BÜTÜNÜYLE İLK DERECE YARGILAMASINDA SUNULAN DİLEKÇELERE ATIF YAPILARAK İSTİNAF SEBEPLERİNİ GÖSTERİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


27 Kas
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2022/(21)10-1049
KARAR NO   : 2022/1598

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi
TARİHİ                         : 20/04/2022
NUMARASI                 : 2022/712 - 2022/682
DAVACI                       : M.K. vekili Av. L.Y.
DAVALILAR                : 1- İSKİ Genel Müdürlüğü vekilleri Av. R.G. Av. M.D.
                                       2- M.Mühendislik İnş. Taahhüt ve Dış Tic. A.Ş. vekili Av. M.N.Y.

1. Taraflar arasındaki “Maddi ve manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ilk derece mahkemesi kararına yönelik davalılar vekillerinin istinaf başvurularının reddine ilişkin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesince verilen karar davalı M. Mühendislik İnşaat Taahhüt Dış Ticaret Anonim Şirketi vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiş, direnme kararı davalı şirket vekilinin temyizi nedeniyle Hukuk Genel Kurulu tarafından usulden bozulmuştur.

2. Bölge Adliye Mahkemesince Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma ilamına uyularak verilen direnme kararı davalı M. Mühendislik İnşaat Taahhüt Dış Ticaret Anonim Şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirket nezdinde elektrik teknikeri olarak İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğüne (İSKİ) ait Yenikapı atık su arıtma tesisinde çalışırken 20.08.2013 tarihinde geçirdiği iş kazasında elektrik çarpması sonucu yaralandığını, kazanın aralarında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunan davalıların iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almaması nedeniyle gerçekleştiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000 TL maddi ve 300.000 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiş; ıslah dilekçesi ile maddi tazminat miktarını 148.811,40 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (İSKİ) vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili idarenin işçisi olmadığı gibi müvekkilinin haksız fiil sayılacak eylem ve işleminin bulunmadığını, ayrıca asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olmadığını, işin tümüyle devri nedeniyle müvekkilinin ihale makamı olduğunu, davacının diğer davalı şirketin işçisi olarak çalışmakta iken tedbirsiz ve dikkatsiz davranışı sonucu kazaya neden olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı M. Mühendislik İnşaat Taahhüt Dış Ticaret Anonim Şirketi (M. Mühendislik Anonim Şirketi) vekili cevap dilekçesinde; tüm iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alındığını, gerekli eğitimlerin verilmiş olduğunu, ancak davacının yüksek gerilime dayanıklı ayakkabı, baret, eldiven vb ekipmanları kullanmadan alüminyum fırça ile elektrikli zemine teması sonucu kendi kusuru ile kazaya sebebiyet verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. İstanbul 7. İş Mahkemesinin 01.11.2017 tarihli ve 2014/258 E., 2017/677 K. sayılı kararı ile; davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğu, davacının geçirdiği iş kazası nedeniyle %21,2 oranında malul kaldığı, kazanın meydana gelmesinde davalı İSKİ’nin %20, davalı şirketin %60 ve davacının %20 oranında kusurlu olduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda rücu edilebilir gelirlerin mahsubu sonucu karşılanmayan maddi zararın 148.811,40 TL olarak hesaplandığı, ayrıca 20.000 TL manevi tazminat takdiri gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

8. İstanbul 7. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalılar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

9. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesinin 22.03.2018 tarihli ve 2018/1157 E., 2018/360 K. sayılı kararı ile; davalı İSKİ vekilinin istinaf başvurusunun süreden reddine ilişkin ek karara yönelik istinaf isteminin bulunmadığı, bu nedenle süresinde yapılmayan istinaf başvurusunun reddi gerektiği, davalı şirketin istinaf başvurusu yönünden ise, davalı şirket vekilinin 13.11.2017 tarihinde gerekçeli kararın tebliğ edilmesi üzerine 01.12.2017 tarihinde kararı istinaf ettiği, bu durumda kararın tebliği ile işlemeye başlayan iki haftalık süre geçtikten sonra yapılan istinaf başvurusunun süreden reddi gerektiği, öte yandan kamu düzeni açısından maddi ve hukukî durumun incelenmesi neticesinde ilk derece mahkemesi kararında re'sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık hâllerinden hiçbirinin bulunmadığı gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvuru dilekçelerinin süresi geçmiş olduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 352. maddesi uyarınca başvuru taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı M. Mühendislik Anonim Şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

11. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 25.03.2019 tarihli ve 2018/3887 E., 2019/2290 K. sayılı kararı ile; “… G) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;

Dava, iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece 148.811,40 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

25/10/2017 günü yayımlanarak yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde “İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır. Davaların yığılması hâlinde, her bir talebe ilişkin vakıalar bakımından ispat yükü ve deliller ayrı ayrı değerlendirilir. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır. Kanun yoluna başvuru süresi, ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlar. Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanır.” düzenlemesine ve 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 345. maddesinde ise “İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.” hükmüne yer verilmiştir.

Yine 6100 sayılı HMK’nın 321/2 madde ve bendine göre, kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur. (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).

Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2. maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun’un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması gerekir.

Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veye gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.

Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir. Nitekim davacı vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları istinaf yoluna başvurusuna dair süre tutum dilekçesi ile kararı istinaf ettiğini beyan ettiği anlaşılmaktadır.

Öte yandan 6100 sayılı HMK’da istinaf gerekçelerinin bildirilmesi için ve yine Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf incelemesinin süresini sınırlandıran bir hukuki düzenleme yer almamaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/09/2018 tarih ve 2018/9-584 E- 2018/1332 K.sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 1982 Anayasası’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” düzenlemesi yer almaktadır. Ayrıca Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasında, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.

Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.

HMK'nın 27’nci maddesinde; "Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, Açıklama ve ispat hakkını, Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir." düzenlemesi yer almıştır.

Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.

Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı”dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.

Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı” dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.

Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi” dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir. (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.

Somut olayda, ilk derece mahkemesine ait gerekçeli kararın 13/11/2017 günü davalı M. Mühendislik AŞ vekilince tebliğ alındığı, 20/11/2017 günü bu vekil tarafından süre tutum dilekçesinin verildiği, 01/12/2017 günü gerekçeli istinaf dilekçesinin ibraz edildiği gözetildiğinde Bölge Adliye Mahkemesince davalı M. Mühendislik AŞ vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olmadığı yönünde usulden ret kararının hatalı olduğu anlaşılmaktadır.

Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunu incelediği tarihi itibariyle dosya kapsamına girmiş ve kararın tebliği tarihinden itibaren de makul bir süre içerisinde sunulmuş olan davalı vekiline ait istinaf isteminin gerekçelerini içeren 01/12/2017 tarihli dilekçesi incelenmek suretiyle, davalının istinaf talebi yönünden de işin esasına geçilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken; yazılı şekilde davalı istinaf başvurusunun usulden reddedilmesi ve kamu düzenine bir aykırılık da olmadığına işaretle davalı istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak iş, davalı vekilinin gerekçeli istinaf sebeplerinin makul süre içerisinde sunulduğu değerlendirmek suretiyle gerekçeli istinaf başvurusu hakkında inceleme ile bir karar vermekten ibarettir.

O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmelidir ve davalı vekilinin bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin, Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle sair temyiz itirazları incelenmeksizin karar bozularak dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

12. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesinin 14.05.2019 tarihli ve 2019/1064 E., 2019/777 K. sayılı kararı ile; davalı şirketin iki haftalık istinaf başvuru süresinden sonra gerekçeli istinaf dilekçesini sunduğu, istinaf başvuru süresinin HMK'nın 345. maddesi uyarınca kesin olduğu, bozma kararının kanunun emredici hükümlerine uygun olmadığı, kaldı ki iki haftalık istinaf başvuru süresinin makul bir süre olarak kabulü gerektiği, davalı şirket vekilinin bu süre içinde gerekçeli istinaf dilekçesini sunmak yerine kararın kendisine tebliğ edilmediğini belirterek süre tutum dilekçesi verdiği, öte yandan ilk derece mahkemesi kararında re'sen gözetilmesi gereken kamu düzenine aykırılık hâllerinden hiçbirisinin bulunmadığı gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvuru dilekçelerinin süresinin geçmiş olduğundan HMK’nın 352. maddesi gereğince başvuru talebinin esastan reddine karar verilmiş ve önceki hükümde direnilmiştir.

13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.

14. Hukuk Genel Kurulunun 16.12.2021 tarihli ve 2019/(21)10-593 E., 2021/1696 K. sayılı kararı ile; "....28. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesince verilen ilk kararda aynen “davalı İSKİ ve Davalı M. Mühendislik...Ltd İşti vekillerinin istinaf başvuru dilekçelerinin süresinin geçmiş olduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 352. Maddesi gereğince BAŞVURU TALEBİNİN REDDİNE” karar verilmiş, kararın davalı şirket vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece bozulmasına üzerine önceki kararda direnilmiş ve kısa kararda davalıların istinaf başvuru dilekçelerinin süresi geçmiş olduğundan HMK’nın 352. maddesi gereğince başvuru taleb(ler)inin reddi yönünde; gerekçeli direnme kararında ise “…davalı İSKİ ve Davalı M. Mühendislik...Ltd Şti vekillerinin istinaf başvuru dilekçelerinin süresinin geçmiş olduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 352. Maddesi gereğince BAŞVURU TALEBİNİN ESASTAN REDDİNE” yönünde hüküm kurulmuştur.

29. Görüldüğü üzere Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararı ile gerekçeli direnme kararının hüküm fıkraları birbirinden farklı olmakla bu durumda ortada Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmesi mümkün usulüne uygun olarak oluşturulmuş direnme kararının varlığından söz etme olanağı bulunmamaktadır.

30. Bölge Adliye Mahkemesince yapılması gereken, HMK’nın 294. ve 359. maddelerine uygun şekilde usulüne uygun hüküm fıkrası oluşturmak ve buna uygun gerekçeli karar yazmaktır.

31. Hâl böyle olunca direnme kararı usulden bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar usulden bozulmuş, bozma nedenine göre davalı şirket vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

15. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesinin 20.04.2022 tarihli ve 2022/712 E., 2022/682 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulunun usul bozmasının gereği yerine getirilip kararda işaret edilen usuli yanlışlık düzeltildikten sonra Dairenin 14.05.2019 tarihli kararının gerekçesi kapsamında önceki hükümde direnilmesi gerektiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararını Temyiz:

16. Direnme kararı süresi içinde davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk derece mahkemesi kararının tebliği ile işlemeye başlayan iki haftalık istinaf başvuru süresinden sonra sunulan gerekçeli istinaf dilekçesinin makul sürede verildiğinden bahisle bu dilekçe kapsamında istinaf incelemesi yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

18. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.

19. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa ile teminat altına alınan bu hak şekli yargılama yapılması yanında adil ve doğru bir yargılamayı da gerektirmektedir. Kanun yolları da adil yargılamanın teminatlarından biridir.

20. Olağan kanun yollarından biri olan istinaf hukuk yargılamasının öncelikli amacı, kesinleşmemiş ilk derece mahkemesi kararlarını hem maddi hem de hukukî yönden denetleyerek gözden geçirmektir. Bu kanun yolu ile yargı kararlarına güven duyulması ve hata yapılma ihtimalinin azaltılması amaçlanmaktadır. Bu özellikleri karşısında hem erteleyici hem de aktarıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir.

21. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'ndaki düzenleme gereğince istinaf başvurusu, dilekçe ile yapılmakta olup dilekçede hangi unsurların bulunması gerektiği Kanun’un ''İstinaf dilekçesi" kenar başlıklı 342. maddesinde;

“(1) İstinaf yoluna başvurma, dilekçeyle yapılır ve dilekçeye, karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenir.

(2) İstinaf dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:

a) Başvuran ile karşı tarafın davadaki sıfatları, adı, soyadı, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve adresleri.

b) Varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri.

c) Kararın hangi mahkemeden verilmiş olduğu ve tarihi ile sayısı.

ç) Kararın başvurana tebliğ edildiği tarih.

d) Kararın özeti.

e) Başvuru sebepleri ve gerekçesi.

f) Talep sonucu.

g) Başvuranın veya varsa kanuni temsilci yahut vekilinin imzası.

(3) İstinaf dilekçesi, başvuranın kimliği ve imzasıyla, başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması durumunda diğer hususlar bulunmasa bile reddolunmayıp, 355 inci madde çerçevesinde gerekli inceleme yapılır” şeklinde düzenlenmiştir.

22. Görüldüğü üzere HMK'nın 342. maddesi uyarınca istinaf yoluna başvuran tarafın istinaf dilekçesinde başvuru sebeplerini ve gerekçesini de göstermesi gerekmektedir.

23. İstinaf sebepleriyle, ilk derece mahkemesi kararının ve karara dayanak alınan yargılamanın hatalı veya eksik olduğuna ilişkin ileri sürülen iddialar kastedilmektedir. Taraflar ilk derece mahkemesinin yargılamayı etkileyen tüm hatalı işlemlerini hüküm sonucuna etkili olması ve istinaf başvurusunda bulunan taraf aleyhine sonuç doğurmuş bulunması şartıyla istinaf sebebi yapabilir.

24. İstinaf dilekçesinde genel olarak kanuna ve hukuka aykırılıktan söz edilmesi yeterli olmayıp maddi hukuk kurallarına aykırılık hâllerinin somut olarak gösterilmesi gerekir. Ancak hangi hukuk kuralının yanlış uygulandığının ayrıntılı olarak gösterilmesine gerek bulunmamaktadır. Zira hâkim hukuku re’sen uygulamak zorundadır.

25. Ayrıca istinaf sebepleri dilekçede somutlaştırılmalıdır. Başvuru dilekçesinin tümü bir bütün olarak değerlendirildiğinde istinaf sebepleri anlaşılabiliyorsa bu durumda somutlaştırmanın yapıldığı kabul edilmelidir. Öte yandan bazı konularda daha önce verilen dilekçelere atıf yapılarak istinaf sebepleri gösterilebilirse de bütünüyle ilk derece yargılamasında sunulan dilekçelere atıf yapılarak istinaf sebeplerini gösterilmesi mümkün değildir.

26. İstinaf sebeplerinin sadece şekli koşulu yerine getirmek amacıyla genel ifadeler kullanılarak ileri sürülmesi de yeterli değildir. İstinafa başvuran ilk derece mahkemesinin yargılaması ve kararı ile ilgili somut hataları da belirtmelidir. Örneğin delil değerlendirmesinin hatalı olduğunu ileri süren taraf, istinaf dilekçesinde bunun gerekçesini de ortaya koymalıdır.

27. İstinaf yoluna başvuran taraf, dilekçesinde istinaf sebeplerini ve talep sonucunu eksiksiz belirttiği taktirde dilekçede belirtilen sebepler ve talep istinaf incelemesinin çerçevesini oluşturmakla istinaf mahkemesi de kural olarak bu talep ve sebeplerle sınırlı inceleme yapabilmektedir.           

28. Nitekim HMK'nın 355. maddesinde, "İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir." hükmüne yer verilmiş olup bölge adliye mahkemesinin istinaf incelemesini istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapması gerekmekle birlikte her durumda kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar re'sen dikkate alınmalıdır. Maddeye ilişkin hükümet gerekçesinde de "...“…Tercih edilen istinaf sisteminde, ilk derecedeki yargılama tümüyle tekrarlanmamaktadır. Bu sebeple, istinaf sebepleri ile sınırlı tutulmuştur. Zira, istinaf incelemesi ilk derece mahkemesi kararını denetleyerek ondan sonra yapılan yargılama özelliği taşımaktadır. Bununla beraber kamu düzenini ilgilendiren hususlarda bölge adliye mahkemesi istemle bağlı olmaksızın re’sen inceleme yapar. Örneğin, kamu düzenini ilgilendiren görev kuralına aykırılık bölge adliye mahkemesince re’sen incelenir. Yine dava şartlarının var olup olmadığı bölge adliye mahkemesince re’sen araştırılır. Bunun gibi, re’sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu davalarda bölge adliye mahkemesi tarafların istemiyle bağlı olmaksızın ilk derece mahkemesinin kararını inceler.” yönünde açıklamalara yer verilmiştir.

29. Bu itibarla yukarıda içeriğine yer verilen HMK'nın 342. maddesindeki hüküm dikkate alındığında istinaf dilekçesi, başvuranın kimliği ve imzası ile başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtların yer alması durumunda maddede belirtilen diğer hususları ihtiva etmese bile Kanun’un 355. maddesi gereği bu dilekçe kapsamında gerekli inceleme yapılmalıdır. Örneğin, istinafa başvuran dilekçesinde adını, soyadını ve Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını yazarak sadece “aleyhime verilen kararı istinaf ediyorum” yazmış olsa bile bu dilekçe reddedilmeyip istinaf incelemesi kararda kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı yönünden incelenmelidir. Zira istinaf başvuru yolunu kullanan taraf dilekçesinde herhangi bir sebebe dayanmamıştır.

30. Öte yandan HMK'nın 352. maddesi uyarınca;

"(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda aşağıdaki durumlardan birinin tespiti hâlinde öncelikle gerekli karar verilir:

a) İncelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması

b) Kararın kesin olması

c) Başvurunun süresi içinde yapılmaması

ç) Başvuru şartlarının yerine getirilmemesi

d) Başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi

(2) Ön inceleme heyetçe veya görevlendirilecek bir üye tarafından yapılır ve ön inceleme sonunda karar heyetçe verilir.

(3) Eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosya incelemeye alınır." şeklinde düzenlenmiştir.

31. Bu yasal düzenlemeye göre mahkeme; istinaf incelemesi yapmakla görevli olup olmadığı, ilk derece mahkemesi kararının kesin olup olmadığı, istinafa başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığı, başvuru şartlarının yerine getirilip getirilmediği, başvuru sebepleri ve gerekçelerinin gösterilip gösterilmediği hususlarında ön inceleme yapar, ön inceleme sonucunda belirtilen hususlarda karar verilmesi gerekirse bunlar hakkında dosya üzerinden öncelikle karar verilir. Eksiklik olmadığının tespiti hâlinde ise esastan incelemeye geçilir.

32. Gelinen bu noktada istinaf sebeplerine değinilmelidir.

33. Usul kurallarına aykırılık durumunda kanun koyucu bazı usul hatalarını mutlak istinaf sebebi; bazı usul hatalarını ise nispi istinaf sebebi olarak belirlemiştir.

34. Usul kurallarına aykırılık yönünden mutlak istinaf sebepleri; mahkemeye ilişkin temel kurallar ile taraflara veya dava konusuna ilişkin usul kurallarının ihlâl edilmesi ve adil yargılanma hakkını ihlâl eden usul hatalarının bulunması iken nispi istinaf sebepleri, bu belirtilen sebepler dışında kalan ve mahkemenin yanlış veya hatalı karar vermesine neden olan tüm usul hatalarıdır.

35. Usul hukukuna ilişkin nispi istinaf sebepleri ve mahkemece vakıa tespitinin hatalı yapılarak yanlış sonuca varılması durumları kural olarak istinaf dilekçesinde ileri sürülmesi hâlinde incelenebilecektir. Zira hâkim tarafların talepleri ile bağlı olup taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları dikkate alamaz.

36. Buna karşılık maddi hukuk kurallarına aykırılık ve usul hukukuna ilişkin mutlak istinaf sebepleri istinaf dilekçesinde ileri sürülmese de mahkemece re’sen incelenebilmektedir. Re’sen inceleme noktasında HMK' da "kamu düzenine aykırılık” ölçütü getirilmiştir. Özellikle kamu düzenine ilişkin olanlar dışında istinaf dilekçesinde ileri sürülmeyen bir hususun Bölge Adliye Mahkemesince inceleme konusu yapılması mümkün değildir.

37. Bir kuralın kamu düzeni ile ilgisi, ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenmektedir. Diğer bir anlatımla sözü edilen gerçekler, kuralın vazgeçilmezliğini, toplumsal yararını ve hukuk düzeninin korunmasına yönelik amacını ortaya koyuyorsa kuralın kamu düzeni ile ilgisi olduğu kabul edilmelidir. Bilimsel içtihatlarda kamu düzeninin zamana ve mekâna göre değişiklik gösterdiği kabul edilmekte, devletlerin vazgeçemeyeceği temel ilkelerde kamu düzenine ilişkin olarak değerlendirme yapıldığı anlaşılmaktadır. Kamu düzenine ilişkin hükümler, toplumun veya genel bir grubun menfaatlerini sağlamaya ve korumaya yönelik kurallar olmakla bu kuralların temelinde kamu yararının, genel ahlak ve adabın ve zayıfların korunması düşüncesi bulunmaktadır. Örneğin sosyal güvenlik hukuku alanında hizmet tespit davaları kamu düzenine ilişkin davalar olup re’sen araştırma kuralına tabi olup Hukuk Genel Kurulunun 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 E., 2021/342 K. sayılı kararında da aynı yönde değerlendirmelere yer verilmiştir.

38. Öte yandan HMK'nın “Duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353. maddesinde;

"(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;

a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:

1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.

2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.

3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması (…)

4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.

5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, (…) karar verilmiş olması.

6) (Değişik:22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.

b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;

1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,

2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,

3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir ". hükmü bulunmaktadır.

39. Bu hüküm uyarınca bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (HMK m. 353/b-1).

40. Duruşma yapılmasına gerek olmayan, HMK’nın 353. maddesinin (a) fıkrasının 1 ila 6. bentleri arasında düzenlenen usulî hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın davanın yeniden görülmesi için ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.

41. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle ilk derece mahkemesince dava reddedilmiş ise red kararını kaldırarak davanın kısmen ya da tamamen kabulüne; dava kabul edildiği hâlde reddi gerekmekte ise kabul ya da kısmen kabul kararını kaldırarak red kararı verir. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verecektir.

42. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki; yukarıda açıklandığı üzere bölge adliye mahkemesince istinaf başvuru sebeplerinin ve gerekçelerinin gösterilmediği istinaf başvuru dilekçesi, başvuranın kimliği ve imzası ile başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtların yer alması durumunda reddedilmeyip bu dilekçesi kapsamında ilk derece mahkemesi kararında kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı yönünden inceleme yapılması gerekmekte olup Hukuk Genel Kurulunun 22.03.2022 tarihli ve 2022/11-86 E., 2022/355 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere bu inceleme HMK'nın 353. maddesi uyarınca esasa ilişkin bir incelemedir.

43. Somut olayda iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davada ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucu davanın kısmen kabulüne karar verildiği, hüküm özetinin (kısa kararın) 01.11.2017 tarihli duruşmada tefhim edildiği, gerekçeli kararın 13.11.2017 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine davalı şirket vekilinin 20.11.2017 harç tarihli dilekçesi ile karara karşı istinaf yoluna başvurduğu, dilekçede istinaf yoluna başvuranın kimliği ile başvurulan karara ilişkin bilgilerin yer aldığı ancak istinaf başvuru sebepleri ile gerekçelerini içermeyen dilekçede usul ve yasa hükümlerine aykırı kararın bozulmasının talep edildiği, gerekçeli istinaf başvuru dilekçesinin ise HMK'nın 345. maddesinde öngörülen 2 haftalık süre geçtikten sonra 01.12.2017 tarihinde verildiği, bölge adliye mahkemesince gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde verilmediği belirtilerek HMK'nın 352. maddesi uyarınca istinaf talebinin reddi yönünde karar tesis edildiği anlaşılmıştır.

44. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; bölge adliye mahkemesince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içinde ibraz edilen ve harcı da yatırılmış istinaf başvuru sebeplerini ve gerekçelerini içermeyen dilekçesi kapsamında ilk derece mahkemesi kararında kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı yönünden -ki bu incelemenin esastan bir inceleme olduğu gözetilerek- istinaf incelemesi yapılması gerekirken gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde sunulmadığı belirtilerek HMK'nın 352. maddesi uyarınca başvuru talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

45. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda belirtilen (44. paragraf) bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı M. Mühendislik İnşaat Taahhüt Dış Ticaret Anonim Şirketi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/2. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 24.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.