DİRENEREK BOZMA GEREKÇESİNİ YERİNDE GÖRMEDİĞİNİ AÇIKLAYAN MAHKEME, KARARIN GEREĞİNİ YERİNE GETİRMEZSE KAZANILMIŞ HAKKI İHLÂL EDECEKTİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


08 Şub
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2022/(13)3-700
KARAR NO   : 2022/1381

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara Batı 1. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ                         : 12/04/2022
NUMARASI                 : 2022/6 - 2022/158
ASIL VE BİRLEŞEN 
DAVALARDA
DAVACI                       :
Ö.P. vekili Av. M.E.
DAVALI                       : I. Bank A.Ş. vekili Av. E.D.

1. Taraflar arasındaki birleştirilerek görülen “bankacılık işleminin iptali ve alacak” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Batı 1. Tüketici Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

A. Asıl Dava İle İlgili Süreç:

Davacı İstemi:

4. Davacı; davalı bankadan 21.07.2009 tarihli, 60 ay vadeli, 62.000 TL bedelli konut kredisi kullandığını, söz konusu kredi borcu devam ederken 11.01.2012 tarihinde kredi süresinin kısaltılması için başvurduğunu ve 11.000 TL ön ödeme yaptığını, yapılandırmayla amaçlananın kredi süresi kısaltılırken ön ödeme ile faiz indiriminden istifade etmek olduğunu, oysa bankanın taksitleri belirlerken %1.07 oranındaki faizi %1.68’e çıkardığının sonradan fark edildiğini, bu uygulamanın 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) gereği haksız şart mahiyetinde olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında da benimsendiği üzere tarafların sözleşme serbestisi çerçevesinde imzaladıkları sözleşmelerin TKHK’nın emredici hükümlerine aykırı düşemeyeceğini ileri sürerek “yeniden yapılandırma sonucu arttırılan faiz oranının, eski orandan devam edecek şekilde yeniden yapılandırılmasını” talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; davacının dava konusu krediyi 08.02.2010 ve 11.01.2012 tarihlerinde yeniden yapılandırdığını, en son yapılandırmada davacının şubeye dilekçe göndererek konut kredisinin vadesi 16 ay kalacak şekilde ve %1.68 faiz oranı üzerinden yapılandırılmasını istediğini, bu yüzden durumu sonradan fark ettiği yönündeki iddiasının dinlenemeyeceği gibi hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğini, müvekkili tarafından gerçekleştirilen işlemin mevzuat ve sözleşme hükümlerine uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İlk Kararı:

6. Sincan 1. Tüketici Mahkemesinin 24.10.2013 tarihli, 2012/260 E., 2013/2569 K. sayılı kararı ile; kredinin yapılandırıldığı tarihte davalı bankanın konut kredileri için %1.04 oranında faiz uygulamasına rağmen davacıdan %1.68 üzerinden taahhüt alınmasının davacının açıkça zararına olduğu, üstelik konut kredisini %1.07 oranı ile kullanmış birinin kendi zararına hareket edip çok daha fazlasını kabul etmeyeceği, davacının edimin miktarında hataya düştüğü gerekçesiyle davanın kabulüne, “Davacının 11.01.2012 tarihinde erken ödeme yapılmak suretiyle gerçekleştirdiği konut kredisi yapılandırması sırasında %1.68 oranında arttırılan kredi faiz oranının ortadan kaldırılarak kredinin faiz oranının eski faiz oranı üzerinden devam edecek şekilde yeniden yapılandırılmasına” karar verilmiştir.

Özel Dairenin İlk Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 02.07.2014 tarihli ve 2014/5766 E., 2014/22574 K. sayılı kararı ile; davacının %1.68 faiz oranı ile yapılandırma sırasında hataya düştüğü yönünde bir iddiasının bulunmadığı, kendisine tanınan hak çerçevesinde kredisini yapılandıran davacının, uygulanmasını istediği faiz oranı üzerinden işlem yapıldıktan sonra bundan dönüp yeniden kendi istediği faiz oranının fahiş olduğunu ileri sürerek lehine hak doğmasını sağlamaya çalışmasının hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilmesi ve bu doğrultuda davanın reddine karar verilmesi gerektiği şeklindeki gerekçe ile karar bozulmuştur.

İlk Direnme Kararı:

8. Ankara Batı 1. Tüketici Mahkemesinin 04.12.2014 tarihli ve 2014/2818 E., 2014/5051 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunun Usul Bozması:

9. Direnme kararının davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2019 tarihli, 2017/13-596 E., 2019/794 K. sayılı kararıyla; işin esasının incelenmesine geçilmeden önce usulüne uygun tesis edilmiş bir direnme kararının bulunup bulunmadığını ön sorun olarak tartışmış ve sonuç olarak “…Yerel Mahkemece direnme kararının verildiği son celse, kısa kararda sadece “davanın kabulüne” denilmekle yetinilmişken gerekçeli kararın hüküm fıkrasında kısa karardan farklı olarak “Davanın kabulüne, davacının 11.01.2012 tarihinde erken ödeme yapmak suretiyle gerçekleştirdiği konut kredisi yapılandırması sırasında %1.68 oranında arttırılan kredi faiz oranının ortadan kaldırılarak, kredi faiz oranının eski faiz oranı üzerinden devam edecek şekilde yeniden yapılandırılmasına” denilmek suretiyle kısa kararla hüküm fıkrası arasında usule aykırı şekilde farklılık yaratıldığı gibi, kararın hüküm fıkrasında hangi faiz oranın uygulanması gerektiğinin açıkça gösterilmeyerek infazda tereddüt, muğlâklık oluşturulması ve hüküm fıkrasında eski faiz oranı üzerinden devamına denilmesine rağmen gerekçede “11.01.2012 tarihinde geçerli akdi faizi uygulaması gerekirken” şeklindeki açıklama ile kendi içerisinde de çelişir şekilde hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır…” şeklindeki gerekçeyle direnme kararı usul yönünden bozularak dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiştir.

B. Birleşen Davayla İlgili Süreç:

Davacı İstemi

10. Davacı vekili 24.12.2013 tarihli dava dilekçesiyle bu kez; asıl davada haksız uygulanan faiz oranı yüzünden menfi tespit talebinde bulunulduğu ve yargılamanın devam etmesi nedeniyle fazla faiz üzerinden kredi borcunun taksit ödemelerine devam etmek zorunda kalan müvekkilinin, mahkemenin asıl davanın kabulü yönünde verdiği ilk karardaki tespite göre 1,68 değil 1.07 faiz oranı üzerinden ödeme yapabilseydi 1.424 TL daha az ödeyeceğini ileri sürerek dosyanın asıl dava ile birleştirilmesini ve neticeten bu bedelin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabı

11. Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.

Birleştirme Kararı

12. Ankara Batı 2. Tüketici Mahkemesinin 15.10.2019 tarihli, 2018/315 E., 2019/384 K. sayılı kararıyla dosyanın asıl dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiştir.        

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

13. Ankara Batı 1. Tüketici Mahkemesinin (Hukuk Genel Kurulunun yukarıda 9. bentte aktarılan usul bozması sonrasında) 12.12.2019 tarihli, 2019/399 E., 2019/756 K. kararıyla; her ne kadar mahkemece daha önceden direnme yönünde hüküm tesis edilmiş ise de bu kararın salt usulî sebeplerle bozulduğu, bu hâlde direnmeyle taraflar lehine kazanılmış hak doğduğundan bahsedilemeyeceği, işin esası yönünden yapılan değerlendirmede ise davacının hukuken kendisine tanınan hak çerçevesinde borcunun yapılandırılmasını ve kendisine uygulanmasını istediği faiz oranına göre işlem yapılmasını talep ettikten ve talebi doğrultusunda işlem yapıldıktan sonra kendi istediği faiz oranının fahiş olduğu iddiası ile yapılandırma ve istirdat talebi ile dava açmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, bu nedenlerle yapılandırma ve istirdat talebinin yerinde görülmediği gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

14. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

15. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 13.10.2021 tarihli ve 2020/12304 E., 2021/10027 K. sayılı kararı ile; “… 1) Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 429. maddesi hükmüne göre; hâkim, Yargıtay'ın bozma kararı üzerine tarafları duruşmaya çağırıp dinledikten sonra bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.

Mahkemece direnme kararı verilmekle bir taraf yararına usuli kazanılmış hak doğacağından ilk kararın aksine bir karar vermek usuli kazanılmış hakkın ihlali anlamına gelir.

Somut olayda, mahkemece asıl davada direnme kararı verilmiş; direnme kararı, kendi içerisinde çeliştiği gerekçesiyle Hukuk Genel Kurulu tarafından bozulmuştur. Bu durumda Mahkemece yapılacak iş; asıl davada direnme kararı davanın kabulü yönünde olmakla Hukuk Genel Kurulu tarafından tespit edilen usul hatalarının giderilmesi suretiyle direnme kararına uygun olacak şekilde hüküm kurmaktır.

Açıklanan nedenlerle, mahkemece asıl davada direnme kararı verilmekle davacı lehine gerçekleşen usuli kazanılmış hak nazara alınarak asıl davanın kabulüne, birleşen davanın da asıl dava ile irtibatlı olduğu hususu değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, asıl davadaki direnme hükmüne rağmen ilk karardan dönülüp “ret” kararı verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

2) Bozma nedenine göre, davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

16. Mahkemenin 12.04.2022 tarihli ve 2022/6 E., 2022/158 K. sayılı kararı ile; usul yönünden bozulmuş direnme kararının davacı lehine kazanılmış hak doğurmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

17. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

18. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın reddine karar verilmesi gerektiği yönündeki bozma kararına direnilmesine ilişkin kurulan ilk hükmün usul yönünden bozulmuş olması nedeniyle davacı lehine kazanılmış hak doğurmayacağı yönündeki kabulün yerine olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

19. Direnme kararları 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 363/2 [1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 429/2] maddesi gereği bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Direnme kararı ile mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararın direnme doğrultusunda yazılmasından ibarettir. Bu bakımdan direnme kararından dönme (rücu) imkânı bulunmamaktadır. Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardandır. Nitekim bu kurala kanun koyucu HMK’nın 294. ve 297. maddeleriyle hayatiyet kazandırmıştır.

20. Gerçekten de, HMK’nın 294. ve 297 (HUMK m. 381 ve 388) maddeleri emredici hükümlerden olup kamu düzeni amacı ile getirilmişlerdir. Bu maddeler hükmünce kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni bir hüküm kurulamaz. Aksinin kabulü mahkemelere güveni sarsacağı için hiçbir suretle üstün görülemez.

21. Gelinen aşamada usulî kazanılmış hak kavramına da değinmekte fayda vardır.

22. Gerek HMK’da gerekse HUMK’ta “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kavram, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibarıyla; bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

23. Kazanılmış haklar hukuk devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.

24. Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına karşı direnme kararı vermesi ile direnme kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 09.05.1960 tarihli 1960/21E., 1960/9 K. sayılı kararı).

25. Burada hemen belirtmek gerekir ki usulî kazanılmış hakkın hukukî sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerektiği de gözden kaçırılmamalıdır.

26. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 24.09.2019 tarihli, 2019/14-451 E., 2019/928 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

27. Mahkeme kurulan ilk direnme hükmünün usul yönünden bozulmuş olması nedeniyle taraflar için kazanılmış hak doğurmayacağı gerekçesine dayanmıştır.

28. Gerçekten de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10.04.1992 tarihli, 1991/7 E., 1992/4 K. sayılı kararından anlaşılacağı üzere kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması hâli mutlak bozma nedeni teşkil eder ve böyle bir bozma kararı üzerine mahkeme çelişkiyi ortadan kaldıracak nitelikte yeni bir hüküm tesis ederken önceki kısa kararla bağlı olmamalıdır.

29. Ne var ki bu kural mahkemenin çeliştiği ve bu suretle kanuna aykırı şekilde belirsizlik yarattığı hüküm için geçerlidir, direnme yönünde kurulmuş karardan sırf bu sebeple dönülebileceği anlamını taşımamaktadır. Zira mahkemenin kendisine belli bir işlem yapma yahut karar verme yönü çizen bozma kararını benimsemediğini ve önceki kararıyla verilen hükmün yerinde olduğunu kabul ettiği direnme kararı, artık ilk kararın lehine olduğu taraf açısında bozmanın aksine karar verileceğine dair güven yaratır ve mahkemenin bozma doğrultusunda işlem yapmaması gereğini ortaya çıkarır. Bu durum yargılamanın aleniyeti ve mahkeme kararlarına güven ilkesinin de doğal bir sonucudur.

30. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; mahkemece davacının davalı bankanın kredinin yapılandırılması sırasında kendisine uyguladığı faiz oranının hukuka aykırı olduğu iddiası haklı bulunarak davanın kabulü yönünde hüküm tesis edilmiş ancak uygulanacak faiz oranının ne olduğu hususunda hem kısa karar ile hüküm fıkrası hem de hüküm ile gerekçe arasında uyumsuzluk oluşturur şekilde karar verilmiştir. Hukuk Genel Kurulunun bu karara karşı temyiz incelemesinde verdiği usul bozması, hükümdeki bu çelişkiye ilişkindir. Bu durumda yapılması gereken davanın kabulü kararına uygun olarak taraflar arasında uygulanmasını yerinde bulduğu faiz oranını da gösterir şekilde (sonradan açılan birleşen dava da gözetilerek) usulüne uygun nihai kısa karar tesis edip bu karara uygun hüküm ve gerekçe oluşturmaktan ibarettir. Mahkeme, çelişki yarattığı faiz oranı konusunda önceki kararıyla bağlı değil ise de direnme, yani bozma gereğini yapmama yönündeki karardan dönerek Özel Dairenin bozmasına uyduğunu belirtip davanın reddine karar veremez. Zira ilk direnme kararıyla Özel Dairenin bozma gerekçesindeki değerlendirmeyi yerinde görmediğini açıklayan mahkeme, bu kararının gereğini yerine getirmediği takdirde direnmeyle taraf lehine doğan kazanılmış hakkı ihlâl edecektir. Nitekim Özel Daire de 13.10.2021 tarihli bozma kararında aynı yöne işaret etmiştir.

31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; direnme kararının haklı ve yerinde olduğu, mahkemenin çelişki nedeniyle usulden bozulan ilk kararıyla bağlı olmaksızın hüküm tesis edebileceği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

32. Sonuç olarak Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen bozma kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

33. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici madde 3” hükmü uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.10.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Mahkemece verilen ilk direnme kararının temyiz incelemesi sırasında direnme hükmünün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) aranan unsurları taşıyıp taşımadığı hususu Hukuk Genel Kurulunda ön sorun olarak tartışılmıştır.

Bu kapsamda yapılan inceleme ile; Yerel Mahkemece direnme kararının verildiği son celse, kısa kararda sadece “davanın kabulüne” denilmekle yetinilmişken gerekçeli kararın hüküm fıkrasında kısa karardan farklı olarak “Davanın kabulüne, davacının 11.01.2012 tarihinde erken ödeme yapmak suretiyle gerçekleştirdiği konut kredisi yapılandırması sırasında %1.68 oranında arttırılan kredi faiz oranının ortadan kaldırılarak, kredi faiz oranının eski faiz oranı üzerinden devam edecek şekilde yeniden yapılandırılmasına” denilmek suretiyle kısa kararla hüküm fıkrası arasında usule aykırı şekilde farklılık yaratıldığı gibi, kararın hüküm fıkrasında hangi faiz oranın uygulanması gerektiği açıkça gösterilmeyerek infazda tereddüt, muğlâklık oluşturulması ve hüküm fıkrasında eski faiz oranı üzerinden devamına denilmesine rağmen gerekçede “11.01.2012 tarihinde geçerli akdi faizi uygulaması gerekirken” şeklindeki açıklama ile kendi içerisinde de çelişir şekilde hüküm tesis edilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilerek usul bozması yapılmıştır.

Bu usul bozması sonrasında mahkemece bu kez önceki hükümde direnilmeyerek özel dairenin ilk bozma kararına uygun biçimde davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkemece verilen ve önceki direnme sonucundan farklı olan hüküm bu kez Özel Dairece ilk bozma kararına direnilmiş olması karşısında usuli kazanılmış hak doğduğu ve direnmeye uygun biçimde hüküm tesis etme zorunluluğu doğduğu gerekçesiyle bozulmuş mahkeme ise usul yönünden bozulmuş direnme kararının usulî kazanılmış hak doğurmayacağı gerekçesiyle davanın reddi yönündeki son hükmünde direnmiştir.

Hukuk Genel Kurulunun bozma kararı açıkça kısa karar ve gerekçeli kararın çelişkili olması ayrıca gerekçeli kararın hüküm kısmı ile gerekçesinin de kendi içinde çelişkili olmasına dayanmaktadır.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10.04.1992 tarih, 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı kararında; kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olmasının bozma nedeni oluşturacağı, mahkemenin bozmadan sonra, önceki kararla bağlı olmaksızın, çelişikliği kaldırmak kaydıyla, vicdani kanaatine göre karar verebileceği belirtilmiştir.

Mahkemenin verdiği direnme kararı gerekçe ile hüküm sonucunun çelişkili olması yanında, kısa karar ve gerekçeli karar arasındaki çelişki nedeniyle bozulmuş olduğundan 10.04.1992 tarihli içtihadı birleştirme kararına dayalı olarak mahkemenin önceki kararıyla bağlı olmaksızın yeni bir karar vermesi mümkündür.

Bozma kararına uyulması veya direnilmesi ile bu kararların lehine olduğu taraf yararına usulî kazanılmış hak doğacağından mahkemenin bu ara kararından dönerek farklı karar vermesi yani uyma veya direnme kararlarından dönerek karar vermesi mümkün değildir. İlke bu şekilde olsa da mahkemenin ilk kararı ile usul bozmasına konu olmuş ilk direnme kararı tıpatıp aynı olduğundan, yeniden önceki gibi direnme kararı verilmesi aynı çelişkinin yeniden ortaya çıkması sonucu doğuracaktır. Bu ise aynı usul bozmasının yeniden yapılmasını gerektirecektir. Böyle bir durumun ise kısır döngü yaratacağı açıktır.

Çelişkinin varlığı nedeniyle bozma kararı verildiği de gözetilerek hâkimin çelişkiyi gidermek kaydıyla öncekiyle bağlı olmaksızın karar verebileceği gözetildiğinde bu hâlde hâkimin önceki direnme kararıyla da bağlı olmadığının kabulü gerekir. Aksi takdirde çelişkiyi gideren geçerli bir hüküm kurulabilmesi de mümkün olmayacaktır. Zira direnme hükmünden söz edebilmek için önceki hükümle yeni hükmün farklı olmaması ve aynı olması gerekmektedir.

Mahkemenin ilk hükmü ile usul bozmasına konu direnme hükmü tümüyle aynı olması ve özel dairece aynı husus bozma nedeni yapılmamış olmasına rağmen bu kez usul bozmasına konu olması gerek direnme kararının gerekse aynı olan ilk kararın çelişkili olduğunu da ortaya koymaktadır. Aynı olan direnme kararı çelişkiden bozulmuş iken benzer kararı çelişkiden bozmayan özel daire kararına direnilmesi ile usulî kazanılmış hak doğmuş olabileceği de düşünülmemelidir. Zira usul bozması direnme kararı kadar aynı olan önceki kararın da çelişkili olduğunu ve geçerli bir biçimde kurulmuş olmadığını varlık kazanmış direnilebilecek bir hüküm oluşturulamadığını da ortaya koymaktadır.

Mahkemece verilen son direnme kararı yukarıda açıklanan esaslara uygun olarak verilmiş olup direnme uygun bulunarak işin esası incelenmek üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan özel daire kararı gibi hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Zeki GÖZÜTOK
Üye