HUMK DÖNEMİNDE AÇILAN DAVALARDA SAİR DELİLLER İFADESİNE YER VERİLMESİ DURUMUNDA YEMİN HAKKI HATIRLATILMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


16 Ağu
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/1-1213
KARAR NO   : 2021/391

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Körfez 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 27/05/2015
NUMARASI                 : 2015/126 - 2015/137
DAVACILAR               : A.T. mirasçıları; 1- G.T., 2- Z.D. 3- K.Y. vekilleri Av. S.T. 
DAVALI                       : K.Y. vekili Av. İ.D.

1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Körfez 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı mirasçılarının karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı Ayşe T. 28.12.2005 tarihli dava dilekçesinde; Körfez İlçesi, 8.9 ada 8 parsel sayılı taşınmazın maliki iken, kendisi ve eşinin yaşlılıkları nedeniyle herhangi birinin ölümü hâlinde geride kalana bakıp gözetmesi için yeğeni olan davalı ile görüşüp rızasını aldıklarını, bunun üzerine davalının ölünceye kadar bakma şartı ile işlem yapmak üzere kendisinden bazı evraklar istediğini, ancak yaşlılığından faydalanan davalının ölünceye kadar bakma akdi yapmayıp dava konusu taşınmazı üzerine geçirdiğini, tapuyu aldıktan sonra ise çalışmak için Almanya'ya gittiğini ve evlenerek orada kaldığını, zaman zaman Türkiye’ye geldiğinde merak etme ben seni mağdur etmeyeceğim şeklinde beyanlarda bulunduğunu, kendisinin de umutla beklediğini, bu arada eşinin vefatı üzerine yalnız kalıp mağduriyetinin arttığını, en son 2005 yılında yaz tatili için yurt dışından gelen davalı ile bu konuyu görüştüğünde ise taşınmazı bakıp gözetme şartıyla değil de para verip aldığını söylediğini, bu suretle kendisini aldatıp iradesini fesada uğrattığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, taşınmazın 04.07.1995 tarihli işlemle müvekkili tarafından satın alındığını, iddianın gerçek dışı olduğu gibi müvekkilinin davacı tarafa karşı akrabalıktan doğan vecibelerini eksiksiz ve tam olarak yerine getirdiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Körfez Sulh Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine dosya Körfez 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş ve mahkemenin 28.06.2013 tarihli ve 2013/480 E., 2013/914 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında ölünceye kadar bakma vaadine dayalı tapu devrinin söz konusu olduğuna dair herhangi bir delilin dosyada bulunmadığı, tam tersine davalının kendi maddi imkanlarıyla dava konusu taşınmazı devraldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Körfez 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı mirasçıları süresi içinde temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 29.04.2014 tarihli ve 2013/20124 E., 2014/8901 K. sayılı kararı ile yerel mahkeme kararı onanmış ise de davacı mirasçılarının onama kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunması üzerine, Özel Dairenin 15.01.2015 tarihli ve 2014/14678 E., 2015/460 K. sayılı kararı ile karar düzeltme istemi kabul edilerek onama kararı kaldırılmış ve;

“… Bilindiği üzere; hata ve hilenin varlığı her türlü delille ispat edilebilir.

 Somut olaya gelince; eldeki davanın 28.12.2005 tarihinde açıldığı, davanın açıldığı tarih itibariyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tâbi olduğu, ispat külfeti kendisinde bulunan davacı tarafın dava dilekçesinde ''v.s. deliller'' demek suretiyle, yine; 15.05.2012 havale tarihli delil listesinde ise bildirilen deliller dışında ''tüm deliller'' demek suretiyle yemin deliline de dayandığı görüldüğü halde, davacı tarafa yemin hakkı hatırlatılmadan sonuca gidilmiş olması doğru değildir.

Hal böyle olunca, davacı tarafa yemin delilinin hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu husus göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir,...” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Körfez 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.05.2015 tarihli ve 2015/126 E., 2015/137 K. sayılı kararı ile; hata ve hilenin geniş anlamda haksız eylem niteliğinde olup, her türlü delille ispatının mümkün olduğu, davacının iddiasını yemin delili dışındaki diğer delillerle ispat edemediği konusunda Özel Daire ile mahkeme arasında bir görüş ayrılığının bulunmadığı, yemin delili bakımından ise gerek dava dilekçesinde gerekse yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) yürürlüğe girmesinden sonra verilen delil listesinde açık bir şekilde yemin deliline dayanılmayıp, sadece “vs deliller”, “tüm deliller” ibarelerine yer verilmiş olmasının yemin deliline dayanıldığı anlamına gelip gelmeyeceği hususunun tartışılması gerektiği, 3156 sayılı Kanun ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 179 ve 195. maddelerinde değişiklik yapılmadan önce Yargıtay’ın bir çok kararında dilekçelerde gösterilen deliller yanında “diğer deliller, sair deliller, tüm kanuni deliller” gibi bazı ifadeler kullanmışsa bu ifadelerin içine “yemin” delilinin de gireceği ve hakimin yemin teklif hakkını hatırlatması gerektiğinin kabul edildiği, HUMK’nın 179. maddesinde 3156 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ise davacının yemin delili de dahil olmak üzere bütün delillerini dava dilekçesinde göstermesi gerektiği, dava dilekçesinde “sair (kanuni) deliller” gibi ibarelere yer verilmiş olsa dahi, açıkça yemin delili yazılı değilse yemin teklif edilemeyeceği, dolayısıyla mahkemenin de davacıya yemin teklif hakkını hatırlatamayacağı, bu yasal değişikliğin delillerin özgülenmesi (hasrı) durumunu ortaya çıkardığı ve değişiklikten sonra Yargıtay görüşünün bir geçerliliğinin kalmadığı, aksinin medeni usul hukukunun temel ilkelerinden olan usul ekonomisi ilkesi, tasarruf ilkesi, taraflarca hazırlanma ilkesi ile vakıa ve delillerin somutlaştırılması yüküne açıkça aykırı olacağı, kendiliğinden araştırma ilkesinin geçerli olmadığı davalarda dava malzemelerinin toplanması ve mahkemeye sunulması görevinin taraflara ait olduğu, hâkimin kendiliğinden taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları araştıramayacağı ve hükmüne esas alamayacağı, bu bağlamda tarafların dayanmadığı bir delili de kendiliğinden araştırıp taraflara hatırlatamayacağı, eldeki davanın kendiliğinden araştırma ilkesine tabi olmadığı, ayrıca davada yemin eda edilip tamamlanmış bir usul işlemi bulunmadığından HMK'nın 448. maddesi gereğince aynı Kanun’un 119/I-f bendi hükümlerinin derhal uygulanması gerektiği, ancak davacının dava ve delillerini bildirdiği dilekçede açık bir şekilde yemin deliline başvurmadığı, yargılama sırasında yemin deliline dayandığına ilişkin bir beyanın da bulunmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; hata ve hile hukuksal nedenlerine dayalı olarak 28.12.2005 tarihinde açılan davada, davacı tarafın dava dilekçesinde “ v.s. deliller” ibaresine; delillerini bildirdiği 15.05.2012 havale tarihli dilekçede de “ tüm deliller” ibaresine yer vermek suretiyle yemin deliline dayandığının kabul edilip edilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre mahkemece ispat yükü üzerinde olan davacı tarafa yemin teklif hakkı hatırlatılarak oluşacak duruma göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Bilindiği gibi özel hukukta kişilerin irade özgürlüğüne sahip oldukları ve ancak kendi özgür iradeleriyle hak sahibi olup, borç altına girecekleri temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Bu temel ilkenin doğal sonucu olarak, özel hukuktan doğan uyuşmazlıkların çözüm yöntemini konu alan medeni usul hukukunda da tasarruf ilkesi benimsenmiştir. Bu ilke hâkimin kendiliğinden bir dava ve işi göremeyeceği; talebin mutlaka ilgililer tarafından usulüne uygun olarak mahkeme önüne getirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Tasarruf ilkesine göre hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Tasarruf ilkesi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 24. maddesinde;                

“(1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.

(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.

(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.

13. İrade özgürlüğü ve tasarruf ilkesinin bir sonucu olarak dava malzemesinin, diğer bir anlatımla davanın temelini teşkil eden vakıa ve delillerin mahkemeye getirilmesi yetkisi de taraflara aittir. Taraflarca getirilme (hazırlanma) ilkesi olarak ifade edilen bu husus HMK’nın 25. maddesinde;

“(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

(2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

14. Maddenin birinci fıkrası mülga 1086 sayılı HUMK’nın 75. maddesinin birinci fıkrasını karşılamaktadır. Bu ilkeye göre hâkim, sadece usulüne uygun olarak bildirilmiş olan hususları ve vakıaları inceleme konusu yapabilir ve bu vakıalardan anlaşılan itiraz sebeplerini kendiliğinden gözetebilir. Taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları ise araştırıp hükmüne esas alamaz, ancak tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca taraflarca getirilme ilkesi kural olarak deliller bakımından da geçerlidir. Hâkim, kanunda belirtilen durumlar dışında kendiliğinden delil toplayamaz. Tarafların dava ve cevap dilekçelerinde dayandıkları delilleri açıkça göstermeleri gerekir (HMK m.119/1-f, m.126/1-e). Bu anlamda tarafın bir delili kullanabilmesi için o delile usulüne uygun şekilde dayanmış olması gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda ise hâkim davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurabilir; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hâkimin de görevli olmasına, kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalar ile çekişmesiz yargı işlerinde uygulanır.

15. Görüleceği üzere, hâkim taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. İspat ise dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m.187/1).

16. İspat için başvurulan araçları ifade eden deliller ise 6100 sayılı HMK'da senet, yemin, tanık, bilirkişi, keşif ve uzman görüşü olarak sıralanmıştır. Ancak sayılan bu deliller sınırlayıcı (tahdidi) olmayıp, kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğu getirmediği hâllerde taraflar kanunda düzenlenmemiş diğer delillere de dayanabilirler. Delillerin değerlendirilmesinde ise hâkimin bağlılığı ve her bir delile bağlanan hukuki sonuçlar bakımından “kesin” ve “takdiri” deliller ayrımı esas alınarak incelenme yapılmaktadır. Kesin deliller hâkimin bağlı olduğu ve takdir yetkisine sahip olmadığı delillerdir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki uyuşmazlık konusu olan “yemin delili” de kesin deliller içerisinde yer almakta olup, hâkimi bağlamaktadır (Kuru/Arslan/Yılmaz.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2013, s. 406-413).

17. Diğer yandan, bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denilmekte olup, irade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 30 ila 39. maddeleri arasında bu defa “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” başlıkları altında düzenlenmiştir.

18. Hata, hile ve ikrah iddialarının senede bağlanması mümkün olmadığından senetle ispat edilmesinde maddi imkânsızlık vardır. Bu nedenle hukuki işlemlerdeki irade bozukluğu iddiaları, HMK’nın 203/1-ç (HUMK’nın 293/5) maddesinde senede karşı senetle ispat zorunluluğunun istisnaları arasında sayılmıştır. Sözleşme resmî senetle yapılmış olsa dahi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Resmî belgelerle ispat” kenar başlıklı 7. maddesi “Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, herhangi bir şekle bağlı değildir” hükmünü taşıdığından, hata ve hilenin varlığı tanık ve yemin de dâhil olmak üzere her türlü delille ispat edilebilir.

19. Yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK).

20. Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu HMK'nın 225. maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Görüleceği üzere yemin, tarafın kendisinden kaynaklanan (ondan sadır olan) vakıalar hakkında verilebilir. Kanunda, bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılırken (HMK. m. 225/2), tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar, bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller ve yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıaların yemin konusu olamayacağı (HMK. m. 226) düzenlenmiştir.

21. Yemini, kendisine ispat yükü düşen taraf teklif edebilir. Kendisine ispat yükü düşmeyen tarafın yemin teklif etmesinin hiçbir hukuki sonucu olmayacağı gibi iddia ve savunmasını yemin dışında ileri sürdüğü delillerle ispat eden tarafın da yemin teklif etmesine gerek yoktur.

22. Somut olayda hata ve hile hukuksal nedenlerine dayanan ve ispat yükü kendi üzerinde olan davacı tarafın iddiasını yemin dışındaki deliller ile ispat edemediği hususunda Özel Daire ile yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, 1086 sayılı HUMK’nın yürürlükte olduğu 28.12.2005 tarihinde açılan ve taraflarca getirilme ilkesine tabi olan davada, dava dilekçesinde “ v.s. deliller” ibaresine; delillerin bildirildiği 15.05.2012 havale tarihli dilekçede de “tüm deliller” ibaresine yer veren davacının yemin deliline dayandığının kabul edilip edilemeyeceği noktasına ilişkindir.

23. Belirtmek gerekir ki, HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olan davalarda tarafların açıkça yemin deliline dayanmayıp, dilekçelerinde “sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller” gibi ibarelerin bulunması hâlinde yemin deliline başvurmuş sayılıp sayılmayacakları hususu içtihatları birleştirme kararına konu olmuş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olan davalarda tarafların dava ve cevap dilekçeleri ile delil listelerinde “sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller” gibi ibarelerin bulunması hâlinde tarafların yemin deliline başvurmuş sayılamayacakları ve bu kapsamda hâkimin ispat yükü kendisine düşen tarafa yemin teklifinde bulunma hakkını hatırlatmayacağına karar verilmiştir.

24. Mahkeme tarafından da özellikle HUMK’nın 179. maddesinde 3156 sayılı Kanun ile 26.02.1985 tarihinde yapılan değişiklikten sonra davacının yemin delili de dâhil olmak üzere bütün delillerini dava dilekçesinde açıkça göstermesi gerektiği, açıkça dayanmadığı takdirde yemin teklifinde bulunamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Gerçekten de HUMK’nın 3156 sayılı Kanun’un 6. maddesi ile değişik 179. maddesinin 3. fıkrasında, davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ve delillerinin nelerden ibaret olduğunu dava dilekçesinde göstermesi gerektiği düzenlenmiştir. Davalının cevap dilekçesinde karşı delillerini bildirmesi gereği de HUMK’nın 200. maddesinde 179. maddeye atıf yapılmak suretiyle belirtilmiştir.

25. Benzer şekilde HMK’da dava ve cevap dilekçelerinde bulunması gereken unsurların hüküm altına alındığı 119. maddenin 1-(d) bendinde “Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri”, (e) bendinde “İddia edilen her bir vakıanın hangi deliller ile ispat edileceği” hususlarının dava dilekçesinde; 129. maddenin 1-(d) bendinde “Davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri”, (e) bendinde ise “Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği” hususlarının cevap dilekçesinde gösterilmesi gerektiği düzenlenmiş bulunmaktadır.

26. Ancak, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’da mülga 1086 sayılı HUMK'nda bulunmayan bir kural getirilmiş olup, “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” kenar başlıklı 194. maddesinde;

“(1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar.

(2) Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur” hükmü öngörülmüştür.

27. Madde gerekçesinde de bu hükmün yeni bir düzenleme olduğu belirtildikten sonra maddenin amacının, bir yandan ispatın genel hükümleri çerçevesinde temel bir kavrama yer vermek iken, diğer yandan da uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek olduğu, birinci fıkrada somutlaştırma yükünün düzenlendiği, bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerektiği, ikinci fıkrada ise somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konularak, dava açılırken ve cevap dilekçesi verilirken tarafların, dayandıkları vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini de belirtmek zorunda oldukları dile getirilmiş ve özellikle taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda, mahkemenin yargılamayı doğru yürütebilmesi ve makul bir sürede karar verebilmesi için delillerin vakıalarla bağlantısı kurularak mahkeme önüne getirilmiş olması gerektiği vurgulanmıştır.

28. Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı kararında da HUMK’da bulunmayan bu yeni hükme ilişkin açıklamalar yapıldıktan sonra “taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda yasa koyucunun taraflara hangi delilin, hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtme, yani somutlaşma külfeti getirdiği, bu düzenlemeye göre de açıkça yemin deliline dayanılmadığı takdirde, tarafın yemin teklif etme hakkının bulunmadığı sonucuna ulaşmak gerekmektedir. Tarafın ‘sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller’ gibi ibareleri kullanmış olması yemin deliline açıkça dayanmış olduğu biçiminde yorumlanamaz” gerekçesine yer verilmiştir.

29. Böyle bir hüküm taşımayan 1086 sayılı HUMK döneminde açılan davalar yönünden ise dava dilekçesinde yer verilen “sair deliller, her türlü delil, vs. deliller” gibi ibarelerin “yemin” delilini de kapsayacağı hususunda Yargıtay Hukuk Daireleri arasında görüş birliği bulunduğu gibi Hukuk Genel Kurulunun 24.01.2007 tarihli ve 2007/3-29 E., 2007/19 K. sayılı kararında da yemin deliline dayanmanın, tarafların delil listesinde açıkça bu delili göstermeleri ya da davacının dava dilekçesinde, davalının da cevap dilekçesinde yemin deliline dayanması yahut da uygulamada kabul edildiği şekliyle sair deliller ifadesine yer vermeleri ile olanaklı olduğu belirtilmiştir.

30. Bu durumda, eldeki davanın mülga HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde açıldığı, HMK’nın yürürlüğe girmesinden önce yemin eda edilip tamamlanmış olmasa da davacının dava dilekçesinde “tüm deliller” ifadesine yer vererek yemin deliline dayandığı gözetilerek, mahkemece davacı tarafa yemin teklif hakkının hatırlatılması ve oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle direnme kararı verilmiş olması doğru değildir.

31. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.04.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

BİLGİ : "Sair delil, her türlü delil, ve sair delil" gibi ibareler nedeniyle hâkim yemin hakkını hatırlatamaz” şeklindeki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nun 03 Mart 2017 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/sair-vs-her-turlu-deliller-hakim-yemin-teklif-etme-hakkini-hatirlatamaz-03-mart-2017-yibhgk