükmedilmesi hatalıdır, hakkaniyete aykırıdır. Müvekkilimin ilkokul çağındaki 2 çocuğunun bakım ve masraflarını bu şartlarda tek başına karşılaması beklenemez ve kabul edilemez. Bu sebeple nafakaya ilişkin hükümlerin de bozulması gerekmektedir” şeklinde ileri sürülmüş ise de Özel Dairenin 03.10.2018 tarihli ilâmının birinci bendinde davacının sair temyiz itirazlarının yerinde olmadığı belirtilerek, ortak çocuk Çağdaş yararına hükmedilen tedbir nafakası bakımından karar onanmak suretiyle kesinleşmiştir. Diğer bir ifade ile Özel Daire ortak çocuklar yararına hükmolunan tedbir nafakası miktarlarına yönelik itirazı incelemiş ve bu yönü bozma kapsamı dışında bırakarak mahkemece hükmedilen tedbir nafakası miktarlarının somut olaya uygun olduğuna karar vermiştir.

26. Yukarıdaki paragrafta ayrıntılarıyla açılandığı üzere; Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşeceğine göre, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda kesinleşmiş bulunan tedbir nafakası miktarı yönünden yeniden değerlendirme yapılarak farklı bir hüküm kurulmasını kabul etmek mümkün değildir.

27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, TMK’nın 169 uncu maddesi ile düzenleme altına alınan hüküm uyarınca hâkimin resen hareket etme yükümlülüğü bulunduğu, dolayısıyla somut olayda yer alan tedbir nafakasına ilişkin uyuşmazlık yönünden hâkimin yargılamanın her aşamasında yeniden düzenleme yapabilmesinin mümkün olduğu, hâl böyle olunca direnme kararının yerinde olduğu yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

28. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

01.03.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 23’ü BOZMA, 2’si ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.

İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01 Mart 2023 tarihli kararındaki çoğunluk görüşüne hukukî anlamda, hakkaniyet gereği ve istinaf yargılaması açısından da katılmak mümkün değildir. Şöyle ki;

“Tedbir nafakası, talebe bağlı olmaksızın (resen) takdir edilir ve geçici bir önlem olarak davanın başından itibaren, karar kesinleşene kadar hüküm altına alınır. (Y. HGK. 16.03.2016, 2014/8-1021 E. - 2016/328 K.; Y. HGK. 25.10.2018, 2017/2-1891 E. - 2018/1577 K.; 07.06.2022, 2021/2-322 E. - 2022/851 K. - İçtihat Bülteni)

Buradan hareketle;

i-) Tedbir nafakası, HMK m. 26/2 “Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır” hükmünü karşılamaktadır.

ii-) Tedbir nafakasının, iddianın genişletilmesi ve/veya değiştirilmesi yasağına tabi olmadığı sonucuna varılmaktadır. Başka bir ifadeyle, HMK m. 357/1 hükmü kapsamında iddianın genişletilmesi ve/veya değiştirilmesi yasağına tabi olarak “ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz” sonucuna varılamaz. Kaldı ki, HMK m. 357. maddesinin 1. fıkrasında; “Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.” hükmü yer almaktadır.

iii-) İstinaf incelemesi sırasında; hem hukukîlik hem de yerindelik denetimi yapılmaktadır.

“… istinaf mahkemelerinin hukukî denetim yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak tahkikat sonucuna göre yeniden karar verme yetkisine haiz olan bir hüküm mahkemesi olduğu kabul edilirken …” (Y. HGK. 27.09.2022, 2020/11-238 E. - 2022/1161 K. - İçtihat Bülteni)

Başka bir ifadeyle, bölge adliye mahkemesi “vakıa mahkemesidir” denilebilir.

Aksi bir düşünce, yargılamaların ve kanun yolu incelemelerinin uzun sürmesi sonucu TMK m. 169 hükmünün ihdas edilme amacına aykırılık teşkil edecek, yüksek enflasyon neticesinde TMK m. 169 hükmünün koruma amacını yerine getiremeyecektir.

Toparlamak gerekirse, belirtilen geçici tedbir nafakası hakkındaki Yargıtay uygulaması ve istinaf yargılamasının amacı doğrultusunda, geçici tedbir nafakası, talebe bağlı olmaksızın (re’sen) ve karar kesinleşinceye kadar hüküm altına alınabilen boşanma davası sırasındaki bir önlem olduğundan HMK m. 26/2 ve HMK m. 357/1 (istisna) hükümleri gereğince, bu yöndeki taleplerin kabulüne karar verilmesi gerekir.