HER İKİ DAVADA DAVA TARİHLERİ İTİBARİYLE TARAFLARIN MADDİ VE HUKUKİ KONUMLARI FARKLILIK ARZ ETTİĞİNDEN KESİN HÜKÜM ETKİSİ OLUŞMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


02 Ara
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/(14)7-72
Karar No       : 2023/805

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 22.04.2015
SAYISI                          : 2015/173 E., 2015/521 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 11.11.2014 tarihli ve
                                        2014/7475 Esas ve 2014/12674 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki temliken tescil ve tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili; davalı tarafından kendisine ait Aydın/Merkez 2169 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üzerine yirmi yıl kullanım hakkı karşılığında spor ve ticaret merkezi ile lokal yapım işinin 22.01.1998 tarihli ve 253 sayılı Aydın Belediye Encümen kararı ile Aydın Belediye Spora ihale edildiğini, bu kapsamda 02.02.1998 tarihli sözleşme imzalandığını, Aydın Belediye Sporun bu işi gerçekleştirememesi üzerine bu defa işin 07.05.1998 tarihli ve 1825 sayılı Aydın Belediye Encümen kararı ile müvekkiline devrine onay verildiğini, anılan yapım işinin müvekkilince tamamlandığını, ancak Aydın Belediye Başkanlığının 13.10.2003 tarihli ve 2947 sayılı Encümen Kararı ile dava konusu işe dair ihalenin kanuna aykırılık sebebiyle iptal edildiğini, taraflar arasındaki davalar sonrasında ihale sözleşmesinin yok hükmünde olduğu kabul edilerek dava konusu taşınmazın davalı tarafından teslim alındığını, müvekkilinin dava konusu taşınmaz üzerindeki inşaatları tamamladığını, iptal edilen ihaleye dair tüm edimleri ifa ettiğini, dolayısıyla iptal kararı üzerine zarara uğradığını, davalının elde ettiği haksız kazanımları iade etmesi gerektiğini, müvekkilinin haksız inşaat kapsamında iyiniyetli olduğunu, verilen plan ve projelere uygun olarak yapının inşa edildiğini, yapının dava konusu taşınmazın değerinden fazla olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına temliken tesciline, bu talebin reddi halinde dava konusu taşınmaz üzerindeki yapının değerinin belirlenmesi sonrasında fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 30.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili; temliken tescile dair kanuni koşulların oluşmadığını, davacının iyiniyetli kabul edilemeyeceğini, ihalenin intifa eksiltme usulü ile yapıldığından ve belirli bir müddet sonra müvekkiline devredileceğinden davacının haberdar olduğunu, dava konusu taşınmazın özel mülkiyete konu olmadığını, inşaat malzemesinin müvekkili tarafından sağlandığını, yapının 11 yıl 7 ay boyunca davacı tarafından kullanıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.03.2013 tarihli ve 2009/563 Esas, 2013/156 Karar sayılı kararı ile; 02.02.1998 tarihli sözleşmenin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu, sözleşme gereğince davacının taşınmazın başkasına ait olduğunu bildiği, yapmış olduğu imalat karşılığında da yirmi yıllık kullanımı hak ettiğini bilebilecek durumda olduğu, davacının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 724 ve 722 nci maddelerinde düzenlenen başkasının arsasına iyiniyetli inşaat yapan malzeme sahibi vasfı taşımadığı, bu sebeple TMK’nın 724 üncü maddesi kapsamında temliken tescil talep edilemeyeceği, sözleşmeden ve haksız fesihden doğan hakların 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 106, 108 ve 366 ncı maddeleri uyarınca menfi zararlarını ve kâr kayıplarını isteyebileceği, bu hususta TMK’nın 724 ve 723 üncü maddelerinden yararlanamayacağı, davacının tazminat talebi bakımından ise bu ihtilafın aynı mahkemenin 23.12.2008 tarihli ve 2005/327 Esas 2008/896 Karar sayılı kesinleşmiş kararı ile sonuçlandırıldığı, bu konuda taraflar arasında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/i maddesinde düzenlenen kesin hüküm dava şartının oluştuğu, kesinleşmiş olan bu davada eser sözleşmesinin haksız feshi nedeni ile tazminat ve kâr kaybı talebinin reddedildiği, bu talebin başka bir hukuki nitelendirmeye dayandırılarak TMK’nın 723 üncü maddesine göre istenemeyeceği gerekçesiyle temliken tescil talebinin esastan, tazminat talebinin ise kesin hüküm sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir

Özel Daire Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 11.11.2014 tarihli ve 2014/7475 Esas, 2014/12674 Karar sayılı kararı ile; “… 1- Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki mülkiyet aktarımına ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2- Davacının ikinci kademedeki tazminat istemine gelince;

Hukuk düzeninde istikrar sağlama amacı taşıyan kesin hüküm, hükme karşı yasa yollarının tükenmesi (şekli anlamda kesin hüküm) ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin bir daha dava konusu yapılmaması (maddi anlamda kesin hüküm) şeklinde hukuk yargılama sistemimizde yer almaktadır.

Şekli anlamda kesinleşmeyi zorunlu kılan, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin yeniden dava konusu yapılamaması amacını güden maddi anlamda kesin hüküm 6100 sayılı HMK’nun 303. maddesinde düzenlenmiştir.

Anılan maddeye göre bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın, taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.

Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasındaki Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin denetiminden geçerek kesinleşen 23.12.2008 günlü Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/327 Esas 2008/396 Karar sayılı hükmü görülmekte olan davadaki tazminat istemi yönünden kesin hüküm kabul edilerek, ikinci kademedeki tazminat istemi kesin hüküm gerekçesiyle reddedilmiştir. Anılan davanın tarafları görülmekte olan davanın tarafları ile aynı olup, davacı Aydınspor Vakfı ihalenin haksız olarak feshedildiği iddiasıyla haksız feshin tespiti ile kar kaybına dayalı tazminat ve tesis bedelinin alınmasını istemiş ise de tazminat ve tesis bedeli istemi taraflar arasındaki sözleşmenin geçerliliğini koruduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Görülmekte olan davada davacı dava konusu taşınmazdan tahliye edilmesinden sonra istemde bulunduğu gibi, tazminat isteminin hukuki dayanağı TMK 723. maddesidir. Dolayısıyla, kesinleşen dava görülmekte olan davanın açılmasına engel oluşturmayacağından mahkemece davacının tazminat isteminin kesin hüküm nedeniyle reddi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

9. Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.04.2015 tarihli ve 2015/173 Esas, 2015/521 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeye ilaveten; taraflar arasındaki eser sözleşmesinin feshedildiği, bu hususun taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmadığı, tazminat talebinin eser sözleşmesine dayalı olduğu, bu talebin TMK’nın 723 üncü maddesindeki usule göre çözümlenmesinin herhangi bir fark yaratmayacağı gibi her iki düzenlemede yer alan tazminat koşullarının da aynı olduğu, davacının eseri meydana getiren akdin tarafı olarak haklarını sonuna kadar savunmadığından kesin hüküm oluşmasına neden olduğu, bu durumun davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında görülen ve Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.12.2008 tarihli ve 2005/327 Esas, 2008/896 Karar sayılı kararı ile verilip kesinleşen ret kararının işbu davada TMK’nın 723 üncü maddesi kapsamında ileri sürülen tazminat talebi yönünden kesin hüküm teşkil edip etmediği, buradan varılacak sonuca göre anılan tazminat talebi yönünden kesin hüküm nedeniyle usulden ret kararı verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

13. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan, başka bir deyişle dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır. Mahkeme, hem davanın açıldığı tarihte hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden araştırıp inceler, bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.

14. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114 üncü maddesinde dava şartları düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasının (i) bendinde, "Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması" da dava şartları arasında sayılmıştır. Bu hükme göre dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.

15. Kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların hem kesinleşme anı hem de gelecek için çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem davanın taraflarının hem Devletin hem de toplumun yararı vardır. Çünkü kişiler aralarındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bunda Devletin de yararı vardır. Çünkü Devlet mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık ile tekrar tekrar meşgul edilmesini istemez (Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder /Taşpınar Ayvaz, Sema: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2016, s. 664).

16. Kesin hüküm itirazı davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip davayı kesin hüküm bulunduğu (dava şartı yokluğu) gerekçesiyle reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi ilk defa temyiz veya karar düzeltme aşamasında ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, 2001, C. V, s. 4980 vd.).

17. Bu bağlamda kesin delil, tarafları ve hâkimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesini gerektiren delillerdir. Hâkimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur; kesin delillerle ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar senet (HMK md. 205), yemin (HMK md. 229) ve kesin hükümdür (HMK md. 303). Kesin hüküm de aynı konuda daha sonra açılan davada kesin delil oluşturur (Kuru, C. II, s. 2034 vd).

18. Kesin hüküm kural olarak hüküm sonucuna (fıkrasına) münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ile istidlallerden (delillerden yargıya varma) ibaret kalmayıp hüküm fıkrası ile ayrılması imkânsız bir bağlılık içinde bulunuyor ise istisnaen bu kısmın da kesin hükme dâhil olduğunu kabul etmek gerekir. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu her olayın özelliğine göre belirlenir.

19. Kesin hüküm şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan kanun yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (HMK md. 361). Kanun yolu açık olan bir karar, kanun yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse artık bu hükme karşı olağan kanun yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.

20. Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HMK’nın 303/1 inci maddesinde açıklanmıştır. Buna göre “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir”. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması, ikinci koşulu müddeabihin aynılığı, üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır.

21. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabihin aynılığı, dava konusu yapılmış olan hakların aynı olmasıdır. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunun karşılaştırılması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziksel bakımdan aynı olsa bile bu şeyler üzerinde talep olunan haklar farklı ise müddeabihlerin aynı olduğundan bahsedilemez.

22. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebepten farklı olarak davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Her iki davanın dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise diğer iki koşulun da bulunması hâlinde kesin hükmün varlığından söz edilebilir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2020 tarihli ve 2017/3-1058 Esas, 2020/448 Karar, 30.03.2021 tarihli ve 2017/9(22)-3108 Esas, 2021/380 Karar ile 12.10.2021 tarihli ve 2017/(13)3-2665 Esas, 2021/1207 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

23. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından işbu dava öncesinde yine aynı davalı aleyhine, taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafından feshinin haksız olduğunun tespiti ile ihale sonucu yapılan inşaat ve imalat karşılığında oluşan zarar ve taşınmazın kullanma hakkının sona ereceği tarihe kadar uğradığını iddia ettiği gelir kaybının tahsili talepli dava açılmış ve Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.12.2008 tarihli ve 2005/327 Esas, 2008/896 Karar sayılı kararı ile taraflar arasındaki sözleşmenin sonuçları itibariyle henüz ortadan kalkmadığı, bu itibarla davacı zararının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine verilmiş ve bu karar Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 14.10.2009 tarihli ve 2009/4208 Esas, 2009/11527 Karar sayılı kararıyla onanmıştır.

24. Her ne kadar mahkemece, Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.12.2008 tarihli ve 2005/327 Esas, 2008/896 Karar sayılı kararının işbu davada ileri sürülen tazminat talebi bakımından kesin hüküm teşkil ettiği kabul edilmiş ise de; her iki davanın tarafları aynı olmakla beraber öncelikle daha önce açılan dava dosyasında taraflar arasındaki sözleşmenin sonuçları itibariyle mevcudiyetini koruduğu ve bu sebeple davacının zararının henüz söz konusu olmadığı kabul edilmiş iken işbu davada sözleşmenin feshine ilişkin olgu artık taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Dolayısıyla işbu davada davacı tarafından dayanılan maddi vakıa, daha önce açılan davada dayanılan maddi vakıadan farklıdır.

25. Öte yandan önceki davada aynı zamanda işbu davanın konusu oluşturan taşınmazlar davacı zilyetliğinde iken işbu dava öncesinde aynı taşınmazların zilyetliği davalıya teslim edilmiştir. Bu çerçevede önceki davada davacı, taşınmazlar kendi zilyetliğinde iken tazminat talep etmiş olmakla birlikte mevcut davada davacı, taşınmazların zilyetliğini davalıya devrettikten sonra tazminat talebinde bulunmakla her iki davadaki dava tarihleri itibariyle tarafların maddi ve hukuki konumları farklılık arz etmektedir.

26. Bunun yanında önceki davada davacı, taraflar arasındaki sözleşmenin haksız feshine ilişkin iddiaya dayalı olarak uğranılan kazanç kaybı ile yapılan masrafları tazminat konusu olarak ileri sürmüş iken işbu davada sözleşmenin feshinin haklılığından bağımsız olarak TMK’nın haksız inşaata ilişkin 723 üncü madde hükmüne dayalı olarak tazminat talebinde bulunmuştur. Bu bağlamda her iki dava konusu inşa edilen yapılar fiziksel bakımdan aynı olmakla birlikte bu yapılar üzerinden talep olunan haklar farklı olduğundan her iki davada müddeabihlerin aynı olduğu söylenemez.

27. Netice itibariyle taraflar arasında görülen ve Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.12.2008 tarihli ve 2005/327 Esas, 2008/896 Karar sayılı kararı ile verilip kesinleşen ret kararı, işbu davada TMK’nın 723 üncü maddesi kapsamında ileri sürülen tazminat talebi yönünden kesin hüküm oluşturmaz. Bu sebeple önceki davada verilen ve kesinleşen hüküm işbu davada ileri sürülen tazminat talebinin ileri sürülmesine engel teşkil etmeyeceğinden TMK’nın 723 üncü maddesi kapsamında ileri sürülen tazminat talebinin kesin hüküm nedeniyle usulden reddine karar verilmesi doğru değildir.

28. Hâl böyle olunca mahkemece; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,            

13.09.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.