GEÇERSİZ SÖZLEŞMEDE HAKSIZ ZENGİNLEŞEN TARAF ANCAK DENKLEŞTİRİCİ ADALET İLKESİ ESAS ALINARAK SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME HÜKÜMLERİNE GÖRE ALDIĞINI İADE ETMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


04 Eki
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2021/(14)7-873
Karar No       : 2023/232

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 12.11.2020
SAYISI                          : 2020/391 E., 2020/406 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk  Dairesinin 30.10.2019 tarihli ve 2019/4196 Esas,
                                        2019/7169 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi                

4. Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin murisine 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca belediye ile bayındırlık müdürlüğünün yürüttüğü ortak proje kapsamında inşa edilen (1) nolu gecekondu önleme bölgesindeki sosyal konutlardan 31 inci blok (10) nolu bağımsız bölümün tahsis edildiğini, daha sonra müvekkilinin murisinin adına tahsis edilen bağımsız bölümü tüm hak ve borçları ile müvekkiline devrettiğini, devir tarihinden sonra ödenmesi gereken taksitleri müvekkilinin ödediğini, borcun 16.07.1999 tarihinde sona erdiğini, yurtdışında yaşayan müvekkilinin dairenin adına tescilini beklerken tahsisin haricen iptal edildiğini öğrendiğini, müvekkilinin üzerine düşen tüm edimleri yerine getirdiğini ve toplam 44.000,00 TL satış bedelini bankaya ödediğini ileri sürerek dava konusu bağımsız bölümün müvekkili adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde denkleştirici adalet kuralına göre dava konusu taşınmazın ikame değerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı

5. Davalı Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde; davacının murisi İsmail A.’a 31 inci blok (10) nolu bağımsız bölümün tahsis edildiğini, ancak muris İsmail A.’ın durumunun 775 sayılı Gecekondu Kanunu kapsamında kalmadığının tespit edilmesi üzerine Samsun Belediye Encümeninin 04.02.1975 tarihli kararı ile tahsis işleminin iptal edildiğini ve iptal kararının ilgilisine tebliğ edildiğini, davacının murisi tarafından tahsisin iptaline ilişkin açılmış herhangi bir davanın bulunmadığını, belediyeye yapılan bir ödeme de olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı vekili cevap dilekçesinde; Samsun (1) nolu gecekondu önleme bölgesindeki konutlar ile ilgili tüm çalışmaların belediye tarafından yürütüldüğünü, müvekkili kurumun davada sıfatının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

7. Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.03.2015 tarihli ve 2012/603 Esas, 2015/154 Karar sayılı kararı ile; davacının murisine yapılan tahsis işleminin geçerli olması sebebiyle, davacının ödemelerden dolayı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline ilişkin talepte bulunduğu, ancak Samsun Belediye Encümeninin 04.02.1975 tarihli kararıyla davacının murisinin gerekli şartları taşımaması sebebiyle tahsis işleminin iptal edildiği, söz konusu karar iptal edilmediği sürece davacı veya murisi tarafından tahsis edilen taşınmaz için yapılan ödemelerin geçersiz bir hukuki işlem nedeniyle yapılan ödemeler olduğu, tahsis işleminin iptali kararının yerinde olup olmadığını denetleme hususunda idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle her iki davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 31.03.2016 tarihli ve 2015/12372 Esas, 2016/3883 Karar sayılı kararı ile;                                                                                                   

“… 1- Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2- Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.12.1996 tarihli ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesidir. Tapu tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tahsis yapılan kişi veya mirasçıları adına tescili için yeterli değildir. Tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması ve diğer bazı koşulların da gerçekleşmiş olması gerekir.

Davacı tarafça dava konusu taşınmazın tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde taşınmazın dava tarihindeki değerini talep etmiş ancak mahkemece davacının geçersiz hukuki ilişki nedeniyle yapmış olduğu ödemelerin denkleştirici adalet kurallarına göre dava tarihindeki değerini istemediği, dava tarihindeki ikame değeri istediği gerekçesiyle her iki davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilince 19.03.2015 tarihli celsede dava konusu 10 no’lu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile temlike dayanarak davacı adına tescili, mümkün olmadığı takdirde dava tarihindeki rayiç bedelinin tahsilinin talep edildiği görülmektedir.

Bu durumda mahkemece davacının talebi doğrultusunda araştırma yapılarak dava konusu taşınmazın denkleştirici adalet kuralları gereğince değeri belirlenerek davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesince Verilen İkinci Karar

10. Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.04.2018 tarihli ve 2017/637 Esas, 2018/190 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra, tapu tahsis belgesinin mülkiyet belgesi olmadığı, bu belgenin elinde bulundurana ayrı bir hak sağlamayacağı, yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan zilyetlik belgesi niteliğinde olduğu, tescil için yeterli bir belge olmadığı gerekçesiyle davacının tapu iptali ve tescil isteminin reddine, ancak dava konusu bağımsız bölümün dava tarihindeki değerinin denkleştirici adalet ilkesi gereğince bedelinin davacıya ödenmesi gerektiği, alınan bilirkişi raporuyla davaya konu bağımsız bölümün dava tarihindeki değerinin 72.332,50 TL olduğu, bu bedelin tazminat olarak davacıya ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 72.332,50 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

12. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 07.02.2019 tarihli ve 2018/3439 Esas, 2019/1049 Karar sayılı kararı ile;                                                                                                   

“… Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden, davacının, murisi İsmail A.’a Belediye encümeninin 18.06.1974 tarih ve 1746 sayılı kararı ile 775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri uyarınca tahsisi yapılan 894 ada 39 parsel sayılı taşınmazda bulunan 10 nolu bağımsız bölümü tüm hak ve borçları ile, Samsun 3.Noterliğinin 17.04.1978 tarih 6126 yevmiye nolu işlemi ile murisi İsmail A.’dan temlik aldığı, Samsun belediye encümeninin 04.02.1975 tarih ve 1746 sayılı kararı ile muris İsmail A.’a yapılan tahsisin iptal edildiği, tahsisin iptaline dair encümen kararının 06.09.1993 tarihinde tebliğ edildiği, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda mahkemece, davacının murisi İsmail A.’a 775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri uyarınca tahsisi yapılan daha sonra tahsisi iptal edilmiş olan 894 ada 39 parsel sayılı taşınmazda bulunan 10 nolu bağımsız bölümün rayiç bedeli hesaplanarak bu bedelin davalılar tarafından ödenmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri uyarınca yapılan tahsisin iptaline karar verildiği anlaşılmasına göre davacının talep edebileceği bedel, iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin, güncellenmiş değeridir.

Bu durumda mahkemece; bütün bu açıklamalar doğrultusunda;

1) Davacının temlik almış olduğu iptal edilen tahsise konu 10 nolu bağımsız bölüme ilişkin ödemelerin saptanarak, yapılan ödemelerin bilirkişi vasıtasıyla hesaplanacak güncel değerin davacıya ödenmesine karar verilmesi gerekirken, taşınmazın rayiç bedeli hesaplanarak bu bedele hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

2) Dava konusu 10 nolu bağımsız bölümü davacının kendisinden temlik aldığı murisi İsmail A.’a 775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri uyarınca tahsis eden kurum davalı Samsun Belediyesi olduğuna göre, tazminat isteği de bu davalıya karşı yöneltilecektir, bu nedenle davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın pasif husumet ehliyeti bulunmadığından bu davalı hakkında davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle hükmün bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesince Verilen Üçüncü Karar

13. Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.07.2019 tarihli ve 2019/270 Esas, 2019/332 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararı doğrultusunda alınan bilirkişi raporunda, toplam ödenen 30.116,35 TL’nin dava tarihi itibariyle denkleştirici adalet ilkesi gereğince ulaştığı gerçek değerin 499,74 TL olarak belirlendiği, dava konusu bağımsız bölümün bedelinin denkleştirici adalet ilkesi gereğince davacıya ödenmesi gerektiği, taşınmazın dava tarihindeki değerinin 72.332,50 TL olduğu ve bu bedele tazminat olarak hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı     

14. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

15. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 30.10.2019 tarihli ve 2019/4196 Esas, 2019/7169 Karar sayılı kararı ile; mahkemece bozma kararından sonra uyma kararı verilmeksizin dosyanın bilirkişiye tevdi edilerek rapor alındığı ve verilen direnme kararının hüküm fıkrasının ilk hükümle aynı olmasına karşılık, gerekçe kısmında bozma ilamından sonra yeni gerekçeler ileri sürüldüğü, önceki temyiz incelemesi kapsamı dışında kalması nedeniyle sonraki mahkeme hükmünün direnme niteliği taşımadığı, aksine yeni bir hüküm olduğu değerlendirilerek, Özel Dairece dosyanın temyizen incelenmesine karar verildikten sonra,

“… Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden, davacının, murisi İsmail A.’a Belediye Encümeninin 18.06.1974 tarih ve 1746 sayılı Kararı ile 775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri uyarınca tahsisi yapılan 894 ada 39 parsel sayılı taşınmazda bulunan 10 no'lu bağımsız bölümü tüm hak ve borçları ile, Samsun 3. Noterliğinin 17.04.1978 tarih 6126 yevmiye no'lu işlemi ile murisi İsmail A.’dan temlik aldığı, Samsun Belediye Encümeni'nin 04.02.1975 tarih ve 1746 sayılı Kararı ile muris İsmail A.’a yapılan tahsisin iptal edildiği, tahsisin iptaline dair encümen kararının 06.09.1993 tarihinde tebliğ edildiği, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda mahkemece, davacının murisi İsmail A.’a 775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri uyarınca tahsisi yapılan daha sonra tahsisi iptal edilmiş olan 894 ada 39 parsel sayılı taşınmazda bulunan 10 nolu bağımsız bölümün rayiç bedeli hesaplanarak bu bedelin davalılar tarafından ödenmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri uyarınca yapılan tahsisin iptaline karar verildiği anlaşılmasına göre davacının talep edebileceği bedel, iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin, güncellenmiş değeridir.

Bu durumda mahkemece; bütün bu açıklamalar doğrultusunda;

1) Davacının temlik almış olduğu iptal edilen tahsise konu 10 nolu bağımsız bölüme ilişkin ödemelerin saptanarak, yapılan ödemelerin bilirkişi vasıtasıyla hesaplanacak güncel değerin davacıya ödenmesine karar verilmesi gerekirken, taşınmazın rayiç bedeli hesaplanarak bu bedele hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

2) Dava konusu 10 no'lu bağımsız bölümü davacının kendisinden temlik aldığı murisi İsmail A.’a 775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri uyarınca tahsis eden kurum davalı Samsun Belediyesi olduğuna göre, tazminat isteği de bu davalıya karşı yöneltilecektir. Bu durumda, davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın pasif husumet ehliyeti bulunmadığından bu davalı hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle direnme kararının aynı önceki bozma nedenleri ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

16. Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.11.2020 tarihli ve 2020/391 Esas, 2020/406 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

17. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

18. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

a) Somut olayda, dava konusu bağımsız bölümün dava tarihi itibariyle belirlenecek rayiç değerine mi yoksa iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değerine mi hükmedileceği,

b) Davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yönünden davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE     

A) Dava konusu bağımsız bölümün dava tarihi itibariyle belirlenecek rayiç değerine mi yoksa iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değerine mi hükmedileceği yönünden yapılan inceleme:

19. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.

20. Sözleşme; hukuki bir sonuç doğurmak üzere, iki veya daha ziyade kişinin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile uyuşmasını ifade eder (Kocayusufpaşaoğlu, Necip: Borçlar Hukukuna Giriş, 7. b., İstanbul 2017, s. 95).

21. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) olduğu gibi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) da sözleşme borç ilişkisinin kaynakları arasında sayılmış ve sözleşmenin tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulacağı (TBK m. 1) hüküm altına alınmıştır.

22. Belirtmek gerekir ki, bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuçlar doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Sözleşmelere egemen olan ilke şekil serbestisidir. Buna göre, kural olarak, kanunda tersine bir açıklık olmadıkça sözleşmeler herhangi bir şekil şartına tâbi değildir (BK m. 11/1; TBK m. 12/1). Bununla birlikte, bazı sözleşmelerin geçerli olabilmeleri kanun koyucu tarafından belirli bir şekle uygun olarak yapılmaları koşuluna bağlanmıştır. Taraflar da, kanunun herhangi bir şekil koşuluna tâbi tutmadığı bir sözleşmenin geçerliliğini, belli bir şekilde yapılmasını hükme bağlayabilirler. İlk belirtilen yasal şekil, ikincisinde ise “taraflarca kararlaştırılan şekil” (BK m. 16; TBK m. 17) söz konusudur.

23. Diğer taraftan şekil zorunluluğunun öngörüldüğü sözleşmelerde; kanunun öngördüğü şeklin bir geçerlilik (sıhhat) şartı olarak düzenlendiğini, buna uyulmadan yapılan sözleşmelere “geçersizlik” müeyyidesinin bağlandığını, bunun hukuki mahiyet olarak emredici nitelikte olduğunu, bu nedenle de “geçersizlik” müeyyidesine bağlanan şekil eksikliğinin hâkim tarafından, taraflar ileri sürmeseler dahi, yargılamanın her aşamasında resen göz önüne alınması gerektiğini belirtmekte yarar bulunmaktadır.

24. Bu kapsamda, şekil zorunluluğunun öngörüldüğü sözleşmelerden olan; tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini öngören her türlü sözleşmelerin resmî şekilde yapılması zorunludur. Bu bir geçerlilik koşuludur [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 706; BK m. 213; TBK m. 217; Noterlik Kanunu m. 60/3; Tapu Kanunu m. 26].

25. Taşınmaz satışlarında kural bu olmakla birlikte somut uyuşmazlığın değerlendirilebilmesi için 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun da dikkate alınması gerekmektedir.

26. Anılan Kanun’un 25 inci maddesi;

“7 nci madde gereğince tesbit olunan önleme bölgelerindeki arsalar, öncelikle gecekonduların ıslahı ve tasfiyesi sebepleriyle açıkta kalacaklara ve diğer konutsuz vatandaşlara verilir.

Bu arsalardan, ıslah ve tasfiye bölgelerinde bulunan diğer yapı sahiplerinden yapısının tasfiyesini isteyenler de faydalanabilirler.

Her ne sebeple olursa olsun, bu kanun hükümlerince arsa tahsis edilecek kimselerin, yoksul veya dar gelirli olması, kendisinin veya eşinin veya ergin olmayan çocuğunun herhangi bir belediye sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya her hangi bir yerde bir ev veya apartmanın ayrı bir dairesine karşılık olan payına sahip bulunmaması şarttır.

Kimlerin yoksul ve dar gelirli sayılacağı, kendisine arsa tahsis edileceklerin öncelik sırası ve yukarda sözü geçen diğer hususların esasları yönetmelikte belirtilir” hükmünü içermektedir.

27. Aynı Kanun’un 26 ncı maddesi;

“25 inci maddede sözü geçen arsalar yönetmelikte belirtilen şekil ve esaslar dahilinde ve tespit olunacak bedellerle kendilerine arsa verilmesi gerekenlere dağıtılır.

Arsa ve binaların hâlihazır durumları ile şahıslara veya kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis veya satışları valiliklerince tespit ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca onaylanan emsal bedel üzerinden yapılır.

Binalar ve konutlar, valiliklerin teklifi üzerine, bu bedelin yüzde yirmibeşi (% 25) peşin olarak yatırılmak ve vade farkı alınmak kaydıyla taksitle de satılabilir.

Şahıslara veya kamu kurum ve kuruluşlarına, arsaların ve binaların satış veya tahsisine dair esaslar Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir” şeklindedir.

28. Açıklanan hükümlerin uygulanması amacıyla Gecekondu Kanunu Uygulama Yönetmeliği kabul edilmiş ve Yönetmeliğin 15 inci maddesinde tahsis işlemlerinin nasıl yapılacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre; “Kendilerine gecekondu ıslah ve önleme bölgelerinde arsa tahsis edilenlerden 6 aylık süre içinde arsa bedelinin 1/10’unu Bankadaki belediye fon hesabına yatırdığına dair banka makbuzu ibraz edenlere belediyelerce arsa tahsis belgesi verilir.

Tahsis sahipleri bu belgeleri alır almaz derhal Bankaya başvurarak bakiye arsa bedelini borçlanmak üzere Bankanın tanzim edeceği sözleşmeyi imzalar. Tapu daireleri; lehine arsa tahsis edilen şahıs ve Banka tarafından ibraz edilen sözleşme ve tahsis belgesine istinaden belge ve sözleşmede ada ve parsel numaraları belirtilmiş olan arsayı lehdar adına tescil ve aynı anda mezkûr arsa üzerine sözleşmedeki meblağ ve şartlar dairesinde birinci derece ve sırada olmak üzere Banka lehine ipotek tescilini yaparak tapu senedini ilgili şahsa ve ipotek belgesini de Bankaya verir. Arsa sahipleri konut inşa kredisi almayacak ise, tapu senedinin tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde konutunu yapmağa başlamaları ve önceden tesbit edilen plana göre nüve kısmını en geç 2 yıl içinde bitirmeleri şarttır. Bu şartlara uymayanlardan tahsis edilen arsalar, hiç bir hüküm alınmasına lüzum kalmaksızın arsa bedeline mahsuben tahsil olunan meblağ kendisine iade olunarak geri alınır. Kendilerine arsa tahsis edilen ve bedelinin 1/10‘unu tediye eden şahıslar bakiye borçlarını yıllık veya aylık eşit taksitler halinde olmak üzere 9 yılda tediye eder. İlk taksit sözleşmenin imzası tarihinden itibaren bir yıl sonra başlar.

Kamu Kurum veya Kuruluşlarınca bedelin tamamının yatırılıp arsanın teslimini müteakiben:

a) (Değişik: 02/09/1999-23804) İlgili Kurum veya Kuruluşa tahsis edilmek veya tapu ile devredilmek üzere Maliye (Değişik ibare: RG-12/11/2008-27052) Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilir.

b) (Değişik 02/09/1999-23804) Belediye mülkiyetinde bulunan arsalardan verilmesi halinde, belediye encümen kararı alınıp (Değişik ibare: RG-12/11/2008-27052) Toplu Konut İdaresi Başkanlığı onayından geçirildikten sonra Tapu Sicil Müdürlüğüne gerekli işlem yapılmak üzere bildirilir”.

29. Görüldüğü üzere, yukarıda ayrıntısıyla belirtilen düzenlemelerde arsa tahsis sözleşmesinin geçerliliği için şekil şartı öngörülmediği açıktır.

30. Aralarında geçerli bir sözleşmenin bulunması hâlinde tarafların edimlerini ifa etmemeleri durumundaki hak ve yükümlülükleri temerrüde ilişkin genel hükümler çerçevesinde çözümlenebilecekken geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına intikal eden şeylerin iadesinin sebepsiz zenginleşme hükümleri ve denkleştirici adalet ilkesi çerçevesinde çözümleneceği açıktır. Denkleştirici adalet ilkesi ise haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ifade eder.

31. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili, müvekkilinin murisine 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca inşa edilen (1) nolu gecekondu önleme bölgesindeki sosyal konutlardan 31 inci blok (10) nolu bağımsız bölümün tahsis edildiğini, daha sonra tahsis edilen bağımsız bölümün tüm hak ve borçları ile müvekkiline devredildiğini, devir tarihinden sonra ödenmesi gereken taksitlerin müvekkili tarafından ödendiğini ve borcun sona erdiğini, ancak tahsisin haricen iptal edildiğini öğrendiğini, davalıların sözleşmeden kaynaklanan edimlerini ifa etmemesi nedeniyle taşınmazın rayiç bedelinden sorumlu olduğunu ileri sürmüştür.

32. Dosya içerisinde yer alan belgelerin incelenmesinde, davacının murisi İsmail A.’a 775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri uyarınca, Samsun Belediye Encümeninin 18.06.1974 tarihli ve 1746 sayılı kararı ile tahsis işlemi yapılmıştır.

33. Davacının murisi, adına tahsis edilen (10) nolu bağımsız bölümü tüm hak ve borçları ile, Samsun 3. Noterliğinin 17.04.1978 tarihli ve 6126 yevmiye nolu işlemi uyarınca davacıya temlik ettiği, ancak Samsun Belediye Encümeninin 04.02.1975 tarihli ve 289 sayılı kararı ile muris İsmail A.’a yapılan tahsisin iptal edildiği, tahsisin iptaline dair encümen kararının 06.09.1993 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

34. Bu durumda, 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca davacının murisine yapılan tahsis işlemi belediye encümenince iptal edilmiş olup, tahsisin iptaline karar verilmekle davacının murisi ile 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca yapılan sözleşme baştan itibaren geçersiz hâle gelmiştir.

35. Geçersiz sözleşmelerde haksız zenginleşen taraf ancak denkleştirici adalet ilkesi esas alınarak sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre aldığını iade etmekle yükümlüdür. Bu durumda geçerli bir arsa tahsis sözleşmesi varmış gibi değerlendirme yapılarak taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerine hükmedilemez. Davacının talep edebileceği bedel ancak tahsis uyarınca ödenen bedelin güncellenmiş değeridir.

36. Mahkemece Samsun Belediye Encümeni kararı uyarınca geçersiz hâle gelen sözleşme nedeniyle davacının ödediği bedelin güncellenmiş değerine hükmedilmesi gerekirken bağımsız bölümün dava tarihi itibariyle belirlenen rayiç değerine hükmedilmesi yerinde değildir.

37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, mahkemece davanın reddine dair verilen birinci kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairenin birinci bozma kararında, davacının, bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile adına tescili, mümkün olmadığı takdirde dava tarihindeki rayiç bedelini talep ettiği, bu durumda mahkemece davacının talebi doğrultusunda araştırma yapılarak dava konusu taşınmazın denkleştirici adalet kuralları gereğince değeri belirlenerek davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru görülmediği gerekçesiyle kararın bozulması üzerine mahkemece, Özel Dairenin bozma kararına uyularak taşınmazın dava tarihindeki rayiç bedeline hükmedildiği, mahkemece Özel Dairenin birinci bozma kararına uyulmakla davacı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu bu nedenle mahkemece taşınmazın rayiç bedeline hükmedilmesinin yerinde olduğu, direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

38. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

B) Davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yönünden davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği yönünden yapılan inceleme:

39. Uyuşmazlığı çözümü için öncelikle taraf ve dava ehliyeti ile uygulamada sıklıkla husumet olarak da kullanılan sıfat kavramlarının irdelenmesinde fayda vardır.

40. Taraf ehliyeti; davada taraf olabilme, usuli hukuki ilişkinin sujesi olabilme yeteneğidir. Medeni (maddi) hukuktaki medeni haklardan istifade (hak) ehliyetinin medeni usul hukukunda büründüğü şekil olan taraf ehliyetini haiz olup olunmadığı hususu TMK’ya göre belirlenir. Buna göre medeni haklardan istifade ehliyeti bulunan her gerçek (TMK m. 8) ve tüzel (TMK m. 46) kişi davada taraf olabilme ehliyetine de sahiptir [6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 50]. Her gerçek kişi sağ doğmakla, yaşadığı sürece taraf ehliyetine sahip olur. Tüzel kişiliğin ve buna bağlı olarak taraf ehliyetinin ne zaman kazanılacağı ise maddi hukuk normlarıyla belirlenir. Gerçek veya tüzel kişiliği olmayan kuruluş yahut toplulukların taraf ehliyeti de bulunmamaktadır.

41. Dava ehliyeti ise; HMK’nın 51 inci maddesinde açıkça düzenlenmiş olup kişinin kendisi veya yetkili kılacağı bir temsilci aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapma ehliyetini ifade eder. Dava ehliyeti, medeni (maddi) hukuktaki TMK’nın 9 uncu maddesinde düzenlenen medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır. Buna göre; medeni hakları kullanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişi dava ehliyetine sahip kabul edilmelidir.

42. Öte yandan Türk Hukuk Lûgatında da her insanın hak ehliyetinin bulunduğu, insanların hukuk düzeninin sınırları içinde haklara ve borçlara ehil olduğu (TMK m. 8, 48) belirtilmiş; fiil ehliyetinin ise, kendi eylemi ile hak edinebilme ve borç altına girebilme yeterliliği (TMK m. 9, 49) olduğu vurgulanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 331-332).

43. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-d maddesinde açıkça düzenlendiği üzere taraf ve dava ehliyeti dava şartlarındandır. Bu düzenlemeye göre husumet ya da başka bir anlatımla taraf sıfatı dava şartları arasında sayılmamıştır. Taraf sıfatının özelliği, tıpkı dava şartı gibi davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için, varlığı ya da yokluğu hâkim tarafından davanın her aşamasında resen (kendiliğinden) gözetilen ve taraflarca noksanlığı davanın her aşamasında ileri sürülen nitelikte olmasıdır.

44. Taraf sıfatı, bir başka ifadeyle husumet ehliyeti, dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini; davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, aktif husumeti; davalı sıfatı da pasif husumeti karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyorsa o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının belirlenmesinde olduğu gibi maddi hukuka göre tespit edilir.

45. Sıfat dava şartı değil, itirazdır. Zira bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı ancak davanın esası incelendikten sonra tespit edilebilir ve bu durumda dava ret veya kabul ile sonuçlanır. Diğer bir ifadeyle bir davada taraflardan birinin, aktif ya da pasif husumet ehliyetinin (davacı veya davalı sıfatının) olmadığı belirlenirse, artık uyuşmazlığın esastan çözülmesine geçilmeden, davanın sıfat yokluğundan reddi gerekir. Sıfat, ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen ilk itiraz ya da davalı tarafından ortaya konulması gereken def’i niteliğinde olmadığından, davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece resen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur.

46. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2022 tarihli ve 2020(15)6-609 Esas, 2022/1424 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.

47. Tüm bu yapılan açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde, davacının murisine 775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri uyarınca Samsun Belediye Encümeni tarafından tahsis işlemi yapılmış olduğundan, davanın bu davalıya karşı açılması gerekmektedir. Bu nedenle davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının eldeki davada davalı sıfatı (pasif husumet ehliyeti) bulunmadığından bu davalı hakkındaki davanın sıfat yokluğu nedeni ile reddine karar verilmesi gerekirken hükmedilen tazminattan sorumlu tutulması yerinde değildir.

48. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ

Açıklanan sebeplerle;    

I- A) bendinde (§19-38) belirtilen nedenlerle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

22.03.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile,

II- B) bendinde (§39-48) belirtilen nedenlerle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

08.03.2023 tarihinde yapılan birinci görüşmede oy birliği ile,

Aynı Kanun'un 440-III/1 inci maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I  O Y "

1. Özel Daire ile mahkeme arasındaki birinci uyuşmazlık; dava konusu bağımsız bölümün dava tarihi itibariyle belirlenecek rayiç değerine mi yoksa iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değerine mi hükmedileceği noktasında toplanmaktadır.

2. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle usuli kazanılmış hak kavramına kısaca değinmek gerekmektedir.

3. Bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine (diğeri aleyhine) doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka, usule ilişkin kazanılmış hak denir.

4. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.

5. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

6. Hemen belirtelim ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararı).

7. Mahkemenin Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usul kazanılmış hak oluşturur (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı kararı).

8. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen usuli kazanılmış hak olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.

9. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması durumunda Yargıtay bozma kararı ile oluşan usuli kazanılmış hak değer taşımayacaktır. 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında (YİBK) "...Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan bütün işlere tatbikinin gerekli olduğuna..." karar verilmiştir.

10. Bunun gibi bozmaya uyulmasından sonra o konuda yürürlüğe giren yeni bir kanun karşısında bozma ilamına uyulmakla oluşan usuli kazanılmış hakkın bir değeri kalmayacaktır.

11. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlinde usuli kazanılmış hakka göre değil Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Hukuk Genel Kurulunun 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 Esas, 2004/19 Karar ile 30.01.2013 tarihli ve 2012/1-683 Esas,2013/165 Karar sayılı kararları).

12. Görev konusu da usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır. Bu husus 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı YİBK'da "...Kaide olarak usuli müktesep hak hükmünün vazife konusunda tatbik yeri olmayacağına ve duruşmanın bittiği bildirilinceye kadar vazifesizlik kararı verebileceğine,..." şeklinde ifade edilmiştir.

13. Bu sayılanların dışında hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzenine ilişkin konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez.

14. Ayrıca maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile de usuli kazanılmış hak doğmaz.

15. Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.

16. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı vekili müvekkilinin murisine 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca belediye ile bayındırlık müdürlüğünün yürüttüğü ortak proje kapsamında inşa edilen 1 nolu gecekondu önleme bölgesindeki sosyal konutlardan 31 inci blok 10 nolu bağımsız bölümün tahsis edildiğini, daha sonra tahsis edilen bağımsız bölümü tüm hak ve borçları ile müvekkiline devrettiğini, bu devir tarihinden sonra ödenmesi gereken taksitleri müvekkilinin ödediğini, ancak Samsun Belediye Encümeni kararıyla tahsisin iptal edildiğini haricen öğrendiğini, müvekkilinin üzerine düşen edimleri yerine getirdiğini ileri sürerek dava konusu bağımsız bölümün müvekkili adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde denkleştirici adalet kuralına göre dava konusu bağımsız bölümün ikame değerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

17. Mahkemece yapılan yargılama sonucu 19.03.2015 tarihli ve 2012/603 Esas, 2015/154 Karar sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairenin 31.03.2016 tarihli ve 2015/12372 Esas, 2016/3883 Karar sayılı kararı ile "...Davacı vekilince 19.03.2015 tarihli celsede dava konusu 10 no’lu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile temlike dayanarak davacı adına tescili, mümkün olmadığı takdirde dava tarihindeki rayiç bedelinin tahsilinin talep edildiği görülmektedir.

Bu durumda mahkemece davacının talebi doğrultusunda araştırma yapılarak dava konusu taşınmazın denkleştirici adalet kuralları gereğince değeri belirlenerek davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir,..." gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.

18. Özel Dairenin bozma kararı üzerine mahkemece 08.02.2018 tarihli celsede Özel Dairenin bozma kararına uyulmasına karar verilerek dava konusu bağımsız bölümün dava tarihi itibariyle rayiç değeri belirleyen bilirkişi raporu doğrultusunda bağımsız bölümün dava tarihindeki değeri olan 72.332,50 TL'nin tahsiline karar verilmiştir.

19. Mahkemece verilen kararın bu kez davalılar vekilleri tarafından temyizi üzerine Özel Dairenin 07.02.2019 tarihli ve 2018/3439 Esas, 2019/1049 Karar sayılı kararı ile, 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca davacının murisi adına yapılan tahsisin iptaline karar verildiğinin anlaşılmasına göre, davacının talep edebileceği bedelin iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değeri olduğu gerekçesiyle karar yeniden bozulmuştur.

20. Özel Dairenin bozma kararı üzerine mahkemece verilen 04.07.2019 tarihli ve 2019/270 Esas, 2019/332 Karar sayılı kararı ile, Özel Dairenin ilk bozma kararına uyularak alınan bilirkişi raporu uyarınca bağımsız bölümün dava tarihi itibariyle bedelinin davacıya ödenmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

21. Mahkemece verilen direnme kararının davalılar vekilleri tarafından yeniden temyiz edilmesi üzerine Özel Dairenin 30.10.2019 tarihli ve 2019/4196 Esas, 2019/7169 Karar sayılı kararı ile, mahkemece bozma kararından sonra uyma kararı verilmeksizin dosyanın bilirkişiye tevdi edilerek rapor alındığı ve verilen direnme kararının hüküm fıkrasının ilk hükümle aynı olmasına karşılık, gerekçe kısmında bozma ilamından sonra yeni gerekçeler ileri sürüldüğü, önceki temyiz incelemesi kapsamı dışında kalması nedeniyle sonraki mahkeme hükmünün direnme niteliği taşımadığı, aksine yeni bir hüküm olduğu değerlendirilerek, Özel Dairece dosyanın temyizen incelenmesine karar verildikten sonra, davacının murisine yapılan tahsis işleminin iptaline karar verilmesinin anlaşılmasına göre davacının talep edebileceği bedelin, iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değeri olduğu gerekçesiyle karar yeniden bozulmuş, mahkemece önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle yeniden direnme kararı verilmiştir.

22. Mahkemece verilen davanın reddine dair ilk kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece verilen ilk bozma kararında "...mahkemece davacının talebi doğrultusunda araştırma yapılarak dava konusu taşınmazın denkleştirici adalet kuralları gereğince değeri belirlenerek davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

23. Mahkemece Özel Dairenin ilk bozma kararına uyulmak suretiyle alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulü ile bağımsız bölümün dava tarihindeki değerine hükmedilmiş, kararın bu kez davalılar vekilleri tarafından temyizi üzerine Özel Dairece davacının talep edebileceği bedelin iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değeri olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

24. Az yukarıda da ifade edildiği üzere mahkemece Özel Dairenin ilk bozma kararına uyulması üzerine davacı yararına "usulî kazanılmış hak" oluştuğundan ve somut olayda usuli kazanılmış hakkın istisnaları da gerçekleşmediğinden mahkemece bağımsız bölümün dava tarihi itibariyle tespit edilen değerine hükmedilmesi suretiyle verilen direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Birinci Başkanvekili
Adem Albayrak

"K A R Ş I  O Y "

1. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen olayda temel uyuşmazlık, tapu tahsis işleminin iptali sebebiyle oluşan zararın giderilmesi için dava konusu bağımsız bölümün dava tarihi itibariyle belirlenecek rayiç değerine mi yoksa iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değerine mi hükmedileceği hususundadır.    

2. Sayın çoğunluk, eldeki davada davacının davacıya ödenecek tazminat tutarının iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değeri olduğunu sonucuna vararak İlk Derece Mahkemesinin aksi yöndeki direnme kararını bozmuştur.

3. Aşağıda açıklamış olduğumuz nedenlerle İlk Derece Mahkemesinin direnme kararının dosya kapsamına ve somut olayın özelliklerine uygun olduğunu düşündüğümüzden Sayın Çoğunluğun görüşüne katılmamız mümkün olmamıştır.

4. Davacı vekili, murisine tahsis edilen bağımsız bölümü tüm hak ve borçları ile devraldığını, bu kapsamda tüm borcu ödediğini, dairenin adına tescilini beklerken tahsisin iptal edildiğini haricen öğrendiğini belirterek dava konusu bağımsız bölümün adına tescilini, bunun mümkün olmaması hâlinde buranın değerinin ödenmesini talep etmiştir.

5. İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda her iki istem yönünden davanın reddine karar verilmiş; davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi tarafından bozulmuştur. Bozma ilamında ilk olarak tapu tahsis belgesinin bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesi olduğu, tapu tahsis belgesinin varlığının tahsis edilen yerin adına tahsis yapılan kişi veya mirasçıları adına tescili için yeterli bulunmadığı, tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması ve diğer bazı koşulların da gerçekleşmiş olması gerektiği vurgulandıktan sonra "Mahkemece davacının talebi doğrultusunda araştırma yapılarak dava konusu taşınmazın denkleştirici adalet kuralları gereğince değeri belirlenerek davanın kabulünün gerektiği" ifade edilmiştir. Bu karara yönelik davalı Bakanlığın karar düzeltme istemi de aynı Daire tarafından reddedilmiştir.

6. İlk Derece mahkemesince anılan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilerek devam olunan yargılama sonunda davaya konu bağımsız bölümün dava tarihindeki değerinin 72.332,50 TL olduğu tespit edilerek bu bedelin tazminat olarak davacıya ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile anılan bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 14. Hukuk Dairesi tarafından yeniden bozulmuştur. Daire bozma ilamında bu kez "davacıya ödenecek tazminatın iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değeri olduğunu" ifade etmiştir.

7. Bunun üzerine İlk Derece Mahkemesi önceki kararında direnmiş; bu hüküm de temyiz incelemesi sonunda Daire tarafından usule ilişkin nedenlerle bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesinin yeniden verdiği direnme kararı üzerine dosya Hukuk Genel Kurulu önüne gelmiştir.

8. Somut olayda uyuşmazlığın çözümü için ilk olarak usuli kazanılmış hak müessesi üzerinde durulması gerekmektedir.

9. Bilindiği üzere bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka usuli kazanılmış hak denilir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bozma nedenidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.04.2022 tarihli ve 2022/368 Esas, 2022/537 Karar sayılı kararı).

10. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.04.2022 tarihli ve 2022/368 Esas, 2022/537 Karar sayılı kararı; aynı yöndeki diğer kararlar için bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2003 tarihli ve 2003/8-83 Esas, 2003/72 Karar; 17.02.2010 tarihli ve 2010/9-71 Esas, 2010/87 Karar; 25.01.2017 tarihli ve 2015/9-463 Esas, 2017/137 Karar sayılı kararları).

11. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen "usuli kazanılmış hak" olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 Esas, 19 Karar; 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 Esas, 2010/54 Karar sayılı kararları).

12. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez. Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.

13. Bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmesi sonrasında hükmün davacı temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesince verilen 31.03.2016 tarihli bozma ilamında açıkça "Mahkemece davacının talebi doğrultusunda araştırma yapılarak dava konusu taşınmazın denkleştirici adalet kuralları gereğince değeri belirlenerek davanın kabulü gerektiği" ifade edilmiş ve anılan bozma ilamına yönelik karar düzeltme talebinin reddine karar verilmiştir.

14. Bozma ilamı üzerine İlk Derece Mahkemesince devam olunan yargılamada 08.02.2018 tarihli duruşmada Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir. Mahkemece anılan bozma ilamına uyulmasıyla davacı lehine "dava konusu taşınmazın değeri ölçüsünde davanın kabulüne karar verilmesi doğrultusunda" usuli müktesep hak oluşmuş durumdadır. Davacı lehine olan bu usuli müktesep hakka ilişkin yukarıda değinilen istisnai durumların mevcut olduğu yönünde bir belirleme de mevcut değildir. Bu durumda davacının usuli müktesep hakkı gözardı edilerek davacıya ödediği bedellerin güncellenmiş değeri olarak çok daha düşük miktarda bir tazminatın ödenmesine karar verilmesinin hukuka uygun olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir.

15. Diğer taraftan biran için davacı yönünden usuli müktesep hak oluşmadığı kabul edilse dahi eldeki davada davacıya ödediği bedellerin güncellenmiş değerinin tazminat olarak ödenmesinin davacının mülkiyet hakkını ihlâl eden bir durum olduğu açıktır. Somut olayda davacının iptal edilen tahsis işlemine rağmen tahsis edilen taşınmazın bedelini ödemeye devam etmesinde en az davacı kadar idarenin de özensizliği söz konusudur.

16. Şöyle ki; dava konusu taşınmaz davacının murisine Belediye Encümeninin 18.06.1974 tarihli kararıyla tahsis edilmiş ve bu tahsis kararı İdare tarafından 04.02.1975 tarihinde iptal edilmiştir. Buna karşılık Belediye Encümenin tahsisin iptali yönündeki kararı uzun yıllar boyunca davacının murisine tebliğ edilmediğinden davacının bu yere ilişkin hak ve borçları Noterlik işlemiyle 17.04.1978 tarihinde murisinden devraldığı görülmektedir. Daha da önemlisi İmar Müdürlüğünün -dosyadaki kayıtlara göre 1977 yılında- tahsis 1975 yılında iptal edilmiş olmasına rağmen davacının murisine tahsis bedelinin ödenmesi gerektiğine dair yazı yazdığı anlaşılmaktadır.

17. Davacının bu durumda tahsis işleminin iptal edildiğinden habersiz olarak tahsis edilen taşınmaza dair tahsis bedellerini ödemeye devam etmesinde İdarenin iyi yönetişim ilkesine uygun şekilde hareket etmemesinin belirleyici olduğu söylenebilir. Nitekim tahsisin iptaline dair Belediye Encümen kararı davacının murisine 06.09.1993 tarihinde tebliğ edilmiş; İdarece davacının murisinden temlik aldığı hakka istianeden taşınmazın tüm bedelini taksitler hâlinde ödemeye devam etmesine tepkisiz kalınmış ve nihayetinde bedelin tümüne ilişkin ödeme 16/07/1999 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır.

18. İdarenin ölçülülük bağlamında iyi yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetişim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68). Bu bağlamda idarelerin kendi hatalarının sonuçlarını gidermeleri ve bireylere yüklememeleri gerekir (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 100).

19. Tapu tahsis belgesinin idarece iptal edilmiş olması dolayısıyla davacının taşınmazın tapusunu adına tescil ettirme bakımından eşya hukuku bağlamında bir mülkiyet hakkının olduğu söylenemese de davacının yaptığı ödemeler sebebiyle anayasal anlamda bir mülkiyet hakkı sahibi olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır (tapu tahsis belgesinin geri alınmasına dair işlemin de Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkına bir müdahale olduğu yönündeki Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kararı için bkz. Ercan Mumcu ve diğerleri, B. No: 2019/37721, 19/10/2022, §§ 26-28). Esasen bu durum davacıya belirli bir tazminat bedeli ödenmesi gerektiğinin tüm yargı mercileri tarafından da kabul edilmesi dolayısıyla uyuşmazlık konusu değildir. Bununla birlikte bu bedelin belirlenmesi hususundaki yöntem ve yaklaşım farklılığı davacı bakımından önemli bir dezavantajı ortaya çıkarmaktadır.

20. Bu bağlamda sayın çoğunluğun görüşü doğrultusunda davacıya iptal edilen tahsis kararına konu taşınmaz sebebiyle ödediği miktarın güncellenmiş değerin tazminat olarak verilmesi hâlinde ödenecek miktarın yaklaşık 500,00 TL olduğu görülmektedir. Bu meblağın davacının Samsun şehir merkezindeki bir daire için yıllar içinde ödediği taksitler ve oluşan meşru beklentisi karşılığında meydana gelen zararını ödemekten son derece uzak olduğu izaha muhtaç değildir. Bu durumda temelde İdarenin özensizliği sebebiyle oluşan külfetin tümünün davacıya yüklenilmesi söz konusu olacaktır.

21. Nitekim Hukuk Genel Kurulu önüne gelen bir uyuşmazlıkta tapu tahsis belgesi sahibi davacıya kamu yararı ve sosyal devlet ilkesi çerçevesinde, şehir planmalarına uygun konut sahibi olabilmesi için maliyet bedeli karşılığında konut verileceğinin taahhüt edildiği bir olayda tüm şartları taşıdığı anlaşılan davacının mülkiyet hakkına ulaşacağı yönünde haklı ve meşru bir beklenti içerisinde olduğunun açık olduğu vurgulanmış; davalı Belediyenin imar planının iptali nedeniyle edimini ifa edememesinden doğan zararın davacıya teslim edilmesi gereken konutun rayiç bedeli kadar olduğu belirtilmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 25.01.2022 tarihli ve 2019/(13)3-42 Esas, 2022/42 Karar sayılı kararı).

22. Anılan kararda değinilen meşru beklentinin somut olayın koşullarında davacı bakımından mevcut olduğunun kabul edilmesi gerekir. Zira davacının yıllar boyunca taşınmazın tahsis bedelini İdareye ödemeye devam etmesinde belirleyici olan unsurlar; İdarenin tahsis kararını iptal etmesine rağmen davacının murisine tahsis bedelini ödemesi için yazı göndermesi, tahsisi iptal ettiğini 18 yılı aşkın bir süre boyunca ilgilisine tebliğ etmemesi ve davacı tarafından ödemeleri kabul etmeye devam etmesidir. Bu itibarla yukarıda değinilen Hukuk Genel Kurulu kararındaki yaklaşımın somut olayda da kabul edilmesinin uygun olduğu düşünülmektedir.

23. Bu durumda, İlk Derece Mahkemesinin somut olayın koşullarında davacıya iptal edilen tahsis kararı sebebiyle ödenecek tazminat tutarının ödediği tutarın güncellenmiş değerine göre değil de taşınmazın dava tarihindeki rayiç bedeline göre belirlemesinin somut olayın koşullarında hukuka aykırı bir yönü bulunmamaktadır.

24. Bu itibarla İlk Derece Mahkemesinin direnme kararının onaması gerektiği kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun hükmün bozulması yönündeki kararına katılmıyoruz.

1. H.D. Başkanı          Üye                     Üye
Hasan Kaya                 Aydın Şimşek     Dr. Hamit Yelken

"K A R Ş I  O Y "

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin murisine 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca belediye ile bayındırlık müdürlüğünün yürüttüğü ortak proje kapsamında inşa edilen 1 No.lu gecekondu önleme bölgesindeki sosyal konutlardan 31. Blok 10 No.lu bağımsız bölümün tahsis edildiğini, daha sonra müvekkilinin murisinin Samsun 3. Noterliğinin 17.04.1978 tarihli işlemi ile adına tahsis edilen bağımsız bölümün tüm hak ve borçları ile müvekkiline devrettiğini, bu devir tarihinden sonra ödenmesi gereken taksitleri müvekkilinin ödediğini, dairenin adına tescilini beklerken tahsisin iptal edildiğini belirterek dava konusu bağımsız bölümün müvekkili adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde denkleştirici adalet kuralına göre dava konusu bağımsız bölümün ikame değerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece verilen ilk karar ile Samsun Belediye Encümeninin 04.02.1975 tarihli kararıyla davacının murisinin gerekli şartları taşımaması sebebiyle tahsis işleminin iptal edildiği, söz konusu iptal kararı iptal edilmediği sürece davacı veya murisi tarafından tahsis edilen daire ile yapılan ödemelerin geçersiz bir hukuki işlem nedeniyle yapılan ödemeler olduğu, bu nedenle tapu iptal ve tescil kararı verilemeyeceği, geçersiz hukuki ilişki nedeniyle yapmış olduğu ödemelerin denkleştirici adalet kuralları gereği dava tarihindeki değerinin de talep edilmediği gerekçesi ile her iki davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkemece verilen kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması ve diğer bazı koşulların da gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olayda geçerli bir tahsis kararının bulunmadığından davacının talebi doğrultusunda araştırma yapılarak dava konusu taşınmazın denkleştirici adalet kuralları gereğince değeri belirlenerek davanın kabulü gerektiği gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Mahkemece bozmaya uyularak verilen ikinci kararda davacının tescil isteminin reddine, dava konusu bağımsız bölümün dava tarihindeki değerinin denkleştirici adalet ilkesi gereğince bedelinin davacıya ödenmesi gerektiğinden, alınan bilirkişi raporu ile saptanan davaya konu bağımsız bölümün dava tarihindeki değeri 72.332,50 TL'nin davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

Mahkemece verilen bu karar davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Özel Dairece verilen ikinci bozma kararında bu kez 775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri uyarınca yapılan tahsisin iptaline karar verildiği anlaşılmasına göre davacının talep edebileceği bedelin, iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değeri olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemece verilen 04.07.2019 tarihli üçüncü karar ile Özel Dairenin ilk bozma kararına uyularak bilirkişi raporu alındığı, buna göre bağımsız bölümün denkleştirici adalet ilkesi gereğince 72.332,50 TL olan bedelinin davacıya ödenmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararının, davalılar vekillerince temyizi üzerine Özel Dairece verilen üçüncü bozma kararında verilen direnme kararının hüküm fıkrasının ilk hükümle aynı olmasına karşılık, gerekçe kısmında bozma ilâmından sonra yeni gerekçeler ileri sürüldüğü, önceki temyiz incelemesi kapsamı dışında kalması nedeniyle sonraki mahkeme hükmünün direnme niteliği taşımadığı, aksine yeni bir hüküm olduğu değerlendirilerek temyiz incelemesi yapılmak suretiyle yapılan tahsisin iptaline karar verildiğinin anlaşılmasına göre davacının talep edebileceği bedelin, iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin, güncellenmiş değeri olduğu gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiş. Mahkemece önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle ikinci kez direnme kararı verilmiştir.

Usule ait kazanılmış hak müessesesi, Usul Hukukunun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (HUMK) ve HMK'nın "usuli kazanılmış hak" kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.

Usuli kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar.

Bir mahkemenin Yargıtayca verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir.

Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).

Yargıtay içtihatları ile kabul edilen "usulu kazanılmış hak" olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır: Bunlar, Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararının ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması, benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlleridir.

Somut olayda davacı tarafından açılan eldeki davada tahsis kararına konu taşınmazın tapusunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi olmazsa bedelinin tahsiline karar verilmesi talep edilmiş, Mahkemece verilen ilk kararda davacıya ait tahsisin iptal edilmiş olması nedeniyle tapu iptal tescil talebinin reddine, ödenen bedelin güncel değerinin talep edilebileceği davacı tarafından buna yönelik bir talebin bulunmadığı gerekçesi ile davanın karar verilmiş, bu kararın davacı tarafından temyizi üzerine özel daire tarafından verilen 31.03.2016 tarihli 2015/12372 Esas ve 2016/3883 Karar sayılı bozma kararı ile "dava konusu taşınmazın denkleştirici adalet kuralları ile değeri belirlenerek davanın kabulü gerektiği" belirtilerek bozma kararı verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değeri olan 72.332,50 TL üzerinden davanın kabulüne karar verilmiş, davalıların temyizi üzerine Özel Daire 07.02.2019 tarihli ikinci bozma kararında bu kez davacının talep edebileceği bedelin, iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin, güncellenmiş değeri olduğu gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiş ise de yukarıda açıklandığı üzere mahkemenin ilk bozma kararına uyması ile davacı yararına "kazanılmış hak" oluştuğundan ve olayda bu hakkı ortadan kaldıran bir istisnanın bulunduğundan da bahsedilemeyeceğinden Mahkemece verilen direnme kararının değişik bu gerekçe ile onanması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılamıyorum.

Üye
Belkıs Karakaş

BİLGİ : 22 Mart 2023 Tarihli İkinci Görüşmede Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 15’i BOZMA, 10’u ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.