HÂKİMİN SORUMLULUĞUNA DAYALI TAZMİNAT DAVASI, HÂKİM EMEKLİ BİLE OLSA RESEN İHBAR EDİLMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


24 Ock
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2022/3-273
KARAR NO   : 2022/1394

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Yargıtay 3. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                         : 19/10/2021
NUMARASI                 : 2020/1 - 2021/3
DAVACI                       : H.D. vekili Av. M.Ö.Ç.
DAVALI                       : Maliye Hazinesi vekili Av. S.S.
İHBAR OLUNAN        : G.B.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 3. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı dava dilekçesinde; İstanbul 4. Tüketici Mahkemesinde açılan davaya bakan hâkimin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesine uygun davranmayarak verdiği ret kararını temyiz ettiğini, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 17.09.2015 tarihli ve 2015/9369 E., 2015/10140 K. sayılı ilamı ile onama kararı verildiğini, karar düzeltme talebinin aynı Dairenin 02.03.2016 tarihli ve 2015/15044 E., 2016/2676 K. sayılı ilamı ile reddedilerek kesinleştiğini, ihbar olunan hâkimin dosyada bilirkişi raporu almadan İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde aldırılan gerekçesiz bilirkişi raporuna dayanarak davasını reddettiğini, kendisi üzerinde hiçbir inceleme yapılmadan, son durumu gözetilmeden ve geçirdiği ameliyatlar ve beyin kanaması sonucunda ne tür ilaçlara bağlı kaldığı araştırılmadan bir başka dosyada verilen eski raporlar ile yetinildiğini, doktorların kusurlu olduğuna ilişkin raporların gözetilmemesi, ilacın satış ruhsatının iptal edilmesi ve tansiyon yükselterek kanamayı artırıcı olma özelliği nedeniyle yasaklanmış olması ve Sağlık Bakanlığının yazıları nazara alınmadan verilen davanın reddi kararının haksız olduğunu, İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada, dava dışı doktorların kusurlu olduğuna ilişkin Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun 30.01.2012 ve Adli Tıp Genel Kurulunun 24.10.2012 adli raporları bulunduğu halde Yargıtay bozma ilamına uygun yargılama yapılmadan davanın reddine karar verildiğini ve bu dosyada aldırılan bilirkişi raporuna dayanarak hâkimin kendisi inceleme yaptırmadan taraflı davrandığını, davalıları kayırdığını ve davalılardan maddi menfaat elde ettiğini, bu süreçte işini kaybettiğini, üç tane büyük beyin ameliyatı geçirdiğini, ailesinden ayrıldığını, %69 çalışma ve iş gücünü kaybettiğini, bu nedenle çalışamaz hâle geldiğini, hâkimin kararının mağduriyetini kalıcı hâle getirdiğini, haksız ve hukuka uygun olmayan gerekçelerle davasının reddedildiğini ileri sürerek 350.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; davanın Hazine Bakanlığı yerine Maliye Hazinesine açılması gerektiğinden husumetten reddinin gerektiğini, davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, esas bakımından da hâkimin yargılama faaliyetinden dolayı devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için HMK’nın 46. maddesinde tahdidi olarak yazılan sebeplerin bir veya birkaçının gerçekleşmesi ve hâkimin sayılan sorumluluk nedenlerinin gerçekleşmesi için kasten veya ağır ihmali sonucu kanun hükmüne aykırı davranması gerektiğini, dava dilekçesinde herhangi somut bir iddiaya yer verilmeden soyut taleplerle manevi tazminat istenildiğini, yerel mahkeme kararında tazminat sorumluluğunu gerektiren bir husus bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Özel Daire Kararı:

6. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19.10.2021 tarihli ve 2020/1 E., 2021/3 K. sayılı kararı ile;

“… DAVA: Dairemizce (Kapatılan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi) davacının adli yardım talebi 14 Ekim 2019 tarihinde tensiben kabul edilmiştir.

Davacı asil, 10 Eylül 2019 tarihli dava dilekçesinde; İstanbul 4. Tüketici Mahkemesinde açtığı davaya bakan hakimin , HMK 46 maddesine uygun davranmayarak verdiği red kararının hukuka aykırı olması nedeniyle uğradığı manevi zararın tazmini istemiş, davanın reddine ilişkin kararı temyiz ettiğini, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2014/9369 Esas 2015/10140 Karar sayılı ilamı ile onama kararı verildiğini, akabinde karar düzeltme talebinin aynı dairenin 2015/15044 Esas 2016/2676 Karar sayılı ilamı ile reddedilerek kesinleştiğini, davaya bakan hakimin dosyasında bilirkişi raporu almadan İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde aldırılan gerekçesiz bilirkişi raporuna dayanılarak, baştan savma şekilde gerekçesiz olarak davasını reddettiğini,

Hasta olan kendisi üzerinde hiçbir inceleme yapılmadan son durumu gözetilmeden geçirdiği ameliyatlar ve beyin kanaması sonucunda ne tür ilaçlara bağlı kaldığı araştırılmadan bir başka dosyada verilen Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyelerinden aldırılan eski raporlar ile yetinilerek doktorların kusurlu olduğuna ilişkin raporlar gözetilmeden, ilacın satış ruhsatının iptal edilmesi ve tansiyon yükselterek kanamayı artırıcı olma özelliği nedeniyle yasaklanmış olması ve Sağlık Bakanlığının yazıları nazara alınmadan verilen davanın reddi kararının haksız olduğunu,

İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada, dava dışı doktorların kusurlu olduğuna ilişkin Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun 30 Ocak 2012 ve Adli Tıp Genel Kurulunun 24 Ekim 2012 adli raporları bulunduğu halde Yargıtay bozma ilamına uygun yargılama yapılmadan davanın reddine karar verildiğini ve bu dosyada aldırılan bilirkişi raporuna dayanarak hakimin kendisi inceleme yaptırmadan taraflı davrandığı, davalıları kayırdığı ve davalılardan maddi menfaat elde ettiğini, bu süreçte işini kaybettiği 3 tane büyük beyin ameliyatı geçirdiği, ailesinden ayrıldığını, %69 çalışma ve iş gücünden kaybettiğini ,bu nedenle çalışamaz hale geldiğini Hakimin kararının mağduriyetini kalıcı hale getirdiğini haksız ve hukuka uygun olmayan gerekçelerle davasının reddedildiğini belirterek davalı Hazine aleyhine 350.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Adli Yardımla Barodan atanan davacı vekili: dava dilekçesine katıldığını, Hakimin bilirkişi raporları arasındaki çelişkiyi gidermeden karar verdiğini, doktorların ve sağlık kuruluşlarının müvekkilinin beyin kanamasına bağlı engelli hale gelmesine yol açan mağduriyetine sebebiyet verdikleri için kusurlu olduklarını belirterek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

CEVAP: Davalı hazine vekili; 30 Ekim 2019 tarihli cevap dilekçesinde, davanın Hazine Bakanlığı yerine Maliye Hazinesine açılması gerektiğinden husumetten reddine, davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, esas bakımından da Hakimin yargılama faaliyetinden dolayı devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için HMK 46 maddesinde tahdidi olarak yazılan sebeplerin bir veya birkaçının gerçekleşmesi gerektiği Hakimin sayılan sorumluluk nedenlerinin gerçekleşmesi için kasten veya ağır ihmali sonucu kanun hükmüne aykırı davranması gerektiğini, dava dilekçesinde herhangi somut bir iddiaya yer verilmeden soyut taleplerle manevi tazminat istendiğini, mahalli mahkeme kararında tazminat sorumluluğunu gerektiren bir husus bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.

İHBAR: Dava mahalli mahkeme hakimi G.B.‘a ihbar edilmiş, ancak emekli olması nedeniyle tebligat yapılamamıştır.

DELİLLER: 1- İşbu davamıza esas olan İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi'nin 2014/1096 sayılı dosyasında; davacının Haydar D., Davalıların ise EİS E. İlaç Sanayi Ticaret Anonim Şirketi ile E. İlaç Ticaret AŞ olduğu, dava konusunun tedavide yanlış ilacın kullanılması ve ilacın ruhsatının iptali nedeniyle 50.000 TL manevi tazminat ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000 TL maddi tazminat istemine ilişkin olduğu, 28/11/2014 tarih ve 2014/1096 Esas 2014/2081 Karar sayılı davanın reddi kararının davacının temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 17/09/2015 tarih ve 2014/9369 Esas 2015/10140 Karar sayılı ilamı ile onandığı, davacının karar düzeltme talebinin Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02/03/2016 tarih ve 2015/15044 Esas 2016/2676 Karar sayılı ilamı ile reddine karar verilmesi suretiyle kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.

2- Aynı olay ile bağlantılı olarak delil olan Pendik 1. Asliye Hukuk Mahkemesi en son 10 Temmuz 2012 tarih ve 2009/368 ve ve 2012 /353 sayılı kararında, Davacı Haydar D. tarafından Davalılar S.A., Y.K., Özkan Sağlık Tesisleri Limited Şirketi ve Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanlığı aleyhine açılan davada davacının Aralık 1998 tarihinde baş ağrısı şikayeti ile Pendik Yaşam Hastanesine müracaat ettiğini davalılardan Dr S.A. tarafından muayene edilerek ilaç verildiğini ancak şikayeti geçmeyince Pendik Kızılay Polikliniğine müracaat ettiğini Orada görevli davalılardan Dr Y.K. yeterli muayene etmeden tansiyon ölçmeden ilaç vermesi akabinde 31 Ekim 1998 tarihinde şuurunu kaybederek Kartal Devlet Hastanesinde beyin kanaması nedeniyle ameliyat edildiği davalıların gerekli dikkat ve özeni göstermemeleri nedeniyle ameliyat sonrası malül kaldığını belirterek şimdilik 1000 TL maddi 1000 TL manevi tazminatın tahsilini istemiş, Davalılar davanın reddini dilemişler, Mahkemece ilk yargılamada davanın reddi üzerine Yargıtay 13 Hukuk Dairesinin 2008/7761 Esas 2008/15420 Karar sayılı bozma ilamı üzerine yeniden yapılan yargılamada üniversiteden seçilen bilirkişilerden alınan rapor ve ek raporlarda davalıların olayda kusurunun bulunmadığı belirtilmekle davanın reddine karar verilmiş, bu karar Yargıtay 13 Hukuk Dairesinin 2 Nisan 2013 tarih 2013/ 175 ve 8214 sayılı onama kararı ile kesinleşmiştir.

3- Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünün davacının müracaatı üzerine 21 Mart 2007 tarihli yazısında söz konusu ilacın kan basıncı artışına bağlı olarak istenmeyen durumlara yol açabileceği belirtilmiştir.

4- Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünün 3 Eylül 2010 tarihli mahkemeye hitaben yazısında, N.r. draje isimli ilacın E. ilaç Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi adına ruhsatlı iken 8 Ekim 2008 tarihinde ruhsatının iptal edildiği, 2006-2008 tarihleri arasında ürün ile ilgili herhangi bir geri çekimi ve toplatma yaptırımı uygulanmadığı belirtilmiştir.

5- İstanbul Tabip Odası'nın 16 Ekim 2001 tarihli Onur kurulu kararı ile Dr Y.K.nün hastaya ileri tetkik önerdiğini belirtmekle birlikte bu isteğini protokol defterine kaydedilmemiş olması nedeniyle belgelendirmediği, tüm tanı yöntemlerinden yeterli düzeyde yararlanmadığı,tanı gecikmesinde rolü bulunduğu ve durumun özen eksikliği olarak değerlendirilebileceği belirtilerek kınama cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

6- Adli Tıp Kurumu Genel kurulunun 24 Ekim 2002 tarihli raporunda; Dr S.A.'in semptomlara yönelik uygun tedavi düzenlemiş olması ve ağrının devam etmesi sonucu nöroloji kliniğine sevk etmesi nedeniyle kusurlu bulunmadığı, Dr Y.K.'nün ise yapılan tedaviye cevap vermeyen baş ağrısı nedeniyle gerekli tetkikleri yaptırmadan 110/80 tansiyon değeri ile hipotansif sefalji tanısı ile tedavi düzenlediği gerekli özeni göstermediği ve hatalı teşhis nedeniyle 2/8 kusurlu bulunduğu oy çokluğu ile belirtilmiş, Muhalefet şerhinde ise hastanın önceden bir kafa travması tanımlanmadığı, baş ağrısı dışında herhangi bir yakınması olmadığı, baştaki subdural hematomun 31 Aralık 1998 tarihli ameliyat BT çekiminden önceki 3 gün ila 3 haftalık bir süre içinde oluşmaya başladığı,bu tabloya göre ilk Pendik Yaşam Polikliniği müracaatında kanamanın başlamış olduğu bu dönemde Nöroloji uzmanı olan bir hastaneye gönderilmesi halinde daha erken teşhis ve tedavinin mümkün olduğu, erken teşhis konulamaması halinde uygulanan tedavi girişimlerinde bir değişiklik olmayacağı cihetle söz konusu doktorlara atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı belirtilmiştir.

7- Adli Tıp 3 İhtisas kurulunun 30 Ocak 2002 tarihli raporunda davacının 9 Aralık 1998 tarihinde müracaat ettiği (Dr S.A.) semptomlara yönelik uygun tedavi düzenlediği için kusurlu bulunmadığı, 23 Aralık 1998 tarihinde müracaat ettiği (Dr Y.K.) müracaat tarihinde subdural hematomun başlamış olduğu ancak nörolojik defisit bulunmadığı göz önüne alındığında progresif seyir göstermiş olduğu radyolojik tetkikinde buna uyumlu olduğu yapılan tedavilere cevap vermeyen baş ağrısı olmasına rağmen 11/ 8 tansiyon değeri ile hipotansif sefalji tanısı koyarak tedavi düzenleyen hekimin gerekli özeni göstermeyip hatalı teşhis koyması nedeniyle 2/8 kusurlu olduğu oy birliği ile belirtilmiştir.

8- Adli Tıp 3 İhtisas kurulunun 18 Haziran 2003, 19 Ocak 2004, 16 Haziran 2004 ve 22 Aralık 2004 tarihli raporlarında davacının % 69 oranında meslekte kazanma gücü neden kaybetmiş sayılacağı şekilde engelli kalmasına yol açan hastalığında, davacının baş ağrısı şikayeti üzerine ilk önce Pendik yaşam kliniğinde Dr Dr S.A. tarafından tedavi edildiğini daha sonra Pendik Kızılay polikliniğinde Dr Y.K. tarafından tedaviye devam edildiği Ancak tedavinin kanamayı ne miktarda artırıcı etkisinin olduğunun bilinemeyeceği, ameliyattan sonraki seyir içinde hekimin eyleminin katkısının bilinemeyeceği oybirliği ile belirtilmiştir.

9- Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun 2 Haziran 2005 tarihli raporunda Pendik 3 Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 24 Şubat 2005 tarihli talebi üzerine sonuç olarak dosyada mevcut adli ve tıbbi belgeler dikkate alındığında 1964 doğumlu Haydar D.'un 9 Aralık 1998 ila 21 Aralık 1998 tarihleri arasında baş ağrısı şikayeti ile Dr S.A. tarafından tedavi edildiği tedaviye cevap verilmeyince nöroloji uzmanı Dr Y.K. tarafından 23 Aralık 1998 günü muayene edildiği, 20 gündür tedaviye cevap vermeyen baş ağrısının bulunduğu ,tansiyon 110 / 80 olarak ölçülmesine rağmen ileri tetkik istenmeden hipotansif sefalji tanısıyla novadral tedavisine başlandığı 31 Aralık 1998 tarihinde subdural hematom nedeniyle ameliyata alındığı göz önüne alındığında Dr Y.K.nün sorumluluğunun 23 Aralık 1998 tarihinde başladığı, 31 Aralık 1998 tarihinde beyin ameliyatının kafadaki subdural hematomun boşaltılması gerektiği ancak doktorun hematomu daha erken dönemde tespit etmediği, uyguladığı novadral tedavisinin kanamayı artırıcı yönde etkisinin bulunduğu, 23 Aralık ila 31 Aralık tarihleri arasında gereksiz tedavi uyguladığı ancak halen sekel olarak kalan bulguların ne kadarının hekimin kusurlu eylemi ile ortaya çıktığını tıbben tayin etmenin mümkün olmadığı cihetle maluliyet oranına katkısı yönünde görüş bildirilemeyeceği, ameliyattan sonraki seyir ile ilgili olarak da hekimin eyleminin katkısının bilinemeyeceği oy birliği ile belirtilmiştir.

10- Adli tıp raporlarının çelişkili olması nedeniyle Pendik 1. Asliye Hukuk Mahkemesince görüş sorulan Yüksek Sağlık Şurasının 14 Aralık 2007 tarihli raporunda hastada gelişen kanamanın mevcut Serebral dejeneratif hastalığının kolaylaştırıcı etkisinden dolayı geliştiği novadral adlı ilacın kanamayı kolaylaştırıcı etkisinin olmadığı Bu nedenle her iki doktorun da kusursuz oldugu oybirliği ile belirtilmiştir.

11- Tüketici Mahkemesinde hükme esas alınan ve İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesince Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden aldırılan 3 kişilik bilirkişi kurul raporunda hastayı ilk gören doktor S.A. in rutin ilaç tedavisi uyguladığı yakınmaların devam etmesi üzerine hastayı bir üst kuruma sevk ettiği, 1. basamak sağlık hizmetini düzgün bir şekilde yerine getirdiği için bir ihmalinin bulunmadığı, hastayı ikinci gören doktor Y.K. nün ilk muayene ve tedavide hata yapmadığı, tomografi istemekle doğru yaptığı ancak bunu belgeleyemediği , hastayı gördüğünde nörolojik defisit saptaması yapmadığı için ihmalinden söz edilemeyeceği, hastanın nörolojik muayenesinde bir patoloji saptanmadığı süregiden baş ağrısı nedeniyle beyin görüntülemesinin yapılabileceği ancak tanıda gecikme olsa dahi subdural hematomda tedavi yaklaşımının ameliyat olacağı, verilen novadral isimli ilacın kanamaya yol açma açısından nedenselliğin düşünülmediğini, 1969-2006 yılına kadar piyasada ruhsatlı bir ilaç olarak işlem gördüğünü, bu süreç içerisinde endikasyonu olan durumlarda kullanıldığını, ilacın herhangi bir yan etki ya da advers etki göstermesi halinde piyasadan toplatılması ya da çekilmesi gerektiğinin, böyle bir olayın meydana gelmediğini, hastalık tedavisi için kullanılamayacağının söylenilemeyeceğini, hastalığa uygun doktor tarafından tespit edilecek dozajda piyasada kaldığı sürece tedavi amaçlı olarak kullanılabileceği, olayda doktorların kusurunun bulunmadığı belirtilmiş itirazlar üzerine alınan ek raporda aynı görüş belirtilmiştir.

12- Davacının şikayeti üzerine, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 24 Nisan 2019 tarih ve 2019/71660 sayılı, şüpheliler (Doktorlar) S.A. ve Y.K. hakkında taksirle yaralamaya neden olma şikayeti için zamanaşımı nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı verilmiştir.

13- Davacının şikayeti üzerine, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 01 Mayıs 2018 tarih ve 2018/92.99 sayılı, şüpheliler(Bilirkişiler) D.K., İ.M., T.K. hakkında gerçeğe aykırı rapor düzenlemek şikayetinden kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı verilmiştir.

14- Dr. Y.K.'nün resmi evrakta sahtecilik suçundan Beraatına ilişkin Kartal 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 16/09/2002 tarih ve 2001/404-2002/261 sayılı kesinleşmiş kararı dosyamıza konulmuştur.

GEREKÇE: Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca hâkimin kararından dolayı Hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 15/07/2011 tarihli ve 2011/4 Esas - 2011/4 Karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; Hâkimlerin görevlerini yaparken yargısal faaliyetleri sebebiyle, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olmaları durumunda, vermiş oldukları zararlar için HMK 46. maddesinde sayılan hallerde haklarında tazminat davası açılabilecektir. Açıklanan hükümler, hâkimin vicdani kanaatindeki bağımsızlığını, yargı erkinin herhangi bir etki altında kalmamasını ve adalete güven duygusunun sarsılmamasını temin amacıyla Yasa’ya konulmuştur.

T.C. Anayasasının 138/1-2. maddesi gereğince; “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Hâkimlerin Anayasa güvencesi altına alınan bağımsızlığı, ilke olarak yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısıyladır. Yargı yetkisinin özellikleri, hâkimlerin kişisel sorumluluğunda, özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hâkimlerin diğer devlet memurlarının tâbi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin, aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.

Tabiidir ki; adaletin gerçekleşmesi, hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, Hâkimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hâkimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46/1. maddesinde; Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra, dava sebepleri;

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması,

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması,

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması,

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması şeklinde tahdidi olarak gösterilmiştir.

Davacının karardan dolayı zarar görmesi ve Hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması ve bu hususların davacı tarafından kanıtlanması gerekir.

İhbar olunan Hâkim tarafından yapılan yargılamada; uyuşmazlığa konu tüm bilgi ve belgelerin dosya arasına alındığı, davacının "novadral tedavisinin kanamayı artırıcı etkisi bulunmasına rağmen kullanılması, ilacın ruhsat iptal başvurusunun 20/12/2006 tarihinde yapılması, tedavisinde yanlış yere kullanılarak 3 kez beyin ameliyatı geçirip %69 oranında sürekli iş ve güç kaybına sebep olmasını" dayanak gösterip açtığı davanın; doktorlar ve sağlık kuruluşları aleyhinde açılan ve İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen tazminat davasında aldırılan Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden aldırılan 3 kişilik bilirkişi kurul raporunda davacının tedaviye başladığı sırada tansiyonunun 110/80 mhg olup değerin yüksel olmadığı, novadral ilaca başlanmasında tıbbi açıdan bir sakınca olmadığı, hastalığa uygun dozda tedavi amaçla kullanılabileceği, ilacın ruhsatının sonradan 2008 yılında iptal edildiği, davacının malul kalmasından ilaç şirketlerinin sorumlu tutulamayacağı, Adli Tıp Genel Kurulu ve 3 İhtisas Kurulunun sonraki kararlarında Doktora kısmen kusur yükleyen kararlarından döndükleri, Yüksek Sağlık Şurası raporu ve bozma ilamı gereği aldırılan Üniversite Öğretim Üyelerinin kusursuzluk raporlarının da dosyada bulunduğu Hakimin HMK 266. maddesi uyarınca konusu özel bilgi ve uzmanlık gerektiren kendi hukuki bilgisi ile çözemeyeceği bir konuda kesinleşmiş ve kuvvetli delil sayılan diğer mahkemece alınan tıp alanında uzman olan kurum ve doktorlardan bilirkişi raporlarını esas almak ve dosyadaki tüm delilleri değerlendirmek suretiyle davanın reddine karar vermiş ve bu kararını gerekçelendirmiştir.

Mevcut olgular karşısında; ihbar olunan Hâkimin iddiaya konu HMK 46/1-a maddesinde belirtilen kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı, sağlanan veya HMK 46/1-b maddesinde belirtilen vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı olarak kasıtlı hareketle veya ağır ihmal sonucu, yasaya ve adalete aykırı karar verdiğini veya memuriyet görevini savsadığını veya HMK 46/1-d maddesinde belirtilen değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş belgeye dayanılarak hüküm verildiğini kabule yeterli soyut iddialar dışında somut bir delilinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Hatalı olduğu ileri sürülen yargısal işlemlerde, devletin sorumluluğu ve rücuyu gerektirir herhangi bir delil davacı tarafça ortaya konulamamıştır. Kanunda sayılan hukuki sorumluluk nedenleri eldeki davada mevcut değildir. HMK 46 maddesindeki şartların oluşmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;

1-) Davacının davasının REDDİNE,

2-) HMK m. 49 uyarınca davanın esasdan reddi nedeniyle para cezası tayininde yeniden değerleme oranında artışlar dikkate alınarak, davacıdan takdiren 1.000 TL disiplin para cezası ALINMASINA,

3-) Davacının adli yardım talebinin kabul edilmiş olması nedeniyle HMK m.339/1 uyarınca hükümle birlikte alınması gerekli 44,40 TL Başvuru ve 44,40 TL Maktu karar ve ilam harçları ile 11 adet davetiye gideri 209 TL sarfına sebep olduğu yargılama giderinin tahsili, davacının mağduriyetine sebep olacağından HMK m.339/2 uyarınca takdiren yargılama giderlerinden muaf tutulmasına,

4-) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 10/3 ve İkinci Bölüm 19 maddeleri uyarınca davalı yararına takdir olunan 5940 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.

II. GEREKÇE

8. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

9. Davacı dava dilekçesinde, İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada, dava dışı doktorların kusurlu olduğuna ilişkin Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun 30.01.2012 ve Adli Tıp Genel Kurulunun 24.10.2012 adli raporları bulunduğu hâlde Yargıtay bozma ilamına uygun yargılama yapılmadan davanın reddine karar verildiğini, bu süreçte işini kaybettiğini, üç tane büyük beyin ameliyatı geçirdiğini, ailesinden ayrıldığını, %69 çalışma ve iş gücünü kaybettiğini, bu nedenle çalışamaz hâle geldiğini, hâkimin kararının mağduriyetini kalıcı hâle getirdiğini, haksız ve hukuka uygun olmayan gerekçelerle davasının reddedildiğini, yerel mahkeme ve Yargıtay ilgili hukuk dairesi hâkimlerinin taraflı, kusurlu ve hukuka aykırı işlemleriyle zarara uğradığını ileri sürerek 350.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir. Özel Dairece 14.10.2019 tarihli tensip tutanağıyla, davanın hâkim G.B.’a re'sen ihbarına karar verilmiş, ihbar olunan sıfatıyla hâkim G.B. adına çıkarılan tebligat “emekli olmakla görevinden ayrıldığı” gerekçesiyle bila tebliğ iade edilmiştir. Bu durumda, yerel mahkeme ve Yargıtay ilgili hukuk dairesi hâkimlerine davanın re'sen ihbar edilmediği ve yargılamaya devam olunarak davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

10. Bu noktada, hâkimin hukukî sorumluluğundan kaynaklanan ve devlet aleyhine açılan tazminat davalarında davanın ihbarı hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar vardır.

11. Davanın ihbarını düzenleyen HMK’nın 48. maddesi; “Tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler de eklenir.

Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder.” şeklindedir.

12. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 48. maddesinin 2. fıkrası ile Devlet aleyhine açılan tazminat davasına bakan mahkemenin bu davayı, sorumlu hâkime re'sen ihbar etmesi esası getirilmiştir.

13. Bu düzenleme ile dava kendisine ihbar edilen hâkimin, davalı Devlet yanında davaya katılabilmesi, böylece sorumlu hâkimin de davadan haberdar olması ve hukukî dinlenilme hakkı çerçevesinde davada etkili olabilmesi, delil getirebilmesi imkânı sağlanmak istenmiştir. İhbar edilenin bu hakları elde edebilmesi için HMK’nın 65 ve devamı maddeleri uyarınca davaya katılması gereklidir.

14. Yukarıda yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, dava dilekçesinde yerel mahkeme ve Yargıtay ilgili hukuk dairesi hâkimlerinin yaptığı yargılama sebebiyle manevi tazminat isteminde bulunulduğundan HMK’nın 48/2. maddesi gereğince davanın yerel mahkeme hâkimi G.B.’a ve Yargıtay ilgili hukuk dairesi hâkimlerine re'sen ihbar edilmesi gerekirken yargılamaya devam olunarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

III. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın usulden BOZULMASINA, 27.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.