DAVACI TARAF KEŞFEN BELİRLENEN DEĞER ÜZERİNDEN ÖNALIM HAKKINI KULLANMAK İSTERSE BU TALEP DAVACIYI BAĞLAR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


06 Eyl
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/(14)7-77
KARAR NO   : 2022/271

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi
TARİHİ                         : 24/09/2019
NUMARASI                 : 2019/1831 - 2019/1684
DAVACI                       : A. Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili Av. İ.D.Ş.
DAVALILAR                : 1- E.K. 2- E.K. vekilleri Av. D.Ç.
                                       3- M.E. 4- Y.A.
                                       5- T.S. vekilleri Av. S.E.
                                       6- A.F.A. 7- C.K. 8- E.K. 9- H.K.
                                       10- H.K. 11- K.Ç. 12- M.B.
                                       13- M.E.H. 14- O.A. 15- S.C.
                                       16- Ş.Y. 17- U.A. vekilleri Av. S.Y.

1. Taraflar arasındaki “önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne dair verilen karar, davalılar Ercan K. ile Erdal K. vekili, davalı Serkan C. ve arkadaşları vekili ve davalı Yavuz A. ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılar Ercan K. ile Erdal K. vekili, davalı Serkan C. ve arkadaşları vekili ve davalı Yavuz A. ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili idarenin Ankara ili Mamak ilçesi Üreğil Mahallesi 39.62 ada 2 parsel sayılı taşınmazın hissedarı olduğunu, idarenin ilgili birimlerince yapılan araştırmalar neticesinde dava konusu parselde bir kısım hisselerin davalılara satıldığının tespit edildiğini, satış işlemlerinin müvekkilinin bilgisi ve rızası dışında gerçekleştiğini, müvekkili idarenin önalım hakkına sahip olduğunu ileri sürerek müvekkili idareye önalım hakkı tanınmak suretiyle dava konusu taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Ercan K. ile Erdal K. vekili cevap dilekçesinde; imar uygulama planının üzerinden 5 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen davacı belediyece dava konusu taşınmaza fiilen el atılmadığını, kamulaştırılmadığını, önalım hakkının kullanılmasının kötü niyet ifadesi olduğunu, müvekkillerinin dava konusu taşınmazı 2014 yılında aldığını, taşınmazın Ankara'nın en çok ve en hızlı gelişmekte olan bölgelerinden birinde olduğunu belirterek haksız önalım talebinin reddine, bunun mümkün olmaması hâlinde taleple bağlılık ilkesi gereğince keşif yapılarak taşınmazın önalım bedelinin tespit edilmesini savunmuşlardır.

6. Davalı Serkan C. ve arkadaşları vekili ile davalı Yavuz A. ve arkadaşları vekili duruşmadaki beyanlarında; davanın öncelikle reddini aksi hâlde davacı vekilinin beyanı doğrultusunda keşif kararı verilerek önalım bedelinin dava tarihi itibarı ile belirlenmesini savunmuşlardır.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı:

7. Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.11.2016 tarihli ve 2015/179 E. 2016/467 K. sayılı kararı ile; davacı vekiline 7.372.050 TL bedeli depo etmek üzere 1 aylık kesin süre verildiği ve kesin sürenin sonuçlarının hatırlatıldığı, ancak kesin süreye rağmen belirlenen bedelin depo edilmediği, davacı vekili katıldığı oturumda, ara kararında belirlenen bedeli depo etmediklerini, önceki beyanlarını tekrarla tapudaki satış bedeli üzerinden depo kararı verilmesini talep etmişse de dava dilekçesinde ve duruşma sırasındaki taşınmazın keşfen belirlenecek bedelini yatırmaya hazır olduklarına ilişkin beyanlarının karşı taraf lehine usulî kazanılmış hak olarak kabul edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

8. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekillerince süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 23.01.2018 tarihli ve 2017/1326 E. 2018/85 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda; dava konusu edilen payın ilişkin bulunduğu 39.62 ada 2 nolu parselde 27.6.2014 tarihinde Serkan C.'in 150/101504 payı 26.000,00 TL, Ufuk A.'in 100/101504 payı 19.100,00 TL, 8.7.2014 tarihinde Ercan K.'ın 125/6344 payı 380.500,00 TL, Erdal K.'ın 125/6344 payı 380.500,00 TL, 4.7.2014 tarihinde Cebrail K.'un 200/101504 payı 38.250,00 TL, Yavuz A.'ın 400/101504 payı 76.500,00 TL, Esin K.'un 200/101504 payı 38.250,00 TL, 27.6.2014 tarihinde Şefik Y.'nın 100/101504 payı 19.100,00 TL, 18.8.2014 tarihinde Hasan K.'nın 200/101504 payı 38.260,62 TL, 23.6.2014 tarihinde Hayati K.'nun 1000/101504 payı 190.465,58 TL, 18.8.2014 tarihinde Kadir Ç.'in 373/101504 payı 71.262,81 TL, Mustafa Emre H.'nun 500/101504 payı 95.526,56 TL, 27.6.2014 tarihinde Ozan A.'un 250/101504 payı 50.000,00 TL, 25.7.2014 tarihinde Mukaddes B.'nın 100/101504 payı 19.500,00 TL, Ahmet Fırat A.'ın 300/101504 payı 58.500,00 TL, 27.6.2014 tarihinde Tolga S. 'nin 400/101504 payı 76.400,00 TL ve Mustafa E.'in 400/101504 payı 76.400,00 TL bedelle satın aldıkları anlaşılmaktadır. Davacı dava dilekçesinde, harca esas değer olarak 10.000,00 TL gösterip bu bedel üzerinden harcı yatırarak yasal süresi içerisinde 17/04/2015 tarihinde önalım hakkının tanınmasını istemiştir. Davacı vekili 28/12/2015 tarihli oturumda, dava konusu taşınmazla ilgili olarak bir kısım davalıların idare aleyhine açtığı hukuki el atma nedeniyle alacak davaları olduğunu, bedelde farklılık olmaması açısından keşfen belirlenecek dava tarihindeki taşınmaz bedelleri üzerinden önalım hakkını kullanmak istediklerini belirtmiştir. Mahkemece, önalım hakkına konu payın bulunduğu taşınmaz mahallinde keşif yapılmış, keşfe alınan payların değerinin 7.372.050,00 TL olarak tespit edilmiştir. Mahkemece keşfen belirlenen bu bedelin depo edilmesi için davacı tarafa verilen süreye rağmen davacı tarafça bedel depo edilmediğinden, davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin 28/12/2015 tarihli oturumda keşfen belirlenecek bedel üzerinden önalım hakkının tanınmasını istemesindeki amacın, tapuda gösterilen bedel, harç ve masraflar toplamının altında belirlenecek bedel üzerinden önalım hakkının tanınması istemi olduğunun kabulü gerekir. Zira tapuda belirlenen bedelden daha fazla bir bedelin önalım olarak kabul edilmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Öte yandan TMK'nun 734. maddesinde önalım bedelinin alıcının ödemiş olduğu bedel, harç ve masraflar toplamından ibaret olduğu açıkça hüküm altına almıştır. Yasanın açık düzenlemesi karşısında ve yukarıda açıklanan nedenlerle önalım hakkının bu bedel üzerinden tanınıp, bu bedelin yatırılması için davacı tarafa mehil verilmesi gerekirken keşfen belirlenen ve tapuda gösterilen bedelden daha fazla bir bedelin yatırılması için mehil verilerek davanın reddedilmesi doğru olmadığından dairemizce istinaf kanun yolu incelemesi duruşmalı olarak yapılmış, yargılama sırasında davacı vekiline önalıma konu paylar için tapuda gösterilen alıcıların ödemiş olduğu bedel, harç ve masraflar toplamı üzerinden önalım hakkını kullanıp kullanmayacağı sorulmuş, kabul beyanları karşısında her bir alıcı tarafından yatırılan tapuda gösterilen önalım bedeli, harç ve masraflar toplamı 1.687.554,88TL'nin yatırılması için mehil verilmiş, davacı vekili bu bedeli Türkiye Vakıflar Bankası Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Şubesi'ne 03/01/2018 tarihinde verilen süre içerisinde yatırmıştır. Dava dilekçesinde harca esas değer olarak 10.000,00 TL gösterilmiş bu bedel üzerinden harç yatırılmış olduğundan, 10.000,00 TL üzerinden davacı yararına, tapu da gösterilen bedelle dava dilekçesinde harca esas değer olarak gösterilen bedel arasındaki fark üzerinden davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. Dava dilekçesinde birden fazla davalı olup, gösterilen 10.000,00 TL bedelin her bir davalının almış olduğu paya karşılık ne miktarda olduğu belirtilmemiş ise de, davalıların sayısına göre bu miktar davalılar yararına belirlenecek vekalet ücretinde etkili olmadığından nazara alınmamıştır. Bu nedenle önalım hakkının tanınmasına, davalılar adına kayıtlı payın iptali ile davacı adına tapuya tesciline, dava dilekçesinde gösterilen harca esas değer üzerinden davacı yararına, dava dilekçesinde belirtilen bedelle tapuda gösterilen bedel arasındaki fark üzerinden de davalılar yararına vekalet ücretine hükmetmek gerektiğinden…. davacı ve davalı vekillerinin istinaf kanun yolu başvurularının kabulüne, Ankara (Kapatılan) 27. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.11.2016 tarih, 2015/179 esas, 2016/467 karar sayılı kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, dava konusu Ankara ili, Mamak İlçesi, Üregil Mahallesi 39.62 ada 2 parsel sayılı taşınmazda davalılar adına kayıtlı hisselerin tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, önalım bedeli olarak davalılar adına ayrı ayrı depo edilen bedellerin karar kesinleştiğinde davalılara ödenmesine…” karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalılar Ercan K. ve Erdal K. vekili, davalı Serkan C. ve arkadaşları vekili ile davalı Yavuz A. ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

11. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince 29.04.2019 tarihli ve 2018/2021 E. 2019/3713 K. sayılı kararı ile; “… Dava, önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacı vekili, dava dilekçesinde bilirkişi raporu sonrası arttırılmak üzere davanın harca esas değerinin 10.000,00 TL olduğunu, 28.12.2015 tarihli 1. celse beyanında dava konusu taşınmaz ile ilgili olarak bir kısım davalıların müvekkili aleyhine açtığı hukuki elatma tazminatı istemli davalar bulunduğunu, bedelde farklılık olmaması açısından keşfen belirlenecek dava tarihindeki taşınmaz bedeli üzerinden önalım hakkını kullanmak istediğini belirterek keşif kararı verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, fen, inşaat ve mülk bilirkişileri refakatiyle 05.05.2016 tarihinde keşif yapılmış, 15.06.2016 tarihli bilirkişi heyeti raporunda dava konusu payların satış tarihindeki toplam değeri 7.372.050,00 TL olarak belirlenmiştir. 12.07.2016 tarihli 4. celse davacıya, keşfen belirlenen bedeli depo etmesi için gelecek celseye kadar kesin süre verilmesi hususunda ara karar tesis edilmiş, davacı vekili 12.07.2016 tarihli ve bilirkişi raporuna beyanlarının sunumu konulu dilekçesinde Türk Medeni Kanunu 734. maddesi gereği önalım bedelinin belirlenmesinde bilirkişi tespitinin geçerli olmayacağını, tapuda gösterilen satış fiyatı üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiş, 14.07.2016 tarihli dilekçesi ile 12.07.2016 tarihli ara karar gereği sözü edilen bedelin müvekkili tarafından ilgili bankaya depo edilebilmesi için mahkemece Vakıfbank A.Ş. Adliye Sarayı Şubesine müzekkere yazılmasını talep etmiştir. Davacı vekili, 25.07.2016 havale tarihli dilekçesi ile 12.07.2016 tarihli ara karardan dönülmesini, önalım bedelinin resmi senette belirtilen satış bedeli üzerinden depo ettirilmesine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davacı vekilinin dilekçesi üzerine şerh edilen 28.07.2016 tarihli kararında hak kaybına neden olunmaması için ara karardan şimdilik dönüldüğü, asıl kararın duruşmada verileceği belirtilmiştir. 13.10.2016 tarihli 5. celse davacı vekilinin 1. celsedeki talebi dikkate alınarak 12.07.2016 tarihli ara karardan dönülmesi talebinin reddine ve keşfen belirlenen 7.372.050,00 TL'nin önalım bedeli olarak depo edilmesi için 2. kez bir aylık kesin süre vermiştir. Davacı vekili, 29.11.2016 tarihli karar celsesinde ara karar ile belirlenen bedelin depo edilmediğini, resmi senette gösterilen değer üzerinden önalım bedelinin yatırılmasına karar verilmesini talep etmiş mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekili dava dilekçesi ve duruşmalardaki beyanlarında keşfen belirlenecek rayiç değer üzerinden önalım hakkının kullanılmak istendiğini belirtmiş olmasına rağmen resmi senetteki bedel üzerinden önalım hakkının kullandırılması "talep ile bağlılık ilkesi" ve "vekilin davayı yönlendirme hakkı" ilkelerine aykırıdır. Mahkemece davacı tarafa önalım bedelini depo etmesi için iki kez usulüne uygun süre vermiş olmasına rağmen bedelin yatırılmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmesi gerekirken ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 24.09.2019 tarihli ve 2019/1831 E. 2019/1684 K. sayılı kararı ile; davacı vekilinin dava dilekçesinde dava değerini 10.000 TL göstererek keşfen belirlenecek bedel üzerinden harcın tamamlanacağını beyan etmesi karşısında, davacının bedelde muvazaa iddiasında bulunduğunun kabulü gerekeceği, dosya içerisindeki el atma nedeniyle idare aleyhine açılan davalardaki dava dilekçelerinde de dava değerinin az gösterilmesinin, bedelde muvazaanın ispatı amacıyla gösterildiğine dair bir karine olduğu, aksinin kabulünün yani davacının tapuda gösterilen bedelden daha fazla bir bedel ile önalım hakkının tanınmasını istemesinin, hayatın olağan akışına aykırı olduğu, vekilin davayı yönlendirme hakkı bulunsa da kamunun zararına sebebiyet verme hakkının bulunmadığı, vekâletnamesinde de davanın kabulüne ve değerin arttırılmasına ilişkin herhangi bir yetkisinin bulunmadığı, yanılgı ile dava değerinin fazla gösterilmesinin, önalım bedelinin bu bedel üzerinden tanınacağı anlamına gelmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalılar Ercan K. ve Erdal K. vekili, davalı Serkan C. ve arkadaşları vekili ile davalı Yavuz A. ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin eldeki davada, davacı tarafın yargılama aşamasındaki beyan ve dilekçeleri dikkate alındığında tapuda gösterilen bedel, harç ve masraflar toplamı üzerinden önalım hakkı tanınmasının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle önalım hakkı ve hukukî niteliğine ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.

16. Bilindiği üzere paylı mülkiyette paydaşlar arasında ortak idare ve kullanma durumu söz konusu olduğundan paydaşların birbirlerini bilmeleri ve tanımaları önem taşımaktadır. Bu ihtiyacın gereği olarak paydaşlar arasına yabancı bir kişinin girişini engellemek, taşınmazın daha küçük parçalara ayrılmasını önleyebilmek, hisselerin mümkün olduğu kadar hissedar elinde toplanmasını temin etmek amacıyla paylı taşınmazlarda hissedarların temlik hakkı sınırlandırılarak yasal önalım hakkı tanınmıştır.

17. Önalım hakkı taşınmaz mal mülkiyetinin kanundan doğan takyitlerinden biri olup 26.12.1951 tarihli ve 1951/1 E. 1951/6 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında yenilik doğuran bir hak olduğu belirtilmiştir.

18. Öte yandan 20.06.1951 tarihli ve 1949/13 E. 1951/5 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ise önalım hakkının hukukî niteliği, “Şufa hakkı, mefşu hissenin üçüncü şahsa satılması ve satışa ıttıladan itibaren bir ay içinde kullanılmış olması gibi muayyen şartlar altında kullanılacak yenilik doğurucu bir haktır ki, şefinin bu hakkı kullandığı yolundaki tek taraflı irade beyanının müşteriye vasıl olmasıyla yeni bir hukuki vaziyet meydana getirilmesine yarar. Bu hakkın kullanılmasıyla şefi yeni bir akit yapmaya hacet kalmaksızın müşteriye hâlef olur” şeklinde açıklanmıştır.

19. Yasal önalım hakkı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun "Taşınmaz Mülkiyetinin İçeriği ve Kısıtlamaları" başlıklı ikinci ayrımında, “II. Devir hakkının kısıtlamaları 1. Yasal önalım hakkı” alt başlıkları altında “a. Önalım hakkı sahibi” başlıklı 732; “b. Kullanma yasağı, feragat ve hak düşürücü süre” başlıklı 733 ve “c. Kullanılması” başlıklı 734. maddelerinde düzenlenmiştir.

20. 4721 sayılı TMK'nın 732. maddesi; “Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler” hükmünü içermektedir. Madde gerekçesinde ise: “Maddede paylı mülkiyette herhangi bir paydaşın kendi payını ister tamamen ister kısmen bir başkasına satması hâlinde, diğer paydaşların önalım haklarını kullanabilecekleri öngörülmüştür. Bu suretle, önalım hakkının, bir payın üçüncü kişiye tamamen veya kısmen satılması durumunda da kullanılabileceği vurgulanmıştır” ifadelerine yer verilmiştir. Anılan düzenlemede önalım hakkının açık bir tarifi yapılmamakla birlikte temel prensibin mülkiyet serbestisi ve tasarruf yetkisi olduğu gözetilerek paydaşın temlik hakkı sınırlandırılırken bu sınırlandırma sınırlı tutularak sadece satım akitleri için önalım hakkı öngörülmüştür.

21. Bu husus yukarıda içeriği açıklanan 20.06.1951 tarihli ve 1949/13 E. 1951/5 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da benimsenmiş; kararın gerekçesinde, taşınmaz mülkiyetinin takyitlerinden olan kanunî önalım hakkının taşınmazda hisse sahibi bulunan şahsa, diğer bir kimsenin payının üçüncü kişiye satılması hâlinde o hisse müşteriye neye mal olmuş ise o miktar ile ve belli bir süre içinde satın almak yetkisini veren ayni bir hak olduğu ifade edilmiştir.

22. Açıkça görüldüğü üzere kanunî önalım hakkından söz edebilmek için paylı mülkiyet hükümlerine tabi bir taşınmazdaki payın üçüncü şahsa satılması gerekmektedir. Önalım hakkının konusu pay satışıdır.

23. Önalım hakkına ilişkin genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığa esas teşkil eden usulî kazanılmış hak kurumu, taleple bağlılık ilkesi ve ön inceleme tutanağının önemi hakkında açıklama yapılması gerekmektedir.

24. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nda “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.

25. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

26. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde çıkarılan 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E. 1960/9 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; Yargıtay bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına usulî kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için de zorunluluk doğacağı, usulî kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukukî alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş bulunması bakımından usulî kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeniyle de ilgili olduğu belirtilmiştir.

27. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nda da usulî kazanılmış hakka ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de bu ilkenin uygulanma gerekliliği HMK hükümleri karşısında da varlığını sürdürmektedir. Yargıtayın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır; çünkü mahkemenin bozma kararına uyması ile, bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî müktesep hak doğmuştur.

28. Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usulî kazanılmış hak” ya da “usulî müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarihli ve 1987/2-520 E. 1988/89 K. sayılı kararında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak denilmektedir...” şeklinde tanımlanmakta ve ayrıca Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.

29. Bu aşamada usulî kazanılmış hak kurumunun istisnalarından da bahsetmek gerekir.

I- Mahkemenin görevi ile ilgili usulî kazanılmış haktan sözedilemez. Şöyle ki; Yargıtay yerel mahkemenin kararını, görev itirazı olmaksızın görev dışında bir sebeple bozar ve mahkeme bu karara uyarsa bozma dışında kalan görev hususu usulî kazanılmış hak oluşturmayacak, yeniden yapılan yargılamada mahkeme tarafların itirazı üzerine ya da kendiliğinden görevsizlik kararı verebilecektir. Ancak temyizde açıkça görev itirazı ileri sürülmüş ve bu husus Yargıtay tarafından nazara alınmamış açık ya da zımni olarak reddedilmiş ise bu takdirde usulî kazanılmış hak görev konusunda da oluşacak ve yeniden yargılama yapan mahkeme görev konusunda karar veremeyecektir.

II- Yargıtayın bozma kararından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararının çıkarılmış olması da usulî kazanılmış hakkın istisnasıdır. Az yukarıda bahsedilen 09.05.1960 tarihli içtihadı birleştirme kararına göre, içtihadı birleştirme kararları usulî kazanılmış hakka rağmen görülmekte olan davalara da uygulanır. İlk derece mahkemesi usulî kazanılmış hakka aykırı olsa bile yeni içtihadı birleştirme kararına göre karar verecektir.

III- Karar henüz kesinleşmeden geçmişe etkili olarak çıkarılan bir kanun hükmü de usulî kazanılmış hakkın istisnasını oluşturur. Böyle bir hâlde de usulî kazanılmış hakka aykırı olsa da yeni çıkarılan ve geçmişe etkili olan kanun hükmünün uygulanması gerekir.

IV- Bir kanun hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilirse iptal edilen kanun hükmü usulî kazanılmış hakka aykırı olsa bile uygulanacak öncelik usulî kazanılmış hakta değil Anayasa Mahkemesinin iptal kararında olacaktır.

V- Usulî kazanılmış hakkın bir diğer istisnası ise kesin hükümdür. Bozmadan sonra usulî kazanılmış hak ile kesin hüküm çelişiyorsa öncelik usulî kazanılmış hak da değil, kamu düzeninden sayılan ve dava şartı olarak resen nazara alınması gereken kesin hükümdedir.

VI- Kamu düzenine aykırılık da usulî kazanılmış hakkın istisnalarından bir diğeridir. Gerçekten de kamu düzeninden sayılan bir husus ile usulî kazanılmış hak çelişiyorsa bu hâlde kamu düzeninden sayılan hâl usulî kazanılmış hakkın önüne geçecektir. Hak düşürücü süre kamu düzeninden sayılmakla hak düşürücü süre söz konusu ise usulî kazanılmış haktan bahsedilemeyecektir.

VII- Nihayet son olarak Yargıtayın kararı her türlü yorumun, hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında, açıkça ve tartışmasız şekilde başka bir şekilde yorumlanamayacak açıklıkta maddi hataya dayalı ise ve onunla sıkı sıkıya bağlı olduğu hâlde usulî kazanılmış hak ilkesi uygulamayacaktır. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddi hata yapılması hâlinde, bu hata, usulî kazanılmış hak oluşturmayacaktır.

30. Usulî kazanılmış hak kurumundan sonra taleple bağlılık ilkesine değinmek gerekmektedir. Medenî usul hukukuna egemen olan ilkeler mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) dağınık hâlde yer almakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) sözü edilen ilkelere Birinci Kısım İkinci Bölümde bir arada yer verilmiştir. 6100 sayılı HMK, 24. maddesinden itibaren "Yargılamaya Hakim Olan İlkeleri" düzenlemiş ve bu kapsamda Tasarruf İlkesi (m. 24), Taraflarca Getirilme İlkesi (m. 25), Taleple Bağlılık İlkesi (m. 26), Hukukî Dinlenilme Hakkı (m.27), Aleniyet İlkesi (m. 28), Dürüst Davranma ve Doğruyu Söyleme Yükümlülüğü (m. 29), Usul Ekonomisi İlkesi (m. 30), Hakimin Davayı Aydınlatma Ödevi (m. 31) olarak bu ilkeleri sıralamıştır.

31. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 26. maddesi;

“(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.

(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır” hükmünü içermektedir.

32. Taleple bağlılık ilkesi, hâkimin, tarafların talepleriyle bağlı olduğunu, talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremeyeceğini, ancak duruma göre talep sonucundan daha azına karar verebileceğini ifade eder. Belirtmek gerekir ki, hâkim bazı durumlarda taleple bağlı değildir. Bu durumlar Kanunda açıkça belirtilmiştir.

33. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ilk anlam, tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre hâkim, tarafların dilekçelerinde talep edilen hususları karşılar. Hâkimin, tarafların talep etmediği bir hususta karar vermesi mümkün değildir. Tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukukî sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur.

34. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir. Tarafın maddî hukuktan kaynaklanan bir hakkının, bazı istisnaî durumlar hariç olmak üzere sadece bir kısmını ileri sürmesine bir engel yoktur. Bu durumda mahkemece, talep edilenden fazlasına karar verilemez. Taleple bağlılık ilkesine yüklenen bu anlam aynı zamanda 24. maddede ifade edilen "tasarruf ilkesi" ve 25. maddesinde yer alan "taraflarca getirilme ilkesi" ile de bağlantılıdır.

35. Nihayet taleple bağlılık ilkesinin üçüncü anlamı ise, çok istisnai hâller dışında hâkimin talep edilenin dışında bir şeye karar verememesidir. Talep edilenden farklı bir şeye karar verememe, verilen hükmün sonuç kısmına bakılmak suretiyle tespit edilir. Buna göre, talepte bulunan kişinin gerçek iradesi ile mahkemenin verdiği hükümdeki sonuç kısmının aynı olup olmadığı, talep edilenden farklı bir şeye karar verilip verilmediği bu şekilde anlaşılır. Nitekim aynı ilkelere Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 24.05.2019 tarihli ve 2017/8 E. 2019/3 K. sayılı kararında da yer verilmiştir.

36. Taleple bağlılık ilkesinden sonra yargılamanın ikinci kesiti olan ön inceleme kurumuna değinmek gerekirse; ön inceleme safhasında öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar incelenir, uyuşmazlık konuları tam olarak belirlenir, taraflar, üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda sulhe teşvik edilerek, bu hususlar tutanağa geçirilir (HMK m. 137/1, 140/1). Madde metninde de yer alan "uyuşmazlık konularının tam olarak tespiti" ifadesi, yargılama bakımından büyük bir öneme sahiptir (Pekcanıtez, Hakan: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. Bası, İstanbul 2017, s.1288).

37. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 140. maddesinin 3. fıkrasında ise “Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür” denilmektedir. Maddeden anlaşıldığı üzere, ön inceleme aşamasında tutulan tutanak özel bir öneme sahiptir. Zira uyuşmazlık konuları çözümlenmişse bu tutanak bir sulh belgesi olarak kabul edilecek; uyuşmazlık devam edecekse tutanakta yer almayan hususlar tahkikatın konusunu oluşturmayacak, diğer bir ifadeyle hükme esas alınmayacaktır. Tahkikat aşamasında ise tarafların ileri sürdükleri vakıaların doğru olup olmadığı araştırılıp tespit edilerek uyuşmazlık konularının gerçekliği çerçevesinde hüküm oluşturulacaktır (Pekcanıtez, s.1232, 1233).

38. Tüm bu açıklamalar ve dosya kapsamına göre somut olay incelendiğinde; dava önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olup, davacı vekili dava dilekçesinde bilirkişi raporu sonrası artırılmak üzere davanın harca esas değerini 10.000 TL olarak göstermiştir.

39. 28.12.2015 tarihli ön inceleme duruşma tutanağında ise davacı vekili dava konusu taşınmazla ilgili olarak bir kısım davalıların açtığı hukukî el atma iddiasına dayalı tazminat davaları bulunduğunu, bedelde farklılık olmaması açısından keşfen belirlenecek dava tarihindeki taşınmaz bedelleri üzerinden şufa hakkını kullanmak istediklerini belirterek keşif kararı verilmesini talep etmiştir.

40. Mahkemece fen, inşaat ve mülk bilirkişileri eşliğinde 05.05.2016 tarihinde keşif yapılmış, 15.06.2016 tarihli bilirkişi kurulu raporunda dava konusu payların satış tarihindeki toplam değeri 7.372.050 TL olarak belirlenmiştir.

41. Davacı vekili 12.07.2016 tarihli bilirkişi raporuna karşı beyanlarını içerir dilekçesinde Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 734. maddesine değinmek suretiyle bedel hususunda bilirkişi tespitinin geçerli olmayacağı, bedelin tapudaki satış fiyatı üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

42. 12.07.2016 tarihli 4. celsede davacı vekili rapora karşı beyan dilekçesi sunduklarını, içeriğini tekrarla tapudaki satış bedeli üzerinden depo kararı verilmesini talep etmiş, mahkemece davacıya keşfen belirlenen bedelin depo edilmesi için kesin süre verilmesine ilişkin ara karar kurulmuştur.

43. Davacı vekili 14.07.2016 tarihli dilekçesi ile “Mahkemenizce 12.07.2016 tarihli celsede 7.372.050,00 TL bedelin Vakıfbank Adliye Sarayı Şubesinde açılacak hesaba depo edilmesi için süre verildiğini” belirterek verilmiş olan ara karar gereği sözü edilen bedelin idare tarafından ilgili bankaya depo edilebilmesi için mahkemece Vakıfbank Adliye Sarayı Şubesine müzekkere yazılmasını talep etmiştir.

44. Davacı vekili 25.07.2016 tarihli dilekçesi ile 12.07.2016 tarihli ara karardan dönülmesini, önalım bedelinin resmi senette belirtilen satış bedeli üzerinden depo ettirilmesine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davacı vekilinin dilekçesi üzerine şerh edilen 28.07.2016 tarihli karar ile hak kaybına neden olunmaması için ara karardan şimdilik dönülmesine, dilekçenin davalıya tebliğine, asıl kararın duruşmada verilmesine karar verilmiştir. Davacı vekilinin ara karardan rücu talebini içerir dilekçesi, davalılar vekillerine tebliğ edilmiş olup, davalılar vekilleri ara karardan dönülmesi talebinin reddine karar verilmesini istemişlerdir.

45. Mahkemece 13.10.2016 tarihli 5. celsede 12.07.2016 tarihli ara karardan dönülmesi talebinin reddi ile davacı vekiline 7.372.050,00 TL bedeli depo etmesi için 2. kez 1 aylık kesin süre verilmiştir.

46. 29.11.2016 tarihli celsede davacı vekili ara kararda belirlenen bedeli depo etmediklerini, önceki beyanlarını tekrarla tapudaki satış bedeli üzerinden depo kararı verilmesini talep etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

47. Dolayısıyla yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan yargılama safahati, dava dilekçesi, davacı vekilinin duruşmalarda ve özellikle 28.12.2015 tarihli ön inceleme tutanağında (§39) yer alan beyanı, yukarıda değinilen usulî kazanılmış hak kurumu ve taleple bağlılık ilkesi birlikte değerlendirildiğinde davacı vekilinin keşfen belirlenecek değer üzerinden önalım hakkını kullanmak istediğine ilişkin beyanının davacıyı bağlayacağı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle ilk derece mahkemesince davacı tarafa önalım bedelini depo etmesi için usulüne uygun süre verilmiş olmasına rağmen önalım bedelinin depo edilmediği anlaşılmakla davanın reddine dair verilen ilk derece mahkemesi kararı yerinde olup, bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yazılı gerekçe ile (§9,12) davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.

48. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacının tapuda gösterilen bedelden daha fazla bir bedel ile önalım hakkı tanınmasını istemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

49. O hâlde direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulmasına karar verilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalılar Ercan K. ile Erdal K. vekili, davalı Serkan C. ve arkadaşları vekili, davalı Yavuz A. ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara ayrı ayrı geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 08.03.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 17’si BOZMA, 2’si ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.