EKSİK BAŞVURU HARCI KONUSUNDA İŞLEM YAPILMAYARAK YARGILAMAYA ÜÇ YIL BOYUNCA DEVAM EDİLDİĞİNDEN MAHKEMEYE GÜVENEREK HAREKET EDEN TARAFA SORUMLULUK YÜKLENEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


17 Ock
2024

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/8-1042
Karar No       : 2023/1101

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Acıpayam 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 
TARİHİ                          : 04.11.2021
SAYISI                          : 2021/223 E., 2021/348 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 20.05.2021 tarihli ve 2020/3877 Esas,
                                         2021/4146 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki mal rejimine dayalı alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 10.06.1997 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, her iki tarafın da ikinci evliliği olduğunu ve eşlerin önceki evliliklerinden çocuklarının bulunduğunu, evlenme tarihinde erkeğin 62 müvekkilinin ise 27 yaşında olduğunu, evliliğin sorunsuz sürdüğünü, davacının işlemiş olduğu cinayet nedeniyle cezaevinde kaldığı yıllarda dahi müvekkilinin eşi ile ilgilendiğini, edinilen malvarlıklarının müvekkili kadın eş tarafından korunduğunu, erkeğin edindiği mallarda müvekkilinin payı ve katkısı olduğunu, erkeğin adına kayıtlı çok sayıda taşınır taşınmaz malvarlığının olduğunu, boşanmayı kabul etmediğini, şu anda 62 yaşında olan müvekkilinin hiçbir güvencesinin bulunmadığını, erkek eş tarafından açılan boşanma davasında Mahkemece boşanmaya karar verilmesi hâlinde müvekkili yararına 1.200,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 75.000,00 TL maddi, 75.000,00 TL manevi tazminat ve ayrıca davalı tarafından edinilen mallara ilişkin müvekkilinin 2002 yılı öncesi katkı payı, 2002 yılı sonrasında ise katkı payı ve katılım alacağının hesaplanarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; kadın eşin müvekkili ile evlenmesindeki asıl sebebin maddiyat olduğunu, cezaevinde geçirilen altı yıllık süre içinde sadece iki kez eşini ziyaret ettiğini, bu gelişlerinde de eşinden maddi taleplerde bulunduğunu, evlilik birliği kurulduktan sonra erkeğin hiçbir malvarlığı edinmediğini, ayrıca eşlerin altı yıldır fiilen ayrı yaşadıklarını, Acıpayam Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/344 Esas, 2012/172 Karar sayılı boşanma dava süresince ve mahkemece verilen ret kararından itibaren eşlerin bir araya gelmediklerini belirterek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 24.01.2019 tarihli ve 2018/159 Esas, 2019/10

Karar sayılı kararı ile; davalı Veli Aydın tarafından açılan boşanma davasının Acıpayam 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/864 Esas sayılı dosyasında görüldüğü ve yapılan yargılamada kadın eşin cevap dilekçesi ile katkı payı ve katılım alacağı talebinde bulunduğu, Mahkemece bu talep yönünden 08.06.2017 tarihinde tefrik kararı verilerek dosyanın ayrı bir esasa kaydedildiği, anılan dosya incelendiğinde katkı payı ve katılım alacağına ilişkin karşı dava dilekçesi ve buna dair başvuru harcının bulunmadığı, cevap dilekçesinde "davanın reddi ile aynı zamanda katkı payı ve katılım alacağı talebinde bulunulmuş" olmasının karşı dava olarak nitelendirilemeyeceği, hâl böyle olunca katkı payı ve katılma alacağına ilişkin açılmış münferit veya karşı bir dava olmadığı gerekçesiyle bu yön hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 08.07.2020 tarihli ve 2019/1002 Esas, 2020/899 Karar sayılı kararı ile; erkek eş tarafından 11.02.2016 tarihinde boşanma davası açıldığı, buna karşı kadın eşin 02.03.2016 tarihli cevap dilekçesi ile boşanma davasının reddini savunduğu ve ayrıca katkı payı ile katılma alacağı isteminde bulunduğu, davalı tarafından sonradan harç yatırılmış olmasının bu talebi karşı dava hâline getirmeyeceği, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 24 üncü maddesine göre hâkimin taraflardan birinin talebi olmaksızın resen bir davayı tetkik ve karara bağlayamayacağı, kadın eş tarafından usulüne uygun şekilde açılmış bir davanın bulunmadığı gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "... Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiği, davacının boşanma dava dosyasında, süresinde sunduğu cevap dilekçesinde “evlilik birliği içinde edinilmiş olan malların 2002 yılı öncesi katkı payı olarak, 2002 yılı sonrasında ise katılım alacağı olarak malların elde kalmasını sağladığından, katkı payı ve katılım alacağının da hesap ettirilerek verilmesine” karar verilmesini talep ettiği, Mahkemece 09.02.2017 tarihli ve 1 nolu celsede davacıya “katkı payı, katılım alacağına ilişkin talebini, dava değerini bildirmek ve harçlandırmak üzere gelecek celseye kadar kesin süre verildiği”, davacı vekilinin bu süreye istinaden 21.02.2017 tarihinde 2.561,62 TL harç yatırdığı, bir sonraki 13.04.2017 tarihli ve 2 nolu celsede “harcı yatırılan davanın tefrikine” karar verildiği, davacı vekilinin tefrikten sonraki 29.03.2018 tarihli ve 5 nolu celsede “2002 öncesi edinilen mallar için katkı alacağı, 2002 sonrası edinilen mallar için ise katılım alacağı talebi olduğu, davanın mal rejiminin tasfiyesine ilişkin olduğunu” beyan ettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin gerekçesine katılma olanağı yoktur. Şöyle ki, davacının boşanma dosyasındaki cevap dilekçesinde, açıkça mal rejimine ilişkin talepte bulunduğu, sonra Mahkemece süre verilmesi üzerine süresinde harcı da yatırdığı anlaşıldığına göre, açılmış bir dava bulunduğunun kabulü gerekir. O halde, Mahkemece iddia ve savunma doğrultusunda deliller toplanarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, hükmün bozulması gerekmiştir,..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; 6100 Sayılı Kanun'un 133 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca karşı davanın cevap dilekçesiyle veya esasa cevap süresi içinde ayrı bir dilekçe verilmek suretiyle açılacağının düzenleme altına alındığı, eldeki davada kadının boşanmanın fer'î niteliğinde olmayan mal rejiminin tasfiyesine yönelik karşı dava dilekçesi olmadığı gibi 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca dava dilekçesi verilmesi sırasında makbuz karşılığı ödenmesi gereken başvuru harcının da yatırılmadığı, nispi harcın sonradan yatırılmasının bu isteği dava hâline dönüştürmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde, Mahkemece verilen süre içinde harcın yatırıldığı gerekçesiyle davanın esası hakkında inceleme yapılması gerektiğini ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacı tarafından katkı payı ve katılma alacağına ilişkin mal rejiminden kaynaklanan alacak davasının usule uygun olarak açılıp açılmadığı, buradan varılacak sonuca göre bu istem bakımından mahkemece davanın esasının incelenerek bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 118 ilâ 135 inci maddeleri,

Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 202 ilâ 241 inci maddeleri ile

Harçlar Kanunu'nun (492 sayılı Kanun) 2, 30 ve 32 nci maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar görülmektedir.

2. Bilindiği üzere davanın ne şekilde açılacağı 6100 sayılı Kanun'un 118 ve devamı maddelerinde gösterilmiş, 119 uncu maddede dava dilekçesinin içeriği belirlenmiştir. Dava dilekçesi için öngörülen bu şekil usuli işlemin temelini teşkil eder. Aynı Kanun'un 120 nci maddesi uyarınca da davacı tarifede belirlenen yargılama harçlarını dava açarken yatırmak zorundadır.

3. Eldeki davada tarafların 10.06.1997 tarihinde evlendikleri, 11.02.2016 tarihinde erkek eş tarafından Acıpayam Asliye (Aile) Hukuk Mahkemesinin 2016/54 Esas sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığı, uyuşmazlığın bu davaya kadın eş tarafından 02.03.2016 tarihinde sunulan cevap dilekçesi ile ileri sürdüğü "mal rejiminden kaynaklanan alacak taleplerine" ilişkin usulüne göre açılmış bir davanın bulunup bulunmadığı, somut olay bazında değerlendirilmelidir. Kadın eşin 02.03.2016 tarihli cevap dilekçesi içeriği ve sonuç bölümü incelendiğinde "müvekkili yararına 1.200TL tedbir yoksulluk nafakası, 75.000 TL maddi, 75.000 TL manevi tazminat ile davacı erkeğin yüklü miktarda arsa, taşınır, taşınmaz ve mevduattan oluşan malvarlığının bulunduğunu, bu malların gerek edinilmesinde gerekse elden çıkarılmaması konusunda müvekkilinin çok ciddi katkılarının olduğunu belirterek bu mallar üzerinden 2002 yılı öncesi katkı payı ve 2002 yılı sonrasında ise katılım alacak miktarlarının hesaplanarak tahsiline" karar verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki mal rejimi, boşanma davasının açıldığı 11.02.2016 tarihi itibariyle sona ermiştir. Eşler arasında sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden; evlilik tarihi olan 31.08.1994 tarihinden 4721 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı rejimi, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği 25.06.2010 tarihine kadar ise 4721 sayılı Kanun'un 202/1 inci maddesi ile düzenlenen edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.

4. Erkek eşin açmış olduğu boşanma davası nedeni ile yargılama yapılan Acıpayam Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 2016/864 Esas sayılı dava dosyasının incelenmesinde; davanın 28.12.2016 tarihinde açıldığı, kadının 02.03.2016 tarihinde davaya cevap verdiği, yapılan yargılamanın 09.02.2017 tarihli duruşmasında davalı vekiline "katkı payı katılım alacağına ilişkin talebini harçlandırmak üzere gelecek celseye kadar" süre verildiği, verilen süre üzerine davalı vekilince 21.02.2017 tarihinde "toplam 2.561,62 TL harç" yatırıldığı, Mahkemece 13.04.2017 tarihli duruşmada "harcı yatırılan katkı payı katılım alacağı davasının eldeki dosyadan tefrikine ve tefrik masraflarının davalı tarafça karşılanmasına" karar verildiği, dosyada mevcut 19.04.2017 tarihli masraf makbuzundan anlaşıldığı üzere ilgili tefrik masraflarının karşılanarak "katkı payı katılım alacağına ilişkin davanın" aynı Mahkemenin 2017/188 Esas sayılı dava dosyası üzerinden yargılamasına devam edildiği görülmektedir.

5. Eldeki uyuşmazlığa ilişkin Acıpayam Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 2017/188 Esas sayılı dava dosyasının incelenmesinde ise artık davacı konumunda olan kadın eş vekiline 16.11.2017 tarihli duruşmada "katılım alacağı talebine ilişkin mal varlığını bildirmek üzere" süre verildiği, verilen süre üzerine davacı vekilinin sunmuş olduğu 01.02.2018 tarihli dilekçesinde "evlilik birliğinin devam ettiği dönemde erkek eşin altı yıl ceza evinde kaldığını, bu süre içinde müvekkilinin davalının üzerinde bulunan gayri menkullerin bakımı, gözetimi, işlenmesi, mahsullerin kaldırılması konusunda yardımcı olduğunu, malların elden çıkarılmamasına ve ailenin ayakta kalmasına katkıda bulunduğunu ileri sürerek Tapu Sicil Müdürlüğü ve Acıpayam Trafik Büro Amirliğinden davalı adına kayıtlı taşınmazların ve araçların kayıtlarının istenilmesini" talep ettiği, Mahkemece 29.03.2018 tarihli duruşmada bu dilekçe uyarınca "ilgili tapu ve trafik tescil müdürlüklerine müzekkere yazılarak davalının 1997'den sonra edindiği ve halen aktifinde bulunan taşınır taşınmazlara ait kayıtların" istenildiği, ilgili yerlere yazılan müzekkerelere cevap verilmek suretiyle davalı erkek eş adına kayıtlı malvarlığına ilişkin kayıtların dosya içerisine alındığı, bu aşamadan sonra Mahkemece taraf tanıklarının davet edilmesine karar verilerek davacı tanıklarının 25.10.2018 tarihli duruşmada dinlendiği, bundan sonra yapılan 24.01.2019 tarihli duruşmada ise verilen ara kararla "davalı tanıklarının dinlenmesi talebinin" reddedilerek davanın esası hakkında "Katkı payı ve katılma alacağına ilişkin açılmış münferit veya karşı bir dava olmadığı anlaşıldığından bu yön hakkında karar verilmesine yer olmadığına" karar verildiği anlaşılmaktadır.

6. Harç; Devletin yaptığı kamu hizmetleri karşılığında o hizmetten yararlananlardan çeşitli giderlerini karşılamak amacıyla aldığı para olarak tanımlanır (Türk Hukuk Lugatı, Ankara 2021 Baskı, Cilt-I, s. 468). Bir davada alınacak harçlar ve oranları 492 sayılı Kanun'da ve özellikle bu Kanun'a bağlı bağlı (1) Sayılı Tarifede gösterilmiştir (492 sayılı Kanun md. 2). 492 sayılı Kanun'a bağlı (1) Sayılı Tarife'nin A, III-1.a hükmüne göre, konusu belirli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi hâlinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden nispi olarak karar ve ilâm harcı alınır. Aynı Tarife'nin A, III-2.a hükmüne göre de nispi karar ve ilâm harcına tâbi davalar dışındaki hâllerde karar ve ilâm harcı maktudur. Başvurma harcı ise dava açılırken peşin olarak ödenmesi gereken maktu bir harçtır. Dava tarihi itibari ile bakıldığında, 27.12.2016 tarih ve 29931 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Tebliğ hükümlerine göre asliye hukuk mahkemesinde başvurma harcı 31,40 TL olarak düzenleme altına alınmıştır. Buna karşılık cevap dilekçesi başvurma harcına veya başka bir harca tabi değildir (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C. II, Ankara-2020, s. 1697).

7. Öğretide "objektif dava birleşmesi/yığılması" olarak adlandırılan davacının birden fazla davasını tek dava dilekçesi ile açması hâlinde, her bir davaya ait talep sonucunu açıkça ve ayrı ayrı göstermesi gerekir (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C. I, Ankara-2020, s. 459). Bu takdirde, yatırılan başvurma harcının her bir davayı kapsadığı kabul edilir. Diğer bir ifadeyle, her bir talep için ayrı ayrı başvurma harcı değil tek bir başvurma harcı alınır. Eldeki olayda, boşanma davasına verilen cevap dilekçesi ile mal rejiminin tasfiyesine yönelik ileri sürülen talep hakkında anlatılan şekle uygun bir objektif dava birleşmesinden söz etme imkânı bulunmamakla birlikte mal rejiminin tasfiyesine yönelik istek konusunda alınmış bir başvurma harcının da bulunmadığı hususunda duraksama yoktur.

8. Şüphesiz ki davacı dava açarken yargılama harçlarını mahkeme veznesine yatırmak zorundadır (6100 sayılı Kanun md. 120/1). Bu harçlar, başvurma harcı ile peşin karar ve ilâm harcıdır. Başvurma harcı, salt davanın açılması ile ilgili olarak baştan tamamı alınması gereken bir harç olup, peşin karar ve ilâm harcının sonradan tamamlanması mümkündür. Dava, dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılır (6100 sayılı Kanun md. 118/1). Dava dilekçesinde dava konusunun değeri gösterilmemişse, bu değer davacıya tespit ettirilir. Davacının değeri tespit etmekten kaçınması hâlinde, dava dilekçesi işleme konmaz (492 sayılı Kanun md. 16/III). Yargılama sırasında dava konusu değerin gösterilenden daha fazla olduğu anlaşılırsa yalnız o oturum için davaya devam edilir. Ondan sonraki oturuma kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilâm harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunamaz (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C. I, Ankara-2020, s. 1589). Ne var ki somut olayda, Mahkemece; davacının "katkı ve katılma alacağına ilişkin" talebini ilk olarak ileri sürdüğü 02.03.2016 tarihinden, istemi hakkında 24.01.2019 tarihinde verilen "karar verilmesine yer olmadığına" dair karara kadar "eksik karar ve ilam harcı" tamamlatılmak suretiyle üç yılı aşkın süre boyunca yargılamaya devam edildiği görülmektedir.

9. Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 36 ncı maddesinin birinci fıkrasında; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" denilerek, bu kapsamda yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurma, bunun doğal sonucu olarak iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Hukuk devleti ilkesine dayalı çağdaş hukuk düzenleri, vatandaşına hukuki koruma sağlamayı yeterli görmemekte, bu hukuki korumanın etkin bir koruma olmasına da özen göstermektedir. Başka bir anlatımla, devlet, hukuk devleti olmanın bir gereği olarak, hem hak arama özgürlüğünün ve dolayısıyla dava hakkının etkin bir biçimde kullanılmasını sağlamak hem de bu özgürlüğün ve hakkın kullanılacağı mekanizmaları oluşturmakla yükümlüdür.

10. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir. Bu kapsamda usul ekonomisi ilkesinin düzenlendiği 6100 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesinde de hâkimin, yargılamanın makul bir süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü olduğu ifade edilmiştir. Anılan hükümler uyarınca usul ekonomisi ilkesinin bir unsuru olan makul sürede yargılama hakkı, ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de hüküm altına alınmıştır. Buna göre herkes, davasının makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir (AİHS md. 6/1).

11. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun genel gerekçesine bakıldığında, tüm hükümlerin düzenlenmesinde; tarafların ve ilgililerin hak arama özgürlüğünü genişleten, yargılama sırasındaki haklarını en iyi şekilde teminat altına alacak ve yargı organlarının yüceliği ve saygınlığını koruyacak ilkelere yer verildiği açıkça belirtilmiştir. Adil yargılanma hakkı ile doğrudan ilgili olan "Usul ekonomisi ilkesi" başlıklı 30 uncu maddesinin gerekçesinde; yargılamanın uzaması hâlinde kişilerin, hukukî korunma mekanizmasının işlevini yerine getirdiğine ve hukuk düzeninin etkisine olan inançlarının kaybolmasına sebep olacağına işaret edilmiş, çok geç gelen hükümlerin hayatla artık bir ilgisinin kalmamış olabileceğine dikkat çekilmiştir. Gerekçede "Yargılamanın hızlandırılmasının sıkı şekilde uygulanması hayat olayının mükemmelleştirilmesini sınırlar ve böylece hükmün temellerinin mükemmelliği ve doğruluğunu olumsuz yönde etkiler. Bir usul kanunu, elverdiği ölçüde hem bir hayat olayının mükemmel bir şekilde tespitine hem de yargılamanın hızla yapılmasını sağlayacak bir dengeleyici sistem sunuyorsa, bu daha da önem kazanmaktadır" denilerek, usul kurallarının mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak şekilde katı uygulanmaması gerektiğine de vurgu yapılmıştır.

12. Tüm bu anlatılanların ışığı altında somut olaya gelindiğinde, dava açarken yatırılması gereken ve dava tarihinde 31,50 TL olduğu anlaşılan "başvurma harcı" yatırılmadan eldeki dava açılmış ise de Mahkemece davacı tarafa 2.561,62 TL eksik nispi karar ve ilâm harcının tamamlattırıldığı, buna karşılık eksik olan başvurma harcı konusunda hiç bir işlem yapılmadığı, taraflarca gösterilen bir kısım delillerin toplandığı, bu şekilde üç yılı aşkın süre boyunca yargılamanın devam ettiği, bunca zamana yayılan yargılama sonucunda ise başvurma harcının bulunmadığı gerekçesiyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği açıktır. Esasen uyuşmazlığın çözümünde; kesin nitelikteki usul hükümleri karşısında, Mahkeme kararına güvenerek hareket eden tarafın adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespiti önem arz etmektedir. Mahkemeye erişim hakkı ile bir uyuşmazlığın mahkeme önüne taşınabilmesi ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanabilmesi hedeflendiğine göre, bu hak Anayasanın 36 ncı maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel bir unsurudur. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Mahkemece nispi karar ve ilâm harcı tamamlatılıp eksik olan başvuru harcı konusunda işlem yapılmayarak yargılamaya üç yıl boyunca devam edildiği gibi taraflardan delillerinin sorulup tanıkların da dinlendiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yapılan yargılama ile davanın esası hakkında bir karar verileceği hususunda davacı tarafta haklı bir beklentiye yol açıldığı konusu kuşkusuzdur. Böyle bir durumda, Mahkemeye güvenerek hareket eden tarafa sorumluluk yüklenmesi sonucuna gidilemez. Dolayısıyla davacının adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında ortada açılmış bir davanın bulunduğu kabul edilmelidir.

13. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; asıl olanın başvurma harcının yatırılmış olması olduğu, 6100 Sayılı Kanun hükümlerinde davanın veya karşı davanın ne şekilde açılması gerektiğinin düzenleme altına alındığı, eldeki davada başvuru harcının yatırılmadığı, nispi harcın sonradan yatırılmasının bu isteği dava hâline dönüştürmeyeceği gerekçesiyle verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu ve onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.

14. O hâlde açıklanan bu genişletilmiş gerekçeyle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

15. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının açıklanan genişletilmiş gerekçe ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373/2 nci maddesi uyarınca kararı veren Acıpayam 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesine gönderilmesine,

15.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 19’u GENİŞLETİLMİŞ BOZMA, 6’sı ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.