FLO İBARELİ MARKA İLE FLOVE MARKASI ARASINDA BENZERLİK BULUNDUĞU KABUL EDİLMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


31 Mar
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/11-182
KARAR NO   : 2022/1456

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 09/10/2019
NUMARASI                 : 2019/236 - 2019/340
DAVACI                       : Z. Mağazacılık ve Pazarlama A.Ş. vekili Av. H.K.K.
DAVALILAR                : 1- Türk Patent ve Marka Kurumu Başkanlığı vekili Av. N.B.
                                       2- M.V. vekili Av. G.Y.

1. Taraflar arasındaki “Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; müvekkili şirkete ait “FLO” ibareli tanınmış markanın olduğunu, ayrıca müvekkili şirketin “FLO” ve “FLOVE” esas unsurlu çok sayıda seri markasının bulunduğunu, davalı Murat V. tarafından müvekkili markaları ile aynı mal ve hizmet sınıfında "FLOW Coachıng Internatıonal+Şekil" ibareli marka başvurusunda bulunulduğunu, müvekkili şirket tarafından “FLO” ve “FLOVE” ibareli markaları mesnet gösterilerek yapılan itirazın ise nihai olarak TÜRKPATENT YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davalı başvurusu ile müvekkili markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunduğunu, davalı başvurusunun müvekkili markalarının serisi olarak algılanacağını ileri sürerek YİDK kararının iptaline ve davalı başvurusu tescil edilmiş ise markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5.1. Davalı Murat V. vekili; müvekkilinin başvurusunun tertip tarzı, içerdiği kelime ve şekil unsurları ile tescili istenen emtia sınıfları birlikte değerlendirildiğinde taraf markaları arasında benzerliğin bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

5.2. Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekili; dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 29.03.2017 tarihli ve 2015/318 E., 2017/112 K. sayılı kararı ile; dava konusu "FLOW Coaching International+Şekil" ibareli marka ile davacıya ait "FLO" esas unsurlu tescilli markaları arasında, görsel, anlamsal ve sescil olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek bir benzerliğin bulunmadığı, bu nedenle 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas koşulunun oluşmadığı, taraf marka ve işaretleri benzemediğinden 556 sayılı KHK'nın 8/4. maddesi yönünden tanınmışlık koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 19.10.2017 tarihli ve 2017/881 E., 2017/909 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25.03.2019 tarihli ve 2018/275 E., 2019/2246 K. sayılı kararı ile; “… Dava TPMK YİDK kararının iptali ve davaya konu marka tescil edilmiş ise markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkini istemine ilişkindir.

Mahkemece, davacıya ait itiraza mesnet “FLO” ve "FLOVE" unsurlu markalar ile davalının “FLOW” unsurunu içeren başvuru markası arasında benzerlik bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi uyarınca, markalar arasında karıştırılma ihtimalinin tespitinde, markaların tescil kapsamlarındaki mal ve hizmetlerin aynı veya ilişkilendirilebilir ölçüde benzerliğin yanı sıra, markalara konu işaretlerinde görsel, sesçil ve kavramsal açıdan birbirlerine olan benzerlikleri bir bütün olarak esas alınmalıdır. İşaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Bu anlamda markalara konu yazıların ve sözcüklerin ilk ve başlangıç kısmı daha çok göze çarpan ve akılda kalan unsuru olmakla özellikle dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.

Somut olaya geldiğimizde, davacıya ait "FLO" ve "FLOVE" unsurlu markanın tamamı veya tamamına yakın kısmının davalı başvurusuna konu "FLOW" ibareleri markada da aynen yer aldığı ve görsel açıdan benzer oldukları, sesçil açıdan özellikle "FLOVE" ibareli marka arasında oldukça yüksek, "FLO" markaları ile ise orta düzeyde sesçil benzerlik bulunduğu, her iki sözcüğün anlamlarının da ortalama tüketici kitlesince bilinmesinin mümkün olmadığı, anlamı bilinmeyen ibarelerin ayırt edicilik düzeyinin daha yüksek olacağı her iki marka da bütüncül bakış açısına göre karşılaştırıldıklarında markalar arasında yüksek görsel ve işitsel benzerlik nedeniyle karıştırılma ihtimalinin bulunduğunun kabulü gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış ve kararın davacı yararına bozulmasını gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 09.10.2019 tarihli ve 2019/236 E., 2019/340 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı başvurusu kapsamında yer alan emtiaların davacı markaları kapsamında da yer alması karşısında davalının "FLOW Coaching International+Şekil" ibareli marka başvurusu ile davacının “FLO” ve “FLOVE” esas unsurlu seri markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi gereğince karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.

15. Bilindiği üzere, Türk Hukuku’nda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK'nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Türk Patent ve Marka Kurumu ve mahkeme tarafından "resen" dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’î değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes Kurum’un bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece resen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, 1. Baskı, Ankara 2004, s.79-80).

16. 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından re’sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.

17. Somut olay ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır.

18. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:

a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,

b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” hükmünü haizdir. Buna göre anılan madde kapsamında tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir.

19. 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelerin bağlayıcı kurallar içermediği dikkate alındığında, karşılaştırma konusu mal ve hizmetlerin ait oldukları sınıf numaraları ile bağlı kalınmamalıdır. Karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda yer almakla birlikte, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Bu itibarla karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda olsa da “aynı veya benzer” olabilmektedir.

20. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir.

21. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.

22. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dahi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesinde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, Rauf/ Suluk, Cahit/ Nal Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.

23. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında önceki markanın tanınmış olması da işaretler arasında karıştırılma ihtimalini artıran bir unsurdur. Gerçekten de bir işaretle karşılaşan tüketici, bu işaretin tanınmış markanın sadece bir unsurunu içermesi hâlinde dahi bunlar arasında bir bağlantı kurabilmektedir. Zira tanınmış markayı oluşturan ibareler tüketici nezdinde yerleşmiş olduğundan, sonraki işaret görüldüğünde bu işaretteki bazı farklılıklar gözden kaçırılarak tanınmış marka ile bağlantı kurulabilmektedir. Ancak vurgulamak gerekir ki, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında, önceki markanın tanınmış olması, tescil edilmek istenen markanın sadece aynı veya benzer mal ve hizmetler yönünden benzerlik değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır. Tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerden farklı mal ve hizmetlerde korunup korunamayacağına 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında değil, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeden sonra karar verilmelidir.

24. 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi; “marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere anılan maddede bir markanın tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka ile aynı veya benzer olmasına rağmen, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabileceği açıkça vurgulanmış, ancak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir.

25. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı Murat V. tarafından 24.06.2014 tarihinde “FLOW Coaching International+Şekil” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle TÜRKPATENT’e başvuruda bulunulduğu, tescil kapsamında 35 ve 41. sınıf hizmetlerden bazılarının yer aldığı, başvurunun ilan edilmesi üzerine davacı tarafından “FLO” ve “FLOVE” ibareli markaları dayanak gösterilerek itirazda bulunulduğu, itirazın Markalar Dairesince reddi üzerine yeniden inceleme isteminin de YİDK tarafından reddedildiği ve başvurunun 18.11.2015 tarihinde tescil edildiği anlaşılmaktadır.

26. Dosya kapsamından davalı başvurusu kapsamında yer alan mal ve hizmet listesinin davacı markalarının mal ve hizmetleri ile aynı olduğu görülmektedir. Bu durumda 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi gereğince davacı markaları ile davalı başvurusunun işaret itibariyle iltibas yaratacak kadar benzer olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

27. Davalı başvurusu, beyaz zemin üzerine siyah renkli büyük ve küçük harflerle yazılmış “FLOW Coaching International” ibaresinden oluşmaktadır. Başvuruda yer alan “Coaching International” ibaresi “FLOW” ibaresinin altına görece oldukça küçük şekilde yazılmış ve “FLOW” ibaresi ön plana çıkarılmıştır. Ayrıca “FLOW” ibaresindeki “O” harfi oldukça büyük şekilde yazılarak bu harfin markada şekil unsuru olarak görülmesi sağlanmıştır. Davacı markalarında da beyaz zemin üzerine siyah renkli büyük ve küçük harflerle yazılmış “FLO” ve “FLOVE” ibareleri asıl unsur olarak yer almakta ve bu ibarelere muhtelif tali unsurlar eklenmek suretiyle seri markalar oluşturulduğu görülmektedir.

28. Öte yandan davalı başvurusunda olduğu gibi davacı markalarında da “O” harfi diğer harflere göre daha büyük yazılarak dikkati üzerine çekmektedir. Dolayısıyla taraf markalarında “FLO” ibaresi asıl unsur olarak yer almakta ve davalının “FLOW Coaching International+Şekil” ibareli başvurusu davacının markalarının asıl unsuru olan “FLO” ibaresini aynen içermektedir. Davalı başvurusunda bu ibarenin sonunda yer alan “W” harfi ve diğer eklemeler markaya yeterli düzeyde ayırt edicilik katmamaktadır. Hatta davalı başvurusunun davacı şirketin seri markalarından biri olduğu intibaı uyanmaktadır. Gerçekten de “W” harfi ve diğer eklemeler nedeniyle davalı başvurusu ile davacı markaları aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer sayılmazlar ise de, genel intiba, görünüm, okunuş ve anlam olarak davalı başvurusu ile davacının "FLOVE" ibareli markaları arasında oldukça yüksek, davacının "FLO" ibareli markaları ile ise orta düzeyde benzerlik bulunduğu kuşkusuzdur.

29. Bu nedenle ortalama tüketici nezdinde taraf markalarında yer alan ibarelerin anlamlarının bilinmesinin mümkün olmadığı, anlamı bilinmeyen ibarelerin ayırt edicilik düzeyinin daha yüksek olacağı, genel ve bütüncül bakış açısı itibariyle taraf markalarının karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğu, markalar arasında en azından ticari, ekonomik ve idari bir bağlantı bulunduğu algısının oluşabileceği, ayrıca davalı markasının davacının seri markası olarak algılanabileceği kabul edilmelidir.

30. O hâlde mahkemece, yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek markalar arasında 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik bulunduğu kabul edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

31. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1 maddesi gereğince ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 08.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.