DAVACI VEKİLİNİN BEYANLARINA GÖRE BİLİRKİŞİ RAPORLARINDAKİ ÇELİŞKİYİ GİDERECEK ŞEKİLDE YENİ BİLİRKİŞİ RAPORU ALINMASINA GEREK YOKTUR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


22 Şub
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/17-105
KARAR NO   : 2022/1533

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Susurluk Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 04/03/2020
NUMARASI                 : 2019/516 - 2020/108
DAVACI                       : Havva Yaşar Kendi Adına Asaleten
                                       E.Y. ve Ö.Y. Adına velâyeten
                                       vekilleri Av. F.Ö., Av. Ş.E.
DAVALILAR                : 1- H.Ç. vekili Av. Y.Ö.
                                       2- A. Sigorta A.Ş. vekili Av. H.S.O.
                                       3- A.T.T.  4- M.G.T.
                                       5- O.T. vekilleri Av. D.C.

1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Susurluk Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacılar vekili ile davalılar Orhan T., Musa Güran T. ve Ahmet Turan T. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalı sürücü Hakan Ç.’in sevk ve idaresindeki diğer davalıların işleten ve trafik sigortacısı olduğu araçla davacıların desteğinin sevk ve idaresindeki motosikletin çarpışması sonucu yaşanan kazada müvekkillerinin desteklerini kaybettiğini, müvekkili Havva Y.'ın da yaralanarak malul kaldığını, tedavi giderlerini de kendisinin karşıladığını ileri sürerek davacı Havva Y. için ıslah ile 25.025,17 TL maddi, 180.000 TL manevi, diğer davacılar için de 80.000’er TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı A. Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; zarar miktarının davacılara ödenmek istendiğini, ancak davacıların tazminat miktarını kabul etmeyerek dava açtıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Hakan Ç. vekili cevap dilekçesinde; kusur durumu ve zarar miktarına itiraz ederek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalılar Ahmet Turan T., Musa Güran T. ve Orhan T. vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin işleten sıfatının bulunmadığını, kusur durumunu ve zarar miktarını kabul etmediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

8. Susurluk Asliye Mahkemesinin 14.07.2016 tarihli ve 2010/219 E., 2016/515 K. sayılı kararı ile; davalı sigorta şirketi aleyhine açılan davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar aleyhine açılan davanın kısmen kabulü ile davacı Havva Y. için 15.025,17 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminatın, davacı Özge Y. ve Emre Y. için 15.000’er TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

 9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ile davalılar Orhan T., Musa Güran T. ve Ahmet Turan T. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 19.06.2019 tarihli ve 2016/18202 E., 2019/7801 K. sayılı kararı ile;

“… 1- Dava, trafik kazası nedeni ile cismani zarara dayalı tazminat istemine ilişkindir.

“Cismani Zarar Halinde Lazım Gelen Zarar ve Ziyan” başlığı altında düzenlenen TBK'nın 46. maddesinde, bedensel zarara uğranılması nedeni ile talep edilebilecek zarar türleri belirtilmektedir. Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebinin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi gerekmektedir.

Maluliyete ilişkin alınacak raporlar kaza tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013 tarihinden sonrada Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.

 Mahkemece alınan Adli Tıp Kurumu'nun raporunda davacının yaralanmasının vücut genel çalışma gücünden %48,0 oranında kaybettiği, Ege Üniversitesi hastanesinden alınan maluliyet raporunda %100 oranında kaybettiği belirlenmiştir. Mahkemece davacıda oluşan maluliyet oranının %48,0 olduğu kabul edilerek hesaplama yapılmış ve sonucuna göre hüküm kurulmuştur.

Her iki rapor arasında açıkça ve büyük oranda bir çelişki bulunmaktadır. Yargılama sırasında davacı tarafça bu konuda itiraz edilmiştir. Mahkemece, davacının da itirazlarını karşılayacak şekilde çelişkiyi giderecek yeni bir rapor alınarak karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

2- Bozma ilamının neden ve şekline göre davacılar vekilinin sair, davalılar Orhan T., Musa Güran T., Ahmet Turan T. vekilinin tüm temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına dair karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Susurluk Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.03.2020 tarihli ve 2019/516 E., 2020/108 K. sayılı kararı ile; davacılar vekilinin 14.07.2016 tarihli celsede alınan imzalı beyanında davalılarla görüşüp 15.025,17 TL maddi tazminat miktarı üzerinden anlaştıklarını, manevi tazminatı ise mahkemenin taktirine bıraktıklarını, ileriye dönük ve fazlaya ilişkin tüm haklarından feragat ettiklerini, davalılar vekillerinin ise aynı celsede imzalı beyanlarında davacının beyanlarını teyit ederek kabul ettiklerini bildirdikleri, bozma kararının bu hususu gözden kaçırdığı ve mahkemenin ilamının kaldırıldığının anlaşıldığı, mahkemece Yargıtay ilamına uyularak alınacak raporun usulî kazanılmış hak nedeniyle karara etki edemeyeceğinden usul ekonomisi ilkesi de dikkate alınarak direnilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosya kapsamında 14.07.2016 tarihli celsedeki davacı beyanı karşısında maluliyetin tespiti bakımından alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkiyi giderecek mahiyette yeni bir bilirkişi raporunun alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “usulî kazanılmış hak” konusu irdelenmelidir.

15. Usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Hukukunun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.

16. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).

17. 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında usulî kazanılmış hak; “Bir mahkemenin Temyiz Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir, meğer ki bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki Usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukukî alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir. Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez” şeklinde ifade edilmiştir.

18. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:

a) Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.

b) Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.

c) Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemez.

d) Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddî hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddî olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddî bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukukî sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir.

19. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2020 tarihli ve 2017/15-430 E., 2020/744 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/11-2474 E., 2020/944 K.; 18.03.2021 tarihli ve 2017/(13)3-704 E., 2021/303 K.; 08.04.2021 tarihli ve 2017/1-2620 E., 2021/445 K.; 15.06.2021 tarihli ve 2019/(22)9-489 E., 2021/752 K.; 22.09.2021 tarihli ve 2017/(15)6-3030 E., 2021/1077 K.; 08.02.2022 tarihli ve 2021/(15)6-843 E., 2022/80 K.; 15.02.2022 tarihli ve 2019/(15)6-797 E., 2022/128 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

20. Şu hâlde; usulî kazanılmış hakkın hukukî sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.

21. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece alınan Adli Tıp Kurumunun raporunda davacının yaralanmasının vücut genel çalışma gücünden %48 oranında kaybettiği, Ege Üniversitesi Hastanesinden alınan maluliyet raporunda %100 oranında kaybettiği belirlenmiştir. Mahkemece davacıda oluşan maluliyet oranının %48 olduğu kabul edilerek hesaplama yapılmıştır.

22. Davacılar vekili 20.06.2016 havale tarihli ıslah dilekçesinde; “Yeni bir bilirkişi raporu alınması ve yeniden rapora itiraz süreci başlaması davayı daha da uzatacağından "tedavi ve yol giderleri" ve "cenaze ve defin masrafları" yönünden taleplerimizi atiye bırakıyoruz.” şeklinde beyanda bulunmuş ve ıslah talebini %48 oranında belirlenen maluliyeti kabul ederek yapmıştır. Yine 14.07.2016 tarihli celsede; “Biz davalılar ile görüştük anlaşmaya vardık, anlaşma neticesinde talep ettiğimiz ve ıslah ile arttırmış olduğumuz 15.025,17 TL.lik maddi tazminat talebimiz ve mahkemenin takdirindeki manevi tazminata hükmedilmesi şartıyla davamızın bu şekilde kabul edilmesini talep ediyoruz, ileriye matuf haklar da dahil olmak üzere fazlaya ilişkin taleplerimizden vazgeçiyoruz, atiye bırakma taleplerimizden de vazgeçiyoruz.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Dolayısıyla davacılar vekili 14.07.2016 tarihli celsedeki imzalı beyanında davalılarla görüşüp 15.025,17 TL maddi tazminat miktarı üzerinden anlaştıklarını, manevi tazminatı ise mahkemenin taktirine bıraktıklarını, ileriye dönük ve fazlaya ilişkin tüm haklarından feragat ettiklerini bildirmiş, davalılar vekili ise; 14.07.2016 celsede imzalı beyanlarında davacının beyanlarını teyit ederek kabul ettiklerini beyan etmişlerdir.

23. Islah dilekçesinde yer alan açıklamalar, 14.07.2016 tarihli celsedeki davacı vekilinin ve davalı vekillerinin beyanları karşısında maluliyet oranının %48 olduğu kabul edilerek sonuca gidilmesi gerektiği açıktır. Aksi durum, tarafların kabulüne, taleple bağlılık kuralına ve özellikle de yukarıda açıklanan usulî kazanılmış hak ilkesine aykırı düşecektir. Bu nedenle, maluliyetin tespiti bakımından alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkiyi giderecek mahiyette yeni bir bilirkişi raporu alınmasına gerek bulunmamaktadır.

24. Hâl böyle olunca, mahkemece maluliyet oranının %48 olduğunun kabul edilmesi ve yeni bir bilirkişi raporu alınmasına gerek olmadığı yönünde verilen direnme kararı yerinde bulunmuştur.

25. Ne var ki, Özel Dairece tazminat kapsamı ve diğer yönlerden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olduğundan, davacılar vekilinin diğer temyiz itirazları ile ilgili inceleme yapılması için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.