EŞİN AÇTIĞI BOŞANMA DAVASINDAN FERAGAT ETMESİ SONRASINDA DEVAM EDEN SADAKAT YÜKÜMLÜLÜĞÜNE AYKIRI EYLEMİN AFFEDİLDİĞİ SONUCU ÇIKARILAMAZ

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


15 Şub
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/2-260
KARAR NO   : 2022/1453

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Malatya 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ                         : 08/01/2020
NUMARASI                 : 2019/587 - 2020/35
DAVACI                       : H.F. vekili Av. S.Ş.
DAVALI                       : Ü.F. vekili Av. N.G.

1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Malatya 2. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 09.10.2015 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 01.02.1973 tarihinde evlendiklerini, ortak dört çocuklarının bulunduğunu, evliliğin ilk anlarından itibaren eşlerin anlaşmadıklarını, sorunun temelinde kadının eşine yönelik tutum ve davranışlarının olduğunu, eşinin hiçbir ihtiyacını karşılamadığını, saygısız davranışlar sergilediğini, çocuklar yüzünden zoraki devam eden evliliğin devamında hiçbir yarar bulunmadığını, taraflar arasında Malatya 2. Aile Mahkemesinin 20.12.2011 tarihli ve 2011/494 E., 2011/727 K. sayılı boşanma davasının feragat nedeniyle reddine karar verildiğini, bu davadan sonra ortak hayatın yeniden kurulmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 06.11.2015 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının tüm kötü davranışlarına rağmen çocukları uğruna evliliğe devam ettiğini, erkeğin evine ve çocuklarına karşı ilgisiz olduğunu, eşine fiziksel şiddet uyguladığını, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını, 2009 yılından itibaren Antalya’da bir başka kadın ile yaşadığını ileri sürerek davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte ise müvekkili yararına 1.000 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 200.000 TL maddi ve 200.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı:

6. Malatya 2. Aile Mahkemesinin 27.05.2016 tarihli ve 2015/893 E., 2016/557 K. sayılı kararı ile; davalı kadın eş tarafından “eşinin başka bir kadınla yaşadığı ve kendisine kötü muamelede bulunduğu” iddiası ile boşanma davası açıldığı, Malatya 2. Aile Mahkemesinin 20.12.2011 tarihli ve 2011/494 E., 2011/727 K. sayılı dosyasında davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği, dolayısıyla davalı kadının öncesinde yaşanılan olayları affettiği, fiili ayrılık döneminde davacı erkeğin başka bir bayanla yaşamaktan başka bir kusurlu davranışının ispatlanamadığı, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, eşit kusur nedeniyle davalının tazminat taleplerinin reddi ile yararına aylık 550 TL tedbir-600 TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19.06.2018 tarihli ve 2016/20124 E., 2018/7667 K. sayılı kararı ile;

“… Yasal sebep bulunmadıkça gösterilen tanığın dinlenmemiş olması savunma hakkını kısıtlayan önemli bir usul hatasıdır (HMK m. 27). Mahkemece, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edinildiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verilebilir (HMK m. 241).

Davalı kadın cevap dilekçesinde davacı erkeğin fiili ayrılık döneminde dahi başka bir kadınla birlikte yaşadığını iddia ettiğine göre bu iddiasının ispatı bakımından dinlenilmesinden açıkça vazgeçmediği tanıkları Aziz S. ve Hüsniye F. yönünden Hukuk Muhakemeleri Kanununun 241. maddesi koşullarının oluştuğundan söz edilemez. O halde mahkemece, davalı kadın tanıkları Aziz S. ve Hüsniye F.'ın Hukuk Muhakemeleri Kanununun 243. ve devamı maddeleri uyarınca dinlenilerek, toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma sebebine göre sair temyiz itirazları incelenmemiştir.

Mahkemenin İkinci Kararı:

9. Malatya 2. Aile Mahkemesinin 05.02.2019 tarihli ve 2018/955 E., 2019/136 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak yapılan yargılamada kadının dinlenmeyen tanıkları Aziz S. ve Hüsniye F.'ın dinlendiği, tarafların 11.06.2012 tarihinde kesinleşen Malatya 2. Aile Mahkemesinin 20.12.2011 tarihli ve 2011/494 E., 2011/727 K. sayılı boşanma davasının reddine ilişkin karardan sonra tarafların ortak hayatı yeniden kurmak amacıyla bir araya gelmedikleri, eldeki davanın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166/4. maddesinde yazılı üç yıllık sürenin sonunda açıldığı, somut olaya gelindiğinde eşlerin on yıldan beri ayrı yaşadıkları, davalı kadın tarafından açılan eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davasına dayanak ret ile sonuçlanan boşanma davasında sadakatsizlik vakıasına dayanıldığı ne var ki davadan feragat edildiği, hâl böyle olunca kadının 06.10.2011 tarihli feragati nedeniyle eşinden kaynaklanan tüm kusurlu davranışları affetmiş sayıldığı, nitekim dinlenen tanık beyanlarına göre davalı kadının bu feragati karşılığında karşı taraftan üç daire aldığı, tüm bunlara rağmen eşlerin yeniden bir araya gelmedikleri, ortak hayatın yeniden kurulmadığı, olaya bu yönü ile bakıldığında her iki tarafın uzlaşmaz tavırları neticesinde karşılıklı geçimsizlik oluşturacak davranışlar sergilediği, dolayısıyla boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu oldukları, kaldı ki davacı erkeğin fiili ayrılık döneminde başka bir kadınla yaşadığı hususunun ispat edilemediği, bu yönde tanıklık yapan Aziz ve Hüsniye’nin beyanlarının görgüye değil, davalıdan duyuma dayalı aktarma beyanlar olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, eşit kusur nedeniyle davalının tazminat taleplerinin reddi ile yararına aylık 550 TL tedbir-700 TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

11. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 09.09.2019 tarihli ve 2019/4435 E., 2019/8365 K. sayılı kararı ile;

“… 1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre davalı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Mahkemece tarafların uzlaşmaz tavırları ile karşılıklı geçimsizlik oluşturacak davranışlar sergilemeleri nedeniyle eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle TMK 166/4 maddesi uyarınca fiili ayrılık hukuki sebebiyle boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama toplanan delillerden, davacı erkeğin fiili ayrılık döneminde sadakatsiz davranışlar içerisine girdiği davalı kadının da retle sonuçlanan ilk boşanma davasını açarak birlikte yaşamaktan kaçındığı ve boşanma sebebi yarattığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda, davacı erkeğin ağır, davalı kadının ise az kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden tarafların eşit kusurlu olarak kabulü doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere; evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2) karar vermek gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde davalı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar, 2. ve 3. bentte gösterilen sebepler yönünden bozulmuş, diğer yönlerden ise onanmıştır.

Direnme Kararı:

12. Malatya 2. Aile Mahkemesinin 08.01.2020 tarihli ve 2019/587 E., 2020/35 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre kadın eş yararına TMK’nın 174. maddesinde yazılı tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar görülmektedir.

16. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin son fıkrası uyarınca, boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Bu fıkrayla “eşlerin sürekli ve fiili olarak ayrı yaşama biçimini benimsemeleri halinin, birlikte yaşama istek ve inancının kalmaması” değerlendirmesiyle evlilik birliğinin temelden sarsıldığı kabul edilerek eylemli ayrılık ilkesi benimsenmiştir.

17. Türk Medeni Kanunu’nun 166/4. maddesinde yazılı “eylemli ayrılık sebebine” dayanan boşanma davalarında, boşanma kararı verilebilmesi için eşlerin kusur durumunun bir önemi bulunmamaktadır. Burada; TMK’nın boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayatın yeniden kurulamamış olması boşanma kararı verilebilmesi için yeterlidir. Eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davalarında kusur belirlemesi boşanmanın eki niteliğindeki istekler yönünden önem taşımaktadır.

18. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

19. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.

20. Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174. maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

21. Maddi tazminat, kişinin malvarlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

22. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlal edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2. maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlal edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.

23. Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için üzerinde durulması gereken diğer olgu “af” hususudur. Af; sözlük anlamı ile bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağışlama olarak tanımlanmış olup, ceza hukukunda yer verildiği gibi özel hukuk bakımından da kanunlarımızda düzenleme yeri bulan, esasen bir haktan vazgeçmeyi içeren bir his açıklaması veya bir davranış şeklidir (HGK’nın 14.03.2019 tarihli ve 2017/2-2067 E. ve 2019/296 K.).

24. Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında af niteliğinde davranışlar gerçekleşmişse, artık bu davranışlar boşanma hükmüne esas alınamaz. Boşanma davalarında af olgusunun gerçekleştiğinin kabul edilebilmesi için öncelikle bu yönde bir iddia ve bu iddianın; kayıtsız şartsız bir irade beyanı, eğer yoksa en azından affı gösterir nitelikte tutum ve davranış ile ispatlanmış olması gerekmektedir. Genel bir ifadeyle af niteliğinde sayılabilecek davranışlar; barışmış olmak, af iradesini göstermek, hoşgörü ile karşılamak ve olaylara rağmen birliği sürdürmek şeklinde ifade edilebilir. Eşlerin evlilik birliğini kurtarmak maksadıyla birliğin devamı yönünde iyi niyetli girişim ve barış müzakerelerinin boşanma davalarında af niteliğinde sayılamayacağı kuşkusuzdur. Boşanmaya sebep olan olayların hoşgörü ile karşılanması nedeniyle af gerçekleşmeli ve bunun sonucunda da; tarafların yeniden birlikte olmaları yani ortak hayatın yeniden kurulmuş olması gereklidir.

25. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Mahkeme ile Özel Dairenin de kabulünde olduğu üzere, boşanmaya sebep olan olaylarda, erkeğin sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı buna karşılık kadının da redle sonuçlanan ilk boşanma davasını açarak boşanma sebebi yarattığı hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık öncelikli olarak; davalı kadın tarafından açılan ilk boşanma davasında “erkeğin bir kadınla ilişki yaşadığı iddiasına” dayanıldığı, sonrasında ise kadının bu davasından feragat etmiş olmasının “af niteliğinde” sayılıp sayılmayacağı hususudur. Her ne kadar kadın tarafından açılan boşanma davası feragat nedeniyle reddolunmuşsa da erkek eş tarafından sadakatsiz davranış tanık beyanlarının açıkça görgüye dayalı bilgisinden anlaşıldığı üzere süregelen şekilde devam etmiştir. Feragat sonucunda eşler arasında barışma gerçekleşerek ortak hayat yeniden kurulmadığı gibi erkek eş tarafından böyle bir iddianın ileri sürülmemiş olduğu gözetildiğinde kadın eşin açtığı boşanma davasından feragat etmesi sonrasında da devam eden erkeğin sadakat yükümlülüğüne aykırı eyleminin “affedilmiş” olarak nitelendirilmesi somut olayın özelliğine uygun düşmemektedir. Diğer yandan eşler arasında boşanma kararının kesinleşme anına kadar sadakat yükümlülüğü devam ettiğinden, erkeğin bilinen bu kusurlu davranışlarının affedildiğinden söz etme olanağı bulunmamaktadır. Nitekim aynı ilkeler HGK’nın 11.11.2020 tarihli ve 2020/2-244 E., 2020/881 K.; 18.01.2022 tarihli ve 2019/2-92 E., 2022/13 K. sayılı kararları ile de benimsenmiştir.

26. Hâl böyle olunca; 01.02.1973 tarihinde evlenen ve ortak dört çocukları olan eşler arasında gerçekleşen evlilikte erkeğin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması karşısında kadının da retle sonuçlanan ilk boşanma davasını açarak boşanma sebebi yarattığı eldeki davada eşlerin kusurları birbiri ile kıyaslandığında boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile kadın eş yararına TMK’nın 174. maddesinde yer alan maddi-manevi tazminat şartlarının oluştuğunun kabulu gerekmektedir.

27. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

28. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.11.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.