FİZİĞİYLE KAZANÇ SAĞLAYAN DAVACININ ESTETİK OPERASYON SONRASI KOMPLİKASYON GEÇİRİP GÖRÜNTÜ BOZUKLUĞU YAŞAMASI MANEVİ TAZMİNAT SEBEBİDİR

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


26 Mar
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/(15)6-284
KARAR NO   : 2022/1423

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 26/02/2019
NUMARASI                 : 2018/688 - 2019/65
DAVACI                       : D.B. vekili Av. F.H.K.
DAVALILAR                :  1- İ. Sağlık ve Sosyal Tesisler A.Ş. (Ö.E.İ. Hastanesi)
                                            vekili Av. T.C.K.
                                       2- H.Ö. vekili Av. M.A.T.K.

1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin eğlence sektöründe oryantal olarak çalıştığını, fiziki görünümündeki hoşnutsuzluk ve kaygıları nedeniyle kalçalarına davalı hastanede diğer davalı doktor Harun Ö.’ın gerçekleştirdiği operasyonla silikon taktırdığını, ancak yapılan operasyondan sonra müvekkilinin kalçalarındaki şişme, morarma ve şiddetli ağrılardan dolayı hastanede tedavi görerek sağlığına kavuşmak için yeniden ameliyat olmak zorunda kaldığını, davalıların edimlerini gereği gibi ifa etmediklerini, ameliyattan önce müvekkiline ameliyat ve riskleri konusunda gerekli aydınlatma ve bilgilendirmeyi yapmadıklarını, davalı doktorun hiçbir teknik inceleme ve araştırma yapmaksızın müvekkilini ameliyat ederek yüksek özen yükümlülüğüne, meslek etik ve kurallarına aykırı davrandığını, her iki davalının kusurlu eylemleri nedeniyle müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ameliyat, ilaç, hastane masrafları, yol vs. giderler için şimdilik 15.000 TL, müvekkilinin çalışamamasından kaynaklanan kazanç kaybı ve olumsuz sonuçlanan operasyon nedeniyle ekonomik geleceği sarsıldığından ileride uğraması muhtemel kazanç kaybı için şimdilik 8.000 TL, müvekkilinin eski hâline dönebilmesi için yapılacak tedavi ve her türlü tıbbî müdahale, ilaç vs. giderler için şimdilik 7.000 TL olmak üzere neticede 30.000 TL maddi tazminat ile davalıların kusurlu eylemlerinden dolayı başarısızlıkla sonuçlanan estetik operasyon nedeniyle müvekkilinin yaşadığı ciddi ruhsal sıkıntı ve bozulan psikolojisine karşılık 50.000 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 80.000 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline; tüm alacak kalemleri için ilk ameliyat tarihi 20.11.2010 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Harun Ö. vekili cevap dilekçesinde; uyuşmazlığa konu ameliyat hakkında davacıya gerekli bilgilerin verilerek olası komplikasyonların anlatıldığını, davacının B.E.İ. Hastanesinde anlaşmanın yapıldığı 20.11.2010 tarihinde müvekkili tarafından amacına ve tıbbi yöntemlere uygun olarak ameliyat edildiğini, ameliyattan sonra davacının iyileşme sürecindeyken evinde yakalandığı ve operasyonla ilgisi olmayan başka bir hastalıktan dolayı oluşan enfeksiyon nedeniyle müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını ve kusuru bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde; davalı doktorun müvekkili şirketin hastanesinde çalışmadığını, doktorun kişisel hastası olan davacı ile müvekkili arasında eser sözleşmesi değil, bölünmüş hastaneye kabul sözleşmesi bulunduğunu, müvekkili hastanenin yükümlülüğünün sadece barındırma, teknik destek, yemek, yatak, hemşire ve bakım gibi hizmetleri vermekten ibaret olduğunu, hastanın ve doktorun operasyon için müvekkili şirkete ait hastaneyi tercih etmelerinin hastanenin yapılan tıbbi müdahaleden sorumlu tutulmasını gerektiren bir durum olmadığını, müvekkilinin hijyenik ortamda gerekli tüm hizmetleri sunarak edimini ifa ettiğini, ameliyatta hiçbir komplikasyon olmadığını, davacının taburcu olduktan sonra gerekli hijyenik kurallara uymaması nedeniyle ameliyat yerinin enfeksiyon kaptığını, kendisinden kaynaklanan sorunları gidermek için tekrar müvekkili şirkete ait hastaneye başvuran davacının bu davranışının da müvekkiline duyduğu güvenin bir göstergesi ve ispatı olduğunu, müvekkiline karşı açılan davanın haksız ve dayanaktan yoksun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

7. Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.05.2014 tarihli ve 2011/262 E., 2014/258 K. sayılı kararı ile; davacının, davalı hastanede uygulanan operasyon sonrasında enfeksiyon kaptığı, söz konusu enfeksiyon nedeniyle ikinci bir operasyonla silikonların çıkarıldığı, davacının yapılan operasyon nedeniyle oluşacak komplikasyon ve muhtemel sonuçları hakkında gerekli şekilde ve yeterince bilgilendirilmediği, operasyonda doktorun herhangi bir kusuru bulunmasa dahi davalıların üstlendikleri eseri ayıpsız olarak teslim etme yükümlülüklerinin bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacının ameliyat ve sonrasındaki tedavi nedeniyle ödediği 15.000 TL ve hastanede tedavi gördüğü on günlük süre içinde uğradığı kazanç kaybı için 3.000 TL olmak üzere toplam 18.000 TL maddi tazminatın, davacının vücut bütünlüğünün operasyon nedeniyle beklenmeyen sonuçtan dolayı ihlali ve hastanede gördüğü tedavi sonucu yaşadığı elem ve üzüntüsünü gidermek amacıyla takdiren 5.000 TL manevi tazminatın olay tarihi 20.11.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 10.03.2015 tarihli ve 2014/17468 E., 2015/3875 K. sayılı kararı ile;

“… Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalıların tüm, davacının ise sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak, olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK. nun 47. maddesi gereğince yargıcın, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden yargıç, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir.

Davaya konu olayda; olayın gelişim biçimi, davacının yatarak tedavi gördüğü süre, gelişen enfeksiyon nedeniyle ikinci bir işleme maruz kalmış olması, davalıların kusur durumu ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde, davacı yararına takdir edilen manevi tazminat tutarı azdır. Davacı yararına daha üst düzeyde manevi tazminat takdir edilmek üzere karar bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Direnme Kararı:

10. Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.10.2016 tarihli ve 2016/256 E., 2016/439 K. sayılı kararı ile; hazırlık soruşturmasında düzenlenen Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 03.02.2012 tarihli raporunda ve yargılama aşamasında bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 04.09.2013 tarihli raporda, davacı ile davalı hastane ve doktorun kusurlarının bulunmadığı, mevcut durumun ameliyatın doğal bir komplikasyonu olduğunun belirtildiği, buna karşın mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklandığı ve eserin ayıpsız olarak teslim edilmesi gerektiği gözetilerek manevi tazminata hükmedildiği, olayın oluş şekli, davalı tarafın yapılan operasyonda herhangi bir kusur ve ihmalinin bulunmaması, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, davacının enfeksiyona bağlı olarak gördüğü tedavi süreci, olayın meydana geldiği tarihte paranın satın alma gücü birlikte değerlendirildiğinde hükmedilen 5.000 TL manevi tazminatın dosya kapsamına uygun ve yeterli olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı:

11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

12. Hukuk Genel Kurulunun 29.11.2017 tarihli ve 2017/3-3005 E., 2017/1491 K. sayılı kararı ile; usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir direnme kararı bulunmadığı gerekçesiyle mahkemece HMK'nın 297. maddesine uygun şekilde direnme hükmü kurulması için işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin karar usulden bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Üçüncü Kararı:

13. Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.02.2018 tarihli ve 2018/34 E., 2018/52 K. sayılı kararı ile; bu defa Özel Daire bozma kararına uyulduğu belirtilerek maddi tazminat talebi bakımından verilen önceki karar bozma konusu yapılmadığından bu talep yönünden ayrıca hüküm kurulmasına yer olmadığına, manevi tazminat talebinin ise kısmen kabulü ile 7.500 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

14. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili ile davalı Harun Ö. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

15. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 23.10.2018 tarihli ve 2018/4358 E., 2018/4015 K. sayılı kararı ile;

“… mahkemece verilen direnme kararı, hükmün HMK'nın 297. maddesine uygun şekilde kurulmasının temini için bozulmuş olduğundan, yapması gereken iş 6100 sayılı HMK'nın 297. maddesine uygun olarak ilk kararın hüküm fıkrasında yer alan ve bozmaya konu yapılmayan bölümle ilgili de ilk hükümdeki gibi direnme kararı yazmak olup, verilen direnme kararı usulune uygun biçimde yazılıp temyiz mercii olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca bozulmadan, bozmayı yapan ilgili hukuk dairesinin direnilen bozma ilamına uyularak karar vermesi mümkün olmadığından diğer temyiz itirazları incelenmeksizin, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Direnme Kararı:

16. Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.02.2019 tarihli ve 2018/688 E., 2019/65 K. sayılı kararı ile; davacının operasyon ve devamında oluşacak komplikasyon ile muhtemel sonuçları hakkında davalı hastane ve doktor tarafından gerektiği gibi ve yeterli şekilde bilgilendirilmediği, yapılan işin eser niteliğinde olduğu ve her iki davalının da silikon takılma operasyonunu ayıpsız olarak teslim etme yükümlülüğünün bulunduğu, operasyon sonrasında davacıya dikkat etmesi gereken hususların hatırlatılması ve gerekli uyarıların yapılması gerektiği, operasyondan sonra beklenmesi gereken sürenin bitimine kadar davalı hastanenin gözetim, denetim ve izleme sorumluluğunun bulunduğu, dava konusu silikon takılma ameliyatından sonra davacının kalçasında enfeksiyon oluşması sebebiyle davalıların kusurlu ve sorumlu olduğu, olay nedeniyle davacının elem ve üzüntü yaşadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilerek 5.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

17. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

18. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; estetik amaçlı cerrahi operasyonun ayıplı ifasından dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan eldeki davada, davacı lehine hükmedilen manevi tazminatın, olayın oluş şekli, davacının enfeksiyona bağlı olarak gördüğü tedavi süreci, davalıların kusur durumu, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ile somut olayın özelliklerine uygun ve yeterli olup olmadığı, hükmedilen tutardan daha fazla manevi tazminata karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

19. Uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 355. maddesinde ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde tanımlanan “Eser sözleşmesi (İstisna akdi),” iki tarafa karşılıklı borç yükleyen bir tür iş görme sözleşmesi olup, “eser” ve “bedel” olmak üzere iki temel unsuru bulunmaktadır. Bu sözleşmelerde yüklenici, iş sahibine karşı yüklendiği özen borcu nedeniyle eseri yasa ve sözleşme hükümlerine, fen, teknik ve sanat kurallarına uygun olarak yaparak ve zamanında tamamlayarak iş sahibine teslim etmekle; iş sahibi de bu çalışma karşılığında ivaz ödemekle yükümlüdür.

20. Türk Hukuk Lûgatında da “Eser sözleşmesi” kısaca “Yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 353).

21. Somut olayda taraflar arasında yapılan anlaşma gereğince davacıya estetik müdahalelerde bulunulması kararlaştırılmış olup, davacı fiziki görünümündeki hoşnutsuzluk ve kaygıları nedeniyle kalçalarına silikon protez taktırmak için davalılar ile estetik amaçla anlaştığından, estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan amaca uygun güzel bir görünüm sağlanarak sürecin sağlıklı bir şekilde neticelendirilmesi eser sözleşmesinin konusunu oluşturmaktadır. Burada eser sözleşmesi yapılmasının nedeni, bu sözleşmenin niteliği gereği yüklenici tarafından üstlenilen edim sonucunun da garanti edilmesinden kaynaklanmaktadır. Eser, yüklenicinin sanat ve becerisini gerektiren bir emek sarfı ile gerçekleşen sonuç olup, yüklenici eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmek yükümlülüğü altındadır.

22. Diğer taraftan yüklenicinin borçlarının düzenlendiği mülga BK’nın 356. maddesindeki (TBK m. 471) hüküm uyarınca yüklenici, üstlendiği edimleri iş sahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınacağından, yüklenici olan hekimin de edimini sadakat ve özenle ifa etmek yükümlülüğü bulunmaktadır. Yüklenici, basiretli bir tacir/iş adamı ve işinin ehli teknik adam gibi davranıp, eser sözleşmesi ilişkisine girerek bir işi üstlenirken ekonomik gücünü, ekipmanını ve uzmanlığını en iyi biçimde değerlendirip, yeterli görmemesi durumunda o işi üstlenmekten kaçınmak zorundadır. Aksi hâlde, bunun sonuçlarına katlanır ve meydana gelen zarardan sorumlu tutulur. Başka bir şekilde ifade etmek gerekir ise; eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici üstlendiği edimin sonucunu garanti etmiş sayılmalıdır. Komplikasyonlarda ise aydınlatma yükümlülüğü ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılması yine yüklenicinin sorumluluğundadır.

23. Bu aşamada “manevi tazminat” konusuna değinmekte fayda vardır.

24. Manevi zarar, bir kimsenin hukuka aykırı bir fiil yüzünden çektiği bedenî acılarla ruhi elem ve üzüntülerin hepsine birden denir. Manevi zarar, gerçek anlamda bir zarar değildir; zira mal varlığında bir azalmayı ifade etmez. Bir acının veya elemin maddi zararlar gibi parayla ölçülmesine imkân yoktur. Bu sebeple manevî bir zararın şu veya bu miktardaki parayla giderileceği söylenemez. Buna rağmen, haksız fiilden doğan bedenî veya ruhî ızdıraplar için bir tazminatın ödenmesi, bu ızdırapların hafiflemesine, hiç değilse bazı avunma çarelerinin bulunmasına yardım edebilir. Tazminat ödenmesini gerektiren manevi zararları ise üç gruba ayırmak mümkündür:

- Beden tamlığının ihlâlinden doğan acı ve üzüntüler;

- Ölüm dolayısıyla ölene yakından bağlı olan kişilerin duydukları acı ve üzüntüler;

- Genellikle kişilik haklarının ihlâlinden doğan acı ve üzüntülerdir (Akman, Sermet/Burcuoğlu, Halûk/Altop, Atillâ/ Tekinay, Selâhattin Sulhi.: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 655-656).

25. 22.06.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında;

“Esasen manevi tazminat, ne bir ceza, ne de gerçek manasında bir tazminattır. Ceza değildir; çünkü, davacının menfaati düşünülmeksizin, sorumlu olana hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük değildir. Mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği için de, gerçek manasında bir tazminat, mağdurda veya zarara uğrayanda bir huzur hissi, bir tatmin duygusu tevlit etmelidir” denilerek manevî tazminatın mal varlığına ilişkin olmadığı ve kendine özgü bir tazminat olduğu açıkça vurgulanmıştır.

26. Türk Hukuk Lûgatında da manevi tazminatın kişisel çıkarlara yapılan saldırının karşılığı olan tazminat olduğu ve bunun bir tazmin (giderim, ödence) aracı olduğu belirtilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1075).

27. Mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 98. maddesinin 2. fıkrasında yer alan:

“Haksız fiillerden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler kıyasen akde muhalif hareketlere de tatbik olunur” hükmü ile sözleşmeye aykırı davranışlar nedeniyle manevî tazminat istenebileceği açıkça kabul edilmektedir.

28. Sözleşmeye aykırılık nedeniyle mülga BK’nın 98. maddesinin 2. fıkrasında yer alan bu yollama ile mülga BK’nın 49. maddesi hükmü uyarınca manevi tazminat isteminde bulunulabileceği olgusu, Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına ve öğretide bu doğrultuda oluşan baskın görüşlere uygun bulunmaktadır.

29. Ancak; salt sözleşmeye aykırı davranışın varlığı, manevi tazminat isteminin kabulü için yeterli olmayıp, aykırılığın niteliği veya özel hâl ve şartlar nedeniyle aynı zamanda kişilik haklarının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 24. maddesi anlamında zedelenmesi ve bu nedenle de mülga BK’nın 41. maddesi hükmü uyarınca haksız bir eylem olarak nitelendirilmesi gereklidir.

30. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 24. maddesi;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır” hükmünü içermektedir.

31. Mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 49. maddesinde ise;

“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir” denilmektedir.

32. Görüldüğü üzere gerek TMK’nın 24. ve 25. maddelerinde, gerekse TBK’nın 58. maddesinde (mülga BK’nın 49. maddesi) manevî tazminat, mal varlığı kavramından farklı olarak “Kişilik hakkının zedelenmesi” kavramı çerçevesinde düzenlenmiştir.

33. Burada yer alan kişilik hakları, kişinin kendi hür ve bağımsız varlık bütünlüğünü sağlar. Bu hak insanın doğumu ile kazanılan ve kişiliğe bağlı olan bir haktır. Nitekim öğretide de kişilik hakları;

“Değeri para ile ölçülemeyen, kişinin daha çok manevî dünyasına ilişkin haklardır. Kişi varlığı haklarının başında kişinin, hayat, sağlık, vücut bütünlüğü, resim, ses, şeref ve haysiyet gibi kişiliğini oluşturan değerlerin tümü üzerinde sahip olduğu kişilik hakkı gelir” şeklinde tanımlanmaktadır. Mal varlığına yönelik bir eylem mülga BK’nın 49. maddesi anlamında doğrudan kişisel hakları ihlâl eden bir eylem niteliğinde değildir.

34. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 16.09.2021 tarihli ve 2017/(15)6-502 E., 2021/1024 K. sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.

35. Mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) “Manevi tazminat” başlıklı 47. maddesinde (TBK’nın 56. maddesi):

“Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.”

Şeklinde hâkimin, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebileceği; ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevî tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebileceği düzenlenmiştir.

36. Anılan hüküm gereğince manevi tazminatta takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

37. Hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır.

38. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır.

39. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hâl ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenler karar yerinde objektif olarak gösterilmelidir. Kanun’un takdir hakkı verdiği hususlarda hâkimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği TMK’nın 4. maddesinde belirtilmiştir.

40. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır.

41. Az yukarıda açıklanan 22.06.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça vurgulandığı üzere manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna dair bir zararın karşılanmasını da amaç edinmediğinden, takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

42. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; her ne kadar mahkemece alınan bilirkişi raporlarında estetik ameliyattan sonra oluşan komplikasyonun davalı hastanenin ve doktorun kusurundan ileri gelmeyip, doğal olarak geliştiği belirtilmiş ise de; olayın gelişim biçimi, dosyada bulunan belge ve deliller ile tanık beyanları ve tüm dosya kapsamına göre oryantal olarak eğlence sektöründe çalışan davacının kazancını fiziksel görünümüyle bağlantılı olan oryantallik mesleğinden sağladığı ve fiziksel olarak daha güzel ve estetik görünmek amacıyla operasyon yaptırdığı, ancak davalıların eser sözleşmesi kapsamında edimlerini tam ve eksiksiz ifa etmeyerek ayıplı eser oluşturdukları gibi yapılan estetik müdahale ile amaçlanan sonuç taahhüdünü de gereği gibi gerçekleştiremedikleri, davacının yatarak tedavi gördüğü, sonrasında gelişen enfeksiyon nedeniyle ikinci bir operasyon geçirmek zorunda kaldığı, bu durumun davacı tarafta manevi ve ruhsal olarak çöküntüye sebebiyet verdiği, operasyon sonrası yaşadığı ağrı ve acılarından dolayı ruhî elem ve üzüntüsü hâlen devam eden davacının vücut bütünlüğünde ortaya çıkan komplikasyon ve görüntü bozukluğuna sebebiyet verilmesinin davalılara izafe edilebilecek kusurlu bir davranış olduğu anlaşılmaktadır.

43. Bu durumda mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumları, estetik ameliyatın yapıldığı olay tarihinde paranın satın alma gücü, hüküm altına alınacak manevi tazminatın davacının zenginleşmesine, diğer tarafın da fakirleşmesine neden olmaması gerektiği gözetilerek, yukarıda açıklanan kriterler de esas alınmak suretiyle davacıyı tatmin edecek ve zararlarını karşılayacak şekilde 5.000 TL’den daha fazla tutarda manevi tazminat takdir edilerek bu miktar üzerinden karar verilmelidir.

44. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

45. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bilirkişi raporlarında davalı doktorun estetik operasyonu tıp kurallarına uygun biçimde gerçekleştirdiği ve herhangi bir kusuru bulunmadığının tespit edildiği, estetik ameliyattan sonra davalı hastanenin kadrolu doktoru olmayan diğer davalı Harun Ö.’dan gözetim ve denetim yükümlülüğü beklenemeyeceği, davacının ameliyattan sonra hastalanıp tedavi görmesindeki sorumluluğun doktora yüklenemeyeceği, somut olayın özelliğine göre mahkemece hüküm altına alınan 5.000 TL manevi tazminatın yeterli olduğu ve direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

46. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 20 üyenin 17’si BOZMA, 3’ü ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.