DÖVİZ ÜZERİNDEN SATIŞIN YASAKLANMASI, DÖVİZ ÜZERİNDEN SATIŞ VE PAZARLAMA FAALİYETLERİNİ ÖNEMLİ ÖLÇÜDE ZORLAŞTIRAN UYARLAMA SEBEBİ OLARAK KABUL EDİLMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


12 Eki
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2021/7877
Karar No      : 2023/2131

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
TARİHİ                                 : 22.06.2021
SAYISI                                 : 2020/1342 Esas, 2021/1860 Karar

Taraflar arasındaki sözleşmenin uyarlanması ve banka teminat mektubunun iadesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı Yargıtayca duruşmalı olarak davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Duruşma için belirlenen 04.04.2023 günü hazır bulunan davacılar vekilleri Avukat A.G., Avukat T.N.G., Avukat A.Y. ile davalı vekilleri Avukat C.K., Avukat Ö.Ö.A. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten sonra dosyadaki belgeler incelenip, gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalı ile dava dışı J.J. Demir, Nurgül E., Hakan D. ve Murat Y.'in müvekkili H. A.Ş.'nin hissedarları olduklarını, bu şirket lehine Orman Bakanlığınca 49 yıllığına irtifak hakkı tesis edildiğini, anılan hissedarların söz konusu arazi üzerinde hasılat paylaşımı esasına dayalı bir inşaat sözleşmesi yapmak istemeleri üzerine davacı A. Gayrimenkul İnş. Yat. ve Tur. A.Ş. ile pay sahipleri arasında ön sözleşme yapıldığını ve hasılat paylaşımı esaslarının belirlendiğini, sözleşmenin imzalanmasından sonra yapılan bir kısım idari ve yasal düzenlemelerin projenin öngörülen sürede tamamlanmasını ve öngörülen hasılatın elde edilip paylaştırılmasını imkansız hale getirdiğini ileri sürerek taraflar arasındaki sözleşmeden doğan bedellerin yeniden belirlenmesine, sözleşmenin yeni koşullara uyarlanması ile bakiye 63 milyon USD hasılat payı taahhüdü yerine fiilen elde edilecek hasılattan %11 oranında davalıya ödeme yapılmasına, bu olmadığı takdirde inşaat ruhsatının alınması için geciken süre kadar ödemenin ötelenmesine, ödeme yükümlülüklerinin TL'ye çevrilmesine ve dava konusu teminat mektubunun taraflarına iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; sözleşmenin uyarlanması koşullarının oluşmadığını, teminat mektubunun verildiği tarihten önce gerçekleşen olaylara ilişkin olarak uyarlama talebinde bulunulamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile uyuşmazlığa ilişkin olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 138 inci maddesinde düzenlenen sözleşmenin uyarlanması için gerekli yasal koşulların gerçekleşmediği ve olayda aynı Kanun'un 480 inci maddesinin ikinci fıkrasının uygulanma yerinin bulunmadığı, buna bağlı olarak da dava konusu teminat mektubunun iadesinin istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; uyarlamanın şartları ile ilgili değerlendirme yapan yerel mahkeme kararının eksik inceleme sonucu verilmiş olduğunun açık olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile mahkemece verilen kararda maddi vakıa ve hukuki denetim noktalarında usul ve hukuka aykırılık bulunmadığı, davacıların istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davacıların esasa yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; uyarlama koşullarının oluştuğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, taraflar arasında 11.07.2011 tarihinde imzalanan asıl sözleşme ile sonuncusu 04.01.2016 tarihinde imzalanan ek protokollere konu davacı edimleri yönünden sözleşmenin uyarlanması istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, ilk asıl sözleşme veya ek protokollerden sonra gelişin durumlar ve olaylar nedeniyle uyarlama koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk

6098 sayılı Kanun'un 136 ncı, 137 nci ve 138 inci maddeleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un (4721 sayılı Kanun) 2 nci maddesi.

3. Değerlendirme

1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Türk hukukuna mehaz İsviçre Medeni Kanunu’ndan geçen ve hukukun en temel genel ilkelerinden biri olan Dürüstlük Kuralı 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır” şeklinde yer almış ve bu kurala aykırılığın yaptırımı ise maddenin 2 nci fıkrasında "Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz" şeklinde gösterilmiştir.

3. Dürüstlük kuralları, kural olarak yazılı olmayan kurallar olup hakim dürüstlük kurallarını kendiliğinden uygulamakla yükümlüdür. Dürüstlük kuralları hem hakların kullanılmasında hem de borçların ifasında uygulanır. Dürüstlük kuralının hukuki işlemlerin kuruluşunda, kuruluş öncesi dönemde, sözleşmelerin yorumunda, tamamlanmasında veya sözleşmedeki yükümlülüklerin uyarlanmasında uygulanması mümkündür.

4. Dürüstlük kurallarının müeyyidesi olan hakkın kötüye kullanılması yasağı bir emredici hukuk kuralı olup mahkemelerce bu hükmün re’sen gözetilmesi gerekir. Öte yandan mahkemelerden dürüstlük kuralına aykırılık nedeniyle hakkın kötüye kullanılması yasağını talep eden tarafın ise iyi niyetli olması gerekir.

5. Sözleşme hukukunda asıl olan Ahde Vefa (Sözleşmeye sıkı sıkıya bağlı kalma / Pacta Sund Servanda) ilkesi olmakla birlikte, bazı durumlarda değişen olağanüstü yeni şartlara rağmen sözleşmedeki edimlerin aynen yerine getirilmesini beklemek dürüstlük kuralıyla bağdaşmaz. O nedenle dürüstlük kuralı gereği sözleşmenin değişen yeni şartlara göre uyarlanması gerekebilir. Bu açıdan uyarlamaya, ahde vefa prensibinin istisnalarından biri olarak bakmak gerekir.

6. Dürüstlük kuralından hareketle sözleşmenin değişen olağanüstü şartlara uyarlanması (emprevizyon) koşullarının varlığı için, sözleşme ilişkisi kurulduktan sonra edimler arasındaki dengenin olağanüstü değişmeler yüzünden alt üst olması ve borcun ifasını güçleştirmesi gerekir. Bu tür bir durumda sözleşme iradesine ilişkin işlemin temelinden çöktüğü kabul edilir. Diğer bir anlatımla, başlangıçta öngörülen sözleşme dengesi, beklenmedik şekilde değişen olağanüstü yeni şartlar (clausula rebus sic stantibus) nedeniyle taraflardan biri aleyhine artık çekilemez ve katlanılamaz biçimde bozulmuş, bu şartlar altında sözleşme yapma veya sürdürme iradesi ortadan kalkmıştır.

7. Değişen koşulların sözleşmedeki ifaya etkisi, 6098 sayılı Kanun'un birinci kısmındaki Genel Hükümler kısmında İfa İmkansızlığı başlığı altında 136 ncı, 137 nci ve 138 inci maddelerinde düzenlenmiştir. Kaynağını dürüstlük kuralından alan ifa imkansızlığı halleri yönünden 6098 sayılı Kanun'un 136 ncı maddede, kusuru olmaksızın ifanın tamamen imkansız hale gelmesi halinde borçlunun borcundan kurtulacağı, 137 nci maddede, kusuru olmaksızın ifanın kısmen imkansız hale gelmesi halinde, borçlunun sadece imkansız hale gelen kısım yönünden borçtan kurtulacağı ifade edilmiştir.

8. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda yer almayan, ancak 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesindeki dürüstlük kuralı uyarınca uygulamada varlığı kabul edilen aşırı ifa güçlüğü hali ilk defa 6098 sayılı Kanun 'da açıkça düzenleme konusu yapılmıştır.

9. 6098 sayılı Kanun'un 138 nci maddesinde yer alan yeni düzenleme uyarınca; sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen borçludan kaynaklanmamış olağanüstü yeni bir durumun ortaya çıkmış olması, yeni koşullara göre ifanın istenmesinin dürüstlük kurallarına aykırı düşecek ve ifa güçlüğü doğuracak derecede borçlu aleyhine değişmiş olması ve borçlunun edimini henüz ifa etmemiş veya ihtirazi kayıtla ifa etmiş olması hallerinin birlikte varlığı halinde, borçlu, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilecektir. Böyle bir durumda mahkemece uyarlama koşullarının bulunup bulunmadığı her somut olay yönünden dürüstlük kuralına uygun olarak değerlendirilmeli ve buna göre bir çözüm tarzı bulunmalıdır.

10. Uyarlama koşullarının varlığı için sözleşmeye konu karşılıklı edimler arasındaki dengenin taraflardan biri için artık çekilmez, katlanılamaz bir biçimde bozulmuş olmalıdır. Öğretide bu kurama işlem temelinin çökmesi adı verilmektedir. Buna göre, sözleşmenin temelini teşkil eden, kendisi üzerine anlaşmanın dayandığı ve karşılıklı edimlerin tayin olunduğu edim ve karşı edim arasındaki dengenin taraflardan biri için artık çekilmez, katlanılmaz biçimde bozulduğu hallerde, işlem temelinin çökmesi söz konusu olacaktır. (Serozan, Rona; s. 164 vd). Bir hukuki işlemin temelinden çözmüş sayılması için edimler arasındaki denge bozukluğunun önemli, açık ve aşırı olması gerekir.

11. Uyarlama koşullarının varlığının tespitinde işlem temelinin çökmesi kavramının uygulanabilmesi için, sonradan meydana gelen değişikliklerin önceden teşhis ve tahmin edilememiş olması gerekir. Önceden teşhis ve tahmin edilen sonraki vakıalar uyarlama sebebi olamaz ise de, bir tacirin gelecekteki her bir somut tehlikeyi tahmin edebilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte gelecekte meydana gelebilecek her türlü riziko listesinin (deprem, sel felaketi, savaş, sıkıyönetim, ithalat/ihracat yasakları, ekonomik ambargo vs.) bilinebilir olması, o olay yönünden gelecekte meydana gelebilecek somut tehlikenin bilindiği veya bilinmesi gerektiği anlamına gelmez. Böyle bir riskin bilindiğinden veya bilinmesi gerektiğinden söz edebilmek için o iş yönünden somut bir işaret ya da verinin varlığı gerekir.

12. Uyarlama koşulları arasında varlığı aranan sebeplerden birisi de edimin henüz ifa edilmemiş olması olup kural olarak sürekli edimler yönünden ifanın uyarlanması istenebilir ise de 6098 sayılı Kanun'un 138 nci maddesinin düzenlemesi karşısında, edimin henüz ifa edilmemiş olması ve diğer şartların varlığı halinde ani edimli sözleşmelerde de uyarlama talebinde bulunmak mümkündür.

13. Bir sözleşmede uyarlamanın mümkün olup olmaması sözleşme türüne ve sözleşmede yer alan edimlere göre değişkenlik arz edebilir. Bu noktada sözleşmenin türünü nitelendirmek önem arz eder. 6098 sayılı Kanun'un 19 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki "Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" düzenlemesi uyarınca, tarafların yazılı veya sözlü akdedilen sözleşmenin türüne ilişkin nitelendirmeleri mahkemeleri bağlamaz. Bu açıdan yapılması gereken tarafların gerçek ve ortak iradesine ve sözleşmedeki edimlerin niteliğine göre sözleşmenin türünün belirlenmesidir.

14. Davaya konu somut olay, uyarlama koşullarının oluşup oluşmadığı hususu yönünden yukarıdaki ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki ilk sözleşmenin 11.07.2011 tarihli olduğu, tarafların daha sonrasında değişen ve gelişen birçok olay karşısında 8 defa protokol yaptıkları, sonuncusunun 04.01.2016 tarihli olduğu ve bu tarih itibariyle kapanış tutanağının imzalandığı anlaşılmaktadır. Taraflar değişen ve gelişen olaylar karşısında 8 no’lu son protokolü yapmalarından sonra, bu protokol öncesine dayanan olağanüstü olayların öngörülemez olduğu söylenemeyeceğine göre, dava sebebi yapılan; 16.06.2012 tarih ve 28326 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile “irtifak hakları devrinin Orman Bakanlığından alınarak Başbakanlık onayına tabi tutulması ile 18.04.2014 tarih ve 28976 sayılı Orman Kanunu'nun 17. ve 18. maddelerinde değişiklik ve bu değişiklik uyarınca çıkarılan Uygulama Yönetmeliği’nin 25/1. maddesindeki değişikliği ile irtifak arazileri üzerindeki bağımsız bölümler yönünden kat irtifakı yasağı getirilmesi sebepleri yönünden uyarlama koşullarının gerçekleştiği söylenemez. Bununla birlikte 04.01.2016 tarih ve 8 no’lu son Protokol sonrasında gerçekleşen; Muğla Kültür Varlıklarını Korumu Bölge Kurulu’nun 21.11.2016 tarihli kararıyla Proje alanında yer alan bir kısım arazi yönünden 1. Derece, bir kısım alan yönünden ise 3. Derece sit alanı ilanı, 13.09.2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile 32 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kararı'nda yapılan değişiklikle, taşınmazların satış ve kira sözleşmeleri ile eser sözleşmelerinin dövizle veya dövize endeksli olarak yapılması yasağı getirilmesi, 04.01.2016 tarihli son Protokol sonrasındaki döviz kurlarındaki aşırı artış ve bu nedenle inşaat malzeme fiyatları, enerji ve nakliye maliyetlerindeki aşırı yükselme sebepleri yönünden uyarlama koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin açıklıkla değerlendirilmesi gerekmektedir.

15. Taraflar arasındaki 11.07.2011 tarihli sözleşmenin niteliği noktasında davacı taraf bunun bir “Hasılat Paylaşımlı İnşaat Sözleşmesi”olduğunu ileri sürmekte, davalı taraf ise “Anonim Şirket Hisse Devir Sözleşmesi” olduğunu savunmaktadır. Oysa, gerek 11.07.2011 tarihli sözleşme, gerek ek protokoller ve gerekse de taraflar arasındaki yazışmalar birlikte değerlendirildiğinde; sözleşmenin karma nitelikli bir sözleşme olduğu anlaşılmaktadır. Zira, sözleşmede bir yandan mülkiyeti davalı Süleyman’a ait taşınmazların mülkiyetinin davacı şirkete devredilmesi, bir yandan H. A.Ş.’deki hisselerin davalı Süleyman tarafından davacıya devrinin öngörüldüğü, diğer taraftan ise davacıların; mülkiyeti kendilerine geçmiş tapulu araziler üzerinde, nitelikleri sözleşmede belirlenmiş 5 adet villanın inşaa edilerek davalılara teslimi, ayrıca tahsisli arazi ve ek arazi üzerine inşaa edilecek marinada davalılara yat bağlama, plaj ve yat kulüplerinin işletmelerinin davalılara verilmesi hep birlikte düşünüldüğünde sözleşmenin bir bütün itibariyle bir yandan taşınmaz satış sözleşmesi, diğer yandan anonim şirket hisse satış sözleşmesi hükümlerini içerdiği gibi aynı zamanda plaj ve yat bölgelerinde ticari tesisleri işletme haklarının devri yönünden işletme hakkı devir sözleşmesi, yat bağlama hakları yönünden kullandırma sözleşmesi vs. hükümlerini de içermektedir.

16. Tarafların, sözleşmenin vasfına ilişkin sözleşmede kullandıkları beyanlarından ari olarak sözleşme değerlendirildiğinde; Bodrum bölgesinde davalı Süleyman D. ve arkadaşlarına ait H. A.Ş.’ye orman arazisi üzerinde turizm tesisi kurup işletmek üzere 519.000 m² arazi üzerinde 1996 yılında 49 yıllığına arazi tahsisi yapıldığı, davalının aynı zamanda bu araziye komşu 12 parça özel mülkiyete konu taşınmaz (42.418 m²) üzerinde mülkiyetinin bulunduğu, tapulu bu yerlerin satışı yönünden taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığı ve öngörülen bedelin davalıya tamamen ödendiği, tahsisli arazi üzerinde davalı tarafça davacı ile temas kuruncaya kadar birçok kişi ile bu arazi üzerine tahsisli alan devri karşılığı turizm tesisi inşaa ettirilmek ve işletilmek istenildiği, ayrıca kendisi ve yakınlarının kullanımı için 5 adet lüks villa inşaa ettirilmesi, arazi üzerine inşaa ettirilecek bir takım turizm tesisleri, villaların satışından hasılat paylaşımı yoluyla gelir elde edilmesi, keza plaj ve marina inşaa ettirilerek gerek bu yerlerden kendilerinin bireysel kullanımlarının sağlanması ve gerekse bu yerlerde kendilerine ticari alanlar ile yat bağlama noktalarının sağlanması da dikkate alındığında, davalının arazi üzerinde yapılacak inşaatlar yönünden hiçbir risk alınmadan inşaatları davacıya yaptırarak ve onun sermaye gücünden yararlanma amacı güttüğü, davacı tarafa da bu amaçla bir takım yükümlülükler yüklendiği, arazi üzerine mevzuatın izin verdiği ölçüde projeye ilişkin tüm imar planlarının onaylatılması, ruhsatlarının alınması, ek alanların tahsislerinin yaptırılması ve inşaat izinlerinin alınması, akabinde projenin tüm giderleri kendisine ait olmak üzere arazi üzerinde davalının arzu ettiği nitelik ve vasıflarda tahsisli arazi üzerine yapılacak inşaatların maliyetini üstlendiği, taraflar arasındaki ihtilafın da bu noktada toplandığı, diğer bir anlatımla her ne kadar tahsis hakkı davacı tarafa devredilse bile tahsis boyunca inşaa ettirilecek bu yerler üzerinde davalının da hak sahibi olarak kalacağı ve hatta 5 adet villanın tapulu alanda inşaatı ve mülkiyetinin davalı tarafa geçirilmesi, tahsisli arazi üzerindeki davalı paylarının davacı yapımcı tarafından onun adına satılarak hasılatın %11 ve %15’i olarak devri borcu düşünüldüğünde, anlaşmazlığın tahsisli arazi karşılığı inşaat sözleşmesine ilişkin olduğu, Mahkemenin kabulünün aksine taraflar arasındaki ilişkinin şirket hisse devir sözleşmesi veya adi ortaklık sözleşmesi olarak yorumlanmasının isabetli olmadığı anlaşılmaktadır.

17. Öte yandan uyarlama koşulları yönünden, sözleşmenin hasılat paylaşımı karşılığı anonim şirket hisse devir sözleşmesi veya inşaat sözleşmesi olarak kabul edilmesinin de sonuca bir etkisi bulunmamaktadır. Zira konuya ilişkin 6098 sayılı Kanun'un 480 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki "Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak fesih hakkını kullanabilir." düzenlemesinin, 6098 sayılı Kanun'un Genel Hükümler’e ilişkin hem ifa imkansızlığı, hem de aşırı ifa güçlüğüne dair 136, 137 ve 138 nci Maddelerindeki düzenlemeleri birlikte içeren benzer bir düzenleme niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

18. Davacı tarafın uyarlama sebebi olarak gösterdiği, Muğla Kültür Varlıklarını Korumu Bölge Kurulu’nun 21.11.2016 tarihli kararıyla Proje alanında yer alan bir kısım arazi yönünden 1. Derece, bir kısım alan yönünden ise 3. Derece sit alanı ilanı kararı irdelendiğinde, 3. Derece SİT alanı ilanı yönünden inşaat yoğunluğunda azalmaya yol açmayacak ise de, 1. Derece SİT alanı ilanı yönünden arazi üzerindeki inşaat yoğunluğunun azalacağı önemli bir sebep olmakla birlikte miktar azlığı yönünden önemli bir zarar olmadığı kabul edilse bile, 2016 yılı sonundaki SİT alanı ilanının 2011’den beri devam eden bütün inşaat ve mimari projelerde önemli değişiklik ve masraflara yol açtığı, hepsinin ötesinde inşaat ruhsatının ancak 2018 sonuna sarkmasına sebep olduğu, zaten sınırlı süreyle alınan arazi tahsisi dikkate alındığında, araziyi ticari olarak kullanma süresini önemli ölçüde azalttığı ve SİT alanı üzerine yapılacak olan bağımsız bölümlerin satış ve pazarlanmasında önemli kayıplara yol açacağı, arazi tahsisinin üzerinden 20 yıl geçtikten sonra SİT alanı ilanı kararı alınmasının önceden bilinmesi ve öngörülmesi mümkün görülmeyen ve çok pahalı bir yatırım işinde menfaatler arasında dengenin yeniden sağlanmasını gerektiren önemli bir uyarlama sebebi olarak kabulü gerekir.

19. Davacı tarafça uyarlama sebebi olarak ileri sürülen 13.09.2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile 32 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kararı'nda yapılan değişiklikle, taşınmazların satış ve kira sözleşmeleri ile eser sözleşmelerinin dövizle veya dövize endeksli olarak yapılması yasağı getirilmesi olayının da son Protokolden sonra ortaya çıkan ve davacının yatırım maliyetini oldukça yükselten ve edim borcunu ağırlaştıran bir sebep olduğu görülmektedir. Zira tahsisli arazi üzerine yapılacak turizm amaçlı tesislerin daha çok yabancı yatırımcılara yönelik bir ticari faaliyet olduğu, döviz kurları tek başına uyarlama sebebi teşkil etmese de, gerek irtifak hakkı satışlarının veya kiralamaların TL bazlı yapılması zorunluluğunun getirilmesi ve sözleşmenin başlangıcında mümkün olduğu halde döviz üzerinden satışın yasaklanması nedeniyle, döviz üzerinden hasılat paylaşımı garantisinin satış ve pazarlama faaliyetlerini önemli ölçüde zorlaştıran ve davacının yatırımdan beklediği geliri önemli ölçüde azaltan, önceden öngörülmesi mümkün olmayan bir uyarlama sebebi olarak kabul edilmelidir.

20. Davacı tarafça uyarlama sebebi olarak gösterilen 04.01.2016 tarihli son Protokol sonrasındaki döviz kurlarındaki ani ve aşırı artış ve bu nedenle inşaat malzeme fiyatları, enerji ve nakliye maliyetlerindeki aşırı yükselme iddiaları değerlendirildiğinde, bir takım inşaat, enerji ve akaryakıt bedellerinin döviz bazlı olarak aşırı artması diğer koşulların varlığı halinde ayrı bir uyarlama sebebi görülebilir ise de, döviz kurlarındaki artışların Türkiye gibi enflasyonist ülkelerde önceden öngörülmesinin mümkün olması nedeniyle tek başına uyarlama sebebi olarak görülmesi mümkün görülmemiştir. Mahkemece konunun bu yönü itibariyle değerlendirilmesi gerekmektedir.

21. Her dava açıldığı tarihteki koşullar dikkate alınarak değerlendirilir. Bu açıdan davacı tarafın temyiz sebebi yaptığı, Orman Kanunu Ek Madde 16'da yapılan 21.12.2019 tarihli değişiklikle proje arazisinin orman arazisinden çıkarılıp, özel mülk arazisine dönüştürülmesinin yasaklanması, 31.05.2019 tarih 1134 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile yürürlüğe giren Turizm Tesislerinin Niteliklerine İlişkin Yönetmeliğin 18 inci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca turizm belgeli tesislerde kat irtifakı kurularak bağımsız bölüm oluşturulmasının yasaklanması sebebiyle hasılatın 11.07.2011 tarihli Ön Sözleşmede öngörülen şekilde paylaşımının imkânsız hale gelmesi ve Danıştay 6. Hukuk Dairesinin 2013/9073 E. sayılı dosyasından 30.04.2019 tarihinde yürütmenin durdurulması kararı ile 24.02.2020 tarihli 2013/9073 E. ve 2020/2277 K. sayılı kararı ile 1/25.000'lik çevre düzenleme planının büyük bir kısmı proje alanının tamamını kapsayacak şekilde iptal edilmesiyle 1/1000 ve 1/5000'lik planların da dayanaksız hale gelmesi bir uyarlama sebebi olarak ileri sürülmüş ise de bu olaylar davadan sonra meydana geldiğinden, davacı tarafın bu temyiz sebepleri de yerinde görülmemiştir.

22.Yukarıdaki yapılan açıklamalar doğrultusunda uyarlama sebebi olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilen sebepler çerçevesinde uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmak suretiyle bir değerlendirme yapılması ve oluşacak sonuç çerçevesinde hüküm tesisi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davacılar vekilinin bozma kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının REDDİNE,

2. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Takdir olunan 8.400,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde davacılara iadesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

06.04.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

Başkan                   Üye                       Üye                         Üye                     Üye
Abdullah Yaman      Dr. Adem Aslan     Dudu İrem Toros     Şaban Kazdal     Döndü Deniz Bilir
                                                              (M)                          (M)

KARŞI OY

Dava sebebi olarak ileri sürülen vakıaları ikna edici ve kanaat verici bir şekilde karşılar nitelikte oluşturulan gerekçe ve gerekçeye uygun kurulan hükmün hukuka uygun olduğu kanaati ile İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanması gerektiğini düşündüğümüzden bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

Üye                             Üye
Dudu İrem Toros         Şaban Kazdal