EŞİNDEN EVLENECEK BAŞKA BİRİSİNİ AYARLAMASINI İSTEMEK EŞİNİN GÜVENİNİ SARSICI BİR DAVRANIŞ OLUP BOŞANMA SEBEBİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


13 Tem
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/2-146
Karar No       : 2023/242

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 30.09.2021
SAYISI                          : 2021/801 E., 2021/1607 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15.04.2021 tarihli ve 2021/1192 Esas,
                                         2021/3145 Karar sayılı BOZMA kararı 

Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davalı kadının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 2003 yılında görücü usulüyle evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, evliliğin başından itibaren eşler arasında anlaşmazlıklar yaşandığını, davalının kıskanç olduğunu, eşini en yakın akrabalarından dahi kıskandığını, müvekkiline ahlaksız mesajlar attığını, müvekkilinin ailesine saygısız davrandığını, birlik görevlerini yerine getirmediğini, eve misafir geldiğinde yatak odasına çıktığını, kişisel bakımına özen göstermediğini, yemek yapmadığını, çocuklar ile ilgilenmediğini, bu durum nedeniyle çocukların da psikolojilerinin bozulduğunu, davalının müvekkilin yüzüne karşı "boşanırsak bana şu adamı ayarla ben onla evleneyim" dediğini, bu nedenlerle tarafların ayrıldığını, müvekkilinin telefonuna "benim sana yapamadığım avratlığı kız kardeşin yapabildi mi, kızlığımı geri istiyorum" şeklinde mesajlar attığını, 28.06.2014 tarihinde müvekkilinin kendisini darp ettiği iddiasıyla şikâyet ettiğini, Silifke 2. Asliye Ceza Mahkemesinde bu suçlama dolayısıyla yargılama yapıldığını; ancak müvekkilinin beraat ettiğini, karı-koca ilişkilerinin hiç olmadığını, müvekkilinin evden ayrılmak için lojman çıkmasını beklediğini, çünkü maddi durumunun hem ev kredisi ödeyip hem de kira ödemeye yeterli olmadığını ileri sürerek davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetlerin babaya verilmesine, her bir çocuk yararına ayrı ayrı 250,00 TL tedbir ve iştirak nafakasına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkiline hakaret ettiğini, ilgisiz davrandığını, cinsel ve fiziksel şiddet uyguladığını, evden kovduğunu, birlik görevlerini yerine getirmediğini, ortak çocuklarının anne ve baba ile birlikte büyümelerini istediğini belirterek davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte ise velayetlerin kendisine verilmesine, her bir çocuk yararına 500,00 TL tedbir ve iştirak nafakası ile kendisi yararına 50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİNİN BİRİNCİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 17.01.2017 tarihli ve 2015/499 Esas, 2017/28 Karar sayılı kararı ile; dosya kapsamı itibariyle, davalının davacıyı haksız yere savcılığa şikâyet ederek iftira attığı ileri sürülmüş ise de yasal şikâyet hakkının kullanılmasının iftira suçunu oluşturmayacağı, bu durumun davalıya kusur olarak yüklenemeyeceği, itiraz edilmeyen telefon mesaj dökümlerinde davalının davacıya karşı "kızlığımı istiyorum" şeklinde ahlak dışı ifadeler kullandığı, ayrıca davacının babasına "kanın kurusun" diyerek saygısızlık yaptığı, misafirliğe gidildiğinde hoş geldin bile demeyerek davacının ailesine iyi davranmadığı, tanık Vehbi'nin beyanları ile davalının davacıya "madem ayrılacağız, bana birini ayarla onunla evleneyim" demek suretiyle güven sarsıcı davranış içine girdiği, tarafların fiilen ayrı yaşadıkları tarihten itibaren yeniden bir araya gelme ihtimallerinin bulunmadığı, taraflar arasındaki evlilik birliğinin çekilmez hâle geldiği, bu hâliyle boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadının tam kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuklar Teslime B. ve Ahmet'in velayetinin taraflara ortak velayet şeklinde verilmesine, velayeti ortak verilen çocukların fiilen davalı anne yanında kalmasına, ortak velayet verilen ve fiilen davalı anne yanında kalan küçükler ile davacı baba arasında şahsi ilişki tesisine, ortak çocuklar yararına ayrı ayrı aylık 250,00 TL tedbir-300,00 TL iştirak nafakasının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 23.06.2017 tarihli ve 2017/684 Esas, 2017/787 Karar sayılı kararı ile; somut olayda, dava dilekçesinin davalı asıla tebliği için çıkarılan ilk tebligatın adreste tanınmadığından bahisle bila tebliğ iade edildiği, ikinci defa çıkarılan tebligatın ise Tebligat Kanunu'nun 21/1 inci maddesine göre tebliğ edildiği, ancak bu tebliğ mazbatasında muhatabın çarşıda olduğunu beyan eden komşunun imzasının alınmadığı ya da imzadan çekindiğinin belirtilmediği, mahkemece bu tebligatın geçerli kabul edilerek süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmediğinden bahisle dilekçeler teatisi bitirilip tarafların ön incelemeye davet edildiği, adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri hâlinde bu durumu yazarak imzalaması gerektiği, komşunun imzası alınmadan ya da imzadan çekindiği belirtilmeden dava dilekçesinin davalıya tebliğinin geçersiz olduğu gerekçesiyle davalı kadının istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yukarıdaki açıklamalar ışığında usule uygun şekilde dilekçeler teatisi tamamlanıp ön inceleme, tahkikat ve sözlü yargılama yapılıp sonucu uyarınca karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, davacı erkeğin tüm, davalı kadının diğer istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

V. İLK DERECE MAHKEMESİNİN İKİNCİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 24.05.2019 tarihli ve 2018/175 Esas, 2019/301 Karar sayılı kararı ile; bölge adliye mahkemesince belirlenen eksiklikler giderilerek davalı kadının tam kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların TMK'nın 166/1 inci maddesi gereğince boşanmalarına, ortak çocukların velayetinin taraflara ortak velayet şeklinde verilmesine, velayeti ortak verilen çocukların fiilen davalı anne yanında kalmasına, ortak çocuklar lehine aylık ayrı ayrı 250,00 TL tedbir-300,00 TL iştirak nafakasının, kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

VI. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 25.11.2020 tarihli 2019/2453 Esas, 2020/1988 Karar sayılı kararı ile; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı kadının eşine ve ailesine yönelik hakaret içeren ifadeler kullandığı, eşinin ailesine soğuk davranışlar sergilediği ve eşinden evlenecek başka birisini ayarlamasını isteyerek onun güvenini sarsacak davranış sergilediği, davacı erkeğin ise birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine ve çocuklara ilgisiz davrandığı, ekonomik şiddet içeren davranışlar sergilediği, eşine hakaret edip onu aşağıladığı, eşini başkalarının yanında sürekli olarak küçük düşürdüğü, eşinin aile bireylerinin ortak konuta gelmesini istemediği, gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır kusurlu olduğu, yapılan kusur belirlemesine göre davalı kadının da boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarının ispatlandığı, evlilik birliğinin devamında bu eş ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yararın tespit edilemediği gerekçesiyle kadının kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak tazminatlara yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile davalı kadın yararına tarafların boşanmaya neden olan olaylardaki kusur dereceleri, tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, paranın alım gücü ve tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları birlikte değerlendirilerek TMK'nın 174/1-2 nci maddeleri gereğince 15.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın ve ortak çocuk yararına 400,00 TL iştirak nafakasının tahsiline karar verilmiştir.

VII. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"... 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı kadının tüm, davacı erkeğin ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı tarafından evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma davası ikame edilmiş; ilk derece mahkemesince boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kadının tamamen kusurlu olduğu kabul edilerek, erkeğin boşanma davasının kabulü ve ferilerine ilişkin hüküm kurulmuş, ilk derece mahkemesinin bu kararı; davalı kadın tarafından tümüyle istinaf edilmiştir. İstinaf istemi üzerine inceleme yapan bölge adliye mahkemesi; davalı kadının eşine ve ailesine yönelik olarak hakaret içeren ifadeler kullandığı, eşinin ailesine soğuk davranışlar sergilediği ve eşinden evlenecek başka birisini ayarlamasını isteyerek onun güvenini sarsacak davranış sergilediği, davacı erkeğin ise birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine ve çocuklara ilgisiz davrandığı, ekonomik şiddet içeren davranışlar sergilediği, eşine hakaret edip onu aşağıladığı, eşini başkalarının yanında sürekli olarak küçük düşürücü davranışlar sergilediği ve eşinin aile bireylerinin ortak konuta gelmesini istemediği, bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda davacı erkeğin davalı kadına nazaran ağır kusurlu olduğu gerekçesi ile boşanmanın ferilerine ilişkin hüküm kurmuştur. Bölge adliye mahkemesince erkeğe yüklenen birlik görevlerini yerine getirmeme ve ilgilenmeme eylemlerine ilişkin tanık beyanları soyut olup bu eylemler erkeğe kusur olarak yüklenemez. Bölge adliye mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen diğer olaylara göre ise; evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Hal böyle iken hatalı kusur belirlemesi sonucu davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata karar verilemez. Kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nu 174/1-2. madde koşulları oluşmamıştır. O halde davalı kadının maddi ve manevi tazminat isteklerinin reddine karar vermek gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde kadın lehine tazminata hükmolunması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesine ek olarak; davacı erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine ve çocuklara ilgisiz davrandığı şeklindeki kusurlu davranışların tanıklar Sümeyye ile Medine'nin beyanları ile sabit olduğu, tüm ev işlerini kadın eşin yerine getirdiği, ortak çocukların bakımları ve okul durumları ile davalı kadının ilgilendiği, erkek eşin bilgisayar başında vakit geçirdiği, eşine ve çocuklara ilgisiz davrandığı, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VIII. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak tazminat taleplerinin reddinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davalı eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 174/1-2 nci maddesi gereğince maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

Türk Medeni Kanunu'nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin 1 ve 2 nci fıkraları şöyledir:

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

 Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”

Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174 üncü maddesi şöyledir:

"Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir."

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavramların irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.

2. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıda anılan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

3. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli ve 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

4. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.

5. Yukarıda belirtilen madde hükmü gereği, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir. 6. Maddi tazminat, kişinin mal varlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

7. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 nci maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2 nci maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.

8. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; tarafların 28.07.2003 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten ortak iki çocuklarının bulunduğu, dosyada dinlenen erkek eşin babası olan tanık Ahmet D.'in “…biz tarafların Doğubeyazıt 'taki ve İstanbul'daki evlerine gittik, biz gittiğimizde davalı yüzünü asıyordu, Karaman'da bulunan evlerine geldiğimde de yine aynı şekilde davrandı, ayrıca çocukları almak için yanımıza geldiğinde de bir saat komşuların duyacağı şekilde bağırdı ve bana kanın kurusun dedi” şeklinde beyanda bulunduğu, yine davacının annesi olan tanık Teslime D.'in davalının kendilerine bağırıp çağırdığını beyan ettiği, ayrıca erkek eşin tanığı olan Vehbi G.'in "Davacı arkadaşım olur, taraflarla Mersin'de de komşuluk yapmıştık, aralarında geçimsizlik vardı, ayrılmalarından bir süre önce davalı bizim yanımızda davacıya "madem ayrılacağız, bana birini ayarla onunla evleneyim" şeklinde konuştuğunu duyduğunu belirttiği, buna karşılık kadın eşin uzaktan akrabası olan tanığı Medine Ş. beyanında; “…davacının davalıyı küçümsediğini, rencide ettiğini biliyorum, benim yanımda da gerçekleşmiştir, davacı bizim bulunduğumuz ortamda da eşiyle ilgili olumsuz konuşarak onu rencide ediyordu…bildiğim kadarıyla müşterek konuttan davacı ayrılmıştır” dediği, tanık Meral S. beyanında ise "davalı Esra davacı kocasının sürekle annesi ile telefonda görüştüğünden sitem ederdi, kendini annesine kötülediğinden bahsederdi, bayan olarak ben annemle dertleşmezken eşim annesi ile dertleşiyor derdi bundan şikayet ederdi,..." dediği anlaşılmaktadır.

9. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; kadın eşin erkek eşe ve ailesine karşı hakaret içeren ifadeler kullandığı, eşinin ailesine soğuk davranışlar sergilediği ve eşinden evlenecek başka birisini ayarlamasını isteyerek onun güvenini sarsacak davranış sergilediği, davacı erkeğin ise ekonomik şiddet içeren davranışlar sergilediği, eşine hakaret edip onu aşağıladığı, eşini başkalarının yanında sürekli olarak küçük düşürücü davranışlar sergilediği ve eşinin aile bireylerinin ortak konuta gelmesini istemediği görülmektedir. Bölge adliye mahkemesince erkeğe yüklenen birlik görevlerini yerine getirmeme ve ilgilenmeme eylemlerine ilişkin tanık beyanları soyut olup bu eylemler erkeğe kusur olarak yüklenmesi doğru görülmemiştir. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu oldukları hususu tartışmasızdır. Hâl böyle olunca tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eş yararına hükmedilen tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken hatalı kusur belirlemesine göre kadın yararına tazminata hükmedilmesi açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değildir.

10. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

11. Bu nedenle direnme kararının bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

22.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.